Milyarlarca lira toplandı, ama iletişim hala çöküyor: Deprem vergisi nereye gitti?
17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin ardından, dönemin iktidarı tarafından, oluşan maliyeti karşılayabilmek için yeni vergiler getirilmişti. Bu vergilerden birisi de kamuoyunda “deprem vergisi” olarak bilinen özel iletişim vergisiydi. Geçici olarak getirilen bu vergi AKP döneminde kalıcı hale geldi. O dönemde bu vergi 1 yıllığına getirilmişti. Ancak daha sonra süre uzatıldı. 2004 yılında da kalıcı hale getirildi. 145 MİLYAR LİRA TOPLANDI1999 yılından bu yana 26 yıldır da uygulanıyor. Cep ve sabit telefon faturalarından, dijital ve kablolu tv yayınlarından, internet hizmeti faturalarından yüzde 10 oranında özel iletişim vergisi alınıyor. 19 Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Batı, “Mart 2025 itibariyle toplamda 145 milyar lira özel iletişim vergisi tahsil edilmiş. Yıllık ortalama dolar kuru ile hesaplanınca 2025 Mart dahil tahsil edilen tutar yaklaşık 40 milyar 165 milyon dolardır” tespitinde bulundu.SADECE BU YIL 45 MİLYAR!Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçe verilerine göre de, özel iletişim vergisinden sadece bu yıl 45.1 milyar lira gelir hedefleniyor. Ocak-mart dönemi verilerine göre, özel iletişim vergisinde tahakkuk tutarı 10.2 milyar lira. 3 aylık tahsilat ise 9.9 milyar lira olarak gerçekleşti. Tahsilat bütçe hedefi oranı 3 ayda yüzde 22 oldu. Yıllardır “deprem vergisi” olarak bilinen özel iletişim vergisinin nereye, ne için kullanıldığı sorusu gündeme geliyor. MALİYE’NİN YANITIMaliye ise vergi gelirlerinin sadece belli giderlere harcanmasına yönelik bir uygulama olmadığını savunuyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de, Ekim 2023’te TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bakanlığının bütçe görüşmelerinde “deprem vergilerinin” nereye harcandığını soran milletvekillerine, kendisine 10 yıl önce deprem vergileri sorulduğunda verdiği yanıttaki bir hususun cımbızla ön plana çıkarıldığını belirterek, şu yanıtı vermişti:“O zaman, ‘Deprem vergisi diye bir vergi yok. Çünkü bütün vergiler bir havuza toplanıyor, o havuzdan çiftçiye, eğitime, sağlığa, duble yollara ayrılıyor’ diye sıraladım. Tüm kamu harcamalarını sıraladım. ‘Eğer deprem fonu kurulsaydı, o zaman ayrı bir hesapta izlenirdi. Deprem nedeniyle getirilmiş vergiler var ama o vergiler genel bütçe havuzuna girdiği için harcamalar nereye yapıldıysa bütün harcamalar oraya yapıldı’ dedim. Ona rağmen akılda deprem vergileri şuraya harcandı, buraya harcandı… Vergiler nereye harcanıyorsa, o vergiler de oraya harcandı.”FON KURULDU AMA…Yaklaşık 50 binden fazla yurttaşın yaşamını yitirdiği 6 Şubat 2023 depremlerinin ardından çıkarılan yasayla, Afet Yeniden İmar Fonu kuruldu. Ancak bu fon da “afet öncesi değil afet sonrası” yapılacakları düzenliyor. Fonun kurulmasına ilişkin yasa 21 Mart 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlararak yürürlüğe girdi. Yasanın amacı, “doğal afetler nedeniyle genel hayata etkili afet bölgesi ilan edilen alanlarda; imar, altyapı ve üstyapı çalışmaları için gerekli kaynağın sağlanması, yönetilmesi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına aktarılması amacıyla Afet Yeniden İmar Fonu (Fon) kurmak, fonun yönetimi ve faaliyetlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek” olarak belirtiliyor. Bu amaçla da Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı tüzel kişiliğe sahip Afet Yeniden İmar Fonu kuruldu. Fonun Yönetim Kurulu; Hazine ve Maliye Bakanı başkanlığında, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı, İçişleri Bakanı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı ile Strateji ve Bütçe Başkanı’ndan oluşuyor. Yasada fonun kaynakları da şöyle sıralanmıştı: “Yurt içi ve yurt dışı kaynaklı her nevi nakdi bağış, yardım, hibe ve krediler. Bütçeye bu amaçla konulacak ödenek. Fon tarafından kurum ve kuruluşların mevzuatındaki her türlü kısıtlamalardan muaf tutularak yurt içi ve yurt dışı sermaye ve para piyasalarından sağlanan finansman ve kaynaklar. Diğer gelirler.”FONUN FALİYETİFondan ne kadar harcama yapıldığı genel bütçe giderleri içerisinde görünmüyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2024 Faliyet Raporu’nda ise, Afet Yeniden İmar Fonu bakanlığa bağlı kuruluşlar içerisinde yer alıyor. Ancak fonun giderleri konusunda veri yok. Raporda, geçen yıl, bütçe ödenek ve giderlerinin program, alt program ve faaliyet düzeyinde dağılımı tablosunda, şehircilik ve risk odaklı bütünleşik afet yönetimi kapsamında 150.9 milyar lira harcama yapıldığı belirtiliyor. Raporda bu kaynağın tamamının da mekansal planlama ve kentsel dönüşüm için TOKİ’ye pay olarak verildiği bilgisi yer alıyor. AFAD’A DEV BÜTÇEDepremle ilgili bakanlıkların başında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı geliyor. Bütçeden bakanlıklara ayrılan ödeneklere bakıldığında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 2025 bütçesi 219.2 milyar lira. Bakanlığın 3 aylık harcaması 77.3 milyar lira. Türkiye’de daha çok afet sonrasında yapılacak işler için ödenek ayrılıyor. Örneğin Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) bu yılki ödeneği 266.9 milyar lira. Bu ödenek birçok bakanlığın yıllık ödeneğinin üzerinde. Öyleki AFAD’ın bütçesi, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın bütçesini bile aşıyor.
Source: Mustafa Çakır
Deprem korkusu ikinci gecede de sürdü: Vatandaşlar çadırlarda
İstanbul”da dün Silivri merkezli yaşanan 6,2″lik depremin ardından vatandaşlar çadırlarını alıp park ve bahçelerde konaklamaya devam etti. Depremin 2. gününde çadırda kalan vatandaşlarda azalma görülürken, çadırda kalmaya devam edenler ise gece saatlerinde ateş yakarak ısınmaya çalıştı.
Deprem sonrası, ailecek çadırda kaldıklarını söyleyen Emin Ali Yeşildağ, “Deprem anında evde uzanıyordum, kucağımda kardeşim vardı bir anda ev haliyle dışarı çıktım. 2 gündür buradayız, bütün sülalemiz burada bir anda deprem olur diye korkuyoruz. Binamızda çatlama var, bekliyoruz. Burada 1 hafta kadar kalmayı düşünüyoruz. Denilecek bir şey yok çadırda mecburi kalıyoruz. Bizim binalarımız yeni bina değil fakat yine de şükrediyoruz” dedi.
“Çocuğumu alıp koştum”
Güvende olmadıklarını belirten Ahmet Aluç ise, “Ben depreme evde yakalandım. Eşim bana seslendi ben de çocuğumu alıp bir köşede bekledim. Deprem bitene kadar bekledim sonra hanımı ve çocuğu alıp dışarı çıktım. Akrabalarımızla burada buluştuk, çadır kurduk 2 gündür de burada bekliyoruz. 50 senelik binalarda kiracıyız, güvenliğimiz yok. Bunu 1999 Depremi”nde annem yaşadı kendini dışarı attı, beni yanına aldı. Bu depremde de ben çocuğumu aldım çadıra geldim. Aynı şeyleri yaşıyoruz” diye konuştu.
“Burada kadar Ali dedim”
Binalarında çatlak olduğunu söyleyen Ali Şahin, “Depreme evde telefonla konuşurken yakaladım. İlk anda olmaz diye düşündüm o kadar deprem oldu ki bu sefer olmaz diye ümitlendim. Sonra bina çatladı. Kendi kendime buraya kadarmış diye düşündüm. Ablamdaydık ve yeğenlerim vardı kendimi geçtim çocukları dışarı attım. Mahalleli de dışarı çıkmıştı ardından ailece sahile geldik. Depremin bitmesini bekliyoruz. İnşallah bu felaketler başımızdan gider” dedi.
Source: Dünya Gazetesi
Bakan Memişoğlu duyurdu: 37 bin atama yapılacak
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Habertürk televizyonu canlı yayınında soruları cevapladı.Memişoğlu, Marmara Denizi Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem nedeniyle bütün İstanbullulara geçmiş olsun dileklerini iletti.Deprem esnasında Ankara”da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla düzenlenen törenlerde olduğunu ifade Memişoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın talimatı üzerine hemen İstanbul”a intikal ederek AFAD”a geldiklerini anlattı.CHP Genel Başkanı Özgür Özel”in İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkan Vekilinin İstanbul”da meydana gelen deprem sonrasında düzenlenen afet yönetimi toplantısına davet edilmediği iddiasına ilişkin soru üzerine Bakan Memişoğlu, Büyükşehir Belediye Başkanı ya da vekilinin AFAD”ın koordinasyonunda yapılan toplantılarda her zaman yer aldığını söyledi.Memişoğlu, AFAD”ın organizasyonunda daha önceki depremlerde de toplantılar yapıldığını hatırlatarak, “Büyükşehir Belediye Başkanı veya vekili kimse onun otomatik olarak geldiği bir afet koordinasyon merkezi orası. Orada büyükşehir belediye başkan vekili de vardı. Bütün toplantılara katıldı. Biz, açıklama yaparken de masamızdaydı. Vali Bey de yanımızdaydı. Bütün gün onunla beraberdik.” diye konuştu.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın Ankara”dan İstanbul”a uçakla geldikten sonra akşamüstü AFAD”a uğradığını ve kendilerinin de o esnada orada çalıştıklarını aktaran Memişoğlu, “Belediye Başkan Vekilimizin olmadığı bir anda biz de geleceğini son anda öğrendik. Bütün gün Belediye Başkan Vekilimiz bizimleydi. Bugün de beraberdik. Depremi siyasallaştırmamamız lazım. Bu İstanbul”un ve Türkiye”nin sorunu. Bunu “sen yaptın” ya da “ben yaptım” değil hep beraber yapmamız lazım. Depremde herkes biz ne yapmalıyız? diye sormalı.” açıklamasını yaptı.Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın liderliğinde 6 Şubat depreminden sonra büyük bir yenilenmenin yaşandığının altını çizen Memişoğlu, deprem bölgesindeki hastanelerin sayısının şu anda deprem öncesinden çok daha modern olduğunu söyledi.- “CUMARTESİ GÜNÜ BÜYÜK BİR TATBİKAT YAPIYORUZ”Sağlık Bakanlığının olası Marmara depremine karşı hazırlıklarının ne olduğuna ilişkin soru üzerine ise Bakan Memişoğlu, “Bu cumartesi günü büyük bir tatbikat yapıyoruz. Çok önceden planlanmış bir şeydir. Bu, 6 aydır yazışmaları olan bir tatbikat. İstanbul depremiyle ilgili. Daha önce de Çam Sakura ve çevresinde bir tatbikat yapmıştık. Bu yaklaşık 4-5 ay önceydi. Bu tatbikat ise iller arası yaptığımız bir tatbikat.” dedi.Depreme hazırlığın sadece kağıt üzerinde olamayacağını vurgulayan Memişoğlu, şöyle devam etti:”Depreme hazırlık bir mantalite doğurur dedik. 1999 depreminde bu ülke bir acı yaşadı. Ondan sonra devlet kurumları daha koordineli olacak şekilde AFAD organizasyonu ile depreme hazırlık aşamasını yaptı. Özellikle 5,8 şiddetindeki 2019″daki İstanbul depremi bize birçok şeyi öğretti. İstanbul ile ilgili sağlık tarafında da ne yapmamız gerektiğini çalıştık ve aynı zamanda da 6 Şubat depreminde de İstanbul bölgeye sağlık anlamında çok büyük bir destek verdi. Maraş ve Hatay”a sahaya 12. saatte gitmiştik. Sahra Hastanemiz ve tırımız 24. saatte orada kurulmuştu.”Bakan Memişoğlu, depremde ve sağlık sistemindeki insanların, otomatik olarak nasıl hareket etmesi gerektiğini önceden bilmesi gerektiğini vurgulayarak, deprem tatbikatlarına ilişkin şunları kaydetti:”0-12 saat çok kritik bir saat. Herkes ne yapacak, nasıl hareket edecek bununla ilgili bir süreç analizi yaptık. “Mevcut kapasitede biz 12 saat nasıl devam edebiliriz, İstanbul”a yardım gelmese de bunu nasıl yönetebilirizi hesapladık. 12-18 saatte ne yapacağımızı, 18-36 saatte neler olması gerektiğini, 36 saatte ne rutine gireceğini hesapladığımız bir çalışma yaptık. Bu çalışmada İstanbul”un içindeki sağlıkçılar da dahil nasıl hareket edeceğinin ezberlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. “Deprem oldu mu İstanbul”da bütün ambulanslarımız talimat beklemeden çıksın” dedik. “Helikopterlerimiz var, otomatik olarak kalksın” dedik. Dün öyle kalktılar mesela. Benim “kalksın” dememe gerek yok. Kalksın ben ona havada komuta gerektiği zaman vereyim. Biz aynı zamanda referans hastaneler kurduk. İstanbul”daki bütün hastaneleri ve bölgeleri Anadolu”daki bütün hastanelerle eşleştirdik. İstanbul”u 10 bölgeye böldük. İstanbul bütün Türkiye”yi destekleyebilir ama bütün Türkiye”nin organize şekilde İstanbul”u destekleyebilmesi için İstanbul”u 10 bölgeye böldük. Bu 10 bölgede hangi şehir ve hangi alana gideceğini bilecek. O şehirdeki sağlıkçısından aile hekiminden, eczacısından özel hastanesine kadar herkesi de birbiriyle eşleştirdik. 16 il, Tuzla ve Kadıköy bölgesinden cumartesi günü oradan gelecek hangi hastaneye gidecek, nasıl gidecek onları bilecek. 2025 ve 2026″da sık sık tatbikat yaparak insanlara nereye gideceklerini öğretmeye çalışıyoruz. Sağlık anlamındaki ulaşımımızı da karayolu ile değil daha çok havayolu ve denizyolu ile planlıyoruz.”Bakan Memişoğlu, İstanbul”daki 6,2 büyüklüğündeki deprem sonrasındaki yaralıların durumuna ilişkin soruya, “En çok çarpma, atlama, alakalı omurga ve ayak yaralanmaları diyebileceğimiz ortopedik yaralanmalar oldu. Onlar da panik halinde hareketten, çarpmadan kaynaklı. Çok fazla atlayan yok ama kaçarken ayağını vuran yaklaşık 236 kişi. Şu anda 41 kişi kaldı, 38″i İstanbul”da 3 ise diğer şehirlerde olmak üzere onların da hepsinin ameliyatlarla ortopedik travmaya bağlı özellikle bacak kırıkları fazla.” yanıtını verdi. – “DOĞAL OLAN NORMAL DOĞUMDUR” YAZILI PANKARTSağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, Sivasspor – Fenerbahçe futbol müsabakası sırasında futbolcuların açtığı “Doğal olan normal doğumdur” yazılı pankart sonrası yaşanan tartışmalara ilişkin soru üzerine şu değerlendirmeyi yaptı:”Ben Sağlık Bakanı”yım, biz Sağlık Bakanlığıyız. Hastalık bakanlığı değiliz. İnsanların sağlığı ile ilgili doğru bilgilendirmek ve onlarla ilgili sağlığını nasıl koruyacağını ve sağlıklı olanın ne olduğunu anlatmakla görevli ve mükellefiz. Sağlıkla ilgili doğrusu neyse onu bu topluma öğretmek, onunla ilgili uyarıları yapmakla mükellef olan bir bakanlığız. Ben sigara ile de mücadele ediyorum. Ben “Sigara sağlığa zararlıdır.” deyince sigara içenlerin hayatına müdahale mi ediyorum? “Kilo verin, zararlıdır.” dediğim zaman da insanların hayatına, özgürlüğüne müdahale mi ediyorum?”Sivasspor”un iki yıl önce de meme kanseriyle mücadele ile ilgili bir pankartının olduğunu ve sahaya onunla çıktığını anımsatan Memişoğlu, “Ben bu tartışmalardan esasında çok memnunum. Hiçbir kadının, hiçbir bayanın, hiçbir erkeğin, bir çocuğun hayatına zorla müdahale edecek bir mantalite taşımayız, bir politika da uygulamayız. Bunu düşünmek bile bir patolojik düşüncedir. Ben Sağlık Bakanı olarak öneririm ve doğruyu söylerim.” dedi.Sağlık Bakanı olarak doğru ve sağlıklı olanı söylemek ve bununla ilgili planlama üretip politika yapmakla mükellef olduğunu ifade eden Memişoğlu, “Biz kimseye hareket etmiyor, kimseyi zorlamıyoruz. Doğal olan normal doğum, normal yani. Gerektiği zaman, endikasyonu olduğu zaman, tıbbi olarak gerçekten zorunlu olduğu zaman ben genel cerrahım, tabii ki ameliyat yapacak. Sezaryen bir ameliyat, doğum şekli değil. Ameliyat ile çocuğun çıkarılmasıdır. Dünyada sezaryen oranı yüzde 15″tir. 10 doğumdan sadece bir veya ikisidir. Bizde 10 doğumdan 6″sı sezaryendir.” diye konuştu.Son 10 yıldır Türkiye”de sezaryen oranlarında artış yaşandığına dikkati çeken Bakan Memişoğlu, “Özel hastanelerde daha fazla maalesef. Onları da denetlemeye başladık. Yüzde 61″in üzerinde maalesef. Kimsenin özel hayatına ve kimsenin kararına karışmıyoruz. Net söylüyorum ki bebek için de anne için de normal doğum sağlıklı olanıdır.” dedi.- “BEN 1966 DOĞUMLUYUM, SEZARYEN DOĞUMLUYUM”CHP Genel Başkanı Özgür Özel”in bu konudaki eleştirilerinin hatırlatılması üzerine de Memişoğlu, şunları söyledi:”Ben Sağlık Bakanı”yım, kendisi de sağlıkçı. Bununla ilgili siyasete çok karışmış durumda sanıyorum. Tıbbi endikasyon dediğimiz, tıbben gereklilik başka bir şeydir. Keyfiyet başka bir şeydir. Biz keyfi olan sezaryen harici normal doğum olması gereken zamanlarda önerimiz, bunun doğal şartlarda bebeğe de faydası olanı, sağlıklı olanı tercih etmesidir. Sezaryen olan doğal değildir. Ben 1966 doğumluyum, sezaryen doğumluyum. Ben sezaryenim. Benim annem, bana “Baskı yaptırıyorsun.” demiyor ki. Ben diyorum ki tıbbi endikasyon olan her şeyin yapılması gerekiyor. Doğal olan normal doğumdur, siz ne yaparsanız yapın. Çocuğun hem akciğerinin gelişiminde ve bütün hücrelerinin gelişiminde her şeyin doğal olduğu yoldur. Tabii ki endikasyon olursa ameliyat olabilir. Türkiye”de 6 aydır bu oranlar, yüzde 2 düşmüş durumda.”- “SEZARYENİ TABİİ Kİ AZALTMAK İSTİYORUZ”CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl”ün, sezaryen doğumla ilgili TBMM”de soru önergesi vermesine ilişkin soru üzerine Kemal Memişoğlu, “Arkadaşımıza anlatamamışız ve anlamak istememiş. Tıp merkezlerinde acil sezaryen yapabilirler ancak planlı, saatli sezaryenlerin hastanelerde olması tıbbi zorunluluktur. Sezaryeni tabii ki azaltmak istiyoruz. Buna neden karşı çıkıldığını çözemiyorum.” yanıtını verdi.Memişoğlu, “Sezaryeni ne kadar zamanda ne kadar düşürmeyi planlıyorsunuz?” sorusuna karşılık şunları söyledi:”Hedefimiz, primer sezaryeni yüzde 20 bandının üzerine çıkmayacak şekilde bir yola koymak. Anne baba adaylarını eğiterek, ikna ederek, doğrunun ne olduğunu anlatarak normal doğumu teşvik etmeye çalışıyoruz. Yaptığımız sadece budur. Dünyadaki bilimsel ortamlarda da bu şekildedir. Muhalefetteki arkadaşların da sağlık kökenli genel başkanın da bence savunmaması ve farklı yöntemlerle eleştirmemesi gerekirdi.”- “HASTANELERİMİZ HER YERE ULAŞABİLİYOR”Özel sektör, kamu, üniversite fark etmeksizin hepsinin sağlık hizmetini standart olarak sunması gerektiğini vurgulayan Memişoğlu, “Sırrı Süreyya Önder, bu sağlık sistemi ve “özel hastane” dediğiniz hastanedeki yetenek ve altyapı sayesinde bugün yaşıyor. Mecliste, “Bitti, sağlık sistemini yok ettiniz.” diyen insanlar, o hastanede nasıl bir sağlık sisteminin olduğunu gördüler. Ben teşekkür beklemiyorum ama üniversiteler, özel sektör ve devlet hastanelerimizde senede 1 milyar kez insanlara bakabiliyor, 800 binin üzerinde ameliyat yapabiliyor, her yere ulaşabiliyoruz.” şeklinde konuştu.- “37 BİN KADRO ALDIK, ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA İLAN EDECEĞİZ”Bakan Memişoğlu, sağlık personeli atamasına ilişkin soru üzerine şunları kaydetti:”37 bin kadro aldık, önümüzdeki hafta hangi hastanede ne kadar personele ne kadar ihtiyacımız var, ilan edeceğiz. ÖSYM”ye yolluyoruz pazartesi itibarıyla. Mayısta 19 bin alacağız, 18 bin için de eylülde ilana çıkmış olacağız. Kılavuz, önümüzdeki hafta yayımlanmış olacak. Diyetisyen, sağlık yönetimi, hemşire, sağlık mesleklerinin hepsi olacak. KPSS”ye göre onların atamaları yapılacak.”ASELSAN tarafından açık kalp ameliyatlarında kullanılması için üretilen kalp akciğer makinesine ilişkin soru üzerine Memişoğlu, “Çok stratejik bir cihaz, bu cihaz olmasa kalp ameliyatı yapamazsınız. Bu cihazı Türkiye”de üretebilir hale geldik ve yüzde 90″ı da yerli. Türkiye, üretim konusunda da sanayi konusunda da sağlıkta artık kabuğunu kırıyor. Bizim iddiamız sağlık, savunma sanayisinden daha büyük bir sanayi olacak.” dedi.”Aile hekimleri tarafından verilen randevular hastanede görülmüyor, geri çevriliyor ya da erteleniyor.” şeklindeki iddiaların sorulması üzerine Memişoğlu, “Birkaç tane örnek yanlışlıkla olmuş olabilir ama genel olarak böyle bir durum yok. Hastanelerimizin yüzde 10 kontenjanını tamamen aile hekimlerine ayırdık.” ifadelerini kullandı.
Source: Www.star.com.tr
İstanbul”un deprem risk analizi yapıldı! İşte en sağlam ve riskli ilçeler
İstanbul’da deprem riski mahallenin zemin yapısına göre bile değişiklik gösteriyor. İstanbul’daki zemin yapısı, güvenli diye düşünülen bölgelerde bile ciddi riskler barındırabiliyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü, İstanbul’un ilçelerini 2019 yılında mercek altına almıştı. Müdürlüğün, “İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi” çerçevesinde, İstanbul’un 39 ilçesinde kapsamlı deprem risk analizleri gerçekleştirildi. Projede, 7,5 büyüklüğünde bir deprem senaryosuna dayanarak, her ilçenin üstyapı ve altyapı hasarlarını, can kaybı, yaralı sayısı, yol kapanma durumu ve geçici barınma ihtiyaçlarını belirlendi. Ancak, bu veriler ilçeden ilçeye farklılık gösterdiği gibi, mahalle bazında da önemli değişiklikler gösteriyor. Mahalledeki zemin durumu, depreme karşı alınan önlemleri belirlemede kritik bir rol oynuyor. İstanbul’un çeşitli ilçelerinden yerleşim alanlarının büyük bir kısmının risk altında olduğunu söyleyen Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, Milliyet’e konuştu. Alan, özellikle Fatih, Beşiktaş, Kadıköy ve Bakırköy gibi merkezi ilçelerdeki zemin yapılarını ve yapılaşma düzeyini göz önünde bulundurarak, bu bölgelerdeki riskin yüksek olduğunu ifade etti. Alan, deprem tehlikesi açısından fay zonuna yakın bölgelerin daha yüksek risk taşıdığını vurguladı. Alan, özellikle Anadolu Yakası’nda Kadıköy’ün hemen yanı başında bulunan Maltepe ve Kartal ilçelerinin, Avrupa Yakası’nda ise Marmara Denizi kıyısındaki Fatih, Beyoğlu, Zeytinburnu, Bakırköy, Küçükçekmece, Büyükçekmece ve Silivri gibi ilçelerin daha dikkatli bir şekilde incelenmesi gerektiğini belirtti. Bu ilçelerin deniz kenarlarında yer almasının, deprem riskinin artmasında etkili olduğunu ifade eden Alan, bu bölgelerdeki zemin ve yapıların deprem riski taşımasının daha yüksek olduğunu belirtti. Doğru zemin araştırmalarının yapılmaması durumunda, bu riski artırabileceğine de dikkat çeken Alan, dere yatakları ve henüz taşlaşmamış, yeni birikintilerle oluşmuş zeminlerin, daha büyük tehlikeler barındırdığını belirtti. Alan, özellikle Bakırköy’ün bazı bölgeleri, Ataşehir’deki harboğazı kesimi, Küçükçekmece ve Büyükçekmece çevresindeki göçüntü alanları ile Silivri’deki genç birikintiler üzerine inşa edilen bölgelerin hem zemin hem de deprem dalgalarını büyütme açısından daha riskli olduğunu belirtti.
Source: Gazetevatan.com
Devlet yurdunda tavuk yiyen 56 öğrenci hastaneye kaldırıldı
Çorum İskilipli Atıf Hoca Kız Öğrenci Yurdu”nda bazı öğrenciler, dün akşam yemek yedikten bir süre sonra rahatsızlandı.
Gıda zehirlenmesi şüphesiyle Hitit Üniversitesi Erol Olçok Eğitim ve Araştırma Hastanesi”ne başvuran 25 öğrenci tedavi altına alındı. Tedavisi tamamlanan 25 öğrenci, yurtlarına döndü.
Gece saatlerinde ise aynı şikayetlerle hastaneye başvuran 31 öğrenci daha tedavi edildikten sonra yurtlarına gönderildi.
Öğrencilerin, menüde yer alan tavuk yemeğinden etkilenmiş olabileceği değerlendiriliyor.
İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdürlüğünce inceleme başlatıldığı öğrenildi.
Kız yurdunda kalan 25 öğrenci, bulantı ve kusma şüphesiyle hastaneye başvurmuştu.
Source:
Hormon ilaçlarına getirilen kısıtlama trans bireyleri nasıl etkiliyor?
Getty Images2021deki Onur Yürüyüşünde elinde trans bayrağı tutan bir kişi.Sağlık Bakanlığına bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, 20 Kasım 2024te bazı hormon ilaçlarının artık yalnızca reçete ile satılabileceğini duyurdu.Kısıtlanan ilaçlar arasında trans erkeklerin kullandığı testosteron enjeksiyonları ve jeller ile trans kadınların kullandığı östrojen artırıcı kontraseptifler de bulunuyor.Bunlar trans bireylerin cinsiyet uyum süreçlerinde kullandığı hormon tedavisi ilaçları.Bakanlık bu düzenlemenin yanlış kullanımı ve suistimalleri önlemeyi amaçladığını söylüyor.LGBTİ+ aktivistler ise uygulamaların cinsiyet uyum süreçlerini olumsuz yönde etkilemesinden endişe ediyor.Uzmanlar bu ilaçların reçeteli satılması gerektiği konusunda hemfikir.Ancak LGBTİ+ bireylerin sağlık hizmetlerinde engellerle karşılaştıklarını vurgulayarak ilaçlara getirilen kısıtlamaların cinsiyet değişim sürecini de zorlaştırdığını söylüyorlar.Gazi Üniversitesinde psikyatri profesörü olan ve uzun yıllardır LGBTİ+ bireylerle çalışan Prof. Dr. Selçuk Candansayar, Eğer cinsiyet geçiş klinikleri, psikiyatrlar ve endokrinologlar siyasi baskı altında olmasaydı, bu reçete gerekliliği son derece doğru bir uygulama olabilirdi. Ancak mevcut şartlarda, çoğu trans birey kendi kendilerine aldıkları bu hormon tedavilerini tek çıkış yolu olarak görüyor diyor.İstanbulda yaşayan trans aktivist ve fotoğraf sanatçısı Üzüm, yeni düzenlemelerin etkilerine ilk elden tanık olduğunu söylüyor.BBC Türkçeye konuşan Üzüm yakın arkadaşları arasında intihar düşüncelerini tetikleyen yorumlar duyduğunu aktarıyor ve ekliyor:Birçok kişi Ne yapacağız? Yeniden kadın mı olacağız? diye soruyor.Ömrü boyunca bu hormon ilaçlarını kullanmak zorunda olduğunu belirten Üzüm, elinde son bir kutu ilaç kaldığını söylüyor.Teknik olarak ilacı yazdırması mümkün olsa da daha önce yaşadığı hastane deneyimlerinin kendisini korkuttuğunu ifade ediyor:Çok büyük travmalarım var. Çok kez doktorlar tarafından reddedildim. Hakarete uğradım. Bunları yaşadıktan sonra translar kurumlara olan güvenini kaybediyor.BBC Türkçe, bu haberle ilgili daha detaylı bilgi talebiyle Sağlık Bakanlığına başvurdu ancak yanıt alamadı.YANLIŞ KULLANILIRSA CİDDİ RİSKLERE NEDEN OLABİLİRTürkiyede cinsiyet değişimi, Türk Medeni Kanununun 40. maddesi kapsamında düzenlenmiş yasal bir süreç.Cinsiyet değiştirmek isteyen 18 yaşını doldurmuş, bekâr ve transseksüel yapıda olduğunun sağlık raporuyla belgeleyebilen kişiler mahkemelere başvurabiliyor.Mahkeme, cinsiyet değişimi için izin verdiğinde bu kişi, özel veya devlet hastanesinde ameliyat da dahil tedavi sürecine başlayabiliyor.Ancak birçok kişi bu süreci resmi yollardan değil kendi imkanlarıyla yönetiyor.BBC Türkçeye konuşan ancak ismini vermek istemeyen Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Türkiye Psikiyatri Derneği üyesi bir hekim de cinsiyet değiştirmeye karar veren birçok kişinin psikiyatrist ya da endokrinoloğa erişmekte yaşadıkları güçlük nedeniyle kendi başlarına hormon tedavisi kullandığını söylüyor.Ankarada iki yıldır kendi imkanlarıyla geçiş sürecini yöneten Temmuz Hormonları nasıl güvenli kullanabileceğimizi birbirimize öğretiyoruz. Bu, topluluk içinde nesilden nesle aktarılan bir bilgi diyor.Getty ImagesUzmanlar, kişilerin hissettiği cinsiyetle yaşaması için hormon tedavisinin kritik olduğunu söylüyor.Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, 20 Kasım 2024te yayınlanan kararla bu ilaçlara erişimi reçeteye bağladı ve eczanelere de ilaçların temini konusunda kota getirdi.Kararı eleştiren doktorlar dahi bazıları ömür boyu kullanılan bu ilaçların dikkatli tüketilmesi gerektiği konusunda hemfikir.Prof. Candansayar BBC Türkçeye yaptığı değerlendirmede Bunlar güçlü ilaçlar. Yanlış kullanıldıklarında kardiyovasküler hastalıklar, yüksek tansiyon ve hatta kanser gibi ciddi sağlık risklerine neden olabilir. Özellikle tıbbi gözetim olmadan kullanıldığında, östrojen ve progesteron tehlikeli olabilir diyor.Ancak Türkiyedeki mevcut koşullarda reçetenin cinsiyet değiştirme süreçlerine erişimi kısıtlayacağı uyarısında bulunuyor.İLAÇLARIN REÇETELİ SATILMASI NEDEN ELEŞTİRİLİYOR?Türkiye LGBTQIA+ Tıp Öğrencileri Ağı, hormon tedavisinin aniden kesilmesinin ciddi fiziksel ve zihinsel sağlık sonuçları doğurabileceği konusunda uyarıyor.Bunlar arasında ani sıcak basmaları, yorgunluk, uyku bozuklukları ve trans erkekler için bazı durumlarda adet döngüsünün yeniden başlaması bulunuyor.Cinsiyet uyum ameliyatı geçirmiş bireyler için hormon tedavisinin aniden kesilmesi kemik yoğunluğunda hızlı düşüşlere ve kardiyovasküler komplikasyonlara da yol açabiliyor.Temmuz içinde bulunduğu durumu, İki yıllık emek, iki yıllık maddi yük ve muazzam bir baskı. Nihayet kendimi rahat hissettiğim bir bedene kavuştum. Ama eğer hormonlara erişimim kalmazsa, bedenimin geriye dönük değişimini izlemek yıkıcı olabilir sözleriyle açıklıyor.Getty Images2021 yılında Kadıköyde bir eylemTTB üyesi hekim bu ilaçları reçeteyle kısıtlamanın insanların merdiven altı yollarla ya da kayıt dışı tedaviler kullanmasının önüne geçmeyeceğini, aksine bu eğilimi artıracağını düşünüyor.Bu hekime göre çözüm, cinsiyet uyumuyla ilgili insanların psikiyatristlere ya da diğer doktorlara ulaşmasını kolaylaştırmak:Bununla ilgili bir adım atmadan sadece erişimi güçleştirmek insanların sağlığı öncelenerek alınmış bir karar gibi durmuyor.TRANS BİREYLERİN NE KADARI İLAÇLARA ERİŞEBİLİYOR?Pembe Hayat LGBTİ+ Dayanışma Derneğinin öncülüğünde başlatılan bir çevrimiçi anket, 20 Kasım 2024teki reçete kısıtlamasının ardından trans bireylerin hormon tedavisi ilaçlarına erişiminde sıkıntılar yaşandığını ortaya koyuyor.Ankete katılanların yüzde 62si hormon tedavisine sorunsuz erişebildiğini söylüyor.Katılımcılar ilaçlara erişimde bürokratik engeller (yüzde 36), ecza depolarındaki tedarik sorunları (yüzde 32), artan maliyetler (yüzde 28) ve sağlık hizmeti sağlayıcılarına ulaşmadaki zorluklardan (yüzde 26) bahsetti.Ankete katılanların yüzde 77si ise tedavi ile ilgili mali yüklerinin arttığını ifade etti.Ankarada yaşayan trans aktivist ve 17 Mayıs Derneği Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Janset Kalan, BBC Türkçeye Bu yeni düzenleme, trans bireyler açısından yalnızca sağlıkla ilgili ciddi sonuçlar doğurmakla kalmıyor, aynı zamanda yoksulluğu da derinleştirme riski taşıyor değerlendirmesinde bulundu.Kalan, cinsiyet uyum sürecine ilişkin sağlık hizmeti sunabilen sınırlı sayıdaki hastanede yaşanan yoğunluk nedeniyle, randevu bulmanın, tedaviye başlamanın ya da yeni reçete almanın da zorlaştığını savunuyor.Özellikle 25 yaş ve altı genç translarda gelecekleriyle ilgili kaygının daha da derinleştiğini belirten Kalan, başvurularda özkıyım gibi olumsuz düşüncelerin arttığını söylüyor.KISITLAMALAR ŞAŞIRTICIBBC Türkçenin konuştuğu LGBTİ+ hakları savunucuları kararı eleştiriyor.Avrupa, Uluslararası Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks Derneği (ILGA) ilaç kısıtlamasının özellikle yoksul transların ilaçlara erişimine zarar vereceğini söylüyor.Dernek, Birçok trans artık bu hormonlara erişemeyecek ve hatta bazıları bunları temin etmek için sağlık riskleri ve fahiş fiyatlarla sonuçlanabilecek düzensiz yollara başvuracak uyarısında bulundu.Getty ImagesEylül 2022de İstanbulda LGBTİ+ karşıtı bir eylem gerçekleştirildiTürkiye LGBTQIA+ Tıp Öğrencileri Ağı da Hormonlara reçetesiz erişim konusundaki bu kısıtlama şaşırtıcı. Halen reçetesiz satılan ve ciddi risk taşıyan başka ilaçlar temin edilebiliyorken hormonlara reçetesiz erişimin faydaları risklerinden fazladır diyor.Kaos GLden İnsan Hakları Uzmanı Defne Güzel, Zaten Türkiyede cinsiyet uyum süreci koşulları ve cinsiyetin hukuken tanınması süreçleri oldukça zor işliyor. İlaçların kısıtlanması bu zorluğu pekiştiriyor yorumunu yapıyor.Güzel, üzerlerindeki baskının giderek daha da arttığını söylüyor ve ekliyor:LGBTİ+ların acil ihtiyaçları var. Sağlığa erişim, barınma, ve istihdam bunların başında geliyor. Nefret cinayetlerine, saldırılarına ve söylemlerine karşı durmak artık hayat memat meselesi. Bizler burada olmaya, hakkımızı savunmaya devam edeceğiz.TRANS KLİNİKLERİNE DENETİM NE ANLAMA GELİYOR?Sağlık Bakanlığının ilaçlarla ilgili kararından kısa süre sonra devlet hastanelerindeki trans klinikleri ile ilgili de bir gelişme yaşandı.30 Ocakta da kamu hastanelerinde denetim süreçlerini güçlendirmek amacıyla yeni bilimsel komisyonlar oluşturuldu.Bu komisyonlar arasında Cinsiyet Değişikliği Denetim ve Değerlendirme Bilimsel Komisyonu da bulunuyor.Bu komisyon, cinsiyet disforisi (cinsiyet hoşnutsuzluğu) tanısı alan hastaların başvurduğu hastaneleri inceleyecek.Alınan kararla birlikte, Cerrahpaşa, Hacettepe, Marmara, Kocaeli ve Çapa gibi üniversite hastanelerinde faaliyet gösteren trans klinikleri denetime tabi tutulacak.Sağlık Bakanlığı, cinsiyet değişikliğinin yanı sıra radyolojiden ortopediye pekçok dalda açıklan komisyonların sistemdeki aksaklıkları tespit edeceğini ve yeni bilimsel rehberler hazırlayacağını söylüyor.Bakanlık bu sayede sağlık sektöründeki kontrol mekanizmalarının daha etkili hale getirilmesini planlıyor.Prof. Candansayar, komisyonun Bürokratik anlamda cinsiyet değiştirme kliniklerini ortadan kaldırma amacı taşıdığını öne sürüyor.Prof. Candansayar, Baskı, heteroseksüel olmayan bütün cinsel yönelimlere dönük yorumunu yapıyor.Hükümetin LGBTİ+ bireyleri toplumun dışına ittiğini savunan Prof. Dr. Candansayar, Onları ayrımcılığa maruz kalmayı hak eden ikinci sınıf vatandaşlar haline getiriyor. Bu, temel insan özgürlüklerine yönelik bir saldırıdır diyor.Temmuz için mesele sadece trans topluluğunu ilgilendirmiyor.Hükümetin LGBT+ bireyleri Türkiyenin ekonomik ve sosyal sorunları için günah keçisi yapmaya çalıştığını savunan Temmuz, Ama bu sadece bizimle ilgili değil; bu, beden bütünlüğüyle ilgili bir mesele diyor.Temmuz insanları bu konuya duyarlı olmaya çağırıyor:Bedenlerimizi kontrol etmeye başlayan bir hükümet herkesi etkiler. Bu, trans haklarından çok daha büyük bir mesele.BBC Türkçe, Sağlık Bakanlığından konulara ilişkin yorum talep etti ancak yanıt alamadı.
Source: Bbc Türkçe