“Biyoloji Bülteni – Uzun Ömür, Atların Sırları ve Zehirli Yılanlar”

Uzun yaşa, iyi yaşa: Bilim uzun ömrün şifresini çözüyor

1900’lerin başında dünya genelinde ortalama yaşam süresi 47 yıl civarındaydı. Bugün bazı ülkelerde bu rakam 83’ü geçti. Japonya’da 100 yaşını geçenlerin sayısı her yıl % 4 artıyor. Tıp bu değişimin neresinde? Daha önemlisi: Sadece “uzun yaşamak” değil, “iyi yaşlanmak” mümkün mü?

Yaşlanma nedir? Yavaşlatmak mümkün mü?

Modern tıbbın en temel tartışma konularından biri yaşlanmanın bir hastalık olup olmadığıdır. Bu soruya cevap arayan bilim insanları, artık yaşlanmanın yalnızca bir ‘zaman ilerlemesi’ değil, hücresel düzeyde bir bozulma ve enerji kaybı olduğunu kabul ediyor. Yaşlanmayı anlamak, onu yavaşlatmak için ilk şart. Telomerlerin kısalması, mitokondriyal disfonksiyon, protein birikimi, epigenetik değişiklikler ve sirkadiyen ritim bozuklukları, bilimsel olarak yaşlanmanın temel biyo-belirteçleri arasında sayılıyor (Nature Aging, 2023).

Bizi hızla yaşlandıran 5 etken

1. Düzensiz uyku: Her gece aynı saatte yatmamak, melatonin ve büyük onarımcı hormonların salınımını bozuyor.2. Yüksek şeker tüketimi: Glikasyon nedeniyle hem cilt hem damar sistemleri daha hızlı yıpranıyor.3. Sedanter yaşam: Hareketsizlik mitokondri sayısını azaltıyor. Kas kütlesi düşüyor.4. Aşırı stres: Kortizol, bağışıklığı düşürürken telomerleri de yıpratıyor.5. Yanlış beslenme saatleri: Geç saatte yemek, sirkadiyen ritmi bozarak metabolizmayı yavaşlatıyor.

Neyi değiştirirsek genç kalırız?

– Gece 23.00’ten önce uyumak, melatoninin maksimum salgılanmasını sağlar.- Düzenli egzersiz hem mitokondrileri yeniler hem kas kaybını engeller. Haftada 150 dakika yürüme veya direnç egzersizi kas yaşlanmasını geciktiriyor.- Şeker tüketimini azaltmak hem damar yaşını hem hücre yaşını geriletir.- D vitamini, omega-3 ve B12 takviyeleri, yaşla azalan savunmayı güçlendirir (Harvard Health Publishing).

Bir test: Yaşınızı hareketten ölçün: 1 dakika boyunca yerinizde çök-kalk yapın. Kaç tekrar yapabildiniz?- 40 üstü: Mükemmel- 30–39: İyi- 20–29: Orta- 20 altı: Biyolojik yaşınız ileri olabilir.

Dünya genelinde 90 yaş üstü nüfus hızla artıyor. Bilim insanları artık “yaşlanmayı kabul etmek” yerine, “yavaşlatmak ve yönetmek” üzerine çalışıyor. Bilim insanları, yaşlanmayı tamamen durduramasa da yavaşlatabilecek yollar keşfetmeye başladı

Longevity nedir?

Longevity, kelime anlamıyla uzun ömür demek ama modern bilimde bu kavram, yalnızca yılların sayısını değil, bu yılların kalitesini ifade ediyor. Uzmanlar artık yalnızca “kronolojik yaş”a değil, “biyolojik yaş”a odaklanıyor. Yani, vücudun kaç yaşında göründüğü, ne kadar hasar aldığı, hangi hücresel yıpranma düzeyinde olduğu. “Kalbiniz 60 yaşında olabilir ama kaslarınız 45, damarlarınız 70 yaşında olabilir.” (Kaynak: Harvard Medical School, Aging Biology Review, 2023)

Biyolojik yaşınızı öğrenmenin yolları

Takvim yaşınız pasaportunuzda yazan yaştır. Ama biyolojik yaş, hücrelerinizin gerçekte kaç yıllık bir yıpranma geçirdiğini gösterir. Peki bu yaşı nasıl ölçebiliriz?Evde veya klinikte yapılan testler- Epigenetik saat: DNA metilasyonu temelinde biyolojik yaş tahmini yapar. Genellikle laboratuvar desteklidir.- Kan belirteçleri: IGF-1 (büyüme hormonu), CRP (iltihap seviyesi), HbA1c (kan şekeri kontrolü), kreatinin gibi biyokimyasal düzeyler biyolojik yaşınızla ilgili bilgi verir.- Göz testi: Retinadaki damar yaşına göre beyin yaşını tahmin eden cihazlar vardır.- Evde yapabilecekleriniz: Nabız, uyku kalitesi, kas gücü, refleks hızı gibi temel parametreleri izlemek, biyolojik yaş konusunda kaba bir fikir verir. Örneğin 6 dakikalık yürüyüş testi, VO2 max, denge testi gibi uygulamalar.

Ne kadar güvenilir?

Bu testlerin hiçbiri tek başına mutlak doğrulukta değildir. Ancak birden fazlası birlikte yorumlandığında yaşlanma hızınızla ilgili bilimsel fikir verir. Bazı özel klinikler, bu testleri “longevity profili” olarak paket halinde sunuyor.

Yaşlanma hangi mekanizmalarla başlar?

Bilim insanlarına göre yaşlanma rastgele bir yıkım değil, tanımlanabilir bir süreçtir. Yaşlanmayı belirleyen 9 ana biyolojik neden var.

Bunlar; Genetik istikrarsızlık, Telomer kısalması, Epigenetik değişimler, Protein dengesizliği, Mitokondriyal disfonksiyon, Hücresel yaşlanma (senescence), Kök hücre tükenmesi, Hücresel iletişim bozulması ve Metabolik algı bozukluklarıdır… Her biri ayrı bir yaşlanma mekanizması ve her biri, bugün hedeflenebilir durumda. Gelin bazı başlıkları açalım: (The Hallmarks of Aging / 2013, Cell).

1 Telomer kısalması: İnsan vücudundaki hücreler, sınırlı sayıda bölünebilir. Bu sınıra “Hayflick limiti” denir. Her hücre bölünmesinde, kromozom uçlarını koruyan telomerler kısalır. Telomerler tamamen tükendiğinde hücre ölür veya işlevini yitirir (Nature Aging). Bu biyolojik süreç, yaşlanmanın kaçınılmaz bir sinyalidir.

2 Mitokondriyal yorgunluk: Bir diğer faktör, hücrelerin enerji santrali olan mitokondrilerin zamanla zarar görmesidir.Yaş ilerledikçe, mitokondriler DNA hasarı biriktirir ve daha az verimli çalışır. Bu zarar, vücutta yorgunluk, bağışıklık zayıflığı ve kas kaybı gibi yaşlanma belirtilerine neden olur. (Harvard Medical School, 2022)

3 Epigenetik saat: Hücrelerimizin yaşı sadece takvim yılıyla değil, DNA’mızın kimyasal modifikasyonlarıyla da belirleniyor. “DNA metilasyonu” gibi epigenetik değişiklikler, biyolojik yaşı belirleyen en güçlü göstergelerden biri oldu (Horvath Epigenetic Clock).

4 Protein atıklarının birikimi: Hatalı katlanmış proteinlerin temizlenememesi, alzheimer dahil pek çok yaşlılık hastalığının temelinde yer alıyor. Yaşlanan hücreler, bu atıkları ortadan kaldıramaz hale geliyor.

5 İnflammaging (Kronik inflamasyon): Vücutta, görünür bir enfeksiyon olmadığı halde devam eden düşük düzeyli yangı hali, hücreleri yıpratıyor. Yaşlı bireylerdeki kalp damar hastalıkları, diyabet ve kanser riskleri bununla doğrudan ilişkili.

– 8 maddede yaşlanmayı yavaşlatan ilaçlar- Uzun Yaşam Molekülleri: NAD+, NMN, Metformin işe yarıyor mu?- Metformin sadece şeker hastalarına mı?- Rapamisin yaşlanmayı % 20 yavaşlatabilir mi?- Kanser geçmişi olanlar bu takviyelere neden temkinli yaklaşmalı?

Source: Haber Merkezi


Atlara nal takılmadığında neler olur? Bu sorunun cevabı sizi şaşkına çevirecek!

Atların ayaklarının alt kısmında, bizim “tırnak” olarak adlandırdığımız ama aslında oldukça kalın ve sağlam bir keratin tabakasıyla kaplı olan “toynak” bulunur. Bu yapı, hem vücut ağırlığını taşır hem de hareket sırasında denge sağlar. Ancak sağlam görünmesine rağmen, toynaklar çeşitli dış etkenlere karşı oldukça savunmasızdır.Sert zeminlerde uzun süre yürüyen, ağır yük çeken veya düzenli olarak binicilik yapılan atların toynakları zamanla aşınmaya, çatlamaya ve hatta kırılmaya başlar. Bu tür aşınmalar, sadece fiziksel bir rahatsızlık yaratmakla kalmaz, aynı zamanda hayvanın hareket kabiliyetini kısıtlayarak ciddi sağlık sorunlarına da neden olabilir.ATM”ye kartı yerleştirmeden önce bu tuşa basın! 1 saniyede güvence altına alınATLARA NAL TAKILMADIĞINDA NE OLUR?Her ne kadar doğada yaşayan vahşi atlar nalsız yaşasalar da, evcil ve çalışma koşullarındaki atların ayak yapıları bu kadar dayanıklı değildir. Eğer nal takılmazsa zamanla aşağıdaki problemler kaçınılmaz hale gelir:TOYNAK AŞINMASI VE ZAYIFLAMASISürekli olarak sert zeminlerde yürüyen bir atın toynakları hızla incelir. Bu durum hem acıya hem de dengesiz yürüyüşe yol açar. Zayıflamış toynaklar, hayvanın tüm vücut ağırlığını taşıyamayacak hale gelebilir.YÜRÜYÜŞ BOZUKLUKLARI VE TOPALLAMAAşırı aşınma ya da çatlamış toynaklar, atın yürürken acı hissetmesine neden olur. Bu da zamanla topallama, yavaşlama ve hatta hiç yürüyememe gibi ciddi sonuçlara yol açabilir.ENFEKSİYON VE İLTİHAP RİSKİKorunmasız kalan toynaklarda oluşan çatlaklar, mikroorganizmaların girişine açık hale gelir. Bu da enfeksiyonlara ve ciddi veteriner müdahalesi gerektiren durumlara neden olabilir.VERİM VE PERFORMANS KAYBIÖzellikle yarış atları, binek atları ya da yük taşıyan atlar için nal eksikliği; düşen performans, hız kaybı ve iş gücü verimliliğinde azalmaya neden olur.

Source: Kübra Yılmaz


Türkiye”de bulunan zehirli yılan türleri neler? En çok bu bölgelerde görülüyor… Bir ısırık ölümcül olabiliyor!

TÜRKİYE”DE GÖRÜLEN ZEHİRLİ YILAN TÜRLERİTürkiye’de yaşayan yılan türlerinin yalnızca küçük bir bölümü zehirlidir. Ancak bu türler, özellikle kırsal kesimlerde yaşayanlar için bilinçli olunması gereken canlılardır. İşte Türkiye’de rastlanan başlıca zehirli yılan türleri…

KOCA ENGEREK (MACROVIPERA LEBETINA)Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde yaygındır. 1,5 metreye kadar uzayabilir. Gri, sarı ya da kahverengi tonlarında, kalın gövdeli bir yılandır. Hemotoksik (kan hücrelerini etkileyen) zehri nedeniyle ısırması ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Tarla ve taşlık alanlarda yaşar, genellikle insanlardan kaçar.

KÜÇÜK ENGEREK (VIPERA AMMODYTES)Trakya ve Karadeniz”in iç bölgelerinde görülür. Burnunun üstündeki belirgin çıkıntı ile tanınır. Renkleri yaşadığı bölgeye göre değişir. Zehri güçlüdür, sinir ve kas sistemini etkileyebilir. Ani temaslardan kaçınmak önemlidir.

BOYNUZLU ENGEREK (VIPERA XANTHINA)Karadeniz kıyı şeridinde yaşar. Adını göz üstündeki boynuz benzeri çıkıntıdan alır. Zehri hücre yapısına zarar verir, özellikle yaz aylarında aktiftir. Taşlık ve nemli alanlarda saklanır.

KAFKAS ENGEREĞİ (VIPERA KAZNAKOVI)Sadece Doğu Karadeniz’in yüksek ormanlarında bulunur. Türkiye’nin en nadir yılan türlerinden biridir ve nesli tehlike altındadır. Zehri oldukça etkilidir ancak doğada görülme sıklığı düşüktür. Karşılaşıldığında müdahale edilmeden uzaklaşılmalıdır.

TÜRKİYE”DEKİ DİĞER YILAN TÜRLERİTürkiye”de yaşayan yılanların çoğu zehirsizdir ve insanlara zarar vermez. Ancak dış görünüşleri nedeniyle zaman zaman zehirli türlerle karıştırılırlar:

Çukurbaşlı Yılan (Eirenis modestus): Küçük yapılı, gri tonlarda ve tamamen zararsız. Bahçelerde görülebilir.

Kör Yılan (Xerotyphlops vermicularis): Solucanı andıran, toprak altında yaşayan zararsız bir tür.

Siyah Yılan (Dolichophis jugularis): Uzun yapılı, farelerle beslenen ve tarım için faydalı bir tür.

Kutsal Yılan (Platyceps najadum): Hızlı hareket eder, kahverengi ince gövdelidir. Zehirsizdir.

Benekli Engerek (Vipera berus): Bazı bölgelerde görülen zehirli bir türdür, ancak nadiren insanlarla karşılaşır.

ZEHİRLİ YILANLAR İLE KARŞILAŞILDIĞINDA NE YAPILMALI?Bir yılanla karşılaşıldığında paniğe kapılmadan yavaşça uzaklaşmak en doğru yaklaşımdır. Yılanların çoğu, saldırgan değildir ve tehlike hissetmedikçe insanlara zarar vermez. Zehirli bir tür tarafından ısırılma durumunda ise en kısa sürede hastaneye başvurulmalıdır. Isırılan bölge hareket ettirilmemeli, sıkı bir şekilde bağlanmamalıdır. Tıbbi yardım gelene kadar kişi sakin tutulmalıdır.

YILANLARIN DOĞADAKİ ROLÜ VE KORUNMASIYılanlar, ekosistemin dengesi için oldukça önemlidir. Özellikle tarım alanlarında kemirgenlerle beslenerek zararlıların kontrol altına alınmasına yardımcı olurlar. Bu nedenle her yılan zararlı ya da yok edilmesi gereken bir canlı değildir. Zehirli olan türler bile, doğadaki rollerini yerine getirirken insanlarla temas etmedikleri sürece tehdit oluşturmazlar.

Source: Yağmur Sarı