“Kültürel Rüzgarlar – Cazdan Ayasofya’ya Etkinlikler”

Her yerde caz vardı

Her yıl mayıs ayının sonunda Brüksel, eski bir melodiyi yeniden hatırlayan bir gramofon gibi dönmeye başlar. Sokaklar cazla titreşir; notalar kaldırımlara siner, ritimler kaldırım taşlarının arasından sızar ve tramvay raylarına tutunur. Bu yıl da öyle oldu. 23-25 Mayıs arasında Brüksel Caz Hafta Sonu etkinliği ile üç gün boyunca kent müzikle değil, müzik gibi yaşadı, ruhuna caz sızdı. Swing’in kıvrak adımları, bebop’un asi soloları, fusion’ın zamansız çarpışmaları. Tüm bunlar, Brüksel’i daha neşeli, daha açık ve daha dayanışmacı bir kent yaptı. KENT TAM BİR SAHNE Ancak yağmur damlaları caz tınılarına karışırken müzikseverler, bulutların ardından çıkacak bir güneşin özlemini taşıdılar. Ne var ki bu kez gri şehri ısıtan, o beklenen güneş değil, her köşeden yükselen renkli melodiler oldu. Ama zaten caz tam da böyle bir şey değil miydi? Güneş olmadığında da içimizi ısıtan bir melodi gibi. Kentin tarihi belleği, Grand Place’in altın yaldızlı cephesinde yankılanan bir trompet solosuyla uyandı. Sainte-Catherine Meydanı’nın eski balık pazarından kalma serinliği, bir kontrbasın derin tonlarında yankı buldu. Bourse Meydanı’nın gündelik telaşı, baterinin her vuruşuyla biraz daha çözüldü, meydan bir sahneye dönüştü. Üç açık hava sahnesi, beş sokak performans noktası ve otuzdan fazla bar ve kafede yüzü aşkın sanatçı sahne aldı. Ama aslında şehir baştan sona bir sahneye döndü. Barlar, kitapçıların arka bahçeleri, pasajların kuytu köşeleri… Her yer bir sahneye dönüşmüştü. Bir pencerenin ardından duyulan saksafon sesi, bir çocuğun ritim tutan ayağında hayat buldu. Fransızcanın yumuşak kıvrımlarıyla Flamancanın sert köşeleri, cazın evrensel diliyle çözülmüştü. Çünkü burada asıl mesele ne söylendiği değil, nasıl hissettirdiğiydi. CAZ NİNNİLERİ Brüksel, üç gün boyunca gündüzleri sokaklarda ve meydanlarda, geceleri ise barların loş ışığında cazla nefes aldı verdi. Ve gece çöktüğünde, melodiler şehrin yorgun sokaklarını bir battaniye gibi örttü. Kent, caz ninnileriyle uykuya daldı. Bu festival yalnızca geçmişin melodilerine yaslanmadı. “Brussels Jazz Vanguard” adlı oluşum, henüz adını kimsenin ezberlemediği genç Belçikalı müzisyenlere alan açtı. Onlara sahne verildi, mikrofon uzatıldı. Genç bir trompetçi, çocukluğunda babasının eski plağından duyduğu Miles Davis’in izini sürdü belki ama artık kendi yolunu çizmeye başlamıştı. Belki gelecekte bir gün bir plakçıda rastlanacak bir isim, ilk kez burada duyuldu. Belki bir saksafon solosu bir çocuğun gönlüne müziği düşürdü. Belki biri, yıllar sonra o yağmuru, o piyanoyu ve o yağmura rağmen kahkahayla dans eden bir avuç caz tutkununu hatırlayacak. Festival herkese açık ve giriş ücretsizdi. Aynı melodide buluşmak için sadece orada olmak yetti. Sokakta yürüyen yaşlı bir çift, kucağında çocuğuyla genç bir anne, el ele tutuşmuş iki dost. Hepsi aynı melodide buluştu. Bir melodinin insanları bir araya getirebilmesi, sadece notaların değil anıların da paylaşılmasıdır aslında. Çünkü caz dediğimiz şey, bazen bir göç hikâyesi, bazen bir isyan fısıltısı, bazen de bir özlem yankısıdır. İster caz tutkunu olsun, ister sadece şehirde kaybolmak isteyen bir gezgin; bu festival herkese kucak açtı. Şehri cazın ritmiyle yeniden tanımak, tanımadığı bir şarkıda kendini bulmak isteyenler, kentte cazın izini sürdü. Herkes için bir yer vardı. Ve Brüksel’in kalbi, o hafta sonu boyunca cazla çarptı. Brükselliler de bu melodinin bir parçası oldu. Brüksel’in kendisi zaten bir müzik değil mi? Bazen Brel’in kırık ama güçlü sesinde, bazen bir göçmen çocuğun Flamanca rap’inde, bazen de sokağın köşesinden yükselen bir saksafonun caz tınılarında yankılanan.

Source: Erdinç Utku


“Ayasofya’nın tıkanmış damarlarını açıyoruz”

İmparator Jüstinyen’in emriyle 532-537 yıllarında inşa edilen Ayasofya, mimarlık tarihinin en önemli yapılarından biri. Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethine kadar kilise olarak kullanılan bu görkemli yapı, devasa kubbesiyle ve mimari zarafetiyle yüzyıllardır görenleri hayran bırakıyor.İç mekânda mozaikler, çiniler, hat levhaları, ikonalar, kandiller, ihtişamlı İmparator Kapısı ve mermer dairelerle süslü taç giyme alanı Omphalion (göbek) gibi noktalar ziyaretçileri büyülüyor.Ayasofya’da yalnızca yapının ihtişamı değil, yüzyıllar önce yapılmış detaylar da derin bir hayranlık uyandırıyor. Artık Ayasofya’nın görünmeyen yeraltı katlarının da ziyarete açılması planlanıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmalarla, yıllardır moloz ve toprak yığınları altında kalan dehliz ve tüneller gün yüzüne çıkarılıyor. Temizlik ilerledikçe bu alanların hacmi netleşiyor hatta daha önce bilinmeyen yeni geçitlere ulaşılıyor.Çalışmaların devam ettiği Ayasofya’nın yeraltındaki dehliz ve tünellerinin yakın zamanda ziyarete açılması hedefleniyor. Ayasofya Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hasan Fırat Diker bu gizemli dünyayı Hürriyet Pazar’a anlattı.◊ Ayasofya’daki bu çalışmalar ne zaman başladı? 2020’de yaptığımız 3 boyutlu altyapı belgeleme çalışmasının ardından Kültür Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle geçen yılbaşı başladık. Şu ana kadar önemli ilerleme kaydettik. Çalışma tamamlandığında, mimarlık tarihi ve arkeoloji açısından büyük katkı sağlayacak bu proje, İstanbul’un görünmeyen güzelliklerini görünür kılacak.◊ Tahmini ne zaman ziyarete açılır bu dehlizler?Hızla ilerliyoruz. Ziyarete açılması çok uzamayacaktır. Yeraltı yapılarının birbirleriyle olan ilişkileri ortaya çıktıkça yeni mekânlar keşfediyoruz. Her alan ziyarete uygun değil, ancak içine girilebilecek, erişimi mümkün büyük yeraltı bölümleri ziyarete açılabilecek.Karmaşık tünel ağı…◊ Öngördüğünüz bir tarih var mı? 1-2 yıl…Net bir tarih vermek zor, beklenti yaratmak istemem. Ancak buluntular umut verici, ziyaretçileri çok özel mekânların beklediğini şimdiden rahatlıkla söyleyebilirim.◊ Çalışmalar sırasında herhangi bir yazı, figür ya da iz bırakan bir bulguya rastladınız mı?Figür ya da yazıdan çok, mekânların mimari özellikleri başlı başına etkileyici. Ayasofya gibi bir anıtın altyapısının da üstyapısı kadar özenle tasarlanmış olması çok kıymetli. Temizlik ilerledikçe yeni bağlantılar ve alanlar ortaya çıkıyor, bu da projeyi canlı ve sürekli gelişen bir sürece dönüştürüyor. 2020’de yaptığımız 3 boyutlu çalışmayla birçok alanı önceden belirlemiştik ancak şimdi daha fazlasına ulaşıyoruz. Bu da yeraltı yapılarının tahminimizden çok daha geniş olduğunu gösteriyor.◊ Birlikte dolaşırken “Bunların bazıları depo gibi, mahzen, bazıları tünel” diye bahsettiniz. Bu dehlizlerin mimarisi hakkında ne söylersiniz? En büyük yeraltı yapılarından biri, 18 ve 19’uncu yüzyıllarda yok olan revaklı avlunun bodrum katı. Eğimli arazi yapısı nedeniyle bu alan bodrum olarak kullanılmış. Bugün en kolay erişilebilen kısımlar, artık var olmayan bu avlunun altındaki yapılar. Ayrıca kuzeydoğu cephesinde, Ayasofya’dan daha eskiye tarihlenen bir yeraltı mezarı var. Hem mimarisi hem de çift renkli mermer döşemeleriyle çok özel. Bu alanlara ek olarak, bodrum katıyla mezarı birbirine bağlayan ve Ayasofya’nın altını ve çevresini saran karmaşık tüneller ağı mevcut. Gözden Kaçmasın Türk şiirinin ‘İmkânsız Aşk’ı Monna Rosa veda etti Haberi görüntüle ◊ Bu dehlizler ve tüneller ne amaçla kullanılmış?Çoğunlukla su hatları için değerlendirilmiş. Yani terakota (pişmiş toprak) su yolları var dehlizin içinde. Büyük bir kısmının içinde ancak sürünerek ilerlenebiliyor. Sadece ilgilisinin içine girip o su hattını geçebilmesi amacıyla yapılmış. Havalandırma için de kullanılmış. İç ve dış mekân arasındaki hava döngüsünü sağlamak amacıyla… Ayrıca yağmur sularının tahliyesi için de kullanılmış, suyu zor ulaşılan alanlardan dış istasyonlara yönlendiren bir sistem.◊ Bunlar insanların giremedikleri. Peki ya girip dolaşılanlar…Ziyarete uygun alanlar, Ayasofya’nın avlusunun altındaki geniş mekânlar ve bunlarla bağlantılı koridorlar olabilir. Çalışmalar ilerledikçe bu alanlar daha net ortaya çıkıyor. Ayrıca, 4’üncü yüzyıla tarihlenen mezar yapısı da gezilebilecek alanlardan biri olacak.◊ Kaç kilometre dehliz var?Altında da çevresinde de var. Toplamı demek zor ama 1 kilometreyi geçer toplam uzunlukları. Çünkü damarlar nasıl tane hesabıyla bilinemezse, nasıl birbirlerine bağlanıyorsa bunlar da onun gibi. Biz Ayasofya’nın tıkanmış damarlarını açıyoruz.◊ Ziyarete açılan dehlizler nasıl gezilebilecek?Erişime imkân tanıyan yeraltı yapılarında, belli bir kota çerçevesinde, sınırlı sayıda ziyaretçi erişimi mümkün olabilir. Bakanlık gerekli düzenlemeyi yapacaktır. Randevulu sistemle, kalabalık oluşmadan girip çıkmak mümkün olacak. İnşallah insanlar nasıl bir zenginliğin, nasıl bir çokkatmanlı mimari güzelliğin üzerinde yaşamış olduklarını bu mekânlar ziyarete açıldıkça daha iyi anlayacaklardır.◊ İstanbul’da başka bu tip dehlizler veya tüneller var mı?Geçmişte su iletimi ve depolama amacıyla yapılmış, ancak zamanla ihmal edilmiş pek çok yeraltı yapısı var. Büyük üstyapıların yüzyıllarca ayakta kalabilmesi de bu sağlam altyapılara dayanıyor. Eğer Ayasofya’daki çalışma örnek alınırsa, benzer projelerin şehrin geneline yayılması mümkün. İstanbul’un görünen silüeti kadar, yeraltındaki görünmeyen yüzü de ilgiye muhtaç. Bu alanların görünür hale gelmesi korunmalarını sağlar, ayrıca gizem konusu olmaktan çıkarıp şehir efsanelerinden kurtarır; gerçek birer mekân olarak değerlendirmemize olanak tanır. Bu çokkatmanlı mirasa sahip çıkmak için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.‘Kültür turizmine ve mimarlık tarihine kazandırılmalı’“Tarihi kentlerde yeraltı yapılarının çöplük olarak kullanılması sık rastlanan bir sorun. Çünkü geçmişte hafriyat zor olduğundan, toprak ve molozlar bu alanlara doldurulmuş. Oysa bugün, gerekli önlemlerle bu yapılar düşük maliyetle temizlenip kamusal kullanıma açılabilir. Zaten yüzyıllardır ayakta kalmaları, ne kadar sağlam olduklarının kanıtı. Biz bu yapılardaki zamanla oluşan çöp, moloz ve toprakları temizliyoruz. Bu yapılar temizlenerek kültür turizmine, mimarlık tarihine ve arkeolojiye kazandırılmalı, gezilebilen ve kullanılabilen alanlar haline getirilmelidir.” Gözden Kaçmasın Üniversiteliler klasik müzik dinlesin diye… Askıda biletle konser keyfi Haberi görüntüle

Source: Hurriyet.com.tr


Unutmak istiyor ama unutamıyor: Bu burç geçmişi asla bırakmıyor

Astrolojide, bir burç var ki unutmamayı kendine savunma mekanizması haline getirmiştir. Duyguları derindir, sezgileri kuvvetlidir ve yaşadıklarını kalbinin en karanlık köşesinde saklar. Ne zaman hatırlasa, o anı ilk günkü kadar canlıdır.

Zodyak’ın en gizemli ve en yoğun duygulara sahip burçlarından biri olan Akrep, yaşadığı her şeyi kalbinin en derin köşelerine kazır. Özellikle ihanet, güven kaybı ya da travmatik olaylar söz konusuysa, unutması neredeyse imkânsız hale gelir. Dışarıdan güçlü ve soğukkanlı görünseler de, içlerinde fırtınalar kopar.

Uzman astrologlara göre, Akrep burcunun unutmaması yalnızca bir duygusal zafiyet değil, aynı zamanda hayatta kalma stratejisidir. Ona zarar veren birini hatırlamak, aynı hatayı tekrar etmemek içindir. Ancak bu durum, geçmişte yaşamaya saplanıp kalmalarına da neden olabilir.

AKREP NEDEN UNUTMAZ

Takıntılı Hafıza: Olayları detaylarıyla hatırlar. Ne zaman, kim, ne dedi… Hepsi hafızasındadır.

Güçlü Sezgiler: Sezgileriyle yaşadıklarını sürekli analiz eder, bu da onları geçmişte tutar.

Kontrol İhtiyacı: Geleceği kontrol edebilmek için geçmişteki verileri elinde tutmak ister.

İntikamcı Duygular: Affedebilir ama asla unutmaz. Yeri geldiğinde o bilgiyi bir silah gibi kullanabilir.

SADECE AKREP Mİ?

Elbette hayır. Yengeç burcu da geçmişe düşkünlüğüyle bilinir. Özellikle duygusal bağ kurduğu insanlarla ilgili anıları sık sık hatırlar. Başak ise hata arama ve analiz yapma huyuyla, yaşadığı olumsuzlukları tekrar tekrar düşünerek unutamayanlar listesine girer. Oğlak burcu ise aldığı dersleri unutmaz, yaşadıklarından bir kariyer planı çıkarabilir.

Source: Derleyen: Nesli Leyla Şenol


A Milli Takım formasını ilk kez giydi

ABD ile oynanan özel maçta ilk kez A Milli Takım forması giyen kaleci Berke Özer, karşılaşma sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtladı.Uzun süredir milli takım formasından uzak kalan genç kaleci, galibiyetin yanı sıra Kurban Bayramı’na denk gelen bu özel günde sahada olmanın kendisi için anlamının büyük olduğunu söyledi.Aldıkları galibiyetin Türkiye’deki bayram sevincine katkı sağlamasından dolayı ayrıca mutlu olduğunu belirten Özer, şu ifadeleri kullandı:”Ülkemize böyle bir bayram hediyesi verdiğimiz için çok mutluyuz. Amerika’da ilk defa milli forma altında sahaya çıkmak da ayrı bir heyecan. Bu ekibin içinde olmaktan dolayı çok memnunum.””7 yıl sonra milli formayı giymek gurur verici”Berke Özer, A Milli Takım formasıyla sahaya çıkmanın kendisi için özel bir an olduğunu belirterek, “İlk milli maçıma 7 yıl sonra çıkmak gerçekten çok özel bir duygu. Çok mutluyum. Hocamıza bana güvendiği ve bu şansı verdiği için teşekkür ediyorum. Elimden geleni yapmaya çalıştım, bu şansı en iyi şekilde değerlendirmek istedim” diye konuştu.Takımın genel atmosferinden de övgüyle söz eden Berke, birlikteliğin sadece sahada değil, saha dışında da güçlü olduğunu vurgulayarak, “Çok güzel bir takımımız var. Sadece saha içinde değil, saha dışında da çok mutlu olduğumuz bir ekibiz. Bu enerji sahaya da yansıyor. Çok şükür bugün kazandık” açıklamasında bulundu.”Hedefimiz Dünya Kupası”Açıklamasının sonunda 2026 hedeflerine de değinen genç kaleci, “İnşallah Dünya Kupası’na da gidebiliriz. Bu takımın inancı ve çalışkanlığı var. Her şeyimizi ortaya koyacağız” şeklinde konuştu.

Source: Dünya Gazetesi


Borsa ne zaman açılacak?

6 Haziran Cuma günü başlayan Kurban Bayramı, 9 Haziran Pazartesi günü sona erecek. Bu yıl Kurban Bayramı tatili süresi 4,5 gün olarak belirlendi. Bayram tatili sürerken Borsa ne zaman açılacak? sorusu gündemdeki yerini aldı. Borsa İstanbul un çalışma takvimi yatırımcılar ve borsayı yakından takip edenler tarafından inceleniyor. Peki, 2025 Borsa İstanbul bayram tatili kaç gün sürecek, işlemler ne zaman başlayacak? İşte 2025 2025 Borsa İstanbul resmi tatil günleri…9 HAZİRAN 2025 PAZARTESİ BORSA İSTANBUL AÇIK MI, KAPALI MI? Kurban Bayramı resmi tatiller arasında yer alıyor. Borsa İstanbul, bayram tatillerinde ve resmi tatil günlerinde kapalı oluyor. Buna göre, Kurban Bayramı nın 4. ve son günü olan 9 Haziran Pazartesi günü borsa hizmet vermeyecek. BORSA İSTANBUL NE ZAMAN AÇILACAK? Kurban Bayramı tatili uzatılmadı. 5 Haziran Perşembe (Arefe) günü öğleden sonra başlayan bayram tatili, 9 Haziran 2025 Pazartesi günü sona erecek. Buna göre Borsa İstanbul, bayramdan sonraki ilk iş günü olan 10 Haziran Salı günü itibarıyla normal çalışma düzenine dönecek. Yatırımcılar, bu tarihte işlemlerine kaldıkları yerden devam edebilecek.BORSA İSTANBUL TAKAS TARİHLERİ 3 Haziran Salı tarihli işlemlerin takası, 10 Haziran Salı günü yapılacak. 4 Haziran Çarşamba ve 5 Haziran Perşembe tarihli işlemlerin takası ise 11 Haziran 2025 Çarşamba günü gerçekleşecek.BAYRAMDA BORSA İŞLEMLERİ NEDEN DURUYOR? Bayram ve resmi tatillerde Borsa İstanbul da işlemler durduruluyor çünkü piyasaların kapalı olduğu dönemlerde likidite düşüyor ve sağlıklı fiyat oluşumu zorlaşıyor. Ayrıca aracı kurumlar, takas bankaları ve merkezi kayıt kuruluşları da resmi tatil kapsamında hizmet vermediğinden, işlemlerin güvenli ve zamanında yapılabilmesi için tatil boyunca borsa kapalı kalıyor.2025 BORSA İSTANBUL RESMİ TATİL GÜNLERİ 1 Ocak 2025, Çarşamba Yeni Yıl Tatili – Kapalı 29 Mart 2025, Cumartesi Ramazan Bayramı Arefesi – Kapalı 30-31 Mart, 1 Nisan 2025, Pazar-Pazartesi-Salı Ramazan Bayramı – Kapalı 23 Nisan 2025, Çarşamba Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı – Kapalı 1 Mayıs 2025, Perşembe Emek ve Dayanışma Günü – Kapalı 19 Mayıs 2025, Pazartesi Atatürk ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı – Kapalı 5 Haziran 2025, Perşembe Kurban Bayramı Arefesi (Yarım Gün Tatil) – Saat 13:00 e kadar 6-7-8-9 Haziran 2025, Cuma-Cumartesi-Pazar-Pazartesi Kurban Bayramı – Kapalı 15 Temmuz 2025, Salı Demokrasi ve Milli Birlik Günü – Kapalı 30 Ağustos 2025, Cumartesi Zafer Bayramı – Kapalı 28 Ekim 2025, Salı Cumhuriyet Bayramı (Yarım Gün Tatil) – Saat 13:00 e kadar 29 Ekim 2025, Çarşamba Cumhuriyet Bayramı – Kapalı

Source: Habertürk


Bayramın 3. ve 4. günü kurban kesilir mi? Kurban kesim vakti ne zaman başlar ve biter?

Kurban Bayramı heyecanı sürerken, Diyanet İşleri Başkanlığı yurttaşlar için kurban kesim vakitleri sorgulanıyor. Peki, Bayramın 3. ve 4. günü kurban kesilir mi? Kurban kesim vakti ne zaman başlar ve biter? KURBAN BAYRAMI”NIN 3. VE 4. GÜNÜNDE KURBAN KESİLİR Mİ? Kurban bayramında Müslümanlar kurban kesmektedir. Kurbanın bayram namazı kılındıktan herhangi bir zamanda kesilmesi gerekmektedir. Kurban, bayram namazı kılındıktan sonra dilenen herhangi bir vakitte kurban kesilebilir. Arefe günü kesim günü olarak kabul edilmez. Bayram namazından 4. günün gün batımına kadar kesilen kurbanlar Şafilere göre kabul edilmektedir. Bu süre Hanefi mezhebinde 3. güne kadar geçerlidir.

Source: Haber Merkezi


Burcu Esmersoy kuralı bozdu! Nazım Akmandil ile fotoğrafını paylaştı

Uçakta tanıştığı iş insanı Nazım Akmandil ile 2 Eylül 2023 tarihinde İtalya”da nikâh masasına oturan sunucu Burcu Esmersoy (48) çok uzun zamandır sosyal medyada kendisinden 16 yaş küçük eşini paylaşmıyordu.

Bayramda bu kuralı bozan Esmersoy, Akmandil ile tatilden bir karesini paylaşıp altına “Bayramınızı ENİŞTEN dileklerimizle kutlarız” notunu düştü.

“YANINDA UYUMAYAYIM, HORLARIM”

Burcu Esmersoy, Nazım Akmandil ile tanışma hikayesini Ceyda Düvenci”ye anlatmıştı:

“Bir sabah 8.15 uçağıyla Berlin”e uçarken, bomboş bir uçakta 2A ve 2B”ye oturduk biz. Boş uçakta yan yana!”

“Uçak kalkmadan uyurum ben, yorucu bir tempoda çalıştığım için hep uyurum ben. Dikine uyuyabilen bir insanım, ne kadar hoş bir çocuk onun yanında uyumayayım şimdi horlarım ben diye, başka yere oturdum.”

“Uçak indi, uçaktan indik, pasaport kuyruğuyla karşılaştım, 1 saat 45 dakika! O kuyrukta 2 tane Türk, konuşmaya başladık. Hikayeyi kimse bilmiyor, ilk kez anlatıyorum.”

Source: Haber Merkezi


Balık tutarken bu yöntemleri kullananlar dikkat! Dünyaca ünlü isim uyardı: Tarif edilemeyecek kadar korkunç

İngiltere Veliaht Prensi William ile yaptığı söyleşide konuşan dünyaca ünlü doğa belgeselcisi Sir David Attenborough, bazı balıkçılık yöntemlerinin dünya okyanuslarında yol açtığı tahribata dikkat çekerek, bu durumdan “dehşete düştüğünü” belirtti. Attenborough’nun açıklamaları, 10-13 Haziran tarihleri arasında Fransa’nın Nice kentinde düzenlenecek Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı öncesinde geldi. Üç yıl aradan sonra toplanacak olan konferansa dünya genelinden hükümet yetkilileri, bilim insanları ve sivil toplum kuruluşları katılacak. #r-9375260# BBC World”den edinilen bilgilere göre , konferansın ana gündemi, 2023 yılında imzalanan ve uluslararası sularda okyanusların yüzde 30’unu koruma altına almayı amaçlayan “Yüksek Denizler Anlaşması”nın en az 60 ülke tarafından onaylanarak yürürlüğe girmesi olacak. Şu ana kadar sadece 32 ülke anlaşmayı onayladı. “DENİZ TABANINDA YAPTIĞIMIZ ŞEY, TARİF EDİLEMEYECEK KADAR KORKUNÇ” Yeni belgeseli Ocean’ın galasında Prens William’a konuşan Attenborough, bazı avlanma yöntemlerinin, özellikle de “dip trol avcılığı”nın, deniz hayatını ve iklim için büyük tehdit oluşturduğunu vurguladı. Attenborough, “Eğer karada böyle bir şey yapsaydık, herkes ayaklanırdı” dedi. Belgesel, denizlerin karbon yutma kapasitesine verdiği zararla birlikte, bazı endüstriyel balıkçılık tekniklerinin tehlikelerine ışık tutuyor Bilim insanları, okyanusların dünyadaki hayatın sürdürülmesi açısından hayati önem taşıdığını, küresel ekonomiye yıllık 2,5 trilyon dolar katkı sağladığını ve soluduğumuz oksijenin yaklaşık yüzde 80’ini ürettiğini belirtiyor. Ancak iklim değişikliği, plastik kirliliği ve aşırı avlanma, bu hayati sistemin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Prof. Amanda Vincent (British Columbia Üniversitesi), BBC Inside Science programında yaptığı açıklamada, “Okyanus, yeryüzündeki hayat alanlarının yüzde 99’unu oluşturuyor. Ancak dip trol avcılığı bu ortama büyük zarar veriyor” dedi. İngiltere’deki Deniz Koruma Alanlarının (MPA) %90’ında halen dip trol avcılığına izin veriliyor. Çevre kuruluşu Oceana ve Parlamento Çevre Denetim Komitesi, bu uygulamanın yasaklanması çağrısında bulundu. Ancak bazı balıkçılık kuruluşları uygulamayı savunuyor. İskoç Balıkçılar Birliği Başkanı Elspeth Macdonald, “Dip trol avcılığı, yanlış yerde yapılmadığı sürece etkili bir gıda üretim yöntemidir” dedi. Grafik, 1979-2025 yılları arasında 60° Kuzey ile 60° Güney enlemleri arasında ölçülen günlük ortalama deniz yüzeyi sıcaklıklarını göstermektedir. Grafik BBC tarafından hazırlanmıştır. BU YÖNTEM TARTIŞMA KONUSU OLDU Konferansın gündemindeki bir diğer kritik başlık ise “derin deniz madenciliği”. Henüz tam olarak anlaşılmayan derin deniz ekosistemlerinin korunması gerektiğini vurgulayan bilim insanları, bu alandaki ticari faaliyetlerin durdurulmasını talep ediyor. Uluslararası Bilim Konseyi Okyanus Uzman Grubu Eş Başkanı Prof. Peter Haugan, “Derin deniz biyolojisi, küresel biyolojik çeşitliliğin en az bilinen ve en tehdit altındaki alanıdır. Bilimsel bilgi yetersizse, ihtiyatlı davranmak zorundayız” dedi. ABD eski Başkanı Donald Trump’ın uluslararası uzlaşmaları hiçe sayarak Nisan 2023’te imzaladığı kararnameyle uluslararası sularda madenciliğe izin vermesi, başta Çin ve Fransa olmak üzere çeşitli ülkeler tarafından uluslararası hukuka aykırı bulundu. Ancak henüz resmi bir hukuki süreç başlatılmadı. OKYANUSLARDA ISINMA, HAYATI TEHDİT EDİYOR Exeter Üniversitesi’nden Prof. Callum Roberts, denizlerin şimdiye dek sera gazları nedeniyle ortaya çıkan fazla ısının %90’ından fazlasını emdiğini ve bu sayede dünyanın daha da fazla ısınmasının önüne geçildiğini belirtti: “Eğer okyanuslar bu ısıyı emmemiş olsaydı, dünya 1,5 derece değil yaklaşık 36 derece daha sıcak olurdu. Hayatta kalan az sayıda insan, her yerde ölüm vadisi sıcaklıklarıyla karşı karşıya kalırdı” Laboratoire d”Océanographie de Villefranche”den Dr. Jean-Pierre Gattuso ise, mercan resiflerinin artan deniz sıcaklıkları nedeniyle son 20 yılda kitlesel ağarmaya ve ölüme uğradığını ve “tamamen yok olabilecek ilk ekosistem” olduğunu belirtti. Konferanstan önce 2 bin bilim insanının bir araya geldiği One Ocean Science Congress’te (OOSC) yayımlanan raporda, hükümetlere iklim eylemini artırma, dip trol avcılığını sınırlandırma ve derin deniz madenciliğini durdurma çağrısı yapıldı. Sir David Attenborough ise, dünya liderlerinin “okyanusların hepimiz için ne kadar önemli olduğunu fark etmeleri gerektiğini” vurguladı.

Source: Batıkan Altaş


TDV ve Türk Kızılay Afganistan”daki ihtiyaç sahiplerine kurban eti ulaştırdı

Afgan Kızılay yerleşkesinde düzenlenen programda, TDV ve Türk Kızılay temsilcileri, ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak üzere yüzlerce kurban eti kolisini teslim etti.

Programda konuşan Türkiye”nin Kabil Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Cenk Ünal, Türkiye ile Afganistan arasında tarihi bağların olduğunu söyledi.

Türkiye”den birçok sivil toplum kuruluşunun Afganistan”ın farklı bölgelerinde ihtiyaç sahiplerine kurban eti dağıttığını belirten Ünal, iki ülke halkı arasındaki ilişkileri geliştirmeye devam edeceklerini ifade etti.

Afgan Kızılay Başkan Vekili Şahabettin Dilaver ise Türkiye”den gelen kurban yardımlarını yetim, kadın ve çocuklara ulaştıracaklarını dile getirdi.

Türkiye”ye teşekkür eden Dilaver, Türk halkının Afganistan”a kadar gelerek ihtiyaç sahiplerine yardımda bulunduğunu söyledi.

Türkiye”nin Kabil Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Emrah Kandemir ve Türk Kızılay Afganistan Delegasyon Başkanı Naeem Karimi de programda hazır bulundu.

Daha sonra TDV ve Türk Kızılayın getirdiği kurban eti kolileri Afgan Kızılay yerleşkesinde ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı.

TDV gönüllüleri Mozambik”te çocuklara bayram harçlığı dağıttı

Bölgede Kurban Bayramı dolayısıyla Tete”ye gelen Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) gönüllüleri ve görevlileri, Masjid Al Huda Camisi”nde yer alan medreseyi ziyaret etti.

Burada çocuklarla ilgilenen gönüllüler, çeşitli hediyelerle bayram harçlığı dağıttı.

TDV gönüllüsü İsa Yumlu, AA muhabirine, medresede çocukları görünce duygulandıklarını söyledi.

Kurban Bayramı dolayısıyla çeşitli yardımlar yapacaklarını aktaran Yumlu, “Buradaki çocuklarımızın durumu görünce duygulanmamak elde değil. Çocuklar için çeşitli hediyeler ile bayram harçlığı dağıttık, onlar da çok mutlu oldu.” dedi.

TDV gönüllüsü Harun Arpacı da hayırseverlere çağrıda bulunarak şunları kaydetti:

“Türkiye”deki hayırseverlerin emanetlerini buraya getirmek çok büyük bir mutluluk. Buradaki ihtiyaçları görmek, Türkiye”de insanların ufak da olsa yaptığı yardımlarla buradaki insanların hayatındaki büyük değişimi görmek çok büyük mutluluk verici. Vesile olanlardan Allah razı olsun, inşallah gönül köprüleri kurularak daha güzel noktalara gelinecek.”

TDV, Güney Sudan’da 2 binden fazla büyükbaş kurbanı 270 bin ihtiyaç sahibine ulaştırdı

Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) Güney Sudan Ekip Başkanı Furkan Akçakıl, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Güney Sudan”ın Juba, Terkeka, Wau, Kuajok, Aweil ve Malakal bölgelerinde yer alan toplam 13 farklı kesim noktasında 2 bin 250 büyükbaş kurban kesimi gerçekleştirdiklerini anlattı.

Kesimlerin ardından kurban etlerinin titizlikle paketlendiğini aktaran Akçakıl, toplamda ihtiyaç sahibi 67 bin 500 aileye ulaştırılan kurban etleriyle yaklaşık 270 bin Güney Sudanlının, TDV’nin Kurban Programı’ndan faydalanmış olduğunu dile getirdi.

Akçakıl, TDV olarak mazlum ve muhtaç coğrafyalarda yürüttükleri kurban organizasyonlarıyla hem ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürdüklerini hem de Türk milletinin emanetlerini güvenle yerine ulaştırmaya devam ettiklerini kaydetti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Plajda dans

Habertürk ten Erdal Öztürk ün haberine göre; Merve Oflaz, Bodrum Cennet Koyu ndaki bir mekânda görüntülendi. Turuncu renkli bir mayo giyen Merve Oflaz, keyifli halleriyle dikkat çekti. Oflaz, plajda dans ederken objektiflere yansıdı.

Source: Habertürk


Madagaskar”daki muhtaçların yüzü hayırseverlerin yardımlarıyla güldü

TDV”nin 2025 yılı vekaletle kurban kesim organizasyonu kapsamında Madagaskar”a giden gönüllüler, hem kurban bağışlarını hem de yardımları dağıtmaya devam etti.

4 bin 900 hisse kurban etinin dağıtılmasını sağlayan gönüllüler, yakın ilgileriyle yörede yaşayanların gönlüne dokundu.

Kurbanların kesilmesinin ardından paketlenen etleri kentteki yetimhanelerde, camilerde ve köylerde binlerce ihtiyaç sahibine ulaştıran TDV gönüllüleri, yanlarında götürdükleri hediyelerle de çocukları sevindirdi.

Madagaskar”daki organizasyonda yer alan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve TDV gönüllüsü Fatih Koca, ülkede kurban etlerinin dağıtılması faaliyetlerini sürdürmeye devam ettiklerini söyledi.

Binlerce kişiye ulaşarak gönüllerine dokunduklarını belirten Koca, “Bugün yine sabah kesilen kurbanların dağıtımında yetimhanelere gittik, yavrularımızla birlikte olduk. İhtiyaç sahiplerine milletimizin emanet ettiği kurbanların etlerini dağıttık. Burada bir köydeyiz. Kurbanları keserek ihtiyaç sahiplerine, Türkiye Diyanet Vakfı olarak dağıtıyoruz.” diye konuştu.

Faaliyetleri sırasında duygusal anlar yaşadıklarını dile getiren Koca, “Bir yandan mutlu oluyoruz bir yandan duygulanıyoruz. Milletimizin bağışladığı kurbanların etlerini dağıttığımızda buradaki insanlar TDV”nin daha önceki organizasyonlarından dolayı mutlu olduklarını ve yine beklediklerini söylüyorlar.” dedi.

“Gönüllere dokunup hayır dualarını almak için buradayız”

Türkiye Diyanet Vakfı Kurumsal İletişim Koordinatörü Aykut Burak Şimşek de TDV personeli ve gönüllüleri olarak kurban kesimi için Katsipi Adası”nda olduklarını söyledi.

Adada yaşayan Müslüman kardeşleriyle bir araya geldiklerini belirten Şimşek, şunları kaydetti:

“Onlarla dertleştik, sıkıntılarını dinledik. “Biz bayramın gelişini Türklerin gelişinden anlıyoruz. Bizim için bayramın önceki günlerden bir farkı yok ama geldiğinizde yılda bir kez sizin sayenizde et yiyoruz” diyorlar. Burada 560 hisse kurbanı, hayırseverlerimizin emanetlerini dağıtıyoruz. Kardeşlerimizle kurbanların etlerini paylaşıyoruz. Gönüllere dokunup onların hayır dualarını almak için buradayız.”

“Herkese tavsiye ederiz”

Almanya”dan Madagaskar”a gelen TDV gönüllüsü Şaban Keser de “Gönüllü olarak organizasyona yazıldım ve gelmek nasip oldu. Çok değişik duygular yaşadım. Gelip görmek gerekiyormuş. Buradaki insanların sadece yılda bir kez Kurban Bayramı”nda et yiyebilmeleri beni çok duygulandırdı. Yetimhaneleri gördük, kolay değil. Herkese buraya gelip insanların ne durumda olduğunu görmelerini tavsiye ederim.” diye konuştu.

Salzburg Yunus Emre Cami üyesi Ali Erçerman, gönüllü olarak organizasyonda yer aldığını ifade ederek, “Çok güzel bir kurban coşkusu yaşıyoruz. Buradaki insanların Türklere ayrı bir ilgisi var. Kurbanların etleri ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı. Biz de bizzat buna tanıklık ettik. Herkese bunu tavsiye ederim.” dedi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


2 bin kişiye seslendi

Habertürk ten Çetin Kan ın haberine göre; Murat Dalkılıç, Kurban Bayramı’nın ikinci günü Kıbrıs ta sahne aldı. Yaklaşık 2 bin kişinin seyrettiği konser, bayram tatilcilerine müzik dolu bir gece yaşattı. Sahneye enerjik bir giriş yapan Murat Dalkılıç, sevilen şarkılarını hayranlarıyla birlikte söyledi. Alkışlar arasında sahneden bayram mesajı da veren Dalkılıç; Bayramlar sevdiklerimizle güzel, iyi ki varsınız, iyi ki buradasınız diyerek salondan büyük alkış aldı. Konser boyunca sahne performansıyla izleyicilerden tam not alan Dalkılıç, sahnede yaklaşık bir buçuk saat kaldı. Özellikle Derine , La La La ve Bir Güzellik Yap gibi hit parçalar büyük coşku yarattı.

Source: Habertürk


Kültür Rotası

Bozcaada Caz Festivali Bozcaada Caz Festivali, dokuzuncu kez 5-7 Eylül tarihlerinde “Bedenlenme/Embodiment” temasıyla katılımcılarla buluşmaya hazırlanıyor. Festivalde bu yıl üç farklı mekânda Kokoroko, Electro Deluxe, Kerem Görsev Quintet ve birçok müzisyen sahnede olacak. Ayrıntılar festivalin internet sitesinde, biletler satışta. Akbank Sanat’ta ‘dostluk’ Akbank 43. Günümüz Sanatçıları Ödülü Sergisi, bu yıl “dostluk” kavramını merkeze alarak sanatçıların doğa ve insan olmayan varlıklarla kurdukları ilişkileri sorguluyor. Ceren Erdem’in küratörlüğündeki sergi, jüri değerlendirmesi ile seçilen 27 genç sanatçının eserlerini bir araya getiriyor. Sergi, 31 Temmuz’a kadar ziyaret edilebilir. Müzede Suare ile yaza merhaba Sakıp Sabancı Müzesi’nin yaz etkinliklerinden Müzede Suare, “Başka Biçimler, Tanıdık Hâller” temasıyla 17-22 Haziran’da sinemaseverle buluşuyor. Müzede Suare, yapay zekâ ile üretilmiş ilk uzun metraj belgesel olan Gerçek Ötesi’nin (Post Truth) ekip katılımlı dünya prömiyeriyle perdelerini açacak. 53. İstanbul Müzik Festivali başlıyor Festival 11 Haziran’da şef Aziz Shokhakimov yönetimindeki Tekfen Filarmoni ve Bulgaristan Ulusal Filarmoni Korosu’yla açılacak. Konserde Hasan Uçarsu’nun bestesi “Toprak Sever İnsanları Birer Birer” eserinin dünya prömiyeri yapılacak. Biletler satışta. Halsey Türkiye’ye geliyor Alternatif rock, elektronik ve pop müziği harmanlayan ABD’li şarkıcı Halsey, üç yılın ardından İstanbul’a gelecek. Dünyaca ünlü şarkıcı, 2025 turnesi kapsamında 21 Ağustos’ta Festival Park Yenikapı’da hayranlarıyla buluşacak.

Source: Haber Merkezi


Kadızade: Bilimde laiklik

Bazıları çok zor şartlar altında eğitim alırlar, okurlar bazıları ise rahatlıkla okuyacak imkânları varken okumak istemezler. Bu önemli bir konudur. Bunun dışında bir de bilimde laiklik vardır. Siyaset ve din bilim insanlarının işine karışmamalıdır. Bu iki konunun Bursalı Kadızade-i Rumi’nin yaşamında bir araya geldiğini düşünüyorum. ZORLU EĞİTİM YOLLARI Ülkemizin özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde yakın geçmişte çocuklar uzun yolları yürüyerek okullarına gidip geldiler, dereler, tepeler aştılar. Beni çok etkilemiş olan “Dünyanın En Tehlikeli Okul Yolları” isimli bir belgesel vardı. And Dağları’nda, Kırgızistan’da, Madagaskar’da çok tehlikeli yolları aşarak okullarına gidip gelen çocuklar anlatılıyordu bu dizide. Niçin bu kadar tehlikeye girdikleri sorulduğunda ise çocukların çoğu “Ama ben öğretmen olacağım” diye cevap veriyorlardı. Çağımızda liseyi bitirip uzak ülkelere okumaya giden çocuklarımız var. Başlangıçta zorlanıyorlar, yalnızlık çekiyorlar, zamanla alışıyorlar. KADIZADE’NİN YOLU Kadızade 14. yüzyılın sonlarında Bursa’da dünyaya gelmiştir, asıl adı Selahattin Musa’dır. Bursa kadısının torunu olduğu için Kadızade-i Rumi adıyla tanınmıştır. Kadızade’nin bilim yaşamı, doğru olma ihtimali yüksek bir efsaneyle başlar. Uluğ Bey adlı tiyatro eserimde bu efsaneyi ayrıntılı olarak dile getirdim. Kadızade, Bursa’da ve Konya’da matematikle, cebir ve geometriyle (riyaziye ve hendese) ilgili mevcut tüm bilgileri öğrenmişti ancak yetinmiyordu, o gün için matematikte ve astronomide dünyanın en ileri şehri Semerkant’a gitmek istiyordu. Amcaları gitmesini istemiyorlardı, kaçıp gitmesin diye de eline para vermiyorlardı. Ancak Kadızade kararlıydı, evden kaçacaktı. Bir gün kitaplarını bir bohçaya yerleştirdi, akıbetini meçhul sanmasınlar diye de evli olan ablasına Semerkant’a gideceğini söyledi, aileye bunu üç gün sonra açıklamasını konusunda yemin ettirdi. Bir gece yarısı kitaplarını alıp yola çıktı. Elinde tek akçesi, kafasında o kadar yolu nasıl kat edeceği konusunda fikri yoktu. Sabaha kadar yürüdü sabah dinlenmek için oturduğunda bohçasını açtı, kitaplarından birisi tuhaftı, kalınlaşmıştı. Ablasının o kitabın içine tüm mücevherlerini, bileziklerini yerleştirdiğini gördü. Onları sata sata Horasan’a ulaştı. Bütün anneler güzeldir, ablalar da öyledir. Kadızade ablasına mektupla teşekkür etti fakat bir daha Bursa’ya hiç gelmedi. Bazıları kolay okur, bazıları ise böyle okur. KADIZADE VE BİLİMDE LAİKLİK Kadızade’nin yolu Semerkant’a Uluğ Bey’le kesişti. Uluğ Bey Timur Bey’in torunu, Mirza Şahruh’un oğluydu. Sultandı ama aynı zamanda medresede ders veren bir müderris (profesör) olmayı tercih ediyordu. Uluğ Bey büyük bir medrese yaptırmıştı. Bu medresede nakli ilimlerin yanı sıra akli ilimler, matematik ve astronomi de okutuluyordu. Uluğ Bey’in kardeşi Baysungur heykel yapıyordu. Bu dönemi Türk Rönesansı olarak adlandırmak mümkündür. Uluğ Bey kurduğu medresenin başına Kadızade’yi baş müderris yani rektör olarak atadı, kendisi ise müderristi. Kadızade başlangıçta atanmış rektördü ancak işlerine karışmayacağı konusunda Uluğ Bey’den söz almıştı. Anlaşıldığı kadarıyla Kadızade bugünkü ifadeyle özerk üniversite istiyordu ve bilimde laiklikten yanaydı. Kanımca siyasetteki laiklikten önce sanatta ve bilimde laiklik gereklidir. Siyasetçiler ve din adamları sanatçıların ve bilim insanlarının işine karışmamalıdırlar. Eğer böyle olursa özerk üniversite ortaya çıkar. Söz verdiği halde Uluğ Bey bir gün bir müderrise kızdı ve medreseden attı. Kadızade üç gün medreseye gitmedi. Uluğ Bey sultandı ama Kadızade’nin evine gidip medreseye niçin gelmediğini sordu. Kadızade sultanı saygıyla karşıladı ve işine karışmayacağı konusunda verdiği sözü hatırlatıp “Baş müderris (rektör) benim, hangi müderrisin alınacağına veya atılacağına ben karar veririm. Siz o müderrisi atarak benim yetkimi kullandınız bu yüzden ben medreseye gelemem” dedi. Uluğ Bey, ulu sultan özür diledi ertesi gün o müderrisi medreseye aldı, Kadızade de işinin başına döndü. İşte Rönesans budur, medeniyet budur, saygı böyle gösterilir, özerk üniversite böyle olur. Hem Kadızade hem de Uluğ Bey onurlu davranmışlardır. Uluğ Bey Semerkant’ta büyük bir gözlemevi yaptırmıştı, gözlemevinin sentaksı Ayasofya’nın kubbesinden büyüktü. Bu gözlemevinde 1040 yıldızın açısını hesapladığı “Ziyc” isimli bir eser yazdı. Bugün ölçüm yapıldığında ya aynı çıkıyor ya da bir derece farklı. Ali Kuşçu bu esere bir şerh yazmıştır.

Source: Üstün Dökmen