O bir zanaatkâr…
Russo, İtalya’da yeme-içme söz konusu olduğunda peynirleri, etleri ve şaraplarıyla en sevdiğim bölge olan Piemonte’de doğup büyümüş.Çocukken ne olmak istiyorsun dediklerinde cevabı marangoz, terzi ya da aşçı olmakmış.Kendisi farkında mıydı o yaşlarda üçünün de emek, el becerisi ve zaman içinde ustalığa dönüşen birer zanaat olduğunu bilmiyorum. Ama 13 yaşında bulaşıkçı olarak mutfağa adım atmış. Yanında çalıştığı şeflerin tutkusu onu büyüleyince bir daha da çıkmamış.Ve 1990 yılında henüz 22 yaşındayken eşi Stefania ile birlikte Torino’nun dışında Reggia di Venaria’da’da ilk restoranı ‘Dolce Stil Novo’yu açmış. Birkaç yıl içinde ünü bölgenin sınırlarını aşınca adıyla bir marka yaratmış. The Franklin By Alfredo Russo ile Londra’da başlayan yurtdışı serüveninin yeni durakları Kemer, Belek ve Bodrum olmuş.Yerelliğe ve mevsimselliğe önem veren şef Alfredo Russo, ORA’da ise modern dokunuşlu İtalyan mutfağı diyeceğimiz, kendi tarzının özünü bozmadan Bodrum ve çevresinin ürünlerini kullanarak yeniden yorumladığı bir menü yaratmış.ELLE YENEN YEMEĞİN TADI Şefin bu sezona özel hazırladığı tadım menüsünü ilk tadanlardan olmak çok özel bir deneyimdi. Yemeğimiz yerli manda sütü ile yapılmış stracciatella peynirli domates salatasıyla başladı.Ardından portakal turşusu, Antep fıstığı ve ricotta eşliğinde kırmızı karides geldi. Onu yanında patates, zeytin ve kapariyle buharda pişmiş kalkan balığı takip etti. Salata da soğuk ve sıcak başlangıçlar da taze malzemelerinin özünü bozmayacak biçimde tam anlamıyla sade ve yalın hazırlanmıştı.Sonra sıra peçete üzerinde servis edilen şefin elle yememizi söylediği kuşbaşılı tortelliniye geldi. Gelenekseli yorumladığı bu İtalyan mantısı gecenin yıldızıydı. Elle yemek yemeği severim ama ilk kez bir mantıyı özel hazırlanmış peynir emülsiyona batırarak yemek unutulmaz bir deneyim oldu.Ana yemeğimiz 24 saat ağır ateşte pişmiş, şarap sosu ve konfi patatesle servis edilen dana yanak da mükemmeldi. Üç gün pişmiş limonun içinde sunulan tatlı derseniz tam bir mide rahatlatıcı olarak tasarlanmıştı.Yemeklere İtalyan ve Türk şaraplarının birlikte eşlik etmesi de çok yerinde olmuş. Şef Alfredo Russo, Oro’nun mutfağını yanında yetişen genç ve yetenekli şef-soyadı sadece benzerlik- Andrea Russo’ya teslim etmiş. Zanaatını sanata çeviren şefle Torino’daki ilk göz ağrısı Dolce Stil Nova’da buluşmak üzere sözleştik…Mevzu Çok…İstanbul’un hatta Türkiye’nin yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan farklı din ve etnik gruplarının mutfak geleneğini tekrar yaşatmak, hatırlatmak üzere birbirinden değerli projeleri gerçekleştiren turizm kökenli Tamar Taşçıoğlu bu kez de yazar Muteber Yılmazcan ile birlikte ‘Mevzu Çok’ başlıklı bir söyleşi serisi yapıyor.Her ay alanında isim yapmış bir konuğu davet ettikleri söyleşilerin odağında bu tanımı sevmesem de kendilerinin söylediği şekliyle ‘azınlıkların’ sofra kültürleri, yaşam şekilleri, aile bağları ve ritüelleri anlatılıyor.Takuhi Tovmasyan Zaman ile ‘Çorlu’dan’ İstanbul’a Yolculuk’ la başlayan, Seza Sinanlar Uslu ile ‘İstanbul Karnavalları’, Maria Ekmekçioğlu ile ‘Paskalya Sofraları’yla devam eden söyleşilerin 2 Haziran’daki konuğu Silva Özyerli ile de “Diyarbakır’dan İstanbul’a ‘Aile Sofraları” konuşuluyor.Her etkinliğe gizli kalmış farklı bir tarihi mekânın ev sahipliği yaptığı buluşmaların sürprizi ise söyleşiye konu olan kültürün özel yemeklerinin açık büfe servis edilmesi.Geçmişten bugüne gastronomik bir yolculuğa çıkaran, farklı kültürlerin birbirini anlamasını sağlayan bu sohbetlerden haberdar olmak için ‘Mevzu Çok’ konseptinin yaratıcıları @muteber.yilmazcan & @tamartascioglu’nun sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz…Sevilma’dan yine bir ilk Agroecology Avrupa platformu ve Slow Food Çiftlikleri ağının Türkiye’deki ilk ve tek temsilcisi, Seferihisar’da zeytinyağı üreticisi olan Sevilma bu kez de Dünya Agroekoloji Birliği’ne üye olma hakkını kazanmış.Gıda sistemlerinin dönüşümünde doğayla uyumun temel bir çözüm olduğunu savunan bu küresel bir iş birliği platformu politika yapıcıları, çiftçileri, araştırma kurumlarını, sivil toplum kuruluşlarını ve özel sektörü bir araya getirerek adil ve sürdürülebilir gıda sistemlerinin yaygınlaştırılmasını amaçlıyor.Sevilma’nın kurucusu Güven Eken “Yaşadığımız çağda hastalıkların en temel nedenlerinden biri zehirli ve sağlıksız gıdalar. Bu korkunç üretim biçimi insan sağlığı kadar doğanın da sağlığını bozuyor. Doğanın sağlığının bozulduğu bir dünyada sağlıklı insanlara yer yoktur” diyor.Ve devam ediyor: “Biz, bir annenin evladına yedirmek istediği ürünlerin üretilmesi için çaba harcıyoruz. Amacımız Türkiye tarımının geleceğine dair güçlü bir alternatif politika önerisinde bulunmak. Bizim gibi örnekler, başka bir tarımın mümkün olduğunu gösteriyor”.
Source: Müge Akgün