Kurban kim?

Kurban kim?

Metroda trene yetişmeye çalışırken bir panodaki duyuru dikkatimi çekti. Bir anda treni unutup duyurudaki görsele bakakaldım. Sırt sırta birleştirilmiş iki figürden birisi sola doğru dönmüş profilden görünen Filistinli bir kız çocuğu; diğeri sağa doğru dönmüş bir koç. İkisi de hüzünle yere bakıyor. İkisinin üzerine gelecek şekilde büyük harflerle sorulan soru şu: KURBAN KİM? Hemen altına “Başta Gazze olmak üzere tüm mazlum coğrafyalardaki kardeşlerimizi açlığa ve yalnızlığa KURBAN etmeyeceğiz” yazılmış. Yurtdışı hisse bedeli ve Gazze hisseli bedelleri eklenmiş, “Kesim videosu gönderilecektir” notu ve Deniz Feneri Derneği’nin logosuyla afiş tamamlanmış. Yaşam hakkını hem insanlar hem de insan olmayan hayvanlar için savunuyorsanız, böyle bir görüntü karşısında tepkisiz kalmanız olanaklı değil. Kurban kültürüne, bir canı savunurken diğerini öldürmeye, can alarak kutlama yapmaya, başka bedenler üzerinde hak iddia etmeye karşıysanız, o duyuruya bakıp geçmeniz olanaklı değil. Bir etik vegan olarak, çocuk ve hayvan arasındaki kurbanın kim olduğu sorusuna benim de yanıtım var ve düşüncelerimi ifade etme özgürlüğümü kullanacağım. KURBAN HEM ÇOCUKTUR HEM DE KOÇ! İkisi de savaşları çıkaran siyasetçilerin ve onların peşinden giden toplumların kurbanıdır. Çocuk, içine doğduğu şiddet ve yoksulluk sarmalının içinde kendi türünün yarattığı sorunların bedelini ödemek zorunda bırakılan masum bir insandır. Koç ise türcü insanların canını alarak kurban ettiği bir hayvandır. Bu nedenle o afişte sorulan “Kurban kim” sorusuna yanıt verecek olursam, her ikisinin de güçlünün zayıfı ezdiği bu dünyada insan hırsının kurbanı haline getirildiğini söylememiz etik gereğidir. İşin en anlaşılmaz tarafı, insanların sevinçlerini de hayvan öldürerek göstermesidir… Bunları okuyunca, “Çocuklar aç mı kalsın?!” diyerek öfkelenenleri duyar gibiyim. Hayır, kimse aç kalmasın, mutlaka yardım edilsin! Ama bu bilinç sahibi, duyguları olan hayvanlar öldürülerek yapılmasın. Bazı dernek ve vakfın yaptığı gibi bağışlar başta eğitim ve sağlık masrafları için gereksinimi olanlara aktarılsın, maddi durumu iyi olanlar yoksullara el uzatsın, devlet vergi ödemeyen zenginlerden alıp yoksullara ulaştırsın! Ve şunu da herkes bilsin: Hayvan öldürmek yerine erzak yardımı yapılsa, çocukların daha uzun zaman karnının doyması sağlanır hem de gerekli gıdayı alırlar. PİSAGOR”DAN BUGÜNE… Kurban meselesi, uzun yıllardır ilahiyatçılar arasında da tartışılıyor; bunun farz olmadığını ısrarla anlatan din bilginleri var. Ancak bu konunun inançla ilgili olması ve ardında çok büyük miktarda paranın döndüğü bir sektör haline gelmesi yüzünden verimli bir tartışma yapılamıyor. Sokaklarda can havliyle kaçan, kurtulmak için mücadele eden, yardım için çığlıklar atan hayvanları da duyduğumuz; korkudan titreyen her canı hissettiğimiz zaman insan etiğinde ilerleme olur, barış ve huzur için şans belirir. Kulaklar çığlığı atana göre duymamalı, etik değerler şiddet kime uygulanırsa uygulansın reddetmeli. İnsanlar yaşarken yaşatmalı. Bu düşünceleri savunduğum için beni “fazlasıyla saf” bulabilir; “boş işlerle” zaman kaybettiğimi düşünebilirsiniz. Oysa yaşadığımız yüzyılda insan türünün yaşam hakkını hiçbir ayrım yapmadan herkes için tanıması, son derece ciddi bir etik ve felsefe konusudur. Düşünsenize böyle bir durumda katliamlar son bulurdu. MÖ 6. yüzyılda yaşayan İyonyalı filozof Pisagor, “İnsanlar hayvanları katlettiği sürece birbirini öldürecek” derken ne kadar haklıydı!

Source: Zülal Kalkandelen