Devlet, yanlış iş yapan hesap vermeyen halde
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, yoğun işlerinin yanı sıra kendisiyle ilgili de önemli bir karar aldı. Bir yıl içinde en az 30 kilo vermeyi ve 80 kiloya düşmeyi hedefliyor. Nitekim son iki ayda 9 kilo verdi ve bu durumdan son derece memnun. Tugay, genel siyasetten çok, partisini İzmir’de büyütmenin çabası içinde. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yaşananlarla yakından ilgileniyor ve bu adaletsizliği sıkça gündeme getiriyor.
Başkan Cemil Tugay, İmamoğlu ve arkadaşlarının kanıtı olmayan iddialarla cezaevinde tutulduğuna inanıyor. Tugay, “Kent ittifakı legal partiyle yapılır. Biz bir ittifak yapmadık ama kent ittifakı legal partiyle yapılıyorsa bu niçin suç olsun? PKK ile yapılan görüşmeler suç değilse, öbürü hiç suç olmaz” görüşünde.
ADALETSİZLİĞİ UNUTTURMAYALIM
Siyasi kutuplaşmanın ülkeye bir faydası olmadığını, CHP’nin bundan uzak durmasının da kazanım olduğunu anlatan Tugay, şunları söyledi:
“İnsanımızın, inançları üzerinden kendilerini farklı görmelerini istemiyoruz. CHP’yi inanç düşmanı gibi gösterme gayretinde olanlar var. Ancak halkımız gerçeği görüyor. Biz, inanç özgürlüğünü savunuyoruz. Etnik kökenlerine göre insanımızı asla ayırmayız.
İmamoğlu başkanımıza yapılan adaletsizliği hiçbir zaman unutturmamaya kararlıyız. Ülkemizde asıl sorun hukuk devleti anlayışından uzaklaşılması, adaletin tesis edilmemesi, özgürlüklerin kısıtlanmasıdır. Türkiye’nin devlet-millet yapısı bozulmuş. O yüzden problemlerin neler olduğunu doğru anlatılmalı. Çözüm önerilerini mutlaka getirelim. Devlet, milletin üzerinde bir yapı gibi duruyor. Halbuki öyle olmamalı. Devlet, millete hizmet için olmalı. Günümüzde Devlet, tamamen milletin üzerinde, milleti istediği şekilde idare eden, çok yanlış şeyler yapmasına rağmen halde bunun hesabını vermeyen bir yapıya dönüşmüş durumda. CHP, bu durumun nasıl düzeleceğini anlatarak bizlerin bunu yapabilme gücünde olduğunu millete anlatmalı, Devlet sistemini millete anlatmalı. İnsanlar, Devletimizle gurur duyar hale getirilmeli.”
YIKILMASI GEREKEN BİNALAR
Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ı, değerli kardeşim Mustafa Balbay ile birlikte ziyarete gittik. Sohbette, Tugay, İzmir için yapılmakta olanları, yapacaklarından bazılarını şöyle anlattı:
“Kentsel dönüşümün iki politikası var. Biri depreme dayanıksız yapılmış, ikincisi de plansız alanlarda düzgün yerleşmemiş olması. Depreme dayanıksızlık zeminden ve binadan kaynaklanıyor. Zeminin dayanıklılığı açısından mikro bölgeleme çalışması, binalar açısından da bina taramaları yapıyoruz. İnşaat Mühendisleri Odası ve ODTÜ işbirliğiyle 100 bine yakın bine bizden önce ve bizim dönemimizde tarama yönetimiyle incelendi. Onlardan 4 bin 100 binayı öncelikle riskli bina olarak sayıyoruz. Yaptırmayanları biz yapacağız. Onun için biz imar plan kararı alabiliriz. Kentsel dönüşüme ihtiyacı olanlar için düşük faizli kredi var.
İkinci sırada altyapı hizmetlerimiz var. Aslında İzmir aslında altyapı açısından, Türkiye’nin en iyi şehirlerinden birisi, yani böyle bir gerçek de var. Arıtma testleri altyapısı çok güçlü. Ancak diğer şehirleri göre yine çok eksiği var. Yalnız körfeze değil, denize de deşarj ediliyor. Bu durumdan hepimiz rahatsız oluyoruz. 603 kilometrelik kıyılarımızın tamamı kullanılıyor. Marmara hayli kirlenmiş durumda. Ege’ye, Akdeniz’i hiç değilse elden çıkartmayalım.
GÖZE ALINMAYACAK İŞLER DEĞİL
Ulaşım konusunda sıkıntılarımız var. Onlar için de kendimiz çözüm üretmeye çalışıyoruz. Yeni bağlantı yolları, alternatif yolları, işte bu battı- çıktılarla kentin farklı noktalarında rahatlatma sağlamaya çalışıyoruz. Ama işte iki tane bizim ana aksımız var. İkinci çevre yolu projelendirilmiş. Bunun 50 milyar liralık bir maliyeti var. Bostanlı’dan Konak semtine deniz altından Marmaray gibi geçişle 3 dakika içinde gelinebilecek. Sadece izolasyon için biraz da masraflar olur ama bu gözü alınamayacak bir şey değil. İzmir’in buna ihtiyacı olduğuna eminim.
Şehrin içerisinde yaya ve bisiklet ulaşımını seçeneklerini çok artıracağız. Trafiğe tamamen kapatacağımız alanlar olacak. Elektrikli araç sayısını artıracağız. Yeni troleybüsler getiriyoruz.
AYRIŞTIRILMIŞ ÇÖP TORBALARI
Daha fazla temiz enerji üretimi yapacağız. Karbon emisyonuna neden olmayacak şekilde değerlendireceğiz. Evlere, üzerinde tarih yazılı mavi renkli geri dönüşümlü torbalar dağıtacağız. Eylül ayında uygulamayı yaygınlaştırıp, evden çöplerin ayrıştırılmış olarak toplanmasını zorunlu hale getireceğiz.
Sistem şöyle işleyecek: Torbaları evlere ücretsiz olarak veriyoruz. Hangi poşetin nereye verildiğini üzerindeki numarasından biliyorsunuz. Dolayısıyla hangi evden doğru atık ayrıştığınızı biliyorsunuz. Ayrıştırma isteğe bağlı olmaktan çıkarılıp zorunlu olacak.
Uymayanlara da ceza kesilecek. Avrupa’da da böyle işliyor. Yani normal çöpe, geri dönüşüm atamayacaklar. Geri dönüşümün içine de çöp atılmayacak. Böylece çöp alanlarına taşıdığımız çöpler yarı yarıya azalacak. Organik atıkları da değerlendireceğiz. Yapacağımız önemli işlerden birisidir.
Kadifekale’nin altındaki 20 bin kişilik tiyatro
Cemil Tugay, İzmir’in birçok hazinesinin olduğunu söyledi ve şöyle anlattı: “Antik dönemlerden kalan çok önemli kültürel miraslar var. 8 bin 500 yıllık işlenmeyi bekleyen ham mücevherler gibi duruyor. Kadifekale’nin dibinde 20 bin kişilik bir antik tiyatro var. Bunun çalışmaları ağır da olsa sürüyor. Desteğimizle 2 yıl içinde kullanılabilir hale gelecek. Orası, Efes kadar büyük. Şimdi ev hapsinde olan Mahir Polat’ı İzmir’e davet etmiştik. Pek çok yerle ilgili, pek çok değerli fikirler verdi.”
Source: Saygı Öztürk
2 milyon 200 bin çocuğun arasından seçildiler… Geleceğe koşan çocuklar
Atletizm Federasyonu, Türkiye çapında 81 ilden seçilen 2 milyon 200 bin çocuk arasında yarışlar, elemeler ve nihayet İstanbul’da finaller düzenledi.Tek kelimeyle “harika” diyorum. Alkışlıyorum çünkü… Yıllardır sporumuzdaki bir büyük sorunu yazıyordum.“Anadolu’nun yetenekli çocukları yeterince araştırılmıyor” diyordum.“Çocuklar sporla okul arasına sıkışıyor” diyordum. “Aileler, okulla spor arasında çaresiz kalıyor. Okula mı gitse antrenmana mı?” diyordum.Ve en önemlisi…“Anadolu’nun yetenekli çocukları dururken ‘devşirme sporcularla’ nereye kadar gidebiliriz?” diye soruyordum.Dikkat edin atletizmde başarıyı bir türlü kalıcı olarak yakalayamıyoruz.Birkaç yetenekli isim çıkıyor. Ama kuşaktan kuşağa geçemiyor.İşte bu yüzden Atletizm Federasyonu’nun bu muazzam uygulamasını alkışlıyorum.Atletizm Federasyonu Başkanı Ahmet Karadağ’ı bu kararı nedeniyle kutluyorum.Düşünsenize; Türkiye’nin her ilinden, her bölgesinden 2 milyonu aşkın çocuk yarışa yarışa geliyor.İstanbul’daki finallerde dünya çapında dereceler çıkıyor. Keşke 2 milyon çocuğun ismini buraya yazabilsem. Her birinin anne babalarını alınlarından öpsem.BU LİSTEYİ UNUTMAYINİşte geleceğe koşan çocukların listesi:Kızlar, 2015 doğumlular: Güneş Pürmüs (İzmir), 2014 doğumlular: Devin Yade Çınar (Antalya), 2013 doğumlular: Sinay Açıkgöz (Sakarya), 2012 doğumlular: Ada Öztürk (Tekirdağ), 2011 doğumlular: İrem Karacadağlı (Antalya).Erkekler, 2015 doğumlular: Eymen Kuytan (İstanbul), 2014 doğumlular: Mehmet Akif Çal (Kocaeli), 2013 doğumlular: Batuhan Toktaş (Samsun), 2012 doğumlular: Esat Ali (İzmir), 2011 doğumlular: Hasan Hüseyin Çeşim.Evet bu listeyi buraya yazıyorum. Çünkü önümüzdeki yıllarda bu çocukları takip edeceğim.Onların başarılarını gördükçe gurur duyacağım.Atletizm Federasyonu Başkanı Karadağ’ın bu devrim niteliğindeki çabasını kutlayacağım.Haydi çocuklar;Koşun geleceğe…TEKNOFEST ÖRNEĞİAslında bilimin, keşifin, araştırmanın gençliğe yayılmasını başaran önemli bir örnek var.TEKNOFEST…Türkiye çapında liselere, üniversitelere yayılan yarışmalar, buluşmalar, sergiler milyonlarca gence ulaşmış durumda.Böylece Türkiye’nin bilimsel insan altyapısına muazzam bir kaynak oluşuyor.Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fatih Kacır’la ne zaman sohbet etsek;Gençliğe yapılan bu yatırımın çığ gibi büyüdüğünü görüyorum.Şimdi bunu atletizmde görmek beni çok umutlandırdı.SIRRI SÜREYYA’DAN BİZE KALANDün bir barış ve gülümseme insanını uğurladık.Dün bir devrimci ruhu uğurladık.Dün bir sanatçıyı uğurladık.Peki Sırrı Süreyya bize ne bıraktı?Bize barışı bıraktı. Bize en acı günde, en zor günde gülmeyi bıraktı.Daha ne bıraksın arkadaş…
Source: Fatih Çeki̇rge
Alçakça, kalleşçe şerefsizce
Özgür Özel’e yapılan saldırı…- Kalleşçedir.- Alçakçadır.- Şerefsizcedir.*Özgür Özel’e yapılan saldırı…- Türk siyasetine saldırıdır.- Türkiye’nin huzuruna saldırıdır.- Türkiye’ye saldırıdır.*Ortak duygumuz, ortak tutumumuz, ortak tavrımız bu olursa…Şerefsizlerin şerefsizlik yapamayacakları bir ortamı oluşturabiliriz.BÜYÜK GÜVENLİK ZAAFI Onca korumaya, onca önleme, onca dikkate rağmen böyle bir saldırı nasıl gerçekleşebiliyor?Nasıl oluyor da kriminal mi kriminal bir tip, Türkiye’nin ana muhalefet liderine bu kadar kolay yaklaşabiliyor?Allah korusun o adamın elinde öldürücü bir alet de olabilirdi.Çok büyük bir güvenlik zaafıdır bu.*Ortaya çıkan bu güvenlik zaafı, sadece Özgür Özel’i ilgilendiren bir zaaf değildir.Türkiye’yi ilgilendiren bir zaaftır. Konuya bu açıdan yaklaşılmalıdır.ÇOCUK KATİLİ ALÇAK Saldırıyı yapan tam bir kriminal tip.Çocuk katili.Böyle bir adamın dünya görüşü, siyaset anlayışı falan olmaz.*Siyasette tansiyonun çok yükselmesi, siyasi gerginliğin acayip artması falan…Bu tiplerin umurunda olmaz.*Kriminal çocuk katilinin yaptığı bu kalleş saldırıyla ilgili olarak…“Efendim siyasette tansiyon çok yükselince tabii ki böyle şeyler olur” yorumu yapmak, bu şerefsiz suç makinesine iltifattır.BU ADAM NEDEN DIŞARIDA Meşru bir sorudur bu.Cevabını doğru dürüst vermek gerekir.*Bu adam, 2004 yılında iki çocuğunu katletmiş.Müebbet almış, 16 yıl yatmış, 2020’de serbest kalmış.*İyi de müebbet alan bir adam, 16 yılda nasıl dışarıya salıverilir?*Türk Ceza Kanunu’nda 2005’te değişiklik yapıldı.Cezalar ve infaz süreleri ağırlaştırıldı.Bu adam, bugün aynı suçu işleseydi 36 yıl hapis yatacaktı.*Suçun işlendiği tarih, 2004 olduğu için…Bu kalleş adam, ağırlaştırılmış cezalardan kurtulmuş durumda.*Bu konuda şunu söyleyebilirim:Bu tür adamların hapiste 36 yıl yatması bile azdır.SİYASETE BRAVO Bütün partiler kınadılar bu saldırıyı.Sağa sola bakmadan. Ama falan demeden. Net ve klas biçimde kınadılar.*Son zamanların artan gerginliği içinde…Siyasetin böyle bir tutum alması, bir umuttur hepimiz için.OSMANLI ÇOCUĞU, ATATÜRK ÇOCUĞU Önce bir söylenti çıktı ortaya.Dediler ki:“Saldırgan saldırı sırasında ‘Ben Osmanlı çocuğuyum’ dedi.”*Halk TV’nin İzmir Temsilcisi, saldırganın kardeşiyle konuşmuş.Kardeş, “Osmanlı çocuğuyum dediğini sanmıyorum. Kendisi koyu bir Atatürkçü kimliğiyle bilinir etrafında” demiş.*Size bir şey söyleyeyim mi:*Bu adam için…- Osmanlı çocuğu…- Atatürk çocuğu…Muhabbeti yapmayı bırakalım.*Çünkü yapılan kalleşlik, alçaklık, kahpelik…- Ne Osmanlı çocukluğuna yakışır.- Ne de Atatürk çocukluğuna yakışır.*Bu çocuk katili, olsa olsa şerefsizliğin çocuğu olabilir.ZİNA HUTBESİNE DAİR GÖRÜŞLERİM Her dinde günahlar bellidir.Zina, her dinde yasaktır, yasaklanmıştır.Camide zinanın yasak olmasına yapılan vurguda yadırganacak bir taraf tabii ki yok.*Ancak hutbenin yaklaşımı ve üslubu üzerine konuşabiliriz.*Bu çağın insanına daha ikna edici, daha yumuşak terimlerle konuşmak lazım.Sert ve keskin bir anlatım, amaca hizmet etmiyor ki.Hatta belki soğutuyor, uzaklaştırıyor.*Kural niye konmuş? Kuralın hikmeti nedir?Bunları keskin ve sert biçimde değil de ikna edici ve tesir edici bir biçimde anlatmak gerekir.*“Din böyle diyor, farklı tutum alırsanız cehenneme gidersiniz” demek yerine…“Arkadaşlık çok güzel, çok hoş ama bunun taşıdığı riskler var” demek, bu çağın gençlerine daha fazla tesir eder.
Source: Ahmet Hakan
Deprem davaları beklemez ki…
Bu amaçla 6 Şubat depreminden sonra önemli adımlar atıldı. Dönüşümü hızlandırmak için yasada kritik değişiklikler yapıldı. En son geçtiğimiz günlerde İstanbul’daki evini dönüştüreceklere verilen finansal destekler artırıldı. Ama bu adımlara rağmen sürecin önünü tıkayan önemli bir sorun daha var: Bir türlü bitmeyen davalar…Geçtiğimiz günlerde yayınlanan haberleri okumuşsunuzdur. Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’un yedi dairesinin bulunduğu Cihangir’deki 18 daireli 50 yıllık Taray Apartmanı ile ilgili tartışmalar sürüyor. Kim haklı kim haksız bilemem. ‘Konu yargıya düşmüş, en doğru karar verilecektir’ diyeceğim demesine de ne zaman verecek? İşte bu ne zaman konusu çok çok önemli.Orhan Pamuk’un binasından yola çıkarsak ortada bir ‘riskli yapı’ kararı var. Demek ki binanın İstanbul’da olası bir deprem de yıkılması muhtemel. İtirazlar vs varsa ve konu yargıya intikal ettiyse ne beklenir. Bir an önce karar. Ama ne yazık ki mevcut işleyişte olmuyor. Kentsel dönüşüm için gereken yasalar çıkarıldı çıkarılmasına ama sanırım yargının da bu düzenlemelere paralel bir işleyişe kavuşması lazım. Çünkü bu konudaki kararların aciliyeti hayatıi önem taşıyor.Dün Pamuk’un avukatı Hikmet Güngör ile görüştüm. Taray Apartmanı ile ilgili sürecin nasıl geliştiğini sordum. Şunları söyledi:BİNA RİSKLİ YIKIMA İZİN YOK“Nisan 2022’de bina için riskli kararı verildi. Kat malikleri tarafından ‘riskli yapı kararının iptali’ için açılan davada alınan bilirkişi raporlarında binanın riskli yapı olduğu, riskli yapı işlemlerinin usul ve yasaya uygun bulunduğuna karar verildi. Bu sebeple Mart 2023’te açılan davaların reddine karar verildi. Bu dosyalardan verilen yürütmenin durdurulması kararları kaldırıldıktan yaklaşık bir ay sonra bu sefer İstanbul 10 Sulh hukuk Mahkemesi (şimdi 31 Sulh Hukuk oldu) açılan ‘güçlendirme davasında’ tedbir kararı verdi ‘tahliye ve yıkımı durdurdu.’ Ancak daha sonra tahliyeye ilişkin tedbir kararı kaldırıldığı için bina 2024 yılında tahliye edildi. Tam 3 yıldır yıkımın durdurulması kararını kaldıramıyoruz. Binanın riskli olduğu kesin, yıkıma izin yok…”DAVALAR YILLAR SÜRMEMELİTekrar belirteyim. Orhan Pamuk ile ilgili konuyu popüler olduğu için örnek olarak aldım ama konu ne Orhan Pamuk, ne de Changir’deki o apartman, konu riskli ilan edilen bir apartman. Konu kentsel dönüşüm… Konu yargıda uzayan süreç… Depremin ne zaman geleceği belli değil, kaybedecek bir gün yok derken 3 yıl ‘yıkım mı değil mi’ kararı için beklemek akıl alır gibi değil. Kim bilir bunun gibi bekleyen, üstelik içinde insanların yaşadığı kaç sorunlu yapı var. Bu örnek gösteriyor ki dönüşümü hızlandırmak için yıllar süren dava süreçlerini çözecek bir hamle de şart. Hak kaybına uğradığını düşünen ev sahipleri elbette yasak hakkını kullansın ama bu itirazlar yıllar almasın, birinin davası başkasının canına mal olmasın…GAZETECİLERİN HUZUREVİ YENİDEN AYAĞA KALKIYORBENİM de üyesi olmaktan büyük onur duyduğum Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nde (TGC) geçtiğimiz hafta yapılan seçimle yeni yönetim iş başına geldi. Yönetimde her biri birbirinden kıymetli çok sayıda dostumuz var, hepsine başarılar diliyorum. Geçtiğimiz dönem de birçok başarılı projeye imza attılar ama benim için en kıymetlilerinden biri nisan ayı sonunda temeli atılan Darıca’daki huzurevi oldu. 1993 yılında hizmete açılan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Hikmet Memduh Kızılağaç Huzurevi 22 yıl hizmet verdikten sonra depreme karşı dayanıksız olduğu için yıktırılmıştı. Huzurevi şimdi aynı arsada aynı isimle yeniden inşa ediliyor. 26 Nisan’da yapılan temel atma töreninde huzurevi yapılmadan ismini bekleme listesine yazdıran birçok gazetecinin bulunduğu, bu nedenle hedefin 1,5 yıl içinde huzurevini tamamlayıp açmak olduğu açıklanmıştı. Meslektaşlarımızın yaşlılık döneminde, barınma ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacak bu huzurevi kim bilir kaç kişinin derdine derman olacak. Huzurevini tekrar ayağa kaldırmak için TGC yönetiminin ne kadar çok uğraştığını, emek verdiğini biliyorum. Hepsinin eline sağlık… YASAYI SAHADA UYGULAYAMIYORUZ Hikmet Güngör itiraz davalarına rağmen neden sonuç alamadıklarını şu şekilde özetledi:“Yargıtay diyor ki; Eğer bir kat maliki dava açtığında sen güçlendirme kararı verirsen mahkeme olarak kentsel dönüşüm yasasını uygulanmasına engel olmuş olursun. Şöyle düşünün; Bir binanın yüzde 99’u bir araya geldi bina riskli yıkıp yapalım dedi ama yüzde 1’i temsil eden biri gitti dava açtı ve güçlendirme kararı çıktı. O zaman siz nasıl kentsel dönüşüm yasasını uygulayacaksınız. Yargıtay ve bölge adliye mahkemeleri tam bu sebeple hem tedbir hem de güçlendirme kararı veremezsiniz diyor. Ama biz iki yıldan uzun süredir ihtiyati tedbiri kaldıramıyoruz.Üstelik güçlendirme yapabilmek için yasaya göre; riskli yapı kararından sonra 90 gün içinde 4/5 bir araya gelerek güçlendirme kararı alacaksınız ve 90 gün içinde güçlendirme ruhsatını alacaksınız. Onun dışında riskli bir yapıda güçlendirme kararı alma şansınız yok. Bu yapıda böyle bir durumu da yok. Çünkü çoğunluk hak yüzde 50.65 ile Orhan Pamuk’a ait. Yeni dönüşüm yasasına göre arsa payı toplamının yüzde 50.01 çoğunluğunun ‘evet’ demesi dönüşüm için yeterli. Biz yasanın söylediği şartlara sahibiz, ama diğer kat malikleri ‘bu binayı dönüştürmeyeceğiz’ dediği için yasayı sahada uygulayamıyoruz.”Yasa mı sahaya uyacak saha mı yasaya bilmiyorum ama depremler bu kadar uzun yargı süreci beklemez ki…
Source: Sefer Levent
1 haftanı bir de böyle planlamaya ne dersin?
Yoğun şehir hayatında doğayla bağ kurmak giderek zorlaşıyor. Ancak her gün küçük ama etkili adımlarla doğayı gündelik yaşamın bir parçası hâline getirmek mümkün. Haftanın her günü için özel olarak hazırlanan bu doğa takvimi, hem zihinsel hem de fiziksel bir yenilenme sunuyor! PAZARTESİ: GÜNE YEŞİLLE BAŞLA Haftanın en zor günü olarak bilinen Pazartesi, stres hormonlarının en yüksek olduğu zaman dilimlerinden biridir. Güne bir fincan kahve veya bitki çayı eşliğinde en yakın parkta 10 dakikalık bir yürüyüşle başlamak, hem zihinsel hem de bedensel olarak rahatlama sağlar. Bu kısa yürüyüş sırasında doğanın seslerine odaklanmak, kuşların cıvıltısı ya da rüzgarın ağaçlarda çıkardığı hafif uğultu gibi detaylar, sinir sistemini sakinleştirir. Unutma, doğaya açılan her adım, yeni bir başlangıçtır. SALI: YAŞAM ALANINA YEŞİL BİR DOKUNUŞ EKLE Salı günü, rutinlerin oturmaya başladığı, haftaya alışma dönemidir. Bu günü evine ya da iş yerine küçük bir saksı bitkisi alarak değerlendirebilirsin. Bitkinin toprağını değiştirmek, yapraklarını temizlemek veya gün içinde birkaç dakika onunla ilgilenmek bile doğayla mikroskobik bir bağ kurmanı sağlar. Bitkiler sadece yaşam alanlarını güzelleştirmez, aynı zamanda bulunduğu ortamın havasını temizleyerek zihinsel berraklık sağlar. ÇARŞAMBA: GÖKYÜZÜNE BİR DAKİKA AYIR Haftanın ortası geldiğinde yoğunluk ve yorgunluk kendini göstermeye başlar. İşte bu yüzden çarşamba günleri sadece iki dakikanı gökyüzünü izlemeye ayırmak büyük fark yaratabilir. İster öğle arasında ister akşam eve dönerken, başını göğe kaldır. Bulutların şekilleri, gökyüzünün tonu ve rüzgarın sesi; tüm bu unsurlar zihnini toparlamana yardımcı olur. Bu minik mola, gün içinde ruhsal bir denge yaratabilir. PERŞEMBE: ELLERİNİ TOPRAĞA BULAMA ZAMANI Haftanın sonuna yaklaşırken enerjimiz düşmeye başlayabilir. Perşembe günü, toprağa temas etmenin tam zamanıdır. Balkonunda bir saksıyı elden geçirmek, küçük bir fide dikmek ya da sadece toprakla oynayarak vakit geçirmek bile serotonin seviyeni doğal yollardan yükseltebilir. Araştırmalar, ellerini toprağa sokmanın mutluluk hormonlarını artırdığını gösteriyor. CUMA: DOĞAL SESLERLE ZİHNİNİ TEMİZLE Haftanın yorgunluğu ve stresini atmak için cuma akşamı kendine sessiz bir zaman yarat. Doğal seslerden oluşan bir meditasyon kaydı açabilir ya da bir doğa belgeseli izleyerek hem bilgi edinip hem de zihinsel bir kaçış yapabilirsin. Yağmurun sesi, yaprakların hışırtısı veya kuşların melodisiyle dolu birkaç dakikalık bir dinlenme, uyku kaliteni dahi etkileyebilir. CUMARTESİ: DOĞAYI KEŞFETME GÜNÜ Şehirde yaşıyor olsan bile çevrende keşfedilmeyi bekleyen doğal alanlar mutlaka vardır. Cumartesi gününü bir orman yürüyüşüne, bir gölet kenarında sessiz zaman geçirmeye ya da sahil boyunca uzanan bir yürüyüş yoluna ayırabilirsin. Yeni bir park, koruluk ya da botanik bahçe… Şehrin içinde saklı kalmış doğa köşeleri seni bekliyor olabilir. Telefonunu sessize al ve sadece doğanın ritmine kulak ver. PAZAR: DOĞAL MALZEMELERLE YARATICI OL Pazar, yeni haftaya hazırlanmak için ideal bir gündür. Bu günü daha keyifli ve verimli hale getirmek için kurutulmuş çiçeklerle süs eşyaları yapabilir, doğal taşlarla basit dekoratif objeler üretebilir ya da mevsim sebzeleriyle sağlıklı bir yemek hazırlayabilirsin. Doğadan ilham alarak ortaya çıkardığın her ürün, seni doğaya bir adım daha yaklaştırır. Üstelik bu tür yaratıcı aktiviteler, zihinsel dinlenme ve kendini ifade etme açısından da oldukça faydalıdır.
Source: Habertürk
Başıboş köpekler İzmit TOKİ’de korku saçıyor
Kocaeli İzmit İlçesi Kuruçeşme Akpınar TOKİ Konutları”nda yaşayan bölge sakinlerinin iddiasına göre, sürü halinde dolaşan sokak köpekleri özellikle akşam ve sabah saatlerinde yüksek sesle havlayarak çevreye rahatsızlık veriyor. Vatandaşlar, bu durumun hem huzurlarını bozduğunu hem de gece uykularını etkilediğini belirtiyor. Ayrıca köpeklerin zaman zaman yoldan geçen araçlara ve evlerinden çıkan vatandaşlara saldırdığı da öne sürülüyor. Mahalleli, üzücü bir olay yaşanmadan önce önlem alınmasını istiyor. “Bir faciaya dönüşmeden müdahale edilsin” çağrısı yapan bölge sakinleri, başıboş köpeklerin ilgili belediye ekipleri tarafından toplanarak rehabilitasyon merkezlerine götürülmesini talep ediyor.
Source: Abbas Çakar
Cenaze namazını kıldırmıştı! İhsan Eliaçık”tan Sırrı Süreyya Önder açıklaması
TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. AKM”de düzenlenen törenin ardından Levent”teki Barbaros Hayrettin Paşa Camii”ne getirilen Önder”in cenazesini vasiyeti üzerine İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık kıldı.
ÖNDER”E DAİR AÇIKLAMALARDA BULUNDU
İhsan Eliaçık iki hafta önce çıktığı Kürsü TV”nin Youtube yayınında Sırrı Süreyya Önder”e dair açıklamalarda bulundu. Sırrı Süreyya Önder ile Mamak Cezaevinde birlikte yattıklarını Eliaçık, Önder”in senaryosunu Onur Ünlü ile yazdığı “İtirazım Var” filminde kendi görüşlerinin yer aldığını dile getirdi. Eliaçık, Serkan Keskin”in hayat verdiği imam karakterinin kendisinden esinlenerek oluşturulduğunu da vurguladı.
İhsan Eliaçık, yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;
“Mamak Cezaevinde 1980 ile 1981 arası ben 1 yıl yattım o esnada Sırrı Süreyya Önder de oradaydı ama aynı koğuşta değildik. Daha sonraki tanışmamızda onunla aynı cezaevinde yattığımızı öğrendik. Sırrı Süreyya Önder”i Allah siyaset için değil sinema için yaratmış. Zenc İsyanına dair yazımı okuduktan sonra yazıdaki bu olayla ilgili film çekilmedi ifadesine bana çok dokundu demişti.
“BANA BİR SENARYO GÖNDERDİ”
Bir gün baktım bana bir senaryo gönderdi, “Aç Köpek” diye. Senaryoyu okusana tavsiyelerin varsa demişti. Benim de çok hoşuma gitti, görüşlerimi ilettim. Araya Gezi olayları girdi, süreç uzadı. Daha sonra Onur Ünlü çekti. Bana da oyna dedi ben oynamadım. Filmde bir imam var, dolaylı yönden bizim fikirlerimizi aktarıyor. Sırrı Süreyya öyle demişti film aracılığıyla senin fikirlerini aktaracağız diye. Oradaki bir vaaz sahnesi benim kitaptan almışlar. Yaklaşık 1 dakika 31 saniyelik bir vaaz sahnesi sanki bütün film o vaaz sahnesi için çekilmiş gibi.
“ONUN GİBİ BİR SİNEMA YÖNETMENİ YOK”
Meclis”te 600 milletvekili var ama onun gibi bir sinema yönetmeni yok. Barış elçiliği işini başka milletvekilleri yapabilir ama onun çektiği filmleri başkası çekemez.
Ben her gördüğümde laf sokuşturuyordum, sinemayı garip bıraktın gittin diye. Sevene de sövene de selam olsun diyebilen, kendisine düşman olmuş birisiyle bir otursun ona sövmekten vazgeçer söven kişi.
“MARAŞ, ÇORUM OLAYLARI VE BERLİN İLE İLGİLİ YAZACAĞIM DİYORDU”
Sosyal medyada ona sövenlerle bir otursa “kusura bakma abi sen sövülecek birisi değilsin” derler. Sen nereden bu sinemaya merak saldın diye soruduğumda söyle anlatmıştı:
Taksim”de senaryo kursları verilir ilanı görünce daldım içeri. Bana İletişim mezunu musun diye sorunca, hayır İletişim mezunu değilim, hapis yattım, kamyonculuk yaptım, Adıyamanlıyım deyince itiraz ettiler nasıl film yapacaksın diye.
Ben de hayır tahsil yapmadım ama söyleyecek sözüm var dedim. Nedir denilince başlattım anlatmaya. Sonra cevher gördüler kabul ettiler beni.
En son konuştuğumda, Maraş, Çorum olayları ve Berlin ile ilgili yazacağım diyordu.”
Source: Haber Merkezi
İnternethaber 25 yaşında! Tüm okurlarımıza teşekkür ederiz
Türkiye”nin ilk haber sitelerinden İnternethaber 25. yaşını kutluyor. “Hiçbirşey yokken” İnternethaber yola erken koyuldu. Yazılmayanı yazdı görülmeyeni gördü dikkatleri üzerine çekti. Haberciliğindeki farkını internet dünyasına taşıdı, milyonların gönlünde taht kurdu. Yazılı basının can çekişmeye başladığı dönemde internette kamuoyuna can suyu oldu. Hemen hemen herkesin habere ulaşmada tercih ettiği ilk mecralardan birine dönüştü. İki kardeşten internet haberciliğine büyük katkı Yayın hayatına 5 Mayıs 2000 yılında Kadıköy”de küçük bir dairede başlayan sitemiz, artık Türkiye”nin sesi ve rengi oldu. Gazeteciler Hadi Özışık ile kardeşi Süleyman Özışık”ın birlikte kurduğu site, kısa sürede internet medyasında markaya dönüştü. “Haberciliği ön planda tuttuk” Tarafsız, hızlı ve doğru habercilik ilkesinden ödün vermeden kamuoyunun sesi soluğu olduk. Kimseye efendilik yapmadan, çirkinlik peşinde koşmadan, habercilik ruhuyla hareket ettik. Evrensel yayın ilkeleri ışığında “yargısız infazdan” uzak durdu, farklı seslere kulak kabarttık. Kimi zaman hatalı haberlerden dolayı özür diledik, özür dilemenin bir erdem davranışı olduğunu bilerek hareket ettik, karşı tarafın söz hakkına her zaman yer verdik. Zor zamanlar da geçirdik bizi bitirmeye niyetlenenlere karşı diz çökmedik, dik durduk. Siz değerli okurların desteğini hep hissettik, nice güzel günlerde buluşmaya geçmişte olduğu gibi gelecekte de devam edeceğiz. İyi ki varsınız, nice yıllara İnternethaber.
Source: Internet Haber
Ünlü çiftin bebeği dünyaya geldi
2023 te nikâh masasına oturan Buse Arslan ile Çağrı Şensoy un bebekleri dünyaya geldi. İlk kez anne ve baba olmanın sevincini yaşayan çiftin kızı oldu. Buse Arslan ile Çağrı Şensoy, kızlarına Yaz ismini verdi. Hastane odasındaki pembe balonlarla süsleyen Arslan, o anları da sosyal medya hesabından yayımladı.
Source: Habertürk
Uzungöl’de Arap turistler, tarlada mısır eken vatandaşlara hurma dağıttı, tarla belledi
Turizm sezonunun açılmasıyla birlikte başta yerli ve yabancı turistlerin en uğrak destinasyonlarından biri olan Uzungöl’de turizm hareketliliği devam ederken, doğal yaşamın içinde az miktarda da olsa tarımla uğraşan vatandaşların mücadelesi sürüyor. Bu süreçte tarlada mısır eken vatandaşların yanına gelen Arap bir çift, çalışan kadınlara ve diğer vatandaşlara hurma ikram etti. Dostane tavırlarıyla dikkat çeken çift, yöre halkıyla kısa süreli samimi bir etkileşim kurdu. İkramlaşmanın ardından esprili tavırlarıyla ortamı neşelendiren Arap turist, eline bir kaç adet mısır tohumu alarak tarlaya serpti ve gülerek Önümüzdeki aylarda tekrar geleceğim, bakalım mısır ne kadar büyümüş? sözleriyle çevresindekileri güldürdü. Oluşan renkli anlar bununla da sınırlı kalmayarak turistin tarla bellemede kullanılan çapa motorunu çalıştırarak toprağı bellemeye çalıştığı anlar da beğeni topladı. O anlara ait görüntüler sosyal medyada kısa sürede yayıldı ve ilgi gördü.
Source: Gazetevatan.com