Cumhuriyet Roman ve Öykü Günleri sona erdi
Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 25 Nisan’da başlayan etkinliklerde edebiyatın toplumsal işlevi, bireysel yazı serüveni ve yazının geleceği tartışıldı. Onur konuğu olarak edebiyatımızın önemli kalemlerinden, gazetemizin yazarı Öner Yağcı’nın ağırlandığı etkinliklerde, yazarlar, akademisyenler ve edebiyatseverler bir araya gelerek sözün dönüştürücü gücünü yeniden keşfetti. Etkinliğin son günü, “Yazarlara Yol Açıcı Yazarlar” başlıklı oturumla başladı. Sevgican Yağcı, Gürsel Korat ve İsa Küçük’ün katıldığı bu söyleşide, yazmanın ve okumanın birbirine nasıl içkin olduğu, bireysel deneyimlerden yola çıkılarak tartışıldı. Sevgican Yağcı, çocukluk yıllarından bugüne uzanan okuma serüveninin yazın serüveni üzerindeki belirleyici etkisini anlatarak her okuyuşun bir yeniden yazma eylemi olduğuna işaret etti. Gürsel Korat, insanlık tarihinde yazının hem zihni hem duyguları aydınlatan iki ana damarı olduğundan söz ederken İsa Küçük de gençlik yıllarındaki edebi karşılaşmaların bireysel ve toplumsal belleğe katkısını örneklerle aktardı. BİLİM, SANAT VE TOPLUMBir sonraki “Toplum, Yazın, İnsan” başlıklı konuşmada Prof. Dr. Üstün Dökmen sahnedeydi. Dökmen, sanatın insan yaşamı üzerindeki etkisini bilimle karşılaştırmalı bir biçimde ele aldı. Müzik ve edebiyatın insan ruhundaki yeri üzerinde duran Dökmen, müziğin bireyler üzerindeki ani etkisine, edebiyatın ise toplumları uzun vadede dönüştürücü gücüne dikkat çekti.
Source: Güven Baykan
Zihinsel engelli sanıp alt sınıfa gönderdiler… Üstün zekâlı çocukların öğretmeni oldu
ANTALYA’da Demre Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde Müdür Yardımcısı olan görsel sanatlar öğretmeni Binnur Aydınyurt ilkokuldayken öğrenme güçlüğü yaşıyordu. Harflerle sayıları karıştırıyor, basit matematik işlemlerini rakamlar yerine elma ve ağaç çizerek yanıtlıyordu. Diğer çocuklardan farklı olan Binnur’un zihinsel engelli olduğu düşünüldü ve özel alt sınıfa verildi. Ancak Binnur’un annesiyle babası da eğitimciydi ve çocuklarına konulan bu tanının yanlış olduğunu düşünüyorlardı. Sonunda Binnur’un 3 zeka türünde akranlarından ileri olduğu anlaşıldı. Bunun üzerine Binnur sınıf atlatılarak eğitim hayatına dördüncü sınıftan devam etti.HAYALİ RESSAMLIKTIOrtaokulda öğretmeninin yeteneğini farkedip destek olmasıyla birlikte Binnur ressam olmayı aklına koydu. Sonrasında da resim hep hayatında oldu. Binnur Aydınyurt öğretmen olduktan sonra atandığı Kaş’ta köylülere sanatı sevdirmek için çalışmalar yaptı. Kalkan’da sergiler açtığı metruk binaların kültür evine dönüşmesine ön ayak oldu. Patara kazılarında çıkan eserlerin rölyeflerini yaptı, iki eseri Devlet Resim Heykel Müzesi himayesine alındı. Ancak onun en büyük başarılarından biri ‘sen okuyamazsın’ diyen zihinsel engelli olduğunu düşünen öğretmenine karşın Türkiye’nin en özel zekaya sahip öğrencilerinin yatılı okuduğu AR-GEM’de öğretmenlik yapması ve üstün yetenekli öğrencilerle çalışmasıydı. RAKAM YERİNE ELMA ÇİZİNCEAydınyurt hikayesini şöyle anlattı: “Kütahya’da ilkokul birinci sınıftayken harfleri ve rakamları karıştırıyordum. 2 ile 5’i toplamam istendiğinde sorunun karşısına 2 tane ağaç 5 tane elma çiziyordum. Okumada sıkıntım yoktu ama yazmak istemiyor, aradaki harfleri atlıyordum. A yerine gülen yüz, e gelecek yere güneş çiziyordum. Evde çekyatın arkasına yaptığım resimleri iğneleyerek kendi kendime sergi yapıyordum. Bir gün evde sergi açılışı yaparken mumları da yakınca odada yangın çıkarmıştım. Babam öğretmenevi müdüründen ‘bu kız sürekli evde sergi açtığını hayal ediyor, bari resimlerini siz duvarlara asın da mutlu olsun’ diyerek rica etmiş. İlk sergimi öyle açmış oldum. Ama 5’inci sınıfta İtalya’da barış temalı bir yarışmada dünya birinciliği kazandım.ANNEM BABAM ÖĞRETMEN OLMASAYDIEn büyük şansım annemin ve babamın öğretmen olması ve bana konulan tanıyı kabullenmemeleriydi.. Özel alt sınıfa gönderilince, Anadolu Üniversitesi’ne götürdüler. Yapılan testler sonucunda 1 alanda gerilik yani disleksi ancak görsel-uzamsal, duyusal ve sözel zekada ileri olduğum ortaya çıktı. Bu yeni tanıdan sonra özel alt sınıftan ayrıldım ve ikinci sınıftan dördüncü sınıfa atlatıldım. Ortaokulda Zakir Savaş isimli öğretmenim hayatıma en kıymetli dokunuşlardan birini yaparak beni resme daha fazla yöneltti. İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi’ne başladım. Orada 1 buçuk sene ailemden uzakta okudum ancak tek başıma İstanbul’da olmak çok zordu. Kütahya’da güzel sanatlar lisesine geçtim ve oradan mezun oldum. Üniversiteyi de Burdur Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okudum ve 25 yıl önce Antalya Kaş’ta öğretmenliğe başladım. 160 IQ ÜSTÜ ÇOCUKLAR- BİNNUR öğretmen “Benim yaşadığım sıkıntıları başka çocuklar yaşamasın diye bilhassa özel yetenekli çocuklarla çalışmak istedim ve BİLSEM’lerde görev yaptım” diyerek şöyle devam etti: “Tüm Türkiye’deki BİLSEM’lerde görev yapan sanat öğretmenlerinin koordinatörü oldum. Meslek hayatımın en özel görevlerinden biri de 160 IQ üzerindeki çocukların yatılı olarak öğrenim gördükleri AR-GEM’in kuruluş aşamasında görev almaktı. Daha sonra AR-GEM’de, yatılı müdür yardımcılığı yaptım. Ayrıca AR-GEM’in özel müfredatının yazılmasında görev aldım. Finlandiya, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde üstün zekalılara özgü müfredatlara yönelik araştırma yapmak için görevlendirildim.”‘OKUYAMAZ’ DİYEN ÖĞRETMENİMİ BULDUM- BİNNUR Aydınyurt ‘Bu çocuk okuyamaz, dört işlem yapamaz’ diyerek beni zihinsel engelliler sınıfına gönderen öğretmenini de yıllar sonra bulmuş: “Ona yaptığım çalışmaları anlattım. Hatırladı ve ‘evladım ne yapayım sen ne yazabiliyordun ne işlem yapabiliyordun’ dedi. Yanlış tanıyla özel alt sınıfa gönderilmiş bir çocukluk geçirdikten sonra hem sanat alanında hem de öğretmenlikte başarılı olmak için çalıştım ve çalışmaya devam ediyorum. 9 karma 18 kişisel sergi açtım ve sayısız üstün zekalı çocukla çalıştım. Şimdi hayalim üstün çocuklara yönelen öğretmenlerin gelişimlerine katkı sağlamak.”
Source: Beyazıt Şenbük
Kapalı amfora 1100 yıl sonra açıldı: İçinden ne çıkacak?
Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü Başkanı ve kazının bilimsel danışmanı Doç. Dr. Hakan Öniz liderliğindeki 20 kişilik dalış ekibi, Kültür ve Turizm Bakanlığının Geleceğe Miras Projesi kapsamında Antalya Müzesi adına çalışmalar yürütüyor. Ekip, Kaş ilçesi Besmi Adası açıklarında denizin yaklaşık 45-50 metre derinliğinde robotlar yardımıyla su altı kazısı gerçekleştirdi.Kazı sırasında gemi batığından çıkarılan ve ağzı kapalı olan amfora, doğrudan karaya çıkarılmadan özel işlemlerden geçirildi. Ardından Akdeniz Üniversitesi Sualtı Arkeolojisi Laboratuvarına götürülen eser, burada mikroskop ve özel büyüteçlerle incelendi.BÜYÜK HEYECANLA AÇILDIAntalya Bölge Kurulu uzmanları ve laboratuvar restoratörlerinin titiz çalışması sonucunda, keski, çekiç ve küçük aparatlar kullanılarak yaklaşık bir saat süren bir süreçle amforanın ağzı açıldı. Açılış anları Anadolu Ajansı ekibi tarafından da görüntülendi.Bilim insanları, amfora içinden çıkan çamurumsu maddelerden numuneler alarak içerik analizi başlattı. İlk bulgular, malzemenin dokusu, kokusu ve yapısına yönelik tahminler yapılsa da, kesin sonuçlar bilimsel analizler tamamlandıktan sonra açıklanacak.SONUCU BEKLEMEK ÇOK DAHA HEYECANLIKazı heyeti başkanı Doç. Dr. Hakan Öniz, 1100 yıl önce Filistinin Gazze kıyılarından yola çıkan bir ticaret gemisinin Akdeniz kıyılarında fırtına sonucu batmış olabileceğini söyledi. Gazze’nin o dönemde önemli ihraç ürünlerinden birinin zeytinyağı olduğunu belirten Öniz, şunları kaydetti:Bu ticaret gemisi birden fazla limana uğruyordu. 9. ve 10. yüzyıl, Abbasi egemenliğinin hakim olduğu bir dönemdi. Gemide muhtemelen şarap taşıyan amforalar da var. Ancak Filistin’de halkın şarap tükettiğini sanmıyoruz; bu ürünler muhtemelen göçmenler, Hristiyan hacılar veya Kudüse gelen ziyaretçiler için hediye olarak gönderiliyordu. Ağzı kapalı bir amforanın bin küsur yıl boyunca bozulmadan kalması çok nadir görülen bir durum. İçinden zeytin çekirdeği, zeytinyağı, şarap ya da balık sosu çıkabilir, hatta bambaşka bir şey de olabilir. Açılması heyecan vericiydi, ancak sonucu beklemek çok daha heyecanlı.ANALİZ SÜRECİ UZUN SÜRECEKAkdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meltem Asiltürk Ersoy da meslek hayatında ilk kez kapalı bir amforanın içeriğini inceleyeceğini belirtti. Çamurumsu örnekler gözlemlendiğini ifade eden Ersoy, şu bilgileri verdi:Deniz ortamında, 1100 yıllık süreçte basınç ve sıcaklık değişimlerinin etkilerini anlamaya çalışacağız. Bilimsel çalışmalar tek bir analizle sonuçlanmaz; farklı analizlerin birbirini doğrulaması gerekir. Bu nedenle süreç uzun olacak. Elde edilen sonuçları dönemin tarihi bilgileriyle birleştirerek bilim ve arkeoloji dünyasına sunacağız.Amforanın tuzdan arındırılması ve kapağının açılması işlemlerini gerçekleştiren restoratör konservatör Rabia Nur Akyüz ise, amforanın sürekli ıslak kalmasını sağlayarak üzerindeki oluşumların zarar görmemesi için hassas bir çalışma yürüttüklerini söyledi.
Source:
İZKİTAP’a Murat Ağırel ile Timur Soykan ve veda
İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde İZFAŞ ve TACT Fuarcılık iş birliğiyle Kültürpark’ta düzenlenen İZKİTAP-5. İzmir Kitap Fuarı kapılarını muhteşem bir programla kapattı. 10 gün boyunca Türk edebiyatının yüzlerce usta kalemini on binlerce İzmirliyle buluşturan fuarın kapanış gününde yazarımız Murat Ağırel ve gazeteci Timur Soykan, “Türkiye nereye gidiyor” konulu söyleşiyle okurlarıyla buluştu. Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Kültürpark Açıkhava Sahnesi’nde düzenlenen söyleşiyi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, İZFAŞ Genel Müdürü Tuğçe Cumalıoğlu, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve çok sayıda İzmirli izledi.SOYKAN: BU HALKIN GELENEĞİ VARSözlerine İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne kendilerini İzmir’in aydınlık insanlarıyla buluşturduğu için teşekkür ederek başlayan gazeteci Timur Soykan, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi tabloyu özetledi. Timur Soykan “Bu halkın geleneği var. Bu halk antiemperyalist bir mücadeleyle kurulmuş bir ülkenin evlatları. Bizim atalarımız, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları. Onlar emperyalizmle savaştılar, bu toprakları bize vatan yaptılar. Hiçbiri küstük demedi, vazgeçmedi, yenildik demedi” diye konuştu. AĞIREL: ATATÜRK’ÜN DEVRİMLERİNİ KILCAL DAMARLARINA KADAR HİSSETMİŞ GAZETECİLERİZTimur Soykan’ın ardından sözü alan Murat Ağırel ise “Bu ülkenin bağımsızlığına inanmış, o mavi gözlü deve söz vermiş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerini en kılcal damarlarına kadar hissetmiş gazetecileriz biz. Yazdığım kitaplardan onlarca dava açtılar, hiçbirini kazanamadılar. Sadece ülkenin sınırları meşruiyetini kaybettiği zaman bağımsızlığa helal gelmez; adaleti kaybettiğiniz zaman da aynı duyguları yaşarsınız. Gençliğin umudunu kaybettiği, hayallerini kaybettiği zaman da aynı duyguyu yaşamak zorundasınız” dedi.YAĞMURA RAĞMEN SEYİRCİLER BIRAKMADIMurat Ağırel’in konuşması sırasında Kültürpark Açıkhava Sahnesi’nde sağanak yağış başladı. Yağışa rağmen izleyicilerin Soykan ve Ağırel’in sahnede kalmasını istemesi üzerine Murat Ağırel ve Timur Soykan tüm izleyenleri yağmurdan etkilenmemesi için sahneye davet etti. Murat Ağırel konuşmasına sandalye üstüne çıkarak seyirciyle iç içe devam etti. Söyleşinin ardından Başkan Dr. Cemil Tugay, Murat Ağırel ve Timur Soykan’ı tebrik ederek çiçek takdim etti. Ardından Ağırel ve Soykan okurları için kitaplarını imzaladı.
Source: İzmi̇r / Cumhuriyet