Kalple cüzdan arasındaki o yol ayrımında…
Lucy 30’lu yaşlarındadır ve New York’ta Adore adlı çöpçatanlık şirketinin gözde elemanlarındandır. Müşterileri arasında tam dokuz çift evliliğe imza atmıştır. Kariyerinin zirvesindeyken müşterilerinden birinin düğün törenine davet edilir ve burada damadın abisi Harry’yle tanışır. Söz konusu kişi zengin ve çekici biridir. Âşık olduğu kadını istediği yere götürebilir, şahane bir hayat yaşatabilir özelliklere ve sermayeye sahiptir. Böyle profillere ‘çöpçatan jargonu’nda ‘tek boynuzlu at’ denmektedir. Lucy oturduğu masada Harry’yle muhabbetini ilerletirken birden araya eski sevgilisi John girer. Meteliksiz bir hayatın temsilcisi olan bu genç adam, bir yandan tiyatroda oyunculuk yapmakta, öte yandan da kısa süreli işlerle ayakta kalmaya çabalamaktadır. Düğünde hizmet veren garsonlar arasındadır ve onların oturduğu masaya bakar.Çok geçmeden şöyle bir süreç yaşanır; Lucy, Harry’yle çıkmaya ve lüks, dertsiz tasasız bir hayal dünyasının içinde yaşamaya başlar ama öte yandan mali koşulların neden olduğu eski ayrılığının izleri adeta peşindedir ve John da güçlü bir seçenek olarak varlığını sürdürmektedir. TAM BANA GÖRE ◊ Yönetmen: Celine Song◊ Oyuncular: Dakota Johnson, Chris Evans, Pedro Pascal, Zoë Winters, Marin Ireland, Louisa Jacobson, Dasha Nekrasova, Emmy Wheeler, Eddie Cahill, Sawyer Spielberg, Joseph Lee, John Magaro, Nedra Marie TaylorABD-Finlandiya ortak yapımıİlişki-bütçe orantısıKore doğumlu Kanadalı oyun yazarı ve senarist Celine Song, 2023 yapımı ilk uzun metrajı ‘Başka Bir Hayatta’yla (Past Lives) sinemaseverlerin karşısına çıkmış ve eski bir aşkın günümüzdeki izlerini sürdüğü bu yapımıyla dikkat çekmişti. Söz konusu yapıt, birçok eleştirmene göre ‘yılın en iyisi’ kabul edilmişti. Song bu kez yine kendisinin kaleme aldığı ikinci adımı ‘Tam Bana Göre’de (Materialists) New York’un ışıltılı hayatlarında ve mekânlarında geçen, yine bir üçgen etrafında biçimlenen bir öykü anlatıyor. Denklemin ayaklarında yükselen ana unsur Lucy elbette. Müşterilerinin mutlulukları için (profesyonel uğraş kabilinde!) çabalıyor ama kendisine gelince o, aynı duyguyu tatmaktan bir hayli uzak. Bir sahnede John’la geçmişte, sıkışmış trafikte yaşadıkları karşımıza getiriliyor ve orada genç kadın, erkek arkadaşına fakir olduğu ve gelecekteki hayatlarına dair umut taşımadığı için tahammül edemediğini, kendisine de böyle düşündüğü için çok kızdığını söylüyor. Yani o mutluluğun iyi bir bütçeyle oluştuğu kanaatini taşıyan bir insan. Nitekim çöpçatanlık yaparken iki taraf için de sık sık kimi kriterler öne sürüyor ve nihayetinde buluşmalar olumlu sonuçlanırsa ‘davul dengi dengine’ formülüne yakın ilişkilere kapı araladığını görüyor.Bu açıdan Harry, Lucy için tanım aralıklarına çok uygun bir seçenek: Paralı pullu, sert erkek profilinden uzak, partnerinin gönlünü her daim hoş tutabilecek bir portre ve onu istediği İzlanda gezisine götürmek için harekete bile geçiyor.Üstelik Lucy’nin daha pasaportu bile yok! Ama her şey çok güzel giderken birden genç kadın ve öykü hat değiştiriyor. Eski defterler yeniden gün yüzüne çıkıyor ve sahnede John beliriyor.‘Tam Bana Göre’ romantik komedi görüntüsünün ardında sınıfsal bir dramayı da deniyor. Öte yandan Lucy’nin başarısız çöpçatanlık girişiminin ifadesi olan Sophie karakteri üzerinden kadın sorununa ve erkek şiddetine de parmak basılıyor. Hikâyenin arka planında genişçe yer bulan çöpçatanlık kurumu ve bu sistem içinde doğru seçenek için uğraşanlar vasıtasıyla Celine Song, iyi koşullara sahip ama sevgisizlik ve mutsuzluk içinde yüzenlerin panoramasını çiziyor. Filmin biri başta olmak üzere iki sahnede karşımıza gelen mağara devrinde, papatya çiçeğinden yapılmış yüzükle sağlanan mutluluk bütün bu yaşanan dertlerin, çabaların en net, en sarih ifadesi.‘Tam Bana Göre’ bir yandan Hollywood klişeleriyle oynamak istiyor, öte yandan bu coğrafyadan bakıldığında bizim Yeşilçam geleneğimizde çokça uğranan öyküleri andırıyor. Fakat asıl sorun şu cephede kıyıya vuruyor; öykünün ana kadın karakteri son derece derin gözlemlerin ve reflekslerin ifadesi olarak karşımıza gelirken iki ana erkek profilde aynı özeni göremiyoruz. Harry de John da çok klişe dokunuşların vücut bulmuş halleri. Bu durumu Celine Song’un erkek cephesi için yeterince kafa yormadığı şeklinde mi almak lazım ya da yönetmen-senaristin bu konuda ‘Zaten erkekler bu kadar karikatürize varlıklardır’ demek isteği şeklinde mi yorumlamalıyız, bilemedim.Velhasıl ‘Tam Bana Göre’ derin sularda az biraz dolaşıp asıl gövdesini sığ sularda belirleyen bir film olmuş. Doğrusu ben Song’un bir önceki adımı ‘Past Lives’a da genelin aksine ayılıp bayılmamıştım ama bu kez daha sarih okunan ve tutmayan dikiş yerleri çok belli bir elbise var karşımızda diye düşünüyorum.Parlayanlar, klişe kurbanlarıZihinlerde kısaca ‘Grinin Elli Tonu’ olarak tanımlayacağımız o son derece yüzeysel seriyle yer edinen ama çok daha farklı yapımlarda da sık sık karşımıza çıkan Dakota Johnson, filmdeki Lucy rolüyle bence kariyerinin en iyi işlerinden birine imza atmış; ışıltısını yeteneğiyle de süslediği çalışmalarından biri bu. Harry’de son dönemin gözde aktörü Pedro Pascal karakterini doldururken yazının içinde bahsettiğim klişe çerçevelerin kurbanı oluyor elbet. Chris Evans da yırtmaya çalışan, yetenekli ama sisteme yenik düşmüş genç John’da boğuk sesiyle etki yaratsa da daha ötesini -senaryoya kurban olarak- geçemiyor. Bu arada klişelerden bahsederken öykünün sonuna doğru Lucy ve John bir düğün töreninin davetsiz misafiri oluyorlar; burada genç kadın, atılan evlilik adımı, bu kuruma ait çerçeveler ve sonraki aşamalar üzerine fikrini beyan ediyor. Bence Lucy’nin söylevlerinden oluşan bu bölüm de filmin en yüzeysel yanlarından biriydi.Orijinal isim ‘Materialists’ öykünün gezineceği coğrafyayı da tanımlıyordu elbet; yani hayata maddi bakan ve sevgi, şefkat, mutluluk arayışlarını parayla çözmek isteyen ama işlerin böyle halledilemeyeceğini zamanla anlayacakların hikâyesi bu. Nitekim ana karakter de materyalist bir dünyada gezinirken doğru rotayı romantizmde buluyor. Bu konuda Amerikalı bir eleştirmen şöyle bir saptama yapmış: “Lucy, Harry’yi seçerse, bu, aşkın gerçek duygularla ilgisi olmayan hesaplanabilir bir olgu olduğu anlamına gelecek. John’u seçerse de aşk sadece duygularla ilgili bir durum olarak algılanacak. Oysa aşkı deneyimlemiş olan herkesin bildiği gibi, bu durumlardan hiçbiri tek başına doğru değildir; gerçek olan her ikisinin birleşimidir.” Katılıyorum.VE DİĞER SEÇENEKLER◊ Berk Adası, Vikinglerle ejderhaların birbirlerine nesiller boyu amansız düşman olarak tanımlandıkları bir yerdir. Hıçkıdık, Ejderha Dişsiz’le arkadaş olduğunda geçmişin acılı sayfalarına karşı meydan okur. Orijinali 2010 tarihli bir animasyon olan ‘Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?’ (How to Train Your Dragon), bu kez canlı karakterlerle karşımızda. Film, animasyonu da yöneten Dean DeBlois imzasını taşıyor, kadroda Mason Thames, Gerard Butler, Nico Parker ve Nick Frost var.◊ Toronto’ya annesine ait eski bir emaneti almak için giden Werther, burada Charlotte adlı bir kadına âşık olur. Ne var ki Charlotte nişanlıdır ve yakında evlenecektir. Kanadalı José Avelino Gilles Corbett Lourenço’nun yönettiği ‘Genç Werther’in Acıları’ (Young Werther), Johann Wolfgang von Goethe’nin 1774 tarihli ünlü klasiğinin modern zaman uyarlaması. Douglas Booth, Alison Pill, Iris Apatow ve Patrick J. Adams’ın başrollerini paylaştığı yapım karakterleri ve göndermeleriyle sempatik bir romantik komedi.◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘Bozzo in the Woods’ (Yön: Ömer Sarı) ve ‘Süper Köpekler: Yaz Maceraları’ (The Barkers Pursuit of Adventure 2/Yön: Elena Galdobina).
Source: Uğur Vardan