Sosyal Sorunlar Gündemi – Eğitimden Eylemlere, Doğadan Şiddete Her Şey Burada!

Örgün eğitimde yaz tatili başladı, cemaatlerin medreseleri devreye girdi: Hedef 12-15 yaş arası çocuklar

3 Mart 1924’te kabul edilen “Devrim Yasaları”ndan “Öğretim Birliği Yasası”yla medreseler kapatılsa da AKP döneminde birçok cemaat yasadışı bir biçimde mederese sistemini sürdürüyor. Hizbullah terör örgütünün medrese yapılanması olarak bilinen ve başkanlığını Hizbullah’ın eski İran sorumlusu Enver Kılıçarslan’ın üstlendiği Âlimler ve Medreseler Birliği (İttihadul Ulema) bu kapsamda öne çıkıyor. CUMHURİYET ÜRDÜN’E UZANAN HİZBULLAH MEDRESELERİNİ GÜNDEME GETİRMİŞTİ Gazetemiz Cumhuriyet; 8 Haziran 2024’te “Medrese karanlığı” manşetiyle birliğin medrese sistemini yazmıştı. Söz konusu haberde; medereselerde 3 bine yakın kız ve erkek çocuğun sözde eğitim gördüğü, 4 yıllık sözde eğitimini tamamlayan öğrencilerin istemleri kapsamında Ürdün’e gönderildiği yazılmıştı. Cumhuriyet’in15 Haziran 2024 tarihli başka bir haberde ise Umut Kervanı İnsani Yardım ve Eğitim Kültür Vakfı’nın (Umut Kervanı Vakfı) söz konusu medreselerde sözde eğitim gören çocuklar için birliğe yardım adı altında maddi ve parasal kaynak sağladığı kaydedilmişti. Söz konusu medreselerin ise çalışmalarına devam ettiği saptandı. HİZBULLAH MEDRESELERİ YENİ DÖNEM KAYIRLARINA BAŞLADI Örgün eğitim kapsamında bugün okullar tatile girerken, birlik tarafından 15 Haziran’da Diyarbakır, Batman ve Bingöl’de erkek öğrenciler için hafızlık kursları kayıtlarına başlandığını sosyal medya hesabından duyuruldu. Duyuruda kayıtların belli bir kontenjan dahilinde yapılacağı belirtilirken; hafızlık kapsamında çocuklara Kuran’ın kurallı ve ezgili okunmasına yönelik dini derslerin verileceği belirtildi. HEDEF 12-15 YAŞ ARASI ÇOCUK GRUBU Cumhuriyet, söz konusu illerdeki Kuran kurslarının sistemine ulaştı. Sözde kursların yetkililerinin aktardığına göre; hafızlık kurslarının 12-15 yaş arası çocuk grubuna yönelik “yatılı Kuran kursu” olarak işlev görüyor. Çocuklar kayıt yaptırmasının ardından 3 aylık bir ön eğitim ve değerlendirmeden geçiyor. Söz konusu değerlendirme kapsamında bir sınava sokuluyor ve sınavda başarılı olan çocuklar 2,5-3 yıllık bir hafızlık eğitimine kabul ediliyor. KURSLAR DİYANET TARAFINDAN DESTEKLENİYOR Hafızlık eğitimine kabul edilen çocuklar; sözde eğitim süresince açık öğretime gönderiliyor ve haftada sadece 1 gün medreseden bir görevliliğin sorumluluğunda okula götürülüyor. Bu medreseler bulundukları ilin dışındaki illerden de öğrenci kabul ediyor. İsteyen ebeveynlere çocuklarını gönüllü bir biçimde yatılı olarak gönderdiklerine ilişkin bir “izin belgesi” imzalatılıyor. Hafızlık eğitimlerinin sonunda girecekleri sınvadan başarılı olan öğrencilere ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nca “icazet” belgesi veriliyor. AMAÇ ÇOCUKLARI 6 YIL MEDRESE EĞİTİMDE TUTMAK Diyanet tarafından hafızlığı kabul edilen çocuklar ise istedikleri durumda dini eğitimini geliştirmek için “Arapça medreselerine” geçebiliyor. Bu duruma ilişkin bilgi veren sözde kurs yetkilisi; “Amacımız; örneğin 12 yaşında gelen çocuğumuzun Arapça eğitimini alarak 17-18 yaşında aramızdan ayrılmasıdır. Böylece İslamiyet’i ve Kuran’ı sindirmiş, hayatına tasdik etmiş ve çevresine de öğretmesi için yeterli olacak ilmi vasfa haiz olacaktır” açıklamasında bulundu. Kurslarda çocuk başına sözde eğitim süresince aylık “medrese katkı payı” adı altında 400 TL ücret alınırken; yetkililer durumu iyi olmayan çocukların ailelerinden alınmadığını, yoksul olan ailelerin çocuklarına ise medreseler tarafından harçlık verildiğini aktardı. 125 ÇOCUK HİZBULLAH KUŞATMASINDA Medreselerin yapısına ilişkin bilgi de veren yetkililer; Batman’daki medrese de 60, Diyarbakır’dakinde 35 ve Bingöl’dekinde ise 30 çocuğa sözde eğitimin verildiğini aktardı. Batman’daki medresenin adının “Saidi Nursi Medresesi” olduğu, bir bahçenin ve bir halı sahanın bulunduğu belirtildi. Bu medresenin yanına ise “Arapça medresesi” olarak yeni bir binanın da inşa edileceği aktarıldı. Diğer medreselerde ise bu olanakların bulunmadığı belirtildi.

Source: Aytunç Ürkmez


Türk-İş hükümetin teklifine karşı önümüzdeki hafta alanlara çıkıyor: Dalga dalga eylem planı

Kamudaki yaklaşık 600 bin işçiyi kapsayan sözleşme görüşmelerinde hükümet yaklaşık 3.5 ay sonra ilk altı ay için yüzde 16, ikinci altı ay için yüzde 8, üçüncü altı ay için yüzde 7 ve dördüncü altı ay için yüzde 5 zam teklif etmişti. Türk-İş teklifi reddetti. Yeni teklif sunulmasını istedi. Önceki gün Anıtpark’tan Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın önüne yürüyen Türk-İş, dün de yeni “yol haritasını” belirlemek için toplantı yaptı. Toplantıya Türk-İş’e bağlı kamuda örgütlü bulunan sendikalar katıldı. Bu toplantıda bir dizi eylem kararı alındı. Alınan eylem kararları şöyle: AKP İL BİNALARI ÖNÜNDE KİTLESEL BASIN AÇIKLAMALARI YAPILACAK 1. Hafta: Sabah mesai başlangıcında işyerinin 500 metre yakınında buluşulacak, ardından işyeri kapısı önünde basın açıklaması yapılacak. 2. Hafta: İşbaşı yapıldıktan sonra 2 saatlik oturma eylemi ya da yarım gün iş bırakma eylemi yapılacak. 3. Hafta: Mesai bitiminde işyerini terk etmeme eylemi uygulanacak ve sabaha kadar sürdürülecek. 4. Hafta: 81 ilde AKP il binaları önünde kitlesel basın açıklamaları yapılacak. 5. Hafta: Bir günlük işe gelmeme (iş bırakma) eylemi gerçekleştirilecek. Türk-İş, “Bu eylemler, insanca yaşam ve adil ücret taleplerimizin görmezden gelinmesine karşı güçlü bir uyarıdır. Sabrımızı zorlayan bu sefalet teklifine karşı eylemlerimiz kararlılıkla ve artarak sürecektir” vurgusu yaptı. Bu arada eylemlerin gelecek hafta başlayacağı da öğrenildi.

Source: Mustafa Çakır


TTB”den kürtaj engelleri tepkisi: “Kürtaj talepleri gerekçesiz reddediliyor”

Türk Tabipleri Birliği (TTB), kendilerine yapılan, mevzuattaki sınırlar içinde isteğe bağlı kürtaj ile, gebeliklerin sonlandırılması taleplerinin gerekçesiz reddedilmesine yönelik sözlü bildirimler ile ilgili 4 Haziran’da Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bir yazı yazdı. Plansız veya istenmeyen gebeliğin sonlandırılmasının mevzuatta düzenlendiği ve belirli şartlarla güvence altına alındığının hatırlatıldığı yazıda, kişilerin bu hizmete ulaşabilmesinin önündeki engellerin gebe kadınların bedensel ve ruhsal sağlığını bozucu etkiler yarattığı belirtildi. Cumhuriyet, konuya ilişkin TTB Merkez Konseyi 2. Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ile konuştu. Saip, kürtajın bir hak olduğuna dikkat çekerek asıl problemin toplumun doğum kontrol uygulamaları hakkında yeterince bilgilendirilmemesi olduğunu söyledi. Bakanlığın ücretsiz doğum kontrol yöntemlerine ulaşımı sağlamadığını belirten Saip, “Çiftlerin istediği zaman istediği kadar çocuk sahibi olma hakları var. İstenmeyen gebeliklerin yasal süreler içinde kamu hastanelerinde kürtaj imkânı hemen hemen yok gibi. Kadınlar ya özel hastanelere başvuruyor ya maddi imkânsızlıklar nedeniyle farklı yöntemlerle düşük yapmaya çalışıyor. Maalesef bu durum kadın bedeni üzerinden sağlanan bir politika. Kamu kadınlar için ücretsiz doğum kontrol yöntemlerine ulaşımı mutlaka sağlamalı” dedi.

Source: Damla Polat


‘Doğaya savaş açılıyor’

AKP tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan “bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi”, zeytinlik alanlarda madencilik faaliyetlerine izin verilmesinin önünü açarken kamuoyunda ve muhalefette büyük tepkiye yol açtı. Teklifte, “kamu yararı” gerekçesiyle zeytin ağaçlarının taşınması ya da kesilmesi öngörülüyor. Ayrıca kaçak yapılmış enerji tesislerine af niteliğinde düzenlemeler yer alıyor. Toplam 21 maddeden oluşan torba teklif, yalnızca zeytinlikleri değil; ormanları, meraları, sulak alanları, sit bölgelerini, kıyıları ve koruma altındaki birçok alanı da kapsayan geniş düzenlemeler içeriyor. Yeni düzenlemeye göre, ruhsat verilmeden önce ilgili kurumlardan görüş alınacak ancak üç ay içinde cevap verilmemesi durumunda izin verilmiş sayılacak. Ayrıca ormanlık alanlarda madencilik faaliyetleri için 24 aya kadar bedelsiz izin verilebilecek, bu süre 12 ay daha uzatılabilecek. Teklife göre, ÇED işlemleri Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülecek ve süreci olumlu yönde tamamlamayan kurumların görüşü “olumlu” kabul edilecek. İzin veren kurumlar ise daha sonra ÇED sürecinde olumsuz görüş veremeyecek. ADEM: BU TEKLİF DOĞAYA KARŞI AÇILMIŞ BİR SAVAŞ CHP Tarım ve Orman Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erhan Adem, “Bu teklif yalnızca bir yasal düzenleme değil; ormana, zeytinliğe, suya, toprağa karşı açılmış organize bir saldırı planıdır. Savaş sadece sınırın ötesinde değil; bu ülkenin içinde” ifadelerini kullandı. Adem, teklifin amacının doğal varlıkları “stratejik yatırım” adı altında yağmalamak, hukuki denetimi ortadan kaldırmak ve halkın söz hakkını yok saymak olduğunu vurgulayarak “Bu yasa teklifi; zeytinliklerimizi, ormanlarımızı, meralarımızı, kıyılarımızı ve su kaynaklarımızı bir avuç yandaş müteahhide teslim etmek amacıyla hazırlanmıştır. Yaşamı savunmak, bugün bu yasaya karşı çıkmakla mümkündür” dedi. ZEYTİNCİLERDEN İTİRAZ Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK), Konsey Başkanı Dr. Mustafa Tan, şimdiye kadar zeytinlik alanlarının imara, sanayiye ve madene açılmasına yönelik 10 ayrı girişimin olduğunu hatırlatarak bu girişimlerin gerek Meclis komisyonları gerekse yargı kararlarıyla engellendiğini vurguladı. Tan, “Zeytin; bu toprakların ortak değeridir, siyasetin ve partilerin üstünde bir kültürel ve ekonomik varlıktır. Toplumsal ve sosyal değeri büyüktür.” dedi. “Bugün 11. kez aynı tehditle karşı karşıyayız. Ancak yine Meclisimizin bu girişime geçit vermeyeceğine inancımız tam” ifadelerini kullandı. ZEYTİN ÜRETİMİNE YAPAY ZEKÂ İLE TAKİP Diğer yandan Yaşar Üniversitesi’nin Madagaskar, Fildişi Sahili, Haiti ve Dominik Cumhuriyeti gibi ülkelerdeki üniversitelerle işbirliği kapsamında yürüttüğü DEEPFARM Projesi kapsamında İzmir Zeytincilik Araştırma Enstitüsü iştiraki ile zeytin üretimi özelinde bir kullanım senaryosu geliştirildi. Yaşar Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Ruhan Aşkın Uzel, “Yaprak gözlemi, dijital görüntü işleme, sensör verisi analizi gibi uygulamalarla öğrenciler yalnızca bir projeye değil, geleceğin tarımına hazırlanıyor. Bu projede yer almak bizim için sadece akademik değil, aynı zamanda etik ve çevresel bir sorumluluk. Bu çalışmalarla aynı zamanda sürdürülebilirliğe, gıda güvenliğine ve tarımın dijital dönüşümüne katkı sunuyoruz” dedi.

Source: Ece İçmez


Nedir bu PKK’nin akademisi?

Haber şu: PKK’nin televizyon kanalına konuşan Duran Kalkan için “PKK Yürütme Komitesi üyesi” yerine “Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi üyesi” dendi. Bu “yeni unvan” çok tartışılınca yazmak gerekti. Sahi, nedir bu Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi? Soruya yanıt için terör örgütünün yayın organlarını inceledim. Buna göre… – Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi’nin kuruluşu 2004 yılına dayanıyor. Hayata geçirilmesini bizzat Öcalan istiyor. Keza akademi, Öcalan’ın aynı yıl kaleme aldığı “Bir Halkı Savunmak” adlı kitapta ortaya attığı “demokratik konfederalizm” düşüncesini benimsiyor. 2007’de hayata geçen KCK yapılanması da kuruluşunu bu ilkeye dayandırıyor. – Resmi web sitesinde örgütlenme etkinlik alanı olarak şunlar yazıyor: “Abdullah Öcalan Toplumsal Bilimler Akademisi; özellikle Suriye’nin kuzey ve doğusunda, ayrıca Suriye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika genelinde örgütlenerek, demokratik modernite paradigmasını derinleştirmeyi, tanıtmayı ve yaymayı sürdürmektedir.” – Terör örgütünün kollarından olan akademi kendisini “toplumun ahlaki ve politik temellerini inceleyen bir sosyal bilim okulu” olarak tanımlıyor. Pratikte ise demokratik konfederalizm sistemini yaymayı amaçlıyor. Bunun için de tarihsel toplum, demokratik siyaset, hakikat, ekonomi ve ekoloji gibi adları olan birimleri bulunuyor. – Akademin logosu siyah ve beyaz renklerden oluşuyor. Kürtçe ve Arapça akademin adının yazdığı logoda, Mezopotamya’yı simgeleyen figürler de var. – Akademinin bir de yayınevi bulunuyor. Yayınevi çatısı altında Öcalan’ın yaşamından PKK’nin kronolojisine kadar birçok konudaki kitap Türkçeden Arapçaya kadar farklı dillerde yayımlanıyor. – Akademi 2024 Şubat ayında bir de YouTube kanalı kurmuş durumda. Bugüne kadar 651 videonun yüklendiği kanalın henüz 1230 abonesi bulunuyor. Videolar incelendiğinde ise Öcalan’ın fikirlerinin Arapça ve Kürtçe olarak anlatıldığı içerikler öne çıkıyor. Son video ise Suriye’nin kuzeyinde yaşayan, PKK’ye yakınlığıyla bilinen gazeteci Delil Zilan ’ın “Ahlaki-Politik Toplum Üzerine” başlıklı bir anlatımından oluşuyor. Evet, özetle böyle… “Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi” adı eskiden terör örgütü üyeliğine kanıt olarak görülürdü. Şimdi ise “terörsüz Türkiye” denilen sürecin müjdeleyicisi olarak tanıtılıyor.

Source: Barış Pehlivan


Milanovic”ten sert sözler! “İsrail, bir suç çetesi tarafından yönetiliyor”

Hırvatistan Cumhurbaşkanı Zoran Milanovic, Hırvatistan”ın başkent Zagreb”de düzenlenen bir kültürel etkinliğe katılımı sırasında İsrail ile İran arasındaki çatışmalara ilişkin açıklamalarda bulundu.”BÖYLE BİR DEVLETLE VE BÖYLE BİR DEVLET YÖNETİMİYLE İŞ YAPILMAMALI”Milanovic, “İsrail, onlarca yıldır olduğu gibi şu anda da nasıl isterse öyle hareket ediyor. Bu tamamen açık. Böyle bir devletle ve böyle bir devlet yönetimiyle iş yapılmamalı” dedi.”İSRAİL ŞU ANDA BİR SUÇ ÇETESİ TARAFINDAN YÖNETİLİYOR”İsrail”e ilişkin görüşünün Hırvat hükümetinden farklı olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Milanovic, “İsrail şu anda bir suç çetesi tarafından yönetiliyor ve bu çete, dünyayı savaşa sürüklemek istiyor. Ne yazık ki bunu yaparken Washington”ın desteğine sahip. Birileri, küresel bir çatışma çıkarmak istiyor. Bunu zorbalıkla, kurnazca ve ABD silahlarıyla yapıyor” ifadelerini kullandı. Milanovic, Hırvatistan”ın Filistin devletini tanıması gerektiğini de sözlerine ekledi.”100 YIL ÖNCE OLAN HOLOKOST”UN SORUMLULUĞU BANA AİT DEĞİL”İsrail”in izlediği siyaset konusunda açık bir şekilde konuşulması gerektiğini vurgulayan Milanovic, “Çünkü bundan 100 yıl önce olan Holokost”un sorumluluğu bana ait değil. Bugünkü Hırvat siyasetinden kimseye de ait değil. Yani herhangi bir aşağılık kompleksiyle ya da tarihe ilişkin bir suçluluk hissiyle konuşmamız gerekmiyor. Suçlular, layık oldukları isimlerle anılmalı ve İsrail”in mevcut yönetimindeki bazı kişiler suçlu” dedi.”BENİ HİÇ İLGİLENDİRMİYOR”Milanovic, “Bu konuda buradaki İsrail Büyükelçiliği veya Dışişleri Bakanlığı ne derse desin, bu beni hiç ilgilendirmiyor” ifadelerini kullandı.Hırvatistan Cumhurbaşkanı Milanovic, daha önce yaptığı açıklamalarda da İsrail”in özellikle Filistin”deki eylemlerini eleştirmiş ve artık İsrail”e sempati ile bakmadığını açık bir şekilde ifade etmişti.Milanovic, ikinci turu ocak ayında gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 75 oranında rekor oyla kazanarak ikinci dönemi için yeniden seçilmişti.Eski Mossad şefinden ABD itirafı: “İran”ın iki seçeneği var”Macron”dan İsrail”e net mesaj: Netanyahu”yu köşeye sıkıştırdıİsrail”in muhalif gazetesinden Netanyahu”ya sert sözler: Katil topluluk olarak anılıyoruz

Source: Muhammet Binici


Zeytin katliamını böyle canhıraş savundular

AKP’li milletvekilleri tarafından hazırlanan ve başta zeytinlikler ve orman alanları olmak üzere doğayı maden talanına açan yasa teklifinin TBMM Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabi Kaynaklar Komisyonu’ndaki görüşmeleri yumruklu kavgalı arbedeye sahne oldu.

TBMM’nin en dar komisyon salonlarından biri olan Sanayi Komisyonu salonunda yapılan toplantıya çevre örgütleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla çiftçi ve köylülerin temsilcileri alınmayınca AKP ve CHP milletvekilleri arasında yumruklaşmaya varan kavgalar yaşandı.

MASALARA VURDULAR

Komisyon Başkanı Mustafa Varank ile CHP Milletvekili Orhan Sarıbal, kapının girişinde birbirlerinin üzerine yürüyüp itişti. Komisyonun CHP Sözcüsü Ednan Arslan ve CHP Milletvekili Şeref Arpacı, zeytin temsilcileriyle çevrecileri salona alabilmek için büyük mücadele verdi. Ancak AKP’li milletvekilleri kapıda görevlilere destek verip CHP’li vekillere fiziki müdahalede bulununca ortam gerildi. Salon kapısında yaşanan arbedede yumruklar havada uçuştu. Salon içerisinde bulunan muhalefet milletvekilleri masalara vurarak olaylara tepki gösterdi.

POLİS ÇAĞIRIN POLİS

Görüşmeler başlayıp AKP’li teklif sahipleri konuşmaya başladı. Ancak muhalefet milletvekilleri masalara ellerini vurarak tempo tutup konuşmayı duyulmaz hale getirdi. Başkan Varank “Böyle devam ederseniz sizin çağırdığınız kimseyi içeri almam. Toplantıyı bu salonda yapacağız ben öyle karar verdim” dedi. CHP’li vekiller Varank’ı diktatörlükle suçlayıp, “Polis çağırın polis! 3 tane köylü içeri girmesin diye ne bu şiddet” diye tepki gösterdi. Komisyon toplantısı geç saatlere kadar sürdü.

Köylüler ve çevreciler milletin meclisinde perişan oldu

Akbelen köylüleri başta olmak üzere zeytinliklerini kaybedecek köylüler ile çevreciler ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri toplantıdan bir saat önce saat 09.00’da TBMM önünde eyleme başladılar. Meclis’e girmeyi başaran çevreci ve köylülerden bir kısmı komisyon kapısına kadar gelmeyi başardı. Ancak isimleri yazılı olan birkaç temsilci dışında kimse içeri alınmadı. Ricada bulunan CHP’lilere de AKP’liler müdahale etti.

Dünyanın etkili 100 kadını arasına girdi, toplantıya giremedi

Akbelen Ormanları’nı korumak için gösterdiği direnişle hafızalara kazınan İkizköy Muhtarı Nejla Işık, BBC’nin 2024 yılında dünyada ilham kaynağı ve etkili olan 100 kadın listesine seçilmişti. Komisyona girebilmek için mücadele verdi.

KİMSE MALINA MÜLKÜNE GÜVENMESİN

İkizköy Muhtarı Nejla Işık: “Kimse malına mülküne güvenmesin. Yarın veya yarından da yakın hepinizin malına mülküne çökecek bu yasa.”

Avukat neredeyse eziliyordu

Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu Üyesi Avukat Yakup Okumuşoğlu itiş kakış sırasında yere düşüp ezilme tehlikesi geçirdi, ayağa kalkabildikten sonra da itilip sürüklendi.

Okumuşoğlu “Bizi yerlerde sürükleyerek koridorun dışına attılar. İçeride madenciler hep beraber şirket temsilcileri yasalarını görüşüyorlar. Canları nasıl istiyorsa öyle bir yasa çıkartacaklar” dedi.

Komisyonda arbede sonrası gerilim vardı

Meclis Komisyon toplantısı başlamadan salonun önünde hareketli dakikalar yaşandı. Kalabalığın içinden zorlukla korumalar eşliğinde salon kapısına kadar gelen Başkan Varank’a CHP Milletvekili Orhan Sarıbal kalabalığı gösterip, “Temsilciler içeri alınmıyor Sayın Başkan” dedi. Varank, “Önümden çekil” diyerek Sarıbal’a tepki gösterince iki vekil arasında sert itişmeler yaşandı. İYİ Parti’den AKP’ye geçen Nebi Hatipoğlu’nun Sarıbal’ı sert bir şekilde itmesi tansiyonu yükseltti. Araya diğer CHP ve AKP’li vekiller girince yumruklar havada uçuştu, ancak fiziksel temas karşılıklı itişmeyle sınırlı kaldı. Varank, İran-İsrail arasında yaşanan savaşın enerji kaynaklı olduğunu, belirterek teklifi savundu.

Kahvaltıda kömür mü yersiniz, zeytin mi?

İkizköylü Melahat Çulha “Sabah kalkınca kömür koymuyoruz sofraya. Yeter bıktık artık şu zeytin yasasından. Bıktık nefret ediyoruz. Ben sabaha kadar hiç uyumadım duyunca. Bir haftadır ağlıyorum ben” dedi.

Çiftçi-Sen: Vazgeçin bu tasarıyı geri çekin

Çiftçi-Sen’den yapılan açıklamada “Bu yasanın geçmesi halinde binlerce dönüm zeytinlik alan ve tarım arazisi yok edilecek, köylünün geçim kaynağı elinden alınacaktır. İklim değişikliğine karşı mücadelede her bir zeytin ağacının 2-10 ton karbondioksit emdiği bilinmektedir. Zeytinimize, toprağımıza, suyumuza, tohumumuza, otlak ve meralarımıza saldırmaktan vazgeçin” denildi.

‘Anam, babam, toprağım benim’

Muğla’nın Milas ilçesinden gelen Aişe Günay sinir krizi geçirdi. Günay, ağlayarak, “Annemin, babamın mezarını bırakmak istemiyorum. Anam, babam, toprağım benim. Terk etmeyeceğim burayı. Bu toprak bizim, memleketimden ayrılmak istemiyorum” dedi.

‘Yasa tasarısı AKP içindeki madencilerin’

EMEP Milletvekili Sevda Karaca, Meclis’te tartışmalara neden olan yasa tasarısında imzası bulunanların AKP içindeki madenciler olduğunu söyledi ve tek tek saydı:

– Bir kuyumcu dükkanından 40 yılda Türkiye’nin en büyük altın ihracatçısı haline gelen, Ahlatçı Holding’in patronu Ahmet Ahlatçı’nın yeğeni AKP Çorum Milletvekili Yusuf Ahlatçı.

– Sudan’da altın keşfine çıkan AKP Denizli Milletvekili Şahin Tin.

– Sendikalı oldukları için maden işçilerini işten atan Fernas Maden patronu, AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu.

– Birkaç gün önce Giresun’daki madeninde ÇED raporu olmadan kaçak kimyasal havuzunu inşa eden AKP Iğdır Milletvekili Cantürk Alagöz.

Source: Erdoğan Süzer


‘Savaş suçu’ şimdi akıllarına geldi

İran”ın dün sabah İsrail”e fırlattığı balistik füzelerden Birüssebi kentindeki Soroka Hastanesi”nin de etkilenmesi ve yaralananların olması sonrası İsrailli siyasetçilerden art arda açıklamalar geldi. İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, “Bunlar en ağır savaş suçlarıdır ve Hamaney işlediği suçlardan dolayı hesap verecektir” derken, İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Sharren Haskel ise, “Kasıtlı. Suçlu. Sivil hedefi. Dünya bu konuda sessiz kalmamalı” dedi. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise “savunmasız hastaların İran”ın füze saldırılarına hedef olduğunu” söyleyerek “Böyle anlarda neyin tehlikede olduğunu ve savunduğumuz değerleri hatırlıyoruz” diye yazdı. Bu arada İsrail Kültür ve Spor Bakanı Miki Zohar “Yalnızca yeryüzünün en aşağılık insanları hastanelerdeki çocuklara ve hasta yataklarındaki yaşlılara füze atar” ifadesini kullandı. Ancak bu açıklamalar soykırımcı İsrail”in Gazze”de işlediği savaş suçlarını akıllara getirdi. Gazze”de 7 Ekim 2023″ten bu yana 36 hastaneyi bombalayan, 80″den fazla sağlık merkezine saldıran ve 140″tan fazla ambulansı imha eden İsrail hükümetinden gelen bu açıklamalara sosyal medya kullanıcıları tepki gösterdi. Bazı kullanıcılar, “Hastanelerin, sivillerin vurulmasının savaş suçu olduğu şimdi mi aklınıza geldi” diyerek İsrailli yetkililerin ikiyüzlü tutumunu eleştirdi. İsrail, Gazze”de 20 ayı aşkın süredir okulları, hastaneleri ve çadır kentleri hedef almış ve bu saldırılar sonucunda çoğu kadın ve çocuk 50 bini aşkın Filistinli hayatını kaybetmişti. Gazze Şeridi”nin güneyindeki Avrupa Hastanesi”ne 13 Mayıs 2025″te katliam saldırısı düzenleyen İsrail ordusu, 34 sivili katletmişti. Şifa Hastanesi ve çevresinde 400″den fazla Filistinliyi katleden İsrail, hastane avlusunu toplu mezara çevirmişti. Saldırılarda 990 sağlık çalışanı ölmüştü.

Source: Fatma Damla Kayayerli̇


Musluktan su değil zam akıyor

Ankara Büyükşehir Belediyesi”nin Haziran ayı Meclis toplantısında alınan kararla, şehirde suya rekor düzeyde zam yapıldı. ASKİ Genel Müdürlüğü”nün sunduğu yeni kademe su tarifesi teklifi, AK Parti ve MHP”li meclis üyelerinin ret oylarına rağmen CHP”li üyelerin oy çokluğuyla kabul edildi. Yeni düzenlemeyle konutlarda kullanılan suyun metreküp fiyatı 58.06 TL”den 156.19 TL”ye çıkarıldı. Bu artış yüzde 169 oranında olurken, 2019 yılında 5 TL olan su fiyatı baz alındığında toplam artış yüzde 3024″e ulaştı. Yapılan zam, başta AK Parti Ankara milletvekilleri olmak üzere birçok kesimin tepkisini çekti. Vekiller, seçim öncesi “Sudan para kazanılmaz” diyen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş”ı sözlerini hatırlatarak eleştirdi. Leyla Şahin Usta: (AK Parti Grup Başkanvekili ve Ankara Milletvekili): Sosyal belediyecilik söylemini dilinden düşürmeyen yönetim anlayışı, bugün vatandaşın en temel hakkı olan suya erişimi neredeyse imkânsız hâle getirmiştir. İddia ettikleri sosyal adalet, 6 yılda su fiyatlarına yapılan toplam yüzde 3024″lük zamda boğulmuştur. Ahmet Fethan Baykoç (AK Parti Ankara Milletvekili): Son 10 yılda metreküp fiyatını 3.5 TL”den 156 TL”ye çıkartan, Ankaralıya trafikten sonra bir de su zulmünü layık gören, hizmetsizlik anlayışının ve Türkiye”nin en pahalı suyunun Ankara”da olmasının adıdır Mansur Yavaş. Lütfiye Selva Çam (AK Parti Ankara Milletvekili): Ankara”da musluktan su değil, zam akıyor! 2019″da 5 TL olan suyun metreküpü, 2025″te tam 156 TL! “Sosyal belediyecilik” söylemini son damlasına kadar kullanan belediyecilik anlayışı suya % 3024 oranında zam yaptı. En temel ihtiyaç olan suya erişim artık lüks! Zehranur Aydemir (AK Parti Ankara Milletvekili): Mansur Yavaş göreve gelmeden önce “Su Allah”ın nimeti, sudan para kazanılmaz” demişti. Bunu dedikten sonra defalarca kez suya zam yaptı. Son zammın oranı yüzde 169! 2019″da 5 TL olan su fiyatı bugün yüzde 3024 artışla 156 liraya ulaştı. Sayın Yavaş”ın yaptığı sosyal belediyecilik değil, sömürge belediyeciliğidir! Nihat Yalçın (Büyükşehir Belediyesi AK Parti Grup Başkanvekili): Ankara”da su içmek artık lüks oldu. Sözde “halkçı” yönetim, halkın en temel ihtiyacını bile ulaşılamaz hâle getirdi. Her sabah zamla uyanan bu şehirde, susuzluğun bedelini artık Ankaralılar ödüyor!

Source: Tolga Özlü


Katil İsrail ordusu yine “kara liste”de

Birleşmiş Milletler (BM), İsrail ordusu ve güvenlik güçlerini bu yıl da çatışma bölgelerinde çocuklara zarar verenler “kara listesinde” tutarak, 2024″te ordu ve güvenlik güçlerinin Filistinli çocuklara karşı 7 bin 188 ihlalde bulunduğunu teyit etti.Anadolu Ajansı, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres”in 2024 yılı verilerini içeren 40 sayfalık “Çocuklar ve Silahlı Çatışmalar” raporuna ulaştı.Raporda, İsrail, silahlı çatışmalarda çocuklara karşı ağır ihlaller gerçekleştiren taraf olarak bu yıl da “kara listede” yerini korudu, İsrail güçleri “çocukları öldüren ve sakat bırakan” ve “okullara ve/veya hastanelere saldırılarda bulunan taraf” olarak nitelendi.- GEÇEN YILKİ RAPORA KIYASLA YÜZDE 25 ARTIŞ YAŞANDIBM”nin 40 sayfalık raporunda neredeyse 30 yıldır hazırlanan “Çocuklar ve Silahlı Çatışmalar” çalışmasında 2024 yılının çatışmalarda çocuklara karşı 41 bin 370 ağır ihlal vakası ile en yüksek rakamı gördüğüne dikkati çekildi.Raporda, “Birleşmiş Milletler 41 bin 370 ağır ihlali doğruladı; bunlardan 36 bin 221″i 2024″te işlendi ve 5 bin149″u daha önce işlendi ancak 2024″te doğrulandı.” ifadelerine yer verildi.Bu sayının 2024″e kıyasla yüzde 25 arttığına da vurgu yapılan raporda, 22 bin 495 çocuğun ölüm, sakat bırakma, tecavüze uğrama ve silah altına alınma gibi ağır ihlallerden etkilendiğinin ve de art arda 3 yıldır rakamların yükseldiğinin altı çizildi.Raporda, 2024″te çocuklara karşı “öldürme, sakat bırakma, aç bırakma ve cinsel tecavüz” gibi ağır ihlallerin en ağır olduğu yerler arasında başta Gazze Şeridi olmak üzere İsrail ve işgal altındaki Filistin toprakları, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Somali, Nijerya ve Haiti öne çıkan ülkeler oldu.- İSRAİL GÜÇLERİ 2024″TE FİLİSTİNLİ ÇOCUKLARA KARŞI 7 BİN 188 AĞIR İHLALDE BULUNDUBM raporunda, geçen yıl İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarında 15″i İsrailli, 2 bin 944″ü Filistinli olmak üzere 2 bin 959 çocuğa karşı 8 bin 554 “ağır ihlal” doğrulanırken, bu ihlallerin 4 bin 856″sının Gazze Şeridi”nde, 3 bin 688″inin Batı Şeria ile Doğu Kudüs”te ve 10″unun da İsrail”de gerçekleştiği kaydedildi.Çocuklara karşı teyit edilen bu ihlallerin 7 bin 188″i İsrail güçlerine, 43″ü kimliği belirsiz faillere, 42″si Filistin topraklarını gasbeden İsrailli yerleşimcilere, 11″i bireysel Filistinli faillere, 7″si Filistin Yönetimi güvenlik güçlerine, 3″ü Hizbullah”a ve 1″i de İran Silahlı Kuvvetlerine atfedilen raporda, 602″sinin Batı Şeria, 259″unun Doğu Kudüs ve 90″ının da Gazze Şeridi”nde olmak üzere toplam 951 Filistinli çocuğun İsrail güçlerince alıkonulduğu, bunların arasında bulunan 11 kız çocuğunun akıbetinin ve nerede olduğunun ise bilinmediğine işaret edildi.Raporda, İsrail”in işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze şeridinde gerçekleştirdiği askeri eylemlerinde 27 Filistinli çocuğu “insan kalkanı” olarak kullandığının, Gazze Şeridi, Batı Şeria ve Doğu Kudüs”te olmak üzere 1507 çocuğun İsrail güçleri, 54 çocuğun ise Filistinlilerin topraklarını gasbeden yerleşimci unsurlar tarafından olmak üzere toplamda 1561 Filistinli çocuğun sakat bırakıldığının altı çizildi.- İSRAİL, GAZZE ŞERİDİ”NDE 2 BİN 263 KEZ FİLİSTİNLİLERE İNSANİ YARDIM VE ERİŞİMLERİ REDDETTİ VEYA ENGELLEDİRaporda ayrıca, İsrail güçlerinin işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs”te 2 bin 828, Gazze Şeridi”nde 2 bin 263 defa olmak üzere toplam 5 bin 91 kez insani yardım ve erişimleri reddettiği veya engellediği kaydedildi.Gazze Şeridi”nde BM tarafından planlanan 5 bin 321 insanı yardım girişiminden 1262″sinin reddedildiği ve 1001 kez de erişimin engellendiği detayına da raporda yer verildi.Raporda ek olarak İsrail güçleri tarafından 7 Ekim 2023″ten bu yana 280 BM insani yardım çalışanının öldürüldüğü bilgisi de hatırlatıldı.- GUTERRES: “ÇOCUKLARA YÖNELİK AĞIR İHLALLERDEN DERİN ENDİŞE DUYUYORUM”Raporda BM Genel Sekreteri Antonio Guterres”in değerlendirmelerine de yer verildi.Guterres, “İsrail güçleri tarafından çocuklara yönelik ağır ihlallerin sürekli artmasından, özellikle öldürülen ve sakatlanan çocukların sayısının çok yüksek olmasından, okullara ve hastanelere, ambulanslar ve okullar ve/veya hastanelerle ilgili korunan kişilere yönelik saldırılardan ve insani erişimin engellenmesinden derin endişe duyduğunu” bildirdi.İsrail”e, çocuklara yönelik bu ağır ihlallerin hesabını sorma çağrısı yapan Guterres, taraflara, “uluslararası insancıl hukuka ve uluslararası insan hakları hukukuna uyma, çocuklara sağlanan özel korumalara saygı gösterme, okulları ve hastaneleri koruma ve saldırılarda ayrımcılık, orantılılık ve önlem ilkelerine uyma ve hava saldırıları da dahil olmak üzere nüfuslu alanlarda patlayıcı silah kullanımından kaçınma yükümlülüklerini” hatırlattı.- BM GEÇEN YIL, İSRAİL”İ ÇATIŞMADA ÇOCUKLARA ZARAR VERENLER “KARA LİSTESİNE” ALMIŞTIGeçen yıl hazırlanan “Çocuklar ve Silahlı Çatışmalar Raporu”nda, çatışmalarda 2023″te çocuklara yönelik ağır ihlallerde yüzde 21 artış gösterdiği” ifade edilmiş, çocukların ölümüne ve yaralanmasına yol açan olayların ise 2022″ye kıyasla, yüzde 35 artış gösterdiği vurgulanmıştı.İsrail”in Gazze”deki saldırıları uyarınca özellikle İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarında çocuklara karşı ağır ihlallerin yüzde 155 arttığına dikkati çekilen raporda, İsrail ilk kez “utanç listesi” olarak da nitelenen “kara listeye” alınmıştı.

Source: Www.star.com.tr


Enerji ve maden alanında düzenlemeler içeren kanun teklifi, Komisyonda

Teklifin maddeleri üzerinde söz alan İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, teklifin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecindeki ön kontrol mekanizmasını ortadan kaldırdığını savundu.Uz, “Bu teklifin kanunlaşması halinde “işlemler başladı, durdurulması yatırımı engeller” gibi argümanlarla da karşılaşılması olağan hale gelecek. Zamanla ÇED, bir formaliteye dönüşecek yani iş böyle olunca bu sefer “Ben ilgili yerlerden izinleri bu bağlamda aldım, ÇED de artık verilmek zorunda” gibi bürokrasi üzerinde de baskı oluşturacak. Yatırım kaçmasın diye bu gerekçelerde ÇED lehine değil yatırım lehine karar alınması baskısı oluşacak.” diye konuştu.DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk ise kanun teklifinin ekinde yer alan kroki ve koordinat listelerinin doğrudan Muğla Yatağan, Kemerköy ve özellikle Akbelen gibi bölgelerdeki zeytinlik alanları hedef aldığını öne sürdü.Teklifin 11. maddesiyle zeytinlik alanlarda madencilik yapılabilmesinin önünün açıldığını, zeytinciliğin ıslahı hakkındaki kanunun fiilen yok sayıldığını belirten Çubuk, “Geçici 45. madde ile Akbelen ve çevresindeki zeytinlikler istisna düzenlemelerle doğrudan madenciliğe açılacak. Zeytinlerin taşınması veya eş değer alanlara bahçelere kurulması gibi önerilerle zeytincilik kanunu baypas ediliyor.” dedi.Yeni Yol Partisi Ankara Milletvekili Mesut Doğan da teklifin 1. ve 3. maddesine yönelik eleştirilerde bulundu.Yatırımcının, ÇED süreci devam ederken başka kurumlara teşvik, onay, izin ve ruhsat için teklif kabul edildiğinde daha erken başvurabileceğine işaret eden Doğan, “Diyelim ki ÇED süreci erken tamamlandı, bu durumda başvurduğu diğer kurum “ÇED olumlu” kararı almış bir yatırım için olumsuz bir karar verebilecek mi? Bu durum bu kurumlar için bir baskı oluşturmayacak mı?” ifadesini kullandı.CHP Kocaeli Milletvekili Nail Çiler, teklifin gerekçesinde yer alan “ÇED gerekli değildir” ifadesinin kamuoyunda olumsuz bir algı yarattığını, bu ifadenin metinden çıkarılmasının uygun olacağını söyledi.Çiler, “Bu düzenleme yalnızca bir cümle değişikliği gibi görünse de aslında çevresel etki değerlendirmesi sürecini fiilen işlevsiz hale getirmektedir. ÇED bir bürokratik prosedür değildir, ÇED bir geciktirme mekanizması hiç değildir; ÇED anayasal çevre hakkının güvencesidir, ÇED kamusal denetimin ve bilimsel değerlendirmenin aracıdır.” şeklinde konuştuKomisyonda, 21 saattir devam eden görüşmelerde teklifin ilk 7 maddesi kabul edildi.

Source: Dünya Gazetesi


Merkeze alınan Tunceli Valisi'nden dikkat çeken paylaşım: Kudretim olsa kökünden keserdim

DEM Parti Mardin Milletvekili George Aslan”ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi”nin Talat Paşa heykeli yaptırmasıyla TBMM”de “Bir halk için bazı kişiler kahraman olabilir ama başka halklar için bu insanlar kahraman değil birer katildir” sözleri Genel Kurul”da tartışmalara neden olmuştu. Tunceli Valiliği görevinden alınıp Başmüfettişliğe atanan Bülent Tekbıyıkoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı Talat Paşa paylaşımıyla dikkat çekti.Tunceli Valisi ve Tunceli Belediyesi”nin kayyumu Bülent Tekbıyıkoğlu, terör örgütü PKK”lı 2 yönetici için düzenlenen anma törenine izin verilmesinin ardından yaşandığı iddia edilen kriz sonrasında İçişleri Bakanlığı kararıyla merkeze çekilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın imzasıyla Resmi Gazete”de yayımlanan karara göre merkeze çekilen Tunceli Valisi Bülent Tekbıyıkoğlu Vali- Mülkiye Başmüfettişliğine atandı. PKK ANMASI KRİZ ÇIKARDI İDDİASI Tekbıyıkoğlu”nun, Tunceli”de 17 Mayıs”ta PKK”lı iki yönetici için düzenlenen bir anma törenine izin verilmesi sonrası, merkeze çekilmek ve Mülkiye Başmüfettişi olarak görevlendirilmek için İçişleri Bakanlığı”na dilekçe vermişti. MERKEZE ALINMAYI KENDİSİ İSTEMİŞ Tekbıyıkoğlu”nun merkeze alınmasının ardından yaptığı açıklamada, bu kararın kendi talebi doğrultusunda gerçekleştiği ortaya çıktı. Eski Vali, İçişleri Bakanlığı”na bir dilekçe vererek merkeze çekilmesini talep ettiğini ifade etti.İçişleri Bakanlığı, kamuoyuna yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:”Tunceli Valisi Sayın Bülent Tekbıyıkoğlu, İçişleri Bakanlığı emrine alınmıştır. Tunceli Valiliğine, Vali Yardımcısı Sayın Ertuğrul Aslan vekâleten görevlendirilmiştir. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.” SOSYAL MEDYADA MAHMUT ESAT BOZKURT ALINTISI Görev değişiminin ardından sosyal medya hesabından sessizliğini bozan Tekbıyıkoğlu, dikkat çeken bir paylaşım yaptı. Cumhuriyet”in erken dönem hukukçularından Mahmut Esat Bozkurt”a ait şu ifadeleri paylaştı:”Mustafa Kemal, Talat, Enver; bu üçüne uzanan dilleri kudretim olsa kökünden keserdim.” NE OLMUŞTU? TBMM Genel Kurulu”nda söz alan DEM Parti Mardin Milletvekili George Aslan”ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi”nin Talat Paşa heykeli yaptırmasıyla ilgili şunları söyledi:”1915″de Osmanlı nüfusu 13 milyonken bu nüfusun yaklaşık üç milyonu Hristiyan halklar yani Ermeni, Rum ve Süryanilerden oluşuyordu. Bugün 2025 yılındayız aradan tam 110 yıl geçti. Türkiye”nin nüfusu 86 milyonken normal koşullarda Hristiyan halkların nüfusunun da milyonlara ulaşması gerekirken neden on binlerle ifade edilmektedir? Bu insanların başına ne geldi? Sorduğum bu soruya tabi hiçbir cevap gelmedi. Biz 1915″de Hristiyan halklara yönelik yaşanan soykırıma yönelik samimi bir yüzleşme beklerken aksine faillerin isimleri kamusal alanlara, sokaklara, parklara, okullara verilmekte ve anıtları dikilmektedir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş tarafından Altındağ ilçesinde Talat Paşa için bir anıt yapıldı. 1915″de öldürülen, sürgüne gönderilen ve malları gasp edilen on binlerce Ermeni için bir anıt dikilmesi gerekirken onların ölüm emrini veren biri için anıt verilmesini kabul etmiyoruz. Bir halk için bazı kişiler kahraman olabilir ama başka halklar için bu insanlar kahraman değil birer katildir.”

Source: Haberler


Güney Koreli fenomen Samsun”da tacize uğradı

İki hafta önce İstanbul Kadıköy”de canlı yayın yaparken yaşadığı tacizle şoke olmuş, sonra da gözyaşlarına boğulmuştu. Türkiye”de bir süredir şehir şehir gezerek yayın yapan Güney Koreli fenomen Mhyochi, bu kez de Samsun”da tacize maruz kaldı. Takipçilerine Samsun”u tanıtan genç kadın, sokakta yürüdüğü sırada bir kişi aracıyla yanında durdu. Bu kişi, kadının araca binmesini istedi. Fenomenin paylaştığı videoda, söz konusu kişinin, “Götüreyim. Yürüme olmaz ki gel ben seni götüreyim biraz.” dediği duyuldu. Koreli fenomen, teklifi kabul etmese de adamın aşırı ısrarcı olması onu rahatsız etti. Adam, dakikalarca kadının arabaya binmesi için dil döktü.

Source: Internet Haber


Mustafa Sabri Beşer yazdı: Erdoğan”ın konuştuğu millet, hangi millet?

Ya sıcak gündemleri bir sosyoloji ve kültür değirmeninden süzerek yazılarımı kurguluyorum ya da salt toplumsal zemin üzerinden inşa etmeye çalışıyorum. Bu meyanda, Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın son tahlilde sarf ettiği sözler üzerinden bir disiplin okuması yapmaya niyetlendim.Peki, geçmişin yapı taşlarıyla bugünün konuşmaları arasında doğrudan bir bağ kurmak mümkün mü?Cevap: Evet. Fazlasıyla.Bir zamanlar Marakeş”te emirler Aristo”yu tartışırken, batıdaki soylular (!) imzalarını atacak kadar bile okuma yazma bilmiyordu. Kurtuba”nın yıldızlı gecelerinde yetişen bilim adamları, Paris”in kanalizasyonu bile olmayan sokaklarına ışık oluyordu.O günlerden bugünlere çok şey değişti. Ama bir şey hep aynı kaldı. Medeniyet hafızası olan milletler, söylemleriyle geleceği şekillendirmeye devam ediyor.Erdoğan”ın retoriği de bu anlamda sadece politik bir dil değil; bir medeniyet anlatısıdır.”Eğer bağımsızlık istiyorsan…Eğer özgürlük istiyorsan…Eğer bu topraklar üzerinde şerefinle, namusunla, izzetinle yaşamak istiyorsan…Eğer ekonomik refah istiyorsan, eğer bolluk, bereket, dirlik istiyorsan…Eğer huzur istiyorsan…Cenge her zaman hazır olacaksın.”Düşünün ki 11. yüzyılda Bağdat”ta kurulan Nizamiye Medreseleri, batıda üniversite modelinin temelini attı. Bugün ise Oxford mezunu diplomatların önünde “Acaba kadınların çalışması caiz mi?” sorusunu tartışıyoruz.Bir zamanlar model olan, şimdi artık model arıyor.Arafat”ta inşa edilen bir toplumsal sözleşmenin, Davos ve Bilderberg”te fantezilere dönüşmesini ibretle izliyoruz.Müslüman toplumlarda tarih boyunca üç değer en üstte tutulmuştur: Şeref, izzet, namus.Bu kavramlar yalnızca bireysel değil; sosyolojik düzenin sigortalarıdır.İslam toplumlarında izzet, Allah”tan gelir; şeref, ümmetten; namus aileden doğar. Batı bu kavramları sekülerleştirerek anlamlarını yitirmiştir.Erdoğan”ın kullandığı kavramlar (izzet, cenk, şeref, namus), siyasî söylemden çok medeniyet çatışmalarına göndermedir.İran-İsrail çatışması da bir enerji kavgası yerine; medeniyet kodlarının çatışması değil midir?Organize terör çetesi İsrail, seküler batının ileri karakolu; İran ise Şiî eksende, ama İslami bir medeniyet iddiasının bölgesel aktörü.İran-İsrail savaşı, aslında bir akıl savaşıdır. Bir medeniyetin susup, diğerinin konuşmasını istemesidir.”Cenge hazır ol!” söylemi, aslında Filistin-Gazze konusunda pasif kalan, sosyal medyada dua edip ekran karşısında çaresizce izleyen ümmete bir tokattır.Bu uyarı, sadece organize terör çetesi İsrail”in İran”ı havadan vurduğunda değil; Gazze yerle bir edilirken de sessiz kalmaman gerektiğini hatırlatır.Bu ifade, yalnızca askerî bir savaşa değil; medya savaşına, kültür savaşına, ekonomi savaşına da işaret eder.Bu çağrı, toplumu bir “refah kitlesi” değil, bir “direniş milleti” olarak tanımlar.Bu çağrı, Osmanlı”dan miras kalan “asker millet” kodlarını güncellemekte ve sürekli bir seferberlik bilinciyle zihinleri ayakta tutmaya çalışmaktır.”Bağımsızlık” dediğimiz şeyin yalnızca diplomatik bir duruş değil, medeniyet namusu olduğunun uyarısıdır.Benzer şekilde “özgürlük” kelimesi de batıdaki bireyci özgürlük anlayışından ayrılır. Bu topraklarda özgürlük, milletin kolektif varlığını sürdürebilmesiyle eşdeğerdir.Ve şeref, izzet, namus…Bunlar bir siyasal bildirinin değil, bir medeniyetin kurucu değerlerinin kelimeleridir.Erdoğan”ın hitap ettiği sosyolojik taban, bu kelimelere yalnızca bireysel anlamlar yüklemez/yükleyemez/yüklememelidir!Çünkü hedefteki millet, aileden ümmete, mahalleden devlete kadar uzanan bir şeref düzeni içinde yaşamıştır/yaşamalıdır.Medeniyet, bir organizma gibidir. Onun ruhu dini, aklı düşüncesi, bedeni coğrafyasıdır. Haritalar, bu bedenin derisidir. Derinizi kestiğinizde kanar; haritaları böldüğünüzde millet parçalanır.Bu yüzden Erdoğan”ın sözleri, sadece Türkiye”nin değil, ümmetin manifestosudur, bir medeniyet psikolojisinin kod çözümüdür.Erdoğan”ın hitap ettiği millet; bir seçmen topluluğu değil, bir medeniyetin nöbetçileridir.Cenge hazır mısın?

Source: Mustafa Sabri̇ Beşer


Esra Elönü yazdı: Bizi bir dua eksiği bir ah fazlası bitirecek…

Çocuklarımızı gömeceğimiz toprağımızı da çaldılar,Bunun adı ölmek bile değil,Bütün ölümlerin şaşıracağı bir duruş….Mezarlar boş,Ölü çok.Mezarların ağırlayacağı ölümleri özleten vahşet!…..Ya Allah.. Ey Kerem sahibi, Ey içimizdeki taze mezarların üzerinde güller yeşerten Müntakim. Yığıldık olduğumuz yere ağlıyoruz, Gazze”nin yanağından bir gözyaşı gibi süzülüp giden bebeklere ağlıyoruz. Senin azametini ve merhametini anlatacak evladı kalmamış annelere ağlıyoruz. Şehit kardeşinin saçından bir tutam kesip saçına ekleyen ablalara ağlıyoruz. Ruhumun ruhu diyerek sarıldığı torunu için kefen sırasına giren dedelere ağlıyoruz. Ya Rabbi biliyoruz zalimler için çetin bir azabın var ama gözümüzle gördüğümüz acı, metanetimizden büyük. Hissettiklerimiz sabrımızdan büyük. Öfkemiz acizliğimizi unutturuyor affet.Rabbim.. Gazze”ye bakıyoruz. Safa ile Merve arasında koşar gibi şehit evlatlarının arasında Hazreti Hacer gibi acıdan acıya koşan annelere sabrın cennetini göster. Onların dağlanmış kalbi gibi zalimlerini dağla. Üstümü örtmeyin annemin kefeniyle ısınacağım diyen evlatlara kevserinden bir damla yağdır. Selin ortasında kefenlenmiş kardeşini kucağında taşıyan abilere inşirahını fısıldasın melekler.Allah”ım günün zamanın sahibi sensin. Bize Filistin”in kurtuluşunu göster. Bize Netanyahu zaliminin son nefesini duyur. Cüssesi, nefessiz kalan bebeklerin bedeni kadar kalsın. Susuzluğa mahkum ettiği mazlumların önünde su diye inlesin de son damla buldum diye sevinsin de o damlayı gelsin bir ebabil alsın.Şifa Hastanesindeki çığlıklar ağzına dolsun da sesini duyuramasın. Son yaşam kırıntısını da gelsin bir karınca sırtlasın götürsün umudu çalınsın. Ayaklarından canının çekildiğini bir anne görsün de “Benim yavrumu da böyle çektin benden” diyerek ferahlasın. Gömülecek yer bulamasın da kırk ayrı yere dağılsın.Ölmek üzere olan bebeklerin kemiklerini saydığımız gibi bize gün saydır Ya Allah.Senin rahmetine emanet ettiğimiz o şehit ceylanların zalimine azabını göster.Ya Rabbim.. O annelere cennet serçelerini koyup saklayacağı bir Hira göster. Onları Gazze kuyularından çekip çıkaracak kervanlarını gönder.Ya Allah.. İçimizdeki zalimlere, o mazlumlara ağız büken kibir atlılarını tökezlet! Onların dalgasından şehadetin deryasını uzak tut. Onların vicdansızlık çölünden vahanı çekip al.Ya Rabbi..Bize zeytin dalına hür kuşların da konacağı günleri göster.Gazzeli kardeşlerimizin Gazasıyla bizleri müjdele..Ya Allah..

Source: Esra Elönü


Zeytinlikleri madencilik faaliyetine açacak teklif komisyonda… İkizköylü Necla Işık, iktidara seslendi: “Biz ölüyoruz, kanser hastası oluyoruz!”

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ’nda enerji, ulaşım ve madencilik gibi sektörlerde yatırım süreçlerini hızlandırmayı amaçlayan, zeytinlikleri madencilik faaliyetlerine açacak olması nedeniyle eleştirilen ve kamuoyunda “Süper İzin” olarak anılan torba kanun teklifinin görüşmeleri 19. saattir devam ediyor. Muhalefet milletvekilleri 19 Haziran”da başlayan görüşmelerin ilk dakikalarından itibaren komisyona aktivist, hukukçu ve köylülerin alınması için Komisyon Başkanı Mustafa Varank”ın tutumunu protesto etmişlerdi. Muhalefetin ısrarı üzerine görüşmeler fiziki şartların daha uygun olması nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonu salonuna alınmıştı. Teklifin tümü üzerine görüşmelerin sona ermesinin ardından iktidar ve muhalefetin komisyona davet ettiği ziyaretçiler komisyona görüşlerini sundu. Komisyonda söz alan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mücahit Taha Özkaya , zeytin ağaçlarının taşınabilirliğine ilişkin, “Zeytin ağaçları taşınabilir özelliktedir. Toprak altındaki yumrusuyla birlikte taşınır yaşlı ağaçlar. Taşındığı yerde doğal saksı yöntemi kullanılırsa sağlıklı büyür. 3 bin yaşına kadar taşınabilir. Zeytin ağacında ağacın verimli zamanı denen bir şey yok. Gençleştirme budaması yapılıp eski haline dönmesi söz konusu olabilir. Tekniğine göre yaparsanız taşınan ağaçların yüzde 100’ü yaşar. Gördüğüm örnekler var, taşımalarda da bulunduk” diye konuştu. EMEP Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, soru soramadıkları gerekçesiyle Başkan Varank”a tepki gösterdi. Varank da vekillerin tek tek soru sormaları için vakitleri olmadığını belirterek, kendisinin komisyona katkı vermek üzere katılan uzmanlara soru sormaya devam edeceğini belirtti. TAYYİP BEY DE ÜZÜLECEK BU YAPTIĞINA TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Türkiye”nin dört bir yanında yabancı maden şirketlerinin doğayı kirleterek değerli maden çıkarma çalışmaları yapmasına tepki gösterdi. Maden sahalarında rehabilitasyon süreçlerinin çok maliyetli ve uzun süreleri kapsadığına dikkat çeken Ataç”ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: “Konuştuğumuz konular içerisinde zeytin tabii ki çok önemli ama buradaki en az zeytin kadar önemli konu da dördüncü grup madenler. Her şeyi bir arada konuştuğumuz zaman her şey birbirine giriyor. TEMA’nın maden konusundaki duruşundan dolayı madenciler bize kızar. Madene külliyen karşı değiliz ama vahşi madencilik dediğimiz yöntemle ülkemizin her yerinde bu yöntem kullanılarak çok değerli madenlerin çıkartılmasını istemiyoruz. Çünkü bu madenlerden zengin olmuş bir tek ülke yok. Kanada, Amerika, Avustralya gibi bazı ülkeler, başka ülkelerde o ülkenin toprağını suyunu kirletip çıkıp gittiler. Bunların websitelerinde ‘Türkiye en karlı operasyonumuz çünkü mevzuatı zayıf’ dediklerini gördüm. Bir Türk olarak yüzüm kızardı, çok utandım. Altın madeni şirketlerinin yalanlarına inanmayalım. Bu insanlar konuşurken istatistiği eğip büküyor. Burada konu, açık havada liç yöntemiyle, kimyasallarla yapılanlardır ve biz bunu Türkiye’nin her yerinde yapamayız. Rehabilitasyon diye bir şey yok, restorasyon olmalı. 15-30 milyon euroya bunlar olmaz. Kanada’da 2005’ten 2038’te kadar 4 milyar dolara restorasyon yapacaklar. 29 ilin ruhsat haritalarını çıkarttık. Gümüşhane’nin yüzde 93’ü altın madenlerine ruhsatlanabilir mi? Trabzon’un yüzde 77’si dördüncü grup madenlere ruhsatlı. Kaz Dağları gibi bir yere altın madeni yapamazsınız siyanürle. Çok üzüleceksiniz değerli milletvekilleri. Tayyip Bey de çok üzülecek bu yaptığına.” BİZ İŞSİZ KALIRSAK KİMİN KAPISINA GİDECEĞİZ TES-İŞ Genel Başkanı İrfan Kabaloğlu da Muğla”daki termik santrallerde çalışan işçilerin ve ailelerinin santrallerin kapanmasıyla büyük mağduriyet yaşayacağını belirterek işçilerin ve ailelerinin haklarını savunmak zorunda olduklarını belirtti. Kabaloğlu, Yatağan, Kemerköy, Yeniköy Termik Santralinde çalışan yaklaşık 5 bine yakın arkadaşımız var ve aileleriyle 20 bin kişiyi buluyor buradan faydalanan insanlar. İstanbul”da 5 bin megavat elektrik üretirken 10 bin megavat elektrik üretip oraları besleyemezsiniz. O yüzden, o bölgelerde o santrallerin çalışması lazım. Burada çalışan arkadaşların yüzde 95″i o bölgenin insanı. Biz işsiz kalırsak kimin kapısına gideceğiz? Sizin kapınıza gideceğiz eğer bizim hakkımız çözülmezse. Oradaki termik santrallerine sadece orada çalışanlara değil, Ege bölgesinin tamamının ihtiyacı var; Sayın Başkanım, tamamının ihtiyacı var. Biz orada çalışıyoruz, biz yine çalışmak istiyoruz şeklinde konuştu. TÜRKİYE”NİN ÇOK PRESTİJLİ NOKTALARI DELİK DEŞİK OLMUŞ VAZİYETTE Teklifle yapılan değişikliklerin doğa ve yaşam alanlarında yurttaşlar açısından geri dönüşü olmayacak zararlara sebebiyet vereceğine dikkat Türkiye Barolar Birliği Çevre Komisyonu üyesi avukat Yakup Okumuşoğlu, şöyle konuştu: Türkiye maden çıkartmasın gibi bir düşünce içerisinde değiliz ama maden alanlarının bir şekilde belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ormanlık alanlarda, mera alanlarında, doğal sit alanlarında madencilik yapılmamalı örneğin. Bu madencilik kanun teklifi her yönüyle istisna düzenlemelerle her türlü alanda madencilik faaliyetine izin veriyor. Türkiye”nin çok prestijli noktaları ne yazık ki madencilerin elinde delik deşik olmuş vaziyette ve olmaya devam ediyor. Burada yaşayan insanlar var, buralarda devam eden hayvancılık var, tarım var, bu alanlarda insanların hayatları altüst ediliyor. Maden Kanunu”ndaki yapılan değişiklikler, getirilen istisnalar ne yazık ki maden sektörü lehine esaslı değişiklikler ve istisnalar yaratıp öbür tarafta çevre, doğa, yaşam, tarım, çiftçiler ve yurttaşlar açısından geri dönüşü olmayacak zararlara sebebiyet veriyor. Şimdi, deniliyor ki: “ÇED süreçlerini hızlandıracağız.” ÇED süreçlerini hızlandırmak mesele değil, ÇED süreçleri hızlandırabilirsiniz; öncesinde de zaten kopyala yapıştır şeklinde gidiyorlardı bu ÇED raporları. Zaten gayet yüzeysel ve ilgisiz, alakasız, oradan buradan derleme verileri bu dosyaların içerisine koyup adına da ÇED diyorlar. Ne yazık ki ÇED firmaları bir aparat hâline gelmiş vaziyette ve sıradanlaşmış vaziyetteler. Tasarının tarihi bir anlam taşıdığını belirten Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği Başkan Yardımcısı Ebru Arıcı, ÇED sürecinin kısalacak olmasına ilişkin şunları söyledi: Bu tasarı bizim için neden önemli çünkü biz açıkçası bununla ilgili uzun yıllardır her gittiğimiz yerde her konuyu aktarıyoruz. Bizim rüzgârla yolculuğumuz 98″de başlasa bile 2005 Yenilenebilir Enerji Kanunu”yla beraber 20 yılda geldiğimiz 13 gigavat var. Bu rakam önemli çünkü geride yapmamız gereken, devreye almamız gereken 26 gigavatımız var. Yani bizim 20 yılda yaptığımız hamleyi aslında önümüzdeki üç yıl içinde inşaata hazır hâle getirmemiz gerekiyor. Biz bir ön lisans alıyoruz ve bizim ön lisansta inşaat hakkımız yok. Biz ön lisanstan lisansa geçerken ÇED”i de tamamlıyoruz, imar planını da tamamlıyoruz, ruhsatı da tamamlıyoruz, mülkiyet edinimini de tamamlıyoruz, üretim lisansı alıyoruz ve inşaata başlıyoruz. Yani biz ÇED”imizi aldığımızda ama daha sonra imar planı ya da başka bir şeyi alamadığımızda bizim zaten inşaata başlama şansımız yok. Defaatle söylendi, biz de çok dile getirdik yani izinlerin sadeleştirilmesi. Bizim burada “sadeleşme” dediğimiz izinlerin hiçbiri bizi inşaata götürmeyecek, biz yine hepsini tamamlayacağız, bitireceğiz, EPDK bunu kontrol edecek, üretim lisansı verecek ve böyle inşaata gideceğiz. Dolayısıyla, biz ÇED”i aldıktan sonra diğer işlemleri alamazsak zaten proje yapılamaz hâle geliyor. Rüzgâr santralleri anlamında en önemli konu, biz yirmi yılda yaptığımızın en geç beş sene içinde 2 katını devreye almakla yükümlüyüz. Her yerde olsun demiyoruz, ÇED kalksın, ruhsat kalksın demiyoruz, sadece başlayalım, yapamayacağımızı görelim, başka bir yere gidelim. Yani projeyi yaşatabilelim, bir sonsuzlukta boğulmayalım. ÇEKİLMEDİĞİ TAKDİRDE BİZ DE GEREKEN TÜM MÜCADELEYİ KARŞISINDA DURARAK VERECEĞİZ Doğal Hayatı Koruma Vakfı Genel Müdürü Ömür Kula, kanun teklifini getiren milletvekillerinin dersini iyi çalışmadığını belirtti. Gerekçe olarak referans olan Avrupa Birliği rehber dökümanı tercüme edilirken bir sıkıntı olabildiğine dikkat çeken Kula, rehberin tamamen yenilenebilir enerjilerle ilgili olduğunu ancak kanunu yazanların sanki rehberi madencilik üzerine yazılmış gibi algıladığını söyledi. Kula”nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: Avrupa Birliği o rehber dokümanda “İklim kriziyle mücadele etmek için bizim yenilebilir enerji altyapılarını hızlandırmamız lazım” diyor, “Kömürü hızlandırmamız lazım” demiyor, biz ise bunu alıyoruz, böyle algılıyoruz. Bir kişi bile kaç tane ağaçtan bahsettiğimizi bilmiyor, zeytinin taşınabilir mi taşınamaz mı olduğu konusunda bile net bir elimizde bilgi yok. Doğa nasıl taşınabilir ya? Ekosistemi nasıl taşıyorsunuz bir yerden bir yere? Saksı mı bu? Bu bir excel tablosu mu? Susuz, ormansız kalacağız. Meraların, otların kalitesi düşünce mera çıkıyor, ormanlar yanıyor, çıkıyor. Sit alanlarını nereden çıkarıyorsunuz? Yabancılar taşları toplayıp kaçırınca mı sit alanı olmaktan çıkacak? Orası da o zaman mı madene açılacak? Bir etki analizi çalışması için tüm uzmanların bir araya gelmesi gerekmektedir. Biz, hangi madenden bahsediyoruz? Gerçekten bu işten biz ne kazanacağız, ne kaybedeceğiz, bütün üzerinde, net, bilimsel verilerin olduğu bir doküman üzerinde tartışalım, ondan sonra kanunu konuşalım. Kanun zaten Anayasa”ya aykırı, her yerinden. Biz neyi tartışıyoruz? Derhâl geri çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çekilmediği takdirde biz de gereken tüm mücadeleyi karşısında durarak vereceğiz.” BİZ ÖLÜYORUZ, KANSER HASTASI OLUYORUZ Milas İkizköy Muhtarı Necla Işık da daha önce Meclis”e getirilen ancak yasalaşmayan teklifleri hatırlatarak teklifin kanunlaşması halinde 40 köyün taşınması gerektiğini söyledi. Işık, şöyle devam etti: Burada 40 köy gidecek ya sadece Ekizköy”de 40 bin zeytin ağacımız var, geri kalan köyleri saymıyorum bile. Bu 40 köyün geçimliği ne olacak, bizim emeğimiz ne olacak, bizim toprağımız ne olacak? Üzerimizde bir talan var, talan kurulmaya çalışılıyor. Bizim her şeyimize çökülmeye çalışılıyor ve bize sorulmuyor. Bizim sesimiz niçin 6 yıldır duyulmuyor? 40 köy ve 40 köy zeytinle besleniyor. Bizim anılarımızın yok edilmesi ne demektir? Bizim geçmişimizin, bizim geleceğimizin yok edilmesi ne demektir? Bir Zehra ninemiz var Akbelen”de, ağaca sarıldı, dünya tanıdı onu. Hani diyor ya: “Santralde biz çalışıyoruz, bir sürü ekmek yiyoruz.” Saygı duyuyorum, ekmek derdi ama siz ekmek yiyeceksiniz diye biz tarlamızda olamayız, kusura bakmayın. Biz ata mirasımızı terk edemeyiz. Bu Zehra nine ne oldu biliyorsunuz şu anda? Kanser teşhisi konuldu bir ay önce. Herkes bilir Zehra nineyi, Akbelen”de ağaca sarıldı, benim kızım arkasındaydı. Sadece Zehra nine de değil, bizim köyümüzde şu anda 5 kişi kanser tedavisi, kemoterapi ve radyoterapi görüyor. Her gün Muğla”yı çiğniyor. Biz ölüyoruz, kanser hastası oluyoruz. Bizleri görün, biz mağdur edilecek köylüleri görün; bunu demek için buradayız.

Source: Anka


“Keneler, köpekler gibi koku alıp üzerimize geliyor” dedi, korkutan anları kaydetti

Sivas”ta tarlada çalışan Barış Değer isimli vatandaş, vücuduna tırmanan kene karşısında panik yaşadı. Cep telefonu kamerasıyla o anları kaydeden Değer, ” “Köpekler kokumuzu alıp nasıl geliyorsa, keneler de o şekil üzerimize geliyor.” dedi.

Kentte havaların ısınmasıyla birlikte kene popülasyonunda artış yaşanmaya devam ederken, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığından ölenlerin sayısı da her geçen gün artıyor.

KENE TEHLİKESİNE DİKKAT ÇEKTİ

Özellikle kırsal kesimlerde yaşayan vatandaşlar, kene tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.

Sivas”ın Koyulhisar ilçesine bağlı İkizkaya köyünde yaşanan olayda ise kene tehlikesi bir kez daha gözler önüne serildi.

Ailesiyle birlikte tarlaya ot toplamaya giden Barış Değer, topladığı otlar arasında hareket eden bir kene fark etti.

İlk etapta bacağında yukarı doğru ilerleyen bir keneyi gören Değer, etrafına dikkatlice bakınca çok sayıda kenenin çevresini sardığını gördü.

Yaşadığı paniği cep telefonu kamerasıyla kayda alan Değer, görüntüleri sosyal medya hesabından da paylaştı.

Değer, kenenin bu yıl çok fazla olduğunu söyleyerek, “Köpekler kokumuzu alıp nasıl geliyorsa, keneler de o şekil üzerimize geliyor.” dedi.

“BÜTÜN KENELER ÜZERİME GELECEKTİ”

Değer, kenenin pantolonun üzerinden bile kafasını sokmaya çalıştığını belirterek, “Ailem ile tarlaya ot toplamaya gittik. Daha sonrasında üzerimize baktığımızda yaklaşık 5-6 tane kene gördük. Böyle olduğu için ot toplamayı bırakmak zorunda kaldık. Keneden dolayı tarlamızdaki otları toplayamadık. Geçen seneyi kıyasla bu sene kene popülasyonu çok daha fazla durumda. Tarlada biraz daha dursaydık bütün keneler üzerime keneler gelecekti. Köpekler kokumuzu alıp nasıl geliyorsa, kenelerde o şekil üzerimize geliyor.” şeklinde konuştu.

“KENELERİN BÜYÜK BACAKLI OLDUKLARINI GÖRDÜK”

Kenelerin fiziksel özelliğine dikkat çeken Değer, “Üzerimize gelen kenelerin büyük bacaklı keneler olduğunu gördük. Keneler, pantolonumuzun üzerinden bile kafalarını sokmaya çalışıyorlar. Kene popülasyonunun bu sene neden bu kadar fazla olduğunu anlayamadık.” diye konuştu.

Source:


DEM Parti”den olası “yeni göç dalgalarına” yönelik uyarı

DEM Parti”den, bölgedeki artan gerilimin ardından açıklama yapıldı. Partinin Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcüleri Özgül Saki ve Murad Mıhçı imzalı açıklamada, Herkesi göçmenlerle dayanışmaya; sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyada eşit ve özgür bir yaşam için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz denildi. Açıklamanın tamamı şu şekilde: Savaşlar, siyasi baskılar, sömürü politikaları ve ekolojik yıkımlar nedeniyle yerinden edilen milyonlarca insanın yaşadığı ağır insani tabloya dikkat çekmek için 20 Haziran, Dünya Mülteciler Günü olarak ilan edildi. Ne yazık ki yeni savaşlar, bitmeyen baskılar ve eşitsizlikler milyonlarca insanı yerinden yurdundan ederken, milyonlarca göçmen ve mülteci de ağır koşullarda yaşam savaşı veriyor. Türkiye’de 5 milyonu aşkın göçmen büyük ölçüde güvencesiz, statüsüz, dışlayıcı ve ayrımcı bir sistemin kıskacında bulunmaktadır. Göçmen emeği sistematik biçimde sömürülmekte; kayıt dışı ve düşük ücretli çalıştırma, iş cinayetleri, sendikasızlaştırma ve ücret gaspı yaygın hale gelmektedir. Irkçılık, nefret söylemi ve linç kampanyaları her geçen gün tırmanmaktadır. Geri Gönderme Merkezlerinde kötü muamele, keyfi sınır dışı işlemleri ve “tahdit kodları” aracılığıyla tehdit ve baskı, hukuk dışı uygulamaların temel parçası haline gelmiştir. Göçmen kadınlar, çoklu ayrımcılıkla birlikte cinsiyetçi, ırkçı, erkek şiddetine karşı daha savunmasız bırakılmakta; LGBTİ+ göçmenler ayrımcılığın her boyutuyla karşı karşıya kalmaktadır. Göçmen çocuklar ise eğitime erişememekte, çocuk işçiliğinin ve istismarın hedefi hâline gelmektedir. Türkiye’nin 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi çekince ve AB ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması göçmenlerin temel haklardan mahrum bırakılmasına neden olmaktadır. Bu anlayış Türkiye’yi Avrupa’nın sınır bekçisine dönüştürürken, göçmenleri de statüsüz, güvencesiz ve baskıya açık bir konuma hapsetmektedir. Tüm bu yapısal sorunlara ek olarak, Ortadoğu’da derinleşen krizler, yeni ve büyük ölçekli göç hareketlerinin habercisi niteliğindedir. İsrail’in Filistin, Lübnan ve Suriye’de artan askeri müdahalelerinin yanı sıra İran-İsrail arasında başlayan ve sivil yerleşim yerlerinin, hastanelerin ve temel yaşam altyapılarının hedef alındığı saldırılar uluslararası hukukun açık ihlalidir. Bu saldırılar halihazırda kısmi göçlere sebep olmuştur ve güvenli yaşam alanlarının ortadan kalkmasıyla geniş çaplı yerinden edilmeleri tetiklemektedir. Öte yandan, Türkiye’nin Suriye’deki politikaları ile İsrail’le sürdürülen ticari ilişkileri de bölgesel savaşı derinleştiren ve insani krizi büyüten etkenler arasında değerlendirilmelidir. DEM Parti Göçmen ve Mülteci Komisyonu olarak bir kez daha altını çiziyoruz: • Göçmenler “geçici misafir” değil, eşit haklara sahip toplumsal öznelerdir. • Geri Kabul Anlaşması feshedilmeli, Cenevre Sözleşmesi’nden coğrafi çekince kaldırılmalı, Avrupa’nın göçmenler üzerinden kurduğu pazarlıklara son verilmelidir. • Tüm göçmenlere statü ve temel haklara erişim hakkı tanınmalı, göçmen emeği sömürüsü sona erdirilmelidir. • Geri Gönderme Merkezleri kapatılmalı, keyfi tahdit kodları kaldırılmalı, sınır dışı etme uygulamalarına son verilmelidir. • Yeni göç dalgalarına karşı yapılacak hazırlıklar insan haklarını ve toplumsal barışı esas almalıdır. Herkesi göçmenlerle dayanışmaya; sınırsız, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyada eşit ve özgür bir yaşam için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

Source: Haber Merkezi


Erkek şiddetinin adresi bu kez Arnavutköy: Sokak ortasında boşanma aşamasındaki eşini darbetti!

Erkek şiddeti, dün 30 Ağustos Caddesi”nde yaşandı. İddiaya göre, N.V. çocuğunun mezuniyet töreni için bir okula giderken, boşanma aşamasında olduğu eşi M.V. karşısına çıktı. TEKME VE YUMRUKLA SALDIRDI M.V. sokakta bir anda N.V.”ye tekme ve yumrukla saldırdı. O anlar bir iş yerinin güvenlik kamerasına yansıdı. Görüntülerde, M.V.”nin saldırdığı anlar yer aldı. Saldırıya uğrayan kadın, olay sonrası polis merkezine giderek şikayetçi oldu.

Source:


Kocaeli Üniversitesi”nde skandallar bitmiyor! Asansör yok, vicdan da…

Kocaeli Üniversitesi, son dönemlerde art arda yaşanan skandallar ve altyapı sorunlarıyla gündemden düşmüyor. Üniversite Rektörü Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk’ün engelli bir öğrenciden tuvalet yapımı için bağış istemesiyle başlayan tartışmalar henüz soğumamışken, bu kez de Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ndeki asansör arızaları kamuoyunun tepkisini çekti. Yaklaşık altı gündür çalışmayan asansör nedeniyle özellikle yaşlı ve engelli hastalar büyük mağduriyet yaşıyor. Üniversite yönetimi ise yaşananlara ilişkin sessizliğini koruyor.

6 GÜNDÜR ÇALIŞMIYOR: YAŞLI VE ENGELLİ HASTALAR PERİŞAN

Şimdi de Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ndeki asansör arızaları gündeme geldi. Edinilen bilgilere göre hastane binasında bulunan bir asansör yaklaşık 6 gündür çalışmıyor. Bu durum özellikle yaşlı ve hareket kabiliyeti kısıtlı hastalar için büyük bir mağduriyete neden oldu. Asansöre erişemeyen hastalar, merdiven kullanmak zorunda kalınca tepkiler çığ gibi büyüdü. Bu, üniversite hastanesinde yaşanan ilk asansör krizi değil. Daha önce de servis bölümündeki asansörlerin yaklaşık bir buçuk ay boyunca çalışmadığı belirtilmişti. Vatandaşlar üst katlara merdivenle çıkmak zorunda kalmış, bu durum hem hasta hem de hasta yakınları için ciddi bir mağduriyet oluşturmuştu. O dönemde hastane yönetimi arızayı “teknik nedenlere ve malzeme tedarik sürecine” bağlamıştı. Ancak uzun süreli çözüm üretilmemesi kamuoyunda büyük tepkiye neden olmuştu.

Üst üste yaşanan bu gelişmeler, Kocaeli Üniversitesi yönetimine yönelik eleştirileri artırdı. Kamuoyunda “ihmalkârlık” ve “sorumsuzluk” suçlamaları dile getirilirken, vatandaşlar yetkilileri göreve çağırıyor.

Source: Evren Demi̇rdaş


Hakkari Valiliği duyurdu: Cilo Festivali”nin müzik ve eğlence bölümü iptal edildi! Gerekçe: İsrail”in İran”a saldırıları…

Hakkari Valiliği, Cilo Festivali ile ilgili açıklama yaptı. Buna göre festivalin müzik ve eğlence bölümü iptal edildi. Gerekçe ise İran sınırındaki çatışmalar olarak açıklandı. Valilikten yapılan açıklamada, şöyle denildi: Son günlerde İsrail tarafından sınır komşumuz İran”a yönelik uluslararası hukuku, adaleti ve bireysel vicdanları derinden yaralayan saldırılar düzenlenmektedir. Saldırılar sonucunda, başta komşumuz İran”ın Tahran, Tebriz, İsfahan ve Kirmanşah şehirleri olmak üzere birçok bölgesinde masum sivillerin hayatını kaybettiği, maddi ve manevi zarara uğradığı büyük bir acı yaşanmaktadır. Sınır komşumuzda yaşanan acılar ve çatışma ortamı göz önünde bulundurularak, Cilo Festivali”nin müzik ve eğlence içerikli bölümlerinin yaşanan acılar karşısında doğru olmayacağı değerlendirilmiş; söz konusu etkinliklerin iptal edilmesine karar verilmiştir. Bu vesileyle; İran halkının ve bölgede yaşanan çatışmanın mağduru olan tüm sivillerin acısını derinden paylaşıyoruz. En kısa sürede bölgedeki şiddetin sona ermesi, barışın ve istikrarın yeniden tesisi en büyük temennimizdir. Hayatlarını kaybedenlere Allah”tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Source:


KDK”den personel alımında cinsiyet şartı koşan üniversiteye “ilanı iptal et” tavsiyesi

KTÜ Rektörlüğü, çeşitli kadrolara personel alımı için 30 Aralık 2024″te Resmi Gazete”de ilana çıktı.

Büro personeli kadrosuna alınacak 1 kişinin “erkek olması” şartı, bir kadın tarafından KDK”ye taşındı. Diğer kadrolarda ayrım yapılmazken, bunda cinsiyet şartı getirilmesinin kadın adayların başvurusunu engellediğini belirten kişi, ilanın iptal edilerek ilgili kadronun cinsiyet ayrımı olmadan yeniden açılmasını talep etti.

Başvuruyla ilgili rektörlükten istenen yazılı görüşte, işe kabul edilecek büro personelinin mal ve malzeme alımında piyasa tespit araştırması, satın alma ve sonrası kabul işlemleri yürüteceği aktarıldı.

Bu görev için işe alınan kadın personelin bir müddet sonra “argo söylemler” ve “hoş olmayan davranışlarla” karşı karşıya kaldıklarını ilettiği ve başka bir görev verilmesini talep ettiği ifade edilen görüşte, şikayetlerin görevin uygulamadaki sertliğini ancak bir erkeğin kaldırabileceği değerlendirmesine sebebiyet verdiği kaydedildi.

Başvuruda, “kanun önünde eşitlik ilkesi” ile “kamu hizmetine girme hakkının” ihlal edildiği sonucuna varan KDK, söz konusu ilanın iptal edilmesi ve bundan sonra yapılacak alımlarda görevin gerektirdiği niteliklere uygun objektif ve genel koşulların belirlenerek ilan edilmesi yönünde tavsiye kararı verdi.

“Cinsiyet şartı istisnai alanlarda uygulanabilir”

Kararda, kamu görevine alınacak kişilerde görevin gerekleriyle bağlantılı şartların belirlenmesinin mümkün olmakla birlikte, eşitliğe aykırı eylem ve işlem yapılmasına neden olacak uygulama ve kararlardan kaçınılmasının zaruri olduğu belirtildi.

Kamu hizmetine girişte belirlenen koşulların ancak görevin gerektirdiği niteliklerle uyumlu olması halinde kabul edilebileceği, aksi halde bunun Anayasa”ya aykırı olacağı vurgulanan kararda, şu ifadeler yer aldı:

“İlgili görevin yapılmasında cinsiyetin herhangi bir öneminin olmaması, diğer bir ifadeyle görevle cinsiyet arasında geçerli bir bağlantı olmaması halinde işe alımda belirtilen cinsiyet şartı eşitlik ilkesine aykırılık oluşturacaktır. Bu nedenle de işe alımda belirtilen cinsiyet şartı sadece istisnai alanlarda uygulama alanı bulmaktadır. Örneğin hapishanelerde “kadın gardiyan-erkek gardiyan” ayrımı gibi birtakım görevleri biyolojik yapıları gereği sadece erkekler veya sadece kadınlar yapabildiği için ilkenin içeriğinin somut olarak belirlenmesi gerekmektedir.”

Kararda, “Kamu hizmetlerine girişte esas alınacak görevin gerektirdiği niteliklerin subjektif değerlendirmelerle değil, objektif, genel ve gayri şahsi nitelikteki kurallarla belirlenmesi gerekmektedir. İşe alınmada görevin gerektirdiği nitelikler dışında, vatandaşlar arasında cinsiyet ve benzeri sebeplerle ayrım yapılmasına yönelik işlem ve uygulamalar, Anayasa”da ifade edilen kanun önünde eşitlik ilkesinin ve kamu hizmetine girme hakkının ihlaline neden olacaktır.” değerlendirmelerine yer verildi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Tekirdağ”da korkutan manzara: “Sinek hortumları” ortaya çıktı! İstila ettiler..

Tekirdağ”ın Süleymanpaşa ilçesinde yaşanan sinek istilası kameraya yansıdı. İstika sonrası hayat adeta felç oldu.

Kent merkezine bağlı Süleymanpaşa ilçesinde bir arada görülen binlerce sinek kameralara bulut ve hortum gibi yansırken, özellikle 100. Yıl Sanayi Sitesi bölgesinde sineklerin tamirhane ve araçları istila ettiği görüntülendi.

BÖCEK İSTİLASI NEDENİYLE KARANLIKTA OTURUYORLAR

Esnafın, akşam saatlerinde yoğunlaşan sinek istilası nedeniyle ışıklarını kapatmak zorunda kaldığı öğrenildi.

Ustalar, sineklerin çalışmayı neredeyse imkânsız hale getirdiğini ifade etti.

GÖRÜNTÜLER ŞOKE ETTİ

Sanayi sitesinde kaydedilen görüntülerde, milyonlarca sineğin oluşturduğu siyah kümelerin havada döndüğü ve araçların, işyerlerinin üzerini tamamen kapladığı görülüyor.

Vatandaşlar, “Sinekle mücadele değil, adeta sinekle yaşam savaşı veriyoruz” diyerek yetkilileri göreve çağırıyor.

“SANKİ TERK EDİLMİŞ BİR ŞEHİRDE ÇALIŞIYORUZ”

Sanayi esnafından Sergen Perçin, bir an önce önlem alınması gerektiğini vurgulayarak, “İş yapamaz duruma geldik, zaten aracın üzerinde neyin ne olduğu belli. Özellikle akşam saatlerinde sinekler yoğunlaşıyor. Burada bir dere var ve zamanında ilaçlanmaması bu duruma sebep oldu. Süleymanpaşa Belediyesi”ne bildirdik, sadece bir iki kez ilaçlama yapıldı. Ondan sonra sinekler daha da arttı. Herkes ışıkları kapatıp çalışmaya çalışıyor ama bu da çare değil. Burası terk edilmiş bir şehir gibi oldu, artık önlem alınmasını istiyoruz.” şeklinde konuştu.

“SİNEKLER ETİMİZİ YİYOR”

Esnaf Sezer Adıyaman ise, “Akşam saat 7-8″den sonra sinekler dükkanları basıyor. Çalışamaz hale geldik, etlerimizi yiyorlar desek yeridir. Belediyeye şikayet ettik, her hafta ilaçlama yapılacağı söylendi ama sadece bir kere yapıldı. Çevre yolu kenarındaki dere yatağından geldiklerini tespit ettik. Ancak kimse müdahale etmiyor.” diyerek sitem etti.

Source:


Tutuklu Resul Emrah Şahan”dan “Murat Çalık” ve “Mehmet Pehlivan” tepkisi: “Yetmedi mi?”

Silivri”deki Marmara Cezaevi’nde tutuklu bulunan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan’ın tutuklanmasına tepki gösterdi. Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ın sağlık sorunlarına rağmen başka bir şehre nakledilmesini de gündeme getiren Şahan, “Yetmedi mi?” diye sordu. Resul Emrah Şahan açıklamasında şu ifadelere yer verdi: Silivri’de her gün, haksız ve gereksizce uzatılan tutukluluğumuzun içinde bir hukuksuzluğa isyan ederken bir yenisiyle yüzleşiyoruz. Canım abim, yol arkadaşım, meslektaşım, Beylikdüzü Belediye Başkanımız @mmuratcalik’ın rahatsızlığına rağmen başka bir şehre nakledilmesi, süreçte 15 kilo kaybederek kritik bir sağlık aşamasına gelmesi aklımdan çıkmıyor. Tutukluluğuna acilen son verilmeli, tedavisine tam teşekküllü bir hastanede devam etmesi sağlanmalıdır.” YETMEDİ Mİ? Şahan, açıklamasında ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan’ın tutuklanmasına da tepki gösterdi: “Kamuoyu, tutuklu mağduriyetlerine zaten ciddi bir tepki gösteriyorken, bu kez de Sn. Ekrem İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan’ın tutuklanma haberiyle sarsılıyoruz. Sağlığa erişim hakkının, savunma hakkının, adalete güvenin bu kadar kolay çiğnenmesi vicdanlara sığmaz. Bir kişi değil, bir grup değil — adalete ihtiyacı olan herkes güvensizlik içinde. Milletimiz, küçük siyasi hesaplardan, bitmeyen huzursuzluktan yorgun. Yetmedi mi?” Silivri’de her gün, haksız ve gereksizce uzatılan tutukluluğumuzun içinde bir hukuksuzluğa isyan ederken bir yenisiyle yüzleşiyoruz. Canım abim, yol arkadaşım, meslektaşım, Beylikdüzü Belediye Başkanımız @mmuratcalik ’ın rahatsızlığına rağmen başka bir şehre nakledilmesi, süreçte… — Resul Emrah Şahan (@REmrahSahann) June 20, 2025

Source: Haber Merkezi


CHP-İYİ Parti arasındaki kriz sonrası dikkat çeken buluşma

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Meclis”te yaşanan gerilim ve açıklamalarının ardından bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel”i pazartesi günü ziyaret edecek.

Ekol”de yer alan habere göre, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, pazartesi günü CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i CHP Genel Merkezi’nde ziyaret edecek.

MECLİS”TE CHP-İYİ PARTİ GERİLİMİ

DEM Parti Milletvekili George Aslan”ın, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Talat Paşa anıtı yaptırmasını eleştirerek Talat Paşa’dan katil diye söz etmesini ve “Ermeni soykırımı” ifadelerini kınamak için söz alan İYİ Parti Milletvekili Şenol Sunat’ın konuşmasını CHP’li TBMM Başkanvekili Tekin Bingöl kesti. TBMM Divan Katibi İYİ Partili Yasin Öztürk, kürsüyü yumruklayıp “tarafsız ol” diyerek Bingöl’ün üzerine yürüdü.

DERVİŞOĞLU: HEPSİ BİR OLABİLİR BİZ TEKİZ

Müsavat Dervişoğlu, DEM Parti Milletvekili George Aslan”ın “Talat Paşa heykeli tartışmasını” “Denizli Milletvekilimiz Yasin Öztürk Bey”i kınama cezasıyla cezalandırdılar. Burada da DEM, AK Parti ve CHP ortaklaştılar. Hepsi bir olabilir ama Türkiye”nin geleceği açısından biz tekiz. Divan Katibi arkadaşımız Sayın Yasin Öztürk”e kınama kararı veren TBMM”nin kararını tanımıyor ve kınıyorum. Ermeni diasporasının tezlerini Türkiye”ye taşımaktan imtina etmeyen bir zihniyete karşı sessiz kalıp, sükut eden Meclis Başkanı”na da artık milletvekili arkadaşlarımız kürsüye çıktığında da “Sayın Başkan” diye hitap etmeyecekler” sözleriyle değerlendirmişti.

ÖZEL”DEN YANIT: KİMLERLE MÜTTEFİKSE BİZ TEKİZ DEMESİNLER

Dervişoğlu”nun açıklamaları sorulan Özgür Özel, “Biz muhalefetin böyle meselelerden dolayı birbiriyle sürtüşme, sert dille cevap vermesini hiçbirimiz değil, bir kişiyi memnun edeceğini biliyoruz. O kişide hepimize zulmeden kişidir. Dünü dün akşamda bırakmak lazım. CHP olarak biz bundan sonraki süreçte İYİ Parti”ye duyduğumuz saygıdan ötürü iyi ilişkilerimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Bizim muhalefetin birbirine düşmesine böyle bir süreçte hakkı yoktur. Kimseye de CHP”nin ittifakının dışında kimlerle müttefikse biz tekiz demesinler biz Türkiye ittifakıyız. Yerel seçimden önce çok konuştuk. Bizim karşımızda tek olan Türkiye”yi, cumhuriyeti kuran partinin ve son seçimlerin ve tüm anketlerin birinci partisinin dışında kendisini tutan birisi milleti dışlamış olur. Müsavat Bey hiç istemez, ben iyi niyetini kefilim.

Source: Haber Merkezi