“Çevre Bilimleri Gündemi – Deprem, Kirlilik ve Ekosistem Sorunları”

Muğla”da gece yarısı korkutan deprem (Son depremler)

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, saat 02.48″de merkez üssü Bodrum olan 4,1 büyüklüğünde sarsıntı kaydedildi.

Depremin 7 kilometre derinlikte meydana geldiği belirlendi.

İŞTE 1 MAYIS GÜNCEL DEPREM LİSTESİ

Türkiye”nin deprem kuşağında yer almayı tercih etmesi, bunların meydana geldiği olaylarla ilgili bilgileri anlık olarak takip etmek istiyor.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi tarafından yayımlanan son depremler listesi, 27 Nisan itibariyle güncellendi. Türkiye genelinde meydana gelen depremlerin saat, büyüklük ve merkez üssü gibi bilgilerine söz konusu kişisel internet sitesi üzerinden ulaşmak mümkün.

AFAD VE KANDİLLİ SON DEPREMLERİ PAYDAŞIYOR

AFAD ve Kandilli Rasathanesi, Türkiye çapında gerçekleşen yer performanslarını anbean kaydedilerek kamuoyuna duyuruyor.

Özellikle İstanbul, Elazığ, Muğla, Düzce, Tokat, Kocaeli, Bingöl, İzmir, Manisa, Malatya, Adana, Hatay, Kahramanmaraş, Erzincan, Denizli, Balıkesir, Tunceli, Sakarya, Kütahya, Erzurum, Aydın ve Çanakkale gibi faylar üzerinde bulunan şehirlerde yaşananlar, kişinin yaşadığında yer alıyor.

Onun iki seçim resmi internet sitelerinde yayımlanan listelerde, kadınların bulunduğu bölgede hissedilen veya hissedilmeyen depremleri saniyeler içinde öğrenilebiliyor.

Güncel deprem bilgilerine ulaşmak için:

AFAD son depremler …

Kandilli son depremle r …

Source: Haber Merkezi


Bodrum”da 4,1 büyüklüğünde deprem

Muğla nın Bodrum ilçesinde saat 02.48 de 4,1 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının (AFAD) internet sitesinde yer alan bilgiye göre, saat 02.48 de merkez üssü Bodrum olan 4,1 büyüklüğünde sarsıntı kaydedildi. Depremin 7 kilometre derinlikte meydana geldiği belirlendi. *Haberin ilk fotoğrafı AA tarafından servis edilmiştir.

Source: Habertürk


Bakan Kurum’un ‘Kanal İstanbul gündemimizde değil’ açıklaması tepkilere neden oldu: Aklımızla mı oynuyor?

İktidarın Kanalİstanbul inadı, söylemdeğişiklikleriyle devamediyor. Çevre, Şehircilikve İklim DeğişikliğiBakanı Murat Kurum, suhavzalarındanSazlıdere’deyapılankonutlarailişkin “Kanalİstanbul ilebağlantısınedir” sorusuna “Kanalİstanbul ile ilgili bir konuşu anda gündemimizdeyok” dedi. Kurum, “Kuralarçekildi, alan her birvatandaşımız, TürkiyeCumhuriyeti vatandaşı.Yani onların söylediği gibiAraplara veya herhangibir ülke vatandaşınakonut satılmış değil” diyekonuştu.Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep TayyipErdoğan, yaklaşık ikiay önce Kanal İstanbulprojesinin önemliayaklarından SazlıdereKöprüsü inşaatını inceledi.‘SOSYAL KONUT DEĞİL’Kurum’un açıklamalarına“Aklımızla mı oynuyor”sözleriyle tepki gösterenşehir plancısı Prof. Dr.Pelin Pınar Giritlioğlu,“İktidarın konuya ilişkinısrarı, inadı ve girişimleriortadayken inşaatlarınyürüdüğü, buna karşıçıkanların hedef yapıldığı,yatırım planlamalarındaher yıl Kanal İstanbul içinbütçe ayrıldığı bir ortamda,nasıl gündemimizdeyok deniyor” ifadelerinikullandı. Giritlioğlu,“İktidar 2002’den beribir tane bile sosyalkonut yapmadı. Çünküsosyal konut, dar gelirli,dezavantajlı gruplarakamunun mülkiyetindeolup, kamu eliyle kiralanankonutlardır” diye konuştu.Giritlioğlu, “O bölgedekikonutlar da dar gelirliyurttaşlara yönelikolmayacak. Kanal İstanbulprojesinin yapılmaktaolduğu alan, kentinsadece rezerv alanı değil;doğal rezerv alanı. Tarımalanlarını, meraları, ormanalanlarını su havzalarınıkapsıyor. Buraya değilkanal yapmak, konut inşaetmek, çivi çakılmasınabile izin verilmemeli.Depremde o alanaihtiyacımız olacak” dedi.BİLİMİN İNKAR EDİLİŞİNİN ÖRNEĞİTürk Mühendis ve MimarOdaları Birliği (TMMOB)“İstanbul’a ihanet”olarak adlandırılan Kanalİstanbul projesine ilişkinbir açıklamaya yayımladı.İstanbul il koordinasyonkurulu tarafından dünyapılan açıklamada,“Projenin başlangıcındanbugüne kadar yürütülensüreç, bilimin ve hukukunsistematik olarakinkâr edilişinin örneği”ifadeleri kullanıldı.Mücadele çağırısı yapılanaçıklamanın devamında,“Gelinen noktada,projenin bir ulaşım veyagüvenlik projesi olmadığı,İstanbul Boğazı’nı korumabahanesiyle İstanbul’un endeğerli doğal varlıklarını,su kaynaklarını ve tarımarazilerini ranta açmayıhedefleyen devasa birgayrimenkul projesiolduğu tüm çıplaklığıylaortadadır” eleştirisine yerverildi. İMAMOĞLUNDAN REFERANDUM ÇAĞRISISeçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı veCHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu da sosyal medya hesabından bir açıklama yayımladı. İmamoğlu, “İstanbul’a göz diktiğini biz de biliyoruz millet de. Cesaretin varsa koy sandığı milletin önüne, şehrin kaderine İstanbul karar versin. Buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrı yapıyorum” dedi.

Source: Çağdaş Bayraktar


İstinaf, mahkeme kararının geçerli olduğunu belirterek itirazı reddetti: Sinpaş cezayı ödeyecek

Marmaris Belediyesi, ruhsatlarını iptal etmesinin ardından şirkete milyarları bulan ceza kesti. Buna karşın şirket hem bölgedeki çalışmalarına devam etti hem de kararı mahkemeye taşıdı. Şirkete kesilen 2 milyar 677 milyon TL değerindeki cezaya, Muğla 2. İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildi.Şirket benzer şekilde kumsal alanda ruhsatsız yapılar yapıldığı gerekçesiyle kesilen 59 milyon 645 bin TL’lik kararın da kaldırılması için mahkemeye başvurdu. Muğla 1. İdare Mahkemesi, 28 Şubat’ta itirazın reddine karar verdi. Şirket daha sonra ise şikâyetini istinafa taşıdı. Benzer şekilde İzmir Bölge İdare Mahkemesi 8. İdari Dava Dairesi de yürütmeyi durdurma işleminin reddine karar verdi. Bu kararla birlikte şirket, belirtilen tutarı belediyeye ödeyecek.Öte yandan Marmaris Belediyesi geçen aylarda kesilen 59 milyon 645 bin TL’lik cezanın 104 milyon 757 bin TL’ye çıkarıldığını duyurmuştu.SERMAYESİNİ ARTIRDIBunun yanında şirket, Kamuyu Aydınlatma Platformu üzerinden sermaye artırdıklarına ilişkin bildiri yayımladı. Bildiride, “Şirketimizin 1 milyar 200 milyon TL olan mevcut kayıtlı sermaye tavanının 6 milyar TL’ye çıkarılması ve kayıtlı sermaye tavan izninin 2025- 2029 yılları için geçerli olmak üzere beş yıl daha uzatılmasına karar verilmiştir” ifadeleri kullanıldı.

Source: Şeyda Öztürk


Samsun”daki heyelan faciasında kan donduran detay! Bir aile yok oldu, sonradan ortaya çıktı

Canik ilçesinde, Karadeniz Sahil Yolu üzerinde bulunan bir akaryakıt istasyonunda meydana gelen heyelanda Âdem Kaya (35) ile çocukları Açelya Mina Kaya (7) ve Ayla Kaya (5) hayatını kaybetmiş, anne Çiğdem Kaya (31) ise yaralı olarak kurtarılmıştı. Soruşturma başlatılan olaya ilişkin gözaltına alınan akaryakıt istasyonunun sahibi M.Z.G. ifadesinde, istasyonunun kaçak olmadığını belirterek “ Bundan 2 yıl önce söz konusu duvardan kara yoluna bakan kısımlara taş düşüyordu. Biz de gerekli tedbirlerin alınması için Canik Belediyesine başvuru yaptık. Ancak bu hususta Büyükşehir Belediyesi yetkili görülerek Büyükşehir Belediyesine, Büyükşehir Belediyesi de Karayollarına yazı yazdı diye biliyorum ” dedi. SUÇU DEPREME ATTI Yakın zamanda Tokat ve Taşova merkezli iki depremin olduğunu belirten M.Z.G, “ O depremler kayaları yerinden oynatmış olabilir. Bunda benim ne suçum var ” diye konuştu. Şüpheli, heyelan alanıyla ilgili “ Kayalar çok sertti, doğal duvar statüsündeydi. Biz de istinat yapma zorunluluğu görmedik. Belediye de bize duvar örülmesi gerektiği yönünde ikaz ve uyarıda bulunmadı ” diyerek kendini savundu. Olaydan hemen sonra savcılık bilirkişi heyeti oluşturdu. İnşaat mühendisi, jeoloji mühendisi ve iş güvenliği uzmanının yer aldığı heyet ilk incelemesini tamamladı. Ön raporda olayda ihmal bulunduğu açıklandı. Raporda “ Kazanın meydana gelmesinde yüzde 90 üzerinde eğimi olan yamaca istinat duvarının yapılmamış olması etkendir ” ifadesi yer aldı. YER KAZANMAK İÇİN OYULMUŞ Bölgede muhtemel risklerden bahseden Ondokuz Mayıs Üniversitesi Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Cevdet Yılmaz “ Felaketin yaşandığı yerdeki yamacın topuk kısmı 90 dereceye kadar oyulmuş ” dedi. Heyelanın meydana geldiği bölgenin daha çok bazaltik aglomeralardan oluştuğunu belirten Prof. Dr. Yılmaz, bu tür yapıların çatlaklı bir bünyeye sahip olduğunu söyledi. Yağışlı mevsimlerde bu çatlaklara su dolmasıyla birlikte; eğim, malzemenin ağırlığı ve yerçekiminin de etkisiyle kütle hareketleri yaşandığını kaydeden Yılmaz “ Heyelanın yaşandığı sahaya baktığımızda, burada ciddi bir eğim, çatlaklı yapı ve ağır kütlelerin olduğunu görüyoruz. Bu şartlara sahip böyle bir alanda, zeminden yer kazanmak için, topuk kısımlarda gerekli tedbirler alınmadan gerçekleştirilen bu tür iş ve eylemlerde felaket kaçınılmaz hâle geliyor. Maalesef biz yer kazanma çabasındayız. Oysa bu tutum, hiçbir suçu olmayan insanların canına mal oluyor ” ifadelerini kullandı.

Source: Sevda Altunbaş


Emeğin ve emekçinin bayramı 1 Mayıs kutlu olsun

Tüm vatan şehitleri ile birlikte ışıklar içinde yatsınlar. Unutmayalım… Hatırlatalım… Tıpkı eşsiz önder Atatürk gibi emeğe ve emekçiye saygı duymak insani bir duruştur.Noyan UMRUK(Türkiye’de sendikal hareket ne yaptı? Ne yapıyor? Ne yapmalı?) BEKLENEN İSTANBUL DEPREMİNDE GÖRÜLEBİLECEK OLASI ZARAR!..MARMARA Bölgesi büyük bir deprem tehdidi altındadır. Bu tehdit Marmara fayından ileri gelmektedir. Marmara fayı tümüyle deniz içinde ve yaklaşık 160 km uzunluğundadır. Beklenen depremin gerçekleşmesi durumunda Marmara Bölgesi genelde, İstanbul kenti de özelde ciddi bir şekilde etkilenecektir. (Kundak ve Türkoğlu, 2007) İstanbul özelikleri itibarıyla Marmara depremine hazır değildir. Halkın depreme dair farkındalığı, bilgisi, bilinci ve kültürü yoktur.Deprem öncesinde, sırasında ve sonrasında ne yapması gerektiğini bilmemektedir. Ev ve inşaat söz konusu olduğu zaman depreme duyarlı bir tepkisi yoktur. İmar ve iskan af ve barışlarını bizzat kendisi arzu etmekte ve sevinçle karşılaşmaktadır. Kentin yapı stoğu resmi ifadelere göre depreme dirençsizdir. Mekânsal Adrese Dayalı Kayıt Sistemi (MAKS) 2021 verilerine göre, İstanbul’da toplamda 1 milyon 448 bin 341 adet yapı birimi vardır. Bunların yaklaşık 255 bini 1980 öncesi, 538 bini 1980-2000 yılları arasında inşa edilmiştir.Bu yapıların yüzde 60’ı gecekondu mantığı ile yapılmış, yeterli mühendislik hizmeti almamış, kaliteli malzeme kullanılmamış, plan ve projesi sorunlu, imar ve iskân almamış yapılardır. Bu nedenle riskli yapı olarak kabul edilmektedir.İstanbul Büyükşehir Belediyesi çalışmalarına göre, İstanbul’da en az 100 bin riskli bina vardır. Bu binalarda yaklaşık 4 milyon kişinin yaşadığını düşünürsek (beş kat, iki daire ve her dairede dört kişi) bu kadar kişinin deprem esnasında can güvenliği yok demektir. Bu kabul edilebilir bir rakam değildir.Çağdaş dünya herhangi bir depremde anormal sayıda can kaybı veren bir ülkeye tefessüh etmiş kabul edemeyeceğimiz bir sıfattır. Nüfusu 17 milyona yaklaşan, deprem farkındalığı olmayan bu sorunlu kentin altyapısı, çevresi ve ekonomisi de depreme güvenli değildir. Amerika, Japonya ve daha birçok çağdaş ülkede olduğu gibi bir an önce bilinçli bir şekilde depreme hazırlanamadığı takdirde ülkemizin, beklenen Marmara depreminde 6 Şubat depremlerinden çok daha fazla yıkım ve can kaybına sahne olacağı aşikârdır. (Greer, 2012)(Prof. Dr. Naci GÖRÜR’ün, yurttaşlar ve İstanbul’a gönül vermiş herkes için hazırladığı şubat baskılı yeni el kitabından.)GÜNÜN SÖZÜPESTİSİTE DİKKAT!“Her yer pestisit ile dolu, yani zehir kalıntısıyla… Çare; karbonatla temizlenilebilir deniliyor. Küçük çocuklarımız kanser oluyor.”MESAJ PANOSU- CHP’nin ahlakında aileyle uğraşmak yoktur! CHP’nin dostluğu da düşmanlığı da merttir. Aileyle, kadınla, çocukla uğraşanlar namerttir! Özgür ÖZEL- FENERBAHÇE Beko Basket Takımı Koçu Sarunas Jasikevicius resmen bir filozof ve bilge çıktı. İnsanlığına sağlık koca yürekli adam. Kemal Şahin TALAN – FB kongre üyesi PKK / ÖCALAN HESABI PKK’yı feshediyoruz, tasfiye ediyoruz, lağvediyoruz. PKK Abdullah Öcalan’ı dinlemezse ne olur?PKK Abdullah Öcalan’ı dinlerse ne olacak?PKK’yı Kürtler feshetti.*PKK kendi kendisini tasfiye etmez ise Abdullah Öcalan, PKK’yı tasfiye ettiğini ilan etmelidir. PKK yöneticileri eğer PKK’yı feshedip lağvetmezse Abdullah Öcalan, PKK elemanlarına, PKK yöneticilerini dinlemeyin, silahlarınızla birlikte gelin TSK’ya teslim olun çağrısında bulunmalıdır. Galip İLHANER – StratejistBir şaman öğretisi şöyle der:DOĞADA hiçbir şey kendisi için yaşamaz.Nehirler kendi suyunu içemez.Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez.Güneş kendisi için ısıtmaz.Ay kendisi için parlamaz.Çiçekler kendileri için kokmaz.Toprak kendisi için doğurmaz.Rüzgâr kendisi için esmez.Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz.Doğanın anayasasında ilk madde şudur:Her şey birbiri için yaşar!Birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur…Eski çağlarda yürürlükte olan bir anlayıştı bu.Bütünlüğü anlatırdı, özü iki cümleydi:“Sen, biz olduğumuz zaman ben olurum.”“Ben, ben olduğum için sen, sensin.” Kam DAVUL İNGİLİZLER KÛT’ÜL-AMÂRE SAVAŞI’NDAN NİYE UTANIRLAR TARİHÇİLER tarafından İngilizlerin en ağır hezimetlerinden biri olarak kabul edilen Kût’ül-Amâre, yani bir İngiliz Ordusu’nu esir aldığımız Kût’ül-Amâre Zaferi’nin dün 109. yıldönümü idi… Bu öyle bir zaferdir ki bizim tarihlerimiz yazmaz, İngilizler de kendi tarihlerinden gizlemişlerdir.İtiraf ediyorum; Kara Harp Okulu’nda iki sene Harp Tarihi okuduk. Bir asker olarak benim bu şanlı zaferden haberim olmadı. Zira bahsedilmedi. Kût’ül-Amâre Savaşı, Türkiye’de 1952 yılına kadar Kut Bayramı adı altında kutlandı. Fakat Türkiye’nin NATO’ya girmesinden sonra Kût’ül-Amâre Savaşı unutturulmaya çalışıldı. İngilizlerin yaptığı büyük baskı sonucu bu büyük zafer ders kitaplarından bile çıkarıldı.Bu zaferin kahramanı Halil Paşa’nın kazanılan zafer üzerine 6. Ordu’ya yazdığı mesaj ne kadar kıymetidir.El hizmetini unutur, biz zaferimizi!..“Zaferlerimizi unutturan, yenilgilerimizi gözümüze sokan tarihçileri de onların yazdıkları tarihleri de reddediyoruz.”Özetle; tarihini unutma, unutturma.

Source: Yalçın Bayer


Hastanelerimiz depreme dayanıklı

İstanbul İl Sağlık Müdürü Doç. Dr. Abdullah Emre Güner, SABAH”a İstanbul”daki sağlık hizmetlerini anlattı. Doç. Dr. Güner, korkutan İstanbul depreminin ardından “Sağlık tesislerimizin yüzde 80″i depreme dayanıklı hale getirilmiştir. Beklenen deprem 7 ama biz 8″e, 9″a karşı hazırlıklı olmaya çalışıyoruz. Deprem anında bile kesintisiz sağlık hizmeti verebilecek noktadayız” dedi. İstanbul İl Sağlık Müdürü Güner, Bakırköy”de düzenlediği toplantıda sağlık habercileriyle bir araya geldi. Korkulan İstanbul depremine kentteki hastanelerin ne kadar depreme hazırlıklı olduğundan randevu sistemine kadar pek çok konuda bilgiler verdi. 41 MİLYON MUAYENE Doç. Dr. Güner, İstanbul”da 53 kamu, 144 özel, 6 kamu üniversitesi, 12 vakıf üniversitesi hastanesi olmak üzere toplam 215 hastanede sağlık hizmeti sunulduğunu belirterek, “15 milyon 701 bin 602 kişilik nüfusu bulunan İstanbul”da hizmet veriyoruz. Bu yılın ilk 3 ayında bu büyük şehirde toplam 40 milyon 913 bin 514 muayene hizmeti sunduk. İlimizde günlük 659 bin 895 muayene yapılıyor. Sağlık hizmetlerinin yüzde 78″i kamu sağlık tesislerinde gerçekleştirildi. En çok muayene yapılan branşlar iç hastalıkları, çocuk hastalıkları, kadın doğum, göz ve ortopedi branşları oldu” dedi. GÜNDE 9 BİN AMELİYAT Doç. Dr. Güner, İstanbul”da yılın ilk 3 ayında sağlık tesislerinde 596 bin 671 ameliyat gerçekleştirildiğini belirterek, “Günlük ise 9 bin 624 ameliyat gerçekleşmiştir. Ameliyatların yüzde 60″ı kamu sağlık tesislerinde yapılmıştır” ifadelerini kullandı. İstanbul”da hizmet veren sağlık tesislerinde bu yılın ilk 3 ayında toplam radyoloji görüntüleme sayısının 10 milyon 241 bin 335 olduğunu, günlük 165 bin 182 radyoloji görüntüleme gerçekleştirildiğini anlatan Güner, “Bu dünyada görülmeyen bir şey. Sağlık hizmetine rahat ulaşımın olduğu, ücretsiz verildiği düşünüldüğünde çok büyük hizmet veriyoruz” dedi. 7 DAKİKADA AİLE HEKİMİNE ULAŞMAK MÜMKÜN DOÇ. Dr. Güner, 1089 Aile Sağlığı Merkezi (ASM) ve 4 bin 918 Aile Hekimliği biriminde kesintisiz birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunulduğunu da söyleyerek, “İstanbul”da yaklaşık 4 bin 627 aile hekimimiz bulunmaktadır. Aile hekimini tanımayan tek bir kişi bile bırakmak istemiyoruz. İstanbul”da ortalama 7 dakikada yürüyerek aile hekimine ulaşmak mümkün. 2025 yılının ilk 3 ayında 46 bin 110 servis kanseri tarama, 44 bin 561 kolorektal kanser tarama, 20 bin 532 meme kanseri taraması yapılmıştır. 54 parametrede kan tahlili yapılabilmektedir. Geçen senenin aynı dönemine göre kanser taramalarında toplamda yüzde 57″lik artış olduğu görülmektedir” dedi. DEPREM ANINDA BİLE KESİNTİSİZ HİZMET İstanbul”daki hastanelerin yüzde 80″inin depreme dayanıklı hale getirildiğini söyleyen Doç. Dr. Güner, şöyle dedi: “İstanbul olası büyük depremde en yüksek riskle karşı karşıya bulunan şehirlerden birisi. Bu farkındalıkla İstanbul”da 2016-2025 yılları arasında hayata geçirilen projelerle 25 sağlık tesisinde toplam 14 bin 224 yatak kapasitesi oluşturulmuştur. Yeni sağlık tesisleri yalnızca kapasite artışıyla değil, ileri teknolojik donanımları ve afet dayanıklılıklarıyla da öne çıkıyor. 100 yatak üzeri tüm yeni hastanelerimizde sismik izolatör kullanımı zorunlu hale getirilmiştir. Şu anda 8 hastanemizde aktif olarak kullanılan sismik izolatörler sayesinde ameliyathane, yoğun bakım ve acil servis gibi kritik alanlar, deprem anında dahi kesintisiz hizmet verebilecek durumdadır. Bu yatırımların sonucu olarak İstanbul”daki sağlık tesislerimizin yüzde 80″i depreme dayanıklı hale getirilmiştir. Numune, Dr. Siyami Ersek, Süreyyapaşa Hastaneleri”nin renovasyonları planlanmıştır. Süreyyapaşa Hastanesi”ni güvenli bulmadık, komple kapattık. Şimdi başka bir mekânda hizmet veriyor. ” RANDEVUYA SANAL TAKİP İstanbul”da hastane randevusuna ulaşımda sıkıntı olup olmadığını kendi birimlerinde, sanal takiplerle sürekli kontrol ettiklerini belirten Doç. Dr. Güner “Her bir hekime özel bir tercihiz yoksa, İstanbul”un genelinde 16″ncı günde randevuya ulaşabiliyorsunuz. Takipli olduğu hastane ve hekim randevusu talebinde sıkıntı yaşıyoruz. Bunu en kısa zamanda aşacağız” dedi.

Source: Gül Ki̇reklo


Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, SABAH için yazdı: Emek varsa umut var

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, toplumun üretici gücüne verilen değerin sembolüdür. Emek ve üretim, milletimizin kalkınma hareketinin temellerindendir. Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan”ın ifade ettiği gibi, “Bizim siyasetimizin pusulası, alın teridir.” Bu anlayışla 1 Mayıs, en başta işçilerin, memurların, üretenlerin ve tüm emekçilerin ortak değeridir. Emek mücadelesi Türkiye”de birçok aşamadan geçmiş, AK Parti hükümetleri de icraatlarında daima emekçilerin yanında olmuştur. Emekçilerin ekonomik ve sosyal kazanımlarını artırmak için sayısız düzenlemeyi hayata geçirdik. Saygıdeğer Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, 2009 yılında “1 Mayıs”ı resmi tatil ilan ederek” devrim niteliğinde bir adım attık. Emekçilerin 1 Mayıs”ın resmi tatil yapılması talebini gerçekleştirmek AK Parti iktidarına nasip oldu. Günümüzde 1 Mayıs, yalnızca ekonomik taleplerin değil, aynı zamanda sosyal hakların, insan onuruna yakışır çalışma koşullarının, yoksulluğun sona erdirilmesinin, çevrenin korunmasının, iklim krizine karşı önlem alınmasının gündeme taşındığı bir zemin oluşturmaktadır. Bakanlık olarak geçen yıl olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs vesilesiyle 81 ile yaygın çeşitli programlar yaptık. Bir sembol olan 1 Mayıs, ideolojik çatışmaların değil, üretimden gelen ortak sesin günü olmalıdır. Emeğe duyulan saygı; toplumsal huzurun, çalışma barışının ve ekonomik kalkınmanın teminatıdır. Alın teriyle Türkiye”yi büyüten emekçilerimizin Türkiye”nin her yerinde yapacağı barışçıl etkinlikleri tebrik ediyor, tüm emekçilerimizi selamlıyorum.

Source: Sabah


Prof. Dr. Bektaş’tan ezber bozan İstanbul açıklaması: O dört çukur büyük depremi engelliyor

İstanbul’u tehdit eden büyük Marmara depremi senaryoları gündemdeki sıcaklığını korurken, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Bektaş’tan dikkat çekici bir değerlendirme geldi. Prof. Dr. Bektaş, Marmara Denizi”nin derinliklerinde yer alan dört büyük deniz çukurunun, beklenen büyük depremin tek bir parçada gerçekleşmesini engellediğini öne sürdü.

“Marmara’daki Dört Çukur, Deprem Enerjisini Yutuyor”

Sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Bektaş, Marmara Denizi”nde yer alan Trakya, Orta Marmara, Çınarcık ve Kumburgaz çukurlarının, ana fayın kilitlenip devasa bir kırılmayla yıkıcı bir deprem üretmesini engellediğini belirtti. Bu çukurların bölgedeki sismik aktivite üzerinde yavaşlatıcı ve dağıtıcı bir rol oynadığını savunan Bektaş, çarpıcı iddiasını dört bilimsel gerekçeye dayandırdı:

1. Yüksek Isı ve Akışkanların Etkisi

Bektaş’a göre deniz çukurlarının altındaki yüksek sıcaklık ve akışkan varlığı, fay hattının kilitlenmesini engelleyerek ‘creep’ veya ‘slow sliding’ olarak bilinen yavaş kayma hareketlerine neden oluyor. Bu yavaş hareketlilik, deprem enerjisinin birikmeden zamana yayılarak sönümlenmesini sağlıyor.

2. Zayıf ve İnce Kabuk Yapısı

Çukurların altındaki yer kabuğunun kalın ve sağlam olmadığını belirten Bektaş, bu bölgelerin yeterince dayanıklı olmadıkları için büyük depremler üretebilecek enerji birikimine uygun olmadığını vurguladı. “Bu zayıf ve ince yapı, kırılgan değil; dolayısıyla yıkıcı bir depremin ön koşulları burada oluşamıyor” dedi.

3. Normal Fayların Gerilimi Paylaşması

Bu dört çukuru oluşturan daha küçük ölçekli normal fayların, ana Marmara Fayı üzerindeki gerilimi dağıttığını belirten Bektaş, bu durumun ana fay hattındaki tekil ve büyük bir kırılma riskini azalttığını ifade etti. Bu tür bir stres paylaşımı, büyük yıkımları önleyici nitelikte olabilir.

4. Deprem Odak Derinliklerinin Dağılımı

Bektaş ayrıca bölgedeki depremlerin odak derinliklerinin de bu teoriyi desteklediğini belirtti. Derinlik farklılıkları, tek bir odakta toplanan büyük enerji patlaması yerine çoklu küçük hareketlerle enerji boşalmasına işaret ediyor.

Tek Büyük Deprem Yerine Parçalı ve Dağınık Sarsıntılar Mı?

Prof. Dr. Bektaş’ın bu yaklaşımı, Marmara Denizi’ni çevreleyen fay sistemlerinin tek bir büyük depremle kırılacağına dair yaygın görüşe farklı bir bilimsel pencere açıyor. Bölgedeki jeolojik yapıların karmaşıklığını ve deprem enerjisinin nasıl bölgesel olarak dağılabileceğini gözler önüne seriyor. Bektaş’ın dikkat çeken bu yorumu, İstanbul ve çevresi için hazırlanan deprem senaryolarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gündeme taşıyor.

Source: Haber Merkezi


Öküz arabacıları grevi

Türkiye nin en zengin ormanlık alanlarına sahip olan bölgelerin başında gelen Düzce nin dağ köyleri ilk orman işçileri grevlerinden birine tanıklık etmişti. Bundan 65 yıl önce yaşanan dar zamanlar ı dün gibi hatırlayan emekli öğretmen Numan Gümüş, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı nda Habertürk e konuştu. resim#1250003# Yıl 1960… 27 Mayıs askerî ihtilâlinin atmosferi her yerde hissediliyor. Maktalar (ormanda kesim yapılacak alan) üleşilmiş. Kesim postaları maktalarında kendilerine düşen damgalı ağaçların dibine çıkalı üç hafta olmuş. Ağaç kesimini köylüler balta, bıçkı elde, iki ayda bitirmişler, ormanda radyo dinleyip ihtilalden konuşarak. Ormanın altına beyaz köknar, kırçıl kayın tomrukları serilir. Öküz arabalarının teker, dingil, boyunduruk bakımları yapılmıştır. Besili öküzler nallanır, koşulur öküz arabalarına. Sökün ederler ormana. Çekime Mudurnu ve Bolu köylerinden gelenler de olur. Üvendireler elde çekim başlar kiraz ayının ilk günlerinde… OĞLANLAR EVERİLECEK, KIZLAR GELİN OLACAKTIR Eşkiyakayası, Madran yollarından salınır tomruk yüklü öküz arabaları. Şimşirlik ve Mehdi Bey depolarına yıkılır ilk yükler. Yeniden hareketlenir dere boylarında yollar. Günde bir sefer yapar arabacı. Öküzlerin güçlerine göre tabii. Kimi 1.5, kimi 2.5-3 metre mal sarar arabasına. Burmalar burulur; dingil başları katranlanır, asılır zavallı hayvanlar boyunduruklarına. Arabacıların kimi ıslık öttürür, kimi türkü söyler köyün başından aşağı inerken. Kazanılacak para ile oğlan everilecek, kız verilecektir, köylünün neşesi yerine gelir. 150 ARABACININ YAPTIĞI KRİTİK TOPLANTI Paranın değeri son iki yılda düşmüştür. Her şey pahalanmış. İki üç ayda kaza bela olmadan çekimden kazanılacak para yetmez hayat pahalılığına. İşletmeden çekim için fiyat farkı alınmalıdır. Konuşulur yüklemede, yıkmada ve yol boyunda. Eşkiyakaya düzünde yaklaşık 150 arabacı toplanır. Durum değerlendirilmesi yapılır. Aklı erenler fikirlerini söyler. Heyet kurulur beş kişilik. Karar alınır, şeflere söylenir. İşletme Müdürüne heyet gider. Kabul edilmez beş liralık fiyat farkı. ALELACELE 2 AT ARABACISI GETİRİLİR Tomruk çekimini bırakır arabacılar. Ormana çıkmazlar. Bozgunculuk yapılması ihtimâline karşı yollar kesilir. Başlar ilk arabacı isyanı. Pek bilinmez grev sözcüğü köylük yerde. İşletme Müdürlüğü, Bölge Şefliği iki at arabacısını bulur köy dışından çare olarak. Ormana getirir. Ormancıların korumasında yük sararlar, direnişi kıracaklar sözde. İki gün, iki sefer atçılar iner Şimşirlik deposuna. Kırdıklarını sanarlar öküzcülerin inadını. Ha çözüldü ha çözülecek köylü. Mırıldanmalar başlar. GECE YARISI GURURLA EVE DÖNERLER Gece yarısı at arabalarının arka koşumlarını Danik dere kenarına çeker beş kişi. Baltalar tekerlerin parmaklarını, keserler çatal ve dingilleri. Duyamaz sahipleri ile koruma ormancıları. Duydularsa bile belki dışarı çıkmaya cesaretleri olmaz ki! Cimlo Emrullah, Hasan, Bolat Ali, Hasan, Cin Hüseyin, Çamoğlu Ömer gece yarısı dönerler evlerine işlerini başarmanın gururu ile… MUTLU SON: GICIRTILAR ŞELALE SESİNE KARIŞIR Sabah olanda durum anlaşılır. Grev kırıcılar arabaların ön koşumlarını koşarlar atlara. Gidiş o gidiş… Orman İşletme Müdürlüğü, Kaymakamlık, Valilik, Köy İşleri Bakanlığı istenilen fiyat farkını kabul eder. Vahid-i fiyata (birim başına fiyat) artış yapılmıştır. Arabacılar daha bir şevkle, heyecanla çıkar maktaların altına. Sırt verilir, omuz atılır koca koca tomruklara. Burmalar daha bir güzel bağlanır tomrukları arabalara. Arabaların dingil gacırtıları deredeki suların şelale seslerine karışır. O yaz imeceler daha şen olur. Çobanlar kavallarını öttürür koca kayın ağaçların altında. Güzün düğünler şenlenir. Gelin alaylarında patlar silahlar ard arda. Davulların, zurnaların sesleri daha gür çıkar köylerde. Çocuklar coşku ile giderler okula. DEVRAN DÖNER KAMYONCULAR DEVREYE GİRER Öküz arabaları 1945 den 1970 li yıllara değin bir yaşam öyküsünün yükünü çeken tanıklıklardır. Yol vurulup Düzce ye kamyoncular türeyince, öküz arabacıların hükmü sona erer. Öküzler sahneden çekilir. Traktörler homurdayınca da işleri hepten biter çilekeş öküzlerin. Bir bir kesilir nallı ayakları tozlu yollardan. Garip kalır orman ve köyler, o güzelim hayvanlar bir daha dönmemek üzere yeşil vadilere veda eder. Kamyonlu yıllarda yaşanan trajedilerden bir tanesiyle devam edelim… 30 Haziran 1969 tarihli Cumhuriyet Gazetesi yazıyor: Düzce yakınlarındaki Derdin dağından tomruk çekiyorum. Bu dağın yolu berbattır. Üstelik o gün hava da yağışlı. Dağa çıkmak nispeten kolay. Ama inmek.. hele böyle tomrukla yüklü.. Allah korusun! Neyse, lafı uzatmayalım, tomrukları yükledik, işçiler de tomrukların üstüne çıktılar, yola revân olduk. Haa… söylemeyi unutmayayım, patinaj yapmayalım diye büyücek bir tomruğu da kamyonun arkasına bağladım. Bir süre güzel güzel indik. Bu yolda Samandıra denir bir viraj vardır. Tehlikeli, berbat bir virajdır. Meyillidir. Ve meyilin bittigi yerde uçurum başlar. Samandıra ya varmadan Nolur n olmaz, dedim. Bakarsın kayar ederiz, uşaklara bir şey olmasın . Tuttum indirdim isçileri “virajı geçeyim sonra çıkarsınız dedim. Ne iyi etmişim de indirmişim. Kamyon viraja girer girmez kaymaya başladı. Frene basarım, bana mısın demez. Yol çamur, kayıyoruz. Lamı cimi yok kayıyoruz uçuruma doğru… Kendi kendime: Oğlum Cemal, dedim. Gelmiştir ömrünün sonu. Et duanı, yum gözünü”. Duamı ediyorum ama gözümü yumamıyorum doğrusu. Ölümü kabullenmek kolay değil. Evde beni bekleyen çoluk çocuğum geliyor gözümün önüne. Son gücümle direksiyona hâkim olmaya çabalıyorum. Ama bütün ustalığım, bütün çabam para etmedi. Kamyon kaydı uçuruma doğru. Uçurumun üstünde havalandı… İşte o zaman kapadım gözümü. Kapadım ya, kapar kapamaz da kamyonun zınkkk… diye bir yere oturduğunu duydum. N oluyoruz deyip korkuyla açtım gözlerimi. Baktım kayın dalları giriyor pencereden içeri. Nerdeyiz Cemal? diye sordum kendime. Yerde miyiz? gökte mi? Bu gördüğün kayın mı? Yoksa tuba ağacı mıdır? Doğrulup bakacak oldum bir de ne göreyim! Kamyon uçurumun kıyısındaki koca kayının üstüne oturmamış mı? Ulu Tanrım öldürmeyince öldürmüyor. Bu uçuş sırasında kamyonun bir kapısı açılmış, minderler filân dışarı uçmuş, uçurumun dibini boylamış. Bunu gören işçiler, Cemal Ağa düştü deyi aşağılara inip, derede benceğizi aramaya koyulmuşlar. Sesleneceğim, sesleneceğim ya korkudan nefesim kurumus, sesim çıkmaz. Neyse, uşaklar aşağıda Cemal Ağa nın ne dirisini ne de ölüsünü bulamayınca yukarı çıkıp kamyonun içine bakmayı akıl etmişler. Ve baktıklarında da tabii, beti benzi atmış, sesi yitmiş Cemal Ağa yı direksiyonun başında kaykılmış gördüler. Bir ağaç indirip kamyon ile yol arasında köprü kurdular. Ve kulunuz, hiç kimseye ne ayı, ne de dayı demeden, bir cambaz misali o köprüyü geçip toprağa ayağımı basabildim. Kamyonu bu tehlikeli durumdan kurtarmak için bir vinç bulup getirmek için de tam iki hafta gerekti… ŞİMŞİRLİK İ YURT EDİNEN BİR YÖNETMEN Son sözü geçmişte bölgede çok önemli bir yer tutan Şimşirlik i yurt edinmiş usta belgesel yönetmeni Sezgin Türk e bırakmak istiyorum. Şimdiye kadar birbirinden önemli belgesellere imza atan Türk, yöreye damgasını vurmuş olan Dekovil Hattı nın (Fransızca decauville dar demiryolu hattı sözcüğünden) son durağında hayatını sürdürüyor. İzleyici ile buluşmak için gün sayan İstikamet Mazi DEKOVİL LE adlı belgesele de imza atan Türk, eskilerin deyişi ile söylersek Şimşirlik e olan ünsiyetini şöyle özetliyor: MAZİNİN DENEYİMİNİ GÜNÜMÜZE TAŞIMAK… Burası Şimşirlik; yani geçmişte Dekovil in geldiği son nokta. O zamanlar tomruk deposu olarak kullanılan alan. Bu alana çevre köylerden, ormanlık alanlardan kesilen ağaçlar sabahn öküz arabalarıyla getiriiyor, bu alana yığılıyor, buradan Dekovil le Düzce ye gidiyor. Bu alan 25 yıldır benim hayatımda. Tomruk deposu olarak kullanım bittikten sonra Orman Bakanlığı tarafından kiralanıyor. Abim bir alabalık çiftliği kurmak üzere burayı kiralıyor. Tabii o zamanlar tomruk deposu olarak kullanıldığı için, taşlık ve ağaç olmayan bir yerdi burası. Abim alabalık havuzları ve bu binayı yaptı, ağaçları dikti. Alana toprak döküldü, doğaya kazandırıldı. Yoğun bir emek yaşandı. Abimi 14 yıl önce kaybettik. Tabii ben ailemde bu emeği yaşadıktan sonra bu alanın geçmişine; yani 1945 li yıllara Dekovil in geldiği zamanlara gittiğimde çok daha yoğun emek gördüm. O zaman yollar yok, öküz arabaları ile getirilen tomruklar var. Tabii şu anda bu alan için duygularım çok derin. O zamanın deneyimini bugüne getirmek benim için gerçekten çok iyi hissettiğim bir şey. Zannediyorum Şimşirlik e ilişkin benim bir ödevimdi bu…

Source: Habertürk


Antalya Körfezi”nde sintine atığı alarmı: Kirlilik 3 kat arttı

Pandemi süreci ve sonrasında Antalya”da Phaselis gibi bölgelerde yapılan ölçümlerde, deniz suyundaki kirlilik oranının, yasal sınır olan 0,5 miligram/litre seviyesinin 3 katı olan 1,5 miligram/litreyi aştığı belirlendi. Bu durumun hem denize girenler hem de gemilerde çalışanlar için kanser riski dahil olmak üzere ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği tespit edildi.Antalya Körfezi”nde oluşan sintine suyu atıklarının arttığını ifade eden AÜ Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gönül Tuğrul İçemer, “Bu, gerek büyük tonajlı gemiler, yük gemileri olabilir, gerekse günübirlik tekneler, motor yatlar olabilir. Bunların motorlarının çalışması süresince ürettiği bir atık var. Buna sintine atığı diyoruz. Sintine atığını daha çok pandemi döneminde ölçtük. Phaselis”te ve başka noktalarda da ölçüm yaptık. Yoğun tekne aktivitelerinin olduğu alanlarda yaptığımız ölçümlerde, sınır değer 0,5 miligram/litre iken bizim ölçtüğümüz yerlerde 1,5 miligram/litrenin üzerinde değerler bulduk. Yani 3 katı oranında yağlanmaya neden olabilir” dedi.SİNTİNE ATIKLARI KANSER RİSKİNİ ARTIRIYORBu seviyedeki kirliliğin sağlık açısından ciddi tehdit oluşturduğunu belirten Doç. Dr. İçemer, “Bunun ciddi zararları var. Bir sağlık riski oluşuyor. Kanser olma riski oluşuyor. Özellikle hem denize girenlerde hem gemilerde çalışanlar için cilt yoluyla ve yutma yoluyla elde edilen kirleticileri hesapladık. Bu tür konsantrasyonlarda sağlık riski olduğunu ortaya çıkardık. Bu da uluslararası sınır değerlerle hesaplanan sonuçlarımız” ifadelerini kullandı.”TEKNELERİN DE KONTROL ALTINA ALINMASI GEREKİYOR”Doç. Dr. Gönül Tuğrul İçemer, sintine suyu atıklarının mutlaka kontrol altına alınması gerektiğini kaydederek, şöyle konuştu:”Bakanlığımızın ne kadar sintine suyu topladığı önemli. Bunu paylaşması önemli. Mutlak şekilde sintine suyunun kontrol altına alınması gerekiyor. Büyük tonajlı gemilerde istediğimiz bir sistem var. Deniz trafik kontrolü dediğimiz uluslararası bir sistem. Bu sistemle büyük tonajlı gemiler kontrol edilebiliyor, nereden yola çıktığı, ne kadar yol katettiği ve bu yol üzerinde ne kadar sintine suyu oluştuğu takip edilebiliyor. Ancak küçük teknelerde, günübirlik teknelerde böyle bir kontrol yok. Bu teknelerin de kontrol altına alınması gerekiyor. Uzaktan izleme sistemlerinin belki monte edilmesi lazım. Gemilerin sintine tartışmalarının özellikle kayıt altına alınması ve bu şekilde verilen miktarların kontrol edilmesi gerekiyor.”

Source: Ayşe Tan