İktidar yenir mi, giyilir mi?

İktidar yenir mi, giyilir mi?

Öteden beri toplumbilimciler, aydınlar bilimsel yazıları söyleşileriyle özgür kürsülerde… Akla, bilime tutunanlar için belge bilgi kitaplar çuvallar dolusu… İktidar, gizemli çekiciliği olan bir sözcük… Auguste Comte ’a dek uzanacak değilim… Bugünlerde sözde gazetecilerin, aynı telden çalanların tek konusu iktidar… Aslında epeydir ayaklarını uzatıp yayıldıkları kendi alanlarını korumak… Peki, biz sıradan yurttaşlar için… Yaşadıklarımızdan ders çıkararak tartışabiliyor muyuz? Evet… Sandık zamanı susarak… Biz bizeyken dille elle çokça kafa göz yararak… İktidar, bir işi yapabilme gücü, başarabilme yetki ve yeteneği diye bilinir. Çoktandır anlamını bilenin bilmeyenin, eğitimlinin eğitimsizin ağzında sıradanlaşan bir sözcük… Olmamalı… Ana babamızın iktidarına doğup içine doğduğumuz iktidarla uyuşarak çatışarak… Eli ekmeğimizin üstünde olanla uzlaşmaya uzlaşmamaya çalışarak büyümüyor muyuz? Siyasal gücü elinde tutan iktidar, uzanabilene burnu kadar yakın değil mi? İktidar akla ilkin güç kavramını getirir. Ayrımında olarak olmayarak herkesin bir iktidar alanı, iktidarını baskın kılacağı bir çevresi vardır. İktidar olma düşü, dört duvar ardında başlar. Geleneksel bakış varsa babayla anneyi, büyük çocukları, birlikte yaşanan dede nineyi ailenin reisi görür; reis(ler) doğru bildiklerini, uygun gördüklerini birlikte yaşadıklarına onaylatmaya çalışır. Ben buna, “iç iktidar” diyorum. İç iktidarın egemen(ler) ince her gülüşün, her bakışın, her sözün, her duruşun… Bir dilim ekmekten bir bardak suya her şeyin hesabı sorulur. İç iktidarların keskin kararlarından büyük küçük her zararı çoğunca kız çocuklarıyla kadınlar görür. İnsanlar iktidarı çatısını çatabildikleri alanda tadar. Bu güç tadana pek hoş gelir. İktidar tartışmalarının en ateşli alanı evler mi? Köylerden kentlere kahvelerde, toplutaşımda, lokantalarda, her yerde tartışılır da… Sesini akciğerinde tutanların kendi iktidarını yitirme ya da koruma korkusu, şarkıları türküleri bile bastırır. Maddi-manevi borcu bacadan aşan, birbirini aldatan, çocuklarını, kız(lar)ını yasaklara boğan iç iktidarın egemeni, kapı dışındaki iktidarı sorgulayabilir mi? Bir de kendi mahallesinde hiç iktidar düşü kuramamış, sistem dışına itilmiş, yaşamı boyunca iktidar olması engellenenler var. Üstelik iç iktidarın karışanı görüşeni de dört duvarı aşar. “Eller ne der ne düşünür?” Komşular, bakkal, muhtar, apartman görevlisi amcalar teyzeler… Kimi gerçekten esirgeyip gözetendir. Ne ki iç iktidarın dengesini bozan hırsız yolsuz, alkolik, uyuşturucu satıcısı, çocuk istismarcısı, kadın katili zehirli sarmaşıklar da varken… Evinde, mahallesinde iktidar olmak bile gitgide zorlaşmıyor mu? Aynı çatı altında yaşadıklarından, uzak yakın akrabalarından, komşularından bir günaydını esirgeyen(ler)in güçlü görünme gösterilerine… Kendi doğrusundan başkasını tanımayan, inançla özgür düşünceyi karıştıran, bilimsel bilginin yerine dogmaları koyan, bireysel çıkarı için koşuşturanların… Tüm canlılara, çocuklara kadınlara şiddet uygulayarak, sövgüyle, dayakla, maçolukla baskı kurarak iktidarını koruduğuna tanık olmuyor muyuz? Kendi mahallesinde iktidar olamamışken neyi nasıl yaşamak zorunda kaldığını kestiremeyen, sevincini sonuna dek yaşayamayan… Bireysel ve toplumsal kaygıların kaynağını sorgulayamayan, sorgulama gücü elinden alınan binlerce kadın erkeği düşündüğümüzde… Açgözlü görgüsüzlerin fink attığı bir ortamda demokratlıktan dem vurmak akıllı işi midir? Ağacın kurdu içinde kardeşim… İki ölç, bir biç!

Source: Sevgi Özel