Küresel Politika Gündemi – Sorumluluklar, Mücadeleler ve Dönüşümler

Köşe yazarı sorumluluğu

Yıllar önceydi. Amman’dan bindiğim THY uçağında, bir gazeteci-köşe yazarı arkadaşımla karşılaştım. Bağdat’tan dönüyordu. Bana, son zamanlarda Türkiye’de hükümetin, köşesinde yazdığı yazılar doğrultusunda adımlar attığını, bu nedenle biraz sıkıntılı olduğunu anlattı. Dayanamayıp, “İyi ya işte, hep hükümetin yazdıklarınıza kulak asmamasından şikâyet edersiniz. Şimdi memnun olmalısın” dedim. “Memnunum ama sorumluluk duymaya başladım” dedi. Köşe yazarı olmasa da insanlar, uygulama sorumluluğunu taşımadıkları sürece her konuda diledikleri gibi konuşup, yazmak, amiyane tabirle, ahkâm kesmek, akıl öğretmek isterler. Sorumluluk söz konusu olduğunda ise rahatsız olur, endişeye kapılırlar. Son günlerde ben de böyle bir duyguya kapıldım. TRUMP”A MEKTUP YAZMIŞTIM Trump göreve başladığında, bu köşede ona bir mektup yazmıştım. (Dostumuz Trump. Cumhuriyet 26.02.2025) İngilizce çevirisini de yapmıştım ve Cumhuriyet internet sitesine koymuştuk. Mektubumda özetle, Trump’ın ve çevresindekilerin eksikliklerine; dünya ve dünyada olup bitenler hakkındaki bilgisizliklerine; düşünce ve davranış biçimlerine; ABD “yerleşik düzeni” ne, “görevden alma-impeachment” uygulamasına dikkat çekmiştim. Ve Trump’a, “hiç değilse Amerika’yı küçük yapacak kadar görevde kalmaya çalışmasını” önermiştim. Sonra neler oldu? NATO VE AVRUPA GÜVENLİĞİ Putin ile ilişkisi Avrupa’yı ürküttü ve Atlantik İttifakı’nı (NATO) hem üyeler hem dışarısı nezdinde sorgulanır hale getirdi. Avrupa’ya karşı tavrı, ABD-Avrupa ilişkilerini temelinden sarstı. Avrupa, Jean-Jacues Servan-Schreiber ’in, “Le Défi Américain-Amerika Meydan Okuyor” kitabından sonra Fransa’nın başını çektiği ancak uzunca bir süredir terk edilmiş görünen, kendi güvenliğini kendisinin sağlaması gerektiği fikrine geri döndü. UKRAYNA SAVAŞI Trump’ın iki günde bitireceğini söylediği Ukrayna-Rusya savaşı daha da uzayacak ve içinden çıkılmaz bir hale gelecek gibi görünüyor. Rusya-Ukrayna savaşını çıkarmakla suçladığı Biden ’ın bile ilerisine geçip Rusya’nın Ukrayna topraklarını işgalini kabullenmekle ve Ukrayna’yı da kabullenmek zorunda bırakmakla kalmadı, Ukrayna’nın değerli madenlerine el koydu. İstanbul’a gelmeyip Putin’in de gelmemesine yol açarak barış görüşmelerini, tam da Putin’in istediği şekilde zora soktu. Kendi iç gündemine ve bir kişinin geleceğini kurtarmaya odaklanmış Türkiye dışında tüm müttefikleri, ABD’nin bu güvenilmez tutumu nedeniyle kara kara düşünmeye başladı. Dünya güvenlik algılamaları temelden değişti. DÜNYA TİCARET SİSTEMİ, EMPERYALİZMİN YENİ YÜZÜ Bir çıkıp, bir inen gümrük tarifeleri, karşılıklı restleşmeler, ayak oyunları nedeniyle dünya ticaret sistemi ne yapacağını bilemez hale geldi. Emperyalizm artık pervasız ve kırk harami yöntemleriyle uygulanmaya başladı. Ekonomik ilişkiler, dostluk görüntüsü içine yerleştirilmiş, zorbalığa dönüştü. Son örneği Trump’ın Suudi Arabistan gezisinden trilyon dolarlık kontratlarla dönmesidir. AMERİKA İÇ POLİTİKASI Amerika içinde durum daha da vahimdir. Trump, beklediğimden çok daha kısa zamanda ABD’de sadece, hukuk dahil her türlü “yerleşik düzenle” değil, herkesle hatta onu iktidara getiren Musk ve teknodijital grupla papaz olmuşa benziyor. Hele göçmen politikası, ABD’nin ileri teknoloji kullanan kurumlarının çok gereksinim duyduğu, özellikle bilgisayar konularında çok yetenekli örneğin Hint ve benzeri uluslardan ABD’ye gelecek göçmenleri de kapsadığı için içeride çok ciddi bir muhalefete hatta Los Angeles olaylarının da gösterdiği gibi kalkışmaya yol açtı. Ona mektubumda bunlara dikkat etmesini söylemiş hatta ABD’de başkanları görevden almak gibi bir alışkanlık da olduğuna dikkatini çekmiştim. Nitekim Musk birkaç gün önce Trump’ın görevden alınmasını istedi. TRUMP TAM DA BEKLEDİĞİM GİBİ GİDİYOR Doğrusunu söylemek gerekirse ben bütün bu gelişmelerden şikâyetçi değilim. Hatta memnun bile olduğumu söyleyebilirim. Trump tam da beklediğim gibi gidiyor ve ABD’nin dünyadaki etkisini azaltacak, yani “Amerika’yı küçük yapacak” şekilde davranıyor. O zaman neden mi endişe ediyorum? Sorumluluk duymaya başladım. Bütün bu olanlardan ve olacaklardan sonra ortaya çıkabilecek her türlü olumsuzluğun ve kaosun sorumlusu olarak görülebileceğim endişesine kapıldım! Ya birileri çıkar da “Trump senin dediklerini yaptı. Şimdi ver bakalım hesabını” derse diye korkmaya başladım. Köşe yazarı arkadaşım haklıymış!

Source: Ahmet Süha Umar


Yerelden küresele mücadele – HALİL SARIGÖZ

24-25 Mayıs 2025’te İstanbul, yalnızca bir metropol değil, evrensel sosyal demokrasinin de buluşma noktasıydı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ev sahipliğinde düzenlenen Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı, Türkiye’nin iç siyasetinden küresel solun dayanışma arayışlarına kadar geniş bir yelpazede anlam taşıyordu. 20. yüzyıl, savaşların, darbelerin ve kutuplaşmaların yüzyılı oldu. Ancak bu çalkantılı tarihe karşın varlığını sürdüren bir gelenek vardı: Halka ve emeğe dayanan, adalet arayışını sürdüren sosyal demokrasi. Bu gelenek yalnızca Avrupa’da değil, Latin Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Ortadoğu’ya kadar uzanan coğrafyada barışçıl değişimin taşıyıcısı oldu. Bahse konu değişimin uluslararası düzeydeki en önemli zeminlerinden biri Sosyalist Enternasyonal’dir. Bugün sayısı 100’ü aşkın sosyal demokrat ve işçi partisini bir araya getiren bu yapı, sadece bir protokol kurumu değil, küresel eşitsizlik, otoriterlik ve iklim krizine karşı ortak bir vicdan hareketidir. SOSYALİST ENTERNASYONAL VE CHP Cumhuriyet Halk Partisi, Sosyalist Enternasyonal’e ilk adımını 1977’de attı. Bu adım, Bülent Ecevit’in 1960’lı yıllarda ortanın solu ile başlayan halkçı çizgisinin doğal bir yansımasıydı. 12 Eylül darbesiyle kesintiye uğrayan bu süreç, 2008’de partinin tam üyeliğiyle kurumsal bir boyut kazandı. Ancak unutulmamalıdır ki bu tür uluslararası birliktelikler bir vitrin değil, bir sorumluluktur. CHP’nin görevi yalnızca temsil değil, halkın, emekçinin, kadının, gençlerin ve doğanın taleplerini küresel gündeme taşımaktır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Sosyalist Enternasyonal’e verdiği önem, göreve geldiği ilk günden itibaren açıkça görülüyor. Sosyalist Enternasyonal Başkanı ve İspanya Başbakanı Pedro Sánchez ile kurduğu yakın ve samimi ilişki de bu sürecin önemli bir boyutudur. Sánchez’in özellikle Filistin meselesinde İsrail’e karşı takındığı net tutum, kuşkusuz kendi dünya görüşünün ürünü olsa da bu tutumda Özel’in katkısı da azımsanamaz. “YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ” Sosyalist Enternasyonal’in Türkiye’de, özellikle de İstanbul’da toplanması, yalnızca sembolik değil, aynı zamanda küresel dayanışma açısından anlamlı bir gelişmedir. 24 Mayıs 2025 tarihli İstanbul Zirvesi’nin en çarpıcı mesajı ise kuşkusuz CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için yapılan özgürlük çağrısıydı. Siyasi nedenlerle tutuklandığına inanılan İmamoğlu’nun gönderdiği mektup salonda alkışlarla karşılandı. Zirvenin sloganı olan “Hak ettiğimiz bir dünya için ya hep beraber, ya hiçbirimiz” hem toplantının ruhuna hem de Türkiye’deki demokrasi mücadelesine damgasını vurdu. Bu yalnızca bir kişiye değil, Türkiye’de yerel demokrasinin gasp edilmesine karşı uluslararası bir tepkiye işaret ediyor. CHP’nin bu çağrıyı iç siyasette daha güçlü şekilde sahiplenmesi, sosyal demokrat kimliğinin doğal bir gereğidir. CHP, sosyal demokrasiyle bağını daha da güçlendirmek zorundadır. Bu bağ, geçmişte kaldığı sanılan halkçılık mirasını güncelleyerek yeniden halkla birlikteliği gösterir. Türkiye’de laikliğin, sosyal adaletin, emeğin ve ifade özgürlüğünün yeniden inşası için evrensel dayanışma kadar yerli kararlılık da şarttır. Sosyal demokrasi yalnızca geçmişin bir mirası değil, aynı zamanda geleceğin inşa gücüdür. Sonuç olarak Sosyalist Enternasyonal’in bugünlerde, bu topraklarda toplanması tesadüf değil, tarihsel bir çağrıdır. Uluslararası dayanışma, emek ve adalet mücadelesi bugün her zamankinden daha kıymetlidir. CHP yerelden küresele, bu mücadelede yalnızca bir aktör değil, bir öncü olacaktır. HALİL SARIGÖZ TARİHÇİ

Source: Olaylar Ve Görüşler


Konfederalizm, Skyes-Picot ve Lozan

Aklını kullanıp sorgulama yeteneğini kullananlar arasında Öcalan açılımının bir BOP projesi olduğuna ilişkin kuşkusu olan kaldı mı bilmiyorum ama geçen hafta bir belge daha ortaya çıktı. PKK’nin elebaşısı Abdullah Öcalan ’ın, örgütün 12. kongresine gönderdiği yazının sızdırıldığı haberi medyada yer aldı. T24 haber sitesinde 3 Haziran’da Namık Durukan imzasıya çıkan haberde, Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği yazının, örgütün Avrupa’da basılan Serxwebun dergisinde “Perspektif” başlığı altında yayımlandıktan kısa bir süre sonra çekildiği belirtildi ancak Durukan’ın haberi yalanlanmadı. Habere göre şu satırlar, Öcalan’ın dergide dört sayfa tutan yazısının son paragrafında yer alıyor: “Başarıya dair inancım ve umudum yüksektir. Bunun başarıya ulaşması sadece Kürt, Kürdistan için değil bölge için de önemli başarılara yol açacaktır. Burada ulaşılacak bir başarı; Suriye, İran ve Irak’a da yansıyacaktır. Türkiye Cumhuriyeti için de hem kendisini yenileme, demokrasiyle taçlanma hem de bölgede öncülük yapma şansı olacaktır. Süreç karşıtlarının hiçbir değer ifade etmediğini belirtebilirim. Yenik düşeceklerdir. Fakat bunun aşılması da taraflara sorumluluk yükler. Bu sürecin bölgesel sonuçlarının yanı sıra enternasyonal sonuçları da olacaktır. Bölge konfederalizmi mutlak bir gereklilik olarak ön plana çıkıyor. İsrail-Filistin çatışması, mezhep çatışmaları, ulus devlet çelişkilerinin panzehiri demokratik konfederalizmdir.” İktidar tarafından halka, hiçbir koşul olmadan silah bırakıp örgütü feshettiği söylenen terörist başı Öcalan, açıkça ulus devletin sonlandırılıp konfederasyon kurulmasını istiyor! Bu haberin neden medyada yankılanmadığı da ayrı bir soru işaretidir. Halka özellikle böyle bir dönemde gerçekleri sansürlemeden aktarmıyorsanız gazeteci olduğunuzu iddia edemezsiniz. ASIL HEDEF LOZAN VE ULUS DEVLET T24’teki haberden bir gün önce 2 Haziran’da ise ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Tom Barrack ’ın NTV’den Deniz Kilislioğlu ’na verdiği ilk röportaj yayımlandı. Büyükelçi o röportajda, Lozan Antlaşması’nı Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu’daki topraklarının paylaşılmasını öngören 1916 tarihli gizli antlaşma SykesPicot ile bir tutup, “Kürtlerle ilgili olan bir dizi başka aksiliğe yol açtı. Çünkü Batı herkese aynı toprakları üç farklı zamanda vaat etmişti” şeklinde konuşmuş. Fakat bu sözlere iktidardan hiçbir tepki gelmedi. Nasıl gelsin ki! Daha önce de yazdığım gibi Lozan’ı hedefe koyanlardan biri de “Lozan’ı bize zafer diye yutturmaya çalıştılar” diyen Erdoğan ’ın kendisidir. Görülüyor ki Öcalan, PKK, ABD ve iktidarın sorunu aynı: Türkiye Cumhuriyeti’in kuruluşunu tüm dünyaya duyuran tapu senedi Lozan Antlaşması! ROTASI EMPERYALİZM OLANIN HALİ… Bu gelişmeler arasında bağlantı kurarak düşünürseniz, “Terörsüz Türkiye” sloganıyla gizlenen planın ardındaki gerçek, Lozan’ın yerine günümüze uyarlanmış Sevr haritasını işleme koymak yani konfederasyona giden yolu açmak mıdır diye sormanız gerekir. Bu arada Öcalan, sızdırılan yazısında, BOP planını “Vakit tamam, zamanı gelmiştir” diyerek duyuran Bahçeli ’yi, “Devletin en yetkili sesi ve eli” diye nitelemiş. Ne ilginç! O ses, 12 yıl önce 8 Haziran’da, Gezi Parkı olaylarından hemen sonra, “Son gelişmeler karşısında Türkiye’nin çok ciddi bir kutuplaşmaya sürüklendiği bir ortamda sayın başbakanın (Erdoğan) tavrı; kargaşa ve krizi derinleştirecek bir boyut taşımaktadır. Bu sebepten dolayı artık zamanı gelmiştir, bir iktidar yenilenmesine ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz” demişti. Nereden nereye!

Source: Zülal Kalkandelen


Cevdet Yılmaz”dan gündem yaratacak CHP ve İmamoğlu çıkışı: “İki alternatif var!”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, katıldığı bir canlı yayında CHP kurultay davası ve Ekrem İmamoğlu’nun yargılanma sürecine ilişkin olarak dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu. Yılmaz CHP kurultay davasına ilişkin yaptığı açıklamada “Bir kapatma davasından filan da bahsetmiyoruz. İki alternatif var. Ya yargı diyecek ki “yani sorun yok”. Bu mevcut yönetim devam etsin diyecek. Veya ne diyecek? “Yine CHP teşkilatları geçici bir yönetim oluşturacak. CHP teşkilatları, CHP delegesi, CHP”liler kendi idari pozisyonlarına yeniden isimler belirleyecekler.” Yani böyle bir dünyanın sonu gibi bir tablo çizilmesini de ben doğru bulmuyorum açıkçası” dedi.
Yılmaz, TV100 televizyonu canlı yayınında, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek”e Allah”tan rahmet dileyen Yılmaz, olay ile ilgili başlatılan soruşturmaların sonucunun beklenmesi gerektiğini belirtti.
“FİLİSTİNLİLERE SORSUNLAR, EN FAZLA YANLARINDA OLAN ÜLKE KİM?”
Yılmaz, İsrail”in, Gazze”ye insani yardım ulaştırmak amacıyla yola çıkan Madleen adlı gemiye saldırısına ilişkin, “İsrail işlediği suçlara bir yenisini daha ekledi. Tamamen hukuk dışı bir müdahale” ifadelerini kullandı.
“Türkiye”nin İsrail ile ticareti var mı?” sorusuna Yılmaz, “Türkiye içindeki kesimleri bir kenara bırakalım, Filistinlilere sorsunlar. Onlara en fazla sahip çıkan, en fazla yanlarında olan lider kim? En fazla yanlarında olan ülke kim? Bizzat Filistinlilere bunu sorsunlar. Cevabı onlardan en güzel şekilde alırlar diye düşünüyorum” yanıtını verdi.
FESİH VE SİLAH BIRAKMA: “ÇOMAK SOKAN ÇOK OLUR”
Yılmaz, “PKK”nın fesih ve silah bırakma sürecinde mekanizmanın nasıl işleyeceği, nasıl denetleneceğine” ilişkin soru üzerine şunları kaydetti:
“Ülkemizi terör belasından kurtarmak için büyük bir fırsat oluşmuş durumda. Çok önemli bir döneme girmiş durumdayız. Ancak bu dönem hala devam eden bir süreç. Öncelikle bu kendini feshetme ve silahları bırakma kararının sahada gerçekleştiğini görmemiz gerekiyor. Bunu da ilgili kurumlarımız hassasiyetle takip edecekler, izleyecekler. Tam bir takvim vermek kolay değil bu işlerde. En kısa sürede olması lazım. Bu süreçlere tabiri caizse çomak sokan çok olur. Yani “Türkiye”nin başı beladan kurtulmasın”, “terör devam etsin” diye provokasyonlar yapanlar olabilir. Dolayısıyla bu konularda en önemli unsur, olabildiğince kısa sürelerde bu süreçlerin tamamlanması.”
“BU HEDEFLER GEÇİCİ DEĞİL KALICI OLACAK”
“Ekonomi programının yansımaları ve enflasyon hedeflerine” ilişkin soru üzerine Yılmaz, “Geçen yıl mayıs ayında yüzde 75,5 olan yıllık enflasyon oranı, bu yılın mayıs ayı itibarıyla yüzde 35,4″e düştü. Bu uyguladığımız Orta Vadeli Program”ın başarılı sonuçlar verdiğini açık bir şekilde gösteriyor. Önümüzdeki 6 aylık dönemde de bu eğilimin devam etmesini bekliyoruz. Yıl sonunda 20’li rakamları konuşmayı, gelecek yıl ise enflasyonu 10’lu seviyelere indirmeyi hedefliyoruz. 2026 yılı itibarıyla tek haneli enflasyonu yakalamayı amaçlıyoruz” yanıtını verdi.
Hedeflerin geçici değil, kalıcı refah artışı sağlayacak yapısal dönüşümlere dayandığını belirten Yılmaz, “Hangi ekonomik göstergeye bakarsanız bakın, Türkiye istikrarını artırıyor, sağlıklı bir büyüme yapısı geliştiriyor ve her geçen yıl hedeflerine daha fazla yaklaşıyor” dedi.
SİYASAL ALANA ÇEKMEYİ DOĞRU BULMUYORUM”
“Ekrem İmamoğlu”nun tutuklanmasıyla başlayan operasyonlar İstanbul”dan Adana”nın Seyhan ve Ceyhan Belediyelerine uzadı. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Özgür Özel”in de haftalık mitinglerle Türkiye”de siyasetin fitilini birazcık daha ateşlendiği bir sürecin de yaşandığı sonuçlar getirdi bu operasyonlar. Siz bu süreçleri nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna Yılmaz şu yanıtı verdi:

“Bir yolsuzluk operasyonuyla karşı karşıyayız. Bunun sonucu tabii bir yargı süreci. Yargı sürecini hep birlikte takip edeceğiz. Sonucunu hep birlikte göreceğiz. Ama şunun altını çizmemiz lazım. Hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yok bu ülkede. Makamınız, mevkiniz ne olursa olsun, hiç kimsenin böyle bir imtiyazı yok. Suç işleme özgürlüğü yok. Herkesin de hukuk içinde, hukuk çerçevesinde kendisini savunma hakkı var, kendisini müdafaa etme hakkı var. Hukuk dediğimiz böyle bir süreç. Dolayısıyla hep birlikte bu süreci takip etmemiz lazım. Bu süreci siyasal alana çekmeyi de doğru bulmuyorum.
BİRDEN BİRE KENDİSİNİ ADAY İLAN ETTİ
Bir defa şöyle bir şey oldu geçtiğimiz dönemde. Ortada bir seçim yokken. Yani seçimler 2028″de biliyorsunuz. Üç yıl var daha seçimlere. Birdenbire İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı kendisini Cumhurbaşkanı adayı ilan etti. Şehir şehir dolaşmaya başladı. Ortada bir seçim yok. Ön seçim Türkiye”de görülmüş bir şey değil. Niye böyle davranıldı? “İşte ben aday oldum da başıma bunlar geldi” demek için mi acaba? Yani bu soruyu sormamız lazım. Bu gelen sürece kendisince böyle bir öngörüyle, bir adaylık pozisyonuna girip “ben aday oldum diye bunlar yaşandı” gibi bir algı oluşturuldu. Bu kesinlikle yanlış bir durum. Suçlu mudur, suçsuz mudur buna karar verecek olan bağımsız yargıdır. Yargının kararını eleştirebilirsiniz, beğenmeyebilirsiniz ama hiç kimsenin yargıyı tehdit etme, yargıyı tanımam deme ayrıcalığı da yok doğrusu. Yargıya hakaret etme özgürlüğü de yok.”
“BİR KAPATMA DAVASINDAN FALAN BAHSETMİYORUZ”
Yılmaz, yargı süreci devam CHP kurultayına ilişkin soruyu ise şöyle cevapladı:
“CHP”nin kendi içinde bir tartışma. Bir AK Partili değil ki şikayet eden. CHP”nin kendi içinde ve nihayetinde bir yargı süreci. Yargının vereceği kararı beklemek durumundayız. Hukuka uygun olan, olmayan nedir, ne değildir en iyi takdir edecek olan sonuçta bağımsız yargı. Fakat her halükarda şunun da altını çizmemiz lazım. Bir kapatma davasından filan da bahsetmiyoruz. İki alternatif var. Ya yargı diyecek ki “yani sorun yok”. Bu mevcut yönetim devam etsin diyecek. Veya ne diyecek? “Yine CHP teşkilatları geçici bir yönetim oluşturacak.
CHP teşkilatları, CHP delegesi, CHP”liler kendi idari pozisyonlarına yeniden isimler belirleyecekler.” Yani böyle bir dünyanın sonu gibi bir tablo çizilmesini de ben doğru bulmuyorum açıkçası. Her halükarda CHP”nin kendi içinde çözeceği bir mesele olacak diye bakıyorum. Ama yargı kararını bilemem. O yargının takdiri, onu hep birlikte bekleyip göreceğiz. Yalnız tekrar altını çizmek istiyorum. CHP”nin kendi içindeki kavgaları toplumsal alana yansıtmaması lazım.”
Bu içerik Taner Şahin tarafından yayına alınmıştır

Source: Taner Şahin


Brezilya, Dünya Kupası biletini kaptı

Brezilya, Neo Química Arena”da Paraguay karşısında aldığı 1-0″lık kritik galibiyetle 2026 FIFA Dünya Kupası”nda yerini resmen garantiledi. Ev sahibi Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika dahil olmak üzere toplam 13 takım, şu ana kadar turnuvaya katılımını doğruladı.Dünya Kupası formatının 48 takıma genişlemesiyle Güney Amerika”dan altı ülke doğrudan grup aşamasına katılırken, bir başka takım playoff turuna kalacak. Brezilya, 25 puanla elemelerde üçüncü sırada yer alıyor.Carlo Ancelotti yönetimindeki Brezilya, Ekvador ile alınan açılış beraberliğinin ardından Paraguay karşısında ilk galibiyetini aldı. Takım, Eylül ayında Şili ve Bolivya”ya karşı iç saha ve deplasman maçlarıyla elemeleri tamamlayacak.2026 Dünya Kupası”na katılmayı garantileyen 13 takım (11 Haziran itibarıyla) şunlar: Kanada (ev sahibi), Amerika Birleşik Devletleri (ev sahibi), Meksika (ev sahibi), Arjantin, İran, Japonya, Yeni Zelanda, Özbekistan, Ürdün, Güney Kore, Avustralya, Brezilya ve Ekvador.

Source: Www.star.com.tr


2026 Dünya Kupası”nı garantileyen 13 ülke belli oldu!

2026 Dünya Kupası için geri sayım sürerken, turnuvaya katılacak 48 ülkeden 13″ü şimdiden netleşti. Ev sahibi konumundaki ABD, Kanada ve Meksika doğrudan katılım hakkı elde ederken; Arjantin, Brezilya, Ekvador, Japonya, Güney Kore, İran, Ürdün, Özbekistan, Avustralya ve Yeni Zelanda da elemelerden çıkarak Dünya Kupası biletini cebine koydu. Ürdün ve Özbekistan tarihlerinde ilk kez Dünya Kupası”na katılacaklar. Arjantin ise son şampiyon konumunda. Geriye kalan 35 ülke için kıyasıya mücadele devam ediyor. İŞTE KATILACAK ÜLKELER: Arjantin Brezilya Ekvador Meksika ABD Kanada Ürdün İran Özbekistan Güney Kore Japonya Avustralya Yeni Zelanda

Source: Cumhuriyet Spor


İsrail lanetli bir ‘mutant’ topluluğu

İsrail’in küresel bir terör devleti olduğu su götürmez bir gerçek. Önce, İsrail bir devlet mi bu soruya açıklık getirmek lazım. Cevap açık ve çok basit: Hayır, lobiler, diaspora gücü ve güdümüyle bölgeye yerleştirilmiş işgalci bir topluluk…

Öylesine vandal, öylesine barbar bir topluluk ki, kendi kutsal kitabı Tevrat’ı ayaklar altına almış olmasına rağmen işlediği bütün cinayetleri, vekâlet sistemiyle yürüttüğü küresel terör faaliyetlerini, açık veya kapalı şekilde sürdürdüğü genişleme operasyonlarını yine Tevrat’a dayandıracak kadar da ahmak bir topluluk!

Tevrat’ın “Öldürmeyeceksin” (Çıkış, 20:13), İncil’in “ÖldürmeyeceksiN” (Luka: 18:20), Kur’an’ın “Allah’ın saygıya layık kıldığı cana kıymayın” (İsra, 33) emirleri umurunda olmayan kendine göre yeni bir din, yeni bir kimlik inşa etmeye çalışan insanlıktan çıkmış bir mutant topluluğu!

(Mutant: Genetik anlamda mutasyon geçirmiş bir organizmayı ifade eder. DNA’sında meydana gelen bir değişiklik sonucu normalden farklı özellik gösterir.)

Gazze’deki Siyonist soykırıma dikkat çekmek için 1 Haziran’da İtalya’dan yola çıkan ve 8 Haziran’da uğradığı saldırı ile gündeme gelen “Madleen”in kaderini “Mavi Marmara” da yaşamıştı, hatırlarsınız. Sonra garip bir şey olmuş, Türkiye’deki birtakım çevreler de dahil olmak üzere Mavi Marmara’daki şehitler ‘hain’, İsrail ise ‘masum’ ilan etmişti. Şimdi aynı senaryo Madleen için oynanmaya çalışılıyor.

İslâm ülkeleri hariç, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bütün dünya milletlerini isyan ettiren Siyonist soykırım başlayalı 605 gün oldu. Yüz milyonlarca insan İsrail karşıtlığında buluştu. Seküleri, ateisti, putperesti, hristiyanı bütün engellemelere rağmen meydanları doldurdu. Türkiye dahil birkaç İslâm ülkesi dışında kimse kılını kıpırdatmadı. Hatta İsrail’i destekler açıklamalar yapıldı. Soykırım saatlerinde, Müslümanlar için mübarek sayılan topraklarda tweerk dans yarışmaları, rock konserleri düzenlendi.

Bayramın ilk saatlerinde 900 kilogramlık bombalarla kadın, çocuk, yaşlı demeden yüzlerce insan katledildi.

İçinde sadece 12 kişi bulunan Madleen’in, ABD, Çin, Rusya, Hindistan ve Avrupa ülkelerinin neredeyse tamamını, 8 milyara yakın insanı esir alan ‘Yahudizm’e kafa tutması bu yüzden çok kıymetli…

Her gün onlarca çocuk küresel terör devleti İsrail tarafından katlediliyor. Ağzını açanı “Ama Hamas…” diye başlayan cümlelerle susturuyor. Yüzlerce eylem, onlarca diplomatik toplantı, havadan yardım operasyonları, karşılıklı siyasi açıklamalar, uluslararası timsah ziyaretleri filan… Hepsi hikâye!

Şimdi gelelim asıl meseleye…

Merhum Mahir Kaynak’ın bir tespiti vardı: “Diyorlar ki terör örgütleri yeni bir devlet kurma derdinde. Hayır, efendim yanlış. Hiçbir örgüt devlet kuramaz. Ortadoğu’daki tüm örgütler Büyük İsrail Devleti kurulsun diye kurulmuştur.”

Yaşadıklarımız bu sözün apaçık kanıtı değil mi?

DEM eski eş başkanlarından Sezai Temelli’nin, 2019’daki bir parti toplantısında sarf ettiği şu cümleler de Kaynak’ı doğruluyor: “Türkiye’nin en bereketli toprakları burası. Buralar vaat edilmiş topraklar. Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi. Geldiler (Türkler) bu toprakları da kuruttular.”

Başta Hollandalı faşist lider Geert Wilders ve onun gibi düşünen (İsrail bizim savaşımızı veriyor. Kudüs’ün düşmesi halinde sıra Atina, Paris ve Amsterdam’a gelecek) İsrail destekçisi Hıristiyan Batı’nın anlamadığı bir şey var: İsrail, Suriye, Irak ve Türkiye’yi de içine alan ‘vaat edilmiş topraklar’ projesinin hayaliyle soykırım yaparken, onların da kutsalı sayılan Kudüs’ü işgal etme ve hatta Süleyman Tapınağı’nı ortaya çıkarmak amacıyla yok etme planları yapıyor!

Sezai Temelli’nin ağzından çıkardığı bakla aslında malumun ilamı… Bu mutant topluluğu, bir zamanlar ASALA ile yürüttüğü Türkiye’yi zayıflatma ve parçalama projesini PKK’ya havale etmişti. Ermenilerin Türkiye karşıtı lobicilik faaliyetleri soykırım iddiasıyla bir projeye dönüştürülerek Yahudi diasporası tarafından dünyaya servis edildi. Ermeni ve Yahudi diasporaları özellikle ABD ve Avrupa’da paralel faaliyet yürüttüler ve hatta ‘karşılıklı çıkarlar’ örtüştüğü için işbirliği yaptılar.

Aynı şekilde Yahudiler, Kürtlerle de aynı tezgâhta buluştular. Özellikle Irak’taki bazı aşiretler Yahudi grupları korudu. Kürt Yahudileri 1950’lerde İsrail’e yerleşmiş olsalar da bu bölgelerdeki etkinliklerini sürdürdüler.

Hatırlayınız…

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY) ile Tel Aviv yönetimi arasındaki ‘yakın siyasi ve stratejik işbirliği’ gazetelerin manşetlerine taşınmıştı. 1960’lardan itibaren İsrail’in, Kuzey Irak’taki bazı Kürtlere (Molla Mustafa Barzani başta olmak üzere) İran ve ABD destekli olarak lojistik ve istihbarat desteği sağlamıştı. Mutant devlet İsrail’in bu faaliyeti afili bir ifade ile ‘Çevreleme Doktrini’ (Periphery Doctrine) olarak tanımlanmıştı.

İsrail, IKBY’nin 2017 yılında düzenlediği ancak sonuçları ‘askıya alınan’, ‘bağımsızlık referandumu’na açık destek vermiş, Erbil sokakları bu desteğe teşekkür mahiyetinde İsrail paçavraları ile donatılmıştı.

İsrail’in ‘vaat edilmiş topraklar’ projesinin ilk basamağı olan Büyük Kürdistan’a verdiği desteği bu çerçeveden okumak gerekir. Yahudi lobilerinin Kürt ayrılıkçılara verdiği siyasi ve finansal desteğin kendi güvenliği için bir taktik ilişki olduğunu iddia etmek safdillikten öteye geçemez.

İsrail’in ‘çevreleme doktrini’ içinde ve hatta merkezinde Türkiye elbette var. Bir yandan Şah döneminde İran’la yakın ilişkiler kurması, parçalamaya çalıştığı Türkiye ile askerî ve istihbarî işbirliği geliştirmesi, Kuzey Irak’taki Kürtleri terörize etmesi, Ermenistan’daki Türk düşmanlığını uluslararası alanda diplomatik bir güce dönüştürme yatırımlarının aslında birbiriyle bağlantılı yürüyen küresel bir terör (onlar buna strateji dese de) yatırımı olduğu ortadadır.

Molla Barzani’nin 1961’de Irak hükümetine karşı başlattığı isyanın arkasında ABD, İran ve İsrail vardı. MOSSAD, İran üzerinden bölgeye silah ve eğitim desteği sağladı. Bunu doğrudan yapmadı, İran istihbaratı SAVAK’ı kullandı. Bugün İran’ın, İsrail’e karşı ‘güya’ yürüttüğü romantik ‘al sana bombe!’ tehdidinin içi o yüzden her seferinde boşa çıkıyor.

Irak, Suriye ve Türkiye’de istikrarlı bir yönetimin olması hem İsrail’in hem de ülke nüfusunun yarısından fazlası Türk olan İran’ın işe gelmiyor.

Bugün yaşadığımız iklim, yani ABD ve Batı’nın topyekûn İsrail’e destek veriyor olmasının altında yatan başka bir neden ise akamete uğrayan Sevr projesinin hâlâ yürürlükte olmasıdır. Akla ve hayatın olağan akışına uygun olmayan bu sürekli ittifak ve pragmatist ideolojik dostluğun açıklanabilir başka bir yönü yok.

İsrail, önündeki en büyük engellerden biri olan Saddam’ı 2003’te ABD eliyle devirdikten sonra bölgede başlattığı istikrarsızlık pazarının ekmeğini yemek için sürekli Gazze fitilini ateşliyor. Bütün dikkatler, hepi topu 2 milyon masum insanın yaşam mücadelesi verdiği bu küçücük vatan toprağına çevrilmişken şiddet ve silahtan arındırdığı yeni terör yazılımını devreye sokuyor. Suriye, Irak, İran, Azerbaycan, Yunanistan, Ermenistan ve ne acı ki üzerlerinde Müslüman etiketi bulunan devletçikleri de peykine alarak ‘çevreleme doktrini’ni genişleterek yeni bir safhaya taşımaya çalışıyor.

Yazının başına dönecek olursak…

Mutant bir topluluk olan İsrail’in küresel terör oyunlarına fırsat vermemek gerekiyor. Bunun en kestirme yolu karargâhını bölgemize kurmuş bu küresel terör merkezinin yok edilmesi… Yukarıda zikrettiğimiz gerçeklerin her birini bir iddianame üslubunca hazırlayıp bütün dünyayı bu mutant topluluğa karşı uyarmalı ve harekete geçirmeliyiz.

_________________________________________________________________

Manchester City”nin ünlü İspanyol teknik direktörü Josep Guardiola, Manchester Üniversitesi tarafından kendisine verilen ‘fahri doktora’ unvanını alırken ayakta alkışlanan bir konuşma yaptı: “Gazze’yi savunmak bir ideoloji değil, yaşam sevgisi meselesidir. Burada yaşananlar tüm insanlığı ilgilendiriyor. Dört yaşındaki kız ve erkek çocukların bombalarla öldürüldüğünü ya da hastanede hayatını kaybettiğini görüyoruz. Bu meselenin bizim işimiz olmadığını düşünebilirsiniz ama dikkatli olun, bir sonraki dört veya beş yaşındaki çocuklar bizim olacak. Gazze”deki bebeklerin başına gelen korkunç olayları gördükten sonra her sabah uyandığımda çocuklarımı görüyorum.”

Ne diyelim…

Darısı Cidde’de, Umman’da, Dubai’de, BAE’de, Kahire’de, Bakü’de, Cakarta’da, İstanbul’da vb. hâlâ utanma duygusu kalmış olanların başına…

Source: M Yazilari


Tek standardımız para!

Yazının başlığını ben değil, bir okuyucum attı.

Manisa Büyükşehir Belediye başkanı Ferdi Zeyrek’in trajik ölümü üzerine X hesabımdan “bu facia yaşamımıza egemen olsan kalitesizliği, gösteriyor. Anlıyoruz ki ülkemizde milyonlarca liraya satılan en lüks konutlar bile, asgari güvenlik gereklerine sahip değiller.” diye yazmıştım. Okuyucumuz, başlıktaki ifadeyi işte buna yanıt olarak yazmış.

Yerden göğe haklı. Bu sorun en çok da standartlarımız ile ilgili. Yaşama dair standartlarımızı can ve mal güvenliğimizi, sağlığımızı ve konforumuzu gözeterek koymamız gerekir. Oysa biz en başa ticaret ilişkilerini ve maliyetleri koyuyoruz. Yönetmeliklerimiz yapılırken bilimsel gereklerden çok üretici/ithalatçı firmaların kar hesabı etkili oluyor. Uygulamaya gelince de kendi hırsımız devreye giriyor. Üç kuruş tasarruf etmek için tüm tedbirleri ihmal edebiliyoruz.

Standartlar kadar önemli olan şey ise kalifiye insan kaynağı. Eskiden çıraklıktan, kalfalıktan geçmiş, yaptığı için tahsilini hem zihni hem bedeni ile yapmış gerçek ustalar vardı. Şimdi ise eline çekiç alanın usta, keser alanın marangoz olduğu bir devirdeyiz. Her şehirde bir üniversitemiz var, sayısız işletmeci, iktisatçı, avukat ve sair yetiştiriyoruz ama, en çok ihtiyaç duyduğumuz meslek erbabının yetiştirilmesi umurumuzda değil.

Sonuçta cehalet ile niteliksizlik, görgüsüzlük ile hesapsızlık, tamahkarlık ile sahtekarlık birbirini çok çabuk buluyor… Ve kalitesizlik tüm yaşama egemen oluyor. Onun maliyeti ise sadece para pul değil, yaşamın baharında kaybettiklerimiz oluyor.

KENDİ KAHRAMANLARIMIZI NEDEN GÖRMÜYORUZ?

Gazze ablukasına ve soykırıma karşı sembolik bir direniş eylemi olan Özgürlük Filosu, faşist İsrail’in engellemesi ile karşılaştı. Eylemcilerin bazıları sınır dışı edildi, bazıları Siyonist katillerin elinde rehin tutulmaya devam ediyor.

Küçük Madleen teknesi ile onurlu bir yolculuğa çıkan Özgürlük Filosu, her tür övgüyü hak eden muhteşem bir girişim. Gözü dönmüş soykırımcılara karşı insanlık değerlerini böylesine cesurca savunan insanlar sadece alkışı hak eder. Var olsunlar.

Ancak öte yandan, burnuma feci şekilde bir çifte standart kokusu geliyor. Aylardır Siyonist bombaları altında insanlık için mücadele eden sayısız yerli teşkilatımız ve kahramanlarımız var. Hiçbir karşılık beklemeden malını mülkünü, dahası hayatlarını ortaya koyuyorlar. Sadece bir örnek olsun diye söylüyorum, alın işte Volkan Okçu. Depremde arı gibi çalıştı, daha teri kurumadan Gazze mazlumlarının yardımına koştu. İlla bir kahraman arıyorsak işte burada, kendi aramızda duruyor.

Özgürlük Filosu’na gösterdiğimiz ilgiyi neden bu kahramanlardan esirgiyoruz anlamak mümkün değil.

Birini alkışlayınca öbürünü reddetmek zorunda değilsiniz ki!

MEĞER EHLİYETİ KASAPTAN DAĞITMIŞIZ!

Bayram tatili boyunca radardan dert yanarak video çekenlerin hiçbirinin trafik kurallarını bilmediğini gördük. Trafik denetiminden şikayet eden adamlar hız tabelalarının anlamını okumaktan bile acizler ama, “usta sürücü” gibi caka satıyorlar!

Adamların “illa kuralları çiğneyeceğiz” ısrarına mı yanarsın, trafik levhalarını yanlış okumalarına mı bilemiyoruz. Cehalet 10 puan. Cahil cesareti… o da 10 puan!

Açık söylüyorum, bunlara Avrupa’da el arabası bile sürdürmezler. Ehliyet verme sistemimizi sil baştan gözden geçirmemiz lazım.

Gaffar Yakınca / Haber7

Source: Gaffar Yak


Trump”tan bayrak yakanlara hapis cezası önerisi

ABD Başkanı Trump, Kuzey Carolina”daki Fort Bragg Üssü”nde düzenlenen törende Los Angeles”taki olayları ve gündemi değerlendirdi. Trump, Los Angeles”taki olayların kabul edilemez olduğunu ve eyalet yönetiminin yetersiz kalması nedeniyle kendisinin düzeni sağlamak için harekete geçtiğini belirtti. Göstericilerin çoğunun para karşılığı şiddet olayların kavuştuğunu savunan Trump, Bunlar diğer ülkelerin bayraklarını gururla taşıyorlar, ancak Amerikan bayrağını taşımıyorlar. Onu sadece yakıyorlar. Amerikan bayrağını yakanlar bir yıl hapis cezasına çarptırılmalı diye konuştu. Los Angeles”a binlerce Ulusal Muhafız göndermemesi durumunda kentin yakılıp yıkılacağını söyleyen Trump, California Valisi Gavin Newsom”ın beceriksiz ve yetersiz olduğunu savundu. Trump, California”da tanık olduğumuz şey, ülkemize yönelik yabancı bir işgali sürdürmek amacıyla yabancı bayraklar taşıyan isyancıların barışa, kamu düzenine ve ulusal egemenliğe saldırısıdır. Bunun olmasına izin vermeyeceğiz. değerlendirmesini yaptı. Kentte çok sayıda düzensiz göçmenin olduğunu ve bu kişilerin tutuklanması gerektiğini savunan Trump, Los Angeles”ı özgürleştireceğiz dedi. ABD Başkomutanı olarak Los Angeles”ta güvenliği sağlamak için gereken her türlü önlemi alacağını ifade eden Trump, bu konuda yasaların kendisine sorumluluk yüklediğini belirtti. Amerikan ordusunun kuruluşunun 250. yıl dönümünü 14 Haziran”da Washington”daki büyük bir geçit töreniyle kutlayacaklarını hatırlatan Trump, bundan sonra bu kutlamalara devam edeceklerini belirtti. Trump ayrıca, 1. Dünya Savaşı”na ABD olarak girdikten sonra savaşı Almanya ve Japonya karşısında kazandıklarını ifade ederek, Savaşı kazanan bizdik. Biz olmasaydık, şu anda hepiniz Almanca konuşuyor olurdunuz, belki biraz da Japonca da karışırdı. Ama savaşı biz kazandık diye konuştu. PROTESTOLAR ABD”nin Los Angeles kentinde Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Dairesi (ICE) tarafından gözaltına alınan düzensiz göçmenlere destek amacıyla yapılan gösteriler devam ederken, Trump yönetimi olaylara sert tepki göstermişti. ICE karşıtı protestolarda çok sayıda gösterici gözaltına alınmış, zaman zaman güvenlik güçleriyle protestocular arasında çatışmalar yaşanmış ve çok sayıda araç bazı göstericiler tarafından yakılarak kullanılamaz hale getirilmişti. ABD Başkanı Trump, Los Angeles”taki durumu kontrol altına almak amacıyla önce 2 bin civarında Ulusal Muhafızı bölgeye görevlendirdiğini açıklamış, daha sonra ilaveten 2 bin muhafızın ve 700 deniz piyadesi askerin daha görevlendirildiğini duyurmuştu. California Valisi Newsom ise Trump”ın federal yetkilerini aşarak eyaletlerin yetki alanındaki Ulusal Muhafızların kullanımına karıştığını savunmuş ve bunun durdurulması için federal mahkemeye başvurmuştu.

Source:


Cumhurbaşkanı Erdoğan”dan Türk Kızılay”ı mesajı: Kıvanç kaynağımız olan köklü bir iyilik ordusudur

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye”nin yüz akı Türk Kızılay, sadece sınırlarımız içinde değil, tüm kriz bölgelerinde de faaliyet göstermektedir. Filistin”de, Suriye”de, Somali”de, Afganistan”da, Bosna”da, Irak”ta ve daha pek çok yerde savaştan etkilenen insanların imdadına yetişmektedir.” ifadesini kullandı.Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Erdoğan, Türk Kızılayın 157. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla mesaj yayımladı.Erdoğan, mesajında, milletin medarıiftiharı olan Türk Kızılayın, Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti adıyla bundan tam 157 sene önce kurulduğunu anımsattı.Kızılayın, yoklukların ve yoksullukların olduğu bir dönemde, milletin canıyla, kanıyla, dişi ve tırnağıyla inşa ettiği istiklal ve istikbal yolunun kilit taşlarından biri olduğuna işaret eden Erdoğan, Türk Kızılayın, geniş yelpazede çok kıymetli çalışmalar yürüten bir müessese haline geldiğini belirtti.Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Türk Kızılayın, afet, uluslararası yardım, göç ve mülteci hizmetleri, sosyal hizmetler, gençlikle ilgili çalışmalar, sosyal projeler ve eğitim faaliyetleriyle toplumun her kesimine ulaştığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:”Özverili çalışmalarıyla gönüllüler, Kızılayın misyonunu gerçekleştirmekte ve tüm dünyadaki insanlara umut olmaktadır. Türk Kızılay, gerek tarihi gerekse hizmetleriyle kıvanç kaynağımız olan köklü bir iyilik ordusudur. Türkiye”nin yüz akı Türk Kızılay, sadece sınırlarımız içinde değil, tüm kriz bölgelerinde de faaliyet göstermektedir. Filistin”de, Suriye”de, Somali”de, Afganistan”da, Bosna”da, Irak”ta ve daha pek çok yerde savaştan etkilenen insanların imdadına yetişmektedir. Ülkemizin desteğine ihtiyaç duyulan her yerde, salgınlarda, doğal afetlerde, mahrumiyet bölgelerinde en önde koşmaktadır. Mültecilerin, yoksulların, gariplerin ve mağdurların hayatlarına dokunmaktadır.Ne zaman gözler Hilal-i Ahmer”i arasa, Türk Kızılay tüm imkanlarıyla onlara umut ışığı olmuştur. Çalışanından gönüllüsüne, bağışçısından hayırseverine, bu hilali ülkemizin ve dünyanın dört bir tarafında gururla dalgalandıran tüm kardeşlerime şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Aziz milletimizin bu güzide kuruluşumuzu desteklemeye devam edeceği inancıyla, Türk Kızılayının kuruluş yıl dönümünü kutluyor, tüm gönüllülerini ve çalışanlarını en kalbi duygularımla selamlıyorum.”

Source: Www.star.com.tr


Tek kişilik protesto! Bir avuç un ve Türk Bayrağı ile Gazze için yola çıktı

Eskişehir’de İrfan Başkaya (43), dükkanını ve 2 çocuğunu eşine emanet ederek, yanına aldığı bir paket un, pankart ve Türk bayrağı ile İsrail ablukasındaki Gazze’ye yürüyüş başlattı. Konya”ya doğru yürüyen Başkaya, Adana ve Hatay”dan sonra sınırı geçerek Suriye üzerinden Filistin”e gidecek. Filistin”deki insanlık katliamına dikkat çekmek amacıyla yürüyüşe çıktığını ifade eden İrfan Başkaya, “Filistin’deki çocuklar da eşime emanet ettiğim çocuklarım kadar değerli” dedi.“KARINCA MİSALİ BİR AVUÇ UNTepebaşı ilçesi Çamlıca Mahallesi’nde tuhafiyecilik yapan İrfan Başkaya, İsrail ablukasındaki Gazze’ye destek vermek için tek başına yürüyüş başlattı. Yaklaşık 2 aydır planladığı yürüyüşe başlamadan önce dükkanını eşine emanet ederek, ailesinden helallik alan Başkaya, ‘Hedef Filistin, insanlık için. Karınca misali bir avuç un ile’ yazılı pankartı, Türk bayrağı ve yanına aldığı bir paket un ile evinden ayrıldı. İrfan Başkaya, yaklaşık 20 gün sürmesini planladığı yürüyüşünü Konya, Adana, Hatay daha sonra da Suriye sınırından geçerek, Filistin de tamamlamayı planlıyor. “2 AYDIR RAHAT UYUMUYORUM”İsrail’in Gazze’ye yönelik ablukası nedeniyle çok üzgün olduğunu ifade eden Başkaya, 2 aydır rahat uyuyup, yemek yiyemediğini söyleyerek, “Ben şu an burada Filistin Gazze’de yaşanan zulme karşı yürüyüş yapıyorum. Bu düşünce 2 aydan beri benim aklımda vardı, eşimle, dostumla paylaştım. Artık halkın harekete geçmesi gerekiyor. Ben basit bir insanım, esnafım ama ben 2 aydır evimde rahat uyuyamıyorum, yemek yiyemiyorum. Artık yeter, bu İsrail’i kim durduracak? Eğer Avrupa ve Amerika durduramıyorsa, kimseler durduramıyorsa halk olarak bizler durduralım. Savaş için değil, barış için yürüyelim.” diye konuştu. GAZZE’YE TEMSİLİ OLARAK UN GÖTÜRECEĞİM” “Bizim amacımız İsrail’e gidip de savaşmak değil ama bu mazlum insanları niye öldürüyor? Bu insanlar ne yaptı?” diyen Başkaya, konuşmasına şöyle devam etti: “İbrahim Peygamber’e karınca tarafından taşınan suyun hikayesini herkes biliyor, anlatmaya gerek yok. Ben de o misal elime un aldım, bu yazıyı da yazdım. Karınca misali bu unu, Allah nasip ederse Filistinli kardeşlerime, Gazze’deki kardeşlerime temsili olarak götüreceğim. Belki bu bir işe yaramayabilir ama Türkiye’de 86 milyon nüfusumuz var. 10 milyon insan benimle beraber Suriye sınırına şu kadar un getirse ve bu Netanyahu denilen alçak şu 10 milyon Türk’ü, Müslüman’ı veya vicdan sahibi insanı görünce bir barış imzalasın artık. O da farkına varsın.” “ÇOCUKLARIMI BIRAKTIM, ÖLEN ÇOCUKLAR İÇİN YOLA ÇIKTIM”Türk halkından ve İslam aleminden yürüyüşüne destek beklediğini ifade eden İrfan Başkaya, “İnşallah arkamda 1 kişi değil, 10, 20, 30 milyon kişi ve sadece Türkiye’den ya da İslam aleminden değil, bütün Avrupa ülkelerindeki vicdan sahibi insanları da bekliyorum. Savaş için değil, barış için. Ölen çocuklar için yola çıktım, yolda ne yapacağımı da bilmiyorum. Allah’a sığındım. Ailem ve kızlarım çok üzüldü. Onlar da bu zulme dur denilmesini istiyor ama ‘Baba neden böyle yapıyorsun?’ dedi. Kızıma başka yola çıkan olmadığını söyledim. Eşim Allah razı olsun, ‘Git’ dedi. Ben çocuklarımı arkada bıraktım ama zor bıraktım. Oradaki çocuklar, analar babalar ne olacak? Bunları kimse düşünmüyor mu?” ifadelerini kullandı.Gazze’ye gitmek için evden ayrılmanın kolay bir karar olmadığını belirten Başkaya, Filistin’deki çocukların da eşine emanet ettiği çocukları kadar değerli olduğunu da sözlerine ekledi.

Source: Hurriyet.com.tr