“Sosyal Sorunlar Bülteni: Eğitimden Sağlığa, Ortak Tarihten Güncel Krizlere”

Kabile devletiyle eğitimde iş birliği anlaşması yaptık

Sorunları çığ gibi büyüyen eğitimden sorumlu Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, 8 bin 212 kilometre uzaklıktaki Afrika ülkesi Moritanya’ya gitti.

Bakan Tekin, Moritanya ziyaretinde okulları gezdi, kitap okuma etkinliğine de katıldı. Moritanya Başbakanı Mokhtar Ould Djay ile görüşen Tekin, eğitim, ticaret, ekonomi ve kültürel ilişkiler ve bilimsel çalışmalar konusunda iş birliği imkanlarının ele alındığını vurguladı.

İKİNCİ VATANIMIZ GİBİ

Eğitim-turizm-ticaret alanlarında iş birliği anlaşmaları imzalayan Tekin, Moritanya Eğitim Reformu Bakanı Houda Babah ile iki ülke arasındaki eğitim iş birliğini değerlendirip, atılacak yeni adımları ele aldıklarını söyledi. Tekin, “Sanki ikinci vatanımız gibi ilgi gördük. Moritanya ile ilişkilerde ivme kazandıracak adımlar atıyoruz” dedi.

4 kadınla evlilik yasal

Bakan Tekin’in iş birliği için gittiği Moritanya’da kız çocuklarının 5 yaşından itibaren kilo aldıran gıdalar ve deve sütü ile beslenip obez olmaları sağlanıyor. Ülkedeki erkekler de kilolu kadınları tercih ediyor. Kız çocukları 15-18 yaş arasında evlendiriliyor. Ülkedeki kadınların okur yazarlık oranı yüzde 41 civarında bulunuyor. Moritanya’da bir erkek yasal olarak 4 kadınla evlenebiliyor, 15-49 yaş arasındaki tüm kadınlara “Dini gereklilik” denilerek kadın sünneti yapılıyor. Moritanya’da 1981 yılına kadar kölelik de yasal görülüyordu, alkol tüketimi ve satışı da yasak.

Source: Deniz Ayhan


İki kardeş ülke

21 Mayıs Çarşamba günü Ankara’da önemli bir kongre düzenlendi. Azerbaycan Milletvekili Tenzile Rüstemhanlı’nın başkanlığındaki Azerbaycan Türk Evi’nin öncülüğünde; Azerbaycan ve Türkiye Dışişleri Bakanlıkları ile iki ülkenin milletvekillerinin ortak desteği ve katılımlarıyla Batı Azerbaycan konulu bir toplantı gerçekleştirildi. Batı Azerbaycan, Karabağ Hanlığı; buna tâbi hanlıklar ve Türk sakinlerinin doğuya sığındıkları topraklar demektir. Kurtuluştan sonra buralara dönüş söz konusudur. Azerbaycan’ın Ermenistan’a yönelik, Türkiye’nin de desteklediği açıklaması şudur: Sürgün insanların anavatanlarına dönüşleri, onların temel haklarıdır. Zira söz konusu olan topraklar işgal edilmişti ve son müdahaleden sonra kurtarılmış topraklardır. Kısacası; Zengezar bugün içi çözülmeyen ama çözülmesi gerekli sorunlu arazidir. ÇEVRE VE TARİHİ MİRAS AĞIR TAHRİP EDİLDİİkinci olarak, buralarda nüfusun yerleştirilmesi ve rehabilitasyonu kadar önemli olan bir diğer konu da hem çevre hem de tarihî mirasın ağır tahrip edilmiş olmasıdır; bu konudaki hukuki tebliğlerin tamamı yerindeydi. Söz konusu topraklarda, 1828 Türkmençay Antlaşması’na kadar, hatta I. Cihan Harbi’ne kadar olan durum tarihçiler tarafından ele alındı. Şu bir gerçektir ki Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan Cumhurbaşkanı Nikol Paşinyan’la uzlaşma konusunda yapıcı bir tutum sergilemektedir; Türkiye de bu politikaya paralel bir çizgide ilerlemektedir. Aslında Güney Kafkasya’da içtimaî hayatın güvenliği ve iktisadî hayatın gelişmesi açısından üç cumhuriyetin işbirliği, çevre ülkelerin selameti ve kalkınması açısından da önemli bir garantidir. Çünkü bu konuda yetenekli toplumlar, bu üç cumhuriyet halkıdır.‘TÜRKLÜK BİZİM MÜŞTEREK YURDUMUZDUR’Bu toplantıda Türkiye hükümetinin görüşlerini en kesin ve veciz şekilde Sayın Efkan Âlâ ifade etti. Bir gün süren bu kongrede bence hepimizi duygulandıran en önemli açıklama, Azerbaycan parlamentomuzdaki Tenzile Rüstemhanlı’nın veciz tebliğiydi: “Şah İsmail Safevî de bizimdir; 8 yıllık saltanatında 80 yıllık büyük işler başaran Yavuz Sultan Selim de bizimdir. 19. yüzyıla kadar büyük şairlerimiz, filozoflarımız, müşterek tarihimiz böyle devam eder.” Gerçekten de, Nazım Hikmet’in kendini en çok vatanda hissettiği yer Azerbaycan’dır. Tenzile Hanım, “Türklük bizim müşterek yurdumuzdur” dedi.Bu gibi toplantıların yalnızca üst düzeyde değil; başta akademiler, düşünce kuruluşları ve aydınların kurumları arasında sık sık seminerler ve görüşmeler şeklinde devam etmesi gerekir.AHMET MINGUZZI DAVASIMATTIA Ahmet Minguzzi’nin anne ve babası, pazar akşamı Zorlu’da son derece asil bir anma toplantısı düzenledi. İstanbul Valisi Sayın Davut Gül’ün toplantıya katılması, takdire şayan ve devletli bir davranıştı.Bir çocuğun böylesine aşağılık bir kinle, adeta bir pazaryeri ortasında bıçaklanması, ardından maktulün tekmelenmesi, mezarının tahrip edilmesi, ailesinin hasım tarafından tehdit edilmesi ve tüm bunların üzerine mahkemede sergilenen düşmanca tavır ve bakışlar… Manzara hem ürkütücü hem de son derece düşündürücüdür.DERİN BİR HÜZÜNKimsenin bu işin peşini bırakmasından yana değiliz. Bazı cürümlerin unutulması ya da ihmali söz konusu olamaz.O gece vakur, ölçülü ama derin bir hüzün taşıyordu. Anne ve babanın, sevgili dostlarımızın, büyükannenin ve yakınların durumu herkesi derinden sarstı.Türkiye’de mezar tahribi, mağdur ve maktulün tehdit edilmesi; bunlar alışılmış, tolere edilebilir davranışlar değil, ciddi birer sapkınlık ve edepsizliktir.Toplumumuzun vicdanı, kamusal huzuru ve gelecek nesillerin güvenliği açısından bu meş’um vakanın sıradan bir “suç vakası” gibi ele alınmaması gerekir. Araştırılmalı, takip edilmeli ve adalet mutlaka yerini bulmalıdır. Adalete güvenmek istiyoruz.Ahmet MinguzziCAN KIRAÇHAYATIMDA ne yazık ki geç tanıştığım, ancak büyük bir muhabbetle bağlandığım portrelerden biridir Can Kıraç. Rastlaşmalarımız dışında sürekli bir temas kuramadık. Onun son dönemdeki hastalığı ve benim yaklaşık 7-8 yıldır hastane ortamında geçirdiğim zaman, uzun uzun bir araya gelmemizi maalesef engelledi. Tıpkı hayatıma geç dahil olan ve her zaman eksikliğini hissettiğim Coşkun Kırca ve Kamuran İnan gibi dolu dolu insanlar arasındadır Can Kıraç.DÖNEMİN SEÇKİN TEMSİLCİSİBütün ömrüm boyunca yanlarında daha çok bulunmayı arzuladığım kişilerdendir. 1927 doğumlu Can Bey, Atatürk döneminde yurtdışında okuyan ve içeride kritik görevlerde değerlendirilen uzmanlardan biridir. O dönem sadece ziraatçı, mühendis, kimyager değil; iktisatçı, filozof ve arkeologlar da devlet tarafından eğitime gönderilir, dönüşlerinde ülkeye katkı sağlardı. Can Kıraç, bu kuşağın seçkin bir temsilcisidir. Babası Ali Numan Kıraç da aynı jenerasyondandır. Galatasaraylıların iftihar ettiği iki kardeşten büyüğüdür.Kendi yaşamım ve gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, bu ailenin en dikkat çekici figürü bizatihi Can Kıraç’tır. Kaleme aldığı biyografisinden de açıkça anlaşılıyor. Bu konuda yalnızca kitabını tavsiye etmekle yetineceğim. Zira 97 yıllık bir ömrün her safhasını dolu dolu yaşamış bir insandan söz ediyoruz.Koç Grubu içinde, tıpkı Suna Kıraç, Semahat Arsel ve Rahmi Koç ile oğulları gibi, o da unutulmaz isimler arasında yerini almıştır. Türkiye’de girişimciliğin bronz yüzlerinden biridir. Eşi İnci Atar Kıraç ile kurduğu mutlu aile düzeni ortadadır. İyi bir işletmecinin düzgün bir özel hayatı olmalı; Can Bey bunu da başarmıştır.ÇOK İYİ BİR TARIM UZMANIDIRSanata ve gezilere olan ilgisi, Galatasaray’ın her branşına verdiği destek zaten malum. Çarşamba günü düzenlenen tören, doğum yıldönümüne denk geldi. Aynı zamanda bir anma vesilesi oldu. Hayatı, Türk sanayisinin gelişimi kadar, bu seviyeye gelmiş bir yöneticinin hikâyesini de renkli biçimde yansıtan bir filmle birlikte anıldı.Biyografisini okumak ve bu filmi izlemek, sadece bireysel merak değil, Türkiye’nin yakın tarihinde temayüz etmiş büyük adamları ve onları doğuran çevreleri tanımak açısından da önemlidir. Zira son yüzyılın tarihi bize özgüdür ve onu anlamak için bu tarihi şekillendiren grupları, zümreleri ve özellikle lider konumundaki şahsiyetleri iyi bilmemiz gerekir. Bu nedenle toplantıda dağıtılan, babası Ali Numan Bey’in biyografisinin de önemli bir kaynak olduğunu belirtmeliyim. Can Kıraç, bu memleketin tarihine geçecek bir yönetici ve tarım uzmanıdır.

Source: İlber Ortaylı


Gençler arasında ciddi artış var… HIV testi farkındalık haftası

DAMGALANMA VE AYRIMCILIĞA UĞRAMA KORKUSU ÇOK YAYGIN“20 yıldır aktif olarak bu enfeksiyonu takip eden bir hekim olarak, 20 yıl önce yıllık yeni vaka sayısı beş yüzleri geçmezken bu sayının son 6-7 yıldır 5-6 binlere çıktığını, en az 10 kat arttığını ve son vaka sayılarına bakarak katlanarak artmaya da devam edeceğini söyleyebilirim.” Türkiye’deki durumun fotoğrafını çeken kişi, Enfeksiyon Hastalıkları, Klinik Mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Hayat Kumbasar. Peki ama dünyada hızla azalırken bizde neden artıyor?BATI’NIN KONUSU OLARAK GÖRÜLDÜProf. Dr. Kumbasar, net konuşabilmek için kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğunu belirterek, bir yorum olarak şunu söylüyor: “Dünyada pik yaptığı dönemler boyunca bizde, HIV ile yaşayan kişi sayısı hep sabit kaldı. Dolayısıyla bu, hep Batı’nın konusu olarak görüldü, ‘Bizde olmaz’ dendi, eğitim ve farkındalık çalışmaları bu sebeple düşük kaldı, toplum bilinci oluşamadı. Birincisi bu. Yeri gelmişken toplumumuzda HIV özelinde, damgalama ve ayrımcılığın fazla olduğu ve çoğu kişinin de bu nedenle test yaptırmaya çekindiğini de eklemeliyim. Son yıllarda işe giren, evlenen, seyahat eden, ameliyat olan vs. birçok kişiden mecburi istendiği için test yapılanların sayısı 20 yıl önceye göre memnuniyet verici düzeyde, hızla arttı. Bu da ikinci sebep olabilir. Çünkü bir anda bu kadar çok test yapılması tanı alan kişi sayısını da hızla arttırdı. Bir başka deyişle, geçmişte belki de bu kadar az sayıda HIV ile yaşayan yoktu da tanı alabilen az sayıda kişi vardı denilebilir.”EVLİ VE TEK EŞLİ KADINLARDA ARTIYORCinsiyet olarak kadınlar da mı yoksa erkeklerde mi daha sık görülüyor? Yanıtı şu: “Erkeklerde görülme oranı yüzde 75-85, kadınlar yüzde 15-20 bandında. Erkekler içinde ‘erkeklerle seks yapan erkekler’ (MSM) de var. Ancak HIV, sadece belirli bir gruba indirilemeyecek kadar yaygın; toplumun her kesiminden, her yaştan insanda görülmekte. Kadınlarda seks çalışanlarında daha sık görüldüğü gibi yanlış bir düşünce var. Oysa enfeksiyonun görüldüğü kadınların yüzde 90’ı evli ve tek eşli. Genelde eşlerinden bulaşıyor. Kadınlar, bilinçlendirilmeye en fazla ihtiyacı olan hedef gruplardan.”HIV NASIL BULAŞIR“HIV pozitif bir bireyle sarılmak, öpüşmek ya da aynı kaptan yemek, aynı tuvalete girmek gibi yani toplum içinde birlikte yaşamaya engel olacak bir bulaşma şekli yok! Yüzde 95, korunmasız her tip cinsel temasla bulaşan bir enfeksiyon. Bunun dışında kan nakli, enjektör paylaşımı, steril olmayan tıbbi ekipman kullanılması gibi kan yoluyla ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde HIV pozitif bir anneden, doğum sırasında veya emzirme yoluyla bebeğe de bulaşabilir.”“Erken tanı ve en kısa sürede tedavi alınması ise sadece kişiyi değil toplumu da korur, bulaş azalır. HIV pozitif bireyler tedavi aldıkları, bu tedaviyi düzenli sürdürdükleri sürece ve de tedavide 6 ay sonunda hedeflenen sonuca ulaşıldığında HIV’i artık cinsel yolla bulaştırmaz olurlar. ‘B eşittir B.’ ‘Belirlenemeyen eşittir Bulaş(tır)mayan’ diyoruz buna. Bu kişiler, evlenebilir, çocuk sahibi olabilirler. Uzun, kaliteli yaşayabilir ve HIV’i bulaştırmadıkları için sosyal hayatlarına da devam edebilirler.”YAYILIMI DURDURMAK İÇİN FARKINDALIĞIN ARTTIRILMASI ŞARTPozitif-iz Derneği Kurucu Üyesi Çiğdem Şimşek, Türkiye’de son 20 yılda HIV ile yaşayan kişilerin sayısının hızla artarak, 50 bine yaklaştığını söylerken, “Ancak” ile şu parantezi açıyor: “Biz, sahada çalışanlar olarak biliyoruz ki bu sayı buzdağının sadece görünen kısmı. Tanı almamış kişilerle gerçek sayı çok daha yüksek. Özellikle ergenlerde ve genç yetişkinlerde artış trendi söz konusu.”Peki neden ergenler ve gençler? Diyor ki: “Birincisi, kapsamlı ve bilimsel temelli cinsellik eğitimi yok. Gençler HIV’in ne olduğu, nasıl bulaştığı, nasıl korunabileceklerini okulda öğrenemiyor. Doğru bilgiye erişimleri olmadığı gibi cinsellik de konuşulamaz görülüyor. Korunmasız cinsel ilişkiye de daha rahat girebiliyorlar çünkü ‘bana bir şey olmaz’ düşüncesi çok yaygın. İkincisi, toplumsal damgalama çok güçlü. Test yaptırmaktan, danışmanlık almaktan, hatta HIV hakkında konuşmaktan dahi çekiniyorlar. Üçüncüsü de koruyucu sağlık hizmetlerine erişim yetersiz. Temas Öncesi Profilaksi (korunma amaçlı ilaç) gibi modern yöntemlere erişim hâlâ yok. Ve dördüncüsü devletin bu konuda önleyici politikaları yetersiz. Avrupa ülkeleri aktif kampanyalar, ücretsiz test olanakları ve hedef gruplara yönelik çalışmalar yürütürken, Türkiye’de bu konularda neredeyse sessizlik hâkim.”NEREDE TEST YAPTIRABİLİRİM“Türkiye’de kamu hastaneleri, toplum sağlığı merkezleri ve bazı üniversite hastanelerinde HIV testi yapılabiliyor ama buralarda kimlik bilgileri istenebiliyor. Ancak İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Mersin, Diyarbakır ve Bursa’da belediyelere bağlı anonim test merkezleri var. Bu merkezlerde ise kimlik sorulmuyor, test tamamen ücretsiz yapılıyor, danışmanlık hizmeti veriliyor ve sonuçlar da gizli tutuluyor. Bir de evde yapabileceğiniz test kitleri var. Fakat ‘yanlış sonuç çıkar ve kişi psikolojik olarak bunu kaldıramayabilir’ endişesi ile Türkiye’de yasak. Oysa evde test demek mahremiyetin korunması, ‘ismim duyulacak mı’ endişesini de aşmak demek.”

Source: Fulya Soybaş


Ermeni milletvekili başhekim Zakar Tanver 27 Mayıs darbesinin unutulan ilk kurbanı

Türk demokrasi tarihinin utanç lekelerinden biri olan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden tam 65 yıl geçti. 592 sanık Yassıada mahkemelerinde yargılandı. Hukukun yüzkarası bir yargılama yapıldı. Yassıada cellatları Savcı Altay Ömer Egesel ve Hakim Salim Başol, halkın oylarıyla seçilmiş devlet adamlarını darağacına göndermeye kararlıydı. Cellat denilince, Yassıada”nın işkenceci komutanı Albay Tarık Güryay”ı da unutursak yüzlerce mağdura haksızlık etmiş oluruz. Amatör bir tiyatro sahnesini andıran duruşmalarda 288 sanık için idam istendi. 15 sanık idam cezasına çarptırıldı. 31 sanık hakkında müebbet hapis cezası verildi. Hukuk cellatları, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu”yu astı. Bir de Yassıada”nın unutulan kurbanları vardı. Sağlık Bakanı Lütfü Kırdar işkenceye daha fazla dayanamayarak 71 yaşında kalp krizinden öldü. İçişleri Bakanı Namık Gedik henüz adaya götürülmeden Harp Okulu”nda yaşamını yitirdi. Kayıtlara “intihar” olarak geçti. İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay”ın ölümünde de kayıtlara “kalp krizi” notu düşüldü . Koğuş arkadaşları ise işkenceden öldüğünde ısrarcıydı. Konya Valisi Cemil Keleşoğlu ise askerler tarafından yediği meydan dayağını gururuna yediremedi ve bileklerini keserek intihar etti. Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, koğuş arkadaşlarının verdiği ifadeye göre çok işkence görmüştü. Kaldırıldığı hastanede vefat etti. Gazi Yiğitbaşı, Yusuf Salman, Kenan Yılmaz… Liste böyle uzar gider. Bu insanlar Yassıada”daki şehitlerden sadece birkaçı… Ben bu yazıda Yassıada”nın ilk kurbanından bahsetmek istiyorum. Demokrat Parti”nin Ermeni milletvekillerinden Başhekim Zakar Tarver. HİKAYE ERZİNCAN”IN BİR KÖYÜNDE BAŞLADI Zakar Tarver”in asıl adı Rupen Zakar Zakaryan”dı. Soyadı kanunu çıkınca Zakar Tarver adını aldı. 1894″te Erzincan”ın Kemaliye ilçesinde bir Ermeni köyünde dünyaya gelmişti. Doğduğunda annesi Yevkine 16 yaşındaydı. Babası Ohan Zakaryan ilçe merkezinde manifaturacılık yapıyordu. Ohan, manifatura dükkanına gelen doktorları gördükçe “Bir oğlum olursa doktor olması için elimden geleni yapacağım” diyordu. Nitekim öyle de oldu. İlkokulu Bakırköy”de okuyan Zakar, ortaokulu Bahçecik Amerikan Koleji”nde üniversiteyi de İstanbul Tıp Fakültesi”nde tamamladı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunda tabib subay olarak görev yaptı. Zakar”ın amacı radyoloji alanında uzmanlaşmaktı. Fransa”ya gitti ve Nobel ödüllü Maria Curie”nin yanında asistanlık yaptı. ABD”de birçok konferansa katıldı. Sonra Türkiye”ye döndü ve tıp biliminin gelişmesinde önemli katkıları bulundu. İstanbul”a ilk röntgen cihazını getirdi. Sıravuş Hegniya ile evlenen Tarver”in Kirkor Ohan isimli bir çocuğu olduğu biliniyor. Uzun yıllar Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi”nde görev yaptı. 1948-1955 yılları arasında başhekimlik görevine getirildi. Hastanede birçok yeniliğe imza attı, dergi çıkardı ve makaleler yazdı. NEDEN MENDERES”İ TERCİH ETTİ? Zakar Tanver, Türkçe, Ermenice, Fransızca, Almanca ve Rusça biliyordu. Büyük bir kütüphanesi vardı ve sürekli kendisini geliştiriyordu. (Vefatından sonra bir sahafın eline geçen kitaplarının bir kısmı satıldı bir kısmı ise Ermeni Patrikhanesi”ne bağışlandı.) 48 yaşında yeniden askere alındı. 1942-43 yıllarında Sivas”ta yedek subay olarak askerlik yaptı. O yıllar CHP”nin çıkardığı Varlık Vergisi”nin sıkıntılarının yaşandığı bir dönemdi. Vergiyi ödeyemeyenlerden yüksek faiz isteniyor ve Aşkale”ye sürgüne gönderiliyordu. Sirkeci”de azınlıklar için kurulan çalışma kamplarından bahsediliyordu. Zakar Tanver, CHP zulmünü iliklerine kadar hissetmişti. Bu yüzden siyasete atılmak ve yaşadıkları sıkıntıları meclis kürsüsünden haykırmak istedi. Bu yüzden Demokrat Parti”yi tercih etti. Önce İstanbul Belediyesi Meclis Üyesi oldu. 1954 yılında ise Demokrat Parti Milletvekili seçildi. Ermeni cemaatinin desteğini arkasına alan Tarver 331 bin oy almıştı. Mecliste oldukça aktifti ve Sağlık komisyonlarında görev aldı. Meclis konuşmalarında Türkiye”yi savunan birleştirici yönüyle dikkat çekiyordu. Bugünkü ifadeyle Türkiyeliydi, milliydi, yerliydi. 1955 yılındaki 6-7 Eylül provokasyonu yaşayanlardan biriydi. TBMM kürsüsünden şu tarihi konuşmayı yaptı: Bu felakete maruz kalan azınlığa karşı Sayın Başvekilimizin sempatisine, şahsen şahidim. Delillerini de verebilirim. Asırlardan beridir Türkiye”de yaşayan Ermeni azınlığın ifa edegeldikleri hizmetler cümlenin malumudur. Dosta ve düşmana karşı bizleri utandıracak olan son vandalizm gösterileri dolayısıyla azınlıkların bu samimi duygularını bu kürsüden belirtme memleketin yüksek menfaatlerine uygun olacağı kanaatindeyim. Allah bu memleketi korusun. DAYAK VE İŞKENCEYLE ÖLDÜRÜLDÜ Demokrat Parti İstanbul Milletvekili Zakar Tarver, 592 kişiyle birlikte 27 Mayıs 1960″da sabaha karşı darbeciler tarafından gözaltına alındı. Camları gazete kağıtları ile kapatılmış bir gemi ile Yassıada”ya götürüldü. Dayak, gemiden inerken başlamıştı. Günler süren eziyet, dayak, işkence ve psikolojik baskıya zayıf bünyesi daha fazla dayanamadı. Darbeden yaklaşık 3,5 ay sonra yaşamını yitirdi. Zakar Tarver”in bir yakını, o günlerde yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “19 Eylül”de ailesine haber geldi, Zakar Tarver öldü diye. Cenazesini Gülhane”deki Adli Tıbba götürmüşler. O tarihte Adli Tıp Gülhane”deydi. Zakar Bey”in bütün vücudu mosmordu. Belli ki çok dövmüşler. “Menderes”e bile neler yaptılar, kim bilir bu gâvura neler yapmışlardır” diye düşündük. Yaşlı olduğu için dayanamamış… Zaten hassas bir insandı. Gazeteleri annesinden sakladık, oğlunun ölüm haberini okumasın diye. “Asker gazeteleri yasakladı” dedik. Sonra duyunca annesi yıkıldı, çok acı çekti.” Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar”ın torunu Prof. Emine Gürsoy Naskali de, Yassıada”da yaşananları şu sözlerle anlatıyor: “O yıl ben 10 yaşındaydım. İzmir”de annem, anneannem ve kız kardeşlerimle ev hapsindeydim. Darbeden sonra, davalar başlayana kadar hiç kimseyle temasımız olamadı, o sebeple Zakar Bey”in cenazesine katılamadım. Zakar Bey”in, Yassıada”ya götürülürken gemiye bineceği veya gemiden ineceği sırada görevli subay tarafından itilip düşürüldüğü, başını çarptığı ve darp edildiği anlatıldı. Ölümüne bu hadise sebep olmuş. Beyin kanaması olmuş, revire kaldırılmış. Bu olayı ben annemden dinledim. “Öyle olduğunu nasıl kanıtlarız, bunu anlatacak şahidimiz var mı?” diye sormuştum anneme. Zakar Bey”le birlikte Yassıada”ya götürülenler hadiseyi o yıllarda bu şekilde anlatmışlar. Yani oradakilerin hepsi şahit. Aynı grup içinde bulunanlar görmüşler ve hadiseyi böyle anlatmışlar.” İstanbul”un sevilen milletvekili Zakar Tarver”in ölüm haberi büyük yankı uyandırdı. Beyoğlu Üç Horan Ermeni Kilisesi”ndeki cenaze törenine binlerce kişi katıldı. Sadece Ermeniler değil tüm İstanbul vardı cenazede. Sessizce Balıklı Rum Mezarlığı”na defnedildi. Cenazede izdiham olmuş ve gönderilen çelenkler insanların üzerine düşmüştü. Darbeye karşı sessiz bir tepki olarak değerlendirilen bu görkemli cenaze, ertesi gün gazetelerde haber bile olmadı. CUMHURİYET, İŞKENCE İLE ÖLÜMÜ BÖYLE DUYURDU İlk günden itibaren 27 Mayıs darbesine destek veren Cumhuriyet Gazetesi 20 Eylül 1960 tarihli sayısında işkence ile ölümü “Sabık milletvekillerinden Zakar Tarver bir kalp krizi sonucu öldü” başlığı ile verdi. Gazete, kara propagandayı şu cümlelerle sürdürüyordu: MBK Basın Sözcüsü, Yassıada”daki diğer sabıkların sıhhatlerinin çok iyi olduğunu bildirdi. “15 YILDIR TEK ZİYARETÇİSİ GELMEDİ” 27 Mayıs”ın ilk kurbanı Zaker Tarver hakkında bir araştırma yapmak benim için kolay olmadı. Türkiye”de yaşayan hiçbir yakını yoktu. Agos Gazetesi, Ermeni Patrikhanesi, Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi, Jamanak Gazetesi”ni aradım. Onlar da Zaker Tanver”in bir yakını olmadığını söylediler. Kardeşi Anahat Dilsizyan, 2012 yılında Surp Pırgiç Hastanesi”nde yaşamını yitirdiğini öğrendim. Tanver”in 1960 yılında defnedildiği Balıklı Ermeni Mezarlığı”na gittim. Görevliler mezarı bulmamda yardımcı oldu. Hırant Dink”in mezarının hemen arkasında. Mezar taşının üzerinde Zakar Tanver”in de bir büstü yeralıyor. Uzayan otları temizleyip bir fotoğraf çektik. Ermeni Mezarlığı görevlileri ile biraz sohbet ettik. 15 yıldır tek bir ziyaretçisi gelmemiş. Yetkili, Ermeni cemaatinden birkaç kişiyi aradı ama ne bir akrabasına ne de eski bir arkadaşına ulaşamadık. “AĞABEYİMİ SADECE ERDOĞAN HATIRLADI” Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 2011 yılında azınlık vakıflarının temsilcilerine verdiği iftarda, Yassıada”da katledilen Zakar Tanver”den bahsetmişti. Tanver”in Türkiye”de yaşayan tek yakını olan kız kardeşi Anahat Dilsizyan, ağabeyinin başhekimlik yaptığı hastanede son günlerini yaşıyordu. 90″ına merdiven dayayan Dilsizyan, soyadı gibi bugüne kadar ağabeyi hakkından hep susmuştu. Erdoğan”ın Zakar Tanver”i hatırlaması üzerine gözyaşlarını tutamayan Dilsizyan Vatan Gazetesi muhabirine şunları söylüyordu: “Bir gün ansızın evimizi bastılar ve ağabeyimi götürdüler. Tüm aile ve Ermeni cemaati şok olmuştu. Günler geçti kendisinden haber alamadık. Zaten Başbakan Menderes, bakanlar, tüm Demokrat Partili”ler Yassıada”ya alınmış, ortalık altüst olmuş. Abimin 19 Eylül”de ölüm haberi geldi. Aylarca anneme söyleyemedik bunu. “Yassıada”dan cenazesini gönderdiler, Gülhane”deki Adli Tıp morguna ben de gittim. Gördüğüm manzara asla aklımdan gitmez, abimin gözlüğü kırılmış, vücudu mos-mordu. Belli ki çok dövmüşler. Zaten narin bir adamdı, bünyesi zulme dayanamamış. Menderes”e ne yaptılarsa abime de onu yaptılar. Başbakan dün konuşmasında abimi andı. 51 yıl geçmiş aradan. Konuşmayı gazeteden okudum. Başbakan”ın abimi anması benim mutlu etti. Başbakan yenilikler getiriyor. Azınlıklar için attığı adımlar bizleri mutlu ediyor. Kendimizi iyi hissediyoruz. Umut verici bir dönem başlıyor.

Source: İsa Tatlican


Filistinli doktorun 9 çocuğunu katlettiler

Soykırımcı İsrail 7 Ekim 2023″ten bu yana Gazze Şeridi”nde kadın, çocuk, sağlıkçı ya da gazeteci demeden herkesi hedef aldı. Evleri, hastaneleri, okulları ve çadırları bombalayarak Gazze Şeridi”nde yüzlerce aileyi yok etti. İsrail ordusu, önceki gün Gazze Şeridi”nin güneyindeki Han Yunus kentinde bulunan Nasır Hastanesi”nde saldırılarda yaralananları tedavi eden Filistinli kadın doktor Ela en-Neccar”ın en büyüğü 12, en küçüğü ise henüz 6 aylık olan 10 çocuğundan 9″unu katletti. Gazze Şeridi”ndeki Sağlık Bakanlığı Genel Müdürü Münir el-Burş, yaptığı açıklamada, çocuk doktoru olan Ela en- Neccar”ın hastaneye gitmek için evden çıkması sonrasında evinin hedef alındığını belirtti. Neccar”ın en büyüğü 12 yaşında olan 10 çocuğundan 9″unun hayatını kaybettiğini ifade eden Burş, saldırıdan yaralı olarak kurtulan Neccar”ın eşi Hamdi en-Neccar ve 1 çocuğunun yoğun bakımda tedavi gördüğünü aktardı. BU ACI TARİFSİZ Saldırının Gazze”deki sağlık personelinin katlandığı gerçekliğin bir örneği olduğuna dikkati çeken Burş, “Acıyı tarif etmek için kelimeler yetersiz kalır. Gazze”de hedef alınanlar yalnızca sağlık çalışanları değil; İsrail”in saldırıları daha da ileri giderek tüm aileleri yok ediyor” ifadelerini kullandı. Hastane doktorlarından Yusur Ebu er-Riş ise 9 çocuğunu kaybeden anne Neccar”dan bahsederken, “Gazze”deki zorlu koşullarda, acının detaylarını tarif etmenin bile yeni bir acıya dönüştüğü bu yerde, kendi çocuklarını geride bırakıp görevini yapmak ve kendini hasta çocuklara adamak için hastaneye gelen bir doktor…” dedi. YETİM SAYISI 50 BİNE YÜKSELDİ BARBAR İsrail, binlerce çocuğu katlederken binlercesini de yetim bıraktı. Filistin Sosyal Kalkınma Bakanı Semah Hamed, İsrail”in Gazze Şeridi ve Batı Şeria”ya yönelik saldırılarının Filistinli aileler üzerinde yıkıcı etkiler bıraktığını belirtti. Yaşanan katliam ve yıkımın, bazı aileleri sosyal kayıtlardan tamamen sildiğini anlatan Bakan, “İsrail soykırımının 7 Ekim 2023″te başlamasından bu yana geçen 17 ayda, yoğun bombardımanlar ve ailelerin doğrudan hedef alınması sonucu yetim sayısı yaklaşık 25 binden 50 bine yükseldi” dedi. Hamed, “Evlat edinme sistemi genellikle önceliği yakın akrabalara verir; ancak bazı çocuklar için, İsrail soykırımının geniş aileleri tamamen yok etmesi nedeniyle hiçbir akraba bulunamadı” dedi. Al Jazeera”ya konuşan Cibaliye”de 50 kişinin öldüğü saldırının tanıkları, İsrail ordusunun eğlence olsun diye sivilleri öldürdüğünü kaydetti. İsrailli muhalif siyasetçi Yair Golan da geçtiğimiz günlerde, İsrail ordusunun hobi olarak çocuk öldürdüğünü söylemişti. UN ALMAK İSTEYENLERİ VURDULAR: 5 ÖLÜ İSRAIL ordusu, Gazze”nin güneyinde un taşıyan bir kamyonun etrafında toplanan haftalardır aç olan kalabalığı hedef aldı. Saldırıda en az 5 Filistinli hayatını kaybederken 50 kişi de yaralandı. TEL AVİV”DEN HAMAS İTİRAFI İSRAİL”de Başbakan Netanyahu”nun partisi Likud Milletvekili Amit Halevi, Gazze”de 54 bine yakın sivilin hayatını kaybetmesine neden olan İsrail”in Hamas”ı mağlup edemediğini itiraf etti. Halevi, hükümetin 20 aydır kendilerini aldattığını söyledi. TÜRK KRİPTOLOĞA FİLİSTİN ENGELİ KRİPTOGRAFİ alanının önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Çetin Kaya Koç, İsrail”in soykırımına karşı sergilediği tavırdan ötürü, kurucusu olduğu dergiden uzaklaştırıldı. Almanİngiliz ortaklığındaki akademik yayıncılık şirketi Springer Nature”ın 2011 yılında kurduğu Journal of Cryptographic Engineering dergisindeki başeditörlük görevine son verilen ve dergiden atılan Koç, ayrıca, Kriptografik Donanım ve Gömülü Sistemler Konferansı (CHES) yönetim kurulundan da çıkarıldı.

Source: Sabah


Meclis devrede! Gündüz kuşağına şiddet ayarı

Kadına Karşı Şiddet ve Ayrımcılığın Önlenmesine Yönelik Meclis Araştırma Komisyonu, çalışmalarını tamamlayarak taslak raporunu hazırladı. Komisyon üyelerine gönderilen raporda, milletvekillerinin görüşleri, yerinde incelemeler ve uzmanların değerlendirmeleri doğrultusunda 113 tespit ve öneri yer aldı.

MEDYADA KADIN DOSTU İÇERİKLER…

Raporda, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılıkla mücadelede mevzuatın güçlendirilmesi, farkındalık artırılması, medyada kadın dostu içerikler gibi başlıklar öne çıktı. Dijital medyada içerik üreticilerine kadın dostu bakış açısı kazandırılması gerektiği vurgulanırken, haber bültenlerinde şiddeti teşvik eden başlıklardan kaçınılması, olayların çözüm odaklı sunulması istendi.

ŞİDDETİ MEŞRULAŞTIRAN İÇERİKLERE SON VERİN!

Raporda “Gündüz kuşağı programlarında şiddeti meşrulaştıran anlatımlardan kaçınılmalı, kadının güçlenmesini destekleyen içeriklere yer verilmeli. Bu programlarda fazla tekrardan kaçınılmalı ve izleyicinin zihninde olumsuz yönde kalıcılık oluşturacak kelimeler vurgulanmamalı” ifadeleri yer aldı.

Komisyon Başkanı Hulki Cevizoğlu’nun komisyon üyelerine ilettiği taslak, ek görüş ve düzeltmelerin ardından TBMM Genel Kuruluna sunulacak.

Source: Sevda Altunbaş


Kemalizmin kışını geçiren Kürtler tek parti ayazını unuturlar mı?

Cumhuriyetin kurulduğu süreci, dünyanın o zamanki egemen anlayışını ve o genel konjonktürün yerel süreçler üzerindeki belirleyiciliğini biliyoruz, anlıyoruz. Bir kere “mağluplar galipleri taklit ederler” diye bir evrensel kural koymuş İbn Haldun. Malum, biz o sürecin mağluplarıydık ve bizim de içinde olduğumuz modern dünyayı Batılı galipler arzularına, kendi yönetim tarzlarına göre dizayn ediyorlardı. Ortadoğu”daki bütün cumhuriyetlerin Fransa”ya, bütün krallıkların da Britanya”ya işaret ettiğine bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Bizim de o altüst oluş sürecinde alternatif üretecek bir gücümüz olmadığı için ister istemez bu seyl-i hurişana kapıldık. O yüzden Cumhuriyetin kurulduğu günlerde farklı ırkları, dinleri, mezhepleri, hatta kıtaları barındıracak kadar geniş bir coğrafyanın içine düştüğü dağınıklığı, perişanlığı ve bunun kaçınılmaz kıldığı askeri hezimeti yaşamış kadroların böyle bir müşkülü bir daha yamamak için elde kalan topraklarda tekçi bir anlayışı benimseme yoluna gitmeleri, İbn Haldun o muhalled kuralı koymuş olmasaydı da bir zorunluluktu. Müstevliler şerik kabul etmez tekçilerdi çünkü. Buraya kadar, olup biteni anlamak bakımından bir sorun yok. Sorun, kurucu kadronun, en azından etkin olan kesimlerin, “bu durum geçici değil evrensel bir gerekliliktir ve ilelebet devam edecektir” demeleri ve bunu uygulamaları, iktidarın da seksen sene boyunca bu kesimlerin elinde olmasıydı. Çalkantılar, isyanlar, örfi idareler, takriri sükunlar, şark ıslah fermanları eksik olmadı doğal olarak. Bir diğer grup da “şimdilik galiplerin hışmını üzerimize çekmemek için onlara benzediğimizi gösteren bir yapılanmaya giderek tek ulusa dayalı, laik bir devlet kuralım, Müslümanlığımızı ve etnik çeşitliliğimizi gizleyelim, en azından Müslümanlığı Anadolu”nun kasabalarına, mesela Kürtlüğü de doğunun köylerine öteleyelim, Ankara, İstanbul gibi vitrinlere yaklaştırmayalım, sonra zamanı gelince tekrar özümüze uygun bir yapılanmaya gideriz” diyorlardı. Bu iki grup arasındaki siyasal mücadele de o gün bugündür devam ediyor. Yapılan bütün serbest seçimlerde halk her seferinde ikinci grubu destekledi. Yani halk, en nefes aldırmaz zamanlarda bile Müslümanlığın görünürlüğünden ve Kürtlüğe alan açılmasından yana tavrını koydu. Şu anda “artık vakit tamam, tarihimize, dinimize, kültürümüze, çeşitliliğimize dönmenin zamanı gelmiştir. Bu yeni sürece uygun bir yapılanma gerçekleştirmemiz gerekir” söylemini dile getirenler iktidardadır. Batılı, tekçi, laik, dindışı eski yapının ebedi olduğunu düşünenler de eski güçlerini yeniden elde etmek için saldırıyorlar doğal olarak, en azından mevcut haliyle devamını sağlamak için var güçleriyle direniyorlar.Şu anda tartışma çatı kavramı etrafında dönüyor. Bütün toplumu altında birleştiren bir çatı arayışı var. Eski çatı olduğu gibi devam etsin diyeni pek yok. O biraz ayıp olur! Ama eski çatıyı aktarmakla yetinelim diyenler ile seksen sene boyunca eski çatıyı on yılda bir aktarıp durduk, ama yine de sızmaları önleyemedik, o halde yeni bir çatı çatmanın zamanıdır diyenler arasında bir mücadeledir gidiyor son günlerde.Çatı mühim. İnşaat mühendisleri bilirler, çatı, temelinden duvarına, zeminin özelliğinden sıvasının niteliğine kadar bir binanın bütünlüğüyle uyumlu özellikte olmalıdır. Çatı, büyük ve kapsayıcı olacak ki binanın herhangi bir tarafı açıkta kalmasın. Çatı küçük ve dar çatıldığı için Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, yukarıda saydığım çeşitliliği barındıran toplumumuzun bütün kesimleri dönemsel olarak kendilerini açıkta kalmış hissettiler. Zaman zaman bu kesimler yer değiştirse de her zaman çatının kapsayıcılığının dışında kalan kesimler de oldu. Kürtler gibi. Bugünlerde Kürtlerin kendilerini çatının kapsamında hissetmelerini sağlayacak formüllerin arandığı belli. Kuruluş günlerinin iki ana kadrosunun söylemlerinin bu bağlamda da belirginleştiği görülüyor. Dünkü tekçi zihniyetin temsilcileri Kürtlere, siz zaten çatının altındasınız. Kendinizi dışarıda hissetmeniz bir yanılsamadır diyorlar.Diyorlar da, seksen senelik siyasal kışı geçiren Kürtler nasıl bir ayaz yediklerini unutmuyorlar.

Source: Vahdettin İnce


Açılım tartışmasını büyütecek iddia

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu Karabük’te temaslarda bulundu. Dervişoğlu, Şehit Aileleri Yardımlaşma Derneğindeki ziyaretinde SÖZCÜ’nün haberini gündeme getirdi.

Ziyaret öncesi Şehit Aileleri Yardımlaşma Derneği’ne telefon açan bazı kişilerin “Dervişoğlu’nu kabul etmeyin” dediği iddia edildi.

Dervişoğlu ise bu iddia için “Bazıları Öcalan ve avanelerini misafir ettiği için benim ziyaretlerim onlara batıyor ama ben batırmaya devam edeceğim” dedi.

‘İLGİNÇ ŞEYLER OLUYOR’

Diyarbakır’da 2015 yılında 3 polisin şehit olduğu terör saldırısında bombayı hazırladığını ancak kendisinin yerleştirmediğini söyleyen PKK’lı teröristin müebbet hapis cezasının kaldırılmasına ilişkin haberi hatırlatan İYİ Parti lideri, “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye teşekkür eden terörist serbest kalıyor. Ülkede böyle ilginç şeyler oluyor” dedi. Müsavat Dervişoğlu şunları söyledi: “Olup bitenlere rağmen en yüksek sabrı ve metaneti gösteren de şehit ailelerimiz ve gazilerimiz. Biz de onların emirlerine amadeyiz. İçinde bulunduğumuz günlerde yaşanan bir takım olumsuzluklar ruhları incittiği kadar gönüllerin de incinmesine sebep oluyor.’’

Source: Haber Merkezi


Gazze’de 4 yaşındaki çocuk yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetti

Filistin Sağlık Bakanlığı, Gazze”de 4 yaşındaki Mustafa Yasin’in yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Gazze Şeridi, İsrail’in yoğun saldırıları ve insani yardımları engellemesi nedeniyle açlık ve kıtlık felaketine sürükleniyor. İsrail ablukası nedeniyle insani krizin derinleştiği Gazze Şeridi’nde gıda, temiz su ve temel sağlık hizmetlerine erişimin sistematik olarak engellenmesi, özellikle çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere sivillerin hayatını tehdit ediyor.Filistin Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Gazze şehrinden 4 yaşındaki Mustafa Yasin’in yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi.”Gıda ve su Gazze”ye ulaşmadığı sürece çocuklar arasında daha fazla ölüm göreceğiz”Mustafa Yasin’in cansız bedenini taşıyan Gazze Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Basal, “Bu çocuk, Gazze Şehri”nden bir evladımızdı. Gazze Şeridi’nde açlıktan hayatını kaybetti. Bu çocuk, İsrail’in uyguladığı abluka nedeniyle Gazze’ye gıda, su ve insani yardımın girişine izin verilmemesinden dolayı açlıktan can verdi. Bu, açlıktan ölen ilk çocuk değil. Gazze”deki kıtlık sebebiyle birçok çocuk yaşamını yitirdi. Gıda ve su Gazze”ye ulaşmadığı sürece çocuklar arasında daha fazla ölüm göreceğiz. Bu küçük çocuk ne yaptı da ölümle cezalandırıldı? Yaşamalı, sevinçle büyümeliydi ama İsrail işgali onu bu neşeden mahrum bıraktı” dedi.Basal, uluslararası toplumu ve kuruluşları Gazze Şeridi’ndeki insani krizi durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.Gazze Medya Ofisi’ne göre, şu ana kadar en az 58 Filistinli yetersiz beslenme nedeniyle hayatını kaybetti.

Source: Dünya Gazetesi


Bir zamanlar adıma atılamıyordu: Turistler o ilçeye gelmez oldu

İlçede esnaflık yapan Kardelen Yılmaz, işlerin gittikçe düştüğünü belirterek, “Optik sektöründeyim, bir dükkânım var. Geçen seneye göre işlerimiz ciddi oranda düştü. Gürcistan sınır kapısına yakınız ama artık Gürcüler gelmiyor. Muhtemelen orada çok fazla mağaza açıldı, bu yüzden buradaki mağazaları tercih etmiyorlar. Maliyetlerimiz çok yüksek ama satışımız yok. Gelen müşteriler sadece bakıyor, alışverişlerini genellikle internet üzerinden yapıyorlar. Dükkanı açıyoruz, tüm gün oturuyoruz ve sonunda kapatıyoruz. Boşuna elektrik parası ödüyoruz, başka da bir şey olmuyor” dedi.

“TUVALET BİLE TURİST NİYE GELSİN”

Mehmet Ali ise ilçedeki altyapı eksikliklerinin turistlerin gelmemesinin en büyük nedenlerinden biri olduğunu belirtti. Esnafın “bitmiş durumda” olduğunu söyleyen Ali, şunları kaydetti:

“Turist gelmiyor. Nedenlerinden biri, burada insanların gidebileceği bir tuvaletin bile olmaması. İlerde bir tane var ama orası da kullanılacak gibi değil. Burası turistik bir alan, öyle değil mi? Turist buraya niye gelsin? Güzel şeylerin olması, etkinlikler, gezilecek alanlar olması lazım. Burada sosyal aktivite yapabileceğimiz hiçbir yer yok. Turist gelmeyince biz de iş yapamıyoruz. Vergimizi veriyoruz ama satışlar az olduğu için vergileri ödemekte zorlanıyoruz” diye konuştu.

“ÇOĞU İŞYERİ SAHİBİ SİFTAHSIZ DÜKKAN KAPATIYOR

Esnaf Yaşar Altunkaya ise artan dolar bazlı kiralar nedeniyle iş yerlerini kapatma noktasına gelen birçok esnaf olduğunu belirtti. Altunkaya şunları söyledi:

“Sezon yaklaşıyor, havalar ısınıyor ama değişen bir şey yok. Şu anda piyasada kiralar dolar bazında arttı. Eskiden kira TL”ydi, şimdi dolar üzerinden kira isteniyor. Esnaf, eleman parasını bile ödeyemiyor. Bazı dükkan sahipleri iş yapamadığı için dükkanlarını kapatacak ama mallarını gönderecek kargo parasını bile bulamıyorlar. Benim kendi şubem var, birini satışa çıkardım ama bugüne kadar kimse ‘Kaça satıyorsun’ diye bile sormadı. Korkunç derecede iş yok. Siftahsız dükkan kapatanlar var. Sadece bazı tekstil grupları iş yapıyor, ama diğer sektörlerde, özellikle giyim ve ayakkabı dışındakilerde durum çok kötü. Gürcüler gelmeye başladı ama bizim beklediğimiz gibi değil. Şu anda Gürcüler 100 Lari bozdurup, bin 400 TL alıyorlar ve bu parayla marketi boşaltıp gidiyorlar. Çin pazarı Batum’a girmiş deniliyor. Eğer bu doğruysa, bizim onlarla rekabet şansımız hiç yok. Orada 10 Lari’ye ayakkabı satıyorlar. Dayanıklılığı az ama görüntüsü iyi olduğu için gençler aldanıyor ve Kemalpaşa’ya gelmiyorlar. Gümrük vergisi de arttı. Gümrükte turistlere kolaylık sağlanmalı, çünkü orada kuyruk oluşuyor ve bu yüzden turist gelmiyor. Esnaf arkadaşlarımız da gelen turistleri iyi karşılamalı, indirim yapmalı. Eski pazar geri gelir mi, bilemem.”

“ESNAFIMIZ AĞLIYOR”

Kemalpaşalı taksici Talip Gümüşkaya, “İşlerimiz çok kötü. Gürcüler gelmediği için doğal olarak Kemalpaşa esnafı da zor durumda. Geçen senelere göre işlerimiz çok düştü. Gıda pahalı, giyim pahalı, her şey pahalı. Sarp Sınır Kapısı”ndaki giriş ücreti de yüksek. Ülkenin hali ortada, başımızdakiler düzeltirse belki işler normale döner. Bu zamlara kimse dayanamıyor. Esnafımız resmen ağlıyor” dedi.

Alkollü içecek satan esnaf Sedat Yıldız, “İşler çok kötü, henüz yaz sezonu başlamadı ama yine de kimse alışveriş yapmıyor. Kimse alkol almıyor. Her ne kadar zevk için içiliyor dense de, insanlar artık ihtiyaçtan içmeye başladı. Bu zamlar insanları strese sokuyor. Sınırın hemen ötesinde alkol fiyatları bizim sattığımız fiyatların çok altında. Bizde 2 bin TL”ye sattığımız ürünler orada 700 TL. Doğal olarak insanlar Gürcistan’dan alıyor. Sınırın ötesindeki ‘free shop’larda vergisiz alkol satılıyor. Biz vergi, muhasebe, kira ödüyoruz ama müşteri vergisiz ürünü tercih ediyor. Giriş ücreti ödeseler bile yine de daha ucuza geliyor” ifadelerini kullandı.

Source: Anka