Kendi vicdanını susturanlar
“Bir insan, kendi vicdanına da yanıt verecekse, liderine yanıt vermeyi reddetmek zorunda kalacağı bir an gelir.” Hartley Shawcross (Nürnberg Savaş Suçları Mahkemesi’nde başsavcı olarak görev yapan hukukçu.) Geçen hafta Nürnberg Adalet Sarayı’na adım attığımda aklımda yukarıda alıntıladığım söz vardı. Mahkeme binasında, 20 Kasım 1945’ten 1 Ekim 1946’ya kadar 24 Nazi’nin yargılandığı Nürnberg duruşmalarının tarihine ilişkin ayrıntılı sergiyi incelerken sanıkların savunmasını üstlenen avukatların listelendiği bir bilgisayar ekranına rastladım. Koltuğa oturup tek tek özgeçmişlerini ve duruşmalarda izledikleri yöntemleri okudum. 2. Dünya Savaşı döneminde Alman Silahlı Kuvvetler Harekât Komutanlığı başkanı olarak görev yapan general Alfred Jod l’un avukatı Franz Exner ’in, Jodl’un askeri suç teşkil eden emirlerle olan kanıtlı ilgisine karşın, onu “Hitler’e ettiği yeminin kurbanı trajik bir figür” olarak resmettiğini öğrendim. Oysa Exner, yaptığı çalışmalar nedeniyle iki dünya savaşı arasındaki en önemli kriminologlardan biri olarak kabul edilen bir avukatmış. NAZİ PARTİSİ”NE ÜYE OLAN AVUKATLAR Exner’in tersine, Nürnberg duruşmalarında Nazi Partisi’ne üye olan avukatlar da görev yapmış. Örneğin 1937’de partiye girip, 1940’ta Nazi Almanya’sının silahlı kuvvetlerine katılan Alfred Seidl , Nürnberg’de Adolf Hitler’in Nazi Partisi’ndeki vekili Rudolf Hess ile Hitler’in hukuk danışmanı ve işgal edilen Polonya’nın genel valisi Hans Frank ’i savunduktan sonra, Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi’ne kaydolmuş ve 1977’de Bavyera içişleri bakanı olmuş. 1933’te Nazi Partisi’ne üye olan ve Nürnberg’de Nazi propagandasının bir aracı haline gelen haftalık antisemitik gazete Der Stürmer’in kurucusu ve yayıncısı Julius Streiche r’ı savunan Dr. Hanns Marx ise “Yahudi” soyadı nedeniyle kendisine yönelen düşmanlıkları önlemek için avukatlık firmasının tabelasına gamalı haç iliştiren bir hukukçuymuş. 600 NUMARALI SALONDAKİ ÜRPERTİ! Bu bilgiler gözümün önünden akıp giderken, mahkemede dinlenen tanıkları, duruşmaların seyrini değiştiren ifadeleri, dünya ceza mahkemesi düşüncesinin ilk olarak Nürnberg’deki Uluslararası Askeri Mahkeme ile hayata geçirilişini, Nürnberg İlkeleri’nin kabul edilişini, soykırım, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarının Uluslararası Ceza Hukuku Kanunu’nda düzenlenişinin evrelerini de gördüm. Bunları bugünlerde özellikle Türkiye’de herkesin görüp öğrenmesi gerekir ki kimse işine geldiği gibi bu kavramları kullanmasın, eğip bükemesin! Aşağı kata inip sanıkların yargılandığı 600 numaralı salona girdiğimde ise fotoğraflardan ve filmlerden hatırladığım atmosferin içindeydim. Boş tahta sıralara oturup sessizlik içinde dakikalarca dehşet verici insanlık suçlarını düşündüm. Aynı anda bir ürperti kapladı içimi. Çok ayrıntılı bir tarih geçidi sunan serginin sonunda şu düşünce hâkim oluyor insana: Nürnberg’de en önde gelen tanınmış suçlular cezalandırılmış ama kim bilir geri planda kalan ve dokunulmadan yaşamını sürdüren kaç suçlu ve suç ortağı vardı? Üstelik yargılananlar arasında Hava Kuvvetleri Komutanı Hermann Göring dışında çoğu kişi, emir komuta zinciri içinde kendi yetkisizliğini öne sürmüş. Başta alıntıladığım söze dönersek demek ki yeri geldiğinde liderine yanıt vermeyi reddetmeyenler, önce kendi vicdanlarını susturmuş!
Source: Zülal Kalkandelen