Ankara Adliyesi’nde neler oluyor
Uzun zamandır insanlar güven bunalımı yaşıyor. Özellikle de yargıya kimse güvenemiyor. Trafikte bile çoğu insan bıçakla, sopayla, biber gazıyla dolaşıyor. Türkiye’de artık şöyle bir görüntü oluştu: Birini bıçaklarsam, vergi kaçırırsam, cinayet işlersem, hırsızlık yaparsam serbest kalabilirim ama iktidara muhalefet edersem tutuklanırım. Yanlış mı düşünüyorum? Bugün birçok gazeteci, akademisyen, siyasetçi ya da sade vatandaş, yargıya başvurduğunda “Acaba tarafsız mı davranır” sorusunu zihninden geçirmeden edemiyor. Bu güven sarsıntısı, yargı reformuyla, göstermelik açıklamalarla ya da vitrin değişiklikleriyle çözülemez. Mahkeme salonlarından çok televizyon ekranlarında, sosyal medyada, sokakta, pazarda, kahvehanelerde eş dost sohbetlerinde konuşulan bir yargı sistemimiz var artık. Ancak üzülerek belirtmem gerekir ki bu konuşmalar ne bağımsızlığını koruyan yargıçları ne de hukukun üstünlüğünü övüyor. Kolay gelmedik ve ansızın da gelmedik bu duruma… Anlatacağım elbette. Ancak bir gazeteci olarak şunu belirtmem gerekiyor: Bazı haberlerde, “Bu haber doğru çıkmasın” diye içten içe arzularız. Elimizde bilgi, belge olmasına rağmen “Bir yanlışlık vardır” diye peşinden koştururuz, sorarız, soruştururuz. İşte bu haber de öyle bir haber. Yer: Ankara Adliyesi Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü, Ankara başsavcısının bilgisi ve talimatı doğrultusunda Ankara Savcılığı’nda görevli bir savcının kâtibinin başrolde olduğu “FETÖ borsası” çetesine operasyon yaptı. Şikâyet üzerine başlayan bir soruşturmada, adliyede görevli bir savcının kâtibi ile FETÖ’den yargılanan ve yurtdışında firari olan bir avukatın işbirliğinden bahsediliyor. Savcı kâtibinin, para karşılığı kişiler hakkında sorgulama yapıp, hakkında soruşturma olan kişiler hakkında para karşılığında “takipsizlik” veya “Kovuşturmaya yer yok” kararı gibi kararlar düzenlediği ve dosya kapattığı belirleniyor. Hatta terör soruşturması nedeniyle mal varlığı üzerinde tedbir bulunan bir kişinin tedbir kararının da kaldırıldığı beyanlar arasında yer alıyor. Yok artık demeyin, oldu. Kâtibin, avukatın kardeşlerinin işlettiği bir kırtasiyeye gidip para aldığı ve bu işlemleri uzun süreler yaptığı belirtiliyor. Savcının haberi olmadan bu işlemleri nasıl yaptığı konusunda adli kaynaklardan öğrendiğim bilgiye göre, savcılar izindeyken ve tatil günlerinde bu işlemler yapılmış. Diğer yandan konuştuğum bir kâtip de dosyaların başsavcı veya başsavcı vekilinin onayı olmadan kapatılamayacağını söylüyor. Gel gör ki aldığım bilgileri hem adli kaynaklarımdan hem de Adalet Bakanlığı kaynaklarından doğrulattım. Bahsi geçen skandal içinde bulunan kişilere operasyon yapılmış ve gözaltılar gerçekleştirilmiş. Başroldeki avukat ise yurtdışına kaçmış. Artık işlemeyen bir sistem var. Çünkü kılcal damarlarda bile hasar görülüyor. Bir ülkede yargı sistemi eğer bu kadar sık konuşuluyorsa bu bir işleyiş değil, bozuluş alametidir. Çünkü gerçek bir hukuk devletinde yargı görünmezdir; kararlarıyla adaleti sağlar, kendi varlığıyla değil, işleviyle hissedilir. Ama bugün durum tam tersi. Adalet sarayları artık adaletsizlik hikâyelerinin yazıldığı yerler haline geldi. Bazı sanıklar servetleri sayesinde dosyadan çıkarken, diğerleri sadece soyadları ya da düşünceleri yüzünden tutuklu. Bu tablo toplumda “adaletin satın alınabileceği” gibi son derece tehlikeli bir algı yaratıyor. Bugün yargı bu kadar sık konuşuluyorsa bilin ki adalet susuyordur. Ve adaletin sustuğu bir ülkede çarkların dişlileri dönmez; ekonomi kalkınmaz, toplumsal huzur sağlanmaz, demokrasi var olamaz. Yargının tekrar adaletle anılması için herkesin ama en çok da susturulanların konuşması gerekir. “Yargıyı siyasallaştırmayın”, “Partisine göre hâkim savcı atamayın”, “Liyakatli yargıçlar görevlendirin” derken boşuna söylemiyorduk. Geldiğimiz nokta, Türkiye’yi temellerinden sarsıyor farkında bile değiliz.
Source: Murat Ağırel
Vesayet trajedisi
AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan , “sivil”, “yerli ve milli”, “vesayetçi izlerden arınmış”, “demokratik meşruiyeti güçlendirecek”, “hak ve özgürlükleri güvence altına alacak” bir anayasa istediklerini sık sık ifade ediyor. Erdoğan bunları ifade ederken bazen, mevcut anayasanın, 12 Eylül askeri darbe anayasası olduğunu da iddia ediyor. Oysa, 12 Eylül askeri darbesinden sonra halkoylaması ve referandumla kabul edilen anayasanın birçok maddesi sonradan değiştiği gibi, mevcut anayasada, milli, sivil, vesayetçi izlerden arınmış, demokratik meşruiyeti güçlendiren, hak ve özgürlükleri güvence altına alan birçok madde zaten bulunmaktadır! Milletin egemenlik hakları ve demokrasi; düşünceyi ifade, yayın, medya, örgütlenme, protesto özgürlüğü; yasama, yürütme, yargı arasında güçler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı; laiklik ile ilgili, anayasanın 2., 6., 7., 8., 9., 11., 14., 24., 42., 25., 26., 28., 34., 103., 136., 138. maddeleri, bu maddelere dair örneklerin arasında yer alırlar. Oysa bu maddeler Erdoğan’ın ve AKP iktidarının 2007 yılından beri düzenli bir biçimde ihlal ettiği maddelerdir! Sivil, milli, vesayetçi olmayan, demokratik, özgürlükçü anayasa maddelerini ihlal eden birisinin, sivil, milli, vesayetçi olmayan, demokratik, özgürlükçü bir anayasa yapacağına inanmak için aptal veya saf veya kötü niyetli olmak gerekir! Gerçek şudur ki, Erdoğan anayasanın bu maddelerini sürekli ihlal ederek bir yürütme organı vesayeti oluşturmuştur! Türkiye’de 2007 yılından beri tek vesayet vardır, o da AKP’nin kurduğu padişahlık düzeninin sonucunda oluşan Erdoğan vesayetidir! Kaldırılması gereken şey Erdoğan vesayetidir! *** AKP’nin bundan sonra neleri yapacağını anlamak için geçmişte neleri yaptığına bakmak yeterlidir. Çünkü Erdoğan, kendisini geliştirme ve özeleştiri yapma potansiyeline sahip birisi değildir. Erdoğan ile ilgili bir kişilik analizi yapılmadan üretilen bir siyaset ve strateji, yenilmeye mahkûmdur! Erdoğan’ın onlarca yıl önceki söylemlerini ve eylemlerini bozuk plak gibi tekrar etmesi, onunla bir anayasa çalışmasının kategorik olarak yapılamayacağının göstergesidir. Cumhuriyet Halk Partisi ve Türkiye İşçi Partisi bu tuzağa düşmemekle birlikte, TBMM’de temsil edilen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, İYİ Parti, Yeniden Refah Partisi ve Yeni Yol Partisi gibi diğer muhalefet partilerinin bu konuda nasıl bir tutum içine gireceği hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Şu andaki sorun, anayasanın değiştirilemez olan ilk dört maddesinin değiştirilip değiştirilmeyeceği değildir. Çünkü böyle bir planın olmadığı zaten ilan edilmiştir. Asıl sorun, ilk dört maddenin içini boşaltacak olan diğer anayasa maddeleriyle ilgili değişiklik planlarıdır. Bu da anayasanın ilk dört maddesini değiştirmek kadar vahim ve felaket bir durumdur! Erdoğan ve AKP, teokratik ve monarşik özelliklere sahip bir anti-cumhuriyet “anayasası” peşindedir! *** Bir başka sorun da, Erdoğan’ın yeniden “cumhurbaşkanı” adayı olmasını sağlayacak olan anayasanın 101. maddesiyle ilgili değişiklik planlarıdır. Erdoğan’ın söylemleri ve eylemleri değişmeyeceğine göre; ayrıca Erdoğan, ana muhalefet partisi CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ’nun diplomasının iptal edilmesini, “yargılanmasını” ve tutuklanmasını sağlayarak, rakiplerini kendisi belirlediği, milletin iradesine ipotek koyduğu, seçme ve seçilme özgürlüğüne darbe vurduğu için, Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı adayı olmaması, Türkiye için yaşamsal önemdedir. Erdoğan’ın yönettiği Türkiye, yıllardır, ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel açıdan çöküş yaşadığına göre, Erdoğan’ın, serbest ve özgür seçimlerin olmadığı bir ortamda, göstermelik bir seçimde, aday olmasının yolunu açmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonu anlamına gelir!
Source: Örsan K. Öymen
Coşku seli
Türkülerimiz bağrında toplumsal eleştiriyi taşır, dönemlerini, zamanı aşarak, yaşamı zenginleştirerek geleceğe akar. Türkülerimizdeki sevdanın çoğu kez kişisel bir tutku olmaktan çıkıp toplumsal bir durumun anlatımı kabul edilmesi bu gerçekliğin bir parçasıdır. Yemen, Çanakkale ya da Hey Onbeşli Onbeşli türkülerinin yalnızca sevdalanana söylenmiş sözler olarak algılanmasının tarihsel ve kültürel birikimimizin küçümsenmesinden başka bir anlama gelmeyeceğini bir yana bırakalım, belirgin olarak toplumsallığı görülmeyen birçok türkünün bile toplumsal duruma yönelik sesli muhalefetin bir ürünü olduğu bir gerçekliktir. Bu böyle olmasaydı özellikle sevda türkülerinin, ayrılık ve özlem türkülerinin, ağıtların anlamları hiç de taşıdıkları yük kadar olamazdı. Bu duruma insanların dramatik yaşanmışlığının iç dökmeleri ya da acının dışavurumu der geçerdik ve onlar bunca yıl kuşaktan kuşağa, zamandan zamana akamazlardı. AH BU TÜRKÜLER Bu gerçekliği görünce, türkülerimizin yurt ve insan sevgisiyle dolu olduğunu düşündüm. Yârdan ayrılığın yurttan ayrılık olarak da yorumlanamayacağı sevda türküsü var mıdır? Beni yalnızlığa batırdın gittin sözleri acaba yalnızca terk edilen bir âşığın sızlanışı mıdır? Özlenen, “Karadır kaşların ferman yazdırır” denen yâr, aynı zamanda kardeşçe bir yaşam özleminin umudunu taşımaz mı? Yitirilen bir sevdalıyla birlikte yaşama sevincinin de yok olması başka nasıl açıklanabilir? Turnalarla selam gönderilen “Boynu bükük, benzi soluk yâr” yalnızca sevilen kişi midir? “Ben ağlarsam ağlayıp gülersem gülen/ Bütün dertlerimi anlayıp gönlümü bilen” diye seslenilen ve “Tatlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm” diye tanımlananın aynı zamanda soluğumuzu aldığımız yurt olmadığı söylenebilir mi? Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim türküsü, içinde bulunduğumuz günlere sitem değilse bunca coşkuyla nasıl toplumsal çığlığa dönüşür türkü? ÇIĞLIĞA DÖNÜŞEN TÜRKÜ 19 Mart günü Saraçhane’den başlayarak işbirlikçilerin izlediği emperyalist politikalara karşı “Gayrik yeter” diyen mitingle başlayıp Yozgat, Samsun, Mersin, Konya, Van, Ankara, İzmir, Bursa ve İstanbul’un Şişli, Beylikdüzü, Başakşehir, Silivri, Pendik, Esenler ilçelerindeki ve Beyazıt Meydanı’ndaki, “Emperyalizme memur olmuş bir azınlık hükümetine karşı demokrasi bayrağının” açılması olan “Millet iradesine sahip çıkıyor” (elbette bugün Düzce’de ve yarın Antalya’da yapılacak olan) eylemleri de türkülerimiz gibi toplumsal coşku selidir. Oy, sevmişem ben seni coşkusudur bu. Zalimin talim ettiği yola minnet eylemem diyen, Nâzım Hikmet ’in “Vatanın parçalanmış bağrı/ Bekliyor senden ümit” çağrısına uyarak Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan diyen bir kararlılıkla, gençliğin bilinciyle, aklıyla doğru önderlikle akıyor bu coşku seli. Aklın Yolu Cumhuriyet (Bilim ve Sanat Yayınları) kitabının yazarı, ADD’nin Atatürkçü Düşün Dergisi ’nin editörü M. Tevfik Kızgınkaya bu coşku selini şöyle yorumluyor: “Ok yaydan çıkmıştır, doğrudur. Ancak yaydan çıkan ok, 106 yıl önce Mustafa Kemal ’in attığı ‘ özgürlük ve bağımsızlık oku’ dur. Bu oku millet sahiplenmiştir ve ok hedefini 12’den vurmuştur. Emperyalistlerin işgali ve tek adam saltanatı son bulmuştur. Millet, egemenliğine ve Cumhuriyet yönetimine kavuşmuştur. Artık demokratik laik Cumhuriyetten ve sosyal hukuk devletinden geri dönüş yoktur. İyi bilinsin ki, bu topraklarda sözün gerçek sahibi millettir ve 106 yıl sonra bugün de millet, özgürlüğüne, bağımsızlığına ve egemenliğine sahip çıkmaktadır ve çıkacaktır da.” (Solmedya.com) *** Ayvalık’ta güzellik: İnsanın yurdu neresidir? konusuyla Ayvalık ÇYDD, Destek Tasarım Derneği, Mozaik Edebiyat Grubu’nun öncülüğü, Mevlüt Asar ’ın yoğun emeğiyle gerçekleştirilen Ayvalık Edebiyat Günleri (26 Mayıs-1 Haziran) izleyenleri tıpkı türkülerimiz gibi bağrına bastı.
Source: Öner Yağcı
Önce yargısız infazları durdur
İktidar haftalardır yeni infaz düzenlemesi ile ilgili, “Bayramdan önce cezaevleri boşalacak” umudunu pompaladı. Mahkûmlar ve aileleri, bu umuda dayanarak yakınlarına bayramda kavuşma hayalleri kurdu. Sonuç; DEM Parti’yle terör suçluları ile ilgili madde konusunda anlaşmadıkları için infaz paketi ertelendi. İktidar bu maddeden FETÖ’cü tutuklu ve hükümlülerin de yararlanma ihtimalinden çekiniyor. Eee, ne yapacaksınız peki? FETÖ’yü içeride bırakmak için PKK terör örgütü mahkûmlarını “kader mahkûmu” olarak mı tanımlayacaksınız? Ceza ve tutukevlerinde, hukukun ayaklar altına alınarak cezalandırılan pek çok tutuklu ve hükümlü var. AKP iktidarının araçsallaştırdığı yargı eliyle “yargısız infaz” yapılan bu isimleri salmakla başlayın işe. Türkiye’de 2010 referandumunda FETÖ ile birlikte ele geçirilen yargının istisnai olan tutuklamayı, genelleştirme alışkanlığından vazgeçerek ilk adımı atabilirsiniz. Kaçma şüphesi olmayan, delilleri karartması mümkün olmayan kişileri tutuklayarak peşin ceza kesme alışkanlığından vazgeçin artık. Ergenekon ve Balyoz davaları ile başlayan bu gelenek, artık rutin hale geldi. Devletin, peşin cezalandırdığı Ergenekon ve Balyoz sanıklarına daha sonra ceza ödemek zorunda kaldığını unutmayın. İktidarın husumet beslediği kişileri ortaya karışık kokteyl suçlar uydurarak tutukladığı isimlerin sayısı oldukça kabarık. Delil melil hak getire. Bu kişiler hakkında Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları olduğu halde iktidar ayak diriyor. Gezi tutukluları, Osman Kavala, Ümit Özdağ, Selahattin Demirtaş, Selçuk Kozağaçlı, Selçuk Mızraklı gibi isimlerin inatla cezaevinde tutulması yargısız infaz değil de nedir? Bu isimlerin dışında pek de gündeme gelmeyen, daha doğrusu diğer davaların gölgesinde kalan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ile Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan ’ın durumu da aynı keza. Terör örgütü ile iltisaklı olduklarına dair ciddi delili bırakın, CHP üyesi olan bu iki belediye başkanı legal bir parti olan DEM’le işbirliği yaptığı ya da insani ilişkilerinden dolayı aylardır tutuklular. Siz Kandil’le işbirliği yaparken bu iki belediye başkanını Silivri’de tutarsanız kamu vicdanı bunu kabul etmez. VALİYİ DE TUTUKLAYIN O ZAMAN Adları hiç gündeme gelmeyen hatta partilerinin bile sahip çıkmadığı başka isimler de var. Eski Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç , eski Sarıyer Belediye Başkan Yardımcısı İsmail Erdem , eski Ataşehir Belediye Başkan Yardımcısı Kalender Özdemir , eski Maltepe İlçe Belediye Başkan Yardımcısı Haydar Battal ve Maltepe Belediye Başkanı Özel Kalemi Melih Morsünbül ’ün de aralarında bulunduğu 17 kişi “terör örgütünü finanse etmek” suçlamasıyla aylardır tutuklu. Suçları, DHKP/C terör örgütüne finansman sağlamak. Nasıl finansman sağlamışlar peki? Uzun bir grev sonucunda alacaklarına karşılık işverenin işçilere devrettiği Kazova Tektil’in ürettiği kazak ve tişörtleri alarak. Kazova Tekstil işçileri içinde belki birkaç tane bu örgütün sempatizanı olabilir. Belediyeler bu işçilerin sicil amiri mi? Başka? Grup Yorum’un konser biletlerini satın alarak dağıtmak. Allah akıl fikir versin. Grup Yorum, valilikten izin alarak konser yapıyorsa ve belediyeler de destek olarak bilet alıyorsa konsere izin veren vali ve Emniyet müdürü niye tutuklu değil? Bunun adı yargısız infazdır. İnfaz düzenlemesinden önce bu yargısız infazlara bir son verin.
Source: Miyase İlknur
Coğrafya alınyazımız mı? – Serpil Güleçyüz
Bazen düşünür kendimize bir soru sorarız: “Başka bir şehirde, başka bir ülkede doğmuş olsaydım acaba yaşamım nasıl olurdu?” İşte tam da bu noktada aklımıza şu soru gelir: Doğduğumuz yer alınyazımız mı? Kimilerine göre bu sorunun cevabı evettir. Çünkü bir kişinin doğduğu coğrafya, onun yaşam koşullarını büyük ölçüde etkiler. Bir ülkenin ekonomik durumu, eğitim sistemi, iş olanakları, sağlık hizmetleri gibi temel yaşam standartları bireyin geleceğini şekillendirir. Savaşlar, otoriter rejimler ve baskıcı sistemler ise bireylerin özgürlüklerini ve hayallerini sınırlar. Kültürel yapılar; kadınerkek rolleri, inanç sistemleri ve gelenekler yoluyla bireyin benlik algısını ve kişisel gelişimini derinden etkileyebilir. Örneğin, hâlâ bazı ülkelerde kız çocuklarının eğitim hakkı sınırlı. Bu durum onların hayallerini gerçekleştirmesini zorlaştırıyor. “ALINYAZISINI” DEĞİŞTİRENLER Dünya Bankası ve UNESCO verilerine göre bir bireyin doğduğu yer onun eğitime erişimini doğrudan etkiler. Bu da uzun vadede yaşam kalitesini belirleyen en temel faktörlerden biridir. Bu bağlamda bir insanın neyi isteyeceği, neyi başarabileceği hatta ne kadar hayal kurabileceği bile yaşadığı coğrafyaya göre şekillenebilir. Ancak bir başka görüşe göre ise doğduğumuz coğrafya alınyazımız değildir. Çünkü bireyin iradesi, azmi ve kararlılığı her şeyin önünde gelir. Günümüzde insanlar daha fazla hareket edebiliyor, farklı kentlere, ülkelere göç edebiliyorlar. İnternet sayesinde bilgiye, eğitime ve iş olanaklarına erişim artık küresel ölçekte gerçekleşebilir. Olumsuz koşullarda doğmuş ama olağanüstü işler başarmış pek çok insan var. Mustafa Kemal Atatürk, Güney Afrika’nın efsane lideri Nelson Mandela, Nobel ödüllü bilim insanı Aziz Sancar bu konuda dikkat çekici örneklerdir. Hepsi, doğdukları coğrafyanın ötesine geçip hem kendi yaşamlarını hem de bulundukları toplumu değiştirmeyi başarmışlardır. AZİM VE İRADE Ayrıca insan hakları örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası destek ağları da bireylere kendi coğrafyalarının sunduğu sınırlamaların ötesinde olanaklar sunabiliyor. Yani alınyazısı, sadece başımıza gelenler değil, onlara nasıl cevap verdiğimizdir. Coğrafya başlangıç noktası olabilir ama yönü ve sonu bizim elimizdedir. Bazı insanlar gerçekten çok zor koşullarda doğar ama yine de yaşama tutunur, mücadele eder, hayallerinden vazgeçmeden seslerini dünyaya duyururlar. Gündüz çobanlık yapıp, gece mum ışığında ders çalışan ve en iyi üniversiteleri kazanan çocuklar bunun en güzel örneklerinden biridir. Bu çocuklar bize, irade ve azmin coğrafyadan daha güçlü olabileceğini gösteriyor. Sonuç olarak doğduğumuz yer önemlidir, bunu inkâr edemeyiz. Doğduğumuz coğrafya ilk adımı belirler ama yürüdüğümüz yolu biz seçeriz. Belki yol yokuş, belki taşlı, belki zorludur ama o yol bizim yolumuzdur. Bizim seçimimizdir ve yürümeye değerdir. Ve belki de birbirimize destek olduğumuzda, yardım eli uzattığımızda yalnızca kendi coğrafyamızı değil, başkalarınınkini de değiştirebilir, güzelleştirebiliriz. Ne dersiniz? Denemeye değmez mi? SERPİL GÜLEÇYÜZ EĞİTİM YÖNETİCİSİ
Source: Olaylar Ve Görüşler
Üçlü ittifakın iki amacı
Açılımın dış boyutunu , Suriye ayağını, Türkiye’yi Kürtlerle genişletme amacını bu köşede birkaç yazıda etraflıca ele aldık. Açılımın iç boyutunu, Erdoğan’ın devleti dönüştürme hedefi bağlamında yine birkaç yazıda tartıştık. Bir kaldıraç olarak açılımla hedeflenen rejime işaret ettik. Açılım ile Erdoğan’a sınırsız başkanlık yolu açacak yeni anayasa arasında bir bağ olduğunu da belirttik. Bugün her iki boyutu birlikte ele alarak çözümlemeye çalışalım: PARALEL ÜÇ SÜREÇ Son altı aylık iç ve dış bazı gelişmeleri kronolojik olarak anımsayalım: 1) HTŞ ve SMO grupları, 27 Kasım 2024’te İdlib’den çıkarak Halep, Hama ve Humus üzerinden 8 Aralık’ta Şam’a girdi ve Esad rejimini yıktı. Bu taarruz hazırlığının ekim ayında başladığı anlaşılıyor. ABD ve Türkiye’nin, terör örgütü kabul ettiği HTŞ ile aslında bir süredir işbirliği yaptığı, daha sonra muhatapları tarafından açıklandı. ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey , göreve başladığından itibaren HTŞ lideriyle çalıştıklarını, onu Esad yönetimine ve Suriye ordusuna karşı koruduklarını açıkladı. Eski ABD Büyükelçisi Robert Ford , HTŞ lideriyle, onu siyasete hazırlama amacıyla görüştüğünü söyledi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan , HTŞ’yle zaten temasta olduklarını belirtti. 2) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli 1 Ekim 2024’te, TBMM yasama dönemi açılışında, daha önce Meclis’ten atılmalarını savunduğu DEM Parti’nin sıralarına giderek milletvekilleriyle tokalaştı. Bahçeli 22 Ekim’de “Öcalan Meclis’e gelsin, terör örgütünü lağv ettini açıklasın” dedi. Öcalan 27 Şubat 2025’te PKK’ye çağrı yaptı. PKK o çağrıya uyarak 5-7 Mayıs 2025’te kongresini topladı. Kimi açıklamalardan, bu süreçte “devlet heyeti” ile Öcalan arasında görüşmelerin yapıldığı anlaşılıyor. 3) CHP Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer , 30 Ekim 2024’te terör soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Ardından başka CHP’li belediyelere sıra sıra operasyonlar düzenlendi. Sıra 19 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ’na geldi. CHP’li belediyelere iki temel suçlama yapıldı: a) Yolsuzluk suçlaması (Ancak bu konuda iddianamede hiçbir somut veri yok.) b) DEM Parti’yle belediye seçimlerinde yapılan kent uzlaşısı üzerinden terörle işbirliği suçlaması. İKİ TEMEL SONUÇ Bu gelişmelerin şu iki temel sonucu ortaya çıkardığı görülüyor: 1) HTŞ lideri Ahmet Şara , Suriye cumhurbaşkanı oldu. Şam yönetimi PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile anlaştı. (Daha önce Ankara PYD/YPG’nin PKK’nin Suriye kolu olduğunu savunuyor, Washington ise “PKK başka PYD/YPG başka” diyordu. Bu sorun ABD-Türkiye ilişkilerini zorlayınca, Washington PYD/ YPG’nin omurgasını oluşturduğu SDG’yi kurdurmuştu.) HTŞ-SDG anlaşmasından sonra Ankara pozisyonunu güncelledi. Önce Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler , ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan , PYD/YPG yerine SDG demeye başladı. 2) İktidar CHP’yi DEM’le işbirliği üzerinden terörle işbirliği yapmakla suçluyordu, nitekim bu suçlama süren “belediyeleri silkeleme” operasyonunun da ana suçlaması durumunda. Ama iktidar aynı zamanda DEM’le açılım üzerinden işbirliğine yöneldi. Yani iktidarın Ahmet Özer’le başlattığı ve İmamoğlu’na uzanan operasyonunun amacı CHP-DEM kent uzlaşısını ortadan kaldırarak cumhurbaşkanlığı yolunu temizlemekti. İktidar bunu tamamlamak üzere de Bahçeli’nin koçbaşılığında açılımı başlatarak PKK ve DEM ile anayasa-seçim ittifakına yöneldi. BAŞKANLIĞA KARŞI VATANDAŞLIK TANIMI Erdoğan yeni anayasa için 11 kişilik takımını açıkladı ve AKP-MHP-DEM üçlüsü yeni anayasa cephesi oluşturdu. Amaç yeni anayasa çıkarıp Erdoğan’a sınırsız başkanlık yolu açmak, karşılığında vatandaşlık tanımını güncellemek. Ancak mesele şu: Bu tablodan demokratikleşme çıkar mı? Bu tablodan toplumsal barış çıkar mı? Bu tablodan yoksullar yararına adil bir ekonomik bölüşüm çıkar mı?
Source: Mehmet Ali Güller
Ekonomide daralma işsizlikte artış başladı
Dün açıklanan yılın ilk üç ayına ilişkin büyüme rakamları ve yeni işsizlik oranları, ekonomideki sıkışma tablosunu açıkça göstermeye başladı.
Bu tabloya “düşürülemeyen yüksek enflasyonu” eklediğimizde, bir kısır döngüye girdiğimizi söyleyebiliriz. Çünkü uygulanan mevcut politikalar, bu tablonun önümüzdeki dönemde iyice ağırlaşacağını gösteriyor.
Türkiye ekonomisi, 2025’in ilk çeyreğinde, yıllık bazda yüzde 2 büyürken; bir önceki çeyreğe göre ise büyüme yüzde 1 olarak gerçekleşti. Bu oran tahminlerin biraz altında kaldı. Ancak daha önemlisi, 19 Mart Ekrem İmamoğlu krizinin ekonomideki asıl etkilerini, birinci çeyrekten sonra görmeye başladık.
Tekrar yükselen faizler nedeniyle talebin iyice durduğunu, üretimin buna bağlı olarak daha da gerilediği günleri yaşamaya, yeni başladık. Yani büyüme oranlarının yılın geri kalanında daha da düşmesi, eksiye geçmesi bekleniyor.
Büyümenin detaylarına baktığımızda; sanayi ve tarımda gerilemeler yani eksi değerler olduğunu görüyoruz. Hizmetler sektöründeki büyüme, azalmakla birlikte, yüzde 2’lik büyümeye büyük katkı vermiş.
Sektörlere baktığımızda ise; yine deprem konutları etkisiyle, inşaat ağırlıklı artış gözüküyor. Yani büyümenin kompozisyonu dediğimiz, sektörlere göre değişimi de, sağlıklı bir büyüme dağılımı olmadığını gösteriyor.
Yüzde 2’lik yıllık büyüme, Türkiye gibi bir ekonomiye göre, oldukça düşük bir oran. İşin bir kötü tarafı da; bu düşük büyümeye karşılık hâlâ Türkiye’nin ithalatı, ihracatından çok daha fazla büyüyor. Üstüne üstlük; yatırım malı veya hammadde değil, lüks tüketim malı ithalatı tam gaz artıyor.
ÜCRETLİNİN PAYI AZALACAK
Büyümeden alınan paylara baktığımızda; ücretlerin milli gelir içindeki payı ilk çeyrekte yüksek görünüyor. Ancak yılda bir kez yapılan zamlar nedeniyle, ilk çeyrekte bu oranın yüksek çıkması normal sayılmalı. Geçen yıl da benzer bir eğilim gözükmüştü.
Bu düşük ekonomik büyümeye karşılık enflasyonun düşürülememesi, yani artan hayat pahalılığı, bu tabloyu yılın geri kalanında bozacak. Yılın geri kalanında ücretlerin gelirden aldığı pay giderek azalacak. Buna karşılık, yüksek faiz devam ettiği için, faiz gelirlerinin payının giderek artacağı çok açık.
Bu tablo aynı zamanda gelir dağılımındaki çarpık yapıyı, çok açık biçimde ortaya koyuyor. Yüksek faize rağmen düşürülemeyen enflasyon gelir dağılımını bozmaya, yoksullaşmayı artırmaya devam ediyor.
Büyüme ile birlikte yeni işsizlik rakamları da belli oldu. TÜİK’in açıkladığı, manşet enflasyon dediğimiz, genel işsizlik oranı, aylardan sonra ilk kez nisan ayında yükseldi. İlk çeyrekte düşük büyümeye rağmen işsizlikte görülmeyen artış, Nisan’da düşüşe geçtiyse, büyümedeki gerileme, ikinci çeyrekte çok daha düşük olacak demektir.
BU TABLO SİYASETİ ETKİLER
Mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı nisanda, 0.6 puan artarak, yüzde 8.6’ya çıktı. Bu oran yerine, bir süredir herkesin baz almaya başladığı, geniş tanımlı işsizlik oranı ise nisanda yüzde 32.6’ya yükseldi. Genç nüfusta genel işsizlik oranı yüzde 15.7 olarak belirlendi. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 7.1 iken kadınlarda yüzde 11.5 olarak tahmin edildi.
Bu tabloyu değerlendiren Bakan Mehmet Şimşek “sürdürülebilir yüksek büyümeye geçiş için altyapının oluşturulduğunu” söyledi. Yani “büyüme düşük geldi ama sürdürülebilir yüksek büyüme için gereken enflasyonu düşürmek için bu şart” demeye çalışıyor.
Halbuki “2 yıldır bu sürdürülebilir yüksek büyümeye geçeceğiz diyoruz ama bunun için şart dedikleri enflasyonu da düşüremiyoruz.” Bu gerçeklik Bakanların bu tür yorumlarına olan güveni iyice azaltıyor. Bu güvensizlik ortamında, muhalefetin ara zam için başlattığı kampanya etkili olabilir.
Özetle; siyasi yargı kararları nedeniyle gerilen iç siyaset ikliminin, ekonomide belirginleşen sarmal nedeniyle, önümüzdeki dönemde iyice kızışması, bunun da ekonomiyi yeniden vurma ihtimali göz ardı edilemez.
Source: Erdal Sağlam
Harvardlı Türk doktor Furkan Burak: Obezitenin tedavisi artık mümkün
YAZILARIYLA HÜRRİYET’TEObezite ve diyabet konusundaki çalışmalarıyla ABD’de defalarca ‘yılın doktorları’ listesine giren Furkan Burak artık yazılarıyla Hürriyet’te olacak. Dr. Furkan Burak’la ‘hoşgeldin’ röportajı yaptık…OBEZİTE İRADE EKSİKLİĞİ DEĞİL BİR HASTALIKTIR- Obezite için hastalık demek mümkün mü?Evet, diyebilirsiniz çünkü tam olarak öyle. Enerji metabolizmasını düzenleyen yüzlerce mekanizmanın bir kısmında oluşan bir bozukluğa bağlı gelişen ve iltihaplı aşırı yağlanma ile karakterize bir hastalıktır. Yaygın görüşün aksine bir irade eksikliği ise değildir. Zira beyin, kilo almaya her zaman adapte olurken vermeye hiçbir zaman uyum sağlayamaz. Bunu, varoluşuna bir tehdit olarak algılar ve ne yapar eder verdiği kiloları geri aldırır. Bu, hastalığın doğal seyridir. Peki buna ne sebep olur derseniz de… Genetik yatkınlık, yanlış beslenme, ultra işlenmiş gıdalar, endokrin bozucu kimyasallar, antidepresan, antipsikotik, antiaritmik, kortizon benzeri ilaçlar, hareketsizliğe bağlı enerji denge bozukluğu, hipotiroidi ve hiperkortizolizm gibi hormonal bozukluklar, psikiyatrik yeme bozuklukları, genetik mutasyonlar, kronik stres, devamlı yüksek stres hormonları, insülin direnci, uyku bozukluğu… Üstüne günlerce konuşabiliriz. Yani obezite kalori fazlası ve hareketsizlikten çok daha fazlasıdır. Obezite, sağlıklı beslenme, egzersiz gibi hayat tarzı değişikliklerinin yanı sıra sebeplerine odaklanılarak, kişiselleştirilmiş, tıbbi tedaviyi de gözden kaçırmadan adres edilmesi gereken bir problem.DAMGALANMAK MÜCADELEYİ ENGELLİYOR- Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 2023 yılında Türkiye, fazla kiloda yüzde 66.8 ile Avrupa’da ilk sıradaydı. Bu veriler bize ne anlatıyor? Geçen yıl Dünya Endokrinoloji Derneği ‘Endocrine Society’nin obezite grubu kurucu başkanı seçildiniz. Obeziteyle global mücadele de umutlu musunuz?ABD’de bu oran yüzde 70 civarında. Neredeyse aynıyız. En tehlikelisi çocukluk çağı obezite oranlarının yüzde 20’yi geçmiş olması. Günümüzde fazla kilolu olmak ‘yeni normal’ haline geldi adeta. Bireyler, toplum tarafından ‘iradesi düşük’, ‘boğazını tutamıyor’ gibi bir algıyla damgalandıkları için obezite ile mücadele edememekte, daha kötüsü de kısır döngü içinde hastalığın komplikasyonlarına yakalanmakta. Örneğin; bugün, ‘yağlı karaciğer hastalığı’ karaciğer naklinin en sık sebebi haline gelmiş durumda. Ayrıca hastalar kalp yetmezliği, diyabet, uyku apnesi gibi birçok ek hastalığa yakalanarak her gün toplumdan daha da izole olmakta ve toplumdaki ‘sorunlu’ vücut algısı sebebiyle ciddi ruhsal problemler yaşamaktadır. Ve bu durum maalesef hastaların hayat kalitesi ve beklenen yaşam süresini de 5-10 yıl kısaltmaktadır. Global olarak mücadele etmek zorunda olduğumuz bir problem. Meslek örgütleri ve hükümetler bazında büyük bir farkındalık var fakat henüz yeterli değil. Türkiye değerli akademisi ile bölgede liderlik yapabilir.YAĞLI AKCİĞER HASTALIĞINA DİKKAT- Yakın zamanda yaptığınız bir çalışmayla ‘Yağlı Akciğer Hastalığı’ adı verilen yeni bir hastalığı literatüre kazandırdınız. Nasıl bir hastalık bu?Obezite maalesef hiçbir organı sağlıklı bırakmaz. Fazla kalori ve enerji, güvenli depo olan yağ dokusuna sığmamaya başladığında karaciğer, kas, kalp ve diğer organlarda birikmeye başlar ve bu da hastalıklara yol açar. Araştırdıkça gördük ki obeziteye bağlı gelişen hastalıklar farklı mekanizmalarla oluşuyor ve mevcut ilaçlarla da tedavi edilemiyor. Bütün organlarda aktive olmuş bir stres cevabı var. Şöyle düşünün; vücudunuz, bütün organlarda sanki bir mikrop varmış gibi savaş başlatıyor, cepheler açıp sağı solu bombalıyor. Ancak gelin görün ki ortada bir düşman yok, olan organlara oluyor. Haliyle zaman içinde organ hasarı ya da ilişkili hastalıklar gelişiyor. Biz, yeni araştırmamızda, akciğerlerin bu durumdan kendini koruyamadığını hem göğüs kafesi hem akciğer içinde hem de solunum yolları etrafında hastalıklı bir yağ birikimi olduğunu gözlemledik. Bu sadece mekanik bir sorun yaratmıyordu, yağ dokusundan salınan bazı hormonlar kan-hava bariyerini aşarak solunum yollarında astım benzeri nefes darlıklarına yol açıyordu. Yanı sıra akciğerin uzak bölgeleri eşit oranda havalanamıyor, sığ soluk alma da uzun dönem problemler oluyordu. Bu da bağışıklığı herhangi bir enfeksiyona daha yatkın hale getiriyor ve sonuçları da daha yıkıcı olabiliyordu. Bu durum, soluyabilmek için beyinden gelen sinyallerdeki bozukluklardan tutun da göğüs kafesinin yeteri kadar genişleyememesine bağlı oluşan kısıtlayıcı akciğer hastalığına kadar çok geniş bir yelpazede bir solunum sıkıntısı yaratabiliyor ve adres edilmeden, mevcut yöntemlerle de tedavi edilemiyordu maalesef.TEDAVİDE TAM BİR BİYOLOJİK DEVRİM- Vücudun DNA’sını çözebilmek obezite başta diyabet ve diğer hastalıklarla mücadelede etkili olur ve dahası ‘uzun yaşamanın sırrını bize verebilir mi sizce?Obezite tedavisinde yaşanan devrim, tam olarak bir biyolojik devrim aslında. Yani biz, enerji metabolizmasının moleküler biyolojisini keşfettik. Beynin iştahtan tutun da yeme davranışlarını, enerji harcama ya da depolama gibi fonksiyonlarını hangi mekanizmalarla yönettiğini öğrendik. Daha da önemlisi doğal iştah yanıtlarının neden bozulduğu ve bunların tamirinin nasıl olacağını da bulduk. Şimdi hastalık ile gelişen eksiklikleri yerine koyup, fazlalıkları da normale çekerek deyim yerindeyse, moleküler metabolizmayı ‘fabrika ayarı’na döndürerek obeziteyi uzun süreli ve güvenli olarak, diyabet ve kalp hastalıkları gibi komplikasyonlarıyla tedavi edebiliyoruz. Bu tedavi yöntemleri ise kalp, damar hastalıklarından ölümleri azaltarak, obezite dolayısıyla kaybettiğimiz en az 10 yılı bize geri vermekle kalmıyor, obezitenin önlenmesiyle de uzun ve sağlıklı yaşamanın sırlarını da veriyor.İŞTE UZMANINDAN 3 ÖNERİHayatını diyabet ve obezite ile mücadeleye adamış genç bir hekim olarak; zayıflarken/ iyi bir yaşam kalitesi için, ‘Şunu muhakkak yapın’ dediğiniz 3 şey nedir?1- Ekranı bırakın, aktif, hareketli ve sosyal olun.2- Erken uyuyun, geçmişe takılı kalmayın, kendinizden başlayarak affetmeyi bilin.3- Kilo koruma için kas sağlığınıza odaklanın, yüksek proteinden beslenirken ağırlık ve direnç egzersizleri yapmayı da ihmal etmeyin.‘MUCİZE’ İLAÇ YOLDA- Daha önce bir röportajda ilaç formuna getirdiğinizi duyurduğunuz palmitoleik yağ asidinin sağlıklı kilo vermeye yardımcı olacağını duyurdunuz. Nedir bu yağ asidi? Bu, az önce bahsettiğiniz tedavi yöntemlerinden biri mi?Biz sağlıklı, normal kiloda olan bir bireyin kilo alırken vücudunda neler değişiyor, hangi aşamada kişi, hangi moleküler mekanizmalar vasıtasıyla sağlıklı kiloda olmaktan çıkıp obez hasta konumuna geçiyor bunu araştırırken, hamsi ve benzer balıklar, tam yağlı süt ürünleri, macadamia fındığı ile iğdede bulunan ve palmitoleik adı verilen bir yağ asidinin, vücudumuzun enerji fazlasıyla mücadele ettiğini ve adeta bir ‘yangın söndürücü’ gibi kullandığını keşfettik. Ki altını çizmeliyim, 17 yıl önce Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil Hocamızın laboratuvarında keşfedilmiş bir mekanizma bu. Şöyle işliyor; vücut yakamadığı ekstra enerjiyi yağ formunda güvenli bir şekilde depolarken, palmitoleik asidi de bir ‘haberci’ olarak diğer organlara gönderiyor ve diyor ki: ‘Bu ekstra enerji tehlikeli. Bunu ben depoluyorum sen depolama!’ Şu an insanlı klinik deneylerini yaptığımız molekül işte bu palmitoleik asit; karaciğer yağlanmasını, insülin direncini, kalpte yağ birikimini önlüyor, bağışıklık hücrelerini sakinleştiriyor, obezite komplikasyonlarına karşı sınırlı bir cevap oluşturuyor. Vücut bu yağ asidini aslında kendisi üretiyor ancak sınırlı üretiyor. İşte biz, ‘daha doğal bir tedavi olamaz’ diyerek, içindeki zararlı palmitik asidi çıkarıp, palmitoleik asidi saflaştırıp, gıdalardan, yemekle alamayacağımız yüksek doz ve saflıkta bir ilaç formuna getirdik. İhtiyaca ve doza bağlı olarak obezite tedavisinde yardımcı bir ilaç, obezitenin önlenmesinde önemli bir gıda takviyesi olacak.- Geliştirdiğiniz bu ilaca Türkiye’de ulaşmak mümkün olabilecek mi peki? Evet, şu an klinik deneylerde kullandığımız saf formun, Türkiye’de de ulaşılabilir olması hatta Türkiye’de üretimi ve araştırmalarının yapılabilmesi için önemli bir çaba sarf ediyorum.YARIN:- Hayatımı kurtaran doktor sayesinde doktor oldum…- Dünya çapında başarılı bir bilim insanı olmak isteyen gençlere öğütler…- Kilo yönetimi ve metabolik sağlık merkezi kuruluyor.
Source: Fulya Soybaş
30 aile eşyalarını evlerinin önüne serdi
Maddi Dünya: Global Bir Aile Portresi isimli kitapta foto muhabiri Peter Menzel ve 16 fotoğrafçı arkadaşı, sahip oldukları tüm ev eşyalarını evlerinin dışında sergileyen ailelerin portrelerini fotoğraflamıştı. Yaklaşık 30 aile, fotoğraflarda, farklı ülkelerdeki yaşamı gösteren bir zaman kapsülüne girmiş gibiydi. İnsanlığın sosyoekonomik ve kültürel yelpazesini çarpıcı bir şekilde fotoğraflarına yansıtan Peter Menzel ve arkadaşlarının peşine düştüğü soru, bir ailenin sahip olduklarının bize o aile hakkında neler anlatabileceğiydi… Menzel in çektiği fotoğraflarda bazı ailelerin eşyası çokken, bazı ailelerin çok daha mütevazı olduğu ve çok az eşyaya sahip oldukları görülüyordu. Eşyası az olan aileler de eşyası çok olan aileler gibi gayet mutlulardı. Bu çarpıcı görsel karşılaştırma, farklı kültürlerdeki yaşam biçimlerini, ekonomik uçurumları ve ihtiyaç ile sahip olma kavramlarının ne kadar göreceli olduğunu gözler önüne sermişti. Serinin her fotoğrafı, göreni kendi tüketim alışkanlıkları ve eşyalarla kurduğu ilişki üzerine düşündürtmüştü.Bu kitap geçen gün sosyal medyada gördüğüm biraz da iç acıtan türden bir paylaşımı görünce aklıma geldi. Faydası olandan bizim için değerli olanlara kadar irili ufaklı her eşyayı, dünyayı ve onun içindeki yerimizi anlamlandırmak için kullanırız. Bazılarını bizimle işi bitse bile atamayız, biriktiririz. Ölünce bu eşyalara ne olur? Sevdiklerimizle aramızdaki bağı canlı tutan eşyalar olabilir mi? Hayali bir insana uzanan gerçeklik bir eşya ile anılabilir mi? Bana bu kitabı hatırlatan paylaşımın linkini buraya bırakıyorum. Sizde nasıl hisler uyandıracak acaba? Materyal Dünya: Global Bir Aile Portresi nden bazı kareler Bhutan Bhutanlı Nalim ve ailesi, tüm eşyalarıyla birlikte. Geçimini çiftçilik yaparak kazanan aile Shingkhey köyünde 3 katlı bir toprak evde yaşıyor. Kambur bir sırtı ve çarpık bir ayağı olan Namgay devletten kiraladığı küçük bir değirmenle komşuları için tahıl öğütüyor. Köy 14 haneli.Küba Havana da yaşayan Costa Ailesi tüm eşyalarıyla birlikte evlerinin dışında.Japonya Tokyo da yaşayan Ukita Ailesi tüm eşyalarıyla birlikte evlerinin önünde.İzlanda Hafnarfjordur da yaşayan Thoroddsen Ailesi tüm eşyalarıyla birlikte evlerinin önünde poz verdiAmerika Kaliforniya da yaşayan Caven Ailesi, garajda sakladıkları kitap kutuları dışında tüm maddi varlıklarıyla… Amerika Pearland, Teksas tan Skeen ailesi, tüm eşyalarıyla birlikte evlerinin dışında. Güney Afrika Qampie Ailesi, 15 Mart 1993, tüm eşyalarıyla birlikte evlerinin önünde. Qampie ailesi Güney Afrika da Johannesburg un (Joberg) dışında, Soweto olarak adlandırılan Southwest Township in geniş bir bölgesinde 400 metrekarelik beton blok dubleks bir evde yaşıyor.Mali Natomo ailesi tüm eşyalarıyla birlikte Kouakourou daki evlerinin çatısında.Moğolistan Ulan Batur da yaşayan Regzen ailesi tüm eşyalarıyla birlikte evlerinin dışında….Meksika Guadalajara dan Castillo Balderas ailesi, tüm eşyalarıyla birlikte evlerinin dışında. Kuveyt Abdulla ailesi tüm eşyalarıyla birlikte evlerinin önünde poz veriyor.
Source: Habertürk
Alışveriş bağımlılığı ile başa çıkmanın 5 yolu!
Tüketim çağında yaşadığımız için alışveriş yapmak artık bir ihtiyaçtan çok, bir alışkanlığa hatta bağımlılığa dönüşebiliyor. Alışveriş bağımlılığı; kişinin ihtiyacı olmasa bile alışveriş yapma dürtüsünü engelleyememesiyle ortaya çıkar. Özellikle online alışverişin sunduğu kolaylık, sepete ekle butonunu tıklamakla başlayan bu süreç, kredi kartı ekstresinde büyük bir pişmanlığa dönüşebiliyor.NEDEN SÜREKLİ BİR ŞEYLER SATIN ALMAK İSTİYORUZ? Birçok kişi için alışveriş yapmak, stresle başa çıkmanın bir yolu haline gelmiş durumda. Dopamin salınımını artırdığı için alışveriş, kısa süreli bir mutluluk sağlıyor. Ancak bu mutluluk geçici; yerini çoğu zaman suçluluk, kaygı ve maddi zorluklara bırakıyor. Sosyal medya etkisi, kampanyalar, sınırlı stok uyarıları da bu dürtüyü tetikliyor.SEPETİ DOLDURMADAN ÖNCE KENDİNİZE SORMANIZ GEREKEN SORULAR Her sepete ekle hamlesinden önce durup kendinize şu soruları sormayı deneyin: Bu ürüne gerçekten ihtiyacım var mı? Hayatım bu ürün olmadan da devam edebilir mi? Bu ürünü neden almak istiyorum? Bu sorular alışveriş davranışınızı sorgulamanıza ve dürtüsel hareket etmekten kaçınmanıza yardımcı olabilir. Bu alışverişin ardından nasıl hissedeceğim?ALIŞVERİŞ BAĞIMLILIĞIYLA BAŞA ÇIKMANIN 5 ETKİLİ YOLU 1. HARCAMA TAKİBİ YAPIN Neye, ne kadar harcadığınızı düzenli olarak not alın. Mobil harcama takip uygulamaları bu konuda oldukça yardımcıdır. Harcamalarınızı görünce bazı gereksiz alışverişlerin farkına varmak kolaylaşır.2. LİSTE İLE ALIŞVERİŞ YAPIN Alışverişe çıkmadan ya da bir siteye girmeden önce ihtiyaç listenizi oluşturun. Liste dışındaki ürünlere yönelmemek için kararlı olun. Liste, sizi duygusal kararlar yerine planlı adımlar atmaya yönlendirir.3. KENDİNİZE BEKLEME SÜRESİ KOYUN Bir ürünü almak istediğinizde hemen satın almak yerine, 24 saat beklemeyi deneyin. Bu süre sonunda o ürüne olan isteğiniz azalmış olabilir.4. SOSYAL MEDYA VE REKLAMLARDAN UZAKLAŞIN Sosyal medya algoritmaları sürekli olarak sizi tüketime yönlendirir. Sponsorlu içerikler, influencer önerileri ve kaçırılmayacak fırsatlar psikolojik baskı oluşturur. Bu içeriklere daha az maruz kalmak, harcama isteğini azaltabilir.5. DUYGUSAL İHTİYAÇLARINIZI FARK EDİN Bir şey satın almak istemenizin altında genellikle başka duygular yatar. Can sıkıntısı, yalnızlık, mutsuzluk gibi duygularınızın farkına varın. Bu duygularla alışveriş dışı yollarla başa çıkmayı öğrenin: yürüyüş, meditasyon, bir arkadaşla konuşmak gibi.DESTEK ALMAKTAN ÇEKİNMEYİN Eğer alışveriş bağımlılığı hayatınızı kontrol ediyorsa, profesyonel destek almaktan çekinmeyin. Davranış terapileri bu konuda oldukça etkili olabilir. Alışveriş bir keyif aracı olmaktan çıkıp bir yük haline geldiyse, bu sinyalleri ciddiye almak gerekir.FARKINDALIKLA TÜKET, HUZURLA YAŞA Minimalist yaşam anlayışı son yıllarda daha fazla insanı etkisi altına alıyor. Az ama öz eşya, daha çok huzur anlamına gelebilir. Gerçekten ihtiyacınız olanlarla yaşamak, zihinsel ferahlık da sağlar. Tüketim yerine üretim odaklı bir yaşam tarzı, sizi maddi ve manevi olarak daha güçlü hissettirebilir.
Source: Habertürk
Navigasyonlarda “radar” sonrası şimdi de “polis” bildirimi uyarısı: Suçluya yol gösterir
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Karayolları Trafik Kanunu’nda yapılacak düzenlemelere ilişkin açıklamasında faaliyete geçecek mobil uygulama ile vatandaşların radar bölgelerini görebileceğini belirtmişti. Bu açıklamaların ardından navigasyon uygulamalarının “polis noktası bildirimi” özelliği tartışmalara neden oldu. Google Haritalar, polis bildirimleri uygulamasını yenileyip “Hız Tuzağı” seçeneği yerine, çok daha kapsamlı “Polis” bildirim özelliğini getirmişti. Artık uygulamada bunun yerine “Polis” seçeneği bulunurken, kullanıcılar sadece radar bölgelerini değil tüm polis noktalarını paylaşabiliyor. İnternette yer alan farklı bazı uygulamalarda ise benzer şekilde polis noktası bildirimi, çevirme, güvenlik uygulaması yapılan yerlerin bildirimleri yer alıyor. Bu durumun kamu güvenliği açısından risk oluşturabileceğini değerlendiren uzmanlar Milliyet’e şunları söyledi:Türk-Alman Üniversitesi Ceza Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Kemal Yıldız: Karayolları Trafik Kanunu’nun 51. maddesinin 5. fıkrasına göre hız sınırlarının aşılıp aşılmadığını, tespit etmekte kullanılan cihazların yerini tespit veya sürücüyü ikaz eden her türlü cihazın imalı, ithali ve araçlarda bulundurulması yasaktır. Aynı maddenin 6. fıkrasına göre bu cihazları imal, ithal etme, araçlarında bulunduranlar için para ve hapis cezası öngörülmüştür. Muhtemelen bu yasak/ceza ve Devlet yetkililerinin bu yöndeki talepleri doğrultusunda Google Haritalar uygulamasından radarların yerlerini göstermeye son verdi. Eğer bu uygulama sabit polis noktalarını değil de anlık polis noktalarını gösteriyorsa, suç şüphelisi kişilerin kolluk denetimlerinden kaçmaları konusunda bir kolaylık sağlayacaktır.‘Kanuni boşluk var’Avukat Merve Uçanok: Bu konuda esasen bir kanuni boşluk var. Radar cihazlarının frekans vb. ayarlarını bozacak cihazlar kullanarak ceza kesilmesini engelleyen sürücüler için kanunda ayrıca ceza öngörülmüş. Ancak haritalarda yer belirtmek tam olarak bu ihlali oluşturmadığından hukuki boşluk doğuyor.‘Güvenlik açısından risk’Bilişim Hukukçusu Sefa Karcıoğlu: Hız sınırını tespit eden cihazların yani radarların kullanılmadan önce sürücüler uyarı levhalarıyla uyarılmalıdır. Nitekim Yargıtay’da yol kullanıcılarına önceden bilgilendirme yapılması gerektiğini belirtmektedir. Harita uygulamalarının bu kapsamda kullanılması yasaldır. Haritalar üzerinden polis noktalarını gören kişilerin bu noktaları tercih etmemesi ise bir güvenlik açığı oluşturabilir.‘Bazı ülkelerde yasak’Adli Bilişim Uzmanı Mustafa Sansar: Aslında bu özellik dünyada uzun zamandır kullanılıyor. İlk olarak ABD, İngiltere gibi ülkelerde 2019’da test edilmeye başlanmış. Türkiye’de de 2020 gibi bazı kullanıcılar bu özelliği kullanmaya başlamış. Bazı ülkelerde polisin yerini göstermek yasak. Türkiye’de şu an için yasal bir engel görünmüyor ama bu durum tartışmalı.‘Cezayı etkisiz kılabilir’Adli Bilişim Uzmanı Prof. Dr. Ali Murat Kırık: Teknik olarak bu sistem, kullanıcıların paylaşımıyla işliyor. Bir kullanıcı bu bildirimleri gördüğünde, ilgili güzergâhta bir denetim olduğunu anlayarak rotasını değiştirebilir. Cezai uygulamaları etkisiz hale getiren bir alt yapıya hizmet ediyor.‘Kurnazlık kültürümüz var’Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan: Maalesef Keloğlan hikayeleriyle kültürel kodlarımızda cisimleşen ‘kurnazlık kültürü’müz var. Devleti daha çok denetleyen ve mesafeli bir otorite olarak algılayan vatandaş onun kurallarını çiğnemeyi kendince meşrulaştırıyor. Böyle kişiler gemisini yürüten kaptan olarak onaylanıyor. Oysa bu anlayış toplumsal güveni ve birlikte yaşama ahlakını alt üst ediyor. Kendi çıkarı uğruna başkasının hayatını riske atmayı ‘uyanıklık’ olarak görmeye başladığımız anda toplum olarak çözülmenin eşiğine geliriz. Bu nedenle sadece yasal yaptırımlar değil toplumsal vicdanı da yeniden inşa etmemiz şart.
Source: Gazetevatan.com
Danla Bilic”e kabusu yaşatan eski sevgili, şimdi de ölümle tehdit ediyor!
Sosyal medya fenomeni Danla Bilic, eski sevgilisi Berk Çetin tarafından uzun süredir maruz kaldığını öne sürdüğü şiddet ve tehdit iddialarıyla yeniden gündemde. Bilic”in sosyal medya hesabından yaptığı açıklamalar ve paylaştığı güvenlik kamerası görüntülerinin ardından başlatılan hukuki süreçte yeni bir gelişme yaşandı. TUTUKLANDI, 4 GÜN SONRA SERBEST BIRAKILDI Danla Bilic”in suç duyurusunun ardından, Berk Çetin 12 Nisan 2025″te Denizli”de gözaltına alındı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ancak Bilic, ilk duruşmanın görülmesinin ardından Çetin”in dört gün içinde tahliye edildiğini duyurdu. Sosyal medya üzerinden açıklamalarda bulunan Bilic, Çetin”in duruşmadaki tavırlarında pişmanlık olmadığını ifade etti. Ünlü fenomen, “Hiç pişman değildi. Yaptıklarının arkasında olduğu çok belliydi,” dedi. “DAYIMI ARAYIP ÖLÜMLE TEHDİT ETTİ” Bilic, tahliyenin ardından tehditlerin devam ettiğini ve ailesine yönelik doğrudan tehditler yapıldığını açıkladı. “Dayımı arayıp “Kızınızın ölüm haberini 3-4 güne alırsınız” gibi bir beyanda bulunmuş. Bu insan şu an dışarda, olanı biteni izliyoruz,” ifadelerini kullandı. DAHA ÖNCE SİLAHLA EVE GİRDİĞİ İDDİA EDİLDİ İddialara göre Berk Çetin daha önce de Danla Bilic”in evine silahla girmiş, Bilic”i takip etmiş ve fiziksel şiddet uygulamıştı. Güvenlik kamerası görüntülerinin kamuoyuyla paylaşılmasının ardından olay sosyal medyada da büyük yankı uyandırmıştı. PES ETMEYECEĞİM Bilic, yaptığı açıklamada hukuki mücadelesinden vazgeçmeyeceğini belirterek, “Pes etmeyeceğim. Ne olursa olsun mücadele edeceğim,” dedi. OLAYIN GEÇMİŞİ Danla Bilic, Eyüpsultan”da eski sevgilisi tarafından darp edilmişti. KADES uygulaması ile olay yerine polis çağıran fenomen, sosyal medya hesabından konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Restoranda, güvenlik kameralarının görüş açısında, açık ve ağır şekilde yumruklanarak darp edildim. Aldığım darp raporu ile birlikte Aile İçi Büro”ya müracaat ettim. Hukuki sürecin etkin bir şekilde ilerlemesini ve güvenliğimin sağlanmasını bekliyorum” ifadelerini kullanmıştı.
Source: Haberler
Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin kimdir? Oya Tekin neden gözaltına alındı?
İBB ’ye yönelik soruşturma kapsamında yeni bir operasyon dalgası daha geldi. Aralarında Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar, Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin , Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe ve Avcılar Belediye Başkanı Utku Caner Çaykara”nın da bulunduğu 47 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Peki, Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin kimdir? Oya Tekin neden gözaltına alındı? OYA TEKİN KİMDİR? Mersin Tarsus doğumlu olan Oya Tekin, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunudur.1991 yılından bu yana serbest avukat olarak çalışmaktadır. Çalışma yaşamı Hak, Hukuk, Adalet mücadelesi içerisinde geçmiş olan Tekin ,Adana’da çoklu çalışma ve kurumsal avukatlık ofisini oluşturan ilk kadınlardandır. Yüksek lisansını Mersin Üniversitesi Kadın Araştırmaları bölümünde yapmıştır. 24 haziran 2018 milletvekili seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi 6.sıra milletvekili adayı olarak seçimlere girmiştir. Adana İl Kadın Kolları Başkanlığı görevinde ilk dönemini sürdürmektedir. Adana Barosunun mesleki sorunlar, kadın hakları, Çevre komisyonlarında görevler almış, iki dönem ise staj komisyonu başkanlığı görevini yürütmüştür. Yine Demokrat avukatlar grubunun yönetiminde görev alarak bir dönem başkanlığını yapmıştır. Sivil toplum kuruluşlarının toplumsal yaşamdaki hayati rolünün farkında olarak çevre, İnsan hakları, Kadın hakları konusunda birçok sivil toplum kuruluşunda kurucu üye /üye olarak görevler almıştır. 1990 yılında Adana’da kurulan ilk çevre derneği, Çevre ve tüketiciyi koruma derneği ÇETKO bünyesinde yaptığı çalışmalar paralelinde bölgemizde ilk çevre davalarının açılmasında avukatlık görevi üstlenmiştir. Mülteci/ sığınmacı hakları konusunda, 2013 yılında Suriye’den Adana’ya göç eden sığınmacıların hukuki durumu ve toplumla entegrasyonuna ilişkin saha çalışması ile kapsamlı bir çalışma raporu hazırlamıştır. 31 Mart Yerel Seçimleri sürecinde, kadın muhtar adaylarıyla çalışmalar yapmış. Kadının siyaset sahnesindeki mücadelesini görünür kılmak amacıyla “Cam Tavanları Kırıyoruz” isimli kitabını kaleme almıştır. OYA TEKİN”İN ÖZEL HAYATI Av. Celal Tekin ile evli olan Oya Tekin,üç çocuk annesidir. OYA TEKİN NEDEN GÖZALTINA ALINDI? İstanbul Büyükşehir Belediyesi”ne (İBB) yönelik “yolsuzluk” soruşturmasında beşinci dalga operasyonu bu sabah başlatıldı. Operasyon kapsamında Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe ve Avcılar Belediye Başkanı Utku Caner Çaykara dahil 47 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Öte yandan İBB iştirakı yöneticileri ve CHP”li başka belediyelerin üst düzey yöneticilerinin yanı sıra Adana”da Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar ve Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin hakkında da gözaltı kararı verildi.
Source: Haber Merkezi
Medya ve bilgi güçlü bir yayın aracı mı yoksa tehlikeli bir alan mı?
Bugün “Bilgi çağında” yaşadığımızı sıkça dile getiriyoruz. Gerçekten de birkaç tıklamayla ulaşabildiğimiz devasa bir bilgi havuzunun içindeyiz. Her saniye dünya çapında milyarlarca bilgi dolaşıma giriyor. Devletler, kurumlar, hatta bireyler; üretilen fiziksel tüketim ürünlerini ulusal ya da uluslararası kalite standartlarıyla denetleyebiliyor.
Peki, ya bilgi? Sayısız bilgi kimin tarafından, nasıl ve nerede hangi değerlere göre denetleniyor? Bu bilginin faydalı mı zararlı mı olduğu nasıl anlaşılıyor?
“Evrensel bilgi” denildiğinde, zamana, mekâna ve kültüre göre değişmeyen; insanlık için faydalı kabul edilen, kapsayıcı bir bilgi türü anlıyoruz. Bu bilgiye ulaşmak, çeviri teknolojileri sayesinde artık çok kolay. Ancak asıl zorluk bilgiyi anlamak, sorgulamak, neden-sonuç ilişkisini kurmak ve en önemlisi gerçeği ayırt edebilmekte yatıyor.
Bu noktada, sahip olduğumuz kültürel bagajdan sıyrılarak, bilgiyi tarafsız bir akılla okumak artık zorunlu hale geldi. Her yeni bilgi karşısında şu soruları sormak gerekiyor:
Kim söylüyor? Neden söylüyor? Kime hizmet ediyor?
Medya ve Bilgi Güçlü Bir Yayın Aracı mı, Tehlikeli Bir Alan mı?
İnternetin sınır tanımayan erişim kapasitesi, bilginin yayılımında büyük rol oynuyor. Ancak Medya da bu sürece dahil olduğunda durum daha da karmaşık ve tehlikeli bir hal alıyor. Günümüzde medya, sadece bilgiyi taşıyan bir araç değil; aynı zamanda onu şekillendiren, filtreleyen ve hatta manipüle eden bir güç haline geldiği görülmektedir.
Günümüzde insanlar bilgiye erişmek için haber kanalları, sosyal medya, dijital platformlar gibi çok sayıda mecradan faydalanıyor. Bu mecralar, bazen bilginin “doğru” olmasından çok, “dikkat çekici” olmasına odaklanıyor.
Böylece bilgi, reyting, tıklama, paylaşım gibi motivasyonlarla, etik ilkelerden uzaklaşarak gelir elde etmek amacıyla dolaşıma giriyor. Bu durum bilgiyi kullanmak isteyen medya okur yazarlık eğitimi olmayan bireyler ve özellikle genç kuşlaklar üzerinde olumsuz etkiler oluşturduğunu görüyoruz.
Dini Bilgi ve Ahlaki Sınav
Modern dünyada dini bilgiler de bu manipülasyon ve sığlaştırma tehlikesinden nasibini alıyor. Evrensel dini değerler olan adalet, ahlak, merhamet, dürüstlük gibi kavramlar, bazı coğrafyalarda mezhepsel, politik ve ideolojik amaçlarla araçsallaştırılabiliyor.
Üretilen ya da kullanıma sunulan her bilgiyi talep eden, kullanan bireyler öncelikle vicdanla ilişkisini kurması gerekebilir. Bilgi, ahlaki bağlamdan yoksunsa; ayrımcılığa, propagandaya ya da dijital sömürüye hizmet etmesi muhtemeldir.
Bilgi, vicdanla buluşmuyorsa, ondan şüphe etmeliyiz.
Bilgiyi Ölçmek Mümkün mü?
Modern çağın en çok değer verdiği kavramlardan biri de ‘’Ölçmek ve Değerlendirmek’’. Uzunluk, ağırlık, şekil, sıcaklık gibi fiziksel olguları metreyle, mikroskopla, nanometrik ve diğer tekniklerle ölçebilirken bilgiyi hangi standartlarla ölçmeli ya da mukayese etmeliyiz Milyarlarca üretilen bilginin mihenk taşı ne olmalıdır?
Aslında bilgiyi ölçmek veya değerlendirmek için temel ilkeler olan Doğruluk, Etik ve Amaç uygunluğuna bakmamız bilimsel ve mantıksal temellere dayanması. İnsan hakları ve adalet ile çelişmemesi. Topluma, doğaya ve insana hizmet etmesini karşılıyorsa kullanacağımız bu bilgi bizi hata yapmaktan uzak tutabilir.
Yapay Zekâ ile Evrensel Bilgiyi Değerlendirmek:
Yapay zekâ, doğruluğu mutlak olmayan bilgileri de “emin şekilde” sunması mümkündür. Evrensel bilgiye hem bir ayna hem de bir filtre olabilir. Evrensel olduğu sanılan bilginin çoğu batı merkezli kaynaklardan geliyor da olabilir. Ancak, günümüzde bu filtrenin nasıl çalıştığı, bilginin kim tarafından üretildiği ve verilerin yanlılığı önem taşıyor. Yapay zekâ doğruluğu mutlak olmayan bilgileri de “emin şekilde” sunabilir.
Bilgi Çağının Ahlaki Kodu
Yapay zekâ çağında, evrensel bilgiye ulaşmak sadece teknik değil, ahlaki bir meseledir. Medya, din ve teknoloji üçgeninde şekillenen bilgi ortamı; insanları yönlendirmenin, ikna etmenin ve etkilemenin güçlü bir aracı haline gelmiştir.
Bu yüzden, bilgiye sadece ulaşmak değil, onu ölçmek, anlamak, sorgulamak ve içselleştirmek, insanlık için hayati önem taşıyabilir. Hakikatin ayakta kalabilmesi için, bilgiye yön verecek evrensel değerlerle birlikte ahlaki bir pusula kullanmak bizi hata yapmaktan uzak tutabilir.
Muzaffer Şafak / Haber7
Source: M Yazilari
DEM Parti”den “Gezi” mesajları
Gezi Direnişi”nin 12″inci yıldönümü dolayısıyla Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yönetiminden de mesajlar geldi. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, mesajında iktidarla başlayan süreç trafiğine göndermede bulunarak Gezi Direnişi”nin yıldönümünde bir kez daha barıştan, adaletten, demokratik toplumdan yanayız dedi Bakırhan, şunları kaydetti: Gezi, bu toprakların dört bir yanından yükselen özgürlük ve adalet talebiydi. Farklı kimliklerin, inançların, yaşam tarzlarının bir arada kardeşçe durabileceğinin en somut ifadesiydi. Halkların iradesini esas alan gerçek bir demokrasi için, barışın diliyle çatışmasız bir geleceğe yürümek için, toplumsal barışı ve demokratik bir yaşamı savunmaya devam edeceğiz. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise, sosyal medya hesabından 2013 Gezi eylemlerinin yer aldığı bir video paylaşarak Gezi, milyonların iradesiydi. Gezi, bu ülkenin vicdanının ortak sesiydi. Gezi bizdik, Gezi hepimizdik! dedi.
Source: Haber Merkezi
Bir kentin dört mahallesi birden karantinada! Kimse sokağa çıkamıyor
Hatay “ın Samandağ ilçesi Tekebaşı Mahallesi”nde başıboş bir köpekte kuduz belirtisi görülmesi üzerine bölgeye gelen ekiplerce numune aldı. Yapılan analizde kuduz hastalığı tespit edildi. Bunun üzerine Tekebaşı, Meydan, Gözene ve Çöğürlü mahalleleri karantinaya alınarak, bölgeye hayvan giriş ve çıkışı yasaklandı. İl Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri bölgede aşılama çalışmalarına devam ederken, mahalle sakinleri ise sayıları oldukça fazla olan köpekler nedeniyle korku içerisinde olduklarını söylediler. “YÜRÜYEMİYORUZ VE KORKUYORUZ” Köpeklerin saldırmasından korktukları için sahilde yürüyemediklerini ifade eden Kader Tokmak, “Sosyal medyadan kuduz vakası olduğunu öğrendik. Son dönemde köpekler yaygınlaştı. Her 3 adımda bir köpekleri görüyoruz. Sahilde yürümek istiyoruz ama köpeklerin saldırmasından dolayı yürüyemiyoruz ve korkuyoruz. 3 ay önce 70 yaşındaki annemin bacağını köpek ısırdı. Karantinaya alındı. Mahalle ve o da korkutuyor. Yetkililer önlemlerini alsınlar” dedi. “KÜÇÜK ÇOCUKLAR İÇİN KORKUYORUZ” Mahalledeki kuduz vakası nedeniyle tedirgin olduğunu belirten Behçet Arslan, “Mahallede kuduz vakası var. Küçük çocuklar için korkuyoruz ve tedirginiz. Kuduz köpeklerden korkuyoruz. Belediyelerin köpekleri toplaması gerekiyor. Burada köpek çok var” şeklinde konuştu. “EVDEKİ KAPILARI KAPATIYORUZ” Bölgede ortaya çıkan kuduz vakası sonrası tedirginlik yaşadıklarını dile getiren Nedim Doğru, köpekler için yetkililerden çözüm talep ederek, “Bizim mahallede köpekler çok görülüyor. Mahallenin her sokağında, her yerde çok köpekler var. Kuduz vakasını olduğunu duydum. Kuduz olayından dolayı tedirginiz. Evdeki kapıları köpeklerden dolayı kapatıyoruz. Korkuyoruz ve çocuklar da tedirgin oluyor. Yetkililerin köpeklerle ilgilenmelerini istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Source: Sinem Eryılmaz
Deprem bölgesindeki iller için mücbir sebep hali 30 Kasım”a kadar uzatıldı
Işıkhan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, 6 Şubat depremlerinden etkilenen vatandaşların yaralarını sarmaya, deprem bölgesindeki illerin çalışma hayatını güçlendirmeye devam ettiklerini belirtti.
Depremden zarar gören vatandaşların her zaman yanında olduklarını kaydeden Işıkhan, “Bakanlığımız ve ilgili kurum ve kuruluşlarımızca gerekli olan tüm düzenlemeler deprem bölgesindeki sigortalılarımız ve işverenlerimiz için ivedilikle hayata geçirilmektedir. Bu kapsamda Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya illeri ile Gaziantep ili İslahiye ve Nurdağı ilçelerinde 31 Mayıs 2025 tarihi itibarıyla sona eren mücbir sebep hali 30 Kasım 2025 tarihine kadar uzatılmıştır.” ifadelerini kullandı.
Bakan Işıkhan”ın açıklamasına göre, deprem felaketinin meydana geldiği tarihte söz konusu il ve ilçelerde faaliyet gösteren ve Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenen kriterlere sahip mükelleflerden 5510 sayılı Kanun”un 4″üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri kapsamında sigortalı çalıştıran iş yerlerinin, 5510 sayılı Kanun”un 4″üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılar ile diğer sigortalılar ve genel sağlık sigortalılarının, mücbir sebep sona erme tarihine kadar vermekle yükümlü oldukları her türlü bilgi ve belgenin 15 Aralık 2025 tarihine kadar Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmesi halinde söz konusu bilgi ve belgeler, yasal süresi içinde verilmiş sayılacak.
2023, 2024 yıllarına ve 2025 yılı Ocak ila Ekim aylarına ilişkin Muhtasar ve Prim Hizmet Beyannamelerinin/Aylık Prim ve Hizmet Belgelerinin 2 Şubat 2026 tarihine kadar Kuruma verilmesi halinde söz konusu beyannameler/belgeler yasal süresi içinde verilmiş kabul edilecek.
6 Şubat 2023 tarihinden önce ödeme süresi dolmuş mevcut prim borçları 31 Aralık 2025 tarihine kadar; 2023, 2024 yıllarına ve 2025 Ocak ila Ekim aylarına ait prim borçları ise gecikme cezası ve zammı uygulanmaksızın 31 Temmuz 2026 tarihine (bu tarih dahil) kadar ertelendi.
Ödeme vadesi geçmiş borçların çeşitli kanunlar uyarınca yeniden yapılandırılmış veya taksitlendirilmiş işveren, sigortalı ve hak sahiplerinin 6 Şubat 2023 ila 30 Kasım 2025 tarihleri arasında sona eren taksitlerini 31 Aralık 2025 tarihine kadar ödeyebilmelerine imkan sağlandı.
İşverenlerin 6 Şubat 2023″ten önce ödeme süresi dolmuş borçları için 31 Aralık 2025″e (bu tarih dahil), 6 Şubat 2023 ve sonrası erteleme kapsamına alınan borçları için 31 Temmuz 2026″ya kadar (bu tarih dahil) başvuru yapması ve ilgili mevzuat kapsamında belirtilen diğer şartları sağlaması kaydıyla faiz alınmaksızın 24 aya kadar taksitle ödeme imkanı getirildi.
Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş ve Malatya ile Gaziantep”in İslahiye ve Nurdağı ilçelerindeki sigortalıların borçlanma ve ihya kapsamındaki borçlarının son ödeme tarihleri, kontrol muayene tarihleri yeni mücbir sebep tarihine göre uygulamalardan sorunsuz şekilde yararlanmaları için güncellendi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
İzmir grevinde Cemil Tugay’dan yeni teklif: Sendikayı masaya davet etti
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, DİSK Genel-İş yöneticilerinin kamuoyuna verdiği bilgilerin doğruyu yansıtmadığını vurguladı. Tugay, Masada teklif ettiğimiz samimi rakamları yalanlıyor ve inkâr ediyorlar, üzüntüyle izliyoruz ifadelerini kullandı. Tugay, Genel-İş’in birçok kalemdeki yan ödemeleri belediye bütçesi dışındaki kaynaklar gibi sunduğunu belirterek, bu yaklaşımın gerçek dışı olduğunu söyledi. YENİ ÖNERİ: YAN HAKLARSIZ NET MAAŞTA ARTIŞ Başkan Tugay, DİSK Genel-İş Sendikası’na sunduğu yeni önerisini şöyle açıkladı: Yan ödemeler tamamen kaldırılacak! Aylık net ücretler 65.000 TL’den başlayacak ve 80.000 TL’ye kadar çıkacak. Eylül ayında ise maaş artışı yüzde 10 oranında yapılacak, böylece ücretler 71.500 TL’den 88.000 TL’ye kadar yükselecek. Tugay, sendikayı bu öneri üzerinde görüşmek üzere masaya davet etti ve “Bu rakamın nasıl bir özveriyle verilebileceğini çalışanlarımızın takdir edeceğine inanıyorum” dedi. YAN ÖDEMELER ARTIK GÜNDEMDE OLMAYACAK Cemil Tugay, yan ödemelerle ilgili yaşanan tartışmalara son vereceklerini ifade etti. Bundan sonra her çalışana ödenecek net maaş üzerinden yapılacak bir görüşme yapılacağını vurguladı. NE OLMUŞTU? İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı İZELMAN ve İZENERJİ şirketlerinde çalışan 23 bin belediye işçisi, toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşmazlık çıkması üzerine grev kararı almıştı. Grev sonucunda İzmir genelinde temizlik hizmetlerinden ulaşım hizmetlerine kadar birçok alanda aksama yaşanmıştı.
Source: Haber Merkezi
Marmaray”da çocuklarının yanında babaya saldırmışlardı: Biri adliyeye sevk edildi, diğeri serbest bırakıldı
İstanbul Maltepe”de Marmaray Süreyyapaşa İstasyonu”nda çocuklarının yanında darbedilen babanın burnun kırılmasına yol açan ve sosyal medyada gündem olan saldırı olayında yeni bir gelişme yaşandı.Yanında çocukları olan babayı darp eden şahıslar yakalanarak gözaltına alındı. Şahıslardan biri emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildirken, diğer şahıs adli makamlarca serbest bırakıldı.Olay nasıl gerçekleşti?Olay, dün saat 16.45 sıralarında Marmaray Süreyya Plajı İstasyonu”nda meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, iki çocuğuyla birlikte seyahat eden D.E. (46) isimli kişi ile bir kadın yolcu arasında yer verme meselesi nedeniyle tartışma çıktı. Tartışma sırasında trende bulunan bir başka yolcu E.D. (50), D.E.”ye tartışmanın büyümesi sonucunda saldırdı.Kavgaya sonradan dahil olan İ.A. (22) isimli yolcunun da araya girmesiyle arbede büyüdü. Olayın ardından polis ve sağlık ekipleri bölgeye sevk edildi.Babanın burnu kırıldıKavgada darbedilen D.E., hastaneye kaldırılırken burnunda kırık olduğu tespit edildi. D.E.”nin şikayeti üzerine şüphelilerden İ.A. olay yerinde, E.D. ise olay sonrası yapılan çalışmalar sonucunda yakalandı.Gözaltına alınan iki şüpheliden İ.A., işlemlerinin ardından adli makamlarca serbest bırakıldı.E.D. hakkında ise “kasten yaralama” suçundan başlatılan adli işlemlerin ardından gözaltına alındı. E.D., polis merkezindeki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi.Sosyal medyada kısa sürede yayılan görüntülere tepki yağdı!Olayın görüntüleri dün sosyla medya hesaplarında kısa süre içerisinde hızla yayılırken büyük tepki topladı.Görüntülere tepki gösteren vatandaşlar, çocuklarının yanında babaya saldırılmasını kınadı.Babaya saldıran şahısların kişisel bilgileri sosyal medya hesaplarından paylaşılırken, “mavi gömlekli” olarak nitelendirilen İ.A. isimli saldırganın serbest bırakılmasına tepki gösterildi.Mustafa Sarıgül de olaya tepki gösterdi. Sarıgül, video paylaşımıyla yaptığı açıklamada “İnsanlık utancı bir olay yaşandı. Bir ahlaksız çocuklarının önünde bir babaya tokat attı. O tokat, o babaya değil, bütün Türkiye”ye atıldı. Bu alçak en ağır cezayı almalıdır. Takip edeceğim” dedi.
Source: Dünya Gazetesi
Türkiye Marmaray’daki iki vicdansızı konuşuyor! Babaya çocuklarının yanında yumruklu saldırı: Kanlar içinde kaldı!
Korkunç olay dün saat 16.45 sıralarında İstanbul”daki Marmaray Süreyyapaşa İstasyonu”nda meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, iki çocuğuyla birlikte seyahat eden D.E. ile bir kadın yolcu arasında yer verme meselesi nedeniyle tartışma çıktı. Tartışma sırasında trende bulunan E.D. (50), D.E.”yi darp etti. BAŞKA BİR YOLCUNUN ARAYA GİRMESİYLE TARTIŞMA BÜYÜDÜ! Kavgaya sonradan dahil olan İ.A.”nın da araya girmesiyle arbede büyüdü. Trenin durağa yanaşmasıyla inen taraflar, tartışmaya burada devam etti. Yaşanan olayda korkan çocukları ise duraktaki kadın yolcular sakinleştirmeye çalıştı. O anlar bir yolcunun cep telefonu kamerasıyla kaydedildi. Marmaray”da çocuklarının yanında babayı darbeden şahıs adliyeye sevk edildi! O anlar kamerada | Video KANLAR İÇİNDE KALAN BABA ŞİKAYETÇİ OLDU İhbar üzerine polis ve sağlık ekipleri bölgeye sevk edildi. Kavgada darp edilen D.E., hastaneye kaldırılırken burnunda kırık olduğu tespit edildi. D.E.”nin şikayeti üzerine şüphelilerden İ.A. olay yerinde, E.D. ise yapılan çalışmalar sonucu sonradan yakalandı. Gözaltına alınan iki şüpheliden İ.A., işlemlerinin ardından adli makamlarca serbest bırakıldı. E.D. ise “kasten yaralama” suçundan adliyeye sevke edildi.
Source: Sabah
Nur Sena Düzgün”ün intiharının arkasında ne var? Üniversite iddialar hakkında açıklama yaptı
Diyarbakır”da üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Nur Sena Düzgün, okula yakın bir yerde intihar etti. Acı olay sosyal medyanın gündemine oturdu. Genç kızın, ölümünden bir gün önce Instagram profilinde paylaştığı “26.05.2025, Sağlıksız bir birey. Bir ölünün hatıra defteri” notu, yakın çevresinde ve sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. DAHA ÖNCE DE İNTİHARA KALKIŞMIŞ Genç kızın üniversitedeki bir hocasıyla ilişki yaşadığı bunun üzerine canına kıydığı iddia edildi. İddianın sahiplerinden biri de Gazeteci Emrullah Erdinç oldu. Erdinç, iddiaların odağındaki akademisyenin Sena”ya “kopya” bahanesiyle yakınlaştığını genç kızı manipüle ettiğini söyledi. #r-1120222# Gazeteci, Sena”nın ilişkisini yakın arkadaşlarına anlattığını ve “Beni gizliyor” dediğini öne sürdü. Fakültedeki herkesin olayı bildiğini iddia eden Erdinç, genç kızın daha önce 3 kez intihara kalkıştığını öne sürdü. Öte yandan Sena”nın olaydan kısa süre önce kurs hocasına bir mektup bırakarak intihar edeceğini bildirdiği ve “Cenazemi alın” mesajı ile konum bilgisi paylaştığı öne sürüldü. Nur Sena Düzgün”ün yazdığı iddia edilen intihar notu. ÜNİVERSİTEDEN AÇIKLAMA VAR Dicle Üniversitesi Rektörlüğü tarafından yapılan açıklamada ise olayla ilgili yoğun bir bilgi kirliliğinin mevcut olduğu, asılsız söylenti ve iddiaların paylaşıldığı belirtildi. Resmi makamlar dışındaki açıklamalara itibar edilmemesi vurgulanan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Üniversitemiz İlahiyat Fakültesi öğrencisi Nur Sena DÜZGÜN’ün vefatı nedeniyle bazı basın yayın organlarında ve sosyal medyada, olayla ilgili yoğun bir bilgi kirliliği mevcut olup asılsız söylenti ve iddialar paylaşılmaktadır. Konu Üniversitemiz, Emniyet Müdürlüğü ve Savcılık tarafından tahkik edilmekte olup konu ile ilgili geniş çaplı bir araştırma ve soruşturma süreci devam etmektedir. Üniversitemiz idaresi, süreci büyük bir hassasiyetle ve dikkatle takip etmektedir. Süreç tamamlanmadan konuyla ilgili yapılan bütün açıklamalar manipülatif olmaktan öteye geçmeyecektir. Resmi makamlarca olay netliğe kavuşturulmadan yapılacak hiçbir açıklamaya, habere itibar edilmemesi, öğrencimizin rûhâniyatının incitilmemesi adına hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
Source: Çağla Çağlar
DEM Parti”den operasyon açıklaması: Kabul edilemez
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerine, Adana’da Seyhan ve Ceyhan belediye başkanlarına yönelik gözaltı operasyonlarını kınıyoruz, bu müdahaleleri kabul edilemez buluyoruz.” açıklamasını yaptı.
Bakırhan, “Demokrasinin temel ilkelerinden biri, halkın sandıkta ortaya koyduğu iradeye saygıdır. Seçilmiş belediye başkanlarına yönelik yargı eliyle yürütülen bu tür operasyonlar, toplumsal barışı zedelemektedir.” dedi.
Bakırhan şu ifadeleri kullandı:
Siyasi meselelerin çözüm yolu, müzakere ve diyalogdur; demokratik siyaseti dışlayan her müdahalenin karşısında olmaya devam edeceğiz.
NE OLMUŞTU?
CHP’li belediyelere yönelik operasyon kapsamında, Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Avcılar Belediye Başkanı Utku Caner Çankaya Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar, Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin ve Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe’nin de aralarında bulunduğu 47 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. 30 kişi gözaltına alındı.
Source: Deniz Işık Balkan
DEM Parti Eş Genel Başkanlarından “operasyon” açıklaması!
DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ile Tuncer Bakırhan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı”nın CHP “li belediyelere yönelik dört ayrı soruşturma kapsamında başlattığı operasyona sosyal medya paylaşımıyla tepki gösterdi. BU SİYASİ OPERASYONLARDAN VAZGEÇİLMELİDİR Hatimoğulları, paylaşımında şunları kaydetti: İBB’ye yönelik operasyon ve İstanbul İlçe belediye başkanları ile Seyhan ve Ceyhan belediye başkanlarının gözaltına alınmasını kınıyoruz. Siyasi hesaplaşmaların yargı yoluyla çözülmeye çalışılması ve seçilmiş temsilcilere yönelik bu uygulamalar kabul edilemez. Halkın sandıkta verdiği kararlara saygı gösterilmesi, halkın iradesinin tanınması elzemdir. Toplumsal barış ve güçlü bir demokrasi için, İstanbul’dan Van’a, Mardin’den Adana’ya kadar ülkemizde halkın iradesine saygı gösterilmeli ve bu siyasi operasyonlardan vazgeçilmelidir. BU TÜR OPERASYONLAR, TOPLUMSAL BARIŞI ZEDELEMEKTEDİR Tuncer Bakırhan ise, operasyonlarla ilgili şu ifadeleri kullandı: İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerine, Adana’da Seyhan ve Ceyhan belediye başkanlarına yönelik gözaltı operasyonlarını kınıyoruz, bu müdahaleleri kabul edilemez buluyoruz. Demokrasinin temel ilkelerinden biri, halkın sandıkta ortaya koyduğu iradeye saygıdır. Seçilmiş belediye başkanlarına yönelik yargı eliyle yürütülen bu tür operasyonlar, toplumsal barışı zedelemektedir. Siyasi meselelerin çözüm yolu, müzakere ve diyalogdur; demokratik siyaseti dışlayan her müdahalenin karşısında olmaya devam edeceğiz.
Source: Haber Merkezi
Makyaj mı yapıyorsunuz maske mi takıyorsunuz? 7″den 70″e psikolojiyi yerle bir eden o hata…
Makyaj malzemelerinin cilt sağlığına olan zararları sürekli konuşulsa da ruh sağlığını etkilediği de bir gerçek. Güzellik aracı olmanın çok ötesine geçen makyaj yapma alışkanlığı, kadınların kendilerini ifade etme biçimi haline gelmiş bir ritüel. Gözlerdeki ışıltı, dudaklardaki renk ve ciltteki pürüzsüzlük, yıllar içinde farklı anlamlar kazanarak, kadınların dış dünyaya nasıl baktığı, kimliklerini nasıl oluşturduğu ve toplumun onlara nasıl baktığını yansıtmaya başladı. Psikolog Serhat Çıkman ve Yeliz Arda makyajın, hem fiziksel hem de psikolojik açıdan yarattığı etkileri anlattı. Uzmanlar, özellikle çocuklar ve gençler üzerindeki toplumsal baskı ve güzellik algısının bireylerin psikolojik gelişiminde ne denli büyük bir rol oynadığının altını çizdi. Tarihi asırlar öncesine dayansa da makyajda ilk uygulanan metodun, göze çekilen sürme olduğu biliniyor. Sürmenin kattığı estetik görüntü, aslında gözü enfeksiyon ve iltihaptan koruduğuna inanılıyordu. Teknoloji ve kozmetik sektörü ilerledikçe makyaj, malzeme çeşidi olarak arttı. Çeşidin artmasıyla yapımında kullanılan zararlı maddelerin artışı cilt sağlığı için zararlı bir tehdit haline geldi. Bunun yanında psikolojik açıdan da etkileyebilmesi ve günümüzde çocukların erken yaşta makyaj yapmaya başlamasıyla bu estetik kaygı kontrol edilmesi gereken bir durum olmaya başladı. MASUM BİR OYUN MU? Makyaj yapmanın psikolojik açıdan olumsuz etkilerini ve çözüm önerilerini aktaran psikolog Serhat Çıkman, özellikle çocuklar açısında tehlikeye dikkat çekti. Serhat Çıkman, “Çocukların makyaj yapma isteğinin artması, sosyal medyanın büyülü dünyasından bağımsız düşünülemez. Yaygın sosyal medya platformlarında, genellikle genç influencerların paylaştığı makyaj videoları, çocukları erken yaşta bu alana çekiyor. Renkli paletler, ışıltılı rujlar ve yaratıcı makyaj teknikleri, çocukların hayal gücünü cezbediyor. Ancak bu yalnızca masum bir yaratıcılık oyunu değil; aynı zamanda toplumun dayattığı güzellik standartlarının çocuklara kadar uzanması. Çocuklar, fenomenlerin kusursuz görünümünü taklit ederek kendilerini “daha güzel” hissetme arayışına girebiliyor. Bu durum, erken yaşta özgüvenin dış görünüşe bağlanması riskini doğuruyor” dedi. EBEVEYNİN YAKLAŞIMI ÖNEMLİ Psikolojik açıdan bakıldığında, çocukların makyaj yapma isteğinin sosyal kabul görme ve beğenilme ihtiyacından kaynaklandığını kaydeden Serhat Çıkman, “Sosyal medya, çocuklara “ideal” bir görünümün ne olduğunu dayatırken, ebeveynlerin bu süreçte yönlendirici bir rol oynaması kritik. Çocuklara makyajın bir ifade biçimi olabileceğini, ancak kendilerini sevmek için buna ihtiyaç duymadıklarını anlatmak, sağlıklı bir benlik algısı geliştirmelerine yardımcı olabilir” ifadelerini kullandı. EKSİK HİSSEDİYORLAR Birçok kadının makyaj yaparken kendisine ayırdığı zamanı bir rahatlama ve yaratıcılık anı olarak tanımladığını hatırlatan Serhat Çıkman, “Bu, özsaygıyı artırabilir ve güne daha iyi bir ruh haliyle başlama hissi verebilir. Ancak makyaj, bir zorunluluk haline geldiğinde, kadınlar makyajsızken kendilerini “tamamlanmamış” hissedebilir. Bu durum, psikolojide kişinin kendisini dış görünüşü üzerinden tanımlaması denilebilir. Makyajsızken ruh halindeki değişiklikler, genellikle özgüven eksikliği veya toplumsal beklentilere uyum sağlama baskısıyla açıklanabilir. Kadınlar, makyajsızken toplumun eleştirel bakışlarına maruz kalacaklarını düşünebilir. Bu, özellikle sosyal medya çağında, sürekli “görülme” ve “beğenilme” kaygısıyla daha da yoğunlaşır. Makyaj yapmayı tercih etmeyen kadınların çevreden olumsuz yorumlarla karşılaşması, açık bir toplumsal baskı örneğidir. “Yorgun musun?”, “Hasta mısın?” gibi masum görünen sorular bile, kadınlarda “makyajsız yeterince iyi değilim” algısını pekiştirebilir. Bu, psikolojik olarak bir dışlama ve yargılanma korkusu yaratır. Kadınların makyaj yapmaları gerektiğine dair bu örtülü beklenti toplum yapısının uzantısıdır. Güzellik, kadınların değerini belirleyen bir ölçüt olarak sunulurken, makyaj yapmamak “ihmal” ya da “özensizlik” gibi yanlış algılanabilir. Bu baskı, kadınlarda özgüven sorunlarına yol açabilir ve makyajı bir zorunluluk olarak görmelerine neden olabilir. Psikolojik olarak, bu durum bir sosyal maske oluşturma ihtiyacıyla ilişkilendirilebilir. Kadınlar, topluma uyum sağlamak için makyajı bir kimlik unsuru haline getirebilir.” ÇOCUKLARI DA ETKİLİYOR Teknolojinin hayatımızdaki yerinin derinleşmesiyle birlikte makyaj yapma yaşının düştüğünün altının çizen Psikolog Yeliz Arda, “Sosyal medyanın kullanım süresinin artmasıyla birlikte, makyaj videolarının küçük yaş grupları üzerindeki etkisi hızla yükseliyor. Özellikle 9-14 yaş aralığındaki kız çocukları, sosyal medya sayesinde makyaj tekniklerine ve ürünlerine kolayca ulaşıyorlar. Bu durum, çocukların güzellik algılarını şekillendiriyor ve erken yaşta makyaj yapmaya başlamalarına neden oluyor. Ne yazık ki bu, özgüven problemleri ve beden algısı bozuklukları riskini beraberinde getiriyor” şeklinde konuştu. DUYARLI OLMALILAR Estetik görünüm baskısının çocukların psikolojik ve sosyal gelişiminde önemli sorunlara yol açabileceğini anlatan Psikolog Arda,11ülkeyi kapsayan bir araştırmanın verilerine göre, sosyal mecralardaki içeriklere maruz kalan çocuklarının yüzde 70″inden fazlasının dış görünüşlerinden rahatsızlık duyduğunu ve güzellik standartlarına uyum sağlamak için makyaj yapmaya daha çok meyil ettiklerini belirtti. Öte yandan içerik üreticilerini bu konuda duyarlı ve hassas olmaya davet etti. ÖZGÜVENİ YENİDEN İNŞA ETMEK Makyaj yapma alışkanlığını azaltmak veya tamamen bırakmak isteyen kadınlar için özgüven meselesi kritik bir öneme sahip. Özgüven, dış görünüşten bağımsız olarak içsel bir değere dayanmalı. Bunu başarmak için şu adımlar yardımcı olabilir: 1 Kendiyle Barışma Süreci: Makyajsız halini kabul etmek, bir öz sevgi yolculuğudur. Aynada makyajsız kendinize bakarak, doğal özelliklerinizi takdir etmeyi deneyin. Küçük adımlarla, örneğin evde makyajsız vakit geçirmekle başlayabilirsiniz. 2 Toplumsal Beklentilere Meydan Okuma: Çevrenin yorumlarına karşı kendinizi ifade edin. Örneğin, “Makyajsız da kendimi harika hissediyorum” gibi bir cümle, hem kendinize hem çevrenize güçlü bir mesaj verir. 3 Sosyal Medya Detoksu: Influencerların kusursuz görüntülerinden uzaklaşmak, gerçekçi bir benlik algısı oluşturmanıza yardımcı olabilir. Takip ettiğiniz hesapları gözden geçirerek, size ilham veren ve doğal güzelliği savunan içeriklere yönelin. 4 Yeni Ritüeller Geliştirme: Makyajın yerini alacak başka öz bakım ritüelleri bulun. Meditasyon, cilt bakımı veya hobi edinmek, kendinize ayırdığınız zamanı anlamlı kılabilir. 5 Psikolojik Destek: Özgüven sorunları derinleşirse, bir terapistle çalışmak, benlik algınızı yeniden inşa etmenize yardımcı olabilir.
Source: Meli̇ke Akdeni̇z
CHP belediyeciliği yine çöktü! Sokaklar çöp yuvasına döndü
İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan işçilerin başlattığı grevin sürmesi nedeniyle kent merkezindeki Alsancak, Kıbrıs Şehitleri Caddesi ve Kordon”da çöpler sokakta birikti.Toplu iş sözleşmesindeki anlaşmazlık nedeniyle İZELMAN ve İZENERJİ şirketlerinde çalışan Genel-İş Sendikasına üye yaklaşık 23 bin işçinin başlattığı grev üçüncü gününde sürüyor.Grev nedeniyle şehir içi ulaşımda önemli görev üstlenen ESHOT otobüslerinin tamamına yakını kontak kapatınca vatandaşlar ulaşımda sorun yaşadı.Kentte temizlik park ve bahçe, fen işlerinin yanı sıra mezbaha, kreş, aşevleri ve otoparklarda da bazı hizmetler durdu.Çöplerin toplanmaması nedeniyle sokaklarda çöp yığınları ve kötü koku oluştu. Biriken çöplerin kaldırım ve yollara taştığı gözlemlendi.Kentin en işlek noktalarından Konak ilçesindeki Alsancak, Kıbrıs Şehitleri Caddesi ve Kordon bölgesinde oluşan çöp yığınları tepkilere neden oldu.GREVİzmir Büyükşehir Belediyesi ile DİSK”e bağlı Genel-İş arasında yaklaşık 23 bin işçiyi kapsayan toplu iş görüşmelerinden sonuç çıkmayınca sendika, 28 Mayıs gecesi grev kararını uygulamaya başlamıştı.
Source: Www.star.com.tr
Trump”tan eşi tarafından tokatlanan Macron”a evlilik tavsiyesi
Fransa”nın 47 yaşındaki Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron”un Vietnam gezisinde 72 yaşındaki eşi Brigitte Macron”dan şiddet gördüğü anlara ilişkin görüntü büyük yankı uyandırdı. YÜZÜNÜ ARKAYA DOĞRU İTTİ Bahsi geçen görüntüde başkent Hanoi”de uçaktan inmeden hemen önce Macron tam merdivenden inmeye hazırlanırken yandan bir elin yüzünü arkaya doğru ittiği görüldü. O KİŞİNİN EŞİ OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI Daha sonra bu kişinin first lady Brigitte Macron olduğu anlaşılırken şaşkınlığı kısa sürede üzerinden atan Macron, kameralara el sallayarak yaşananları olağan göstermeye çalıştı. O GÖRÜNTÜ TRUMP”A SORULDU ABD Başkanı Donald Trump, Fransa First Lady”si ve Cumhurbaşkanı arasında yaşanan olaya ilişkin konuştu. Beyaz Saray”daki Fox News muhabiri, Trump”a “Fransa First Lady”sinin kocası Emmanuel Macron”u tokatladığı bir video gündem oldu. Kendisine evlilik tavsiyeniz var mı?” diye sordu. “KAPININ KAPALI OLDUĞUNDAN EMİN OLUNMALI” Kelimelerini dikkatle seçen Trump, “İkisini de çok iyi tanıyorum. İkisi de gerçekten çok iyi insanlar. Yaşananların neyle ilgili olduğunu bilmiyorum” cevabını verdi. Üç kez evlenen Trump, verdiği esprili yanıtta “Kapının kapalı olduğundan emin olunmalı” dedi.
Source: Haberler
Marmaray kavga olayı nedir? Yumruk atan şahıs tutuklandı mı?
Marmaray kavga olayı nedir sorusu, özellikle çocuklarıyla seyahat eden bir babanın darbedilmesi üzerine gündeme geldi. Olayın görüntüleri kısa sürede yayılırken, sosyal medya kullanıcıları “Yumruk atan şahıs tutuklandı mı?” sorusunu sıkça sormaya başladı. Peki, Marmaray kavga olayı nedir ve bu şiddet olayında kimler gözaltına alındı? Yumruk atan şahıs tutuklandı mı? İşte İstanbul”daki Marmaray hattında yaşanan skandal olayla ilgili tüm detaylar… MARMARAY KAVGA OLAYI NEDİR? Marmaray”da yaşanan kavga olayı, 30 Mayıs 2025 tarihinde İstanbul Maltepe”deki Süreyyapaşa Marmaray İstasyonu”nda meydana geldi. Olay, iki çocuğuyla birlikte seyahat eden 46 yaşındaki D.E. ile bir kadın yolcu arasında yer verme meselesi nedeniyle başlayan tartışmanın, diğer yolcuların da dahil olmasıyla kavgaya dönüşmesiyle gerçekleşti. Kavga sırasında D.E., 50 yaşındaki E.D. tarafından darbedildi ve burnu kırıldı. YUMRUK ATAN ŞAHIS TUTUKLANDI MI? Olayın ardından 22 yaşındaki İ.A. da kavgaya dahil oldu. Her iki şüpheli de polis tarafından gözaltına alındı. İ.A., emniyetteki işlemlerinin ardından serbest bırakılırken, E.D. hakkında “kasten yaralama” suçundan adli işlem başlatıldı.
Source: Beyza Nur Ergin
İntihar eden Nur Sena mektubunda bir kişiyi işaret etti: Asıl mesele Ahmet
Diyarbakır Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencisi Sena Düzgün, Onkoloji Hastanesi bahçesindeki ağaçta asılı halde ölü bulundu.Geçtiğimiz günlerde gece evine dönmeyen Sena Düzgün”ün ailesi, sabah saatlerinde kayıp ihbarında bulundu. Annenin durumu yetkililere bildirmesi üzerine yapılan arama çalışmaları sonucu genç kadının cansız bedeni, sabah saatlerinde bulundu. İhbar üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Olay yerinde yapılan ilk incelemede Sena Düzgün”ün yaşamını yitirdiği tespit edildi. Olay yeri güvenlik çemberine alınırken, cenaze otopsi için Diyarbakır Adli Tıp Kurumu”na kaldırıldı. Genç kızın daha önce de intihar girişiminde bulunduğu ileri sürülürken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. HOCASINA CENAZEMİ ALIN DİYE MESAJ ATMIŞ Öte yandan Düzgün”ün, kurs hocasına bir mektup bırakarak intihar edeceğini belirttiği ve konum bilgisi paylaşarak “Cenazemi alın” mesajı gönderdiği, ölüm anını kayda aldığı iddia edilirken, Instagram hesabında intihardan bir gün önce, notlar kısmına “26.05 2025, Sağlıksız bir birey. Bir ölünün hatıra defteri” yazdığı bildirildi. YASAK AŞK İDDİASI Düzgün”ün üniversitede görevli bir akademisyen ile yasak ilişki yaşadığını ve bu ilişkinin sona ermesinin ardından intihar ettiği iddia edildi. MEKTUBU ORTAYA ÇIKTI: ASIL MESELE AHMET Yasak aşk iddiası tartışılırken Düzgün”ün bıraktığı mektup ortaya çıktı. Mektubunda “Bütün elbiselerimi yardım kuruluşlarına verin. Kitaplarımı üniversiteye, oyuncaklarımı yuvaya, balığımı Ahmet”e. Benden hiçbir şey kalmasın bu dünyada. Mezarımda tek bir çiçek dahi istemiyorum. Mezar taşım dahi olmasın. Hiç kimse 5 dakikadan fazla kalmasın mezarımın başında. Ağlamak istemeyen evine gitsin annem de dahil. Ve… Asıl mesele Ahmet, asla mezarıma gelmesin.” ifadelerini kullandı. ÜNİVERSİTEDEN AÇIKLAMA VAR Dicle Üniversitesi Rektörlüğü tarafından yapılan açıklamada ise olayla ilgili yoğun bir bilgi kirliliğinin mevcut olduğu, asılsız söylenti ve iddiaların paylaşıldığı belirtildi.Resmi makamlar dışındaki açıklamalara itibar edilmemesi vurgulanan açıklamada şu ifadelere yer verildi:”Üniversitemiz İlahiyat Fakültesi öğrencisi Nur Sena DÜZGÜN”ün vefatı nedeniyle bazı basın yayın organlarında ve sosyal medyada, olayla ilgili yoğun bir bilgi kirliliği mevcut olup asılsız söylenti ve iddialar paylaşılmaktadır. Konu Üniversitemiz, Emniyet Müdürlüğü ve Savcılık tarafından tahkik edilmekte olup konu ile ilgili geniş çaplı bir araştırma ve soruşturma süreci devam etmektedir. Üniversitemiz idaresi, süreci büyük bir hassasiyetle ve dikkatle takip etmektedir. Süreç tamamlanmadan konuyla ilgili yapılan bütün açıklamalar manipülatif olmaktan öteye geçmeyecektir. Resmi makamlarca olay netliğe kavuşturulmadan yapılacak hiçbir açıklamaya, habere itibar edilmemesi, öğrencimizin rûhâniyatının incitilmemesi adına hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir.”
Source: Haberler
3. Uluslararası Aile Sempozyumu”nda “Sosyokültürel Perspektiften Aile” oturumu düzenlendi
Demokrasi ve Özgürlükler Adası”nda düzenlenen sempozyumda, Prof. Dr. Orhan Koçak başkanlığında gerçekleştirilen “Sosyokültürel Perspektiften Aile” oturumunda konuşan Bitlis Eren Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Palabıyık, “Toplumsal Cinsiyet Karmaşasında Kültürel Terörün Sosyalleşmesi: Sosyo-Kültürel Terörizm Olarak LGBT Örneği” başlıklı bir sunum yaptı.
Literatürde kullanılan siyasal, dini, etnik, ideolojik ve kültürel terörizm kavramlarına değinen Palabıyık, “Kültürel terörizmde özellikle birkaç tane temel vurgumuz var. Mesela toplumsal yapıyı bozma amacı vardır, dönüştürme amaçlıdır. İnfial yaratmayı amaçlar, kaos büyütmeyi planlar, kültürel kimliği yok etmeye çalışır. Yani aslında kimliksizleştirir.” ifadelerini kullandı.
Palabıyık, terör örgütlerinin düzeni bozma ve kaos yaratma hedefiyle hareket ettiğini, oluşturdukları kaos ortamında ise insanlara intikam alma motivasyonuyla “özgürlük” kavramını sunduklarını ifade etti.
“LGBT parçalanmış aile çocuklarını dikkatli bir şekilde seçiyor”
Tüm terör örgütlerinin bireylerin düzenini altüst ettikten sonra intikam fırsatı verdiğini ifade eden Palabıyık, şöyle konuştu:
“Bugün LGBT terörünün intikam aldığı en önemli olgu da ailedir. Hatta LGBT”li bireylerle görüştüğümüzde -toplumsal düzene yeniden entegre olanları kastetmiyoruz- bireylerin intikam aldıkları iki tane temel olgu var. Anneleri ve babaları. “Annemden ve babamdan intikam almak için ben bu yolu seçtim.” diyen çok kişi oldu. Terör örgütlerinin temel metodolojisi parçalanmış ailelerin bireylerini seçmesi. Sonra bunu kaosla besliyorlar, kaosla besledikten sonra yalnızlaştırıyorlar. Yalnızlaştırdıktan sonra ona bir konfor alanı sunuyorlar. Sonrasında intikam duygusunu ona angaje ederek onu şiddetvari bir yola meylettiriyorlar. Devamında kendisini toplumun ötekisi olarak tanınmasını kabul etmesine sebep oluyorlar.”
Palabıyık, yaşanan süreçlerin ardından bu kişilerin kandırıldığını belirterek, “kandırılma” kavramının Diyarbakır Anneleri”nin çocukları ve LGBT”ye dahil olanlar için de geçerli olduğunu söyledi.
Terör örgütlerinin çocukları kandıramazsa ayarttığını anlatan Palabıyık, “Ayartma meselesini LGBT sürecinde görüyoruz. 12-19 yaş arasındaki çocukları ve gençleri kültürel faaliyetler ile ayartıyorlar, özgürlükle ayartıyorlar, alanlarını genişleterek ayartıyorlar. Onu sosyalleştirerek ayartıyorlar. LGBT parçalanmış aile çocuklarını dikkatli bir şekilde seçiyor. DEAŞ terör örgütü de sosyal medya üzerinden çok ciddi bir örgütlenme yürütüyor. LGBT de sosyal medya üzerinden sınıfsız bir özgürlük sunuyor.” ifadesini kullandı.
Palabıyık, LGBT ve terör örgütlerinin ayrıca büyük toplumsal olayları da sosyokültürel terörü pratiğe dökmek için kullandığını kaydetti.
Tek ebeveynli ailelerde yaşanan sorunlar
Dr. Öğretim Üyesi Esin Tüccar de “Tek Ebeveynli Aileler ve Karşılaştıkları Sorunlar Üzerine Bir Değerlendirme: İstanbul Örneği” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Tek ebeveynli ailelerde küçük çocuklarda yaşanan sorunları aktaran Tüccar, “Okul adaptasyonu sorunu, kaygı bozukluğu, gerginlik, anksiyete, bağlanma sorunu, yaş büyüdükçe davranış sorunları dediğimiz bir gruba ait olmama, akran zorbalığı gibi yaşla birlikte değişen bir takım psikososyal sorunlarının da olduğunu görüyoruz.” şeklinde konuştu.
Tüccar, tek ebeveynli ailelerin en önemli sorunlarından birisinin de ekonomik zorluklar olduğunu, evin iç işleyişiyle ilgili de çeşitli sıkıntıların ortaya çıktığını belirtti.
Eşini kaybetmiş yaklaşık 400 kadınla yaptığı çalışmayı anlatan Tüccar, şunları kaydetti:
“18 yaştan 45-50 yaşa kadar insanlarla görüştüm. İçlerinde 20 yaşında, 2 yaşında çocuğu olan hanımefendi de var. Bu hanımların 95,4″ü eş kaybından sonra evlenmemişler. Bu Türkiye”de genelinde bir çalışmaydı, çoğunluk İstanbul”daydı. Sadece yüzde 4.6″sı, yani 18 kişi evlilik yapmış. Her seviyeden eğitim durumu olmasına rağmen annelerin evlilikle ilgili ortak bir yaklaşımları var. Yine bu kadınların yüzde 84″ünün asgari ücret ve altıyla yaşadığını gördük. Annelerin iyilik hali arttıkça çocukların okul başarısı da çok artıyor.”
Tüccar, manevi olarak desteklenen annelerin sosyoekonomik destek almasa da çok daha iyi duruma geldiğini kaydetti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Trump”tan karısından tokat yiyen Macron”a ilginç evlilik tavsiyesi: Kapıyı kapalı tut
Amerika Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron”un eşi Brigitte tarafından tokatlanmasının ardından ilginç bir evlilik tavsiyesi verdi. Geçen hafta Macron”un eşiyle birlikte Vietnam”a yaptığı seyahatte yaşanan olay tüm dünyada viral olmuştu.Olayın görüntülerinde, çiftin cumhurbaşkanlığı uçağından inmek üzereyken Brigitte”in kocasının yüzüne tokat attığı görülüyordu. Uçağın kapısı açılır açılmaz kameralar bu utanç verici anı yakalamıştı. Macron şoke olmuş bir şekilde hemen dönerek kameralara el sallamış, ardından çift normal davranmaya çalışarak birlikte uçaktan inmişti.Fox News muhabiri Peter Doocy, Trump”a bu tuhaf görüntülerle ilgili “Dünya lideri olarak dünya liderine evlilik tavsiyeniz var mı?” diye sorduğunda, Trump gülerek “Kapının kapalı kalmasını sağlasın” yanıtını verdi. Bu tavsiyes Oval Ofis”te düzenlenen basın toplantısında kahkahalarla karşılandı.Üç kez evlenen Trump, Macron hakkında “Bu iyi değildi. Onunla konuştum. O iyi durumda, ikisi de iyi insanlar” şeklinde yorumda bulundu. Toplantıda bulunan Elon Musk da araya girerek kendi morarmış gözünü gösterdi ve 5 yaşındaki oğlu Little X ile şakalaşırken yaralandığını anlattı.Macron daha sonra çiftin kavga etmediğini, sadece şaka yaptıklarını iddia etse de kimse bu açıklamaya inanmadı. Özellikle Brigitte”in Macron”dan 25 yaş büyük olması ve ikisinin geçmişte öğretmen-öğrenci ilişkisi yaşamış olması bu olayı daha da tartışmalı hale getirdi. Macron 15 yaşındayken tanıştığı Brigitte o dönemde 39 yaşında, evli ve üç çocuk annesi bir drama öğretmeniydi.Vücut dili uzmanları, Brigitte”in kocasına şakacı olmayan bir şekilde saldırdığını belirtirken, olay Fransız siyasetinde de yankı uyandırdı. Trump”ın verdiği “kapıyı kapalı tut” tavsiyesi ise sosyal medyada gündem oldu.
Source: Abdullah Teymur
Kocaeli”de doktoru darp ettiği iddia edilmişti! O şahıs konuştu: “İlk saldırı doktordan geldi”
Olay, dün Mollafenari Mahallesi Ankara Caddesi”ndeki Mollafenari Aile Sağlığı Merkezi”nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre Usame Aybay (28), nişanlısı ile evlilik için kan talebinde bulunmak üzere aile sağlığı merkezine geldi. Aile hekimi olarak görev yapan Nurettin Ceylan (30), kan tahlili için talepte bulunan Aybay”a işlemin saat 10.30″da bittiğini belirtti. Çıkan tartışmada, iddiaya göre Aybay doktoru darp etti. Olayın ardından doktor, darp raporu alarak Usame Aybay”dan şikayetçi oldu. Gözaltına alınan Aybay, ifadesi sonrasında serbest bırakıldı. Yaşanan olayda, koridordaki telaş ve koşuşturma sağlık ocağının kamerasına yansıdı. “DOKTOR, “UĞRAŞAMAM, HAFTAYA GELİN” DİYEREK İŞLEMİ YAPMAYI REDDETTİ” Yaşanan olaydan dolayı sosyal medyada linç edildiğini söyleyen Usame Aybay, “Geçtiğimiz perşembe günü nişanlımla birlikte kan tahlili yaptırmak üzere Aile Sağlığı Merkezi”ne gittik. Kan tahlili vermek istediğimizi söylediğimizde doktor, kuryeci arkadaşın gittiğini, haftaya gelmemiz gerektiğini söyledi. Kuryeci arkadaşın gitmediğini fark edince doktora söyledim. Bunun üzerine doktor, “Kuryeci ile konuş ondan sonrasına bakalım” dedi. Kuryeci ile görüştüm kan verene kadar bekleyebileceğini söyledi. Beraber doktora gittik, kabul ettiklerini dile getirdiler ancak doktor, “Uğraşamam, haftaya gelin” diyerek işlemi yapmayı reddetti” şeklinde konuştu. “FİZİKSEL SALDIRIYA İLK BAŞLAYAN KİŞİ DOKTORDUR” Bunun üzerine doktorun odasına gittiğini belirten Aybay, “Hocam, kabul edildi. Neden işlem yapılmıyor?” diye sordum. Aynı yanıtı aldım. Ben de özel sağlık kuruluşunda işlemin yapılıp yapılmayacağını sorduğumda kan tahlilinin özel kuruluşta verebileceğimi söyledi. Bunun üzerine nişanlımla beraber kapıdan çıkarken kendisine “Madem özel sağlık kuruluşunda işlemimizi yapabiliyorduk, beni neden buraya getirdin” diyerek sitem ettim. Odadan çıkarken doktor arkamdan yüksek sesle ve üslupsuza “Sen gel buraya” diye seslenerek beni tekrar içeri çağırdı. İçeri girdiğimde doktor elindeki makası bana savurdu. Kendimi savunmak için parmağımı öne koyduğumda parmağım kesildi ve iki dikiş atıldı. Ardından yüzüme yumruk attı. Fiziksel saldırıya ilk başlayan kişi doktordur. Ben de bu saldırıya karşılık olarak kendisine iki yumruk attım. Sonrasında doktor yeniden bana vurmaya çalışırken “Omzum çıktı” diyerek oturdu ve “Omzum çıkmasaydı sen görecektin” diyerek beni tehdit etti” ifadelerini kullandı. “NİŞANLIMI DA DARP ETTİ” Olay sonrası sosyal medyada ve bazı haber sitelerinde hakkımda birçok asılsız iddia dolaşmakta ve kamuoyu yanıltılmaktadır. Gerçeğin çarpıtılmasına karşı kendimi savunma zorunluluğu duydum. Olayın ardından karakola giderek ifademi verdim, savcılık karşısına çıktım. Kamera kayıtları incelendi, tüm tanıklar dinlendi ve doktorun ve tanıklarının ifadelerinin gerçeği yansıtmadığı tespit edildi. Tüm bu süreç belgeli ve kayıt altındadır. Ben savcılıktan çıktıktan sonra doktorun ailesi tarafından mesaj yağmuruna tutuldum. Yumruk atarken omuzu çıkan var, ancak yumruk yiyince omzu çıkan yoktur. İlçe sağlık müdürü açıklama yapacakmış, neye istinaden açıklama yapılacak. İlk vuran kendi sağlık çalışanı, ne diyecek, “Benim çalışanım vatandaşı kesse de kimse bir şey yapamaz mı?” diyecek. Bunu anlayamıyorum. Ayrıca nişanlıma da darp uygulandı. Bilmeden kimsenin haksız yorumlarda bulunmamasını rica ediyorum.” diye konuştu. Aybay, kendisinin de doktordan şikayetçi olduğunu, nişanlısı ve kendisinin de darp raporu olduğunu dile getirdi.
Source:
Sosyal medya iki çocuğunun yanında dayak atılan babaya sahip çıktı
Marmaray Süreyya Plajı İstasyonu”nda meydana gelen olayda iki çocuğuyla birlikte seyahat eden D.E. ile bir yolcu arasında yer verme tartışması yaşandı. Tartışma kısa sürede kavgaya dönüştü. Baba D.E. çocuklarının yanında darp edildi, burnu kırıldı. Saldırgan bugün tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Kavganın görüntüleri sosyal medyada hızla yayılırken çok sayıda kullanıcı çocuklarının yanında darp edilen baba D.E. için destek mesajları paylaştı. Destekler sosyal medya platformu X”te TT listesine girdi.
Sedat Peker de çocuklarının önünde darp edilen baba ile ilgili yapılan “Görüşeceğiz…” ifadeli paylaşımı retweetledi.
Darp edilen baba D.E. Ekol TV”ye yaptığı açıklamada, “Çocuklarımın, benim psikolojim çok kötü durumda. Burada girişte bir hanımefendi vardı, ben çocuklarıla girmeye çalışırken takdir edersiniz ki üç kişilik bir giriş alanı yok orada. Ben de ikizlerimi taşırken içeri giremedim. “Neden kapının önünde duruyorsunuz? Burada durmanızın anlamı nedir, arkadaki yerler boşken neden burada duruyorsunuz?” dedim. “Şuradan geçsene abi” dedi. Ben de sinirlendim, ben niye oradan geçmek zorundayım” ifadesini kullandı.
Baba şunları kaydetti:
Orası toplu taşıma, kuralları var. Ben nereden oradan geçeceğim ki. Hanımefendiyi tartıştık. Dışarıdaki adam beni ittiriyor. Farkındaysanız o konuyu ilerleten o adam, yumruk atan adam inmek üzereydi. Sonra o adam bağırmaya başlayınca geri döndü. Olay büyüdü.
Source: Haber Merkezi
Cumhurbaşkanı Erdoğan: En büyük eserimiz terörsüz Türkiye olacak
Türkiye Gençlik STK”ları Platformu (TGSP) tarafından düzenlenen Türkiye Gençlik Zirvesi, İstanbul Kongre Merkezi”nde gerçekleşiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , 4. Türkiye Gençlik Zirvesi”nde açıklamalarda bulunuyor. Erdoğan”ın açıklamalarından satır başları şöyle: “İstanbul”da sizlerle olmanın memnuniyetini duyuyorum. Platformumuzu gençlerin aile algısı, evlilik kurumuna bakışlarını içeren araştırması dolayısıyla tebrik ediyorum. Ahde vefanız için azminiz için bilginizle ferasetli duruşunuzla bu ülkeye sahip çıktığınız için hepinize şükranlarımı sunuyorum. “TERÖRSÜZ TÜRKİYE”Yİ BİRLİKTE İNŞA EDECEĞİZ” Biz büyük davaların ve büyük ideallerin bir araya getirdiği kadrolarız, biz yan yana yürüyen yol arkadaşlarıyız. Hedeflerimize sizlerle birlikte ilerleyeceğiz. Barışın, huzurun, refahın hüküm sürdüğü bölgesine ve dünyaya yön veren Türkiye”yi sizlerle inşa edeceğiz. Bizi köken, kimlik ve mezhep üzerinden ayrıştırmaya çalışanlara inat birlik olmuş, tek millet olmuş terörsüz Türkiye”yi inşa etmeyi birlikte gerçekleştireceğiz. Şehitler emaneti bu aziz vatanı omuz omuza birlikte ihya edeceğiz. Bu gençliğin Türkiye Yüzyılı”nın mihmandarı olacağına yürekten inanıyorum. Terörsüz Türkiye”de 86 milyon kardeşlik içinde yaşayacak. En büyük eserimiz Terörsüz Türkiye olacak. “TEKNOFEST GENÇLİĞİ GÜMBÜR GÜMBÜR GELİYOR” Medeniyetimizin ihtişamını ülkemizin gençleri temsil ediyor, siz temsil ediyorsunuz. Cumhurbaşkanı olarak ülke ve millet sevdalısı tüm gençlerimizle gurur duyuyorum. TEKNOFEST gençliği gümbür gümbür geliyor. Genç mühendislerimiz savunma sanayiinde destan yazıyor. “CHP ZİHNİYETİ REDDİ MİRAS YAPTI” CHP zihniyeti, reddi miras yaparak tarihi 100 yılla sınırlandırdı. Geçmişe sırtımızı dönmemiz istendi. Yanlış politikalarla milletimiz tarihsiz hale getirilmek istendi. Elifbaların suç aleti sayıldığı, utanç verici yıllar yaşadık. Bizi ruh kökümüzden koparmak amacıyla her yolu denediler. Bu politikalarında belli bir ölçüde muvaffak da oldular. Sultan Alparslan, Fatih deyince birileri hemen rahatsız oluyor. Bizi insafsızca eleştirdiler. Biraz tarihe baksalar şu hakikatleri net biçimde görecekler. Asırlar boyunca “adalet” dendiğinde akla biz geldik. Vicdan ve merhameti yeryüzüne Allah”ın izniyle biz yaydık.
Source: Gökhan Karataş
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kimse bizi bölemez!
Bizi köken, kimlik, meşrep ve mezhep üzerinden ayrıştırmaya çalışanlara inat, bir olmuş, birlik olmuş, kenetlenip tek millet olmuş, terörsüz Türkiye”yi yani en büyük eserimizi inşallah sizlerle birlikte gerçekleştireceğiz. Kimlik siyaseti, köken siyaseti, meşrep ve mezhep farklılıklarını kaşıyan fitne siyaseti dönemi artık kapanmıştır. Unutmayın, kimse bizi bölemez. Kimse kirli ellerini birlik ve beraberliğimize uzatamaz. Terörün olmadığı, nifakın olmadığı, her köşesinde kardeşliğin egemen olduğu bir iklimi ülkemizde ve bölgemizde inşallah hep birlikte tesis edeceğiz.Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi”nde “4. Türkiye Gençlik Zirvesi”nde konuştu. Erdoğan”ın açıklamalarından satır başları:4. Türkiye Gençlik Zirvesi vesilesiyle medeniyetimizin gül bahçesi İstanbul”umuzda sizlerle bir arada olmanın bahtiyarlığını yaşıyorum. Bu anlamlı zirveyi tertip eden Türkiye Gençlik Sivil Toplum Kuruluşları Platformumuza, platforma üye tüm kuruluşlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Sizlerin şahsında ülkemizin dört bir yanındaki gençlerimizin tamamına selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum. Gönül ve kültür coğrafyamızın farklı noktalarında kalbini kalbimizle, kaderini kaderimizle, ümidini ümidimizle birleştiren her bir kardeşime muhabbetlerimi iletiyorum. Pek çok alanda başarılarıyla tebarüz eden öncü isimlerin gençlerimizle bir araya geldiği bu programın ülkemiz, milletimiz, bilhassa da aydınlık yarınlarımızın teminatı gençlerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.”KARDEŞLERİMİZİ GÖNÜLDEN KUTLUYORUM”Platformumuzu, gençlerin aile algısı, evlilik kurumuna bakışları, çocuk sahibi olma konusundaki düşünceleri ve devletimizin aile politikalarına ilişkin görüşlerini içeren araştırması dolayısıyla da tebrik ediyorum. Keza farklı kategorilerde az önce ödüllerini takdim ettiğimiz kardeşlerimizi gönülden kutluyor, başarılarının artarak devamını temenni ediyorum.”GÜVENİMİZİ BOŞA ÇIKARMADIĞINIZ İÇİN HER BİRİNİZİ TEBRİK EDİYORUM”Sizlerle en son 2 yıl önce 3. Türkiye Gençlik Zirvesi”nde bir araya gelmiştik. O zirvede ayrıca gençlerimize verdiğimiz önemi, sizlere duyduğumuz güveni hasbi ve kararlı bir şekilde ifade etmiştik. Güvenimizi boşa çıkarmadığınız için her birinizi tebrik ediyorum. Ahde vefanız için, azminiz için, bilginizle, ufkunuzla, ferasetli duruşunuzla bu ülkeye sahip çıktığınız için hepinize şükranlarımı sunuyorum.”RABBİM AHLAKLI BİR GENÇLİKLE YOL YÜRÜMEYİ BİZLERE NASİP ETSİN”Her zaman söylüyorum, bugün bir kez daha altını çiziyorum. Türkiye Gençlik Sivil Toplum Kuruluşları Platformu”nda iş birliği, hedef birliği ve gönül birliği yapan kuruluşlarımızın varlığı bizlere daima güç veriyor. Nice zorluğun, badirenin, ihanetin üstesinden beraberce geldik. Türkiye”ye tarihi seçim başarılarını dış politikadan hak ve özgürlüklere birçok alanda sessiz devrim niteliğindeki hamlelerini birlikte yaşadık. Böylesine güçlü, kararlı, ahlaklı bir gençlikle yol yürümeyi bizlere nasip eden Rabbime sonsuz hamd ediyorum.”KIZILELMA”MIZ OLAN TÜRKİYE YÜZYILI YOLCULUĞUMUZ HENÜZ YENİ BAŞLAMADI”Şunu asla unutmamanızı burada özellikle sizlerden rica ediyorum. Biz büyük davaların ve büyük ideallerin bir araya getirdiği kadrolarız. Biz uzun ince bu yolda yan yana yürüyen yol arkadaşlarıyız. Kızılelma”mız olan Türkiye Yüzyılı yolculuğumuz henüz yeni başlamadı. Büyük ve güçlü Türkiye mefkuremizi sizlerle hayata geçireceğiz.Asra istikamet çizeceğimiz Türkiye yüzyılı hedeflerimize sizlerle birlikte ilerleyeceğiz. Türkiye”yi her alanda çok daha ileri noktalara, parmakla gösterilen seviyelere inşallah beraber getireceğiz.Barışın, huzurun, refahın hüküm sürdüğü, bölgesine ve dünyaya yön veren bir Türkiye”yi sizlerle inşa edeceğiz. 86 milyonun bir arada barış, huzur ve kardeşlik içinde yaşadığı müessir, müreffeh bir ülkeyi sizlerle birlikte yükselteceğiz.”EN BÜYÜK ESERİMİZ TERÖRSÜZ TÜRKİYE OLACAK”Bizi köken, kimlik, meşrep ve mezhep üzerinden ayrıştırmaya çalışanlara inat, bir olmuş, birlik olmuş, kenetlenip tek millet olmuş, terörsüz Türkiye”yi yani en büyük eserimizi inşallah sizlerle birlikte gerçekleştireceğiz. İşte o zaman ülkemizin önünde yepyeni bir sayfa açılacak. O sayfaları hep birlikte yazacağımız destanlarla dolduracağız. O sayfaların her bir kenarını dostluk türküleriyle, kardeşlik şiirleriyle, İstiklal ve İstikbal ruhu ile süsleyeceğiz. Atalar yurdu, şehitler emaneti, gaziler diyarı bu aziz vatanı omuz omuza, gönül gönüle sizlerle birlikte ihya edeceğiz.”SEN Kİ TEK BAŞINA BİR TÜRKİYE”SİN”Ne diyor şair? “Yiğidim, Kendin ol, kendine bir bak. Yaşayan bir kutlu dava sende. Kalbinin burcunda nazlı bir bayrak. Kanına işlemiş sevda var sende. Duruşun, bakışın asaletinle, ahlakın, iraden, cesaretinle, vicdanın, şefkatin, merhametinle bizi millet yapan maya var sende. Tarihler yaz, seni tarih söylesin. Nice asırlara nakşolsun sesin. Sen ki tek başına bir Türkiye”sin. Dünyada sen varsın, dünya var sende.””OSMANGAZİ”NİN RÜYASINI FATİH”LE, YAVUZ”LA, KANUNİ İLE BULUŞTURDUK”Evet, tıpkı bu mısralarda olduğu gibi sen ki tek başına bir Türkiye”sin derken bunu sırf hamaset olsun diye söylemiyoruz. Çünkü medeniyetimizin ihtişamını ülkemizin gençleri temsil ediyor. Siz temsil ediyorsunuz. Milletimizin asaletini göğüslerinde bir şeref madalyası olarak bu ülkenin özgüven sahibi gençleri taşıyor. Gelecek tasavvurumuz bu salonda vücut bulan ruhta yeniden diriliyor. Osmangazi”nin rüyasını Fatih”le, Yavuz”la, Kanuni ile buluşturan, kalbinde ay yıldızlı al bayrağımızı dalgalandıran sizlersiniz. Türkiye Cumhurbaşkanı olarak başta bu salondaki genç kardeşlerim olmak üzere ülke ve millet sevdalısı tüm gençlerimizle gurur duyuyorum.”GENCECİK ZİHİNLERİMİZ BAŞARIDAN BAŞARIYA KOŞUYOR”Burada bir kez daha görüyorum ki Teknofest kuşağı maşallah gümbür gümbür geliyor. Gencecik mühendislerimiz savunma sanayinde adeta destan yazıyor. Gencecik zihinlerimiz bilimde, teknolojide, kültür ve sanatta başarıdan başarıya koşuyor. Bu ülkenin güçlü yarınlarını hazırlıyor. Milli sporcularımız çok farklı branşlarda dünyanın dört bir yanında İstiklal Marşımızı iftiharla okutuyor. Aklı selim, kalbi selim ve zevki selim sahibi bu gençliğin Türkiye yüzyılının da mimarı, mihmandarı ve yolbaşçısı olacağına yürekten inanıyorum. Rabbim başarılarınızı daim, bahtınızı açık eylesin diyorum. Ülkemize ve milletimize yaptığınız ve yapacağınız katkılardan ötürü her birinize teşekkür ediyorum.”TÜRKİYE”NİN YENİ BİR NİŞANESİ OLARAK FİLYOS”TA YERİNİ ALDI”Bugün sizlerle hasbihal etmeyi, ruberu konuşmayı arzu ediyorum. Biliyorsunuz önceki gün İstanbul”un fethinin 572. yıl dönümünü idrak ettik. Henüz 21 yaşındayken çağ kapatıp çağ açan Fatih Sultan Mehmet Han”ı ve kahraman ordusunun şanlı mücadelesini şükranla yad ettik. Tüm ihtişamıyla o muzaffer iklimi milletimizle birlikte yeniden teneffüs ettik. Türkiye”yi enerjide farklı bir seviyeye taşıyacak Osmangazi yüzer üretim tesisini aynı şekilde buradan Filyos Zonguldak, oraya yolcu ettik. 300 metre uzunluğunda ve 56 metre genişliğinde olan bu dev platform güçlenen Türkiye”nin yeni bir nişanesi olarak Filyos”ta yerini aldı.”BİZ SADECE VESAYETLE, SADECE YASAKLARLA VE BASKICI ZİHNİYETLE MÜCADELE ETMEDİK”Bu ne demek biliyor musunuz? Gemileri karadan yürüten bir ecdadın torunları olarak bugün enerji ve savunma sanayi başta olmak üzere her alanda başarılarımıza yenilerini ekliyoruz. Eserlerimizle, projelerimizle, hizmetlerimizle kahraman ecdadımıza layık olmaya çalışıyoruz. Bakınız Fatih Sultan Mehmet Han bize sahip çıkmamız için sadece İstanbul”u bırakmadı. Aynı zamanda fetih ruhunu da emanet etti. Ayrım yapmadan mazluma kucak açmayı, zalime karşı dimdik durmayı biz ecdadımızdan öğrendik. Zorluklar ne kadar çetin olursa olsun, yılmamayı biz ecdadımızdan öğrendik. İnancın, imanın ve adanmışlığının önünde hiçbir engelin duramayacağını biz ecdadımızdan öğrendik. Kimsenin kınamasına aldırmadan, zalimler ve zorbalar karşısında hakkı haykırmayı, adaletin kılıcı olmayı aynı şekilde biz ecdadımızdan öğrendik. Şunu da ifade etmek isterim. Biz sadece vesayetle, sadece yasaklarla ve baskıcı zihniyetle mücadele etmedik. Neredeyse yarım asra yaklaşan siyasi hayatımız boyunca aynı zamanda ön yargılarla, ideolojik at gözlükleriyle de mücadele ettik.”CHP ZİHNİYETİ GEÇMİŞE SIRTIMIZI DÖNMEMİZİ BEKLEDİ”Bürokratik oligarşinin her türlüsüyle kıyasıya mücadele ederken bundan daha çetin kavgayı kültürel hegemonyaya karşı yürüttük. Şimdi bakınız değerli kardeşlerim, CHP zihniyeti milletimizin asırlara sarih mazisini sahiplenmek yerine reddi miras yaparak bu ülkenin tarihini 100 yılla sınırlandırdı. Geçmişe sırtımız dönmemiz beklendi. En parlak dönemlerimiz adeta yok sayıldı. Tek parti faşizminin baskın olduğu yıllarda bedelini halen ödediğimiz yanlış politikalarla milletimiz tarihsiz hale getirilmek istendi. İman kalemizin sarsılmaz duvarları olan değerlerimiz toplum hayatımızın dışına atılmak istendi.”İSLAMSIZ TÜRK YAŞAYAMAZ”Elifbaların suç aleti sayıldığı utanç verici yıllar yaşadık. Gençler, elimize tahta parçasıyla elifbaların yazılıp verildiğini bilir misiniz? Kur”an kurslarının kapısına kilit vurulduğu günlere şahit olduk. Minarelerimiz 18 sene boyunca binlerce yılın yabancısı bir sese mahkum ve mecbur bırakıldı. Bizi ruh kökümüzden koparmak amacıyla her yolu denediler. Maalesef bu politikalarında belli ölçüde muvaffak da oldular. Tek parti zihniyetini temsil eden çevrelerin halen Selçuklu”ya, Osmanlı”ya ve binlerce yıllık Türk tarihine husumetle yaklaştığını görüyoruz. Biz Sultan Alparslan deyince, Osmangazi, Fatih deyince, Yavuz, Kanuni, Sultan Abdülhamid Han deyince birileri hemen rahatsız oluyor. Hatırlayın bu malum çevreler Türk milletinin hamuru Müslümanlarla yoğrulmuştur, İslamsız Türk yaşayamaz dediğimiz için şahsımızı günlerce hedef aldılar. Tarihimize, köklerimize, kurucu değerlerimize sahip çıktığımız için bizi insafsızca eleştirdiler. Oysa biraz tarihe baksalar veya tarih okusalar Türkiye Cumhuriyeti”nin altı asırlık imparatorluk çınarının taze bir şıvgını olduğunu anlayacaklar.Halbuki ideolojik ezberlerle konuşmak yerine biraz tarih kitabı karıştırsalar şu hakikatleri çok net biçimde görecekler. Asırlar boyunca adalet dendiğinde akla biz geldik. Yüzyıllar boyunca asalet dendiğinde zihinlerde biz canlandık. İyiliği, güzelliği, vicdan ve merhameti yeryüzüne Allah”ın izniyle biz yaydık. Çok geniş bir coğrafyayı ilmimizle, ahlakımızla, kültürümüzle, mimari eserlerimizle biz yoğurduk. Biz şenlendirdik. Biz mamur ettik. Rahmetli Mehmet Akif”in dediği gibi “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz? Gelmişiz dünyaya millet, milliyet nedir öğretmişiz?” Biz işte buyuz.Bunları söyleyince birileri kabus görse de biz işte böyle bir milletiz. Millet olarak hafızamızda, ruhumuzda, damarlarımızda akan kanda işte bu şanlı tarihin birikimi, tecrübesi vardır. Bizi Mehmet Akif”in ifadesinde vücut bulan büyük bir millet yapan da işte bu tarihimiz, tecrübelerimiz, ruh kökümüzdür.”ONLARIN TUZAKLARINA ASLA DÜŞMEYECEKSİNİZ”Nasıl köklerinden beslenemeyen ağaçlar yaşayamazsa, kökleriyle bağı kopmuş toplumlar da asla ayakta kalamaz. Biz de millet olarak özellikle teknolojiyle beraber iyice dengeleri sarsılan modern dünyada ayakta kalmak için köklerimize sıkı sıkıya sarılacağız. Bizi ruh kökümüzden koparmaya çalışanlara karşı dikkatli olacağız. Her birinizden maziden tevarüs ettiğiniz eşsiz birikimi atiye taşımanızı bekliyorum. Cesaretinizi kırmak, ümitlerinizi yıkmak, potansiyelinizi heba etmek isteyenlerin oyununa asla gelmeyeceksiniz. Yapamazsınız, başaramazsınız diyenlere kulak asmayacak, onların tuzaklarına asla düşmeyeceksiniz.Şimdi kullanacağım ifadelere özellikle dikkatlerinizi istiyorum. Merhum Nurettin Topçu”nun şu değerlendirmelerine özellikle kulak vermenizi istiyorum. Bakınız, Maarif davamızın öncüsü rahmetli Topçu ne diyor? “Biz bu topraklarda Allah”ın ümidiyle gıdalanan, devlet nizamına aşık Fatih”in çocuklarını arıyoruz. Biliyoruz ki hasta gönülleri tedavi edecek olan Süleyman Çelebi”den bir beste, Mevlana”dan bir nida, Fatih”ten bir selam, Yunus”tan bir müjdedir. Fatih”in çocukları, siz güneşin batmasından korkar mısınız? Bir vehimdir, muvakkattir. Yarın sabah güneş mutlaka doğacaktır. O halde güneşi batırdık, güneşi batıracağız diyenlerden de korkmayın.””BİZ BU ÜLKEDE YOLCU DEĞİL, HANCIYIZ”Sevgili genç kardeşlerim, bugün zorluklarla, sıkıntılarla, acılarla karşı karşıya olsak da inşallah ebet bizimdir. Unutmayınız, biz bu ülkede yolcu değil, hancıyız. Biz burada ev sahibiyiz. Burada doğduk, burada büyüdük, burada yaşıyoruz. Bize gazete manşetlerinden ömür biçenler oldu. Bize haritalar üzerinden güya yer gösterenler oldu. Bize alçakça iftira atanlar, bize saldıranlar, emperyalist ağababalarına güvenerek bize had bildirmeye cüret edenler çıktı. Şimdi onların hiçbirisi yok. Neredeler? Tam da cibilliyetlerine yakışır şekilde arkalarına bakmadan kaçıp gittiler. Ülkemize ve milletimize ettikleri kanlı ihanetin bedeli olarak on binlerce kilometre ötede son nefeslerini onursuzca verdiler. Ama biz buradayız. Elhamdülillah dimdik ayaktayız.Emri hak vaki olana kadar da yine burada olacağız. Gençler, Hilal”in gölgesinde ezanı Muhammedilerin huzur veren ikliminde yaşamaya devam edeceğiz. Her karışında bir yiğit yatan bu ülke bizim vatanımız. Bu ülke 86 milyon olarak hepimizin ortak yuvası, ortak çatısıdır. Kimlik siyaseti, köken siyaseti, meşrep ve mezhep farklılıklarını kaşıyan fitne siyaseti dönemi artık kapanmıştır.Unutmayın, kimse bizi bölemez. Kimse kirli ellerini birlik ve beraberliğimize uzatamaz. Terörün olmadığı, nifakın olmadığı, her köşesinde kardeşliğin egemen olduğu bir iklimi ülkemizde ve bölgemizde inşallah hep birlikte tesis edeceğiz. Allah”ın yardımı ve milletimizin hayır duasıyla önümüzdeki dönemde önce terörsüz Türkiye”ye, ardından da terörsüz bölgeye vasıl olacağız. Sizlerden de bu kutlu mücadelemize güçlü destek bekliyorum. Rabbim işbirliğimizi ve işlerimizi kolaylaştırsın diyorum.
Source: Ayşe Tan
Cumhurbaşkanı Erdoğan: En büyük eserimiz terörsüz Türkiye
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi”nde düzenlenen 4. Türkiye Gençlik Zirvesi”nde gündemdeki konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. Konuşmasında “Terörsüz Türkiye” sürecine değinen Erdoğan, “86 milyonun bir arada barış, huzur ve kardeşlik içinde yaşadığı müessir, müreffeh bir ülkeyi sizlerle birlikte yükselteceğiz. Bizi köken, kimlik, meşrep ve mezhep üzerinden ayrıştırmaya çalışanlara inat, bir olmuş, birlik olmuş, kenetlenip tek millet olmuş, terörsüz Türkiye”yi yani en büyük eserimizi inşallah sizlerle birlikte gerçekleştireceğiz” dedi. Erdoğan”ın açıklamalarından satırbaşları; “İstanbul”da sizlerle olmanın memnuniyetini duyuyorum. Platformumuzu, gençlerin aile algısı, evlilik kurumuna bakışları, çocuk sahibi olma konusundaki düşünceleri ve devletimizin aile politikalarına ilişkin görüşlerini içeren araştırması dolayısıyla da tebrik ediyorum. Sizlerle en son 2 yıl önce bir araya gelmiş ahtimizi ve kavlimizi yenilemiştik. Ahde vefanız için azminiz için bilginizle ferasetli duruşunuzla bu ülkeye sahip çıktığınız için hepinize şükranlarımı sunuyorum.Nice zorluğun, ihanetin üstesinden beraberce geldik. Birçok alanda sessiz devrim niteliğindeki hamleleri birlikte yaşadık. Ahlaklı bir gençlikle yol yürümeyi nasip eden rabbime hamdediyorum.Biz büyük davaların bir araya getirdiği kadrolarız. Asra istikamet çizeceğimiz Türkiye Yüzyılı hedeflerimize beraber yürüyeceğiz. Barışın, huzurun, refahın hüküm sürdüğü, bölgesine ve dünyaya yön veren bir Türkiye”yi sizlerle inşa edeceğiz. 86 milyonun bir arada barış, huzur ve kardeşlik içinde yaşadığı müessir, müreffeh bir ülkeyi sizlerle birlikte yükselteceğiz. Bizi köken, kimlik, meşrep ve mezhep üzerinden ayrıştırmaya çalışanlara inat, bir olmuş, birlik olmuş, kenetlenip tek millet olmuş, terörsüz Türkiye”yi yani en büyük eserimizi inşallah sizlerle birlikte gerçekleştireceğiz. İşte o zaman ülkemizin önünde yepyeni bir sayfa açılacak. O sayfaları hep birlikte yazacağımız destanlarla dolduracağız. O sayfaların her bir kenarını dostluk türküleriyle, kardeşlik şiirleriyle, İstiklal ve İstikbal ruhu ile süsleyeceğiz. “TÜM GENÇLERİMİZLE GURUR DUYUYORUM” Medeniyetimizin ihtişamını ülkemizin gençleri temsil ediyor, siz temsil ediyorsunuz. Cumhurbaşkanı olarak ülke ve millet sevdalısı tüm gençlerimizle gurur duyuyorum. Burada bir kez daha görüyorum ki; TEKNOFEST gençliği maşallah gümbür gümbür geliyor. Genç mühendislerimiz savunma sanayiinde destan yazıyor. “HAKKI HAYKIRMAYI ECDADIMIZDAN ÖĞRENDİK” Eserlerimizle, projelerimizle, kahraman ecdadımıza layık olmaya çalışıyoruz. Fatih Sultan Mehmet Han sadece İstanbul”u değil fetih ruhunu da emanet etti. Zorluklar ne kadar çetin olursa olsun yılmamayı biz ecdadımızdan öğrendik. Adanmışlığın önünde hiçbir engelin duramayacağını biz ecdadımızdan öğrendik. Hakkı haykırmayı biz ecdadımızdan öğrendik. Şunu da ifade etmek isterim; biz sadece vesayetle yasaklarla ve baskıcı zihniyetle mücadele etmedik. Aynı zamanda önyargılarla ideolojik at gözlükleriyle de mücadele ettik. “CHP ZİHNİYETİ, TARİHİ REDDİ MİRAS YAPTI” CHP zihniyeti, milletimizin asırlara sari mazisini sahiplenmek yerine, reddi miras yaparak bu ülkenin tarihini 100 yılla sınırlandırdı. Geçmişe sırtımızı dönmemiz istendi. Yanlış politikalarla milletimiz tarihsiz hale getirilmek istendi. Elifbaların suç aleti sayıldığı utanç verici yıllar yaşadık. Bizi ruh kökümüzden koparmak amacıyla her yolu denediler. Maalesef bu politikalarında belli bir ölçüde muvaffak da oldular. Biz Sultan Alparslan, Fatih deyince birileri hemen rahatsız oluyor. İslamsız Türk dediğimiz için şahsımızı hedef aldılar. Bizi insafsızca eleştirdiler. Biraz tarihe baksalar şu hakikatleri net biçimde görecekler. Asırlar boyunca adalet dendiğinde akla biz geldik. Vicdan ve merhameti yeryüzüne Allah”ın izniyle biz yaydık. “GAZETELERDEN ÖMÜR BİÇENLER OLDU” Bize gazetelerden ömür biçenler oldu. Bize had bildirmeye çalışanlar çıktı. Şimdi onların hiçbirisi yok, neredeler? Arkalarına bakmadan kaçıp gittiler. On binlerce km ötede son nefeslerini onursuz şekilde verdiler. Ama biz buradayız. Elhamdülillah dimdik ayaktayız. Emri hak vakıf olana kadar yine burada olacağız. Gençler, hilalin gölgesinde yaşamaya devam edeceğiz. Her karışında bir yiğit yatan bu ülke bizim vatanımız. “KİMSE BİZİ BÖLEMEZ” Kimlik siyaseti, köken siyaseti, fitne siyaseti dönemi artık kapanmıştır. Kimse bizi bölemez. Kimse kirli ellerini birlik ve beraberliğimize uzatamaz. Önümüzdeki dönem de önce Terörsüz Türkiye”ye ardından da Terörsüz bölgeye vasıl olacağız. Gençler, sizin hayallerinizi gerçekleştirmeniz bizim en büyük arzumuzdur. Yasakçı anlayışı, tek tipçi uygulamaları tarihin çöp sepetine yolladık. İmam Hatiplerin Meslek Liselerinin maruz bırakıldığı adaletsizliğe son verdik. Eğitim de siyaset de teknoloji de gençlerimize alan açtık. Üniversite yurtlarımızın sayısını artırdık. Ülkemizin gençlerini suç örgütlerine, terör örgütlerine, çıkar şebekelerine bırakmamak da kararlıyız.”
Source: Haberler
Asiye’yi annesi öldürmüş!
Oğuzeli ilçesinin Hürriyet Mahallesi”nde dün meydana gelen olayda eşi ile boşanma aşamasında olan ve ailesiyle birlikte yaşayan Asiye Baytap”tan haber alamayan yakınları, durumu 112 Acil Çağrı Merkezi ekiplerine bildirdi. Öğle saatlerinde eve giren ekipler, yerde hareketsiz yatan Asiye Baytap”ın cansız bedeni ile karşılaştı. İncelemede Baytap”ın boğularak öldürüldüğü tespit edildi. 3 çocuk annesi Asiye Baytap”ın cansız bedeni otopsi için Adli Tıp Kurumu morguna kaldırılırken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Asayiş Büro Amirliği Cinayet Büro ekipleri, Asiye Baytap”ın annesi Tülay Soykan, babası Ümmet Soykan ve kardeşleri M.S ile S.S.”yi gözaltına aldı. Şüpheliler emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Şüphelilerden Tülay S.”nin sorgu sırasında suçunu itiraf ettiği öğrenildi. Tülay Soykan, evde tartışma çıktığını ve tartışmanın büyümesi üzerine kızını boğarak öldürdüğünü söyledi. 4 şüpheli emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. Asiye Baytap”ın çocuklarının da devlet tarafından koruma altına alındığı öğrenildi.
Source: Mehmet Boncuk
Erdoğan: En büyük eserimiz Terörsüz Türkiye
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4. Türkiye Gençlik Zirvesi”nde konuştu. Erdoğan, “Bizi köken, kimlik, meşrep ve mezhep üzerinden ayrıştırmaya çalışanlara inat; bir olmuş, birlik olmuş, terörsüz Türkiye”yi sizlerle birlikte gerçekleştireceğiz. İşte o zaman ülkemizin önünde yepyeni bir sayfa açılacak. En büyük eserimiz terörsüz Türkiye” dedi.
Erdoğan, “CHP zihniyeti, milletimizin mazisini sahiplenmek yerine, bu ülkenin tarihini 100 yılla sınırlandırdı. Geçmişe sırtımızı dönmemiz beklendi. En parlak dönemlerimiz yok sayıldı. Tek parti faşizmi döneminde yanlış politikalarla milletimiz tarihsiz hale getirilmek istendi. Değerlerimiz toplum hayatımızın dışına atılmak istendi. Elif baların suç aleti sayıldığı utanç verici yıllar yaşadık. Elimize tahta parçasıyla elif baların yazılıp verildiğini bilir misiniz? Kur”an kurslarının kapısına kilit vurulduğu döneme şahit olduk. Bizi ruh kökümüzden koparmak amacıyla her yolu denediler. Bu politikalarda belli ölçüde muvaffak da oldular.” diye konuştu.
Erdoğan şunları kaydetti.
-Bu malum çevreler “Türk milletinin hamuru Müslümanlarla yoğrulmuştur” dediğimiz için şahsımızı günlerce hedef aldılar. Tarihimize, köklerimize, kurucu değerlerimize sahip çıktığımız için bizi insafsızca eleştirdiler. Biraz tarih okusalar Türkiye Cumhuriyeti”nin imparatorluk çınarının taze bir şıvgını olduğunu anlayacaklar. Biraz tarih kitabı karıştırsalar şu hakikatleri görecekler: Adalet dendiğinde akla biz geldik. Asalet dendiğinde zihinlerde biz canlandık
-Biz bu ülkede yolcu değil hancıyız. Biz burada ev sahibiyiz, onlar on binlerce kilometre ötede onursuzca son nefeslerini verdiler.
Fitne siyaseti dönemi artık kapanmıştır. Kimse bizi bölemez. Terörün olmadığı, her köşesinde kardeşliğin olduğu iklimi inşallah hep birlikte tesis edeceğiz. Önümüzdeki dönemde önce Terörsüz Türkiye”ye ardından da Terörsüz bölgeye vasıl olacağız.
-Gençlerin heyecanı üzerinden ikbal devşirmeye çalışanlara, yolsuzluklarını perdelemek için gençlerin arkasına saklananlara, menfaatperesetlere bugüne kadar prim vermedik. Ülkemiz gençlerini suç örgütlerinin, terör örgütlerinin, çıkar şebekelerinin insafına bırakmamakta kararlıyız.
Source: Derleyen: Deniz Işık Balkan
Cumhurbaşkanı Erdoğan”dan “Terörsüz Türkiye” mesajı: Ülkemizin önünde yeni bir sayfa açılacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın açıklamalarından satır başları:İstanbul”da sizlerle olmanın memnuniyetini duyuyorum. Platformumuzu, gençlerin aile algısı, evlilik kurumuna bakışları, çocuk sahibi olma konusundaki düşünceleri ve devletimizin aile politikalarına ilişkin görüşlerini içeren araştırması dolayısıyla da tebrik ediyorum. Sizlerle en son 2 yıl önce bir araya gelmiş ahtimizi ve kavlimizi yenilemiştik. Ahde vefanız için azminiz için bilginizle ferasetli duruşunuzla bu ülkeye sahip çıktığınız için hepinize şükranlarımı sunuyorum.Nice zorluğun, ihanetin üstesinden beraberce geldik. Birçok alanda sessiz devrim niteliğindeki hamleleri birlikte yaşadık. Ahlaklı bir gençlikle yol yürümeyi nasip eden rabbime hamdediyorum.TÜRKİYE YÜZYILI”NA GENÇLERLE YÜRÜYECEĞİZBiz büyük davaların bir araya getirdiği kadrolarız. Asra istikamet çizeceğimiz Türkiye Yüzyılı hedeflerimize beraber yürüyeceğiz. Barışın, huzurun, refahın hüküm sürdüğü, bölgesine ve dünyaya yön veren bir Türkiye”yi sizlerle inşa edeceğiz. 86 milyonun bir arada barış, huzur ve kardeşlik içinde yaşadığı müessir, müreffeh bir ülkeyi sizlerle birlikte yükselteceğiz. Bizi köken, kimlik, meşrep ve mezhep üzerinden ayrıştırmaya çalışanlara inat, bir olmuş, birlik olmuş, kenetlenip tek millet olmuş, terörsüz Türkiye”yi yani en büyük eserimizi inşallah sizlerle birlikte gerçekleştireceğiz. İşte o zaman ülkemizin önünde yepyeni bir sayfa açılacak. O sayfaları hep birlikte yazacağımız destanlarla dolduracağız. O sayfaların her bir kenarını dostluk türküleriyle, kardeşlik şiirleriyle, İstiklal ve İstikbal ruhu ile süsleyeceğiz.Medeniyetimizin ihtişamını ülkemizin gençleri temsil ediyor, siz temsil ediyorsunuz. Cumhurbaşkanı olarak ülke ve millet sevdalısı tüm gençlerimizle gurur duyuyorum. Burada bir kez daha görüyorum ki; TEKNOFEST gençliği maşallah gümbür gümbür geliyor. Genç mühendislerimiz savunma sanayiinde destan yazıyor.Eserlerimizle, projelerimizle, kahraman ecdadımıza layık olmaya çalışıyoruz. Fatih Sultan Mehmet Han sadece İstanbul”u değil fetih ruhunu da emanet etti. Zorluklar ne kadar çetin olursa olsun yılmamayı biz ecdadımızdan öğrendik. Adanmışlığın önünde hiçbir engelin duramayacağını biz ecdadımızdan öğrendik. Hakkı haykırmayı biz ecdadımızdan öğrendik.Şunu da ifade etmek isterim; biz sadece vesayetle yasaklarla ve baskıcı zihniyetle mücadele etmedik. Aynı zamanda önyargılarla ideolojik at gözlükleriyle de mücadele ettik.CHP ZİHNİYETİ, TARİHİ REDDİ MİRAS YAPTICHP zihniyeti, milletimizin asırlara sari mazisini sahiplenmek yerine, reddi miras yaparak bu ülkenin tarihini 100 yılla sınırlandırdı. Geçmişe sırtımızı dönmemiz istendi. Yanlış politikalarla milletimiz tarihsiz hale getirilmek istendi. Elifbaların suç aleti sayıldığı utanç verici yıllar yaşadık. Bizi ruh kökümüzden koparmak amacıyla her yolu denediler. Maalesef bu politikalarında belli bir ölçüde muvaffak da oldular. Biz Sultan Alparslan, Fatih deyince birileri hemen rahatsız oluyor.İslamsız Türk dediğimiz için şahsımızı hedef aldılar. Bizi insafsızca eleştirdiler. Biraz tarihe baksalar şu hakikatleri net biçimde görecekler. Asırlar boyunca adalet dendiğinde akla biz geldik. Vicdan ve merhameti yeryüzüne Allah”ın izniyle biz yaydık.Yapamazsınız diyenlere kulak asmayacak, tuzaklarına düşmeyeceksiniz. Fatih’in çocukları.. Siz güneşin batmasından korkar mısınız? O bir vehimdir ve muvakkattir. Yarın sabah güneş mutlaka doğacaktır. O halde güneşi batırdık, batıracağız diyenlerden de korkmayın Biz bu ülkede yolcu değil, hancıyız. Biz burada ev sahibiyiz. Burada doğduk, burada büyüdük, burada yaşıyoruz. Bize gazetelerden ömür biçenler oldu. Bize had bildirmeye çalışanlar çıktı. Şimdi onların hiçbirisi yok, neredeler? Arkalarına bakmadan kaçıp gittiler. On binlerce km ötede son nefeslerini onursuz şekilde verdiler. Ama biz buradayız. Elhamdülillah dimdik ayaktayız. Emri hak vakıf olana kadar yine burada olacağız. Gençler, hilalin gölgesinde yaşamaya devam edeceğiz. Her karışında bir yiğit yatan bu ülke bizim vatanımız.Kimlik siyaseti, köken siyaseti, fitne siyaseti dönemi artık kapanmıştır. Kimse bizi bölemez. Kimse kirli ellerini birlik ve beraberliğimize uzatamaz.
Source: Gazetevatan.com
3. Uluslararası Aile Sempozyumunda “Din ve Aile” oturumu düzenlendi
Demokrasi ve Özgürlükler Adası”nda düzenlenen program kapsamında, “Din ve Aile” başlıklı oturum emekli akademisyen Prof. Dr. Recep Kaymakcan”ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi.
3. Uluslararası Aile Sempozyumu”nda “Sosyokültürel Perspektiften Aile” oturumu düzenlendi”3. Uluslararası Aile Sempozyumu” devam ediyor”3. Uluslararası Aile Sempozyumu”nda açılış oturumu düzenlendi”3. Uluslararası Aile Sempozyumu”nun ilk günü tamamlandıBakan Göktaş: Zayıflayan toplumsal bağlar ve dönüşen aile yapısı, ülkemizin geleceğini ilgilendiren bir sorundurCumhurbaşkanı Erdoğan: Aile kavramını derinleştirmek “Güçlü Aile” hedefimize ulaşmada yol gösterici olacaktır
Ordu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Akdoğan, oturumdaki “Modern Dünyada Bir Sığınak Olarak Aile ve Dinin Fonksiyonelliği” başlıklı konuşmasında, insanın en önemli can damarı olan ailenin, huzur, mutluluk ve güven sağladığını söyledi.
Aileyi korumanın eş, çocuk, toplum ve devlet açısından son derece önemli olduğunu belirten Akdoğan, “Evrenin en temel varlığı insandır. İnsanı sırça saraylara da koymuş olsanız, insan eğer ruh dünyasında, iç dünyasında ve gönül dünyasında huzur, güven ve mutluluk hissini duyamıyorsa, inanın o insan bütün dünyanın maddi imkanlarını önüne serseniz bile mutlu olmaz. Onun için temel gaye insanın huzur, güven ve mutluluğunu sağlamaktır.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Akdoğan, insanın iç ve dış olmak üzere iki boyutunun olduğunu vurgulayarak, “Dışa yönelik boyut dışarıya çıkarken giyindiğimiz, dışarıda yiyip içtiğimiz boyuttur. İnsanın bir de manevi, kalbi ve moral dünyası var. Kendimiz ve çocuğumuz için daha çok yatırımı dış dünyaya yapıyoruz. Çocuklarımızın toplumda kabul gören bir takım dış faktörlere yönlendiriyoruz. Biz buna dünyevileşme ve maddileşme diyoruz. Bu da bizi materyalist bir dünya görüşüne götürüyor.” diye konuştu.
Maddi konularda insanın dünyevileşmeden kendisini koruması gerektiğine dikkati çeken Akdoğan, modern dünyanın insanı, milli ve manevi değerlerden uzaklaştırdığını belirtti.
Akdoğan, Avrupa orijinli bu dünya görüşünün değerlerden uzaklaşmaya yol açtığını dile getirerek, “Kendi değerlerimizden uzaklaşınca kendimizi ve mana dünyamızı ihmal ederken ailemizi, anne ve babamızı da ihmal ettik. Müslüman bir toplumda huzurevleri olmaz. Bu bizim değerler dünyamızda örtüşmeyen bir yaşam biçimidir. Dolayısıyla mutlu ve huzurlu yuvaların gittikçe azaldığını, parçalanmış ailelere doğru bir gidişat olduğunu görüyoruz. Türkiye”de 2022 yılının verilerine göre, ortalama 550 bin nikah kıyılmış, bunların 190 bin civarına ise mahkemelerde boşanma kararı verildi.” şeklinde konuştu.
“Aile, insanı yetiştiren en temel müessesedir”
Emekli sosyolog Prof. Dr. Sami Şener de ailenin toplumsal değişime uğradığını ve birçok değerin zaman içinde kaybedildiğini ifade etti.
Aile kavramının yeniden mercek altına alınması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Şener, “Öncelikle bir defa ailenin yeniden yapılanmasına, yeniden hayatımızda bir anlam kazanmasına hazır olmalıyız. Buna bir defa inanmalıyız çünkü hadiseler içerisinde her şey değişiyor. Biz zaman içerisinde birçok özelliklerimizi kaybediyoruz ve doğru bildiğimiz bazı durumlar yanlış bir noktaya gelebiliyor. Önem verdiğimiz hususlar önemsiz hale geliyor. ” dedi.
Şener, kadın ve erkeğin ailedeki rollerinin net bir şekilde ayrılması gerektiğini ve yaşanan rol karmaşasının zaman içinde aile yapısına zarar verdiğini belirtti.
Avrupa”daki Rönesans, Reform ve Aydınlanma dönemlerinin aile yapısındaki zararlarını aktaran Şener, şunları kaydetti:
“Avrupa birdenbire Batı”ya ve Roma”ya döndü. Bu dünyada aile, ahlak gibi değerler ortadan kalkmıştı. Samimiyet, sadakat, merhamet, adalet gibi birçok anlayış önemini kaybetti. Batı”nın kurumlarını aldık, düşüncesini aldık, giyim şeklini aldık ve Batılı olarak, Batılılaşarak çok daha iyi bir medeniyet ortaya koyacağımızı zannettik. Ama geçen zaman gösterdi ki, bir kültürü kopya etmekle bir toplum gelişemiyor. Dolayısıyla bizim bu kültür değişiminde ailemizin de rolleri değişti. Aslında aile, insanı yetiştiren en temel müessesedir. Biz aslında aileye yeniden kimlik kazandırmak zorundayız. Öyle ki bu kimlik, bu kültür, bu yaşayış tarzı ailenin rolünü arka plana atmayacak çünkü aile insan yetiştiriyor. Aile, insanların davranışlarını düzenleyen bir eğitim veriyor. Dolayısıyla bu davranış düzenlemesi sosyal hayatın, iktisadi hayatın ve siyasi hayatın baskısı altında kalmamalı. Bizzat iktisadi hayat, siyasi hayat ve eğitim hayatı ailenin değerleri üzerinde yükselmesi gerekiyor.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Pervasız hırsız, çöp bidonuyla binlerce dolarlık kıyafet çaldı
Pervasız bir hırsız, binlerce dolar değerindeki eşyaları çöp bidonuna doldurup mağazadan çıktıktan sonra hapse gönderildi.26 Mayıs”ta Reece Wheat, Nottingham”daki Clumber Caddesi”ndeki Footlocker mağazasından hırsızlık yaptığı için Nottingham Sulh Ceza Mahkemesi”nde dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı.28 yaşındaki Wheat, 13 Mayıs sabahının erken saatlerinde iki suç ortağının yardımıyla 4.000 dolar değerinde spor ayakkabı ve kıyafet çalmıştı. Aynı gün daha sonra, bir Footlocker çalışanı Wheat”i mağazadan eksik olduğu belirlenen eşyalarla uyumlu Nike kıyafetler giyerken görünce bu durum tutuklanmasına yol açtı.Wheat ayrıca 25 Mayıs”ta Nottingham tren istasyonuna yakın Loxley House binasının dışında bisiklet çalmaya çalışırken güvenlik kameralarına yakalanmış ancak başarısız olmuştu.Polis şöyle açıkladı: “Güvenlik kamerası incelemelerinde hırsızlığın sorumlusunun kendisi olduğu ve pencere parmaklıklarını sökerek binanın içindeki tuvalet bölümüne tırmanarak girdiği tespit edildi.””İçeri girdikten sonra, güvenlik kamerası kanıtlarının toplanmasını da kapsayan polis soruşturmasını engellemek amacıyla personel üniforması giydi. Ancak memurlar kandırılmadı ve yapılan incelemeler sonucunda 25 Mayıs”ta Station Caddesi”ndeki Loxley House”ta bisiklet deposuna girip iki bisiklet çalmaya çalıştığı ancak başarısız olduğu ortaya çıktı. Hırsızlık sırasında elektrikli kapı zarar görmüş ve 700-900 dolar tutarında hasar meydana gelmiş.”Suçlarına ek olarak Wheat”in 27 Nisan”da bir Savers mağazasından yaklaşık 50 sterlin değerinde çamaşır kapsülü çaldığı belirlendi. İki hırsızlık ve iki hırsızlık suçlamasından suçlu bulundu.Ayrıca Savers mağazasında “eşyaların bedelini ödemediği için kendisini sokakta uyaran personel üyesini tehdit etmesi” nedeniyle şiddet korkusu yaratma amacıyla tehdit edici sözler kullanma suçundan da suçlu bulundu.Şehir Merkezi mahalle polisi ekibinden Komiser Ben King şöyle dedi: “Perakende suçlarının yerel işletmeler üzerindeki etkisini biliyoruz ve bu nedenle suçluları yakalamaya kararlıyız. Bu hapis cezasının Wheat”in pervasız suçlarından etkilenen işletmelere güvence ve huzur sağlayacağını umuyorum. Bu vakada gösterildiği üzere, sorun çıkaranları tutuklamaya ve mahkemeye sevk etmeye devam edeceğiz.”
Source: Abdullah Teymur
Japonya’da sessizlik salgını: Evden hiç çıkmıyorlar!
Japonya ’da her geçen yıl daha fazla insan sessizliğe gömülüyor. Toplumdan tamamen izole bir yaşamı tercih eden ve bazen yıllarca evden çıkmayan bu kişiler, “ Hikikomori” olarak tanımlanıyor. İlk kez 1990’larda dikkat çeken bu sosyolojik olgu, günümüzde artık bir toplumsal kriz haline gelmiş durumda. HİKİKOMORİ NEDİR? “Hikikomori” kelimesi Japonca’da “elini ayağını çekmek” anlamına gelir. Bu terim; okula, işe, sosyal hayata katılmayı tamamen bırakan, aylarca hatta yıllarca odasından çıkmadan yaşayan bireyler için kullanılıyor. Hikikomori’ler genellikle ailelerinin evinde yaşar, dış dünyayla fiziksel teması neredeyse sıfıra indirirler. BİR KAYIP NESİL Mİ? Japonya Sağlık Bakanlığı”nın verilerine göre, ülkede yaklaşık 1,5 milyon hikikomori olduğu tahmin ediliyor. Ancak gerçek sayının bu rakamın çok üzerinde olduğu düşünülüyor. Özellikle pandemi sonrası bu durumun yaygınlaştığı ve artık sadece gençleri değil, 40’lı ve 50’li yaşlardaki bireyleri de etkilediği gözlemleniyor. Bu gruba Japon medyasında “80-50 SORUNU” (80 yaşındaki ebeveyn ile 50 yaşındaki hikikomori çocuğu) adı veriliyor. NEDENLERİ NE? Hikikomori olgusunun arkasında birçok sosyokültürel etken yatıyor: Yoğun akademik ve iş baskısı Aile içi iletişimsizlik Toplumsal başarısızlık korkusu Sosyal kaygı ve utangaçlık Japon toplumunda bireyselliğin bastırılması Bu etkenler bir araya geldiğinde, kişi zamanla kendini geri çeker, dış dünyayı tehlikeli ya da gereksiz görmeye başlar. TEKNOLOJİ VE DİJİTAL İZOLASYON İnternet, video oyunları ve sosyal medya gibi dijital araçlar da hikikomori yaşam tarzını destekliyor. Online alışveriş, sanal arkadaşlıklar ve uzaktan çalışma imkânı, fiziksel olarak dışarı çıkmadan yaşamayı mümkün hale getiriyor. DEVLET VE AİLELER NE YAPIYOR? Japon hükümeti, hikikomori bireylerin topluma yeniden kazandırılması için destek programları başlattı. Ailelere yönelik rehberlik hizmetleri, ev ziyaretleri yapan sosyal görevliler ve psikolojik destek sunan merkezler açıldı. Ancak toplumsal damgalama ve bireylerin gönülsüzlüğü bu süreçleri zorlaştırıyor.
Source: Haber Merkezi
Marmaray”da çocuklarının yanında babayı darbeden şahıs tutuklandı
İstanbul Maltepe”de Marmaray Süreyyapaşa İstasyonu”nda çocuklarının yanında darbedilen babanın burnun kırılmasına yol açan ve sosyal medyada gündem olan saldırı olayında şahıslardan biri tutuklandı.Maltepe”de Marmaray”da yolculuk sırasında yer verme tartışmasında, yanında çocukları olan bir babayı darp eden şahıslar yakalanarak gözaltına alınmıştı.Saldırganlardan E.D. (50), emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.Neden kavga çıktı? Ne oldu?Olay, dün saat 16.45 sıralarında Marmaray Süreyya Plajı İstasyonu”nda meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, iki çocuğuyla birlikte seyahat eden D.E. (46) isimli kişi ile bir kadın yolcu arasında yer verme meselesi nedeniyle tartışma çıktı.Tartışma sırasında trende bulunan bir başka yolcu E.D. (50), D.E.”ye tartışmanın büyümesi sonucunda saldırdı.Kavgaya sonradan dahil olan İ.A. (22) isimli yolcunun da araya girmesiyle arbede büyüdü. Olayın ardından polis ve sağlık ekipleri bölgeye sevk edildi.Yaşanan saldırı tren yolcuları tarafından cep telefonu kamerasıyla kaydedildi.Kavgada darbedilen D.E., hastaneye kaldırılırken burnunda kırık olduğu tespit edildi. D.E.”nin şikayeti üzerine şüphelilerden İ.A. olay yerinde, E.D. ise olay sonrası yapılan çalışmalar sonucunda yakalandı.Polis ekiplerinin yaptığı çalışma sonucu E.D. gözaltına alındı. Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen E.D., mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Source: Dünya Gazetesi
Ankara”da başıboş köpekler buzağıyı parçaladı!
Başıboş köpeklerin hem hayvanlara hem de insanlara saldırdığını belirten Emre Şimşek, “Biz kendimiz hayvan severiz. Sokaklardan kendimiz sahiplenip besliyoruz, 4 tane köpeğim var. Başıboş sokak köpekleri sürekli buraya salıyorlar. Saldıklarından dolayı sürekli çoğaldıkları için burayı mesken belirlemişler. Tarlanın tamamı yatmış, mahsulün tamamı yerde. Geçen gün kendi sürümle burada merada hayvanlarımı otlatırken hayvanlarımdan bir tanesi arkada kaldı. Bir baktım ki köpekler havlıyor. Şimdi diyen olacaktır köpekler aç olduğu için saldırıyordur diye. Asla aç değiller. Çünkü yol kenarında sürekli besleyen hayvanseverlerimiz var. Arkada kalan buzağımızın üstüne hepsi çöküp parçalamışlar. Kurtarılacak bir hali yoktu. Buzağımı kurtarmak için köpeklerin içine bile giremedim. Geçen sene de saldırgan köpekler 1 tane ineğimi, 2 tane buzağımı telef ettiler. Defalarca kez belediyeye bildirdim. Herkes bir şekilde şikayet etmelerine rağmen belediye asla çözüm üretmedi. Defalarca şikayet açmama rağmen hiçbir şekilde bizi dikkate almadılar. Buradan Tarım Bakanı”na seslenmek istiyorum. Sayın bakanım eğer bizi görürde duyarsanız sizden destek bekliyoruz.” dedi.
Source:
Hekimhan’da altın madeni tepkisi: “Hekimhan, İliç olmayacak!”
Malatya’nın Hekimhan ilçesine bağlı Akmağara Köyü Daryeri mevkiinde 30 Mayıs 2025 günü yapılmak istenen altın madeni için düzenlenen ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) halk bilgilendirme toplantısı, yoğun katılım ve sert tepkilere sahne oldu.
Toplantıya; Hekimhan’dan yerel yöneticiler, Hekimhan Çevre Platformu, Hekimhan Girmana Doğal Üretim Kooperatifi, Tüm Emeklilerin Sendikası Hekimhan Şubesi, Hekimhan’ın 65 köyü adına Muhtarlar Derneği Başkanı, Han Yolu Platformu, Kuluncak Çevre Platformu, Malatya Tüm Emeklilerin Sendikası ile Akmağara ve çevre köylerden çok sayıda yurttaş katıldı.
“Yerin Yüzü, Altından Değerlidir”
Toplantıda konuşan Hekimhan Girmana Doğal Üretim Kooperatifi temsilcisi, doğal üretim yapan çiftçilerin temiz toprak, hava ve suya bağımlı olduğunu vurguladı. “Siyanürle çıkarılan altın, doğayı ve insan sağlığını tehdit ediyor. İliç’te yaşanan felaketi gözlerimizle gördük. Hekimhan’ın İliç olmasını istemiyoruz” dedi.
Muhtarlardan Ortak Tepki
Hekimhan’a bağlı 65 mahallenin muhtarları adına söz alan Güzelyurt Mahallesi Muhtarı Mustafa Tunç, bilimsel verilere dayanarak siyanürle altın aranmasına karşı olduklarını dile getirdi. “Hekimhan’da hiçbir mahalle bu faaliyeti istemiyor” dedi.
“Topraklarımızı Vermeyeceğiz”
Han Yolu Platformu’ndan M. Ali Şirin, altının ayrıştırılmasına karşı olduklarını belirtirken, Tüm Emeklilerin Sendikası Hekimhan Şube Başkanı Hüseyin Yüce, doğanın emperyalist yağmaya kurban edilmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Kuluncak ve Hekimhan çevre platformlarının temsilcileri de “Bu topraklarda altın aranmasını istemiyoruz” diyerek ortak bir duruş sergiledi.
“İçme ve Sulama Suları Tehlikede”
Yapılan konuşmalarda siyanürlü altın arama faaliyetlerinin çevredeki su kaynaklarını da zehirleyeceği vurgulandı. Özellikle Hasan Çelebi bölgesinden başlayarak Doblo Çayı ve Kurutay Deresi’nden su alan köylerin ciddi şekilde etkileneceği belirtildi. Katılımcılar, bölgedeki kanser ve astım vakalarının artacağı uyarısında bulundu.
Hekimhan Belediye Başkanı Mehmet Şerif Yıldırım da toplantıda yaptığı konuşmada, halkın yanında olduğunu vurguladı. Altın madeni işletmeciliğinin zararlarını anlatarak bu girişime karşı olduklarını belirtti.
Toplantıda “Hekimhan İliç Olmayacak” sloganları sık sık dile getirildi. Katılımcılar, doğal yaşamı, tarımı ve hayvancılığı tehdit eden projelere karşı mücadelelerini sürdüreceklerini belirtti.
Source: Haber Merkezi
Erdoğan”dan dikkat çeken mesaj: Emri hak vaki olana kadar buradayız!
AKP”li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen “4. Türkiye Gençlik Zirvesi”nde açıklamalarda bulundu. Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan”ın çağrısıyla örgütün kendisi fesih kararı ve sonrasında partilerin görüşmeleriyle devam eden süreç için konuşan Erdoğan, “Türkiye’de yepyeni bir sayfa açılacağını” öne sürdü. “Önümüzdeki dönemde önce Terörsüz Türkiye’ye, ardından da terörsüz bölgeye vasıl olacağız” diyen AKP”li Cumhurbaşkanı Kimlik siyaseti, köken siyaseti, meşrep ve mezhep farklılıklarını kaşıyan fitne siyaseti dönemi, artık kapanmıştır. Kimse bizi bölemez” dedi. Konuşmasında Gazete manşetlerinden ömür biçenler oldu, bize haritalar üzerinden güya yer gösterenler oldu, bize alçakça iftira atanlar, bize saldıranlar, şimdi onların hiç birisi yok diyen Erdoğan, Ama biz buradayız. Emri hak vaki olana kadar da yine burada olacağız diyerek de yeniden adaylığıyla ilgili tartışmalara göndermede bulundu. EN BÜYÜK ESERİMİZ TERÖRSÜZ TÜRKİYE OLACAK Medeniyetimizin ihtişamını ülkemizin gençleri temsil ediyor. Milletimizin asaletini göğüslerinde bir şeref madalyası olarak gençlerimiz taşıyor. Teknofest kuşağı maşallah gümbür gümbür geliyor. Gencecik mühendislerimiz savunma sanayinde adeta destan yazıyor. Bilimde, teknolojide, kültür ve sanatta başarıdan başarıya koşuyorlar. Bu gençliğin Türkiye Yüzyılı’nın mihmandarı olacağına yürekten inanıyorum. Terörsüz Türkiye’de 86 milyon kardeşlik içinde yaşayacak. En büyük eserimiz Terörsüz Türkiye olacak. ECDADIMIZA LAYIK OLMAYA ÇALIŞIYORUZ Eserlerimizle, projelerimizle, kahraman ecdadımıza layık olmaya çalışıyoruz. Fatih Sultan Mehmet Han sadece İstanbul’u değil fetih ruhunu da emanet etti. Zorluklar ne kadar çetin olursa olsun yılmamayı biz ecdadımızdan öğrendik. Adanmışlığın önünde hiçbir engelin duramayacağını biz ecdadımızdan öğrendik. Hakkı haykırmayı biz ecdadımızdan öğrendik. CHP TARİHİ 100 YILLA SINIRLANDIRDI Şunu da ifade etmek isterim sadece yasaklarla mücadele etmedik, siyasi hayatımız boyunca ön yargılarla ve ideolojik at gözlükleriyle de mücadele ettik. CHP reddi miras yaparak tarihi 100 yılla sınırlandırdı. Geçmişe sırtımızı dönmemiz istendi. Yanlış politikalarla milletimiz tarihsiz hale getirilmek istendi. Elifbaların suç aleti sayıldığı utanç verici yıllar yaşadık. Bizi ruh kökümüzden koparmak amacıyla her yolu denediler. Maalesef bu politikalarında belli bir ölçüde muvaffak da oldular. Biz Sultan Alparslan, Fatih deyince birileri hemen rahatsız oluyor. ONBİNLERCE KİLOMETREDE ÖTEDE SON NEFESLERİNİ VERDİLER Bize had bildirmeye cüret edenler çıktı. Şimdi onların hiçbiri yok, neredeler, arkalarına bakmadan kaçıp gittiler. On binlerce kilometre ötede son nefeslerini verdiler ama biz buradayız. Kimlik siyaseti, köken siyaseti, meşrep ve mezhep farklılıklarını kaşıyan fitne siyaseti dönemi, artık kapanmıştır. Kimse bizi bölemez. Kimse kirli ellerini birlik ve beraberliğimize uzatamaz. EMRİ HAK VAKİ OLANA KADAR Biz burada ev sahibiyiz. Burada doğduk, burada büyüdük, burada yaşıyoruz. Bize gazete manşetlerinden ömür biçenler oldu. Bize haritalar üzerinden güya yer gösterenler oldu. Bize alçakça iftira atanlar, bize saldıranlar, emperyalist ağababalarına güvenerek bize had bildirmeye cüret edenler çıktı. Şimdi onların hiçbirisi yok. Neredeler? Tam da cibilliyetlerine yakışır şekilde arkalarına bakmadan kaçıp gittiler. Ülkemize ve milletimize ettikleri kanlı ihanetin bedeli olarak on binlerce kilometre ötede son nefeslerini onursuzca verdiler. Ama biz buradayız. Elhamdülillah dimdik ayaktayız. Emri hak vaki olana kadar da yine burada olacağız. TERÖRSÜZ BÖLGEYE VASIL OLACAĞIZ Terörün olmadığı nifakın olmadığı her köşesinde kardeşliğin egemen olduğu bir iklimi ülkemizde ve bölgemizde inşallah hep birlikte tesis edeceğiz. Allah’ın yardımı ve milletimizin hayır duasıyla önümüzdeki dönemde önce terörsüz Türkiye’ye ardından da terörsüz bölgeye vasıl olacağız. Sizlerden de bu kutlu mücadelemize güçlü destek bekliyorum. Rabbim iş birliğimizi ve işlerimizi kolaylaştırsın diyorum. BAHÇELİ”NİN ÇAĞRISINA “ONORE OLDUM” DEMİŞTİ AKP”li Cumhurbaşkanı, y eniden aday olup olmayacağıyla ilgili Derdi vatan ve millet olan bir Cumhurbaşkanının yolundan caymaya hakkı yoktur diyen MHP lideri Devlet Bahçeli”nin sözleri için Sayın Bahçeli”nin şahsıma yönelik sözleri için teşekkür ediyorum. Gerçekten büyük memnuniyet duydum, onore oldum demişti.
Source: Haber Merkezi
Bakanlıktan Marmaray”da babaları darbedilen çocuklara psikososyal destek
Bakanlıktan alınan bilgilere göre; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, bazı basın yayın organlarında ve sosyal medya platformlarında yer alan “Marmaray”da iki çocuğunun yanında darbedildi” şeklindeki haber ve paylaşımlar sonrası çocuklara psikososyal destek verilmesi için İl Müdürlüğü ekiplerine talimat verdi.Bakan Göktaş”ın talimatı sonrası harekete geçen İl Müdürlüğü ekipleri, aileye ulaşarak çalışmalara başladı.
Source: Ayşe Tan
Elazığ Fırat Üniversitesi”nde kampüs çimlerine oturmak yasaklandı
Havaların ısınmasıyla birlikte öğrencilerin ve çevre sakinlerinin vakit geçirmeyi tercih ettiği kampüs içerisindeki yeşil alanlara, “Çimlere oturmak ve piknik yapmak yasaktır” uyarısı taşıyan tabelalar yerleştirildi. Karar, üniversitenin sosyal yaşam alanlarına yönelik kısıtlamalarıyla ilgili eleştirileri yeniden gündeme taşıdı.
“ÜNİVERSİTEDE TEK YEŞİL ALANDI”
Kampüs içinde öğrenciler tarafından sıkça kullanılan yeşil alanların sınırlandırılması, sosyal medyada tepkilere yol açtı. Bazı öğrenciler kararı “keyfi” bulurken, yasakların kampüs yaşamını kısıtladığını savundu. Sosyal medyada yapılan yorumlarda “Kampüste oturacak başka bir alan yok”, “Bu karar öğrenciye verilen önemi gösteriyor” gibi ifadeler dikkat çekti.
Fırat Üniversitesi, daha önce de “kişiye özel ilan” iddialarıyla gündeme gelmiş, akademik kadroda liyakat tartışmalarına neden olan bazı ilanlarla kamuoyunun tepkisini çekmişti. Şimdi ise üniversitenin sosyal alanlarına getirilen bu yasak, öğrenci hakları ve kampüs yaşamı üzerine yeni bir tartışma başlattı.
REKTÖRLÜKTEN HENÜZ AÇIKLAMA YOK
Kamuoyunun ve öğrencilerin tepkisini çeken uygulamaya ilişkin üniversite yönetiminden henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Öğrenciler ise kararın gözden geçirilmesini ve yeşil alanların yeniden erişime açılmasını talep ediyor.
Source: Haber Merkezi
Aroma’da işten çıkarma: Sosyal medya paylaşımı iddiası
Bursa’da üretim yapan ve geçen yılın sonunda konkordato ilan eden 40 yıllık meyve suyu markası Aroma’nın fabrikasında 250 işçinin iş bırakma eylemi sürüyor. Örgütlü oldukları Tekgıda-İş’in işverenin sunduğu teklife imza atması nedeniyle tepkilerini ortaya koyan işçiler şimdi de işten atılma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını ifade ediyor. Sosyal medya hesabından konkordato yönetimini ve sendikanın tutumunu eleştiren işçi İbrahim Gül’ün tazminatsız şekilde işten çıkarıldığı belirtildi. AROMA İŞÇİSİ SUSMAYACAK Konkordato yönetiminin “eylemi sürdürürseniz rapor yazarım fabrika kapanır” tehdidinde bulunduğunu iddia eden işçiler, arkadaşlarının işten atılması üzerine “Bunu işçileri susturmak amacıyla yapılmış açık bir saldırı olarak görüyoruz. Eleştirilerimiz, tepkimiz ve eylemimiz, geleceğimize sahip çıkma irademizin yansımasıdır. Bu süreçte hiçbir şekilde fabrikaya zarar verecek bir tutum sergilemedik. Ancak iyi niyetimiz, bir kez daha sindirme politikalarıyla karşılık bulmuştur. Aroma işçileri susmayacak.” açıklamasını paylaştı. YASAL DEĞİL, HAK ARAYANLARA GÖZDAĞI Gül’ün avukatı Kemal Özgür Yetkin ise Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada şunları söyledi: “ Müvekkilimiz, üyesi olduğu Tekgıda-iş Sendikası’nın sürece ilişkin tutumunu haklı olarak eleştirmiştir. Konkordato müessesi ise kötüye kullanılmamalı, konkardato süreci kötü niyetli işverenlere kalkan olmamalıdır. Müvekkil işçi Aroma firmasında özveri ile çalışmış, olumsuz çalışma koşullarından boyun fıtığı olmuştur. Bu fesih işlemi yasaları ihlal niteliğindedir ve hak arayan diğer işçilere gözdağıdır. Ülkemizde konkordato süreci hukuka uygun işletilmediğinde maalesef işçiler aleyhine ağır sonuçlara neden olmaktadır”
Source: Elif Özge Yalçın
Erdoğan yeniden adaylık sinyali verdi! “Hak vaki olana kadar buradayız”
Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul Kongre Merkezi”nde düzenlenen Gençllik zirvesinde konuştu.
Erdoğan”ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“EMRİ HAK VAKİ OLANA KADAR”
“- Biz burada ev sahibiyiz. Burada doğduk, burada büyüdük, burada yaşıyoruz. Bize gazete manşetlerinden ömür biçenler oldu. Bize haritalar üzerinden güya yer gösterenler oldu. Bize alçakça iftira atanlar, bize saldıranlar, emperyalist ağababalarına güvenerek bize had bildirmeye cüret edenler çıktı. Şimdi onların hiçbirisi yok. Neredeler? Tam da cibilliyetlerine yakışır şekilde arkalarına bakmadan kaçıp gittiler. Ülkemize ve milletimize ettikleri kanlı ihanetin bedeli olarak on binlerce kilometre ötede son nefeslerini onursuzca verdiler. Ama biz buradayız. Elhamdülillah dimdik ayaktayız. Emri hak vaki olana kadar da yine burada olacağız.”
“EN BÜYÜK ESERİMİZ TERÖRSÜZ TÜRKİYE OLACAK”
“- Medeniyetimizin ihtişamını ülkemizin gençleri temsil ediyor. Milletimizin asaletini göğüslerinde bir şeref madalyası olarak gençlerimiz taşıyor. Teknofest kuşağı maşallah gümbür gümbür geliyor. Gencecik mühendislerimiz savunma sanayinde adeta destan yazıyor. Bilimde, teknolojide, kültür ve sanatta başarıdan başarıya koşuyorlar. Bu gençliğin Türkiye Yüzyılı’nın mihmandarı olacağına yürekten inanıyorum. Terörsüz Türkiye’de 86 milyon kardeşlik içinde yaşayacak. En büyük eserimiz Terörsüz Türkiye olacak.”
“ECDADIMIZA LAYIK OLMAYA ÇALIŞIYORUZ””
“- Eserlerimizle, projelerimizle, kahraman ecdadımıza layık olmaya çalışıyoruz. Fatih Sultan Mehmet Han sadece İstanbul’u değil fetih ruhunu da emanet etti. Zorluklar ne kadar çetin olursa olsun yılmamayı biz ecdadımızdan öğrendik. Adanmışlığın önünde hiçbir engelin duramayacağını biz ecdadımızdan öğrendik. Hakkı haykırmayı biz ecdadımızdan öğrendik.”
“ONBİNLERCE KİLOMETREDE ÖTEDE SON NEFESLERİNİ VERDİLER”
“- Bize had bildirmeye cüret edenler çıktı. Şimdi onların hiçbiri yok, neredeler, arkalarına bakmadan kaçıp gittiler. On binlerce kilometre ötede son nefeslerini verdiler ama biz buradayız. Kimlik siyaseti, köken siyaseti, meşrep ve mezhep farklılıklarını kaşıyan fitne siyaseti dönemi, artık kapanmıştır. Kimse bizi bölemez. Kimse kirli ellerini birlik ve beraberliğimize uzatamaz.”
“TERÖRSÜZ BÖLGEYE VASIL OLACAĞIZ”
“- Terörün olmadığı nifakın olmadığı her köşesinde kardeşliğin egemen olduğu bir iklimi ülkemizde ve bölgemizde inşallah hep birlikte tesis edeceğiz. Allah’ın yardımı ve milletimizin hayır duasıyla önümüzdeki dönemde önce terörsüz Türkiye’ye ardından da terörsüz bölgeye vasıl olacağız. Sizlerden de bu kutlu mücadelemize güçlü destek bekliyorum. Rabbim iş birliğimizi ve işlerimizi kolaylaştırsın diyorum.”
“BAHÇELİ”NİN ÇAĞRISINA “ONORE OLDUM” DEMİŞTİ”
“- AKP”li Cumhurbaşkanı, yeniden aday olup olmayacağıyla ilgili “Derdi vatan ve millet olan bir Cumhurbaşkanının yolundan caymaya hakkı yoktur” diyen MHP lideri Devlet Bahçeli”nin sözleri için “Sayın Bahçeli”nin şahsıma yönelik sözleri için teşekkür ediyorum. Gerçekten büyük memnuniyet duydum, onore oldum” demişti.”
Source: Haber Merkezi
Marmaray”da çocuklarının gözü önünde darp edilen baba gözyaşlarına boğuldu
Maltepe”de Marmaray”da yolculuk yapan D.E (46), çocuklarının gözü önünde uğradığı saldırının ardından konuştu. Yaşadığı olayın şokunu atlatamayan D.E, röportaj sırasında gözyaşlarına hakim olamadı. O anlarda en çok çocuklarını düşündüğünü söyleyen babanın burnunda kırıklar oluştu. “LÜTFEN ARTIK GELMEYİN” D.E., evinin kapısının önünde gazetecilere olayı anlatırken gözyaşlarına boğuldu. Kelimeleri boğazına dizilen D.E., konuşmakta zorlandı. D.E. ağlayarak, “Bu beşinci, altıncı artık sıkıldım. Lütfen artık gelmeyin.” dedi. “KAPININ ÖNÜNDEN GEÇEMEDİĞİM İÇİN HANIMEFENDİYİ İKAZ ETTİM” Darp edilen D.E, “Çocuklarım ile trene binerken kapının önünden geçemediğim için ikazda bulundum bir hanımefendiye. Biraz sert bulunmuş olabilirim. Ama sonuçta çocuklarımla, daracık kapıdan 2 çocuğumla geçmeye çalışıyorum. “Niye burada duruyorsunuz, lütfen kapıyı açın da geçelim, yani burada durmanın anlamı yok. Tren boş sonuçta dedim. Ondan sonra, “Şuradan geçsene ağabey” dedi. Ben niye oradan geçmek zorundayım? Bir çocuğumu burada tutup, içeriye bir çocuğumu dışarıda tutup ben niye bu riske gireyim dedim” şeklinde konuştu. “AŞAĞIYA İN DE NE YAPACAĞIMI GÖR” D.E, “Bostancı”dan bindim, Küçükyalı”ya doğru giderken, 15 saniye sonra zaten 2 dakikada Küçükyalı”ya varıyorsunuz. Kapıya yanaşan bir adam inmek için kızın üzgün olduğunu gördü. “Bak kıza yüksek sesle konuştun” Ama o zamana kadar kızla konuştuk. Konuştuğum süre içinde hiçbir kimse, bir müdahalede bulunmadı. Kızın yüzünü gördüğü için tekrar geri dönüş yaptı. Ondan sonra, “Aşağı insene, seninle görüşeceğim” dedi. “Aşağıya in de gel bakalım da ne yapacağımı gör” dedi. Ben çocuklarım var yanımda, ben aşağı inmek istemiyorum. Bir şey yapacaksan gel, Süreyya Plajı”nda ben orada ineceğim. Eşim de orada, çocuklarımı veririm. Çocuklarımın yanında da ben bu tarz konuşmalar istemiyorum dedim” şeklinde konuştu.Gözyaşları içinde olayı anlatan D.E, “Sonrasında arkadaki beyefendi olaya dahil oldu. Öndeki hanımefendi konuyu birebir göremiyor. O beyefendiye dedi ki: “Şimdi konuyu niye açıyorsunuz, konu kapandı, bitti. Siz konuyu neden açtınız?” dedi. Kadına çıkıştı bu sefer. Arkadaki kadın, bu sefer mavi tişörtlü beyefendi konuşmaya başladı, bağırmaya başladı. Normalde öbür adam inmek üzereydi, tekrar geri geldi. Ben maviyle konuşurken beni ittirdi. Ben tabii çocuklarımı tutuyorum” dedi.Çocukları hakkında bilgi veren D.E, “Çocuklar iyiler, çok şükür. Sosyal hizmetlerden geldiler, çocuklarla konuştular. Şu an için iyi görünüyorlar, akıllarından çıkartmaya çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.
Source: Haberler
ABD”de tanınmış eğitim kurumu MIT”de Filistin”i destekleyen öğrenci mezuniyet törenine alınmadı
MIT Sözcüsü Kimberly Allen tarafından yapılan açıklamada, törende planlanmış bir rolü olmasına rağmen, yönetimden habersiz olarak katıldığı bir programda kürsüden yaptığı Filistin”e destek protestosu nedeniyle Vemuri”nin resmi mezuniyet törenine katılmaktan men edildiği belirtildi.Allen, MIT ifade özgürlüğünü destekliyor ancak bireyin mezuniyet töreni organizatörlerini kasıtlı ve tekrar tekrar yanıltması ve sahneden protestoya liderlik ederek önemli bir enstitü törenini aksatmasına yanıt olarak aldığı kararın arkasında duruyor. ifadelerine yer verdi.MIT Başkanı Sally Kornbluth, mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada Vemuri ile ilgili herhangi bir açıklama yapmazken, kız öğrencinin resmi mezuniyet belgesinin verilip verilmeyeceği bilinmiyor.Filistin Gençlik Hareketi tarafından çevrim içi yayınlanan programın videosunda Hint asıllı Vemuri”nin, Filistin”e desteğin sembolü olarak algılanan kefiye taktığı ve MIT”yi İsrail ordusuyla ortak araştırma çalışmalarını eleştirdiği görülmüştü.Megha Vemuri, Gazze”de mezun verecek üniversite kalmadığına atıfta bulunduğu konuşmasında, İsrail”in Filistin”i yeryüzünden silmeye çalıştığını izliyoruz ve MIT”nin bunun bir parçası olması utanç verici. sözlerini kaydetmişti.
Source: Hurriyet.com.tr
İYİ Parti lideri Dervişoğlu şehit kabrinde! “Unutanın kanı kurusun”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Tekirdağ temasları çerçevesinde Şarköy ilçesine bağlı mezarlıkta, Diyarbakır”ın Bismil ilçesinde 1993 yılında PKK’lı teröristlerce katledilen öğretmen Neşe Alten ve babası Hasan Alten’in kabirlerini ziyaret etti.
Kabir başında dua eden Dervişoğlu, Baba–kızın yaşadıklarını anlatırken duygularına hakim olamadı. “Unutanın kanı kurusun” diyen Dervişoğlu’nun konuşması zaman zaman gözyaşlarıyla kesildi.
Dervişoğlu’na ziyarette partililer, yerel yöneticiler ve şehit aileleri de eşlik etti. Heyet, mezarlıkta bulunan diğer şehitlerin mezarlarına da karanfil bırakarak dua etti.
“BU ACILAR UNUTULMASIN”
Ziyaretin ardından konuşan Dervişoğlu, Türkiye’nin birliğini hedef alan terör saldırılarının yarattığı acının, toplumsal hafızada silinmemesi gerektiğini vurguladı. “Bu ülkenin evlatları, geleceği için görev başında can verdiler. Onların hatırası önünde başımız eğilmez, dik dururuz” dedi.
Programına Ergene ilçesine bağlı Karamehmet Köyü’nde çiftçilerle yaptığı buluşmayla başlayan Dervişoğlu, üreticilerin sorunlarını dinledi. Ardından Şarköy merkeze geçen Dervişoğlu, esnaf ziyaretleri yaparak vatandaşlarla sohbet etti.
Source: Anka
TEF ve İSTEAD’da çocuk istismarı davalarında ücretsiz hukuki destek
Türkiye Eğitim Dernekleri Federasyonu (TEF) ve İstanbul Eğitime Armağan Derneği (İSTEAD) Hukuk Komisyonu Başkanı, aynı zamanda Genel Başkan Mert Şener’in avukatlarından olan Tugay Feyzioğlu, çocuk istismarıyla ilgili davalarda gönüllü olarak ücretsiz hukuki destek vereceğini açıkladı.Toplumsal duyarlılığı yüksek bu açıklama kamuoyunda geniş yankı uyandırırken, Feyzioğlu yaptığı değerlendirmede şu ifadelere yer verdi:“Biz bu tarz hassas konularda, özellikle de namus ve ahlak gibi temel değerlerde, ailemizden çok ciddi bir terbiye aldık. Bu konularda tavrımız nettir. Namussuzluk ve ahlaksızlık yapan herkes, kim olursa olsun, mutlaka cezasını çekmelidir.”FARKLI KESİMLERDEN BÜYÜK DESTEK GÖRDÜAvukat Tugay Feyzioğlu’nun bu açıklaması, sadece hukuki bir destek vaadiyle sınırlı kalmayıp, toplumsal değerler ve adalet anlayışı açısından da önemli bir mesaj niteliği taşıdı. Çocukların ve ailelerin adalete erişimini kolaylaştırmayı hedefleyen bu gönüllü girişim, toplumun farklı kesimlerinden destek gördü.Türkiye Eğitim Dernekleri Federasyonu ise yaptığı resmi açıklamada, Avukat Tugay Feyzioğlu’na bu duyarlı yaklaşımı ve gönüllü katkısı için teşekkür ederek, çocuk hakları ve aile değerlerinin korunması yönünde atılan bu tür adımların artarak devam etmesi temennisinde bulund
Source: Mehmet Küçükkahveci
New York Times”tan çarpıcı İsrail analizi
İsrail ordusu yeniden Gazze’ye ilerliyor ve çoğu yardımı engelleyerek yaygın açlığa neden oluyor. Bu hafta yeni ancak geniş çapta eleştirilen bir yardım sistemi faaliyete geçti.
Tartışmalı yeni bir yardım merkezi Salı günü Gazze’de çalışmaya başladı ve operasyonun ilk günleri kaos ve karışıklıkla geçti. Merkezi işleten grup İsrailliler tarafından oluşturuldu ve plan İsrail tarafından desteklendi, ancak Birleşmiş Milletler ve birçok diğer insani yardım kuruluşu merkezi bağımsız olmaması nedeniyle boykot ediyor.
Bu eleştiriler İsrail’in artan yalnızlığının başka bir göstergesi. İngiltere, Fransa ve Kanada 20 Mayıs’ta nadir görülen bir şekilde İsrail’i kamuoyunda kınayarak, Gazze’deki genişleyen askeri operasyonunu durdurmasını talep etti. Bu İsrail ile geleneksel Batılı müttefikleri arasındaki artan çatlakları ortaya koydu ve İsrail’den öfkeli bir tepki aldı. Eleştirilerin çoğu İsrail’in Mart ayında başlayarak iki aydan fazla süredir Gazze’ye yardımı engelleme kararına odaklandı; bu karar zaten kötü olan bölgedeki koşulları daha da kötüleştirdi.
Birleşmiş Milletler’in üst düzey insani yardım yetkilisi Jonathan Whittall, Salı günü yaşanan kaotik olaylarda yaklaşık 50 kişinin yaralandığını söyledi. İsrail’in Gazze’de Filistinlilere insani yardım dağıtımını kontrol altına alma girişimini “onların insan onuruna yönelik bir saldırı” olarak nitelendirdi. Perşembe günü, yeni yardım operasyonunu yürüten grup, merkezi Gazze’nin merkezinde yeni açtıkları dağıtım noktasında kalabalığı dağıtmak için uyarı ateşi ve duman bombası kullanıldığını açıkladı.
GAZZE”YE YARDIM ULAŞIYOR MU?
Yeni yardımları dağıtan grup olan Gazze İnsani Yardım Vakfı, Perşembe günü şimdiye kadar yaklaşık 17.200 gıda kolisinin bölgeye dağıtıldığını açıkladı. Her bir koli “5,5 kişiye 3,5 gün yetecek” miktarda olup toplamda 1,8 milyondan fazla öğün sağlandı. Yardım akışının günlük olarak artması bekleniyor.
Ancak Birleşmiş Milletler, yaklaşık iki milyon nüfusu olan ve açlık riskiyle karşı karşıya olan bu bölge için verilen yardımın sadece çok az bir miktar olduğunu belirtti.
Durumu daha da karışık hale getiren ise, Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın genel müdürünün, program başlamadan birkaç saat önce Pazar günü istifa etmesi oldu. Bu kişi, The Times dahil birçok haber kaynağında grubun İsrail ile bağlantılarına dair sorular ortaya çıkmasının ardından işi bağımsız yapmanın imkânsız olduğunu söyledi.
Yeni sistemden ayrı olarak, bazı BM yardım kamyonları hâlâ Gazze’nin güneyindeki tek sınır kapısından geçerek içeri giriyor. Ancak BM yetkilileri, güvenli güzergâh eksikliği nedeniyle yardımın depolara ve fırınlara ulaştırılmasının zorlaştığını ve ihtiyaç sahiplerine ulaşan gıda miktarının çok az olduğunu bildiriyor.
Birleşmiş Milletler Perşembe günü, İsrail yetkililerinin geçen hafta ablukayı kaldırmasından bu yana yaklaşık 800 kamyon yardım malzemesini serbest bıraktığını açıkladı. Ancak bunların sadece yaklaşık 200’ü riskler nedeniyle doğrudan halka ulaşabildi.
BM Gazze insani yardım ekibinden Olga Cherevko, “Hiç yoktan iyidir” dedi ancak bunu “okyanustaki bir damladan az” olarak nitelendirdi.
İsrail’in Mart ayındaki abluka uygulaması, o tarihten itibaren Gazze’ye gıda ve yakıt girişini durdurmuş, bu da bölgede yaygın açlık ve yoksulluğa yol açmıştı. Yardım kuruluşları, gıda stokları tükendiği için faaliyetlerini askıya aldı. Doktorlar çocuklarda malnütrisyon (yetersiz beslenme) vakalarına dikkat çekti ve Birleşmiş Milletler bölgedeki insanların açlık riski altında olduğunu uyardı.
İsrail yetkilileri ablukanın Hamas’ı teslim olmaya ve Gazze’de tutulan rehine kalanları serbest bırakmaya zorlamak amacıyla uygulandığını söyledi; rehinelerin çoğunun öldüğü varsayılıyor. Yeni yardım dağıtım sisteminin ise Hamas’ın insani yardımları büyük ölçüde kendi amaçları için yönlendirmesini engellemek için gerekli olduğu savunuldu. Ancak bu iddialar bağımsız olarak doğrulanamadı ve BM tarafından abartılı bulundu.
İSRAİL MÜTTEFİKLERİ NE TEPKİ VERDİ?
Yeni sistem, Filistinliler ve uluslararası toplum tarafından, şu an için güney ve merkez Gazze’deki sınırlı noktalarda yardım dağıtımının, kuzeyde yaşayanların zorla yerlerinden edilmesine yol açacağı endişeleri doğurdu.
Gıda dağıtımı için önceden kullanılan yüzlerce nokta yerine az sayıda askeri alan kullanılması ise, birçok kişinin yardım almak için kilometrelerce yürüyüp İsrail askeri kordunlarını geçmesini gerektiriyor.
Kaynak: The New York Times
Source: Haber Merkezi
Marmaray saldırısında yeni gelişme! Fuat Kozluklu yaşananları anlattı! Olay bambaşka çıktı
Marmaray”da dün saat 16.45 sıralarında iki çocuğuyla yolculuk yapan baba D.E. (46), yer verme meselesi nedeniyle kadınla tartıştığı sırada iki erkek yolcunun yumruklu saldırısına uğradı. Saldırıyla ilgili gözaltına alınan şüpheli tutuklandı.VİDEO ÇEKEN GAZETECİ ANLATTI! OLAY BAMBAŞKA ÇIKTIBir anda Türkiye”nin gündemine oturan olayın videosunu çeken Gazeteci Fuat Kozluklu, “Mesele görüntülerde izlenenden ibaret değil. Vicdani borç” diyerek yaşananların öncesini ve sonrasını anlattı.Marmaray”daki saldırganlar hakkında mahkemeden karar! İfadeleri “Pes” dedirttiSosyal medye hesabından paylaşım yapan Fuat Kozluklu şu ifadeleri kullandı;Vicdani borcum olarak dün öğleden sonra Marmaray’da seyahat ederken önümde yaşanan ve yumruklu kavgaya dönüşen olaya dair birebir tanıklığımı aktarmak isterim. Konunun bu denli lince varacağını düşünmemiştim.Mesele görüntülerde izlenenden ibaret değildir, kavgaya dönüşme aşamasında bir gazeteci refleksiyle video kaydına başladım. Öncesinde olanları anlatmak gerekiyor.İki çocuğuyla Marmaray vagonuna sanırım Erenköy ya da Bostancı’dan binen beyefendi, kapının kenarında duran ve telefonla konuşan genç hanımefendiye, “niye burada duruyorsun, çocuklarımla girmeye çalışıyorum, zorlandılar. Ya ayakları takılıp sıkışıp düşselerdi” diyerek çıkıştı.Genç kız “affedersiniz” karşılığını verdi, özür diledi. Oysa vagona biniş kapısının ortasından rahatlıkla girilebiliyordu. Vagon içi güvenlik kameraları kaydetmiştir diye düşünüyorum. Sürekli toplu taşımayla seyahat ettiğim için çok sık görüyorum, kapının sağında solunda her zaman birileri duruyor maalesef. Kimisi bir iki durak sonra ineceği için vagonun iç kesimlerine ilerlemiyor. Kimiz de kalabalığa karışmak istemiyor. Ya da yol boyunca dışarıyı görüntülüyor, fotoğraf çekiyor. Ancak bu acı olayın yaşandığı sırada çocuklu beyefendinin geçişini zora sokan bir kalabalık yoktu.”DAKİKALARCA SÖYLENDİ”Burnu kırılan beyefendi vagona bindikten ve kapılar kapandıktan sonra söylenmeye devam etti. Dakikalarca sürdü bu durum. Sanırım 5-6 dakika… Kapıda duran hanımefendi de ağlamaya başladı. Bunu gören yolcular adama “yeter yahu susun, kapatın konuyu” diye uyarıda bulundu.”NE YAZIK Kİ ADAM SUSMADI”Ne yazık ki çocuklarının elini tutan adam susmadı, söylenmeye devam etti. Olayın müştekisi durumuna düşen iki kişi de ağlayan genç kızın durumundan hareketle “yeter artık ulan, ne bu kadar büyüttün be” gibi sözlerle adama doğru yürüdü. Ben de cep telefonumun kamerasını açıp kayda başladım.Tutuklanan kişi, çocuklu babaya Marmaray durağa yaklaştığı sırada “çık dışarı” dedi ve yumruk atıp vagondan indi. Marmaray hareket etti. Diğer genç de söylenerek burnu kırılan adama yanaştı ve onu ittirdi. Taraflar Süreyya Plajı durağında indi. Adamın burnundan oluk oluk kan geliyordu. Herkes şoke olmuştu. Marmaray özel güvenlik elemanları koştu geldi. Burnu kırılan adam kendisine sözlü ve fiziki müdahalede bulunan mavi gömlekli gençten şikâyetçi olduğunu bağırdı.”ÖFKE KONTROLÜNDE SIKINTILARIMIZ VAR”Sonra da kız arkadaşıyla konuşarak uzaklaşan gencin arkasından koşup yumruk attı. Sonrasında Marmaray hareket etti. Tanıklığım bundan ibaret. Temennim, iki tarafın da öfkelerine yenik düşüp hatalar yaptığı bu tatsız hadisenin farklı boyutlara tırmanmadan kapanmasıdır. Her gün toplu taşıma araçlarında seyahat ettiğim için söylemeliyim ki öfke kontrolünde sıkıntılarımız var.
Source: Mehmet Küçükkahveci
Marmaray”daki darp görüntülerini paylaşan gazeteci perde arkasını anlattı: “Mesele görüntülerden ibaret değil”
İstanbul Maltepe”de Marmaray”da yer verme tartışması nedeniyle çocuklarının yanında darbedilen Deniz E.”nin burnu kırılmıştı. Olayın ardından İ.A. (22) ve E.D. gözaltına alınmış, işlemlerinin ardından İ.A., serbest bırakılırken, E.D. “kasten yaralama” suçundan tutuklanmıştı. Sosyal medyada gündem olan görüntülere ilişkin olayı kaydeden gazeteciden açıklama geldi. ÖNCESİNDE OLANLARI ANLATMAK GEREKİYOR Gazeteci Fuat Kozluklu, Türkiye”nin konuştuğu görüntülere ilişkin olayın öncesine açıklık getirdi. Mesele görüntülerde izlenenden ibaret değildir, kavgaya dönüşme aşamasında bir gazeteci refleksiyle video kaydına başladım. Öncesinde olanları anlatmak gerekiyor diyen Kozluklu, X hesabından şunları yazdı: Vicdani borcum olarak dün öğleden sonra Marmaray’da seyahat ederken önümde yaşanan ve yumruklu kavgaya dönüşen olaya dair birebir tanıklığımı aktarmak isterim. Konunun bu denli lince varacağını düşünmemiştim. Mesele görüntülerde izlenenden ibaret değildir, kavgaya dönüşme aşamasında bir gazeteci refleksiyle video kaydına başladım. Öncesinde olanları anlatmak gerekiyor. İki çocuğuyla Marmaray vagonuna sanırım Erenköy ya da Bostancı’dan binen beyefendi, kapının kenarında duran ve telefonla konuşan genç hanımefendiye, “niye burada duruyorsun, çocuklarımla girmeye çalışıyorum, zorlandılar. Ya ayakları takılıp sıkışıp düşselerdi” diyerek çıkıştı. Genç kız “affedersiniz” karşılığını verdi, özür diledi. Oysa vagona biniş kapısının ortasından rahatlıkla girilebiliyordu. Vagon içi güvenlik kameraları kaydetmiştir diye düşünüyorum. Sürekli toplu taşımayla seyahat ettiğim için çok sık görüyorum, kapının sağında solunda her zaman birileri duruyor maalesef. Kimisi bir iki durak sonra ineceği için vagonun iç kesimlerine ilerlemiyor. Kimiz de kalabalığa karışmak istemiyor. Ya da yol boyunca dışarıyı görüntülüyor, fotoğraf çekiyor. Ancak bu acı olayın yaşandığı sırada çocuklu beyefendinin geçişini zora sokan bir kalabalık yoktu. DAKİKALARCA SÜRDÜ BU DURUM Burnu kırılan beyefendi vagona bindikten ve kapılar kapandıktan sonra söylenmeye devam etti. Dakikalarca sürdü bu durum. Sanırım 5-6 dakika… Kapıda duran hanımefendi de ağlamaya başladı. Bunu gören yolcular adama “yeter yahu susun, kapatın konuyu” diye uyarıda bulundu. Ne yazık ki çocuklarının elini tutan adam susmadı, söylenmeye devam etti. Olayın müştekisi durumuna düşen iki kişi de ağlayan genç kızın durumundan hareketle “yeter artık ulan, ne bu kadar büyüttün be” gibi sözlerle adama doğru yürüdü. Ben de cep telefonumun kamerasını açıp kayda başladım. Tutuklanan kişi, çocuklu babaya Marmaray durağa yaklaştığı sırada “çık dışarı” dedi ve yumruk atıp vagondan indi. Marmaray hareket etti. Diğer genç de söylenerek burnu kırılan adama yanaştı ve onu ittirdi. Taraflar Süreyya Plajı durağında indi. Adamın burnundan oluk oluk kan geliyordu. Herkes şoke olmuştu. Marmaray özel güvenlik elemanları koştu geldi. Burnu kırılan adam kendisine sözlü ve fiziki müdahalede bulunan mavi gömlekli gençten şikâyetçi olduğunu bağırdı. Sonra da kız arkadaşıyla konuşarak uzaklaşan gencin arkasından koşup yumruk attı. Sonrasında Marmaray hareket etti. Tanıklığım bundan ibaret. Temennim, iki tarafın da öfkelerine yenik düşüp hatalar yaptığı bu tatsız hadisenin farklı boyutlara tırmanmadan kapanmasıdır. Her gün toplu taşıma araçlarında seyahat ettiğim için söylemeliyim ki öfke kontrolünde sıkıntılarımız var.
Source: Haber Merkezi
Marmaray saldırısında ilginç iddia: Mesele görüntülerde izlenenlerden ibaret değil
Marmaray Süreyyapaşa İstasyonu”nda dün saat 16.45 sıralarında iki çocuğuyla birlikte seyahat eden Deniz E. ile bir kadın yolcu arasında yer verme meselesi nedeniyle tartışma çıktı. Tartışma sırasında trende bulunan E.D. (50), Deniz E.”yi darbetti. Kavgaya sonradan dahil olan İ.A.”nın da araya girmesiyle arbede büyüdü. MARMARAY”DAKİ KAVGADA BURNU KIRILDI Trenin durağa yanaşmasıyla inen taraflar, tartışmaya burada devam etti. Yaşanan olayda korkan çocukları ise duraktaki kadın yolcular sakinleştirmeye çalıştı. O anlar bir yolcunun cep telefonu kamerasıyla kaydedildi. İhbar üzerine polis ve sağlık ekipleri bölgeye sevk edildi. Kavgada yumruk atılan Deniz E., hastaneye kaldırılırken burnunda kırık olduğu tespit edildi. TUTUKLANDI Deniz E.”nin şikayeti üzerine şüphelilerden İ.A. olay yerinde, E.D. ise yapılan çalışmalar sonucu sonradan yakalandı. Gözaltına alınan iki şüpheliden İ.A., işlemlerinin ardından adli makamlarca serbest bırakıldı. E.D. ise “kasten yaralama” suçundan adliyeye sevke edildi. E.D. çıkarıldığı mahkemede tutuklandı. OLAYLA İLGİLİ, “GÖRÜNENDEN FARKLI” İDDİASI Marmaray”daki kavgaya şahit olan gazeteci Fuat Kozluklu ilginç bir iddia bulundu. Olayın öncesini ve sonrasını anlatan Kozluklu, yaşananların görüntülerden ibaret olmadığını söyledi. Kozluklu şu ifadeleri kullandı: “Vicdani borcum olarak dün öğleden sonra Marmaray”da seyahat ederken önümde yaşanan ve yumruklu kavgaya dönüşen olaya dair birebir tanıklığımı aktarmak isterim. Konunun bu denli lince varacağını düşünmemiştim. “MESELE GÖRÜNTÜLERDE İZLENENDEN İBARET DEĞİLDİR” Mesele görüntülerde izlenenden ibaret değildir, kavgaya dönüşme aşamasında bir gazeteci refleksiyle video kaydına başladım. Öncesinde olanları anlatmak gerekiyor. İki çocuğuyla Marmaray vagonuna sanırım Erenköy ya da Bostancı”dan binen beyefendi, kapının kenarında duran ve telefonla konuşan genç hanımefendiye, “niye burada duruyorsun, çocuklarımla girmeye çalışıyorum, zorlandılar. Ya ayakları takılıp sıkışıp düşselerdi” diyerek çıkıştı. “GEÇİŞİ ZORA SOKAN BİR KALABALIK YOKTU” Genç kız “affedersiniz” karşılığını verdi, özür diledi. Oysa vagona biniş kapısının ortasından rahatlıkla girilebiliyordu. Vagon içi güvenlik kameraları kaydetmiştir diye düşünüyorum. Sürekli toplu taşımayla seyahat ettiğim için çok sık görüyorum, kapının sağında solunda her zaman birileri duruyor maalesef. Kimisi bir iki durak sonra ineceği için vagonun iç kesimlerine ilerlemiyor. Kimimiz de kalabalığa karışmak istemiyor. Ya da yol boyunca dışarıyı görüntülüyor, fotoğraf çekiyor. Ancak bu acı olayın yaşandığı sırada çocuklu beyefendinin geçişini zora sokan bir kalabalık yoktu. “DAKİKALARCA SÖYLEDİ, HANIMEFENDİ AĞLAMAYA BAŞLADI” Burnu kırılan beyefendi vagona bindikten ve kapılar kapandıktan sonra söylenmeye devam etti. Dakikalarca sürdü bu durum. Sanırım 5-6 dakika… Kapıda duran hanımefendi de ağlamaya başladı. Bunu gören yolcular adama “yeter yahu susun, kapatın konuyu” diye uyarıda bulundu.Ne yazık ki çocuklarının elini tutan adam susmadı, söylenmeye devam etti. Olayın müştekisi durumuna düşen iki kişi de ağlayan genç kızın durumundan hareketle “yeter artık ulan, ne bu kadar büyüttün be” gibi sözlerle adama doğru yürüdü. Ben de cep telefonumun kamerasını açıp kayda başladım. “YUMRUK ATIP VAGONDAN İNDİ” Tutuklanan kişi, çocuklu babaya Marmaray durağa yaklaştığı sırada “çık dışarı” dedi ve yumruk atıp vagondan indi. Marmaray hareket etti. Diğer genç de söylenerek burnu kırılan adama yanaştı ve onu ittirdi. Taraflar Süreyya Plajı durağında indi. Adamın burnundan oluk oluk kan geliyordu. Herkes şoke olmuştu. Marmaray özel güvenlik elemanları koştu geldi. Burnu kırılan adam kendisine sözlü ve fiziki müdahalede bulunan mavi gömlekli gençten şikâyetçi olduğunu bağırdı.Sonra da kız arkadaşıyla konuşarak uzaklaşan gencin arkasından koşup yumruk attı. Sonrasında Marmaray hareket etti. Tanıklığım bundan ibaret. Temennim, iki tarafın da öfkelerine yenik düşüp hatalar yaptığı bu tatsız hadisenin farklı boyutlara tırmanmadan kapanmasıdır. Her gün toplu taşıma araçlarında seyahat ettiğim için söylemeliyim ki öfke kontrolünde sıkıntılarımız var.”
Source: Haberler
İzmir”de grev krizi aşılamadı! Sendikayla anlaşamayan Başkan Cemil Tugay”dan ilginç karar
İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Genel-İş sendikası arasındaki İZELMAN, İZENERJİ ve Egeşehir”de 23 bin çalışanı kapsayan TİS sürecinin tıkanması sonucunda başlayan grev üçüncü gününde sürüyor. Grevde nedeniyle otobüslerin neredeyse tamamına yakını kontak kapatırken, ulaşımda akşamlar yaşandı. İZMİR”İN SOKAKLARINDA ÇÖPLER BİRİKTİ Büyükşehir Belediyesi”nin hizmetleri önemli ölçüde durdu. Grevin etkili olduğu alanlardan biri de Kent Temizliği Şube Müdürlüğü oldu. İşçilerin grevde olması nedeniyle bazı sokaklarda çöpler toplanmazken, Konak ilçesi Kıbrıs Şehitleri Caddesi”nde çöpler birikti. BAŞKAN TUGAY: SENDİKA YÖNETİCİLERİ UZLAŞMAZ TUTUMLARINI SÜRDÜRÜYORLAR Sendika yöneticileri ile İzmir Büyükşehir Belediyesi arasındaki görüşmelerden de uzlaşma çıkmadı. Verdikleri tekliflerin kabul edilmediğini söyleyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, sosyal medya hesabından açıklama yaptı. Başkan Tugay şunları söyledi: “Sendika yöneticileri ile arkadaşlarımızın bugün yaptığı görüşme ne yazık ki yine sonuçsuz kaldı. Attığımız tüm iyiniyetli adımlara rağmen, sendika yöneticileri ilk günkü uzlaşmaz tutumlarını sürdürüyorlar. Sabah kamuoyuna ilettiğim net rakamlar içeren teklifimiz masadadır. Belediye bütçemizi sonuna kadar zorlayarak teklif ettiğimiz rakamların böylesine umursamaz tavırla karşılanması üzücü ve düşündürücüdür. “ÇÖZÜM İÇİN ÇABA GÖSTERMEYE DEVAM EDECEĞİM” İzmir halkına şunu tekrar söylemek isterim; Çözüm için çaba göstermeye devam edeceğim, ancak baskı ve tehdit altında da olsam asla ” Sorumsuzluk” yapmayacağım. Toplu İş Sözleşmesi Sendika Yetkilileri tarafından kısır bir pazarlığa çekilmiş bulunmaktadır. Ancak yaşanan bu süreç anlaşıldığı kadarıyla görünürde bir ücret anlaşmazlığıdır.Ücret dışında kalan diğer sorularımı, konuları, görüşlerimi de İzmir halkının takdirlerine sunuyorum;a)İstanbul Belediyelerine yönelik operasyonlar yapılırken İzmir”de grev mitingi yapılmasını nasıl anlayalım?b)Kamu kaynağını kesen iktidara karşı kitlesel bir eylem yapılmamasını nasıl yorumlayalım?c)Kamuda çalışan işçilerin grev yapmasının mağdurunun İzmir halkı olduğunun farkında mısınız?d)Tüm bütçeyi kalem kalem açıklamamıza rağmen tekliflerimize uzlaşmaz şekilde yaklaşılmasının, kesinlikle kabul görmeyecek tekliflerle gelinmesinin amacı nedir? “SENDİKA YETKİLİLERİNİN TÜM TEKLİFLERİNİ İZMİR HALKININ ONAYINA SUNACAĞIM” Baskı ve otokrasiye karşı ortak mücadele yapılması gerektiğinin tarihsel sorumluluğumuz olduğunu hatırlatıyorum. İzmir halkı ile birlikte, işçilerimiz ve emekçilerimiz ile birlikte baskı ve tehditlere boyun eğmeyeceğim, tutabileceğim sözleri vereceğim, sorumsuzluk yapmayacağım.Eğer uzlaşmaz tutum devam edecek olursa, Sendika Yetkilileri tarafından gönderilen tüm teklifleri İzmir Halkının onayına sunacağım. Sendika yetkililerinin makullük sınırlarını aşan yaklaşımlarına karşı halkımızın ve işçimizin sağduyusuna güveniyorum.”
Source: Haberler
80 yıl sonra Drau: Unutulmayan dram, sessiz çığlık
1945 yılında Avusturya”nın Drau Irmağı kıyısında yaşanan ve on binlerce sivilin trajik şekilde hayatını kaybettiği Drau Faciası, Kafkas Vakfı öncülüğünde düzenlenen uluslararası etkinliklerle anıldı. Türkiye Ulusal Ajansı destekli “Kafkasya Hafızası: Avrupa Tren Macerası” Ka155 Gençlik projesi ile başlayan bu etkinlik serisi, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı tarafından desteklenen anma ve belgesel gösterimi etkinlikleri ile devam etti. Bu etkinlikler yalnızca bir anma değil, aynı zamanda hafıza, adalet ve insanlık adına güçlü bir çağrı niteliğindeydi. Hafızaya yolculuk: Avrupa tren macerası Etkinlikler, Türkiye Ulusal Ajansı desteğiyle 30 genç katılımcının yer aldığı Avrupa Tren Macerası ile başladı. Türkiye”den hareket eden gençler, farklı Avrupa ülkelerinde tarihi duraklara uğrayarak Drau Faciası”nın izlerini sürdü. Proje; sadece tarihi öğretmekle kalmadı, aynı zamanda geçmişle yüzleşme ve bugünün sorunlarını anlama konusunda da gençlere güçlü bir bilinç kazandırdı. Irschen”de sessiz yürüyüş ve anma 28 Mayıs 2025 tarihinde, Drau Irmağı kıyısında yer alan Avusturya”nın Irschen köyünde yapılan yürüyüş, geçmişle kurulan manevi bir köprüydü. Katılımcılar ellerinde karanfillerle facianın yaşandığı noktada sessiz bir yürüyüş gerçekleştirdi. Ardından Drau kurbanları için yapılan anıtın önünde dualar edildi, konuşmalar yapıldı. Irschen halkı, etkinliğe içten bir misafirperverlikle katılım gösterdi. Bu duyarlılık, hafızayı birlikte sahiplenmenin evrensel bir anlam taşıdığını gösterdi. Viyana”da belgesel galası 29 Mayıs’ta Viyana Yunus Emre Enstitüsü’nde “Kafkasyalıların Dramı: 1945 Drau Faciası” belgeselinin galası gerçekleştirildi. Büyükelçi Gürsel Dönmez, YTB Kültürel ve Sosyal İlişkiler Dairesi Başkanı Zülgaip Akkuş, Yunus Emre Enstitüsü Viyana Şubesi Müdürü Halil İbrahim Doğan ve çok sayıda akademisyen ile kanaat önderinin katılımıyla gerçekleşen gala, sessizliğe gömülmüş bir trajedinin tekrar hatırlatılmasını sağladı. Belgesel, görsel arşivler, tanıklıklar ve tarihsel anlatımlarla izleyicileri derinden etkiledi. İstanbul galası ve panel: Duyguların taştığı an Etkinlik serisinin finali 30 Mayıs”ta İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapıldı. Gösterim öncesinde Prof. Dr. Ufuk Tavkul ve araştırmacı-yazar Cem Kumuk’un konuşmacı olduğu, Prof. Dr. Fethi Güngör’ün moderatörlüğünü üstlendiği bir panel düzenlendi. Belgesel gösterimi sırasında izleyiciler gözyaşlarını tutamadı, belgesel dakikalarca alkışlandı. Tarihi bir sessizliğin yankısını taşıyan belgesel büyük bir takdirle karşılandı. Galada yer alan Prof. Dr. İlber Ortaylı açılış konuşmasında Drau Faciasını hem askeri hem de siyasi yönleriyle ele aldı. Ortaylı konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “İkinci Dünya Savaşı”nda milyonlarca insan esir düştü. Sovyetler Birliği Cenevre Sözleşmesi’ni imzalamadığı için esirlere muamele Batı’daki gibi olmadı. Bir İngiliz ya da Fransız askeri esir kampında spor yapabilir, kitap yazabilirken; Sovyet esir kamplarında ölüm, açlık ve işkence hakimdi. Bu koşullarda esir düşen kafkasyalı askerler ve sivil halk için facia kaçınılmaz oldu. Bu insanlar, Almanların tahliyesi sırasında dağlara sığınıp kaçmaya çalıştılar. Ancak yaşlı kadınlar, çocuklar, savunmasız siviller yok edildi. Drau, sadece bir toplu ölüm değil; aynı zamanda Batı’nın görmezden geldiği bir trajedidir. Bugün burada yapılan törenlerde devlet temsilcilerinin bulunması önemlidir. Çünkü milletler, ancak hafızalarına sahip çıkarak saygı görür. Unutulmamalı ki bizim tarihimiz var, bu tarih sahip çıkıldıkça anlam kazanır.” Veysel Arıhan: “Unutursak kalbimiz kurusun” Kafkas Vakfı Başkanı Veysel Arıhan, İstanbul galasında yaptığı konuşmada etkinliklerin anlamını ve sorumluluğunu şu sözlerle ifade etti: “Bu belgesel sadece bir tarih anlatısı değil; unutturulmak istenen bir hakikatin, 80 yıl gecikmiş bir adaletin haykırışıdır. Bugün burada bulunan her biriniz, bu sesi çoğaltan, bu hafızayı taşıyan kıymetli tanıklarsınız. Drau’da yaşananları yalnızca geçmişin değil, bugünün de meselesi olarak görüyoruz. Çünkü biliyoruz ki hafızasını yitiren toplumlar adalet duygusunu da kaybeder. Gazze’de yaşananlar bize bunu her gün hatırlatıyor. Drau’da susan vicdan, Gazze’de yankı bulur. Unutulan her trajedi, yeni trajedilerin zeminidir. Bu yüzden Drau, sadece bir tarih değil; insanlığın vicdan sınavıdır.” Arıhan konuşmasının sonunda, vakfın 30 yıllık hafıza mücadelesine emek veren tüm büyüklerine teşekkür ederek, bugünkü organizasyonun arkasındaki genç ve idealist yönetimi sahneye çağırdı. Ardından, Türkiye Ulusal Ajansı Avrupa Tren Macerası projesiyle bu hafızaya ortak olan genç katılımcılar sahnede yer aldı ve salondan büyük bir alkış aldı.
Source: Internet Haber
Fransa’da laiklik kaygısı
Fransa’da Müslüman Kardeşler kaygısı, yıllar sonra oldukça geniş kapsamlı istihbarat raporu ile gün yüzüne çıktı. Basına sızan rapor, bir anda ülke gündemine bomba gibi düştü. Ülkede bu kez mesele sadece başörtüsü değil, doğrudan bir örgütle ilişkilendirilen İslamcı bir yapı: Müslüman Kardeşler. Rapor, bu yapının Fransa’da “sistematik bir biçimde kültürel hegemonya kurmaya çalıştığını” iddia ediyor. Rapor, Müslüman Kardeşler’in Fransa’daki bazı dernekler, özel okullar, camiler ve yardım kuruluşları aracılığıyla “ayrılıkçı bir toplum modeli” inşa ettiğini öne sürüyor. Raporda, “bir yanda laikliğe bağlı bir cumhuriyet, diğer yanda ise şeriat kurallarına zemin hazırlayan bir yapılanma olduğuna” dikkat çekildi. Rapora sağ partilerden destek gelirken sol partiler ise daha temkinli yaklaşım gösteriyor. Kimi uzmanlara göre Müslüman Kardeşler, “siyasal İslam”ın en sofistike versiyonu olarak görülüyor. Açıkça bir tehdit. Hatta adeta bir “zaman ayarlı bomba”! SAĞDAN DESTEK Fransa’daki İhvancı yapılanmaya yönelik raporun yayımlanmasının ardından sağ ve merkez sağ partilerden gelen tepkiler genellikle bulguları destekleyici nitelikteydi. Özellikle merkez sağ Cumhuriyetçiler (Les Republicains) ve aşırı sağcı Ulusal Birlik (Rassemblement National) Müslüman Kardeşler’in faaliyetlerinin yasaklanması gerektiğini savunuyor. Bu da Fransa’daki “güvenlik eksenli İslam politikası”nın bir süre daha süreceğini gösteriyor. Sol ve merkez sol cephesinde ise daha temkinli bir yaklaşım gözlemleniyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “İslamcı ayrılıkçılıkla mücadele” vizyonunun bir parçası olan bu rapor, özellikle eğitim kurumları, sivil toplum kuruluşları ve camiler aracılığıyla yürütülen faaliyetlerin Fransa’nın temel cumhuriyet ilkelerine bir tehdit oluşturduğunu iddia ediyor. Avrupa ülkelerinden IŞİD’e katılan cihatçıların başında Fransa ilk sırada yer alıyor. Raporun toplum üzerindeki etkilerini öğrenmek için Paris’in banliyölerine doğru hareket ediyoruz. Paris’in problemli banliyölerinin başında gelen Sarcelles’e geliyoruz, oldukça büyük şekilde inşa edilen camiler göze çarpıyor. Fransa’da genellikle her Müslüman ülke toplumlarının kendilerine ait camileri var. Yani Türklerle Arapların camiisi ayrı, mecbur kalmadıkça birbirlerinin camisine gidip ibadet etmedikleri için burada dört cami var. SUÇLULUK DUYGUSU… Sokakta gördüğümüz kadın ve erkekler genellikle İslam kültürüne göre giyinmiş. Sokakları dolaşmaya devam ediyoruz, farklı kültürden insanların olduğu kafeye giriyoruz, 42 yaşında bir inşaat işçisi olan Karim Ouattara , “Kimi zaman işyerinde bile bu konular konuşuluyor. ‘Sen Müslümansın, ne düşünüyorsun’ diye soruyorlar. Bu çok yorucu, hep kendini ispatlamak zorunda kalıyorsun. Suçluluk duygusu bize yükleniyor” derken 62 yaşındaki emekli bir jandarma Jean Moreau ise “Ülke çok değişti, artık mahallemde Fransızca konuşulmaz oldu. Şu ortamda siz de görüyorsunuz iç içe yaşıyoruz, dışlama söz konusu değil. Devletin ne olup bittiğini denetlemesi normal. Rapor gecikmiş bile. Uyum sağlayan Müslümanlar rahatsız olmaz ama Müslümanları kendi çıkarlarına alet edenlere dur demeliyiz” tepkisini gösteriyor. Fransa’da ilk kez imamlık yasal olarak “meslek” statüsüne alındı. Bu adım, hem devletin dini aktörleri daha sıkı kontrol etmesi hem de imamların niteliklerini resmi olarak belirleyebilmesi açısından kritik bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Yeni düzenlemelerle imamların Fransa’da eğitim alması, yabancı fonlardan bağımsız olması ve devletin denetiminde faaliyet yürütmesi sağlanmaya çalışılıyor. ASKER YA DA İŞÇİYDİLER Fransa’da Müslüman varlığı güncel bir tartışma gibi görünse de kökleri yüzyıllar öncesine uzanıyor. Fransa’nın Kuzey Afrika’daki sömürgeleri olan Cezayir, Tunus ve Fas, bugünkü Müslüman topluluğun ana yapısını oluşturuyor. Birinci ve ikinci dünya savaşları sırasında yüz binlerce Kuzey Afrikalı Müslüman, Fransız ordusuna alınarak cephelerde savaşmaya gönderildiler. Çoğu Fransa’yı bu dönemde tanıdı. Ancak bu insanların bir kısmı, savaştan sonra ülkelerine dönmeyerek Fransa’da işgücü açığını kapatmak için kullanıldı. 1950 ve 1960’lı yıllarda Fransa’ya işgücünü sağlamak için gelenlerin çoğu da Müslüman ülkelerden. Göçmenler, banliyölerde düşük gelirli ve dışlanmış bölgelere yerleştirildi. Bu alanlar zamanla kültürel ve sınıfsal sınırlarla çevrildi. Müslümanlar, bir yandan Fransa’nın parçası olurken öte yandan hep biraz dışarıda kaldılar. Müslüman ülkelerden getirilen işçiler şehirlerin oldukça dışında inşa edilen banliyölere yerleştirilmiş. Fransız toplumundan oldukça ayrı bir şekilde, yalnızca dini inançları yönünde desteklenmiş ve kendi yaşam kültürlerine itilmiş… Fransa, kendi elleriyle radikalleşmeye ittiği Müslüman toplumuyla yüzleşiyor.
Source: Süleyman Tosunoğlu
Unutma biz Anadolu’yuz!
Sevgili okurlarım bir kentten başka bir kente taşınmak ne kadar zormuş. Kitaplar, arşiv, dünyanın her yerinden getirdiğim bana göne çok değerli olan aksesuvarlar, başım döndü vallahi billahi bir süredir sanki başka bir dünyaya göçtüm. Şimdi affınıza sığınıp 9 Temmuz 2017 yılında yayımladığım bir yazımla karşınızdayım. Pek bir şey değişmemiş: Biliyorum pek çoğumuz demokrasi varmış gibi yaşadığımız şu güzelim ülkemizde partilere, sivil toplum kuruluşlarına inancımızı yitirdik. Pek çoğumuzun içinden, “Bu ülkede olumlu hiçbir şey olmaz” dediğini de biliyorum. Derin bir kayıtsızlık, her şeyi kabullenme hali ülkemizi bir kara bulut gibi sardı. Artık ne yükselen dolar, Avro ne her an değişen gıda fiyatları bizi şaşırtmıyor. Kadın-çocuk cinayetleri artık gazetelerin üçüncü sayfasında küçücük bir haber. Anaokullarına bile giren imamlar, din adamları çocuklarımızı korkutmaya, gülmeyi bile yasaklamaya başladılar, çıtımız çıkmadı. Bazen ciddi ciddi düşünüyorum acaba birileri bu ülke topraklarına uyuşturucu bir şey mi attı? Hayır uyuşturucu filan atıldığı yok, biz cümleten 20 yıl önce başlayan bir karşıdevrimin, bu devrimi küçümsemenin, “Bize şeriat gelmez” diye böbürlenmenin bizi getirdiği bir noktada öylece uyuşmuş gibi duruyoruz. Topraklarımızda yabancı şirketlere 2 bin 600 maden çıkarma ruhsatı verildiğinde ayran budalası gibi aval aval baktık. Ormanlarımız, zeytinliklerimiz gitti, uyduruk HES’lere sesimizi çıkarmadık hatta sesini çıkaranları suçladık, aldık mı ağzımızın payını! İlk açılımla AKP’nin oyununa gelen Doğu illerinde illaki özerklik dedik, hatta bu yasalaşmadan özerk bölgeler kurduk, militanlar oraları sınır çizip korumaya başladılar ama bütün bu olayları izleyen bir büyük birader vardı ve Hendek savaşları başladı. Onlarca genç öldü. Kamuda türbanla çalışmayı bir demokratik hakmış gibi savunanlar oldu, şimdi hava alanlarımızda tüm çalışan personel türbanlı, bu ara kendimi Malezya’da gibi hissediyorsun. Türbanlı bir hâkim bir davama girdi, benden yana olmayacağı çok açık ve seçikti. Neyse yeteri kadar canınızı sıktım, öyleyse biraz da şu yaşadığımız dünyada neler oluyor ona bakalım, her yerde yürüyüşler, kitlesel protesto eylemleri artık sürdürülemez olan vahşi kapitalist sistemi sarsmaya başladı. Bildiğimiz kadim bilgiler artık pek işe yaramıyor. Örneğin artık geçmişte tanımlanan “işçi sınıfı” yok. Teknolojinin inanılmaz hızı, yepyeni bir işçi sınıfı oluşturdu. Artık kapitalizmin yeni köleleri onlar. Asıl isyan onlardan geliyor. Örneğin Hamburg’da on binlerce insan, çalışan, işsiz, çiftçi kapitalizmin uşaklarını protesto ediyorlar. Oralarda yapılan bir eylemin videosunu izledim. Yüzlerce kişi kendilerini kül çuvalına sokup birer zombi haline dönüştürmüşler. Kentin sokaklarında zombiler yürüyor. O zombiler tıpkı George Orwell ’in 1984 kitabındaki gibi sabit bir noktaya bakarak yürüyorlar. Neşe, aşk, sevgi, cesaret, özveri, vicdan onları terk etmiş, yaşayan ölü onlar. Yürüyorlar ve birdenbire biri soyunmaya başlıyor, sonra öteki, rengarenk tişörtleriyle, rengarenk donlarıyla kalıveriyorlar ve içlerindeki ölü bir çığlık atarak uyanıyor, birbirlerine dokunmaya başlıyorlar ve usul usul özgürleşiyorlar. Açın yabancı kanalları çiftçilerin devlet binaları, kiliseler önlerine bıraktığı havyan dışkısı dağlar gibi. Trafik felç. Ne olmuş mazota üç kuruş zam yapılmış, bütün ülke ayakta! Hiç unutamadığım bir olay da yıllar önce demokrasi beşiği kabul edilen ve dünyayı yöneten İngiltere’nin Londra kentinde oldu. İngiltere’de insanlar kaynaşsın diye kentlerin zengin semtlerindeki devlete ait bazı apartmanlar göçmenlere ve işsizlere az bir parayla verilir. Nasıl bir kaynaşma olur bilmiyorum ama bu zengin semtlerdeki apartmanlardan birinde yangın çıktı. Ve kapitalizmin sefaletini bütün dünya gördü. O apartmanın yüksek katlarına itfaiye ulaşamadı, merdivenler çöktü ve göz göre göre 79 kişi öldü. Ardından anayasası bile olmayan İngiltere’de inanılmaz bir tartışma başladı. Muhafazakâr yönetimin konut politikasına getirdiği; zenginlerin zenginliğini katlayan uygulamalar bıçak altına yatırıldı ve sonuç artık hükümet İşçi Partisi’nin. Şimdi gelelim gene ülkemize, unutulmaz kitle eylemlerine. Kim 1991 yılındaki Büyük Madenci Yürüyüşü’nü unutabilir? 15-16 Haziran işçi ayaklanmasını kim unutabilir? Gezi’yi kim unutabilir? Bir büyük yürüyüş ellemeliyiz. Ve yürüyoruz: Her kim ki herhangi bir zamanda haksızlığa uğramışsa, her kim ki çocuklarını, torunlarını haksızlığın olmadığı bir dünyada büyütmek istiyorsa, her kim ki bir gece yarısı evine girilip çocuğu vurulmuşsa, her kim ki annesinin sokakta kalan ölüsünü köpekler yemesin diye iki metre ötede gece gündüz nöbet tutmuşsa, her kim ki oy verdiği siyasiler içerideyse, her kim ki oyunu yasaklanmış, işi elinden alınmışsa yürümeliyiz. Ve bu yürüyüş bir turnosol kâğıdı gibidir. Akla karayı derin bir sınırla ayırıyor. Ve bildiğimiz kadim bilgileri tek tek sorgulanıp yeni yollar bulması gerektiğini fark ediyoruz. Evet kendimizi silkeleyelim, burası Anadolu’dur ve Anadolu nice kendini ölümsüz sanan tiranlığın yıkılıp gitmesine tanık olmuştur. Biz yeniden ayağa kalkabiliriz, içimizdeki öfke ve inançla.
Source: Işıl Özgentürk
Uğruna can vereceğimiz bir vatan olsun da, vatan sağolsun
Erzincan’da dünyaya geldi. Ailesi Erzurum Şenkayalıydı.
Babası Erzincan SSK Hastanesi’nde işçi olarak çalışıyordu. Annesi ise okuma yazma bilmemesine karşın, 4 çocuğunun iyi eğitim almaları için çırpınan, adeta saçını süpürge yapan bir ev kadını…
Babasının tayini üzerine geldikleri Erzurum’da taşındıkları ev, toprak damlıydı. Yağmur yağdığında her tarafı akıyordu. Böyle durumlarda annesiyle birlikte evin içinde koşuşurlar, tencere, kova ne bulurlarsa, akan yerlere koyarlardı.
Ama günün birinde öylesine yoğun yağdı ki bunlar yetmedi. Annesinin tek eşyaları olan yatakların ıslanmasını önlemek için çırpınması yetmemiş, hepsi sırılsıklam olmuştu. Cefakar kadın “Ben akşama sizi nerede yatıracağım” diyerek hüngür hüngür ağlamıştı.
Erzurum’un Doğu sınırındaki Şehitler Mahallesi’nde çatılı bir ev kiraladıklarında kendilerini sınıf atlamış, adeta zengin olmuş gibi hissettiler. Zira artık yağmur yağdığında ıslak yataklarda uyumak zorunda kalmayacaklardı!..
Henüz 7-8 yaşlarındayken, ısının sıfırın altında 30 derecelerde dolaştığı dondurucu bir günde, sokakta arkadaşlarıyla oyuna dalınca, lastik ayakkabılarının su geçirip ayaklarının donduğunu fark edememişti. Zor bela geldiği evde annesi hemen ayaklarını suyun altına soktu. Buz gibi su, sanki kaynar çaydanlıktan dökülüyormuş gibi canını yakıyordu. Yavrusunun feryatlarına dayanamayan annesi, hemen ayaklarını göğsüne bastı. Ana-oğul, dakikalarca böyle kaldılar. Sonunda çilekeş anneciği, yavrusunun küçücük ayaklarını kurtarıp açmayı başarmıştı.
(Doğu’nun lastik ayakkabılı çocuklarının çoğu, soğuktan romatizma olur. Küçükken yakalanılan romatizma, ilerleyen yaşlarda kalbe sirayet eder. Zamanında tedavi edilmeyen kalp romatizması hastaları da erken yaşlarda yitip giderler. U.D.)
Bir yaz tatilinde, aile bütçesine katkıda bulunabilmek için ayakkabı boyacılığı yaptı. O sırada 8 veya 9 yaşındaydı. Sandığı hazırlayınca, doğruca Gölbaşı’ndaki otobüs duraklarının yolunu tuttu. Tüm boyacılar sıra sıra dizilmiş, müşteri kapmaya çalışıyorlardı. Ama onun el yapımı sandığı en kötülerden biriydi. Tüm parası ancak siyah ve kahverengi olmak üzere iki çeşit boya almaya yetmişti. O nedenle sandığı gören uzaklaşıyordu. Nihayet bir belediye süpürgecisinin ayakkabısını yarı fiyatına boyadı. Ama adam beğenmemişti. “Ulan bu nasıl boya” diye bağırıp, süpürgeyle kovalamaya başladı. Kaçıp, dayak yemekten kurtulmuştu ama yaşadıkları çok ağrına gitmişti. Bir daha da ayakkabı boyamaya çıkmadı.
Okullarında zenginliğin simgesi kumaş önlüktü. Sadece birkaç çocuğun kumaş önlüğü vardı. Diğerlerinin tümü naylon önlüklüydü. Kışları sobanın başında ısınmaya çalışırken naylon önlükler dayanmaz erirdi.
Uzun, esmer, zayıf, çelimsiz bir çocuktu. Tipik bir yoksul çocuğu. İlkokul öğretmeni Fahriye Yılmaz, onu çok severdi. Erzurum’un köklü ailelerinden birinin kızıydı. Onu 5 yıl boyunca bir öğrenciden çok, çocuğu gibi severek okuttu.
Lise çağı geldiğinde, ağabeyiyle birlikte Doğu’nun en iyi okullarından biri olan Erzurum Lisesi’ne kaydolmak istedi. Varoştan geldiği için kentin sosyo-ekonomik düzeyi iyi ailelerin çocuklarının okuduğu okula almak istemediler. Ama tüm engelleri aşarak o güzel okula girmeyi başardı.
Yoksul olduğunu Erzurum Lisesi’nde öğrendi. Orada solcu oldu. Solcu olduğunu da üniversitede fark etti!..
Üniversiteye hazırlık telaşı başlamıştı. Parası olanlar dershaneye gidiyordu. Oysa onlarda para olmadığı için dershane, hatta üniversiteye hazırlık kitabı bile yoktu. Evde battaniyeye sarılıp lise ders kitaplarına bakarak üniversiteye hazırlanmaya çalışıyorlardı. Allah’tan matematik hocaları Zafer Bey ve kısa süreliğine dershaneye giden can dostu, sıra arkadaşı Alpaslan yardımcı oluyordu.
Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü kazanınca, hemşire ablası ve astsubay eşinin Ankara Etimesgut’taki lojmanlarına taşındı. Üniversiteyi 4 yılda bitirirken meslek sınavlarına hazırlanmayı da ihmal etmedi. Ayrıca İngilizce ve Almancasını da ilerletti.
Mezun olur olmaz, Ziraat Bankası Uzmanlığı ile Hazine Kontrolörlüğü sınavlarına girip, bin kişi arasından dereceyle kazandı. Bunlar için yapılan sözlü sınavlara hayatının rol modellerinden CHP İzmir Milletvekili Aşkın Türeli ağabeyinin takım elbisesini giyerek gitmişti!..
İş hayatına Hazine Kontrolörü olarak başladı. Görevi gereği bankaları, bakanlıkları ve KİT’leri denetliyordu. Hayali ihracattan banka soruşturmalarına, kara para incelemelerinden büyük alt yapı projelerine kadar birçok konuda inceleme, araştırma ve soruşturmayı üstleniyordu. Gözü çok karaydı. Görevdeki bakanlar hakkında bile yolsuzluk fezlekesi düzenleyip, yargıya gönderiyor, asla çifte standart uygulamıyordu. Yönetimle sorunlar yaşadığı oluyordu ama Allah hakkı için, AKP dönemine kadar hiçbir bakan ve müsteşarın, görevini yapmasına engel çıkardığını hatırlamıyordu.
2004 yılında kıdem sırası gereği yurt dışına gönderildi. Bir yıl süreyle Virginia Richmond’da kaldı. Ardından Carnegie Mellon Üniversitesi’nde “Kamu Politikaları ve Yönetimi” alanında yüksek lisans yaptı. 2007 yılında Türkiye’ye döndüğünde “Fakir Ailelere Kömür Dağıtımı” projesini inceleme görevini üstlendi. Her yıl rutin olarak yapılan incelemelerde o tarihe kadar hiçbir sorun tespit edilmemiş ve Hazine yaklaşık 1 milyar dolar para ödemişti. Soruşturmayı derinleştirdiğinde örgütlü bir yolsuzluk düzeni kurulduğunu gördü. Suç duyurusu raporu düzenleyip, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
Bu olay mesleğinde sonun başlangıcıydı. Hazırladığı rapor nedeniyle başına gelmedik kalmadı. Tüm görevleri elinden alındı, mobinge uğradı.
Raporu 4 yıl boyunca işleme konulmadı. En sonunda af kanunu çıkarıp, sorumluları akladılar. Bu arada devletin 4 milyar dolarını heba ettikleri gibi, yüzlerce maden işçisinin canına kıydılar. Bolu, Şırnak, Zonguldak ve Soma’da maden işçileri bu yolsuzluk konusu kömürleri çıkarırken, katliam gibi kazalarda can verdiler.
Erzurum’un yoksul Şenkaya Mahallesi’nin, naylon önlüklü, lastik ayakkabılı, zayıf, çelimsiz bu işçi çocuğu kim biliyor musunuz?
2011 yılından itibaren 4 dönem CHP İstanbul Milletvekili olan Aykut Erdoğdu…
İşte bu Aykut Erdoğdu, günün birinde sosyal medya hesabından yorumunu size bıraktığım şu yazıyı paylaştı:
“Ankara Adliyesi’nde milletvekili olduğum sırada hakkımda düzenlenen fezlekelerle ilgili ifade vermek üzere geldim…Bu fezlekelerin çoğu milletvekiliyken açıkladığım yolsuzluklarla ilgili…Hepsi belgeli…Hepsi Sayıştay raporlarında var…Suçlamalar ‘yolsuzluk’, ‘hırsızlık’, ‘yetim hakkı’ gibi ifadeler kullandığım yönünde…Bu suçlamalara savunmamı yaparım…
Benim üzüldüğüm her biri milyarlarca dolarlık kamu zararına yol açan bu iddialarımla ilgili tek bir dava açılmaması…
İfadelerimde savcılardan ve hakimlerden iddialarımın doğruluğunun araştırılmasını eğer iddialarım haksızsa her cezaya razı olduğumu söylüyorum…
Ancak hiçbir iddiam araştırılmadı…Araştırılmıyor…Bu benim kişisel meselem değil…
Mesele, üzeri örtülen bu yolsuzlukların ülkemizin bekasını tehdit eder boyutlara ulaşması…
Telekom özelleştirmesinde en az 30 milyar dolar…
Enerji yolsuzluklarında toplamda en az 50 milyar dolar…
Sadece 3. havalimanı ihalesinde en az 6 milyar avro kamu zararı olduğunu belgeleriyle ispat ettim…
Bunlar hakkında yapılmış tek bir işlem yok…
Benim hakkımda düzenlenmiş onlarca fezleke var…
İkisinden hapis cezası almıştım zaten…Birini Anayasa Mahkemesi bozdu…Kalanları devam ediyor…Gerçekten önemli değil…
Bu yolsuzluklar bu güzel vatanın geleceğini karartıyor…Çürütüp yıkmasından çekiniyorum…
Uğruna can vereceğimiz bir Vatan olsun da…
VATAN SAĞ OLSUN…”
Ve dün sabah, şafak vakti yapılan İstanbul Büyükşehir Belediyesi bağlantılı 5. dalga operasyonunda gözaltı kararı verilen 47 kişiden biri Aykut Erdoğdu oldu…
Source: Uğur Dündar
PSG şampiyon oldu, Fransa savaş alanına döndü! Bakan kutlamalara katılanlara “Barbar” dedi
PSG, İtalya temsilcisi Inter ile oynadığı final maçını 5-0 kazanarak UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu.
Başkent Paris ve ülke genelinde, maç kapsamında takımlarını desteklemek için sokağa inen PSG taraftarları, zaferin ardından kutlamalara devam ediyor.
“BARBAR” DEDİ TEPKİ ÇEKTİ
İçişleri Bakanı Retailleau, X sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, PSG”nin gerçek taraftarlarının maçını heyecanla izlediğini belirterek, “Aynı zamanda bazı barbarlar, suç işlemek ve güvenlik güçlerini provoke etmek için Paris sokaklarına çıktı.” ifadesini kullandı.
Güvenlik güçlerine bu eylemlere karşı kararlılıkla müdahale etmeleri için talimat verdiğini belirten Retailleau, “” değerlendirmesinde bulundu.
Retailleau”nun PSG”nin zaferini kutlayanları “barbar” olarak nitelemesi tepki topladı.
Aşırı solcu Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) Partisi Milletvekili Antoine Leaument, X sosyal medya platformundan, taraftarların bulunduğu Şanzelize Caddesi”ne en yakın açık metro istasyonlarından Madeleine”de çok fazla biber gazı kullanılmasını eleştirerek, .” yorumunu yaptı.
“İNSANLAR MUTLU OLDUĞUNDA BİLE BU ADAM NEFRET EDİYOR”
Muhalif vekil Alexis Corbiere de Retailleau”nun açıklamasını X”te alıntılayarak, bu tür bir paylaşımın Cumhuriyetçi bir İçişleri Bakanına yakışmadığını kaydederek, “” ifadelerini kullandı.
LFI milletvekili Thomas Portes ise sosyal medya hesabından, “” paylaşımını yaptı.
131 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
Fransız BFMTV kanalı ise Grenoble kentinde bir sürücünün, aracının kontrolünü kaybederek yayaların arasına dalması sonucu 3 kişinin yaralandığını bildirdi.
Source: Sevda Altunbaş
CHP”de şaibeli kurultay savaşı: Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu… | Mahmut Övür yazdı
CHP şaibeli kurultay kavgasıyla çalkalanıyor. Parti içindeki derin kriz Nevşin Mengü, akademisyen Emrah Gülsunar ve trollerin mesajlarına zehir zemberek yanıt veren Kemal Kılıçdaroğlu”nun açıklamasıyla daha da alevlendi. Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür de bugünkü köşesinde söz konusu kavgayı kaleme aldı. İşte Mahmut Övür”ün “CHP içi savaşın böylesi görülmedi” başlıklı yazısı: CHP tarihine, kurultaylar ve biraz da hizipler kavgası tarihi demek hiç yanlış olmaz. O kurultaylarda toplumla buluşan siyaset üretilmediği için de 75 yıldır tek başına iktidar olamadı. Ama şu ayrımı da yapmak gerekiyor; belki 2005″teki Baykal-Sarıgül kapışması hariç hiçbir dönemde CHP içi iktidar savaşları bugünkü kadar kirli bir zeminde sürmedi. Bir yanda delegelerin satın alındığı iddiasıyla açılan “şaibeli kurultay” davası, diğer yanda İstanbul Büyükşehir”de başlayan ve Adana”ya kadar uzanan inanılmaz “yolsuzluk” iddialı soruşturmalar CHP”yi çöküşün eşiğine getirdi. Bu sıkışmayı CHP yönetimi makul ve güçlü bir siyasetle aşabilirdi. Ama ne yazık ki CHP yönetimi ve genç Genel Başkanı Özgür Özel, makulleşme yerine sokağı, siyaset yerine de İmamoğlu”na müritliği tercih edince meydan “aydınlanmacı” trollere kaldı. Onlar da “şaibeli kurultay” korkusuyla üzerlerine düşeni yaptı ve CHP tarihinde pek şahit olunmayan bir iç savaşın fitili ateşlendi. CHP yönetimine militanca destek veren gazeteci Nevşin Mengü “yalan” olduğu apaçık haberiyle, akademisyen Emrah Günsunar ise saygısız tweet”iyle ihtimaldir çıkacak yangına benzin döktüler. Nedeni de komik ötesi: “Kılıçdaroğlu mahkemeye gitsin, “Şaibe yok” desin.” Sanki davayı Kılıçdaroğlu açtırmış gibi. Bu kervana, Kılıçdaroğlu”nun genel başkanlığı döneminde “Kılıçdaroğlu Doktrini” üretecek kadar uçan ve şehir şehir dolaşarak anlatan İstanbul Milletvekili Yunus Emre de katılınca ortalık savaş alanına döndü. Döndü; çünkü Emre, Kılıçdaroğlu”na destek verenleri düşman ilan ederek adeta meydan okuyordu: “Dahili ve harici bedhahlara sesleniyorum: Elinizden geleni ardınıza koymayın. Bırakın partiyi teslim almayı, merdivenlerine yaklaşamayacaksınız. Atatürk”ün partisine çökemeyeceksiniz.” Herhalde vesayet günleri alışkanlığı, yoksa mahkeme kararına böyle meydan okunur mu? Bu açık açık şaibe korkusunun CHP yönetimini sardığının işareti. Aslında bu noktada bile iktidarla normalleşmeyi beceremeyen Özel, parti içi normalleşmeyi sağlayabilir, hakaretlere tepki verebilirdi. Ama sustu. O sustu ama Kemal Kılıçdaroğlu susmadı ve gündeme bomba gibi düşen bir çıkış yaptı. Zehir zemberek yapılan açıklama, bir savaşın ilanıydı. Önce “fonlanan sözde akademisyenlere, iftira ve manipülasyonla mesleklerini kirleten bazı gazetecilere” seslendi: “Beni direklere asacaklara, silahla vuracaklara, beni yakacaklara, taşlatacaklara, bir adım attırmayacaklara ve lamalara söylüyorum: Sizden korkan sizden namerttir.” Sonra yine üstü kapalı “hançerci” siyasetçilere gönderme yaptı: “Ve ne yazık ki, dün siyasi ikballeri uğruna yanımda saf tutan, bir zamanlar benimle yol yürümeyi bir övünç sayarken bugün başka mecralara savrulmuş bazı siyasetçiler de bu koroya katılmış durumda. Hepsi bir ağızdan, hiçbir bilgi sahibi olmadığım, hiçbir dahlimin bulunmadığı bir konuda konuşmamı talep ediyorlar.” Son sözü de tam bir “savaş” çağrısıydı: “Benden bir mesaj bekleyen herkese buradan açıkça sesleniyorum: Herkes bilsin ki; bu partinin düşmanlarını, yine bu partinin harim-i ismetinde boğmaya muktediriz.” Bu tablo, Özgür Özel”in süreci yönetemediğini gösteriyor. PKK”nın silah bıraktığı bir zamanda parti içi kavgayı bile bitiremeyen hatta derinleştiren Özel, çaresizce İmamoğlu”na sarılarak ve saldırılar karşısında susarak kendi eliyle CHP”yi bölünmenin eşiğine getirdi. Ortada sadece şaibeli kurultay meselesi yok, arkasından CHP”nin asıl kaderini belirleyecek İBB eksenli “yolsuzluk, rüşvet ve irtikâp” iddiasıyla açılan dava geliyor. Siyaset üretmeden, yüzleşmeden buradan çıkış yok.
Source: Sabah
Katiller ordusu, Gazze”de yardım dağıtım noktasına ateş açtı! Çok sayıda Filistinli şehit oldu
Filistin resmi haber ajansı WAFA”nın haberine göre, Refah”ın Mevasi bölgesinde yüzlerce sivil, insani yardımlara ulaşmak için hareket halindeyken İsrail işgal güçlerinin zırhlı araçlardan doğrudan ateş açması sonucu en az 30 Filistinli hayatını kaybetti, 115 kişi yaralandı.Son günlerde benzer saldırıların arttığına dikkati çeken kaynaklar, İsrail”in yardım dağıtım noktalarını hedef alarak sivilleri kasten öldürdüğünü ve bunu sistematik şekilde uyguladığını belirtti.Sadece son birkaç günde İsrail”in saldırılarında yardım almak için bekleyen 17 sivilin daha öldürüldüğü, onlarcasının yaralandığı bildirildi.İsrail, 90 günü aşkın süredir tüm sınır kapılarını kapatarak Gazze”ye insani yardımların girişini engelliyor. Başta gıda maddeleri olmak üzere temel yaşam malzemelerinin girişine izin verilmemesi sonucu Gazze”de yaşayan milyonlarca insan kitlesel açlıkla karşı karşıya bırakıldı.İsrail”in 7 Ekim 2023″ten bu yana ABD desteğiyle sürdürdüğü saldırılar, Gazze Şeridi”nde eşi benzeri görülmemiş bir yıkıma neden oldu. Devam eden saldırılarda şu ana kadar 54 binin üzerinde Filistinli hayatını kaybetti, 124 binden fazla kişi yaralandı. Ölü ve yaralıların büyük kısmını kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Ayrıca 11 binden fazla kişi kayıp, yüz binlerce sivil ise yerinden edilmiş durumda.Gazze”de insani yardım almaya çalışmanın bile ölümle sonuçlandığı bu süreçte İsrail”in yürüttüğü politikalar, sistematik aç bırakma ve toplu yok etme stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.08:00 İsrail, Gazze Şeridi”nin güneyindeki bir yardım dağıtım noktasına ateş açtı. En az 26 Filistinli şehit oldu03:45 İsrail”in 24 Mayıs”ta Gazze Şeridi”nin güneyindeki Han Yunus”a düzenlediği ve 9 çocuğunun ölümüne neden olan hava saldırısında yaralanan baba Hamdi en-Neccar da hayatını kaybetti03:33 Gazze Şeridi”nde esir tutulan İsrailli bir kişinin babası, ABD Başkanı Donald Trump”tan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu”yu Gazze”deki saldırıları durdurmaya zorlamasını istedi02:16 Filistin, İsrail”in Arap ülkelerinin bakanlarını işgal altındaki Batı Şeria”nın Ramallah kentine hava yoluyla girişini engellemesini, Tel Aviv”in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine karşı “açık bir ihlal” olarak değerlendirdi01:08 Gazze Şeridi”nde kalıcı ateşkese yanaşmayan İsrail, ABD Bakanı Donald Trump”ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff”un taraflara sunduğu ateşkes önerisine Hamas”ın cevabının “kabul edilemez” olduğunu öne sürdü00:01 İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Gazze Şeridi”ne 20 aya yakın sürdürdükleri saldırıları durdurma çağrısı yapan İngiltere ve Fransa”nın Hamas”a baskı yapması gerektiğini öne sürdü00:00 Hamas”ın, ABD Başkanı Donald Trump”ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff”un ateşkes önerisinde 3 değişiklik yapılmasını istediği iddia edildi
Source: Www.star.com.tr
Marmaray”da insanlık utandı! Toplum ayağa kalktı
İstanbul’da Deniz Eroğlu (46), 30 Mayıs günü iki çocuğuyla birlikte evinden çıktı ve Marmaray’a binmek üzere yola koyuldu. Eroğlu, durağa gelen trene elinden tuttuğu iki çocuğuyla birlikte binmeye çalıştığı sırada, kapı girişinde duran bir kadınla geçişini engellediği gerekçesiyle tartıştı. Tartışmayı duyan yolculardan Ekrem Dur (50) ve İbrahim Aktan (22) da olaya müdahil oldu. Dur, Eroğlu’na yanında çocukları olmasına rağmen “Dışarıya gel” diyerek durakta inmesini istedi. Eroğlu trenin içinde kalınca, Dur onun burnuna bir yumruk attı ve ardından trenden inerek uzaklaştı. Dur’un ayrılmasının ardından Eroğlu ile İbrahim Aktan arasındaki gerilim devam etti. Yaşanan itişmenin ardından ikili durakta trenden indi. Güvenlik görevlileri müdahale etti. Bu sırada Eroğlu, Aktan’ı itti; kavga istasyon dışında da sürdü. Yaşananlar, aynı trende bulunan bir yolcunun cep telefonu kamerasına yansıdı. İki çocuğunun gözleri önünde babaya yönelik yapılan saldırıya tepki, sosyal medyada çığ gibi büyüdü. Olay anına ait videolardan biri yaklaşık 22 milyon görüntülenme alırken, her kesimden binlerce kullanıcı saldırıya tepki gösterdi.HEYECANLA VURMUŞKasten yaralama suçundan gözaltına alınan Ekrem Dur ve İbrahim Aktan, ifade işlemleri için Küçükyalı Şehit Mehmet Emin Aydın Polis Merkezi Amirliği’ne götürüldü. Aktan, savcılık talimatıyla serbest bırakılırken, Dur işlemlerinin ardından Anadolu Adliyesi’ne sevk edildi. Savcılık sorgusundaki ifadesinde Ekrem Dur, mağdurun kapıda duran 18-20 yaşlarındaki bir genç kıza hakaret ettiğini ve bağırdığını, Küçükyalı Durağı’na yaklaşırken ise kızın ağladığını gördüğünü belirtti. Bunun üzerine mağdura tepki gösterdiğini, ancak mağdurun kendisine “Sen kimsin, karışma” diyerek karşılık verdiğini söyledi. O esnada başka bir kişinin de mağdura bağırarak saldırdığını, yaşadığı gerginlik ve geçmişteki sağlık sorunları nedeniyle nefes darlığı çektiğini, bu heyecanla mağdura bir kez vurduğunu ifade etti. Ardından kendi durağında trenden indiğini, olaydan dolayı pişman olduğunu, sabıka kaydının bulunmadığını ve suçlamayı anlattığı şekliyle kabul ettiğini belirtti.roğlu, İbrahim Aktan’dan kendisine vurmadığı için şikâyetçi olmadı. Aktan ifadesinde, “Deniz Eroğlu ile kavga eden Ekrem Dur’u ayırdığım sırada Eroğlu beni itti. Bu yüzden kavgaya dahil oldum” dedi.CEZAEVİNE GÖNDERİLDİİstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği, Ekrem Dur’un tutuklanmasına karar verdi. Kararda, adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı ve şüphelinin bu tedbirlere uygun davranmayacağı kanaatine varıldığı belirtildi. Öngörülen cezanın alt ve üst sınırları ile diğer koşullar da dikkate alınarak tutuklama tedbirinin orantılı olduğu değerlendirildi ve şüphelinin tutuklanmasına karar verildi.Sosyal medyada yapılan paylaşımların ardından İbrahim Aktan’ın kimliği başlangıçta tespit edilemedi. Bu durum sosyal medyada âdeta bir av başlattı. Aktan’a tepki gösteren kullanıcılar, uzun süre “Kim bu mavi gömlekli?” yorumları yaptı.UZMANLAR OLAYI HÜRRİYET’E DEĞERLENDİRDİ: ÇOCUKLARA KARŞI HASSASİYETİMİZ VARUZMAN Psikolog Sinem Deniz, olayla ilgili Hürriyet’e yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı: “Çocukların bilişsel sistemlerinde, sosyal becerilerinde olumsuz yönde etkilendiğini gözlemleriz. Aynı bağlamda, bu tarz travmatik bir görüntüye maruz kalma, yetişkinlik hayatına sirayet edebilecek etkiler yaratabilir. Ani ve beklenmedik bir olaya maruz kalmak, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde farkında olunmayan sosyal beceri zedelenmelerine yol açabilir. Bu tür bir gerginlik karşısında çocuklarda tikler gelişebilir, korkular ve farklı psikolojik bozukluklar ortaya çıkabilir. Sosyal alanda güven duygusu zedelenebilir. Kaygı düzeyinde bozukluğu gelişebilir. Bu sahneye tanık olan çocukta kaygı artışı yaşanabilir; Marmaray’a tekrar binmekte zorlanabilir, tetiklenebilir ve kaygı bozukluğu gelişebilir.”‘KAMU VİCDANI YARALANDI’Üsküdar Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Başkanı ve Sosyolog Prof. Dr. Gül Esra Atalay ise sosyolojik açıdan paylaşılan görüntüler sonrası oluşan tepkileri Hürriyet için değerlendirdi. Atalay şunları söyledi: “Türkiye’de kültürel olarak aile ve bu temel kurum içerisinde baba hâlâ kutsal bir konuma sahip. Baba güç ve otoriteyi temsil ediyor ve özellikle çocuklarının yanında bu gücün, otoritenin kaba kuvvetle sarsılması kamu vicdanını yaraladı. Bir toplumsal inşa olarak ‘saygıdeğer baba’ imajı saldırıya uğramış oldu. Erkeklerin kendi aralarında geçen fiziksel şiddete dayalı kavgalar böyle bir tepki görmüyor. Çocuklara karşı toplumsal olarak ayrı bir hassasiyet gösteriyoruz ve şiddet ve şiddet görüntülerinden korunmaları gerektiği konusunda toplumsal farkındalık artıyor. Bu olay bunun da bir yansıması olarak okunabilir.”Öte yandan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, çocuklara psikososyal destek verilmesi için İl Müdürlüğü ekiplerine talimat verdi.
Source: Gazetevatan.com