Marmara denizinde müsilaj yeniden ortaya çıkıyor: CHP’li Yanıkömeroğlu, sorunu Meclis gündemine taşıdı
CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu, Marmara Denizinde yeniden ortaya çıkmaya başlayan müsilaj sorununa ilişkin Meclis’e soru önergesi verdi. Müsilaj sorunu kapsamında düzenli olarak belediyeleri hedef alan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’in yanıtlamasını isteyen Yanıkömeroğlu, “Müsilajın önlenmesine yönelik olarak yerel yönetimlerle iş birliği içinde yürütülen projeler var mıdır? Varsa bu projelerin kapsamı ve bütçesi nedir” sorusunu yöneltti. Marmara Denizini 2021 yılında yoğun olarak ele geçiren müsilaj sorunu yeniden görülmeye başladı. Sular ısındıkça müsilaj oluşum sürecinin hızlanacağı tahmin ediliyordu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ise sorumluluğu belediyelere atmakta ısrarcı. Bakan Kurum belediyelerden arıtma tesisi teknolojilerini ilerletmesini isterken, diğer yandan iktidar belediyelere SGK borçları üzerinden yüklenerek bütçelerinden kesinti yapıyor, zaman zaman belediyelerin İller Bankası üzerinden almak istediği kredileri geciktiriyor. ‘DUYARSIZ RANT POLİTİKALARI EKOSİSTEME ZARAR VERİYOR’CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu, konuya ilişkin TBMM’ye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. Çok sayıda sanayi tesisinin Marmara Denizi etrafında bulunduğunu, arıtma tesislerinin yetersiz olduğunu, kimyasal gübrelerin nehirlere sızdığını belirten Yanıkömeroğlu, yoğun nüfus ve duyarsız rant politikalarının ekosisteme zarar verdiğini söyledi. Müsilajın ekosistemi bozarak denizlerdeki canlıları, biyoçeşitliliği ve insan sağlığını tehdit ettiğini de vurgulayan Yanıkömeroğlu, Bakan Kurum’a şu soruları yöneltti: “. 2021 yılında açıklanan Marmara Denizi Eylem Planı kapsamında hangi somut önlemler alınmıştır, bu önlemler hangi aşamadadır ve belirlenen hedeflere ulaşılabilmiş midir?. Marmara Denizi’nde görülen müsilaj sorunu için ne tür çalışmalar yapılmaktadır? Yeni bir eylem planı veya uzun vadeli stratejiler hazırlanmakta mıdır?. Müsilajın önlenmesine yönelik olarak yerel yönetimlerle iş birliği içinde yürütülen projeler var mıdır? Varsa bu projelerin kapsamı ve bütçesi nedir?. Marmara Denizi’nde su kalitesinin izlenmesine yönelik düzenli ölçümler yapılmakta mıdır? Son üç yıla ait su kalitesi verileri nasıldır?. Marmara Denizi’ne atık bırakan işletmelerin takip edilmesi ve denetlenmesi konusunda bakanlığınızca ne tür çalışmalar yürütülmektedir? Tespit edilen ihlallere yönelik hangi yaptırımlar uygulanmaktadır?”
Source: Emirhan Çoban
İklim Sözlüğü: Onarıcı tarım
Onarıcı tarım, toprak sağlığınımerkezine alan gıda ve tarımsistemlerini koruma ve onarımyaklaşımıdır. FAO’ya (BM Gıda VeTarım Kuruluşu) göre su kalitesiniartırmayı, ekosistem biyoçeşitliliğinigüçlendirmeyi ve karbonu topraktahapsederek iklim değişikliğininetkilerini azaltmayı hedefleyenbütüncül tarım uygulamalarınıkapsar.Tek bir yönteme bağlı kalmadan,sürdürülebilir tarım tekniklerininbirleşiminden oluşur. Çiftlikatıklarının geri dönüşümü, dışkaynaklı kompost kullanımı,permakültür, agroekoloji, tarımsalormancılık ve restorasyon ekolojisigibi yöntemlere dayanır. Büyükölçekli çiftliklerde ise “sıfır işleme”veya “azaltılmış işleme” gibiuygulamalarla yaygınlaşmaktadır.Dünya Ekonomik Forumu’nagöre sera gazı emisyonlarınınyaklaşık üçte birinden ve tropikalormansızlaşmanın yüzde 80’indensorumlu olan tarım sektörü, aynızamanda iklimle mücadelede güçlübir çözüm ortağıdır. Topraklarınkoruyucuları olan çiftçiler, doğaylauyumlu ve adil bir geleceğe geçiştekritik bir rol üstlenmektedir.Toprak Bozulmasının EkonomisiGirişimi (ELD) araştırmalarına göredünya genelindeki tarım arazilerininyüzde 52’si bozulmuş durumda ve buda yılda yaklaşık 400 milyar dolarlıkverim kaybına neden oluyor. Eğer bueğilim sürerse, önümüzdeki 25 yıldaküresel gıda fiyatlarının yüzde 30oranında artabileceği öngörülüyor.Onarıcı tarım, toprağın su tutmakapasitesini ve ürün verimini artırarakhem gıda güvenliğine katkı sağlıyorhem de tarım arazilerini karbonyutağına dönüştürerek iklim krizinekarşı etkili bir çözüm sunuyor.
Source: Ayça Ceylan
Yurttaş, 20 yıllığına kiraya verilmek istenen alanlarına sahip çıktı, ihale iptal edildi: Gerenlik Koyu halkındır
Antalya Kaş’ın Patarasınırı içindeki GerenlikKoyu’nun orman parkıolarak Kaş Orman İşletmeMüdürlüğü tarafından 20yıllığına kiraya verilmesiyleilgili dün yapılacağıduyurulan ihale eksik evrakgereçesiyle iptal edildi.Gazetemize açıklama yapanKaş Çevre ve Kültür DerneğiBaşkanı Ahmet Murat Akoy,“Halkın dik durması vemücadelesi kazandı” dedi.İki şirketin ihaleyegirdiğini söyleyen Akoy,“Biri Kaş’tan, diğer iki iseUrfa’dan. Kendilerini deuyardık bu alan birinciderecede sittir (korumaalanıdır). Bu alan özel çevrekoruma bölgesidir. Bu alanhalkın kullandığı son ikitane koydan bir tanesidirdedik. Ona rağmen ihaleyegirdiler” diye konuştu.Sonucu “Halkınzaferi” diye tanımlayanAkoy, “Halk her yerdenKınık’tan, Ova’dan,Kaş’tan, Kalkan’dan,Bezirgan’dan, Yeşilköy’dengelip alanlarına sahipçıktılar. Bu üçüncüydü.Bezirgan’da başlamıştı.Konaklamasız orman parkıihalesi orada yapılmıştı.Dava etmiştik, iptal olmuştu.İkincisi Pınarbaşı’ndagerçekleştirilmişti. Çamormanı içine konaklamalı,bu sefer orman parkı ihalesiyapılmak istenmişti. Onuda iptal ettirmiştik, evrakeksikliği demişlerdi onada. Şimdi üçüncüsünü deiptal ettirmiş oluyoruz.Alanlarına sahip çıkangerçek vatansever Kaşhalkıdır” ifadelerinikullandı.PLAJ YAPILMAK İSTENDİGerenlik Koyu, beşyıl önce de plaj için işmakineleriyle tahrip edildi.1. Derece doğal sit alanıolarak koruma altındaolması gereken koyda dahaönce izinsiz yol yapıldı.Bu kez de ‘konaklamasızorman parkı’ olarak ihaleedilmek isteniyor. Yapıyasağı bulunan korumaaltındaki koyda 1190 m2’likyapılaşma öngören ihaleyekonu orman parkı projesinderestoran, kafeterya, satışüniteleri (dükkânlar), depo,ibadethane ve otoparkgibi alanlar inşa edilmesiplanlanıyordu. O dönemdeihale aynı gerekçeyle iptaledildi.
Source: Öznur Oğraş Çolak
Kapadokya”ya hançer saplanıyor: Doğa ve kültür yok ediliyor
Kapadokya Dünya Miras Alanı sınırları içinde kalan en özel vadilerden Devrent Vadisi’ni doğal bir tepeden görme imkânı veren alana, yani tepeye 70 adet fore kazık üzerine yapılması onaylanan bir çelik cam manzara terasının kazısı damga vurdu.Doğal tepenin üzerine yeni bir çelik cam bina inşa edilmesi tepkilere neden oldu. Dünyanın her tarafında yüzlerce örneği olan bu yapılar, kalabalık ziyaretçi gruplarına kısa süre manzara seyrettirmek ve heyecan yaratmak için yapılan büyük masraflı binalar. 3. dünya ülkelerinin pek hevesli olduğu kitle turizmini teşvik eden bu tür projeler Kapadokya gibi istisnai özellikteki koruma alanlarında geri dönülmez hasarlara yol açıyor. Uzmanlar “Kapadokya giderek koruma çabasından uzaklaşıyor” diyerek tehlikeye dikkat çekiyor. Gazetemize açıklamalarda bulunan konunun uzmanı, “Her geçen gün daha çok inşaat, daha çok insan, daha çok para hırsıyla bölgenin kendine has doğal avantajları kayboluyor. Yıllardır yapılaşmaya izin verilmeyen doğal alanlarda yaptırılan yeni sitelerle, tarihi köyler doğallığını ve çekiciliğini kaybediyor. Tampon bölge adı verilen geçiş alanları yok ediliyor. Balon turizminin getirdiği yoğun araç trafiğini kolaylaştırmak, alana daha çok aracın daha rahat girebilmesini sağlamak için milyonlarca yılda oluşan Peri Bacaları’nın yanı başına otoyollar açılıyor. Aşk Vadisi içindeki doğal patikayı 4 şeritli otoyola dönüştüren zihniyet Kapadokya turizmini geliştirmiyor, tersine öldürüyor. Yoğun inşaat faaliyetinin yarattığı tonlarca moloz ise apayrı bir sorun: Kapadokya’nın her yerinden çıkan molozlar vadilerin içine boşaltılıyor. Büyük bir hassasiyetle korunması gereken doğal vadiler, moloz dolgularla bozuluyor, dönüştürülüyor” diyerek bölgenin yapısının bozulduğunu dile getirdi.Aynı uzman “Kapadokya’nın cazibesini sürdürmesi için tam tersinin olması, alana araç girişinin sınırlanması, zorlaştırılması gerekirdi. Daha az sayıda balon, daha az sayıda turist, daha iyi bir şekilde doğal ortamın kollanması… Balonların önünde fotoğraf çektirme meraklısı turizm anlayışının kontrol altında tutulması gerekirdi” diyor ve ekliyor: “Bölgeyi korumaktan ziyade sömürmeye yönelik bu gelişmelerin nasıl denetleneceği ayrı sorun. Çünkü olanların tamamı, Kapadokya’nın korunmasını sağlamak ve denetlemekle görevli kamu yetkililerinin bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleşiyor. Yegâne misyonu bölgenin korunması olan Kapadokya Alan Başkanlığı’nın, çok şeritli otoyollar, cam teraslar, yeni konut siteleri, yeni benzin istasyonları gibi projelerin tamamının altında imzası var. Bu gidiş artık Kapadokya için alarm veriyor. ‘Altın yumurtlayan tavuğu kesmek’ deyişini doğrularcasına, asırlarca gururla korunup para kazandırabilecek çok değerli bir kültürel emanet, kısa vadeli kazanç hırsları uğruna yok ediliyor” ifadelerini kullandı.Prof. Dr. Mehmet Tuncer(Çankaya Üniversitesi, MimarlıkFakültesi Şehir Ve Bölge PlanlamaBölümü Öğretim Üyesi)Öncelikli görev Kapadokya’nıngerçekten korunmasıdır. PeriBacaları’nı korumak, betonlaşmayıengellemek anayasal ve yasalgörevdir. Turizm için değil dünyamirası olan Kapadokya’mızıkendimiz ve gelecekkuşaklar içinkorumalıyız.YABANCI ZİYARETÇİLER DE TEPKİLİ…Nezih Başgelen (Arkeolog-Kültürel ve Doğal Mirası İzleme Platformu Yöneticisi)Kapadokya, binlerce yıldır doğa ve insan faaliyetlerinin bölgedeki doğal çevre değerlerini karakteristik kültürel peyzaj alanları haline getirmesinin de özgün örnekleriyle ünlü bir bölgedir. Bu peyzaj değerlerinin oluşum sürecinde bölgedeki ekosistemin de dönüşerek yöreye has bir dengeye oturduğu izlenmektedir. Avanos ile Ürgüp arasında Ürgüp yolu üzerinde yer alan birbirinden ilginç manzaralarla dolu Devrent Vadisi de bu eşsiz kültürel peyzaj alanlarının önde gelen örneklerinden birisidir. Devrent Vadisi’ni geçen sezona kadar doğal bir tepe üzerinden izlemegözlemleme imkânı veren mevcut seyir alanına 70 adet fore kazık üzerine yapılması onaylanan çelikcam manzara terası inşaatının yol açtığı tahribat yerli, yabancı ziyaretçilerin tepkisini çekmekte. Yapılan projede koruma-kullanma arasındaki denge kurulamayınca yapılmakta olan cam-çelik seyir projesinin buradaki benzersiz peyzajın büyüsünü örseleyeceği görülüyor. Yakın zamanda Antalya’da Hıdırlık Kulesi’nin ve Aksaray’da Ihlara Vadisi’nin başına gelenler Kapadokya’da Devrent’in de başına geliyor. Burayı özellikle gün batımında görmek isteyen grupların tercih ettiği seyir alanlarından biri olan bu doğal tepenin üzerine camçelik bina inşa edilmesi sosyal medya paylaşımları üzerinden de yoğun biçimde eleştiriliyor. Değer ve gereksinim arasındaki ara yüzün buradaki projede de doğru kurulamadığı görülüyor. Vadinin kendine has eşsiz kültürel peyzaj değerlerini negatif etkilememesi için buradaki projede korumakullanma dengesi bakımından daha hassas davranılması bekleniyor. UNUTULMASIN!Hatırlayalım; Kapadokya 22 Ekim 2019 yılında cumhurbaşkanının kararıyla milli park statüsünden çıkartıldı. O tarihte CHP milletvekili Faruk Sarıaslan kararı, “Anlaşılıyor ki amaç bölgeyi büyük yapılanmalara açmak. Bu durum Kapadokya’yı mahveder” diye eleştirmişti, AKP Nevşehir Milletvekili Yücel Menekşe ise “Kapadokya’da 4 ilçe ve 9 beldeyi kapsayan Kapadokya Alan Başkanlığı, bölgenin tarihi ve kültürel yapısını muhafaza etmek amacındadır. Yetkiler, Kapadokya Alan Başkanlığı çatısı altında toplanmak suretiyle bölge daha etkin şekilde korunacak ve korunarak sonraki nesillere aktarmak görevimiz olacak. Bu söylemlerin art niyetli olduğunu düşünüyorum” diyerek eleştirileri reddetmişti. Kapadokya Alan Başkanlığı yönetimindeki 6 yılın sonunda büyük yapılandırma iddiaları ne yazık ki doğrulandı. Bölgenin en güzel vadilerinden olan Zelve’nin girişinde çevreyle son derece uyumsuz 14 betonarme dükkân yapısının olduğu otopark inşaatına başlandı. Kapadokya’nın kalbindeki Ortahisar’ın girişine, 20 bin metrekarelik bir macera parkı inşa ediliyor. Bu parkın yuvarlak beton yapıları dünyada eşi olmayan Kapadokya manzaralarının içinde yükseliyor artık.Göreme Açık Hava Müzesi’nin hemen yanına, Ortahisar’a giden yol yapıldı. Korunması gereken eşsiz doğa asfaltla kaplandı. Yeni hotellerin sayısı arttı. Eski kaya evlerin de hotele dönüştürülmesi kolaylaştı. Artık Göreme’nin tamamı Hotelturistik dükkân-kafe-restorana dönüşmüş durumda. Nevşehir valisi 2024 yılında Kapadokya ören yerlerine 4 milyondan fazla ziyaretçinin geldiğini açıkladı. Kapadokya artık ne yazık ki “kitle turizmi”ne teslim edildi. Bölgedeki rehberlerden aldığımız bilgiler ise şu yönde; “Ünü bütün dünyaya yayılan, her sabah Kapadokya semalarını dolduran yüzlerce hava balonu, yerde, son derece hassas olan volkanik zemin üzerinde o balonları takip eden yüzlerce araç demek. Bunun yanı sıra turistlere korunması gereken vadilerde ‘safari’ yaptıran yüzlerce ATV veya Jeep gibi arazi aracı da cabası. Bunların yarattığı gürültü, bölgedeki yaban hayatı bitirmiş durumda. Dünyanın birçok ülkesi tarihi ve doğal güzelliklerini ‘kitle turizmi tehlikelerine karşı korumaya aldı. Buna ‘sürdürülebilir turizm’ deniyor” ifadelerini kullandılar.ÖRNEK OLSUN DİYE!Şili, Paskalya Adası için ziyaretçi sayısını sınırlandı. Tayland Maya Koyu (Maya Bay) ziyaretçi sayısını sınırlandırdı. Bhutan, ülkeye gelen turist sayısını azaltıp gelenlerden de 200 dolara yakın “sürdürülebilir kalkınma vergisi” alıyor. Venedik, ziyaretçi ve cruise gemilerine sınırlama getirdi. Son olarak unutulmasın: Kitle turizmi benzersiz bir coğrafyayı sıradanlaştırır ve yavaş yavaş yok eder.
Source: Öznur Oğraş Çolak
Doğanlar Mobilya Grubu Üst Yöneticisi İsmail Doğan: ‘Bugünün ve geleceğin trendi döngüsel tasarım’
Doğanlar MobilyaGrubu olarak geçenaylarda yayımladığınızsürdürülebilirlik raporu,geleceğe dönük kararlıbir niyeti yansıtıyor. Bubağlamda, kurumsal olarakana hedefleriniz neler?Ana hedeflerimiz, mobilyasektöründe sürdürülebilirliğeöncülük etmek ve bu alandafark yaratmak. Bu yolculuğa,kaynakların tükendiği, iklimkrizinin adım adım yaklaştığıbu dönemde bilinçlendirme vedünyamız için sürdürülebiliryöntemlerle mobilya üretimiyapmak için çıktık. “Geleceğinmobilyası” vizyonumuz,doğaya ve insana olansorumluluğu temel alıyor. Budoğrultuda, çevresel etkimizien aza indirmek, kaynaklarıverimli kullanmak ve döngüselekonomi prensiplerinibenimsemek önceliklerimizarasında yer alıyor. Aynızamanda, sosyal sorumlulukbilinciyle hareket ederek,çalışanlarımızın refahını,paydaşlarımızla işbirliğinive toplumsal kalkınmayakatkıyı da en üst düzeydeönemsiyoruz. İnovasyonve Ar-Ge yatırımlarımızla,sürdürülebilir malzemelerkullanarak ürettiğimizestetik, fonksiyonel vekaliteli ürünlerle hemmüşterilerimizin yaşamalanlarına değer katmayıhem de sektörde örnek teşkiletmeyi hedefliyoruz.‘DÖNGÜSEL TASARIMÖNE ÇIKIYOR’- Gelecek yıldanitibaren her yıl birkoleksiyonunuzudöngüsel tasarımilkelerinegöre üretmeyihedefliyorsunuz. Buyaklaşım hem üretimsüreçlerinizde hem detüketici tarafında ne gibidönüşümler yaratacak?Bu hedefimizin her ikitarafta da önemli dönüşümleryaratacağını öngörüyoruz.Üretim süreçlerindedöngüsel tasarım, hammaddeseçiminden başlayarak tümtedarik zinciri süreçlerininyeniden değerlendirilmesinigerektirecek. Bu durum,sürdürülebilir ve geridönüştürülmüş malzemelerin kullanımınıartıracak,tedarikçilerledaha yakınişbirliğiyapılmasını veşeffaflığın artmasınısağlayacak. Döngüseltasarım yaklaşımıüretim süreçlerindeatık oluşumunu en azaindirmeyi ve kaynaklarındaha verimli kullanılmasınıteşvik edecek.Böylece üretimmaliyetlerinin veçevresel etkininde azalmasınayardımcı olacak.Döngüsel tasarımilkelerine uygunkoleksiyonlargeliştirmek, ArGe ve inovasyonsüreçlerine deyeni bir boyutkazandıracak. Ürünlerinömrünü uzatacak,yeniden kullanımını veyageri dönüştürülmesinikolaylaştıracak tasarımçözümleri geliştirilmesigerekecek. Döngüseltasarımın tüketici tarafındaetkisine baktığımızda;ürünlerin uzun ömürlüolması, onarılabilirliği vegeri dönüştürülebilirliğigibi faktörler, tüketicileriçin önemli tercih kriterlerihaline gelecek.- Döngüsel tasarımsadece malzeme bazlı mıilerliyor? Yoksa ürünlerinhikâyesi, dönüşümpotansiyeli ya da estetikömrü gibi daha bütünselyaklaşımları da kapsıyormu?Döngüsel tasarımdediğimiz kavram sadecemalzeme seçimiyle sınırlıkalmayıp ürünlerintüm yaşam döngüsünükapsayan daha genişbir perspektife sahip.Bu yaklaşım, ürünlerinhikâyesini, kullanımsüresini, onarım veyeniden kullanımpotansiyelini, geridönüştürülebilirliközelliklerini ve estetikömrünü de içeriyor.Döngüsel tasarımın temelamacı, kaynakların verimlikullanılmasını sağlamak,atık oluşumunu en azaindirmek ve ürünlerindeğerini mümkünolduğunca uzun sürekorumaktır. Bu, sadeceçevreye olan etkiyiazaltmakla kalmaz, aynızamanda ekonomik vesosyal faydalar da sağlar.SÜRDÜRÜLEBİLİRORMANCILIK- Mobilya sektörüdoğal kaynaklarla,özellikle de ormanlarlasıkı bağları olan bir alan.Tedarik zincirinizdesürdürülebilir ve sorumlukaynak kullanımıkonusunda nasıl adımlaratıyorsunuz?Sürdürülebilirlikhedeflerimize ulaşmakiçin birçok adımatıyoruz. Örneğin, üretimsüreçlerimizde enerjiverimliliğini artırıyoruz.Bu kapsamda geçen yılBiga ve Düzce’de bulunanüretim tesislerimizinçatılarına GESkurulumu yaptık. Geridönüştürülmüş malzemekullanımı oranımızıyükseltiyoruz ve sutüketimini azaltıyoruz.Hammaddelerimizisürdürülebilirkaynaklardantemin etmeyi,ormansızlaşmanınönüne geçmeyive biyoçeşitliliğikoruma ilkesiylehareket etmeyitaahhüt ediyoruz.Bu doğrultuda,Doğtaş ve Kelebekmarkalarımızormansalkaynaklarınsürdürülebiliryönetimini teşvik edenFSC-COC: Orman YönetimKonseyi Koruma ZinciriBelgesi’ne sahipler.- İklim değişikliğibugün hepimizingündeminde. Sizce enacil ve öncelikli üç konunedir?Mobilya sektöründe,ormanların korunması,geri dönüştürülmüşve çevreye duyarlımalzemelerin kullanımı,üretim süreçlerinde enerjiverimliliğinin artırılması veatık miktarının azaltılmasıkritik öneme sahip. İklimdeğişikliği ile mücadelede,enerji tüketimini azaltmakve yenilenebilir enerjikaynaklarına geçmek deyaşamsal önem taşımakta.Kaynakların sınırlıolduğu dünyamızda, atıkoluşumunu en aza indirenve malzemelerin sürekliolarak yeniden kullanıldığıdöngüsel ekonomimodeline geçmekzorundayız.GELECEĞE KARŞI SORUMLULUK- Sizi iş dünyasında sürdürülebilirlikgibi uzun vadeli bir hedefe sadıkkalmaya güdüleyen şey nedir? Bu yoldakarşılaştığınız en ilginç içsel veya dışsalkeşif ne oldu?Bizim için sürdürülebilirlik birtercih değil geleceğe karşı taşıdığımızsorumluluğun somut bir yansımasıdır. Enbüyük motivasyon kaynağımız ise tümpaydaşlarımızla birlikte oluşturduğumuz“geleceğin mobilyası” vizyonu. Buvizyon, hedeflerimize ulaşmada engüçlü itici gücümüz. 2023 yılındagerçekleştirdiğimiz “paydaş çalıştayı”,yalnızca dışsal beklentilerimizi değil içselpotansiyelimizi de ortaya çıkarmamızayardımcı oldu. Katılımcıların ortakdeğerlerinden ilham alarak doğa ve insanodaklı bir dönüşüm haritası oluşturduk.Bu süreçteki en önemli keşfimiz,sürdürülebilirliği yalnızca üretimsüreçlerine değil kurumsal yönetişimdençalışan gelişimine, tasarımdan lojistiğekadar tüm alanlara entegre etmeninhem mümkün hem de gerekli olduğuydu.Yatırımlarımızın kurumsal farkındalıkve ekipler arası işbirliği üzerindesağladığı olumlu etki, sürdürülebilirliğibir görev tanımından çıkarıp ortakbir değer haline getirdi. Bu dönüşüm,yalnızca dışsal faktörlerden değil içselbir kültür değişiminden de beslenereksürdürülebilirliği her düzeyde yönetilenbir yapı haline getirdi.KÜÇÜK ADIMLAR BÜYÜK ETKİLER“Günlükyaşantımda çevreye duyarlıseçimler yapmaya özen gösteriyorum.Enerji ve su kullanımında tasarrufu önplanda tutuyor, evde daha az tüketip mevcutkaynakları verimli kullanmaya çalışıyorum.Geri dönüştürülebilen ürünleri tercih ediyor, tekkullanımlık plastiklerden kaçınıyorum. Ulaşımda daçevre dostu alternatifleri değerlendirmeye gayret ediyorum. Mevsimselve doğal gıdaları seçmek, yerel üreticileri desteklemek de önem verdiğimalışkanlıklar arasında. Küçük adımların zamanla büyük etkiler yarattığınainanıyorum.
Source: Ayça Ceylan
Siyasi tutumumuz ölümcül olabilir: Partiler neye yarar
Deprem riskine rağmen bir şehir kaldıramayacağı büyük bir kalabalığı taşıyor; binalara güvenmiyoruz. Şehir neden bu kadar kalabalık? Çünkü serbest piyasa ekonomisi diye pazarlanan neoliberal piyasa modelinde eşitsiz gelişme esastır.Neoliberal piyasada kimse, uzun vadede kazançlı olma ihtimali taşısa bile henüz kalkınmamış bir bölgeyi kalkındırmak için bugünkü kârından vazgeçmez. Peki, binalara neden güvenmiyoruz? Aslında kendi yaptığımız evlere ya da kamu eliyle inşa edilen binalara güveniyoruz. Sorun binanın bina olmasından ileri gelmiyor.O halde bu politikaların doğurduğu bir piyasada, inşaat sektörünün ‘güvenli binalar’ üretmesi beklenebilir mi? Bu koşullarda, İstanbul depreminde hayatımızı kaybedip etmeyeceğimizi belirleyecek olan şey izlenecek ekonomi politikasıdır. Neoliberal bir piyasa ekonomisi ve müteahhit kârları ile arsa rantları çevresinde örgütlenen saadet zincirlerini kesemezsek, İstanbul depreminde on binlerce insanımızı kaybedeceğiz.Zira bu politikalar, tehlikeyi göre göre emekçileri İstanbul’a yığmaya ve tehlike teşkil eden konutlarda servet ödeyerek kalmaya mecbur bırakıyor. Bu politikalar, inşaat sektöründe düşük maliyetli üretimi temele koyarak yıkılacağı belli olan binalar inşa ediyor.İstanbul’daki riskli bölgeleri acilen tahliye etmek için oradaki halka, başka şehirde iş ve barınma imkânı sağlayabilmek gerekiyor. Bunun için de var olan şirketlerin ve yeni yatırımların İstanbul dışına yönlendirileceği bir sistem gerekiyor. Bu durumda, böyle bir sistemi inşa etme hedefi gütmeyen partiler ya da siyasetler, on binlerce insanın enkaz altında kalmasını önlemeye çalışmıyor demektir. O zaman neye yarıyorlar?BAŞKA SEÇENEĞİMİZ YOK MU İstanbul’daki nüfusun Anadolu’ya aktarılmasını tartışmayıp, deprem sonrası tahliyeyi tartışan herhangi bir programın bu meseleyi çözemeyeceği açık değil mi? O halde siyasi tavrımızı enkazların oluşmasını önlemeye acilen yöneltmeliyiz. Buna hizmet etmeyen bir partiyi, ‘kötünün iyisi’ diye destekliyorsak bundan da acilen vazgeçmeliyiz.Her seçimde siyaseti tek seçimlik bir eylem olarak düşünüp ‘başka seçeneğimiz yok’ diyenlere şimdi biz soralım, enkaz altında kalmaktan başka seçeneğiniz yok mu?Tolga DİŞÇİGÜNÜN SÖZÜ“105 yıl önce (dün 29 Nisan 1920) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ‘Hiyanet-i Vataniye’ yasası onaylandı.”TÜRKİYE’DE ESEN BAŞLICA RÜZGÂRLAR 1- Karayel: Kuzeybatı yönünden esen rüzgârlara verilen addır. Kış mevsimlerinde görülür. Genellikle sıcaklıkların düşmesine ve kar yağışına neden olur.2- Keşişleme: İstanbul yöresinde güneydoğudan eser. Uludağ’ın eski adı olan Keşiş Dağı’nın yönüne göre adlandırılmıştır.3- Kıble: Güneyden esen, ılık hava getiren rüzgârdır.4- Lodos: Güneybatıdan esen rüzgârlara verilen addır. Kış mevsiminde çok görülür. Sıcakların yükselmesine neden olur.5- Poyraz: Ülkemizde kış mevsiminde daha sık görülür. Bu mevsimde ülkemize Rusya ve Sibirya üzerinden kutupsal havayı getirir. Serinletici etkisi vardır.6- Yıldız: Kuzeyden esen soğuk hava taşıyan rüzgâr çeşididir.7- Gün Doğusu: Doğudan ve batıdan esen rüzgâr.DÜNYADA TÜM YANARDAĞLAR FAALİYETTE Dünyanın dört bir yanında volkanik hareketlilik var. İtalya’da Etna, Havai’de Kilauea Yanardağı yeniden lav püskürtmeye başladı. Endonezya ve Kosta Rika’daki yanardağlar ise kül püskürtüyor. Dünyada volkanik hareketlilik; tüm yanardağlar faaliyette. İtalya’daki Etna Yanardağı, Avrupa’nın en aktif ve en yüksek yanardağı. Yüksekliği 3 bin 3000 metreyi buluyor. Etna’daki patlamalar genelde büyük hasara yol açmıyor. Sicilya adasındaki Etna, İtalya’daki üç aktif yanardağdan biri. Sicilya açıklarındaki Stromboli Adası’nda Stromboli Yanardağı ve Napoli yakınlarında Vezüv Yanardağı bulunuyor.MESAJ PANOSU-BENDEN ekonomi kitabı tavsiyesi isteyen okurlara Robert Skidelsky’nin ‘Para ve Devlet’ (Tellekt/Can Kitapevi Yayınları) kitabını önerebilirim. Bu kitabı blogumda da değerlendirmiştim. Son yıllarda okuduğum en önemli ekonomi kitabı diyebilirim. Yalçın CAN-ŞEMS Özkök: Netanyahu “Birkaç kilometre ötemizde halifeliğin kurulmasına asla izin vermeyeceğiz.” Halifeliğin neden ve kim için kaldırıldığı şimdi anlaşıldı mı? H. H.-BİR elma 20 lira… Evet evet bir elma!.. İnanamadım!… Tarım ülkesinin geldiği hale bakın. Milletin derdi kimsenin umurunda değil. Metin ALTAYEKREM İMAMOĞLU’NUN BİR BAYRAM MAKALESİ: ‘CUMHURİYET’İN IŞIĞINDA BÜYÜDÜK’EKREM İmamoğlu, Cumhuriyet gazetesine ‘Cumhuriyetin ışığında büyümek’ başlıklı bir makale yazmış, Yaklaşık dört kolon ebadındaki yazı, 23 Nisan Bayramı nedeniyle ‘ilginç’ bilgi ve ifadelerle yazılmış; İmamoğlu, bir köy çocuğu olarak doğduğunu anlatıyor. Trabzon-Akçaabat’ın Cevizli Köyü’nde 4 yaşına kadar yaşadığını, dedesinin kendinin doğumunu bir doğum hastanesinde istediğini, 1971’de ticari yaşamını geliştirmek amacıyla ‘yıldız gibi parlayan’ bir köy olan Yıldızlı Köyü’ne taşındıklarını, tek katlı olan evlerini daha sonra üç katlı yaptıklarını, dedesinin ve babasının kereste deposu, atölye ve inşaat malzemesi deposu ile bölgede ticaret yaptıklarını, bu işlerin kendisine deneyim kazandırdığını ve fırsatlar sunduğunu yazıyor.4 yaşında TV ile tanıştığını, Heidi çizgi filmini çok sevdiğini, şanslı bir çocuk olduğunu, dört nesil bir arada yaşadıklarını, doyumsuz anılar dinlediğini, Kurtuluş Savaşı, Rus işgali dönemindeki büyük göçlerin yaşandığı muhacirlik anılarını dinlediğini, tam bir ‘Trabzon evladı’ sonra ‘Türkiye evladı’ olduğunu anlatırken “Bu hayat okulu, renkli çocukluğumun temelini oluşturdu” diye ekliyor. Başta yüzme olmak üzere futbol, hentbol, sporu yaptığını aynı zamanda çelik-çomak, misket ve uçurtma keyfi, çoklu ve renkli oyun dünyasının bir parçası olduğunu anlatıyor.İlkokulu Kanuni Sultan Süleyman’da bitirdiğini, Trabzon’un Maraş Caddesi’nde babasının dükkânına sağ ayak atarak, besmele ile girmeyi ve siftah yapmayı ihmal etmediğini, annesinin köyde ürettiği sebze, meyve, yağ ve peynir çeşitlilerini kadınlar pazarına götürdüğünü ve ailesine katkı sağladığını, öğretmenlerinin adını hiç unutmadığını söylüyor.
Source: Yalçın Bayer
İzmir’de çöp isyanı
Dünyada kirli sokakları ile üne kavuşan Hindistan”ı aratmayan görüntüler Türkiye”nin üçüncü büyük şehri İzmir”de ortaya çıktı. Kötü kokan pis körfezinin yanı sıra çukurlarla dolu sokak ve caddeleriyle yıllardır sorunlarla boğuşan İzmir”in Bornova ilçesindeki Ayakkabıcılar Sitesi”nde çöp dağları oluştu. Sitede biriken çöplerin toplanmaması nedeniyle oluşan çöp dağları yangın riskini de beraberinde getiriyor. Çaresiz kalan vatandaşlar, çöp dağlarını görüntüleyip, “Burası Hindistan değil İzmir, araba kaybolmuş ya çöpün içinde” ifadeleriyle isyan etti. O görüntüler sosyal medyada gündem oldu. Site esnafından Burhan Otsun, “Bizi yıllar önce buraya sürgün ettiler. Her taraf pislik içinde, kimsenin bir şey yaptığı yok. Geçen gün çöpler yandı. Birinin atölyesine sıçrasa ne olacaktı? Mahvolurduk. Hep pislik, hep pislik. Bunlar yanıcı ve tehlikeli maddeler. En ufak kıvılcımda burası kül olur. Sitenin her yerinde bu manzarayı görürsünüz. Değişen hiçbir şey yok” diye konuştu. Sitede çalışan Derviş Ali (37) de “Çöplüğün içinde yaşıyoruz. Şu hale bakın rezil olmuşuz. Arabalar, insanlar çöplerden geçemiyor. Hep aynı sıkıntı var. Bir şeyler yapsınlar. Burası yanarsa çok kötü olur” dedi. DEĞİŞEN HİÇBİR ŞEY YOK Resul Sevim ise atıkların çevreyi kirlettiğini ve riskli olduğunu vurgulayarak, “Buradaki atık artık büyük bir sorun haline geldi. Havalar ısındı yanından geçen bir insanın atacağı sigara izmariti ya da bir kıvılcımda yangın çıkabilir. Burada kaç defa, çıkan yangınlardan dolayı arabalar yandı. Bu işin sorumlusu kimse bir an önce çözülmesini istiyoruz” dedi. Öte yandan, sitenin daha önce de yine çöp dağları nedeniyle haber olduğu anlaşıldı. 2019″da aynı bölgede çekilen görüntülerle şimdi çekilen görüntüler, aradan geçen 6 yılda değişen bir şeyin olmadığını gözler önüne serdi.
Source: Ceyhan Torlak
AB”nin doğal gaz ithalatı yılın ilk çeyreğinde sabit kalırken, tüketim azaldı
Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsünün (IEEFA) yayımladığı verilere göre, AB ülkeleri 2021-2024 döneminde gaz tüketimini yüzde 20 azaltarak gaz ve LNG ithalatını toplamda yüzde 18 düşürdü.
Bu yılın ilk çeyreğinde, Rus gazının Ukrayna üzerinden geçişinin sona ermesine rağmen AB’nin LNG ithalatı artış gösterdi. Ancak, AB’nin toplam gaz ve LNG ithalatı geçen yılın aynı dönemine göre sabit kalırken, 2023″ün ilk çeyreğine kıyasla yüzde 1 geriledi.
IEEFA Enerji Analisti Ana Maria Jaller-Makarewicz, AB ülkelerinin gaz tüketimini azaltarak, ithalat kaynaklarını çeşitlendirerek, gaz akış yönlerini değiştirerek ve yenilenebilir enerji yatırımlarını artırarak enerji güvenliğini sağlamlaştırmaya çalıştığını belirtti.
Jaller-Makarewicz, “AB, gaz tüketimini azaltma politikalarını sürdürürse, ilave gaz altyapısına veya artan ithalata ihtiyaç duymadan talebi karşılayabilir.” ifadelerini kullandı.
Rus gazı AB için önemini koruyor
AB’nin 6 Mayıs”ta Rus enerjisinden 2027″ye kadar tamamen çıkış stratejisini açıklaması beklenirken, yeni veriler AB”nin Rus gazına olan bağımlılığının sürdüğüne de işaret ediyor.
Geçen yıl, AB’nin Rusya’dan toplam gaz ve LNG ithalatı yüzde 19,5 artarken, 2025″in ilk çeyreğinde Türkiye üzerinden yapılan Rus boru hattı gazı ithalatı yıllık bazda yüzde 16 yükseldi.
Buna rağmen veriler, AB”nin Rus enerji ithalatına bağımlılığını azaltma yönünde ilerleme kaydettiğini ortaya koyuyor.
Yılın ilk çeyreğinde AB”nin gaz ve LNG tedarikinde Norveç yüzde 30 ile ilk sırada yer aldı. Bu ülkeyi yüzde 25 ile ABD, yüzde 14 ile Rusya ve yüzde 13 ile Cezayir izledi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
AB doğal gazı kıstı: İthalat durgun, tüketim düşüşte
Avrupa Birliği”nin (AB) gaz talebini azaltmaya yönelik çalışmaları, son yıllarda boru hattı gazı ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatında düşüşe neden oldu.Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsünün (IEEFA) yayımladığı verilere göre, AB ülkeleri 2021-2024 döneminde gaz tüketimini yüzde 20 azaltarak gaz ve LNG ithalatını toplam yüzde 18 düşürdü.”AB, enerji güvenliğini sağlamlaştırmaya çalışıyor”Bu yılın ilk çeyreğinde, Rus gazının Ukrayna üzerinden geçişinin sona ermesine rağmen AB’nin LNG ithalatı artış gösterdi. Ancak, AB’nin toplam gaz ve LNG ithalatı geçen yılın aynı dönemine göre sabit kalırken, 2023″ün ilk çeyreğine kıyasla yüzde 1 geriledi.IEEFA Enerji Analisti Ana Maria Jaller-Makarewicz, AB ülkelerinin gaz tüketimini azaltarak, ithalat kaynaklarını çeşitlendirerek, gaz akış yönlerini değiştirerek ve yenilenebilir enerji yatırımlarını artırarak enerji güvenliğini sağlamlaştırmaya çalıştığını belirtti.Jaller-Makarewicz, “AB, gaz tüketimini azaltma politikalarını sürdürürse, ilave gaz altyapısına veya artan ithalata ihtiyaç duymadan talebi karşılayabilir.” ifadelerini kullandı.AB”nin Rus gazına ihtiyacı varAB’nin 6 Mayıs”ta Rus enerjisinden 2027″ye kadar tamamen çıkış stratejisini açıklaması beklenirken, yeni veriler AB”nin Rus gazına olan bağımlılığının sürdüğüne de işaret ediyor.Geçen yıl, AB’nin Rusya’dan toplam gaz ve LNG ithalatı yüzde 19,5 artarken, 2025″in ilk çeyreğinde Türkiye üzerinden yapılan Rus boru hattı gazı ithalatı yıllık bazda yüzde 16 yükseldi.Buna rağmen veriler, AB”nin Rus enerji ithalatına bağımlılığını azaltma yönünde ilerleme kaydettiğini ortaya koyuyor.Yılın ilk çeyreğinde AB”nin gaz ve LNG tedarikinde Norveç yüzde 30 ile ilk sırada yer aldı. Bu ülkeyi yüzde 25 ile ABD, yüzde 14 ile Rusya ve yüzde 13 ile Cezayir izledi.
Source: Dünya Gazetesi
Siyasetin gıdası kan, ruhu ihtirastır!
Süleyman Demirel (1 Kasım 1924-17 Haziran 2015), Cumhuriyet sonrası Türk siyaset hayatının en önemli figürlerinden biri oldu. 1960 darbesinden sonra, Demokrat Parti’nin devamı sayılan Adalet Partisi’nin lideri olarak iktidar olduğunda da muhalefete düştüğünde de siyaset üretmeyi, şaşırtmayı sürdürdü.
Onun çok önemli bir sözü vardı: “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz ‘iyidir’ derim. İki kelimeyle anlatın derseniz ‘iyi değildir’ derim.” Bu söz o günlerin başı dumanlı Türkiye’sini özetliyordu. Ya bugün? Bugün Türkiye’yi tek kelimeyle anlat diye sorsalar nasıl cevap veririz; iki kelimeyle anlat diye sorsalar nasıl?..
Yine Demirel, 24 Aralık 1978’de (bazı kaynaklarda 100’e yakın insanın hayatını kaybettiği Maraş olayları sonrası söylediği kaydedilir), “Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz, böyle bir şey söylemiyorum, devlet cinayet işleyenin yakasına yapışmak zorundadır” demişti.
Konumuz elbette Süleyman Demirel’in Türk siyaset hayatına kazınmış ironik aforizmaları değil…
Geçen hafta İstanbul ve çevre illeri sarsan 6.2 büyüklüğündeki deprem sonrasında oluşan siyasî iklim, bana nedense, Demirel’i hatırlattı. Muhalefetin böylesine hayatî bir meselede ortaya koyduğu siyaset yapma tarzı saçmalıklarla, çelişkilerle ve acemiliklerle dolu. Atılan her pası gole çevirmeye çalıştıkça dibin dibine doğru çekildiklerinin farkında değiller…
Cumhuriyet’in kurucu partisi, yeni Türkiye’nin siyasî felsefesini taşıma görevi yüklenmiş en eski siyaset kurumu CHP yolsuzluklar, hırsızlıklar ve daha birtakım olumsuzluklar nedeniyle hiç olmadığı kadar ekseninden kaymış durumda. Gemiyi rotasına oturtmaya çalıştıkça alabora sınırına yaklaştığının farkında değil…
1999 depremi sadece İstanbul’u değil, bütün Türkiye’yi sarsmıştı. Muhtemel bir büyük depremin ‘milli güvenlik sorunu’ anlamına geldiği konusunda uyarılar yapılmış, farklı iktidarlar döneminde bu uyarılar tekrarlanmıştı. Geçen hafta yaşadığımız deprem yeniden aynı dikkati kuşanmamız gerektiğini hatırlattı.
Deprem günü aracımı bıraktığım İSPARK görevlisinin sözü kulaklarımda: “Vay arkadaş! Başkan, Silivri’yi şimdi de depremle salladı!”
Şaka mı, inanç mı, aymazlık mı?
CHP lideri Özgür Özel’in, İBB’ye yapılan ikinci dalga operasyonunu fırsat bilerek yaptığı şu deprem açıklaması ile İSPARK görevlisinin ‘duygusu’ arasında sizce bir fark var mı: “Bu arkadaşlarımızı alıp içeriye atmak, felakete karşı, depreme karşı İstanbul’u savunmasız bırakmaktır. Bu sabah güneş doğarken İstanbul’un muhafızlarını gözaltına alan Erdoğan’a sesleniyorum; ne yapıyorsun sen? Bu saatte, bu vakitte yılan sokmaz adamı. Böyle bir günde, deprem kapıdayken sen bu uzmanları topluyorsan, gerçekten sen bu İstanbul’a da bu millete de dost değilsin..”
Ekrem İmamoğlu, 2019 seçim kampanyası sırasında, İstanbul’un, deprem dahil sorunlarını “5 yılda çözerim” (“Deprem meselesi hayalci kimse olamaz ama 5 yıl çok hızlı hareket edilip çözülebilecek düzeyde, her yıl 20 bin, 5 yılda 100 bin konut… İstanbul’u 5 yıl içinde depreme hazırlarım” mealinde şeyler söylemişti) sloganı ile 2024 kampanyasında sorunların çözümü için “100 yıl lazım” (“Ben ne yapabilirim, İstanbul’da deprem olursa dua edeceğiz, 1 yılda ne yapacağım ya da 3 yılda ne yapabilirim, 5 yılda ne yapabilirim. İstanbul’un deprem sorunun çözmek için bize 100 yıl lazım”) sözünü hatırlayalım.
Başkan ve bazı belediye çalışanları “suç örgütü yöneticisi olmak”, “suç örgütüne üye olmak”, “irtikap”, “rüşvet”, “nitelikli dolandırıcılık”, “kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek” ve “ihaleye fesat karıştırmak” iddialarıyla tutuklu.
Özgür Özel, İstanbul’un sorunlarını 5 yılda çözeceği vadiyle seçime giren, seçimi kazandıktan hemen sonra baş sorumlusu olduğu şehrin sorunlarına yoğunlaşmak yerine gözünü Cumhurbaşkanlığı koltuğuna diken İmamoğlu için siyaset üretmeye çalışırken milli güvenlik sorunu olarak tanımlanan ‘deprem’ gerçeğini kullanması kelimenin tek anlamıyla aymazlık…
Yukarıdaki açıklamalar kendisine ait değilmiş gibi, İmamoğlu’nun da, deprem sonrası cezaevinden yayınladığı mesajda “19 Mart sabahı millet iradesine yapılan darbenin ekonomiye trilyonlarca lira maliyeti oldu. Bu kadar büyük bir bütçe ile yaklaşık 1 milyon yapıyı yenileyebilir ya da en az aynı miktarda güvenli konut üretebilirdik” diyerek milletin aklıyla alay etmesi başka bir arızalı ruh hali…
6 yıllık başkanlığı döneminde başta deprem olmak üzere şehrin trafik, su, altyapı, park gibi kronik meseleleri konusunda kılını kıpırdatmayan bir İmamoğlu gerçeği ile karşı karşıyayız.
İBB Deprem ve Doğal Afetler Komisyonu Başkanı Kadem Ekşi, İmamoğlu’nun “Deprem Seferberlik Planı”nın işi boş, anlamsız bir slogandan öte gitmediğini açıkladı. Başkanın hiçbir toplantıya katılmadığı gibi alınan kararlarla ilgilenmediğini de ifade eden Ekşi, “2021’de kentsel dönüşüme ayrılan kaynak yüzde 1,59. Önceki dönem yüzde 5 buçuk idi. Gerçekten sınıfta kaldılar” sözü hem Özel’i hem de İmamoğlu’nu açığa düşürüyor.
Bir söz vardır: “Siyasetin gıdası kan, ruhu ihtirastır!”
Bunu son bir aydır daha iyi anlamış durumdayız.
Depremi merkeze aldık, almalıyız da…
Bu arada jammer komedisini, otel lobilerindeki kameraları kapatarak yapılan ‘top secret’ toplantıları, gizemli ziyaretleri, para kulelerini filan hiç konuşmuyorum bile…
Temiz topluma ihtiyacımız var.
Her alanda temiz toplum…
Alzheimer olmak üzere olan bir milletin acilen bu kaostan çıkması gerekiyor.
ÖZCAN ÜNLÜ / Haber7
Source: M Yazilari