ZP Genel Başkan Yardımcısı Bayır, yarınki dava için hukuk vurgusu yaptı: ‘Adalet’ bekliyoruz

ZP Genel Başkan Yardımcısı Bayır, yarınki dava için hukuk vurgusu yaptı: ‘Adalet’ bekliyoruz

Zafer Partisi Milli Güvenlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dr. Fikret Bayır Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. – Sayın Ümit Özdağ’ın davası neden ertelendi? Sayın Özdağ, iki saat on beş dakika süren çok değerli bir sunum yaptı. Ağırlıklı olarak savcının iddianamesindeki iddiaları hukuki dayanaklarla çürüttü. Kendisini oraya getiren siyasi gerekçeleri anlattı. Ve bunların Türkiye’nin güvenliğine yönelik olumsuz etkilerini dile getirdi. Stratejik göç mühendisliğinden söz etti, jeopolitik güncel perspektifi anlattı ve “Türkiye’nin bekası için ciddi bir problem olan sığınmacılar ve kaçaklar meselesini topluma anlattığım için tutuklanan ve beş aydır hapis yatan dünyadaki tek siyasetçi benim” dedi. Savcı, hapis cezası konusunda ısrarcı olunca hakim, Ümit Hoca ve savunma avukatlarına süre isteyip istemediklerini sordu ve süre istenmesi üzerine yargıç kararı 6 gün sonraya öteledi. Eğer süre istenmeseydi çok büyük ihtimalle karar açıklayacaktı. Hukuki bir süreç oldu. Tabii bu arada savunma makamının çok haklı talepleri reddedildi. – Neydi talepler? Kayseri Emniyet Müdürlüğü hakkında “görevini kötüye kullanmaktan” suç duyurusunda bulunacaklarını söylediler. Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü Siber Suçlar Şubesi bir rapor hazırlamış. Raporda Kayseri’de halkı sokağa davet eden 189 sosyal medya hesabı belirlenmiş. Bu raporun İçişleri Bakanlığı’ndan aslı talep edildi. Bunların hiçbiri Zafer Partili değil. Ayrıca Kayseri”deki olayların nasıl geliştiğine dair 2 Temmuz’da düzenlenen bir olay yeri tutanağı var. Bunu savcı kullanmamış. Bunun da işleme alınması istendi. Ancak tüm bu haklı talepler reddedildi. Dolayısıyla olumsuz bir tavır var. – Yarın için beklentiniz nedir? Yarın, Türkiye”de hukukun egemen olmasını bekliyoruz. Hukukun üstünlüğüne, hukukun tarafsızlığına ve hukukun bağımsızlığına gölge düşmemesini istiyoruz. Çünkü hukuk siyasetin aracı haline gelirse, toplumun adalete olan inancı kaybolur. – Hukukçuların yorumları Özdağ’ın ceza dahi alsa yattığı süre dikkate alındığında serbest bırakılacağı yönünde. Ancak bir yandan da “Terörsüz Türkiye” süreci sonlanmadı… Kamuoyunda yaygın görüş Özdağ’ın, ikinci açılıma yönelik riskleri topluma anlatmaya başladığı için içeri alındığı yönünde. Ulus devlete ve üniter devlete yönelik riskleri Karaman ve Antalya mitinglerinde anlattıktan sonra biz parti olarak Anadolu yollarına döküldük. Sayın Özdağ, “Bu süreç yıkıcı bir süreç, baltalayacağız” demişti. Bunun üzerine önce gözaltına alındı sonra tutuklandı. Yani susturmak istediler ama susturamadılar. Hepimiz bu mücadeleyi daha büyük bir kararlılıkla sürdürüyoruz. Kanla ve zaferle kurulan ulus devleti ve bunun şekillendiği üniter devletin kirli siyasi pazarlıklarla tasfiye edilmesine müsaade etmeyeceğiz. “PKK tasfiye edilir” denirken ulus devlet tasfiye oluyor. Buna müsaade etmemiz mümkün değil. Bu mücadele devam edecek. – İBB’ye yapılan operasyonlar bu sürecin neresinde? Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 23 yıllık iktidarında ne yazık etkili bir muhalefet oluşamadı. En kritik konularda bile çözüm yollarını ortaya koyan bir muhalefet yerine, zaman zaman iktidarla paralel düşen bir muhalefet yapısı gördük. Sığınmacı ve kaçakların tehlikelerini anlatmak yerine, “Uyum Bakanlığı kuracağız” dendi. Şimdi gelinen aşamada Zafer Partisi liderinin tutuklanmasının sebeplerinden biri etkili muhalefet. CHP’nin belediyelerine ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına yönelik yapılanlar da CHP’nin son mahalli idareler seçimlerinde birinci parti olması nedeniyledir. Bu çabalar, CHP”yi yıpratıp bölünmesini sağlamaya yöneliktir. Yani Erdoğan iktidarı yine muhalefetsiz iktidar olmak istiyor. – Erken seçim ihtimali var mı? Bu iktidar, Türkiye’yi bir gün bile yönetmemeli. Erken seçim Türkiye’nin bekası için bir çözüm. Bu nedenle muhalefetin ayrı ayrı değil, ortak bir akılla, toplumsal muhalefetin sesi olarak erken seçimi zorlayacak tedbirleri kendi arasında konuşup, görüşüp, belirleyip iktidarı erken seçime zorlaması gerek. – Muhalefet bir bütün olmayı başarabilir mi? Toplumsal muhalefete çok ihtiyaç var. İkinci açılım süreciyle birlikte bugünkü sorun; basit, günlük bir siyasi mesele değil. Ulus devletin, üniter devletin tasfiyesine yönelik bir sürece girdik. Bu süreç Ortadoğu’daki yeni siyasi atmosferden bağımsız değil. Muhalefet bir bütün olarak, 1924 Anayasası’nda tanımlanan cumhuriyetin kurucu değerleri bağlamında Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, anlayışıyla bir araya gelmeli ve artık Türkiye’yi yönetemeyen iktidarın siyaset yoluyla gitmesini el birliğiyle sağlamalı. – Gaziosmanpaşa Belediyesi’nde olanları dikkate aldığınızda seçimsiz bir döneme girebilir miyiz? Seçimsiz bir döneme giremeyiz. Türkiye’nin her şeye rağmen tarihsel bir demokrasi kültürü var. Cesaret edemezler. – MHP lideri Bahçeli’nin “kurucu anayasa” söylemi çok tartışıldı. Sizin yorumunuz nedir? 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun öncesinde Bahçeli, “Önümüzdeki günlerde bölgemizde büyük değişiklikler olacak, inşallah Türkiye değişmez” dedi. Bundan bir yıl sonra, grup toplantısında “Türkiye Milleti” ifadelerini kullandı. 2025 Mayıs’ta da “kurucu anayasa” ve “yeni milli kimlik” diyor. Bu yıl yeni bir açılım süreci başladı. Ve bunun bazı net parametreleri var. – Nedir bu parametreler? PKK sözde bildirisinde “Lozan’ı kabul etmiyoruz, öncesini istiyoruz. 24 Anayasası’na karşıyız” dedi. Hatta o metinde Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere soykırım yaptığını iddia edecek kadar ileri gittiler. Buradaki ana gaye bir Türk Kürt savaşı ya da çatışması oluşturmak. Taleplere baktığımızda ulus devletin ana yapısının değiştirilmesi var. Terör örgütü elebaşı hedefini “demokratik konfederasyon” olarak ifade ediyor. “Demokratik” kısmı bir aldatmaca. Üniter devlet yapısı yerine Türk-Kürt-Arap Konfederasyonu oluşturmak istiyorlar. “OTOKRATİK MONARŞİYE GEÇİŞ” – Peki Cumhur İttifakı ne istiyor? Erdoğan”ın ağzından da Türk-Kürt-Arap birlikteliği benzeri sözler duyuyoruz. Kürt siyasi kimliğinin yeni anayasada yer alması konusunda “hayır” demedi. Adalet ve Kalkınma Partisi zaten 11 kişilik bir anayasa komisyonu kurdu. İktidar, bir kimsenin en fazla iki kez cumhurbaşkanı seçilmesini düzenleyen 101. maddenin değişmesini isteyecek. Burada otokratik monarşiye geçiş olacak. Karşılığında ulus devlet tanımı yerine etnisite ve mezhep tanımının yer aldığı, yeni bir Türk-Kürt-Arap konfederal yapı tasarlanacak. – Bu gerçekleşirse Türkiye’nin toprak bütünlüğü korunabilir mi? Genişletilmiş Büyük Ortadoğu projesi kapsamında, Erbil merkezli sözde Kürdistan düşünüldüğünde eğer bir konfederal yapı oluşursa basit bir referandumla konfederal devletler ayrılacak. Fırat ve Dicle su havzalarının olduğu bölüm de böylece Türkiye”den koparılacak. – Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi İsrail”in İran’a saldırısı ile nasıl bir boyut kazandı? Tüm bunların amacı Büyük İsrail. Buradaki büyük resmi tanımlamak isterim: Ortadoğu’da, bugünkü çatışmaları ve oluşan jeopolitik değişimleri ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, 6 Ağustos 2003’te Ulusal Güvenlik Danışmanı olduğu dönemde yayımlanan bir makalesinde açıkladı. Makalenin başlığı “Ortadoğu’da Dönüşüm” idi. Çok büyük ihtimalle Türkiye’nin de dahil olduğu 22 ülkede değişiklik yapılacağını söyledi. 2010’da başlayan Arap Baharı’nın hazırlayıcısı bu manifesto oldu. Bundan bir yıl sonra Avrupa Birliği, Schengen alanındaki göçlere karşı korumak için “Avrupa Kalesi’ni” kurdu. Çünkü büyük bir göç olacağını biliyordu. Bize de “sınırını mayınlardan temizle” dediler. Yıllar içinde Libya paramparça oldu, Irak bölündü, İran ve Suriye direndi. Bu kartların açık olduğu bir oyun. 2010’da başlayan Arap Baharı’nda devrilmeyen rejimler için baskı devam ediyor. Suriye iç savaşıyla sonunda Esad ülkeden ayrılmak zorunda kaldı. Sonrasında da Suriye’de iki ayrı terör örgütünün de facto hakimiyet kurduğunu görüyoruz. Ne yazık ki Suriye teröristan oldu ve sıra İran”a geldi. – Kartlar bu kadar açıksa İran’ın kayıplarını nasıl değerlendiriyorsunuz? İran saldırıdan hemen önce “Hazırız” demişti. Ama hiç hazır olmadıklarını gördük. İran Genelkurmay Başkanı ve Devrim Muhafızları komutanı evlerinde aileleriyle birlikte öldürüldüler. Askerlikte askeri teyakkuz ve angajman kuralları vardır. Gerginliğin tırmanmasına paralel olarak askeri birlikler alarm durumuna geçer. Çok kapsamlı hazırlıklar başlar. Saldırı olacağı kesindi. Bu nedenle de İran’da yaşananlar kabul edilemeyecek bir amatörlük. – İran güçlü karşılık verebilecek kapasitede mi? Muhakkak karşılık verecekler. Demir Kubbeyi delen Hipersonik füzeleri kullanacaklar. Uzun bir mücadele olacak. – İsrail’in buradaki siyasi hedefi nedir? İsrail İran’daki yönetimi devirmek istiyor. İsrail İran’daki mevcut rejime muhalif olan kanadı ya da kanalları çok etkili kullanabiliyor. Onları belki de heveslendiren konu bu. Benzeri Tel-Aviv’de olmuyor. “BATI İÇİN KIRMIZI ALARM” İran’ın vurulmasının sebeplerinden biri de İran’ın Çin’le olan işbirliğiyle ekonomik ambargoları kırmaya başlaması. İran, OPEC üyesi ülkeler içinde en büyük üçüncü petrol üreticisi. 1974’te, günlük 6 milyon varil petrol ihraç ederek yüzde 10’luk bir pay elde etmişti. Ortadoğu’da bağımsız bir ülkenin bu düzeyde pay elde etmesi emperyalizmin kabul edeceği bir şey değil ki zaten 4 yıl sonra İran’da rejim değişti. Yani İran/Çin ilişkileri ve İran’ın Çin’e petrol satması ki son zamanlarda günlük 2 milyon varile yaklaştı, bu Batı için kırmızı alarm. – ABD’nin durumu nedir burada? Durum şu; Hamas’la savaş başlayan savaşın Lübnan’a sıçramasıyla bölgesel savaş başladı. Ardından Suriye’de yönetim değişti ve bölgesel savaş genişledi. Şimdi İran vuruluyor ve ABD mecburen “Biz bu müdahalede yokuz” dedi. Çünkü Ukrayna’da Rusya’ya karşı zaten bir savaşın içinde destekleyici olarak yer aldı ve kaynaklarını ciddi oranda tüketti. ABD”de kronik bütçe açığı çok büyük. Bu arada küreselci demokratlarla, ulusalcı muhafazakarlar arasında ciddi bir siyasi çatışma var. Benzer şekilde İsrail’de iç siyaset hiç uygun değil. İran’da da durum farksız. Ama bir ülke var ki Çin. Çin’de iç politika daha stabil. – Bölgesel savaşın da genişleme ihtimali var mı? İran’a geçen bölgesel savaşın küresel savaşa evrilme riski var. ABD İsrail’e aktif destek verirse Rusya ve Çin’in İran’a çok daha büyük destek vermesi kuvvetle muhtemel. Bu, çatışmanın artık bölgesel bir çatışma olmaktan çıkıp küresel bir çatışmaya doğru evrilme riski olduğunu bize gösteriyor. Umarım Avrupa ve Amerika’daki liderlik Çin ile görüşerek bunun küresel bir çatışmaya evrilmesine engel olurlar. – DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Öcalan’ın Mazlum Abdi, Talabani, Barzani ile görüşmek isteğini söyledi. Bu talebin karşılanması mümkün mü? Toplumun tepkisinden korkmasalar Mazlum Abdi buraya gelebilirdi. Ama bunu açıktan yapabileceklerini, cesaret edebileceklerini hiç sanmıyorum. Ama cesaret edememeleri iktidarın PYD ile görüşmediği anlamına gelmiyor. PYD 2 ay önce “Biz hükümetle görüşüyoruz ama Türk ordusu hala saldırılara devam ediyor, anlayamıyoruz” demişti. Mart ayında HTŞ ve PYD, Şam’da sözde bir mutabakat yaptıklarında Dışişleri Bakanı ve İstihbarat Başkanı Şam’a gitti. Dönerken Dışişleri Bakanı “Şam’daki muhataplarımıza, Fırat’ın doğusunda Kürtlerin siyasi haklarını vermelerini önerdik” dedi. Suriye’deki Türkmenler konu bile olmuyor. Bu bir skandal. Burada hükümetin duruşu net değil. – Türkiye ne ne yapmalı? KCK’nın Suriye”deki batı ayağının siyasi özerkliği için büyük bir gayret var. Türkiye bunu önleyecek, zorlayıcı diplomatik tedbirleri uygulamaya başlamalı. – Nedir bunlar? Bu bölge, Batı Türkmeneli Bölgesi’dir. Burada sizin benim gibi Türkçe konuşan büyük bir Türk nüfus var. Onların hukukunun korunması Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asli görevidir. Ama Türkmenlerin adının bile geçmemesi büyük bir şüphe ve soru işareti. – Ne yapmalı korumak için? Türkiye’deki PKK terör örgütünün silahlı unsurlarının büyük çoğunluğu Suriye’ye geçti. Suriye ordusuna entegre edip bunlara yasal statü tanımaya kalktılar. Ama iki terör örgütünün yaptığı mutabakat hukuken geçerli değil. Dolayısıyla Türkiye’nin Birleşmiş Milletler 51. madde gereğince önleyici müdahale hakkı var. – Amerika”nın koruması altındalar… Her şeyden önce iki aşamalı askeri tedbir düşünmek gerekir. Bir; Türkiye buradaki Türkmenlerin hakkını koruyacak. İki; Mademki PKK terör örgütünün Suriye”deki unsurları sözde nizami askeri kuvvetler olarak tertiplendi ve varlıkları Türkiye’nin, egemenliği ve bağımsızlığı için bir tehdit, Türkiye burada sınır ötesi bir stratejik askeri harekatı düşünmeli. – Direkt YPG’ye karşı bir harekattan söz ediyorsunuz… Evet. Bu bir süreç meselesi. Öncesinde mutlaka diplomasi yapılmalı. YPG’nin sözde ordulaşması sürecini ABD açıkça destekledi. Hâlâ rehberlik ve danışmanlık yapıyor. Bu konuyu ABD ile müzakere etmek, bunun durdurulması için tedbirler planlamak gerek. Burada ilginç bir detay var: Bu terör örgütü unsurları Suriye’nin kuzeyi gibi oldukça düz bir coğrafyada sözde ordulaşmaya girmişse, bu TSK için çok daha kolay bir hedef. Bu coğrafya düz. Sözde YPG ordusunu tamamen imha etmek için çok uygun koşullar ve fırsatlar var. O kuvvetin oradan dağıtılması, Türkiye’nin egemenliği ve bağımsızlığı için acil bir görevdir. “İRAN”A PARALEL OLARAK TÜRKİYE DE HEDEFTE” – Sıranın Türkiye’ye geldiğini mi düşünüyorsunuz? Türkiye’de iki büyük hassasiyet var. Bir; 13 yıldır devam eden demografik işgal. Afganistan’dan ve Ortadoğu’dan çok sayıda terörist ya da cihadistin Türkiye’de olduğunu bilmek gerek. İki; açılım ile ulus ve üniter devletin hedef olması. Yani İran’a paralel olarak Türkiye de hedefte. İran’a operasyonu konuşuyoruz ama Türkiye’de bir yanda sığınmacı ve kaçakların oluşturduğu demografik işgal ve ölçüsünü kestiremediğimiz güvenlik riskleri var. Diğer yanda ise sözde fesih bildirisinden ve konuşmalardan anlıyoruz ki ulus devletin ve üniter devletin açıkça hedeflenmesi, Türkiye’nin üniter devlet yapısı yerine etnik ve mezhep temelli bir konfederasyona dönüştürülmesi isteniyor. Yani Türkiye yıllardır hedefte. – Halkın tepkisinden söz ettiniz, tüm bunlara cesaret edilebilir mi? Bunu önlemenin en bilindik yolu halkı bilgilendirmek ve bilinçlendirmek. Bugün, “terörsüz Türkiye” denilerek Kocatepe’de, Dumlupınar’da, Sakarya’da atalarımızın kanı ve zaferiyle kurulan cumhuriyet, siyasi pazarlık masasında tasfiye ediliyor. Bunu halka anlatmalıyız. Çünkü halkın üstünde bir güç yoktur. Türkiye’de bu konuda çok şanslıyız. Özellikle Saraçhane’de toplanan gençler hazırlar. Bu ikinci açılıma halk desteği yok. Halk desteği devam ettiği sürece ulus devlet ve üniter devlet devam edecek. Çünkü temeli sağlam. DR. FİKRET BAYIR 1964’te İzmir’de doğdu. 1997’de Kara Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu. İç güvenlik görevleri başta olmak üzere, çeşitli karargâh görevleri ve kıta komutanlıkları yaptı. 1999’da altı ay süreyle Filistin’de Barış Gücü ve 2000-2003 yıllarında İtalya/Napoli’de NATO görevinde bulundu. 2005’te Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde eğitim gördü. 2007’de albay rütbesindeyken, kendi isteğiyle TSK’den emekliye ayrıldı. 2020’de Savunma Yönetimi konusunda doktora eğitimini tamamladı. “Strateji Ustası Atatürk” adlı kitabı bulunan Bayır, 2024’te Prof. Dr. Ümit Özdağ ile birlikte “Anadolu Kalesi” kitabını yazdı. Bayır, Zafer Partisi’nde Milli Güvenlik Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı görevinde bulunuyor.

Source: İklim Öngel