“Toplumsal Gerçekler – Adalet, Kriz ve İnsan Hakları”

UNRWA: Gazze”deki Filistinliler susuzluktan ölme riskiyle karşı karşıya

UNRWA”nın Facebook hesabından yapılan açıklamada, Gazze”deki susuzluğun boyutlarına dikkati çekildi.Gazze”de su temin edecek sistemlerinin çökmesi nedeniyle Filistinli ailelerin susuzluktan ölme riskiyle karşı karşıya olduğu vurgulandı.Bölgedeki su üretim tesislerin sadece yüzde 40″ının aktif olduğu Gazze”nin “insan eliyle oluşturulan bir kuraklığın eşiğinde” olduğunun altı çizildi.UNRWA”nın ateşkes döneminde sağladığı su miktarının İsrail”in devam eden saldırıları, göçe zorlama politikası ve bölgeye 100 gündür yakıt girişini engellemesi nedeniyle yarı yarıya azaldığı belirtildi.Açıklamada, su kuyularının çalışması için gerekli yakıtın tükendiğine, bazı su kuyularının saldırı tehdidi altındaki riskli bölgelerde bulunduğuna, su borularının bir kısmının saldırılarda tahrip olduğuna ve su tankerlerinin birçok bölgeye ulaşamadığına işaret edildi.UNRWA Gazze”de acilen ateşkes yapılması çağrısını yineledi.Gazze”deki belediyeler, son bir ayda su kuyuları başta olmak üzere farklı yapıları çalıştırmak için gerekli yakıtın tükenmesi nedeniyle hizmetlerinde kesintiler yaşanabileceği uyarısında bulunmuştu.Gazze”deki Filistin hükümeti medya ofisinden mart ayında yapılan açıklamada, İsrail”in , 7 Ekim 2023″ten bu yana 719 su kuyusunu tahrip ederek hizmet dışı bıraktığını ve bunun ciddi bir su krizine yol açtığını belirtmişti.İsrail ordusunun 7 Ekim 2023″ten bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze”de, yoğun bombardıman, aç bırakma, zorla yerinden etme ve altyapının yıkımı sonucu büyük bir insani felaket yaşanıyor.

Source: Muhammet Binici


Çöpten yemek toplayan yurttaş unutuldu: Kriz torbası

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, ekonomiye yönelik düzenlemeler içeren “torba teklif” görüşülürken, muhalefetten sert tepki geldi. Teklifte, emekli aylığı, asgari ücret, vergi dilimleri konusunda hiçbir düzenlemenin yer almadığına dikkat çeken muhalefet, “Bunun içinde emekli yok. Bunun için de ücretler, vergi dilimlerinin genişletilmesi yok” eleştirisinde bulundu. 200 liranın alım gücünün nereden nereye geldiğini örneklerle anlattı. 2009’da 200 lira ile 3 tane çeyrek altın alınabilirken, bugün sadece kurdele ile bir çengelli iğne alınabildiği vurgulandı. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda dün tam ismi “Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklif” olan “torba teklif” görüşüldü. İYİ Parti Samsun Milletvekili Erhan Usta, Birleşik Kamu-İş’in açıkladığı açlık sınırının 27 bin 415 lira olduğunu buna karşın asgari ücrette güncelleme için hükümetin bir adım atmadığını söyledi. Asgari ücretin bugün 5 bin 310 lira açlık sınırının altında olduğuna işaret eden Usta, yıl sonunda aradaki farkın 8 bin lirayı geçeceğini vurguladı. Usta, 14 bin 469 lira en düşük emekli aylığı ile açlık sınırı arasında ise 13 bin lira fark bulunduğunu anlattı. ‘GÜNDEMDE BUNLAR OLMALI’ Gündemde asıl bunların olması gerektiğini vurgulayan Usta, eğer en düşük aylıkta düzenleme yapılmazsa 2.5 milyona yakın insanın temmuzda, “sıfır zam” alacağını kaydetti. 4 milyon kişinin en düşük emekli aylığı aldığına işaret eden Usta, bununla ilgili düzenleme yapılmasını istedi. ‘İNSANLAR AÇ DEĞİL Mİ ?’ Bunun üzerine AKP Uşak Milletvekili İsmail Güneş, “temmuzda çalışacağız zaten” dedi. Usta, “Temmuzda çalışma meselesi değil yani şu anda insanlar aç değil mi, temmuzda mı acıkacak insanlar ? Uşak’ta aç değil mi, sana gelmiyor mu bu şikâyetler ? Sizin tuzunuz kuru tabii değil mi, tuzun kuru nasıl olsa, böyle şey olur mu ya, yapma” diyerek tepki gösterdi. ‘EN BÜYÜK KRİZ’ CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, Türkiye’de vergi adaleti olmadığını belirterek, “Bunun içinde vergi paketi yok. Bugün Türkiye, cumhuriyet tarihinin belki en büyük ekonomik krizini yaşıyor. Bütün politikalar çöpe atıldı” dedi. Ekonomiye ilişkin tüm göstergelerin bozulduğunu işaret eden Türeli, şöyle devam etti: “Önümüzde bir vergi paketi yok… Harcamalarda bir yeniden belirleme, daha verimli çalışan bir devlet yapısına ilişkin bir şey yok ama vergi kısmında da hiçbir şey yok. Yani vergi diye önümüze getirilen bu mu Allah aşkına ? Ayıp değil mi ? Bunun içinde emekli yok. Bunun için de ücretler, vergi dilimlerinin genişletilmesi yok.” ‘İNSANLAR ÇÖPTEN YİYECEK TOPLUYOR’ Türeli, teklifte en düşük emekli aylığının artırılmasına yönelik bir düzenleme de olmadığına dikkat çekti. Yaklaşık 3.9 ya da 4 milyon kişinin en düşük aylık olan 14 bin 469 lira aldığına işaret eden Türeli, iktidara şöyle seslendi: “Asgari ücret açlık sınırının altında ve yılda 1 kere asgari ücret belirliyorsunuz. Bu kadar büyük krizin olduğu ekonomi içinde, insanların çöpten yiyecek topladığı bir Türkiye’nin içinde asgari ücreti yılda 1 kere belirliyorsunuz; böyle bir şey yok. 2 kere bile değil, 4 kere; üç ayda bir belirleyeceksiniz.” ‘ÇAY İÇECEK PARASI YOK’ Türeli, emeklilerin içinde bulundukları sıkıntının, krizin çok büyük olduğunu belirterek, “Emeklinin kahveye gidecek, çay içecek parası yok cebinde, torununa bir oyuncak alacak parası yok, çikolata alacak parası yok” dedi. ‘VER YETKİYİ…’ CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu, teklifte, “Türk parasının değerini koruma kapsamında karar almaya Cumhurbaşkanı yetkilidir” denildiğine işaret ederek, şöyle devam etti: “Bu yetki beraberinde Cumhurbaşkanına Türk parasının değerini koruma görevini de vermekte. Her fırsatta ‘Ben ekonomistim’ diyen, seçim önceleri ‘verin yetkiyi, görün etkiyi’ diye söyleyen Cumhurbaşkanımız Erdoğan bu görevi yerine getirebilmiş midir ? Bu yetkiyi doğru kullanmış mıdır ? Cumhurbaşkanına seçimlerde yetki verildi, halk yetkiyi verdi ama bu yetkinin TL’ye etkisi ne oldu, biraz bunun üzerinde konuşmak istiyorum.” ERİMEYİ TEK TEK ANLATTI Daha sonra elindeki görselleri komisyon üyelerine göstererek, konuşmasına devam eden Bakırlıoğlu, 2009 yılında 200 liralık banknot ilk çıktığında bu parayla 3 tane çeyrek altın alınabildiğe işaret ederek, “Bugün aynı banknotla, aynı 200 lirayla herhangi bir sarrafa veyahut da kuyumcuya gittiğiniz zaman alabileceğiniz tek şey kurdele ile bir çengelli iğne” dedi. Bakırlıoğlu, 2009 yılında 200 lira ile 15 kg et alınabilirken, bugün ise ancak 200 gram et alınabildiğini dile getirdi. 200 liranın 2009 yılındaki karşılığı 132 dolar iken bugün bu parayla ancak 5 dolar alınabildiğini kaydetti. O dönemde 200 lira ile 100 ekmek alınabilirken, bugün 13 ekmek alınabildiğini anlatan Bakırlıoğlu, 2009’da 200 lira ile 63 litre benzin alınabilirken, bugün ancak ancak 3.8 litre benzin alınabildiğini de söyledi. ‘VALE ALMIYOR’ CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, “200 lira yirmi yıl önce iki haftalık alışverişken bugün bir restorantta bahşiş veremiyorsun, vale 200 TL’yi almıyor, Türk parası âdeta yerle bir olmuş. Paranın değeri sarayın değil, pazarcının terazisiyle ölçülür” diye konuştu. ‘20 MİLYON YARDIMLA GEÇİNİYOR’ Ağbaba, Türkiye’de 4 milyon 574 bin, 5 milyona yakın hanenin Aile Bakanlığı’ndan yardım aldığını, her ailede 3-4 kişi olduğu düşünüldüğünde, 20 milyon kişinin Aile Bakanlığı’ndan aldığı yardımla geçinmeye çalıştığını kaydetti. CHP milletvekilleri, teklifin bazı maddelerinin anayasaya aykırı olduğuna dikkat çekerek çıkarılması için önerge verdi. Ancak reddedildi.

Source: Mustafa Çakır


Mücadeleyi baltalayanlarla mücadele etmek

Veganizm ve feminizm gibi çağımızın en değerli ve en etkili mücadele alanları bir tür “seküler din” e dönüşüyor. Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte “dijital linç” ve “iptal kültürü” eleştiri ve ifade özgürlüğünün yerini çoktan almış durumda. Etik söylemler metalaşıyor, devrimci gramer endüstriyel fon havuzunda boğuluyor ve duyarlılıklar dijital performans dünyasına hapsediliyor. Bugün eşitlik ve özgürlük çağrıları bile yeni dışlama hiyerarşileri üretiyor. Tüm bunlar suistimalin yeni bir boyutuyla tanıştırıyor bizi. SUİSTİMALİN YENİ BOYUTU Suistimal; yasaların, normların, duyarlılıkların kötüye kullanılmasını ifade eden çok boyutlu bir olgudur. Ancak geleneksel olarak suistimalin tavandan kaynaklanan boyutlarına odaklanılır. Gelgelelim günümüzde suistimale ilişkin en az tavan kadar tabandan da gelen, mikro hayatlarımızdan yükselen bir boyutla da karşı karşıyayız! Bu boyutta kavramlarımızın diğer yüzlerini de görmemiz gerekiyor. Sırf mağdurları ve ezilenleri suçluyormuş gibi görünme riski taşıdığı için hemen herkesin çekindiği ve böylesine çekinildiği için gün be gün artan suistimalin bu boyutuna cesurca bakmadığımız her an, çok şey kaybediyoruz! Mücadelenin başat motivasyonu düşman bulmak değil, hak elde etmek ve değiştirmektir. Mücadele öncelikle kendimiz için değil başkaları için, “biz” için yapılır. Ancak suistimalin bu boyutu, daima kendini mağdur gösteren, “biz” yerine “ben” diyen, değiştirmeyi değil düşman bulmayı hedefleyen bir şekilde işliyor. Etrafınıza bir bakın: feminizmi bir iftira aracı, veganizmi “etik üstünlük” gömleği gibi kullanan birileri mutlaka çıkacaktır karşınıza. Çünkü bu suiistimalciler hiç olmadığı kadar artan bir ivmeyle çoğalıyor etrafımızda! Öyle ki minik yansıma odalarında dışlayıcı dogmalar üretip mücadele etmek yerine gerçekten mücadele edenlere karşı yalan, iftira ve dedikoduyla itibar suikastları düzenleyen irili ufaklı topluluklar bile oluşturmuş durumdalar. Mağduriyetin günümüzde ciddi şekilde araçsallaştırılarak bir güç kimliğine dönüştürüldüğü aşikâr. AKP sayesinde bunu layıkıyla öğrendik zaten! Zulmedenlerin “bize zulmediliyor” söylemini sonuna kadar kullanıp kendi zulümlerini meşrulaştırmaya çalıştığı bir suistimal ülkesine dönüştük. Üstelik sadece iktidar eliyle yapılmadı bu; sırtındaki hançerlerden söz edenin kendisinin nasıl bir hançer olduğunu en çıplak şekilde görüyoruz bugün. Dahası emek ve hak mücadelesinin kalbinde bile karşıdevrimle iş birliğine yeşil ışık yakan toksik varoluşları tanıyoruz bir bir… Nitekim yakın zamanda hayvan hakları için mücadele ettikleri sanılan birçok derneğin iç yüzünü gördük her birimiz. İzmir’de yaşanan grev sürecinde adında “devrimci” ifadesi geçen köklü bir sendika konfederasyonunun yöneticilerinden, kendi üyelerini ve sendikal değerleri hiçe sayan, karşıdevrime destek vermeyi bir seçenek ve bir tehdit olarak kullanan cümleleri hep birlikte işittik. Ve eski pozisyonunu yeniden elde etmek isteyen kurucu parti eski genel başkanının ülkenin geleceği pahasına –her birimizin geleceği pahasına– ne tür hesaplar yaptığını izlemekten bıktık, usandık! Neler yaşıyoruz böyle? Mücadele edenlerin varını yoğunu ortaya koyduğu böylesine kritik, böylesine hassas zamanlarda kendi kişisel hırsları ya da çıkarları uğruna ülkenin temel dinamikleriyle oynamakta hiç sakınca görmeyen “içimizdeki” bu insanlar kim? Binlerce yıllık mücadele kültürlerini, mücadele birikimlerini kendileri için finans, itibar ya da şöhret ekonomisi olarak kullanmakta hiçbir etik sakınca görmeyen bu insanlar kim? Sahi, bu insanlarla mı yol alacağız mücadele ederken? Hayır! TOKSİK VAROLUŞLARDAN KURTULMAK Belki de ülke tarihimizde ilk kez, herkesin gerçek yüzünün ne olduğunun bu denli açık edildiği günleri yaşıyoruz. Etraflıca düşünüldüğünde çok ciddi bir olanaktır bu! Bu olanağı sonuna kadar kullanmalıyız! Tek tek bireyler olarak değil ama bir toplum olarak akıl almaz denecek düzeyde geç bir tarihte, ancak 19 Mart Darbesinden sonra karşıdevrim tehdidini görmeyi başarabildik. Ve bu tehdide karşı mücadelelerimizi en üst seviyeye taşıdık. Gelgelelim şimdi, mücadele alanlarını istismar ederek kirletip zayıflatanları görmek için gecikme lüksümüz yok! Aksine istismarcı zihinlere karşı kesin, etkili ve sonuç alacak bir tutumu, mücadelelerin her alanında derhal sergilemek, derhal sonuç almak gerekiyor! Bunun için tüm toksik varoluşlardan arınmak, uzaklaşmak ve “onlar” la değil “onlar” a karşı da mücadele etmek gerekiyor! Edeceğiz!

Source: Ali Apaydın


Adalet ve adavet üzerine – Gani Aşık…

Emekli bir ağır ceza hâkiminin anılarında okumuştum: “… ilinde ağır ceza hâkimi olduğum yıllarda cinayet şüphelisi olarak iki kişiyi yargıladık. Karar duruşması için oturum açıldığında mahkeme başkanı (X) kişinin, üye arkadaşım (Y) kişinin katil olduğu kanaatindeydiler. Ben hangi görüşe katılırsam karar o doğrultuda çıkacaktı. Mahkeme başkanının kıdem ve tecrübesini dikkate alarak onun görüşüne katıldım; (X) kişinin idamına karar verildi ve karar infaz edildi. Yıllar yılları kovaladı, emekli olup köyüme döndüm ve bir gün çardakta oturmaktayken, biri sallanarak yanıma çıktı, selam verdi ve ‘beni hatırlayabildiniz mi’ diye sorarak “Hâkim Bey, falan ilde cinayet şüphelisi iki kişiyi yargılamış ve (X) kişiyi idama çarptırmış, beni beraat ettirmiştiniz. Oysaki katil bendim, öteki günahsız arkadaşı idam ettiniz” dediğinde bayılmışım.” Bu sarsıcı olaydan anladığımız, adaletin niçin “Mülkün Temeli” olduğu, savcıların neden “Cumhuriyet” ve hâkimlerin “Türk Milleti Adına” karar verdiğidir. Valilere “Cumhuriyet Valisi” denmediği halde, savcılara “Cumhuriyet Savcısı” sıfatı verilmesi ve hâkimlik mesleğinin kutsallığı, “Yukarılar ne der” değil, “Hukuk ve vicdanım ne der” anlayışından şaşılmaması ile mümkündür. Siyasal İslam’ı tanıyalım Çeyrek asra yakındır ülkeyi yöneten siyasal İslam’ı kısaca şöyle tanımlayabiliriz: Onlar için Atatürk düşmanlığı farzı ayn, yani namaz zorunluluğu gibidir. Peki, Atatürk’e düşman olan, Türk’e dost olabilir mi? İşte temel sorun da budur. Fırınlarda yakılan yahudiler Hitler’le, soykırıma uğrayan Gazzeliler Netenyahu ile belki el sıkışabilirler ama siyasal İslam, Atatürk’le asla! Hem kurduğu devletin sefasını sürerler, hem de ölümcül karın ağrısı çekerler. Başlıktaki “adavet”in kısa açılımı olan; “düşmanlık, içte saklanan kin ve öç alma duygusu” iktidarın tanımı gibi. Siyasal İslam iktidarı, cumhuriyetle birlikte Atatürk’ün tüm izlerini yok etmek ve Atatürk’ün “En büyük iki eserimden biri” dediği Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’yi siyasi ligden düşürmek istiyor. “Özgür Özel ve arkadaşları etkin pişmanlıktan yararlanmalıdır” sözü Erdoğan’ın siyasi MR’ıdır! “Yolsuzluğu, yoksulluğu ve yasakları ortadan kaldıracağım” diyerek halkı aldatıp üçünü de kurumsallaştıran Özgür Özel midir? Yoksul halkın yer altı ve yer üstü varlıklarını uluslararası sermaye ve Saray müteahhitleri ile ortaklaşa yağmalama çarkını Özgür Özel mi kurdu? Cumhuriyet’i, parlamentoyu, yargıyı ve bürokrasiyi Özgür Özel mi felç etti? Devlet otoritesinin önünde boyun eğdiği delikanlı, Özgür Özel’in hiçbir resmi sıfatı bulunmayan oğlu mu? Bir ulusun geleceği olan çağdaş ve laik eğitimi, tarikat ve cemaatlerin cirit attığı, utanılası Ortaçağ medreselerine Özgür Özel mi dönüştürdü? Bir emeklinin, “Aç geziyorum ama kimseye söylemiyorum, söyleyemem ki utanırım” diyerek herkesi ağlatmasından Özgür Özel mi ar duymadı? Özgür Özel mi, yıllarca katil dediği Sisi’ye, pabucun pahalı olduğunu anlayınca “kardeşim” diye boynuna sarılıp öptü? Türkiye’nin potansiyel lideri Ekrem İmamoğlu’ndan korktuğu için onu uyduruk gerekçelerle Özgür Özel mi hapse attı? Özgür Özel mi Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un gibi halkın kendisini sevmesini zorunlu kıldı? Özgür Özel mi ne söylediyse tersini yaptı, ne yaptıysa tersini söyledi? Hasılıkelam, vatanseverlerin direncinden doğacak şafak aydınlığının Silivri ve Türkiye’nin geri kalanına güneş ışığı olarak yayılacağı günler yakındır. GANİ AŞIK E. MİLLETVEKİLİ, MÜFTÜ

Source: Olaylar Ve Görüşler


Seve seve değil soya soya büyüyen sistem

Tarih, insan deneyimlerinin toplamından daha fazla bir şeydir. Sahi biz musibetlerden öğreniyor muyuz? Yoksa nasihatler gibi onları da kulak arkası mı ediyoruz? Çok değil, aylar önce “yenidoğan çetesi” ni konuştuk. Konu yalnız bebekler değildi. Sağlığın nasıl “sektör” olduğunu, insan yaşamının para için nasıl şekilden şekle sokulduğunu, “hasta olma” nın tedaviyle değil, maliyetle karşılandığını gördük. En çok da “Neden denetlenmiyor” sorusunu sorduk. Önce tavrımı söyleyeyim. Sağlığın bir insan hakkı olduğunu düşünüyorum. Zorunlu bir kamu hizmeti olması taraftarıyım. Haliyle niteliği yüksek tutarak devletleştirmeden yanayım. Bunun için de iktidardaki partilerin değil, düzenin değişmesi gerektiğinin farkındayım. Hadi diyelim bu düzende bile devlet bu bozuk sistemin agresif denetleyicisi olmalı. Dünyanın en piyasalaşmış rejimlerinde bile böyle. Konuya geleyim… BİR ÇÖZÜM BULUNDU Biliyorsunuz, Türkiye’de sağlık sistemi özel ile kamu arasında bir işbirliği ile yönetiliyor. Ancak hemen her skandalda gördüğümüz gibi “devletin malı deniz” felsefesi burada da işliyor. Diyelim anlaşmalı bir özel hastaneye gidiyorsunuz. SGK’lisiniz. Tedavinizin bir kısmını ya da tamamını SGK karşılıyor. Elbette gerçek “deniz” değil. SGK, sizin emeğinizden biriken primlerle oluşturulan bütçe sayesinde bunu yapıyor. SGK’nin 900 milyar lirayı aşan harcamaları içerisinde kimilerine göre milyarlarca liralık bir “sahte provizyon” kaçağı var. Yani “olmayan hasta varmış gibi” kurulan sistemle, milletin parası kimi özellere aktarılıyor. Devlet içindeki namuslu bürokratlar bu sorunları çözmek için seferber oldu. Bir proje geliştirildi. Ar-Ge çalışmaları TÜBİTAK tarafından yapıldı. TSE tarafından standartları yayımlandı. BTK ve KVKK’den görüş alındı. İçişleri Bakanlığı ve Nüfus Vatandaşlık İşleri (NVİ) tarafından ilgili yönetmelikler yayımlandı. Ortaya bir model çıktı. Bir kuruma giden kişinin, çip kart doğrulama ve parmak izi doğrulama ile “gerçek” olduğu doğrulanabilir hale geldi. Buna da Elektronik Kimlik Doğrulama Sistemi dendi. Üstelik sadece sağlık değil. Sistem, 2022 yılından bugüne tapu müdürlüklerinde, bazı bankalarda ve kimi noter işlemlerinde kullanılıyor. Bazı sahte kişiler bu sayede yakalandı. Arama motoruna konuyu yazdığınızda bir dizi “çökme” vakasının bu şekilde önlendiğini gösteren haberlerle karşılaşabiliyorsunuz. BİRİLERİ SİSTEMİ İSTEMİYOR SGK de pilot projenin 15 Ağustos 2024’te başlatılacağını duyurdu. Sonra tarih 15 Kasım 2024’e ertelendi. Sonra 2 Ocak 2025’e ertelendi. Elbette pilot uygulamayı geciktirmenin bir maliyeti oldu. Sonunda 2 Ocak 2025’te 33 hastanede pilot uygulama başladı. Bir aylık sürede provizyon taleplerinin yüzde 15’lere kadar azaldığı görüldü. Ankara’da böyleyse memleketin ücra bölgelerinde neler olur tahminleri yapıldı. Öyle ya, bir aşiretin aynı gün toplu halde MR çektirmesi mi dersiniz, bir sülalenin aynı gün dizi dizi tetkik yaptırması mı? Gözler her şeyi görmüştü. 24 Şubat 2025’te SGK bir duyuru yaptı. Sistemin tüm vakıf ve özel hastanelerinde 2 Nisan 2025’te başlatılmasına karar verildi. Ancak “nedense” sistemi istemeyen bazı özel hastanelerin direnişiyle, uygulama, bir kez daha, 1 Temmuz’a ertelendi. Kimi hastaneler de hazırlıklarını buna göre yaptı. SİSTEM İÇİN KAVGA VAR Fakat… Ankara kulislerinden sızan bilgilere göre bir el, sistemi yeniden ertelemek için harekete geçti. Hatta öğrendiğime göre, kimi hastane yöneticilerine bile “Ertelenecek” mesajı gitti. Örneğin 2022’de, tapu ile birlikte faaliyete geçse belki de yüz milyarlarca lirayı kurtaracak sistem, belli ki birileri tarafından istenmiyor. Olağanüstü bir yönetim kurulu toplantısıyla durumun yeniden görüşüleceği konuşuluyor. Dün SGK yönetimini arayarak süreci sordum. Özetle, bu yazının yazıldığı saatlerde “kavga” devam ediyordu. Umarım kamuyu savunan bürokratlar kazanır. SGK kulislerinde, yönetim kurulundaki Hazine Bakanlığı temsilcilerinin, yeniden erteleme sorulursa karşı oy kullanacağı söyleniyor. Sivil toplum örgütü temsilcilerinin çoğunluğunun ise toplantıya katılmayarak kararı devlete bırakacağı anlatılıyor. Haliyle belirleyici güç Çalışma Bakanlığı ve tabii SGK’yi temsil edenler olacak. Milyonlarca insan alın teri döküyor. Zenginlerden alınmayan vergi ve prim onların emeğinden toplanıyor. Sonra toplanan para, vurgunlarla servet sahiplerinin cebine akıyor. Ömür boyu çalışan insanlar, yaşayabilecekleri bir sosyal güvenlik rejimi isteyince de “Bütçemiz bu kadar” deniyor. Birileri havuzu gösterecekse, hesabını havuzu dolduranlar değil, altındaki deliği açık bırakanlar vermeli. Deneyimi yaratan, yaşama eylemi değil, ondan ders çıkarabilen insan aklının geleceğe atılmış adımlarıdır.

Source: Barış Terkoğlu


CHP açısından siyasal dil ve siyasal ahlak

Kullanılan dil, hem bilinçaltımızı hem de onu içeren kimliğimizi belirleyen çok etkili bir araçtır. Bir başka deyişle dil, bilinçaltımızı ve önemli ölçüde bilincimizi de biçimlendiren ancak bilinçüstümüzle, yani vicdan ve ahlak anlayışımızla kişisel egemenliğimizi ve tercihlerimizi belirtebileceğimiz bir araçtır. Kendi dilimizden, Türkçeden örnekler vermek gerekirse, bütün insanlığı simgeleyen “İnsanoğlu” kelimesi, insanın yetişkin ve yetkin bir aşamaya erişmesini niteleyen “Adam olmak” deyimi, güvenilir söz vermek anlamında kullanılan “Erkek sözü” ve “Erkekçe” ifadeleri, cinsiyetçi bir anlayışın, “Erkek egemen” “Feodal” bir “Eril” kültürün, kadını yok sayan veya küçümseyen bir Ahlak anlayışının belirtileridir. Ben, “İnsanoğlu” yerine “İnsanlık” sözcüğünü, “Adam olmak” yerine “İnsan olmak” deyimini kullanıyorum. *** Dil elbette kimliğimizi de belirliyor: Cumhuriyet Devrimi, Atatürk Devrimleri (Reformları) aracılığıyla Türk kimliğini ve kültürünü, Batı ve Doğu Emperyalizmlerinden kurtarmak için Dil ve Tarih Derneklerini kurmuş, önemli bilimsel verilerle toplumsal ve kültürel sonuçlar elde etmiştir. Çünkü Türkçe, Cumhuriyet öncesinde (ve önemli ölçüde sonrasında da) Batı Emperyalizminin Fransızca ve İngilizce dillerinden, Doğu Emperyalizminin de Arapça ve Farşça dillerinden çok etkilenmiş, “Osmanlıca” denilen yapay dille, hem halktan kopmuş hem de adeta kimliğini yitirme sınırlarına gelmiştir. Nitekim, 1950’de “Demokrasi” adına iktidara gelen, Endüstri Devrimi öncesi Din Tarım Toplumu egemenleri olan Toprak Ağalarıyla Tarikatları ve Emperyalistleri temsil eden Demokrat Parti iktidarının yaptığı ilk iş, Ezan dilini Arapçaya, Anayasa dilini de Osmanlıcaya çevirmek olmuştur. *** Türkçe, günümüzde beş ana tehlike ile karşı karşıyadır: 1) Yukarıda belirttiğim, kadını yok sayan veya küçümseyen “Erkek egemen” “Feodal” “Eril” dilin kullanımı. (Ben kesinlikle kaçınıyorum.) 2) Türkiye’yi Ortaçağ’a geri götürmek isteyenlerin, “Gericilerin” savundukları, Arapça, Farsça ve (uyduruk bir dil de olsa, Sarayda kullanılan) Osmanlıca dillerinin, küçük farklılıklar (nüanslar) taşıdıkları ya da alışkanlık oldukları için kullanılan sözcük ve deyişleri. (Arada ben de zorunlu olarak bazen yapıyorum.) 3) İleri teknoloji sahibi olan ülkelerin ürettikleri kavram ve terimlere karşılık bulunamamasından veya bulunan karşılıkların tutmamasından kaynaklanan İngilizcenin ve az da olsa Fransızcanın kullanılması. (Arada ben de zorunlu olarak bazen yapıyorum.) 4) Anayasada “Türkiye vatandaşlığı” biçiminde hukuki olarak tanımlanan “Türk” kavramını, Etnikçilerin, kültürel kimliğe indirgeyerek reddetmeleri ve onun yerine “Türkiyeli” terimini kullanmaları gibi dilin mantığını zorlayıcı dayatmalar. 5) İktidarın, Devlet, Hükümet, Cumhurbaşkanı, Parti, Millet ve Lider kavramlarını eşleştirerek, hepsini “Devlet” ve “Millet” k avramları ve terimleri ile kutsal bir anlamda kullanmaya, yüceltmeye, korumaya ve sadece kendilerine mal etmeye çalışmaları. *** CHP’nin en büyük hatası, İktidarın Demokratik Rejime hiç de uygun olmayan Siyasal Ahlakını yansıtan bu dilini benimsemesi ve kullanmasıdır: “Helallik istiyorum” gibi söylemler, “Yumuşama, Normalleşme” gibi terimler, “Cuma Namazı sonrası Cami önünde yapılan siyasal yorumlar” (ki tutum ve davranışlar, “lisan” olarak kullanılan dilden daha da etkin mesajlar verir) Laik ve Demokratik Cumhuriyet’in Kurucusu ve Kurtarıcısı olarak kendisine bağlanan umutları zedelemektedir. Hele bir de tamamen bir Hukuk zorlaması olan CHP’ye “Kayyım” atanması tartışmasını parti liderliğinin benimsemiş olması, sadece CHP’li seçmenler arasında değil, bütün toplumda, kaygı, umutsuzluk ve hatta kızgınlıkla izlenmektedir!

Source: Emre Kongar


‘Mutlak butlan’a karşı CHP kararlılığı!

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Her türlü uydurma dava ile İmamoğlu’na bağ olup sonra da akıl almaz bir kumpasla hapse attıran bu çabalar hâlâ durulmadı. Diğer hedef de büyük bir başarıyla genel başkanlık yapan Özel’i koltuğundan indirmek! Yine “Şunu duydum”, “Bu bana söylendi”, “Öyle dediler” şeklinde tipik alıştırıldığımız havada kalan şahit ifadeleriyle davayı köpürtmeye çalışıyorlar. CHP’yi birinci parti yapan, haftada en az iki veya üç mitingde milyonları bir araya getiren kadroyu durdurabileceklerine ve şevklerini kırabileceklerine inandılar. 30 Haziran tarihinde bir duruşma gerçekleşecek. Türk halkının dilinin bir türlü alışamadığı “mutlak butlan” deyimi, CHP’nin 4-5 Kasım 2023 tarihli kurultayını “yok saymak” amacını güdüyor. CHP’nin ileri gelenleri bu davadan bir sonuç çıkmayacağını ve büyük ihtimalle ileri bir tarihe atılabileceğini düşünüyorlar. KARARDAN NİYE ŞÜPHELİYİM… Ben CHP yöneticileri kadar iyimser değilim ve “butlan” operasyonunun hedefine yönelik kararın çıkma ihtimali olabileceğini düşünüyorum. Nedeni basit, iktidar “tam saha press” politikası yürütüyor. Fatih Altaylı ’nın tutuklanması yine çok üzdü ama şaşırtmadı. İmamoğlu’nun avukatı Mehmet Pehlivan , MASAK raporundaki mükerrer işlemleri tespit ettikten sonra tutuklandı. Bunu kaç kere duyduk? İBB davasından Av. Yiğit Akalın ve Av. Serkan Günel benzer şeyler yaşayarak adli kontrol ile serbest kalmışlardı. İmamoğlu ve onun en doğal hakkı olan kendini savunma hakkının yargı eliyle yok sayılması yetmiyor, bunu protesto eden avukatların yürüyüş yapması yasaklanıyor! Sonuçtan niye mi şüphe duyuyorum? AKP’liler, CHP’yi gençlik ile barıştıran, enerjisi hiç bitmeyecek şekilde çalışan yeni kadronun tek bir gün kaybetmeden örgütlenmeye devam etmesini ve kendi partileri ile olan farkı yazın daha da açmasını istemezler de ondan! Umarım yanılıyorumdur… Normalde zaten hukuki olarak yeterli veriler elde yok. Temennimiz Özel’in haklı çıkması ve bu davanın yalnız CHP’yi aksatma çabasının güdük bir parçası olarak kalması… KILIÇDAROĞLU “YAN CEBİME KOYABİLİRSİNİZ” Mİ DİYOR? Muhakkak duymuşsunuzdur, Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer , CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş , Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmeye gitti ve şayet “mutlak butlan” kararı çıkarsa ne yapacağını sordular. Aynı soru bir hafta kadar önce Özel’e de sorulmuştu ve Özel en kararlı şekilde, “Böyle bir karar çıkarsa ben bunu tanımam, parti aynı kararlılıkla yoluna devam eder” demişti. Ayrıca, milyonların mobilize olacağını ve partiye sahip çıkacağını en gür sesi ile söylemişti. İnsanlar, Kılıçdaroğlu’ndan da benzer bir kararlılığı duymak isterdi. Ama ne yazık ki olmadı. Kılıçdaroğlu, uygun bir üslup ve her tarafa çekilebilecek bir yanıt bularak “Partimi kayyuma terk edemem. Ben kabul etmesem kayyum gelecek. Kayyuma mı bırakayım? Karardan sonra Özel ile oturur, konuşuruz” deyivermiş! Kılıçdaroğlu, aylardır kendisi hakkında devam eden spekülasyonları ortadan kaldıracak değil, maalesef onları tescil edecek bir yanıt vermeyi tercih etmiş! Uzun lafın kısası, “Ben almayayım ama yan cebime koyun” demiş oluyor bu şekilde! Eski genel başkanlar ne zaman partiye davet edilse 6 Nisan olağanüstü kurultayı hariç, kendisi hiçbir zaman icabet etmedi. İmamoğlu cezaevine alınıp Özel maraton Saraçhane mitinglerini başlattığında da Saraçhane’ye gitmedi! Ne beklerdik? Kılıçdaroğlu’nun kendisinden hâlâ “Bay Kemal” diye bahseden isimlerin dolduruşuna geleceğine, en kararlı şekilde Özel’in direnişine destek vermesini, değil mi? Ama Kılıçdaroğlu, “Tabii ki kabul edilmez, böyle bir karar çıkarsa bunu hangi yolla bertaraf edeceğimizi Özel ile konuşur, uygun çözümü buluruz” diyemedi. Ümit Erkol ’un iddialarına verdiği yanıtlar ise daha beterdi, “Benim gelmemin ne zararı var?” Ardından da İmamoğlu için mitingler yapmaya devam etmenin gereksizliğini vurgulayarak “Yalnız hukuk yoluna yoğunlaşmak daha iyi” tarzında sözler söyledi. Ülkemizde demek Kemal Bey hukuka resmen güveniyor! Kendisinin 30 Haziran’dan beklentileri su yüzeyine çıktıkça son aylarda sürülen çatlak kapama boyaları fena halde dökülüyor. PAZARTESİ NELER GÖREBİLİRİZ? Pazartesi günü böyle bir karar çıkarsa gerçek bir liderlik yürüten Özel, “Buyurun Kemal Bey, kayyuma vermeyelim, ben size vereyim genel başkan odasını, sonra konuşuruz, çok haklısınız” filan demeyecek. Ama ne yapacağını söyleyeyim: (Bu sözlerim bir kişisel duyum değil, Özel’i çok iyi tanımama ve bugüne kadar söylediği ve yaptığı her şeyi değerlendirmeme dayanıyor) Aynen Saraçhane’deki gibi bütün partilileri genel merkeze davet ederek “Burası kalemizdir, Atatürk’ün partisidir, demokrasinin kalbidir, yurtsever insanların evidir” diyecek ve bu kabul edilemez durum bertaraf edilene kadar genel merkezde nöbet tutacak! Türkiye’nin yine gözü yaşaracak, insanlar genel merkeze akın akın gelecek. CHP ve AKP arasındaki fark en az 2-3 puan daha açılacak. Haksızlık sürdüğü müddetçe de bu fark açılmaya devam edecek. Çünkü anladığımız kadarıyla, Erdoğan’ın çevresinde kendisini sürüklendiği siyasi çöküşün farkına varıp ikaz eden kimseler yok. Kim bilir, CHP’yi bu şekilde hırpalayarak kasımda bir baskın erken seçime gitmek gibi senaryolar var akıllarında. Acaba Kemal Bey’in aklında neler var, onu artık bilemiyoruz! Umarım yanılırım ve böyle kumpas kararları çıkmaz, pazartesi dava ertelenmesiyle yetinilir.

Source: Bedri Baykam


18 yaşındaki Türk vatandaşı, Bangkok”u karıştırdı

Tayland”ın başkenti Bangkok’ta, 18 yaşındaki Türk vatandaşı kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Yerel medyada yer alan haberlere göre, sarhoş olduğu iddia edilen genç, Khao San Caddesi yakınlarında yürüyen bir kadına sözlü olarak yaklaşmaya çalıştı. Kadının tepkisi üzerine ise genç, saldırgan tavırlar sergiledi.

Olay anına ait görüntüler sosyal medyada geniş yankı uyandırırken, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle 18 yaşındaki Türk vatandaşı gözaltına alındı.

PASAPORT SÜRESİ DE DOLMUŞ

Tayland polisi, şüphelinin pasaportunun süresinin dolduğunu ve daha önce de yaralamayla sonuçlanan bir bıçaklı kavgaya karıştığını belirtti.

Kimliği açıklanmayan Türk vatandaşının, soruşturmanın ardından yargı önüne çıkarılacağı öğrenildi. Tayland medyası, olayın ülkede büyük tepki çektiğini ve turistik bölgelerde güvenlik önlemlerinin artırıldığını aktardı.

Source: Haber Merkezi


5 kişinin öldüğü kazada kahreden detay! 2 gün önce paylaşmış

Edirne”nin Uzunköprü ilçesinden il merkezine hastaneye gelen ve tedavi sonrası yeniden ilçeye dönüş yoluna geçen sürücülüğünü Muhammet Çelik”in yaptığı 22 AC 267 plakalı otomobil, Yeniköy yakınlarında kontrolden çıkarak ağaca çarptı. Sürücü Muhammet Çelik kazadan hafif sıyrıklarla kurtulurken eşi Yasemin Çelik, 1 yaşındaki oğlu Mehmet Özcan Çelik ve 10 yaşındaki kızı Yaren Çelik ile kayınbiraderi Arif Olçer ve Arif”in eşi Kübra Olçer kazada hayatını kaybetti. Sürücü Muhammet Çelik”in kazadan 2 gün önce sosyal medya hesabından eşiyle birlikte çekildiği fotoğrafı, “Bizi ölüm ayırır Yasemin”im” sözleriyle paylaştığı görüldü.

Source: Www.star.com.tr


Soykırımcı İsrail Gazze katliamını sürdürüyor: Bir günde en az 99 Filistinli şehit oldu

Soykırımcı İsrail ordusunun 7 Ekim 2023″ten bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze”de, yoğun bombardıman, aç bırakma, zorla yerinden etme ve altyapının yıkımı sonucu büyük bir insani felaket yaşanıyor.GAZZE”YE YOĞUN BOMBARDIMANUluslararası kamuoyunun ve Uluslararası Adalet Divanı”nın ateşkes çağrılarına rağmen İsrail”in soykırım boyutuna varan saldırıları aralıksız sürüyor.İsrail ordusu dün sabah saatlerinden bu yana Gazze Şeridi”nin çeşitli bölgelerinde saldırılarını sürdürüyor.Hastane kaynaklarından alınan bilgiye göre, Gazze kentinin güneyindeki Şucaiyye Mahallesinde bir evin hedef alındığı saldırıda 12 Filistinli şehit oldu, bazılarının durumu kritik çok sayıda kişi yaralandı.Şucaiyye Mahallesinde bir başka evin bombalanması sonucu 2″si çocuk 5 Filistinli daha şehit oldu.Gazze kentinin batısındaki Şatı Mülteci Kampı”nda bir evin hedef alındığı saldırıda 4 çocuk şehit oldu, yaralananlar oldu.Ayrıca Gazze kentinin batısında sivillerin hedef alındığı hava saldırısında ise 5 Filistinli şehit oldu, yaralananlar oldu.Kentin kuzeybatısındaki Kerame bölgesinde evin bombalandığı saldırıda aralarında bir anne ile 2 çocuğunun bulunduğu 5 Filistinli şehit oldu.Gazze kentinin orta kesiminde toplanan Filistinli sivillerin hedef alındığı saldırıda 2 kişi şehit oldu.İsrail ordusunun Gazze Şeridi”nin kuzeyindeki Cibaliya Nezle beldesine düzenlediği saldırıda 3 Filistinli şehit oldu. Enkaz altında hala kayıpların olduğu belirtiliyor.İsrail ordusunun Gazze Şeridi”nin orta kesiminde bulunan Nusayrat Mülteci Kampı”nın kuzeyinde bir eve düzenlediği hava saldırısında 6, Deyr Belah”ta bir evi hedef aldığı saldırıda da 4 kişi şehit oldu.- REFAH VE HAN YUNUS”TA YARDIM BEKLEYEN FİLİSTİNLİLER ŞEHİT EDİLDİİsrail ordusunun Gazze Vadisi bölgesinin güneyindeki Salahaddin Caddesi”nde yardım bekleyenleri hedef aldığı saldırıda 7 Filistinli şehit oldu, 2″si ağır 18 kişi yaralandı.İsrail askerlerinin Gazze Şeridi”nin güneyindeki Refah kentinin batısında yine yardım bekleyenleri hedef aldığı saldırıda 3 Filistinli şehit oldu.Gazze Şeridi”nin güneyindeki Han Yunus kentinin çeşitli bölgelerinde İsrail saldırılarında 2″si yardım bekleyenler olmak üzere 5 Filistinli şehit oldu.Gazze Şeridi”nin farklı bölgelerinde son birkaç saatte yaşanan saldırılarda da 38 Filistinli şehit oldu.- “ÖLÜM TUZAKLARI”İsrail, 27 Mayıs”tan bu yana Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası yardım kuruluşlarının denetimi dışında, ABD-İsrail güdümlü “Gazze İnsani Yardım Vakfı”nı devreye sokarak sözde yardım dağıtımı gerçekleştiriyor.Ancak bu yapı, BM tarafından tanınmıyor ve Filistinli gruplarca reddediliyor. Hamas, bu sistemi “ölüm tuzakları” olarak nitelendiriyor.İsrail, 2 Mart”tan bu yana Gazze Şeridi”ne giriş sağlayan tüm kara sınır kapılarını kapalı tutuyor. Yardım taşıyan yüzlerce tırın geçişi engellenirken, yalnızca sınırlı sayıda aracın Kerem Ebu Salim Sınır Kapısı”ndan geçişine izin veriliyor.Oysa Gazze”nin günlük en az 500 yardım tırına ihtiyacı bulunuyor.İsrail ordusunun 7 Ekim 2023″ten bu yana saldırılarını sürdürdüğü Gazze”de, yoğun bombardıman, aç bırakma, zorla yerinden etme ve altyapının yıkımı sonucu büyük bir insani felaket yaşanıyor.Uluslararası kamuoyunun ve Uluslararası Adalet Divanı”nın ateşkes çağrılarına rağmen İsrail”in soykırım boyutuna varan saldırıları aralıksız sürüyor.İsrail ordusunun Gazze”de, ABD ve İsrail güdümündeki “Gazze İnsani Yardım Vakfı” kanalıyla kurulan sözde insani yardım dağıtım merkezlerine düzenlediği saldırılarda 27 Mayıs”tan bu yana 549 Filistinli şehit oldu, 4 bin 66 kişi ise yaralandı.07.12 Hamas”ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, İsrail hükümetinin halkını kandırdığını ve askerlerini “hayali siyasi hedefler” uğruna “Gazze”de bataklığa” sürüklediğini belirtti.01.49 Katil İsrail ordusunun, Gazze Şeridi”ne dün düzenlediği saldırılarda 13″ü yardım dağıtım noktalarında olmak üzere en az 99 Filistinli şehit oldu.00.10 İsrail ile İran arasında 12 gün süren karşılıklı saldırıların ateşkesle sonuçlanmasının ardından Gazze”de devam eden saldırılar yeniden İsrail gündemine oturdu. Gazze”deki İsrailli esirlerin aileleri ile muhalefet partileri, savaşı sonlandırmak pahasına bile olsa esir takası anlaşması yapılmasının zamanı geldiğini söylerken, radikal sağcı kesim Gazze”nin işgal edilmesi gerektiğini ifade ediyor. İsrail ordusunun, Gazze”de son zamanlarda verdiği kayıplar, “İsrail askerlerinin hala neden Gazze”de olduğu” yönündeki soruları da gündeme getiriyor.00.01 Birleşmiş Milletler Yakın Doğu”daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), Gazze Şeridi”nde Filistinlilerin susuzluk nedeniyle “ölüm riskiyle karşı karşıya olduğu” konusunda uyardı.00.00 Hamas”ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Gazze Şeridi”nin güneyindeki Han Yunus kentinde 7 İsrail askerinin öldüğü belirtilen pusuya ilişkin görüntüyü yayınladı.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde 19 Ocak”ta yürürlüğe giren ateşkesin ardından 18 Mart sabahı şiddetli saldırılarına yeniden başladı.İsrail”in Gazze Şeridi”ne 7 Ekim 2023″ten bu yana düzenlediği saldırılarda yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısı 56 bin 77″ye, yaralıların sayısı da 131 bin 848″e yükseldi.27 Mayıs”tan bu yana İsrail-ABD güdümlü “Gazze İnsani Yardım Vakfı” tarafından insani yardım adı altında kurulan dağıtım bölgelerinde Filistinlilerin hedef alındığı sistematik saldırılar sonucu ölenlerin sayısı 516″ya, yaralıların sayısı da 3 bin 799″a çıktı.İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde işgali genişletecek ve kalıcı hale getirecek saldırı planını uygulamaya başladı. Başbakan Binyamin Netanyahu, Gazze Şeridi”nin tamamını işgal edeceklerini duyurdu.İran”a 13 Haziran”da kapsamlı saldırılar başlatan İsrail, dünyanın ilgisinin başka noktaya çekildiği sırada Gazze”ye saldırılarını sürdürüyor.

Source: Www.star.com.tr


Sarıyer”de nişanlı dehşeti: Genç kadını başından vurdu, kaçtı

stanbul’un Sarıyer ilçesi, gece saatlerinde kan donduran bir olaya sahne oldu. Kocataş Mahallesi Kılıçpınar Caddesi’nde yaşanan olayda, aralarında çıkan tartışma sonucu genç bir kadın, nişanlısı tarafından silahla başından vuruldu. Ağır yaralanan kadın hastaneye kaldırılırken, saldırgan olay yerinden kaçtı. Polis ekipleri, kısa süre içinde şüpheliyi Şişli’de yakalayarak gözaltına aldı.

Tartışma Kanlı Bitti

Gece yarısı meydana gelen olayda, nedeni henüz belirlenemeyen bir tartışma nedeniyle nişanlı çift arasında gerginlik yaşandı. Gerginliğin şiddete dönüşmesiyle erkek şahıs, yanında taşıdığı tabancayla nişanlısının başına ateş etti. Caddede yankılanan silah sesleri üzerine çevredekilerin ihbarıyla olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi.

Genç Kadının Hayati Tehlikesi Sürüyor

Ağır yaralanan kadın, sağlık ekiplerinin olay yerindeki ilk müdahalesinin ardından hastaneye kaldırıldı. Doktorların verdiği bilgiye göre, genç kadının hayati tehlikesi halen devam ediyor. Olay sonrası kaçan saldırgan için geniş çaplı operasyon başlatan polis, kısa süre sonra şüpheliyi Şişli’de yakalayarak gözaltına aldı.

Soruşturma Devam Ediyor

Kadın cinayetlerine dair kamuoyunda artan hassasiyetin bir yenisi olarak kayıtlara geçen olayla ilgili emniyet güçleri çok yönlü soruşturma başlattı. Saldırganın ifadesi alınmak üzere karakola götürüldüğü öğrenilirken, genç kadının hastanedeki tedavisi sürüyor.

Source: Haber Merkezi


Açlık, katliam ve sürgün

Katil İsrail ordusunun, Gazze Şeridi”ne düzenlediği saldırılarda 12″si yardım dağıtım noktalarında olmak üzere en az 47 Filistinli hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler (BM) Yakın Doğu”daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Gazze”de korkunç bir durumla karşı karşıya olunduğunu dile getirdi. İsrail”in İran”a yönelik saldırılarının başlamasının ardından uluslararası alanda Gazze”ye yönelik ilginin ciddi şekilde azaldığını belirten Lazzarini, Gazze”deki insanların, İsrail”in utanç verici sözde yeni yardım sistemi nedeniyle kendilerini tamamen kapana kısılmış hissettiğini vurguladı. “KIYAMET” GİBİ Lazzarini, “Kendi kendilerine şu soruyu soruyorlar; “Ailemi açlıktan ölüme mi terk edeyim yoksa insani yardıma ulaşmaya çalışırken öldürülmeyi mi göze alayım?” Gazze”de korkunç bir durumla karşı karşıyayız” diye konuştu. Pek çok kişinin Gazze”yi “kıyamet sonrası” bir ortam olarak tanımladığını aktaran Lazzarini, “Bu durum, uluslararası toplumun dikkatini gerektiriyor” ifadelerini kullandı. Lazzarini, “Bölgede kesinlikle gerginliğin azaltılması gerekiyor. Bölge, yeni bir çatışmanın yayılmasını daha kaldıramaz” dedi. Gazze Şeridi”ndeki hükümetin medya ofisi, İsrail ordusunun ABDİsrail destekli yardım merkezlerinden yiyecek almaya çalışan Filistinlilere kasıtlı olarak gerçek mermilerle ateş açtığını belirtti. Hükümet Medya Ofisi Müdürü İsmail es-Sevabite, “Hastanelere ulaşan yaralanmalar, baş, göğüs ve üst uzuvlar gibi hayati bölgelerde yoğunlaşıyor. Bu da keskin nişancıların gerçek mühimmatla kasıtlı atış yaptığını açıkça ortaya koyuyor” dedi. İsrail, Filistinlileri sürekli bir yerden başka bir yere sürgün ediyor. İSRAİL 16 BİN 802 ÖĞRENCİYİ KATLETTİ İSRAIL”in 7 Ekim 2023″te başlattığı soykırım savaşından bu yana işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi”nde 16 bin 802 Filistinli öğrenci hayatını kaybetti. İsrail”in saldırılarında üniversite öncesi okullarda 705, üniversitelerde ise 221 olmak üzere 926 eğitim personeli yaşamını yitirdi. Gazze”de 118″den fazla devlet okulu yıkıldı, 252 okul ciddi hasar gördü. 91 okul tahrip edildi, 60″tan fazla üniversite binası tamamen yıkıldı. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu”daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı”na (UNRWA) ait 93 okul bombalandı. ATEŞKES MUAMMASI ABD Başkanı Donald Trump, Hollanda”nın Lahey kentinde düzenlenen NATO Zirvesi görüşmeler öncesi gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gazze”deki durumla ilgili Trump, Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff”un kendisine Gazze”de ateşkesin çok yakın olduğunu söylediğini bildirerek “Gazze”de büyük bir ilerleme var” dedi. Öte yandan Haaretz gazetesine konuşan İsrailli bir kaynak, Trump”ın açıklamasının aksine İsrail- Hamas arasındaki müzakerelerde henüz bir ilerleme olmadığını belirtti.

Source: Sabah


Kılıçdaroğlu”ndan “mutlak butlan” açıklaması! “CHP”yi kayyuma teslim edemem”

Cumhuriyet Halk Partisi”nde (CHP) 30 Haziran”da yapılması planlanan olağanüstü kurultayın iptali için açılan dava, partide tansiyonu artırdı. Mahkemeden “mutlak butlan” kararı çıkması durumunda, 38. Olağan Kurultay geçersiz sayılacak. Böyle bir ihtimalde, Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki önceki yönetim yeniden yetki kazanacak, mevcut Özgür Özel yönetiminin hukuki dayanağı ortadan kalkacak.CHP eski başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, SÖZCÜ gazetesine yaptığı açıklamada hem dava sürecine hem de olası gelişmelere dair değerlendirmelerde bulundu. Kılıçdaroğlu”nun açıklamalarına göre, dava sonucunda göreve geri dönmesi halinde tüzük gereği yeni kurultayın toplanması için bir yıllık süre bulunuyor.Yeni takvim daha erken başlatılabilirAncak, isterse bu takvimi daha erken başlatma imkânı da var. Bu takdirde, il ve ilçe kongrelerinin tamamlanmasının ardından birkaç ay içinde kurultay yeniden toplanabilir. Kongre takviminin başlatılması ise tamamen partinin yeni yönetiminin alacağı karara bağlı olacak.Kemal Kılıçdaroğlu, yargı sürecinin kendi inisiyatifiyle başlamadığını, davanın ‘değişimci” olan delegeler tarafından açıldığını belirtti. Parti içindeki tartışmaları derinleştirmemek adına ifade vermeye gitmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, “Erdoğan”ın ‘Şaibeli kurultay” dediği zaman buna cevap verilmemesinin bizi getirdiği nokta bu” ifadelerini kullandı.Davanın sonucunda mahkeme kurultayı geçersiz sayarsa, Kılıçdaroğlu”nun göreve geri dönmesi mümkün hale gelecek. Bu durumda, CHP Tüzüğü gereği yeni kurultayın toplanması için bir yıl beklenmesi gerekiyor. Ancak, isterse mahallelerden başlayan kongre sürecini erken başlatabileceğini de belirtilyor.”Görevi kabul etmemem mümkün değil”Göreve yeniden gelmesi durumunda “kabul etmeme” gibi bir düşüncesi olmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, mahkeme kararını kabul etmemesinin hukuken mümkün olmadığını vurguladı. Bu tür bir durumun partiyi kayyum riskiyle karşı karşıya bırakacağını ifade ederek, “Neden bu kadar korkuyorlar? Kayyum gelse daha mı iyi olur? Kayyuma sebep olsam bu kez bana ‘13 yıl partiyi yönettin şimdi de buna izin verdin” diye tepki gösterirler” dedi.Özgür Özel”le şu an için bir temasının olmadığını ancak isterse her zaman görüşebileceklerini söyleyen Kılıçdaroğlu, yargı kararı netleşmeden yapılan tartışmaları gereksiz bulduğunu belirtti. Karar sonrası süreci birlikte değerlendirebileceklerini, gerekirse kendisinin davet edeceğini ya da Özel”in davetine katılacağını ifade etti.”Özgür Bey”i görevi devrederken uyarmıştım”Parti içindeki vesayet tartışmalarına da değinen Kılıçdaroğlu, CHP”nin geçmişinde hiçbir genel başkanın dış yönlendirmelerle hareket etmediğini hatırlattı. Kılılçdaroğlu, “CHP Atatürk”ün partisidir ve devleti kuran partidir. Bugüne kadar hiçbir CHP Genel Başkanı vesayetle görev yapmadı. CHP vesayeti kabul etmez. Özgür Bey”i görevi devrederken uyardım ama şu anda karar almakta zorlanıyor” ifadelerini kullandı.”Ne demek yönetemez? 13 yıl kim yönetti?”‘Göreve gelse bile partiyi yönetemez” yorumlarını ise gülümseyerek karşıladığını belirten Kılıçdaroğlu, “Ne demek yönetemez? 13 yıl kim yönetti. Asıl kayyum olursa partiyi kim yönetecek? Böyle bir şey kabul edilemez” dedi.Olası bir dönüşte nasıl bir liderlik sergileyeceğine ilişkin de ipuçları veren Kılıçdaroğlu, öncelikli hedefinin parti içinde barışı sağlamak olacağını belirtti. Farklı gruplar arasında kırgınlıklar olduğunu kabul eden Kılıçdaroğlu, bu dönemin ayrışma değil, birleşme dönemi olması gerektiğini söyledi.”Ortada bir karar yok, partiyi kayyuma teslim edemem”Mansur Yavaş ve Vahap Seçer ile yaptığı son görüşmeyi de aktaran Kılıçdaroğlu, toplantıda daha çok Engin Özkoç”un konuştuğunu, açıklayarak “Vahap Bey kayyum konusunda bana hak verdi. Mansur Bey ise bir araya gelip bu konuyu çözmemiz gerektiği konusunda görüş bildirdi. Ben de ortada bir karar olmadığını, karar çıkarsa partiyi kayyuma teslim edemeyeceğimi söyledim” dedi.”CHP”nin DNA”sı ile oynanıyor”Parti içinden gelen eleştiriler ve medyada yer alan yorumlar hakkında ise Kılıçdaroğlu, bu sürecin CHP”ye ve kendisine karşı kurulmuş bir tuzak olduğunu düşündüğünü söyledi. Yargı sürecinin delillerle ilerlemesi gerektiğini savunarak, “Kararı tanımıyorum” demenin geçerliliği olmadığını belirtti. Kılıçdaroğlu “Ben görevi kabul etmesem karar kadük kalır demek anlamsız. Kabul etmesem kayyum gelir. Kayyum gelince de ne zaman kurultayı toplayacağı belli olmaz. O döneme kadar partiyi kim nasıl yönetecek? CHP kayyuma teslim edilmez. CHP”nin DNA”sı ile oynanıyor. Buna izin veremem, veremeyiz” dedi.Ayrıca bazı özel görüşmelerin basına yansımasının etik olmadığını, bu bilgilerin çoğunun da doğruyu yansıtmadığını dile getirdi.Kılıçdaroğlu, parti örgütüyle olan bağlarının devam ettiğini de vurguladı. İl ve ilçe başkanlarının kendisini sıkça aradığını, ziyaret ettiklerini ve Türkiye”nin genel gidişatını konuştuklarını belirtti. Örgüt mensuplarının parti toplantılarına katılmalarını teşvik ettiğini ve desteklediğini söyledi. Ayrıca Muharrem İnce ile birkaç kez görüştüklerini ve İnce”nin yeniden partiye dönme isteğini dile getirdiğini de aktardı.

Source: Dünya Gazetesi


Hüseyin Gülerce yazdı: CHP; 30 Haziran”da dananın kuyruğu kopuyor mu?

30 Haziran Pazartesi günü CHP”nin “şaibeli kurultay” davası görülecek.Özgür Özel, başka havalarda ama CHP için pazartesi günü bir dönüm noktası olabilir.Özel, dün İmamoğlu”nu ziyaret ettikten sonra Silivri”de gazetecilere konuşurken ayakları yerden kesilmişti: “CHP, tarihinde ilk defa yüzde 40″ların üzerine çıktı…”Anketler öyle diyormuş. İmamoğlu”nun içeride olması CHP oylarını patlatmış…Tam, mezarlıktan geçerken korkudan türkü söylemek gibi.Özgür Özel”i, biz 30 Haziran”dan sonra göreceğiz.CHP”de şu anda sinirler gergin.Bunun en büyük sebebi de Kılıçdaroğlu”nun duruşu.İmamoğlu”nun sosyal medyadaki trolleri haftalardır Kııçdaroğlu”nu tehdit ediyor, küfrediyor…Fonlanan medyadaki İmamoğlu organize etki ajanları, “İmamoğlu neden bir açıklama yapmıyor, neden bu davayı kapatmaya çalışmıyor” diye bastırıyorlar.Yeri gelmişken şunu da belirtelim. Şikâyetçi olan Kılıçdaroğlu değil ki. Kurultay delegesi CHP”liler… Onlar yer, isim, miktar belirterek delegelere verilen rüşvetleri, sağlanan rantları söylüyor.Son olarak, İstanbul”daki yolsuzluk soruşturmasının kilit isimlerinden olan ve etkin pişmanlıktan yararlanan İmamoğlu”nun kasası olarak ismi geçen Adem Soytekin, satılmama kararı alınan 100 adet lüks KİPTAŞ dairesinin CHP”li kurultay delegelerine verildiğini dile getirdi. Soytekin, amacın Kılıçdaroğlu”nu tasfiye ederek partideki ipleri ele almak olduğunu kaydetti.Adem Soytekin”in savcıya verdiği 14 saat ifadeyle gün yüzüne çıkan skandalla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti. 100 kişilik VIP liste ile torpil ve değerinin altında mülk edinerek kamuyu zarara uğratan şahıslar hakkında çalışma başlatıldı.30 Haziran”dan sonra Kılıçdaroğlu mu?Bütün baskılara, hatta Özgür Özel”in “partiden içire sokmayız” meydan okumasına rağmen Kılıçdaroğlu geri adım atmıyor.Son gelişmelere bakalım.Kemal Kılıçdaroğlu”nu, Mansur Yavaş, Vahap Seçer ve Engin Özkoç ziyaret etti. Kılıçdaroğlu; şaibeli kurultay davasından çıkacak olası bir “iptal” kararını tanımaması yönündeki isteklere rest çekti, mahkemeden çıkacak karara işaret etti.Kemal Kılıçdaroğlu”na yakınlığıyla bilinen gazeteci Barış Yarkadaş TGRT”deki programda bu ziyarette Kılıçdaroğlu”nun sözleri ile ilgili şöyle konuştu:”Siz, bir sokak gösterisini tetikleyecek, parti içinde tartışmalar yaratacak bir tavrı benden nasıl beklersiniz? Diyelim mutlak butlan çıktı, ben çıkmasını arzu etmiyorum, hadi ben görevi kabul etmedim, CHP”ye kayyum atanırsa ne yapacaksınız? Siz CHP”ye kayyum atanmasını mı istiyorsunuz?”Yarkadaş, CHP Genel Merkezi”nin yaklaşımının, “Kemal Kılıçdaroğlu gelmesin de kim gelirse gelsin” şeklinde olduğunun altını çiziyor.Dün de İsmail Saymaz, Halk TV”de İsmail Küçükkaya”nın programında, CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol”un Kılıçdaroğlu”nu ziyaret ettiği bilgisini verdi.Saymaz, ikilinin görüşmesine ilişkin şunları aktardı:”Ümit Erkol, randevu alarak 21 Haziran”da Kılıçdaroğlu”na gidiyor. “Özel ile yan yana gelip karar alın, biz ne olursa olsun ona uyalım ama kararı beraber alın, biz de bu krizi atlatalım” diyor. Kılıçdaroğlu cevap vermiyor, sessizlikle izliyor ve şöyle söylüyor: “Ne var yani, benim gelmemin size ne zararı var? Ben zaten partinin genel başkanıyım, ne zararım olacak ki,” diye tepki veriyor…”Özgür Özel”in kafası gerçekten karışık.CHP Genel Başkanı, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Toplantısı”na hazırlık liderler toplantısına katılmak üzere bugün Brüksel”de olacak.Bunu, gelecek iktidarlarının(!) bir belirtisi olarak ağzı kulaklarına vararak söylüyor.Öte yandan İmamoğlu”nu cezaevine gönderenin ABD Başkanı olduğunu iddia ediyor:”19 Mart darbesi yapılmadan önce Erdoğan yönetiminin Trump yönetimine bilgi verdiğini ve icazet aldığını biliyoruz” diyor.Brüksel”de, Avrupalı liderler, “Trump bunu nasıl yapmış? Sana bu bilgiyi Namık Tan mı verdi?” diye Özgür Özel”e bir sorsalar…

Source: Hüseyin Gülerce


Sarıyer”de kan donduran vahşet! İstismara uğrayan hamile nişanlısını öldürdü

İstanbul Sarıyer”de gece saatlerinde eski nişanlısı tarafından vurulan Oya Budak hayatını kaybetti. Budak”ın hamile olduğu ve cinsel istismara uğradığı öğrenildi.Olay saat 00.00 sıralarında Sarıyer Kocataş Mahallesi”nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre 5 buçuk aylık hamile olan 18 yaşındaki Oya Budak, eski nişanlısı Samet T. (19) tarafından silahla göğsünden vuruldu. Ağır yaralanan Budak, kaldırıldığı hastanede karnındaki bebeği ile birlikte yaşamını yitirdi. Otomobille kaçan Samet T. ise Sarıyer polisi tarafından Kağıthane”de yakalandı.İSTİSMAR, NİŞANI ATTIRDI Öte yandan Oya Budak”ın, 6 ay önce cinsel istismara uğrayıp hamile kaldığı ve bu yüzden Samet T. ile nişanının bozulduğu ortaya çıktı. Budak”a cinsel istismara bulunan kişinin ise tutuklandığı öğrenildi. Edinilen bilgiye göre, Samet T. ile Oya Budak bir süre önce nişanlandı. Ancak, bu süreçte Oya Budak”a ismi öğrenilemeyen bir başka kişi cinsel istismarda bulundu, Budak hamile kaldı. Bunu öğrenen Samet T., Budak ile olan nişanını bozdu.BARIŞMAK İÇİN BULUŞTUĞU ESNADA GÖĞSÜNDEN VURDU Samet T., Oya Budak”ı dün saat 23.00 sıralarında Kocataş Mahallesi Kılıçpınar Caddesi”ne konuşmaya çağırdı. Burada çıkan tartışmada, Samet T., yanında bulunan silah ile 5 buçuk aylık hamile Budak”a ateş etti. Göğsüne ve kulağına isabet eden kurşunlarla ağır yaralanan Oya Budak, kanlar içinde yere yığıldı. Samet T. ise babasına ait olan 34 ES 1380 plakalı araçla kaçarken, sesleri duyan vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekibi sevk edildi.HAMİLE KADIN VE BEBEĞİ HAYATLARINI KAYBETTİ Oya Budak, olay yerine gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesi sonrası ambulansla Maslak”taki özel bir hastaneye kaldırılarak tedaviye alındı. Burada ameliyata alınan Budak, yapılan müdahalelere rağmen kurtulamadı. Karnındaki bebeğiyle birlikte yaşamını yitirdi.ZANLI KAĞITHANE”DE YAKALANDI Olaya ilişkin geniş çaplı inceleme başlatan Sarıyer Devriye Ekipler Amirliği polisleri, şüpheli Samet T.”nin Kağıthane”de olduğunu tespit etti. Devam eden çalışmalarda Samet T., olaydan kısa süre sonra, bugün gece saatlerinde yakalandı. Gözaltına alınan Samet T. emniyete götürüldü. Öte yandan, Oya Budak”a yaklaşık 6 ay önce cinsel istismarda bulunan kişinin ise tutuklanarak cezaevine gönderildiği öğrenildi.

Source: Gazetevatan.com


Gözü dönmüş haydutlara dair…

On yıllardır kendilerini bu milletten özenle ayrı tutuyorlar…

Kendilerini ‘asıl’ geri kalanı ‘parya’ addediyorlar…

Tıpkı Yahudiler gibi kendileri dışında kalanları ‘insan’ bile saymıyorlar ve bu insandan saymadıklarını ancak ve sadece ‘hizmetçi’ vasfına layık görüyorlar…

İsim vermediğim halde kimden ve kimlerden söz ettiğimi şıpınişi anladınız elbette.

Bunlar, on yıllar boyunca bir elleri balda bir elleri yağda keyif sürerek memleketin tüm değerlerini yağmalayanlardır.

“Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilik ile komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lazımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek, askere çağırdığımızda askere gelmek!” diyenlerdi bunlar.

Mazlum Anadolu halkına ‘bidon kafalı’, ‘göbeğini kaşıyan adam’ diyenler de yine Anadolu insanının ürettiği imkânları har vurup harman savuran güruhun ta kendisiydiler…

Bununla birlikte ‘milli’ ve ‘İslâmî’ olan her şeye amansızca düşmandılar ve her fırsatta bu düşmanlıklarını fiiliyata dökmekten çekinmiyorlardı…

Bunlardan birisiydi Fatih Altaylı denen küfürbaz!

Ağzını açtığı zaman, fosseptik çukurundan çıkan kokuya benzer iğrençlikler sadır olurdu kendisinden.

Şu sözler 28 Şubat sürecinde nefret ettiği ve elinden gelse gözünü kırpmadan öldüreceği başörtülü kızlar için sarf edilmişti…

“Bir kadın var orada (Hürriyet gazetesinin manşetinde yer alan başörtülü öğrenciyi kastederek) kadın olduğunu da hiç zannetmiyorum. Bu büyük ihtimalle bir fahişe. Bir pankart açmış, öğrenci değil o, buraya getirilmiş bir fahişe… Üniversite önünde eylem yapanların arasında bakıyorum da öğrenci yoktur. Belki bir iki tane. Bunlar kevaşe kevaşe! (…)

Zaman zaman kimi askerlerin gereksiz çıkışlar yaptıklarını düşünürdüm ama bunlar hiç gereksiz değilmiş. Bu aşağılık köpek sürüsüne az bile yaptıkları. Bunlara daha örgütlü çıkışlar yapmak lazım. Bunlara balans ayarı lazım; balans ayarı. Bunları takacaksınız rot balans makinesine döndüre döndüre balans yapacaksınız; aşağılık şerefsizler!”

Sözleri sansürlemeden olduğu gibi yazdığım için özür dilerim ama nasıl bir ahlaksızla karşı karşıya olduğumuzu görmek açısından bu gerekli…

Gerekli zira ‘bizden gibi’ görünen kimi nadanlar, sırf hükumet karşıtlığı uğruna bu aşağılık özneye sahip çıkma rezilliğine tevessül edebiliyorlar.

Gerekli zira aradan geçen 25 yılın sonunda bütün bu yapıp ettikleri birçoklarınca unutuldu yahut hiç bilinmiyor…

Aradan geçen onca zamana karşın üslubunda ve yaklaşımında değişiklik olduğunu sananlar fena halde yanılıyorlar.

Daha birkaç gün önce bu memleketin cumhurbaşkanını, ölümle, suikastla tehdit etmekten çekinmemişti…

Yıllardır içimizde bir ukde gibi duruyordu bu aşağılık hakaretler.

25-30 yıl önce, hukukun bunların yakasına yapışıp hesap sorması lazımdı lakin her seferinde “düşünce özgürlüğü” iddiasıyla görmezden gelindi, yok sayıldı.

Memleketin asıl sahipleriydiler ya, ‘haklarıdır’ diye düşünüldü zahir…

Bu ve benzerleri de ‘ne kadar küfredersek, ne kadar aşağılarsak, ne kadar hakaret edersek nasıl olsa yanımıza kâr kalıyor’ diyerek her seferinde çıtayı biraz daha üst bir noktaya koydular ve iş cumhurbaşkanına hakarete, tehdide kadar vardı.

Nihayet cesur bir savcı harekete geçti ve ‘gel bakalım, hesabını ver bu küstahlığın’ deyiverdi…

Sonrası, malum…

Yürüyen fosseptik çukuru ilk kez, uzun yıllar önce tıkılması gereken yerle tanıştı.

Bu mülevves şahsın, meri hukuk nezdinde suç işlediğinde zerre kadar şüphe yoktur.

TCK’nın 310/2 maddesi ile TCK 106/1’de belirtilen tehdit suçu açıktır.

Ben, meselenin bu kısmını tartışmaya gerek bile görmüyorum.

Bu hususta anılan şahsı her türlü ahlaksızlığa ve hukuksuzluğa karşın ölümüne savunan ‘sürüyle’ ilgili de bir şey demeyeceğim.

Onlardan ümidi kestim ve ne yapsalar artık şaşırmıyorum.

Sözüm, yazının başlarında işaret ettiğim, sözde ‘bizden görünen’ güruhun ‘tutuklama doğru değildir’ yönündeki vicdansızca açıklamalarına…

İşte bunlar yüzünden, on yıllar boyu hakarete, aşağılanmaya, tehdide ve zulme maruz kaldık.

Bunların, kendilerini memleketin asıl sahibi sanan bu jakobenlere boyun eğmesi ve hatta yeri geldiğinde onlarla birlikte aynı safta durmaları nedeniyledir ki, birkaç gün önce Denizli’de canavar bir kadın, mesture bir hanıma hakaret etmekle yetinmedi ve fiziki saldırıda bulundu.

Bu nadanlara göre o terörist kılıklı kadın da tutuklanmamalıydı ama şükür ki, nöbetçi mahkeme vesilesiyle de olsa terörist özentisi o canavar tutuklandı ve hak ettiği yere gönderildi.

Açıkça ifade ediyorum, bu aşağılık hakaretleri sindiren, bu saldırıları normal karşılayan kim olursa olsun, onurdan ve haysiyetten mahrumdur!

Bakınız, cumhurbaşkanını ölümle tehdit edecek denli cüretkârlar!

Kucağında 2 yaşında çocuğu olan bir hanımefendiye türlü hakareti savurduktan sonra darp edecek denli gözü dönmüş bunların!

Açık açık, ‘İsrail saldırsa hiçbir şey yapmam, ülkeyi terk ederim’ diyecek düzeyde bu memlekete ve bu halka düşmanlar.

Bundan da ötesinde Türkiye’ye saldıracak olan kim olursa olsun, içeriden bilgi sızdırmayı hatta gönüllü ajanlık yapmayı kendilerine vazife bilecek kadar nefret dolular!…

Şimdi soru şu:

Mevcut durumda böylesine saldırgan, pervasız ve cüretkârlarken destekledikleri parti iktidar olursa ne yaparlar?

Siz söylemeden ben cevaplayayım.

Hiç şüpheniz olmasın ki, bir kaşık suda boğalar!

Ondan öncesinde de yaşlılarımıza ve bebelerimize varıncaya işkenceden geçirirler yüreklerini soğutabilmek için.

Emin olunuz ki, böylesi bir vasatta, ölüm bile nimet olur…

Bu söylediklerimi abartılı bulanların şaşarım aklına…

Girin sosyal medya unsurlarından birine ve izleyin neler yazdıklarını ve söylediklerini…

Yahu ona bile gerek yok!

İşte, cumhurbaşkanına yöneltilmiş o aşağılık tehdit daha taptaze ve dumanı hâlâ tütüyor!

Söyler misiniz Allah aşkına Sayın Cumhurbaşkanını tehdit edecek derecede gözü dönmüş bir haydut, sana bana neler yapmaz!

Tam bu noktada Bediüzzaman’ın bir sözünü, hatırlamanın tam zamanı.

“Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.”

Bu sözü şöyle sadeleştirmek mümkün…

Aç canavara karşı şirinlik gösterisi, onu merhamete getirmez!

Bilakis iştahını arttır ve sana yaptığı zulüm nedeniyle harcadığı mesainin de bedelini ister…

Kimse, yıllar, yıllar önce olması gerekenler daha yeni oluyor diye endişeye kapılmamalı.

Hesabı sorulmamış zulüm, yeni zulümlere kapı aralar ve bedel katlanarak büyür.

Bu yüzden fırsatınız varken zalimlerle hesaplaşma cesareti gösterin!

Zira onursuzca yaşamak zilletlerin en büyüğüdür.

Nihat Nasır / Haber7

Source: Nihat Nas


Öğrenci evine sipariş götüren kurye, paranın üzerine yazılan nota öfkelendi

Gıda siparişi teslim eden bir kurye, teslimat sonrası aldığı parayı kontrol edince büyük bir şaşkınlık yaşadı. Paraların arasında bulunan 200 TL”lik banknotun sahte olduğunu anlayan kurye, banknotun arkasındaki yazıyla adeta ikinci bir şok yaşadı. YAZILAN NOT DA KURYENİN MESAJI DA BOMBA Sahte paranın arkasına el yazısıyla “Abi öğrenciyiz, bilerek yapmadık. Hakkını helal et” notu düşülmüştü. Notu okuyunca kıs süreli şaşkınlık yaşayan kuryenin verdiği mesaj ise olayı gölgede bıraktı. Kısa sürede viral olan videonun altına yapılan yorumlardan bazıları şunlar; Kuryenin de dürüstü…Herkesi tokatlarsın sen, özgüven aptalı…Sen öğrenci değil hırsızsın. Bu arkadaş da belki senle yaşıt, alın teriyle,motor sırtında canını hiçe sayarak, her gün yola çıkan emekçi biri. Yediğin de kul hakkı.Ağır cezalık suçtur yaptıkları…

Source: Haberler


30 Haziran öncesi Kemal Kılıçdaroğlu sessizliğini bozdu: 13 yıl partiyi ben yönettim… Kayyum gelse daha mı iyi olur!

Belediyelerindeki yolsuzluk ve rüşvet çarkları birer birer ortaya çıkan Cumhuriyet Halk Partisi”nde şimdi de 30 Haziran gerilimi yaşandı. Herkes, CHP”de genel başkanın değiştiği 2023 kurultayına “şaibe karıştığı” iddiasıyla açılan davanın kararına odaklandı. Pazartesi günü Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesi”nde görülecek davada mutlak butlan kararı çıkması durumunda, Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki eski yönetiminin söz sahibi olması beklenirken, Özgür Özel ve ekibinde panik başladı. Eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu”nun göreve hazırım çıkışı ise partideki gerilimi iyice tırmandırdı. “CHP”YE KAYYUM ATANIRSA NE YAPACAKSINIZ?” CHP”ye yakın gazetecilerin aktardığı bilgilere göre geçtiğimiz günlerde Mansur Yavaş, Vahap Seçer ve Engin Özkoç ile bir araya gelen Kemal Kılıçdaroğlu olası bir “iptal” kararını tanımaması yönündeki isteklere rest çekti ve “Siz bir sokak gösterisini tetikleyecek, parti içinde tartışmalar yaratacak bir tavrı benden nasıl beklersiniz. Diyelim mutlak butlan çıktı, ben çıkmasını arzu etmiyorum, hadi ben görevi ben kabul etmedim, CHP”ye kayyum atanırsa ne yapacaksınız? Siz CHP”ye kayyum atanmasını mı istiyorsunuz…” diyerek sert çıktı. Partide 30 Haziran öncesi mutlak butlan tartışmaları tırmanırken Kemal Kılıçdaroğlu, karara günler kala ilk kez bu kadar net açıklamalar yaptı. Sözcü”ye konuşan Kılıçdaroğlu, mahkemeden çıkacak karar sonrası görevi kabul edeceğini açıkladı. “KARARI TANIMIYORUM DİYEMEM” Kurultay davasını kendinin açmadığını belirten Kemal Kılıçdaroğlu “Bu “Değişimci” olan delegelerin başlattığı bir yargı sürecidir. Mahkeme kararını “Tanımıyorum” demenin hukuki olarak bir karşılığı yok. Görevi kabul etmezsem o zaman kayyum riski var. Umarım böyle bir karar çıkmaz. Neden bu kadar korkuyorlar? Kayyum gelse daha mı iyi olur?” ifadelerini kullandı. “ÖZGÜR BEY”İ UYARDIM…” Görevi kabul ederim çıkışı sonrası kendisine yapılan yorumları da eleştiren Kılıçdaroğlu, “Özgür Bey”i görevi devrederken uyardım ama şu anda karar almakta zorlanıyor. “Göreve gelse bile partiyi yönetemez” yönündeki çıkışları gülümseyerek karşılıyorum. Ne demek yönetemez? 13 yıl kim yönetti. Asıl kayyum olursa partiyi kim yönetecek? Böyle bir şey kabul edilemez. “BUNA İZİN VEREMEM” Mansur Bey ve Vahap Bey ile görüşmemizde daha çok Engin Özkoç konuştu. Ben de ortada bir karar olmadığını, karar çıkarsa partiyi kayyuma teslim edemeyeceğimi söyledim. Yargı kararını tanımıyorum diye bir şey yok. Kabul etmesem kayyum gelir. Kayyum gelince de ne zaman kurultayı toplayacağı belli olmaz. O döneme kadar partiyi kim nasıl yönetecek? Buna izin veremem” açıklamasını yaptı.

Source: Sabah


Kamu işçisi toplu sözleşme son durum… Kamu işçisi zam oranı açıklandı mı, ne kadar olacak?

Yaklaşık 600 bin kamu işçisini ilgilendiren toplu sözleşmelerinde sona gelindi. Geçen haftalarda hükümet teklifini iletmiş sendikalar bu teklifi yetersiz bulmuştu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan bu hafta içinde yeni teklifi sunacaklarını belirtti. Kamu işçisi yeni teklifi bekliyor ve tüm gelişmeler yakından takip ediliyor. Konu hakkında bilgi almak isteyenlerin sıklıkla yönelttiği soru “Kamu işçisi zam oranı açıklandı mı” şeklinde…Kamu işçisi toplu sözleşme son durum…Kamu işçisi zam oranı hakkında bugün açıklama gelmedi. Bugün ya da yarın ikinci teklifin gelmesi bekleniyor.”Bu hafta ikinci teklifimizi işçi konfederasyonlarımıza ileteceğiz”Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 24 Haziran”da yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:”600 bin kamu işçimizin toplu sözleşme süreci önceki yıllarda olduğu gibi yolunda devam etmektedir. Biz TÜHİS aracılığıyla ilk teklifimizi geçen hafta işçi konfederasyonlarımıza TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ”e sunduk. Bu hafta içerisinde ikinci teklifimizi yine TÜHİS aracılığıyla işçi konfederasyonlarımıza ileteceğiz. Bundan sonraki süreci de sizlerle takip edeceğiz. Gayet iyi bir şekilde özellikle iş kolları bazında sendikalarımızı davet ettik bu toplantıları gerçekleştiriyoruz. Her şey önceki yıllarda nasıl yolunda devam ettiyse bu sene de inşallah bu şekilde devam edecek diye düşünüyorum.”Işıkhan, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci”nin memurlar adına dile getirdiği taleplerle ilgili soruya ise “Ağustos ayında memurlarımızla ilgili toplu sözleşme sürecini yürüteceğiz. Orada talepleri masaya yatıracağız. Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanımızın her zaman ifade ettiği gibi hiçbir zaman memurumuzu enflasyona ezdirmeyeceğiz. Bu ilke bizim için çok önemli. İnşallah bu yönde kamu işçilerimizle mutabakat sağladıktan sonra ağustos ayında da kamu görevlilerimizle ilgili süreci başlatıp yine masada sonlandırmayı arzu etmekteyim.” yanıtını verdi.

Source: Dünya Gazetesi


Şikayetler arttı, valilik harekete geçti: Bu görüntüler artık tarihe karışacak

İstanbul Valiliği, son dönemde kentte kamuya açık alanlarda gürültü kirliliği konusunda artan şikayetlere ilişkin bir açıklama yaptı. Açıklamayla meydanlarda, halkın yoğun olarak bulunduğu açık alanlarda, toplu taşıma araçlarında, duraklarda, sahil ve plajlarda kişisel müzik yayın cihazları ile gürültü oluşturarak çevreyi rahatsız eden kişilere Kabahatler Kanunu kapsamında idari para cezası uygulanacağını duyurdu. Açıklama şöyle:

“Son zamanlarda insanların toplu seyahat ettiği ulaşım araçlarında, duraklarda, plajlarda, sahillerde, piknik alanlarında, insanların topluca bulunduğu umuma açık alanlarda kişisel müzik yayın cihazları ile çevreyi rahatsız edecek şekilde gürültü yapıldığı Valiliğimize intikal eden şikayetlerden anlaşılmıştır.

“Denetimler artırılacak”

İstanbul Valiliği olarak bu durumun önüne geçebilmek için; Meydanlarda, halkın yoğun olarak bulunduğu açık alanlarda, toplu taşıma araçlarında, duraklarda, sahil ve plajlarda kişisel müzik yayın cihazları ile gürültü oluşturarak çevreyi rahatsız eden kişilere 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesi gereğince idari para cezası uygulanacaktır. Bu kapsamda, Kaymakamlıkların koordinasyonunda yerel yönetimler, genel kolluk ve zabıta birimlerimizce konu ile ilgili gerekli tedbirler alınarak denetimler artırılacaktır.”

Source: Anka


Solaryum bağımlısı gence sadece bir sene ömür biçildi! “Ben yaptım, siz yapmayın”

21 yaşındaki Jak Howell’a 2021 Haziran ayında üçüncü evre ileri melanom teşhisi konuldu.Doktorlar, Howell’a sadece iki ay içerisinde kanserin sırtından kasıklarına ve göğsüne kadar agresif bir şekilde yayıldığını, bu gidişle sadece bir yıl daha yaşayabileceğini söyledi.16 Yaşından Beri Haftada Beş Kez Solaryum KullanıyorJak’in neden cilt kanseri olduğu ve nasıl bu kadar hızlı ilerlediği düşünülürken 16 yaşından bu yana haftada beş kez, yaklaşık 18 dakika solaryum kullandığı öğrenildi. Solaryumun kanserin tam olarak sebebi olmamakla birlikte yayılmasını hızlandırdığı düşünüldü.Düzenli Tedavi Aldı, Bir Sene İçerisinde İyileştiBelinde ve bacağındaki tümörleri çıkarmak için iki kere başarısız bir ameliyat geçiren Jak, tüm bunlara rağmen düzenli olarak aldığı bir yıllık bir immünoterapi tedavisinin ardından Aralık 2022″de iyileşti.Deneyimleriyle Herkesi Bilgilendirmeyi AmaçlıyorKarantina döneminde sırtında kanayan kaşıntılı bir ben fark etmesiyle başlayan süreç, çok daha karmaşık ve ciddi sonuçları olan bir durum doğurdu. Tedavi süresince ve sonrasında ruhsal sağlık üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat eden Jak, kanseri yenmesine rağmen yaşadığı anksiyete ve depresyonla başa çıkmak için uzun süre terapi aldığını belirtiyor.Özellikle erkeklerin duygularını ifade etmekten çekinmemesi gerektiğini söyleyen Jak Howell, “Paylaşılan bir sorun, yarı yarıya çözülmüş bir sorundur” diyerek aynı sorunları yaşayan kişilere terapinin önemini vurguluyor.Gençler Kendisini Yenilmez Sanmasın!Sosyal medya hesaplarında farkındalık paylaşımları yapan Jak Howell, solaryumun cilt sağlığı üzerindeki tehlikeleri konusunda yeterli bilincin olmadığını düşünüyor. Özellikle genç yaştaki kişilerin kendilerini “yenilmez” olarak gördüklerini, sağlık için riskli alışkanlıkları çekinmeden deneyimledikleri konusuna vurgu yapıyor.İlginizi çekebilir;Gerçeğin ortaya çıkması tam 10 yıl sürdü! Ünlü kayak merkezinde esrarengiz olaylarElektronik sigaranın ciğerlerine verdiği zararı Türkiye”de fark etti!7 saniyelik hafıza: Enfeksiyonların beyin sağlığı üzerindeki etkileri

Source: Elif Kocalı


Fenerbahçe Beko şampiyonluk kutlamasında “travesti şov” isyanı! Taraftarlardan Ali Koç”a tepki yağıyor…

Fenerbahçe Beko, Türkiye Sigorta Basketbol Süper Ligi Play‑off final serisinde Beşiktaş Fibabanka”yı Ülker Spor ve Etkinlik Salonu”nda 84-68 mağlup ederek seride durumu 4-1″e getirdi ve şampiyonluğunu ilan etti. Maç sonunda düzenlenen coşkulu kutlamalarda sarı‑lacivertli taraftarlar büyük sevinç yaşadı. KUTLAMALARDA TRAVESTİ ŞOKU Ancak şampiyonluk kutlamalarına damga vuran olay, saha içinde yaşanan beklenmedik bir gelişmeydi. Takımın şampiyonluk coşkusu sırasında, saha içerisinde organize edilen kutlamalara katılanlar arasında, sahne şovuna çıkan bir travestinin yer alması sosyal medyada ve taraftarlar arasında geniş yankı uyandırdı. Fenerbahçe Beko”nun şampiyonluk kutlamasındaki “travesti şov”, taraftarı isyan ettirdi | Video Hande Yener”in dansçısı olduğu iddia edilen şahsa tepkiler çığ gibi yağdı. Pek çok Fenerbahçe taraftarı bu durumu “kulübün geleneklerine ve değerlerine aykırı” olarak değerlendirdi. “İŞTE ALİ KOÇ VİZYONU” Futbol takımında yaşanan başarısızlıklar nedeniyle birçok Fenerbahçe taraftarı tarafından istifası istenen Ali Koç, yaşanan bu olaylardan sonra yine taraftarların hedefi oldu. Fenerbahçe taraftarları yaşananlara isyan ederken, kulüp başkanı Ali Koç”a yönelik tepkiler de gecikmedi. Özellikle bazı taraftar grupları, bu görüntülerin “Fenerbahçe”ye yakışmadığını” savunarak “İşte Ali Koç vizyonu” ifadelerini kullandı. HANDE YENER”İN İLK VUKUATI DEĞİL Şarkıcı Hande Yener”in Muğla”da bahar şenlikleri kapsamında verdiği konser tepki toplayan anlara sahne oldu. Muğla konserinde seyirciye sahneden eşlik edip dans ekibiyle beraber zıplayan Hande Yener, “Zıplamayan Tayyipçi” sloganı attı. Provokatörlere destek veren Hande Yener, verdiği cevapla büyük tepki topladı. Yener, “Gençlerimiz, ülkemizin geleceğidir. Gençlerimiz, ülkemizin çiçekleridir, başımızın tacıdır. Sizin gönlünüz kırılmasın. Kimse kırmasın o gönlünüzü. Çok tatlısınız, çok güçlüsünüz.” ifadelerini kullandı. TRİBÜNLERDE PANKART KRİZİ Saha içerisinde bunlar yaşanırken, tribünlerde de pankart krizi vardı. Karşılaşmanın ardından yaşanan şampiyonluk coşkusuna, tribünlerde açılan bir pankart damga vurdu. Sarı-lacivertli taraftar grubunun açtığı pankartta, kulüp başkanı Ali Koç”un fotoğrafı yer alırken, üzerinde “Büyük başkan, yola devam” ifadeleri dikkat çekti. Söz konusu pankart, sosyal medyada ve stadyum tribünlerinde farklı tepkilerle karşılandı. Bazı taraftarlar pankartı alkışlarla desteklerken, bazıları ise açılan pankarta tepki gösterdi. Kısa süreli sözlü tartışmaların yaşandığı belirtildi.

Source: Sabah


DEM”li vekilin Kürtçe bela okuması TBMM”yi karıştırdı

TBMM Genel Kurulu”nda Nisan ayında görüşülmeye başlanan ve bazı maddeleri eleştirilere neden olan İklim Kanunu Teklifi, yeniden Meclis gündemine alındı. Teklifin 5. maddesi üzerinde söz alan DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk’un konuşmasının ardından yaptığı Kürtçe açıklama Genel Kurul’da tartışmalara yol açtı.

KÜRTÇE BELA OKUDU

Çubuk, konuşmasını tamamladıktan sonra kürsüden ayrılırken, doğa katliamcılarına hitaben Kürtçe “Allah belanızı versin” ifadesini kullandı. Milletvekillerinin sözleri anlamaması üzerine TBMM Başkanvekili Pervin Buldan ifadenin Türkçesini açıkladı.

AKP Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta, sözlerin Meclis’e yakışmadığını belirterek Çubuk’tan özür talep etti. İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez de, “Bu çatı altında bela okunmaz. Üstelik anlaşılmayan bir dilde böyle ifadeler kullanılmasını da doğru bulmuyoruz” dedi.

DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit ise, Çömez’in “anlamadığımız bir dil” ifadesine tepki göstererek, “Kürtçe bu ülkenin bir dili. Önemli olan kullanılan dil değil, kullanılan sözün uygunluğudur” ifadelerini kullandı.

İFADESİNİ GERİ ÇEKTİ

Yaşanan tartışmalar üzerine DEM Partili Burcugül Çubuk söz alarak, kastının doğa katliamı yapanlara yönelik olduğunu ve kaba bir dil kullanma niyetinin bulunmadığını söyledi. Çubuk, “Sözümüzü geri çekmekle ilgili bir kaygımız yok” dedi.

Milletvekilleri arasında yaşanan tartışmaların ardından TBMM Başkanvekili Pervin Buldan birleşime 10 dakika ara verdi. Aranın ardından yeniden söz alan Çubuk, ifadesini geri çektiğini belirtti.

Source: Anka


BM, dünya genelinde 2023″te 316 milyon kişinin uyuşturucu kullandığını bildirdi

BM Genel Kurulu”nun 1987″de uyuşturucusuz bir toplum hedefine ulaşmak, uluslararası alanda eylem ve işbirliğini güçlendirmek amacıyla aldığı kararla 26 Haziran, “Uluslararası Uyuşturucu Kullanımı ve Kaçakçılığı ile Mücadele Günü” olarak belirlendi.

Bu kapsamda 26 Haziran, uluslararası toplumun dikkatini uyuşturucu sorununa çekmek ve uyuşturucu ile küresel düzeyde mücadele etmek amacıyla kutlanıyor.

BM Uluslararası Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) tarafından 2023 verilerinin yer aldığı “2025 Dünya Uyuşturucu Raporu” kamuoyuyla paylaşıldı.

Küresel olarak 2023″te 316 milyon kişinin uyuşturucu kullandığı aktarılan raporda, son 10 yılda uyuşturucu kullanımındaki artışın yüzde 28 olduğu ifade edildi.

Raporda, en çok kullanılan uyuşturucu maddenin esrar olduğu ve 244 milyon kişinin bu maddeyi kullandığı kaydedilirken, yaklaşık 61 milyon kişinin “opioid” adlı sentetik uyuşturucu çeşitlerini, 31 milyon kişinin amfetamin türü maddeleri, 25 milyon kişinin kokain ve 21 milyon kişinin ekstazi kullandığı belirtildi.

64 milyon kişi uyuşturucu nedeniyle sağlık sorunları yaşıyor

Uyuşturucu nedeniyle rahatsızlıklar yaşayan ve tedavi hizmeti bekleyenlerin sayısında son on yılda yaklaşık yüzde 13 artışın olduğu vurgulanan raporda, 2023″te 64 milyon kişinin uyuşturucuya bağlı çeşitli sağlık sorunları yaşadığına işaret edildi.

Raporda, uyuşturucu kaynaklı rahatsızlık yaşayan her 18 kadından yalnızca 1″inin tedavi imkanı bulabilirken, erkeklerde bu oranın 7″de 1 olduğu belirtildi.

Uyuşturucu kullanımındaki cinsiyet farkının da sosyal, kültürel ve çevresel faktörlerle ilgili olduğu vurgulanan raporda, Afrika ve Asya”da erkeklerin kadınlardan neredeyse 10 kat daha fazla esrar kullandığı, Avrupa”da ise bu oranın iki katı olduğu kaydedildi.

Her ne kadar uyuşturucu kullanımı erkeklerde daha yüksek oranlarda görülse de, raporda, kadınların erkeklerden daha hızlı bağımlılık geliştirebildiği ve daha “şiddetli” psikolojik problemler yaşayabildiğinin altı çizildi.

14 milyon kişi uyuşturucu enjekte etti

Uyuşturucunun beraberinde getirdiği ölümcül sağlık sorunlarına da yer verilen raporda, 2023″te 14 milyon kişinin uyuşturucuyu vücutlarına enjekte ederek kullandığına, bu kişilerin 1,7 milyonunun HIV, 1,5 milyonunun HIV ve hepatit C, 6,9 milyonunun ise yalnızca hepatit C virüsü taşıdığına dikkati çekildi.

Enjekte ederek uyuşturucu kullanımının küresel hepatit C salgınının önemli bir etkeni olmaya devam ettiği vurgulanan raporda, uyuşturucu enjekte eden kişiler arasında HIV edinme riskinin genel nüfusa göre 14 kat daha yüksek olduğu ifade edildi.

Raporda, 2023″te ise uyuşturucu enjekte eden neredeyse 8 kişiden 1″inin hepatit C hastalığı taşıdığı bildirildi.

Uyuşturucu üretimi ve trafiği

Dünyada kokain arzı ve talebinde artış yaşandığına işaret edilen raporda, kokainin elde edildiği koka ağacının 2022″ye kıyasla yaklaşık yüzde 6″lık bir artışla 376 bin 784 hektarlık alanda ekildiği aktarıldı.

Raporda, emniyet güçlerinin ele geçirdiği uyuşturucu miktarına da değinildi. 2023″te 2 bin 275 ton kokain, 1236 ton esrar reçinesi, 5 bin 749 ton esrar tohumu ele geçirildiği belirtilen raporda, ele geçirilen kokain ve esrar reçinesinde artış, esrar tohumunda ise yaklaşık yüzde 8 düşüş yaşandığı kaydedildi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Türkiye’de 759 bebek ve 4 bin 293 çocuk cezaevinde yaşamaya mahkum

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verileri, çocukların yaşam koşullarına dair çarpıcı gerçekleri ortaya koyuyor. Türkiye’de ailesi tarafından bakılamayan çocuk sayısı 174 bini bulmuş durumda. Bu çocukların büyük bölümü, barınma, gıda ve eğitim gibi en temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor; devlet korumasına muhtaç hale geliyor.

134 bin çocuk hakim karşısında

2024 yılında “suça sürüklenen çocuk” tanımıyla hâkim karşısına çıkan çocuk sayısı 134 bin 383 olarak açıklandı. Bu çocukların önemli bir bölümü, yoksulluk, istismar, eğitimsizlik ya da korunmasızlık nedeniyle adalet sistemiyle tanışıyor.

Cezaevinde 4 bin 293 çocuk var

Adalet Bakanlığı verilerine göre, 31 Mayıs 2025 itibarıyla Türkiye genelindeki cezaevlerinde 12-18 yaş aralığında toplam 4 bin 293 çocuk bulunuyor. Bunların 1.341’i hüküm giymiş, 2.952’si ise tutuklu durumda. Çocukların özgürlüklerinden mahrum bırakıldığı bu ortamlar, onların onarıcı adalet yerine, daha fazla zarar görmesine neden oluyor.

Cezaevlerinde 759 bebek var

Bir başka çarpıcı veri ise cezaevlerinde kalan bebeklerle ilgili. 0-6 yaş aralığında olan 759 bebek, anneleriyle birlikte cezaevlerinde yaşamını sürdürüyor. Uzmanlar, bu yaş grubundaki çocukların cezaevi ortamında kalmasının fiziksel, psikolojik ve bilişsel gelişimleri açısından büyük sakıncalar taşıdığına dikkat çekiyor.

Denetim altındaki çocuk sayısı 9 bini aştı

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, ceza almaktan kurtulan ancak denetim ve takip altına alınan çocuk sayısının 9 bin 245 olduğunu bildirdi. Denetimli serbestlik kapsamında izlenen çocukların 8 bin 382’si erkek, 863’ü ise kız çocuğu. Bu tablo, sosyal destek mekanizmalarının yetersizliğini ve önleyici politikaların eksikliğini açıkça ortaya koyuyor.

Sosyal hizmet uzmanları ve çocuk hakları savunucuları, çocukların cezalandırılmak yerine desteklenmesi gerektiğini vurguluyor. Eğitimden mahrum bırakılan, aile desteği göremeyen ve yoksulluğa mahkûm edilen çocukların suça sürüklenmesini önlemenin yolu, adalet sistemi yerine sosyal koruma sistemlerinin güçlendirilmesinden geçiyor.

Source: aktifhabercom


Günlerdir haber alınamıyor: Hamaney sırra kadem bastı! Yetkililerden kaçamak cevaplar…

İsrail ile İran arasında 12 gün süren savaş, dünya gündemine oturdu. ABD”nin İran”ın nükleer tesisini bombalamasının ardından “ateşkes” haberi geldi. Gerilimli “barış” sürecinde dikkat çeken bir nokta ise İran”da kilit kararlarda son sözü söyleyen dini lider Hamaney”in yokluğu.

Hamaney yaklaşık bir haftadır kamuoyu önünde görünmediği gibi kendisinden de haber alınamıyor.

Önceki gün İran devlet televizyonunun sunucusu, İran”da siyasi elitlerden sokaktaki insana kadar pek çok kişinin merak ettiği soruyu sordu. Hamaney”in ofisinden bir yetkiliye “İnsanlar yüce lider için çok endişeli. Bize onun nasıl olduğunu söyleyebilir misiniz?” dedi.

İzleyicilerin de aynı şeyi soran mesajlar gönderdiğini belirtti. Ancak Hamaney”in arşiv ofisinin başındaki Mehdi Fazaeli adlı yetkili net bir cevap vermedi.

“DUA EDELİM”

Fazaeli, şunları söyledi: “Hepimiz dua etmeliyiz. Yüce lideri korumakla yükümlü olan insanlar işlerini iyi yapıyorlar. İnşallah halkımız liderlerinin yanında zaferi kutlayabilir, Allah”ın izniyle”

Hamaney,”in İsrail”in suikast tehditleri karşısında bir sığınakta saklanırken üç din adamını potansiyel halef olarak atadığı da öne sürülüyor.

“ÖLÜRSE CENAZESİ TARİHİ OLACAK”

İsrail ile savaş şiddetli şekilde devam ederken, yetkililerin bir sığınakta barındığını ve kendisine yönelik suikast girişimlerini önlemek için elektronik iletişimden kaçındığını söylediği Hamaney, kamuoyuna hiçbir açıklama yapmadı ya da mesaj yayınlamadı.

The New York Times”ın (NYT) haberine göre Khaneman gazetesinin genel yayın yönetmeni Mohsen Khalifeh, Hamaney”in günler süren yokluğunun onu seven herkesi çok endişelendirdiğini söyledi. İki hafta önce düşünülemeyecek bir olasılığı kabul eden Khalifeh, Hamaney”in ölmesi halinde cenaze töreninin en görkemli ve tarihi olacağını dile getirdi.

HİÇBİRİ NET KONUŞMADI

Üst düzey askeri komutanlar ve hükümet yetkilileri son günlerde Hamaney ile görüşüp görüşmedikleri konusunda kaçamak cevaplar verdi.

Devrim Muhafızları Komutanı ve Hamaney”in üst düzey askeri danışmanı General Yahya Safavi”nin oğlu, siyasi analist Hamzeh Safavi, İran güvenlik yetkililerinin İsrail”in ateşkes sırasında bile Hamaney”e suikast düzenleyebileceğine inandığını söyledi.

Bu nedenle dış dünyayla sınırlı temas da dahil olmak üzere aşırı güvenlik protokolleri uyguladıklarını belirten Safavi, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan gibi diğer liderleri güçlendirerek ülkeyi bu krizden çıkarmak için pragmatik bir görüşün hakim olduğunu ifade etti.

Safavi yine de Hamaney”in kilit kararlara uzaktan müdahil olduğuna inandığını belirtti.

SİYASETÇİLER VE KOMUTANLAR İKTİDAR YARIŞINDA

NYT”ye göre hükümet içindeki güncel politika tartışmalarına aşina olan dört üst düzey İranlı yetkili, Hamaney”in yokluğunda siyasetçilerin ve askeri komutanların ittifaklar kurduğunu ve iktidar için yarıştığını söyledi. Bu grupların İran”ın nükleer programı, ABD ile müzakereleri ve İsrail”le arasındaki açmaz konusunda nasıl ilerlemesi gerektiğine dair farklı vizyonları var.

Dört yetkili, şu anda üstünlüğü elinde bulunduran grubun ılımlılık ve diplomasi için bastırdığını söyledi. Bu grupta, Trump”ın İran”ın nükleer tesislerini bombalamasından sonra bile ABD ile pazarlık masasına dönmeye hazır olduğunun sinyallerini veren Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan da yer alıyor.

Source: Çağla Çağlar


Bakan Tekin”den LGS açıklaması: Sınav iptal edilecek mi?

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, TGRT Haber’de gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulunuyor.Bakan Tekin”in açıklamalarından satır başları:Bu yılki eğitim öğretim dönemi sorunsuz şekilde tamamlandı. Maarif modeli 1 ve 2. sınıflarda da uygulanacak. Hayatta her şey değişiyor, dolayısıyla biz başlarken çağa ayak uyduran bir program yapacağız dedik ve belirli aralıklarla bu programlar değişecek. Buradan hareket ettiğimizde bizim zaten maarif modeliyle ilgili sürekli güncelleneceğini bilmemiz lazım. Katılımcı bir mantıkla işi yürüteceğiz ve başladığımız günden itibaren her icraatın öğretmen arkadaşlarımızla, akademisyenlerle istişare ederek düzenlemelerimizi yapıyoruz. Türkiye Yüzyılı maarif modeliyle ilgili de dedik ki, “Biz ilgili genel müdürlüklerinden geri dönüşüm alacağız.” Bir yıl için izleme ve değerleme faaliyeti yapılacak. Başlangıçta özellikle muhalefetin ve muhalif sendikaların oluşturduğu iklim o hava öğretmen arkadaşlarımız tarafından kırıldı. Biz programlarla ilgili neyden rahatsızdık, neden değiştirdik? 2013 yılında müsteşarlık görevine başlayınca birçok uluslararası toplantıya katıldım. Türkiye eğitim sistemi ile ilgili rahatsızlık, hâlâ çocuklara bilgi edinmeyle ilgili raporlarla uyarılarda bulunuyorlardı.FETÖ İLE MÜCADELEFETÖ”nün kitap bastırdığı yayınevlerinin listesini çıkardık. 38 tane yayınevi çıkardık. Bu 38 yayınevinin Kültür Bakanlığı”ndan bandrollerin sayısını da aldık. Bu sektörde bandrolle satılan kitaplar var bir de yaprak test denilen kitaplar var. Pastanın asıl büyük kısmı bu bandrolsüz olanlar. Kültür Bakanlığı”ndan aldığımız tahmini maliyetlerle bir hesap yaptığımızda, bizim 16 milyon öğrenciye bedava dağıttığımız ders kitabı maliyetinin yaklaşık 2,5 katı bir pasta var orada. Bu 38 yayınevinin bandrollü ürünleri. Bandrolsüzleri de hesap ettiğinizde 5 katı bir rakam ortaya çıkacak muhtemelen. Sadece yardımcı kaynakların olduğu, bu pastadan çıkar elde edenlerin MEB politikaları üzerindeki vesayeti düşünün siz.LGS AÇIKLAMASI: İPTAL SÖZ KONUSU DEĞİLBir kere burada gerçek olanla hayali olan konular birbirine karıştırılıyor. 2013 yılında TEOG kapsamında biz ekim ayı sonunda bir deneme sınavı yaptık. Pilot iller seçtik. Birisi bizim deneme maksatlı kitapçığı almış, biz normal sınavı yaptığımızda sınav sabahı, “Soru kitapçığını aldım” diye bastı. Bunu açıklayıncaya kadar ortalık birbirine giriyor.Çok üzgünüm ama burada velilerin, öğrencilerin duygularını istismar eden, gasp edici insanlar var. Öğretmen arkadaşlarımızın ve okullardaki idarecilerin emeklerini gasp eden, yalan bilgiler yayanlar var. Bahsettiğiniz konu doğdurur. LGS sınavında soru kitapçığımız, bizim arzu ettiğimiz saatten daha önce açıklandı. Fakat sabah sınav başlayıp, sınav tamamlandıktan 1 saat sonra, 11.57″de sosyal medyada paylaşılıyor. Bu bizim istediğimiz saatten daha doğru saatte yayınlandı. Ama sınavın güvenliğini riske edecek hiçbir durum söz konusu değil. Buna rağmen biz o yayını yapan kişiyle ilgili suç duyurusunda bulunduk. Sınavın sözel kısmı tamamlandıktan, kitapçıklar tamamlandıktan sonra… Teftiş kurulundaki arkadaşlarımız araştırıyorlar. Sınavın iptali söz konusu değil. SERBEST KIYAFET NEDEN KALDIRILDI?Bunu yaparken herhangi bir marka ve mağazaya yönlendirmek söz konusu değil. yönetimlerden istediğimiz sadece formayı tanımlamalı. Çocuklarımızın kıyafeti net olarak tanımlanacak. Okul idaresinden 4 yıl boyunca değişmesini istemiyorum. Bu şekilde mağazalara yönlendirmesini de engellemiş oluyoruz. Öğrenciler her kademede aynı kıyafeti giyecek. Herhangi bir arma ya da ekonomik bir çıkar elde etmeyi ortadan kaldırmak için gerekli tedbirlerimizi aldık.MEB”den LGS açıklaması: Sınav güvenliğine gölge düşmedi

Source: Ayşe Tan


Küresel pamuk tedarik zinciri İzmir’de buluştu

Pamuk sektörünün geleceğine yön vermeyi amaçlayan Better Cotton 2025 Konferansı Swiss Otel İzmir’de gerçekleştirildi. 20 farklı ülkeden gelen 370’i aşkın katılımcı, pamuk tedarik zincirinin tüm halklarını temsilen etkinliğe katıldı. Better Cotton’ın Türkiye’deki stratejik ortağı olan İyi Pamuk Uygulamaları Derneği‘nin (IPUD) Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Turgut Kayhan, doğal kaynakları korumanın önemine değinerek “Toprak hayattır” dedi.Better Cotton’ın Türkiye’deki stratejik ortağı olan İyi Pamuk Uygulamaları Derneği (IPUD), konferansa Yönetim Kurulu Üyeleri ve uzman kadrosuyla katıldı. IPUD standında, derneğin yürüttüğü eğitim programları, saha çalışmaları ve iyi tarım uygulamaları hakkında bilgi verildi. Katılımcılarla teknik içerikli deneyim paylaşımı yapıldı.”Tüketici değişirse üretici de değişir”Bu yıl “Her şey çiftçiyle başlar” temasıyla gerçekleştirilen konferansta, tarımda dönüşümün çiftçiden başlaması gerektiği vurgulandı. Etkinlik boyunca iklim değişikliğiyle mücadele, çiftçilerin üretimdeki rolü, onarıcı tarımın yaygınlaştırılması, kadın emeğinin görünürlüğü, işçi hakları, tedarik zincirinde adalet ve dijital izlenebilirlik gibi konular geniş bir çerçevede ele alındı. Konferans’ta üretimden tüketime kadar tüm süreçlerin daha adil, şeffaf ve sürdürülebilir hale getirilmesine yönelik çözüm önerileri paylaşıldı.Konferansta konuşan IPUD Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Turgut Kayhan, Türkiye’de onarıcı tarımın henüz yeni yeni yaygınlaşmaya başladığını belirterek, dönüşümün başarısının tüketici davranışlarına bağlı olduğuna dikkat çekti. Kayhan, su kıtlığı ve toprak kirliliğine değinerek, toprak sağlığının yeniden tesisi için onarıcı tarımın kritik rol üstlendiğini ifade etti. “Eğer tüketici değişirse, üretici de değişir” diyen Kayhan, markaların pazarlama bütçelerinde sürdürülebilirliğe daha fazla alan açarak bu sürece ivme kazandırabileceğini söyledi.Saha deneyimiyle bilgi paylaşımıKonferans kapsamında gerçekleştirilen teknik saha gezilerinde, IPUD Yönetim Kurulu Üyesi Fuat Tanman, Söke’deki çiftliğinde uyguladığı toprak koruma ve su yönetimi pratiklerini katılımcılarla sahada paylaştı. Uçak Tekstil tesislerindeki saha gezisinde ise IPUD Eğitim ve Kapasite Geliştirme Yöneticisi Mehmet Faik Yersel tarafından gerçekleştirilen sunumda; minimum toprak işleme, örtü bitkileri kullanımı ve kimyasal girdilerin azaltılmasına yönelik uygulamalar aktarıldı.Sosyal boyut ve gelecek vizyonuKonferansta yalnızca teknik konular değil, pamuk üretiminde toplumsal eşitsizlikler de ele alındı. Kadınların pamuk üretiminde yüzde 60-80 oranında yer almalarına rağmen toprak mülkiyetinde ve karar alma mekanizmalarında yeterince temsil edilmemeleri, önemli bir sorun olarak öne çıktı. Ayrıca, çiftçilerin topladığı verilerden doğrudan fayda sağlayamaması, izlenebilirlik sistemlerinin daha kapsayıcı ve çiftçi odaklı tasarlanması gerektiğini gösteren önemli bir gündem maddesi oldu.Better Cotton tarafından yapılan açıklamada, organizasyonun önümüzdeki 12 ay içinde onarıcı tarım alanında resmi standart haline gelmeyi hedeflediği belirtildi. Bu adım, zararı azaltmanın ötesine geçerek doğrudan çevresel restorasyon sağlayan bir yaklaşımın küresel ölçekte yaygınlaşmasını hedefliyor.

Source: Dünya Gazetesi


İstismara uğradı, nişanlısı tarafından katledildi! Bebeğiyle öldürülen Oya Budak”ın dedesi anlattı

Korkunç olay İstanbul Sarıyer”de dün gece saatlerinde yaşandı. Beş buçuk aylık hamile 18 yaşındaki Oya Budak, eski nişanlısı Samet T. tarafından ormanlık alana götürülüp silahla katledildi. Katil zanlısı Samet, Kağıthane”de yakalandı.

Oya”nın 6 ay önce cinsel istismara uğrayıp hamile kaldığı öğrenilirken Budak”ı istismar eden kişinin tutuklandığı öğrenildi.

TECAVÜZDEN AİLESİNİN HABERİ YOKMUŞ

Adli Tıp Kurumu”nda Oya Budak”ın otopsi işlemleri devam ediyor. Budak”ın ailesi cenazeyi almak için sabah erkenden Adli Tıp Kurumu”na geldi. Oya Budak”ın tecavüze uğrayıp hamile kaldığından ailesinin haberi olmadığı öğrenildi.

AİLESİNE RAĞMEN OYA”DAN VAZGEÇMEMİŞ

Nişanlısının ailesi hamilelikten haberi olunca Oya Budak”ı istemediği ancak nişanlısının ailesine rağmen vazgeçmek istemediği ortaya çıktı.

Öte yandan Oya Budak”ı nişanlısı ile ölmeden önce yaptığı son konuşması ortaya çıktı. Yazışmalarda Samet T, Budak”ı dışarı da beklediğini yazıyor.

DEDESİ YAŞANANLARI ANLATTI

Hamile olduğunu bilmediklerini söyleyen dede Orhan Budak, “Telefon ederek kızı evden alıyor. Seni gezmeye getirdim diyor. Maslak”ta ormanlık alana gidiyorlar kızdan bir şey istemiş. Kızda olmaz deyince vuruyor. Kız daha önce tecavüze uğradı ama bize söylemedi.

Karın ağrısı olduğunu söylüyordu bende ilaç veriyordum. Rahatladım dede diyordu. Hamile olduğunu bilmiyoruz. Annesine, babasına, halalarına söylemiyor. Kız ağrım var dediğinde nişanlısı hastaneye götürüyor ve hamile olduğunu öğreniyor. Oda annesine ve babasına söylüyor. Onlar da boşan diyor.

Hamile olduğunu bilseydik söz yaptırmazdık. Annesi geldi, kendi geldi. Annesi benim çocuğuma bu kız yakışmaz dedi. Kız da çocuğu seviyor çocuk da kızı seviyor dedim. Çocuk ben ayrılmam diyor. O zaman “Anneni babanı razı et çocuğu da kabulleniyorsan ev tut çocuğu da kabulleniyorsan çocuğa da bir kimlik çıkarırsın oturursun” dedim.

Annesi olmaz dedi. Gelinime abuk sabuk konuşmaya başladı. Ay gibisin parlıyorsun diye. Ben kalkıp sen kimin hanımına konuşuyorsun o benim gelinim senin hakkın var mı öyle konuşmaya diye. Özür dilerim dedi bende gidin dedim. Kalkıp gittiler tekrar geldi. Elimizi öpmeye kalktı ben de git dedim. Kızımı kandırdı götürdü ormana vurdu” dedi.

Source: Çağla Çağlar


İran”dan geniş çaplı iç güvenlik operasyonu

İran güvenlik yetkilileri ve insan hakları aktivistlerine göre, İsrail”in 13 Haziran”da başlattığı hava saldırılarının ardından Tahran yönetimi, ülkedeki muhalif hareketlenmeleri önlemek amacıyla geniş çaplı bir iç güvenlik operasyonu başlattı. Reuters”ın haberine göre, özellikle İran’ın Kürt bölgelerinde Devrim Muhafızları ve Besiç milisleri devreye sokuldu. Yetkililer, “İç güvenlik artık birincil önceliğimiz” diyerek istihbarat operasyonlarının, arama noktalarının ve gözaltı dalgalarının yoğunlaşacağını belirtti. 705 GÖZALTI, 3 İDAM İran merkezli İnsan Hakları Haber Ajansı (HRNA), savaşın başlamasından bu yana 705 kişinin siyasi ya da güvenlik suçlamalarıyla gözaltına alındığını bildirdi. Gözaltına alınanların bir kısmı İsrail adına casuslukla suçlandı. İran devlet medyası, Urmiye’de üç kişinin idam edildiğini duyurdu. Hengaw adlı İran-Kürt hak örgütü, idam edilenlerin Kürt olduklarını ve davaların siyasi nitelik taşıdığını belirtti. İran’ın İçişleri ve Dışişleri Bakanlıkları ise konuyla ilgili henüz açıklama yapmadı. Kürt bölgesindeki muhalefet partilerine göre, İran güvenlik güçleri kısa sürede okullara yerleşti, ev ev baskınlar gerçekleştirdi ve ana yolları ordu için kapattı. Kermanşah ve Senendec gibi kentlerde yoğun güvenlik hareketliliği yaşandığı bildiriliyor. İran”da terör örgütü ilan edilen Demokratik Kürdistan Partisi’nden (DPK-I) Ribaz Khalili, Devrim Muhafızları’nın sanayi bölgelerini tahliye ederek askeri üsse dönüştürdüğünü, takviye birliklerin taşınması için otoyolların kapatıldığını söyledi. Öte yandan, Terör örgütü PJAK yöneticileri ise 500″den fazla muhalifin sadece Kürt bölgelerinde gözaltına alındığını aktardı. Komala Partisi yetkilileri de tüm Kürt vilayetlerinde yaygın kontrol noktaları kurulduğunu, vatandaşların fiziki olarak aranıp telefon ve belgelerinin denetlendiğini kaydetti. “REJİM KRİZİ FIRSATA ÇEVİRDİ” 2022 yılındaki geniş çaplı protestolarda tutuklanan bir insan hakları savunucusu, “Bu ortamda herhangi bir eylem organize etmek imkânsız. Rejim, bu krizi baskıyı artırmak için fırsata çevirdi” dedi. İsrail ve sürgündeki İranlı muhalif çevreler, son askeri gelişmelerin halkı rejime karşı harekete geçirebileceğini umsa da, şu ana dek ülkede kitlesel bir protesto yaşanmadı. PAKİSTAN, IRAK VE AZERBAYCAN”A ASKERİ YIĞINAK Yetkililer, İran’ın doğu ve batı sınırlarında da güvenlik önlemlerini artırdığını açıkladı. Pakistan, Irak ve Azerbaycan sınırlarına birlikler gönderilerek “terörist sızmaların” önüne geçilmeye çalışılıyor. Özellikle Sünni Kürt ve Beluç azınlıkların yaşadığı bölgelerde artan askerî varlık, İran’ın çok yönlü bir iç tehdit algısıyla hareket ettiğini gösteriyor.

Source: Dış Haberler Servisi


İran'da herkes aynı soruyu soruyor: Savaş bitti, Hamaney nerede?

İsrail”in İran”a yönelik askeri ve nükleer hedeflere başlattığı saldırılarla alevlenen savaş, 14. gününde geçici bir ateşkesle durakladı. Ancak tüm dünya şimdi başka bir soruya kilitlenmiş durumda: İran”ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney nerede? YETKİLİLER SESSİZ, HALK ENDİŞELİ Yaklaşık bir haftadır kamuoyuna görünmeyen ve herhangi bir açıklama yapmayan Hamaney”in durumu hakkında net bir bilgi bulunmuyor. İran”da karar mekanizmalarının merkezindeki isim olan Hamaney”in sessizliği hem halkta hem de siyasi çevrelerde ciddi merak ve endişe yaratmış durumda… İran devlet televizyonu sunucusu, bu sessizliği sorgulayan ilk resmi seslerden biri oldu. Yayında Hamaney”in ofisinden bir yetkiliye “İnsanlar yüce lider için çok endişeli. Bize onun nasıl olduğunu söyleyebilir misiniz?” sorusunu yöneltti. Ancak arşiv ofisi başkanı Mehdi Fazaeli net bir yanıt vermek yerine, “Hepimiz dua etmeliyiz. Yüce lideri korumakla görevli insanlar işlerini iyi yapıyor” dedi. SUİKAST KORKUSU, AŞIRI GÜVENLİK ÖNLEMLERİ İran güvenlik çevrelerine göre, Hamaney suikast riski nedeniyle bir sığınakta saklanıyor. Kendisine yönelik olası saldırılardan korunmak amacıyla elektronik iletişim dahil her türlü temastan kaçınıldığı bildiriliyor. Hamaney”in bu süreçte üç din adamını potansiyel halef olarak görevlendirdiği iddiaları da gündemde. İran Devrim Muhafızları Komutanı”nın oğlu ve siyasi analist Hamzeh Safavi, İsrail”in ateşkes sırasında dahi suikast girişiminde bulunabileceğine inanıldığını ve bu nedenle olağanüstü güvenlik protokollerinin devrede olduğunu açıkladı. GÖLGE LİDERLİK VE İKTİDAR YARIŞI Hamaney”in ortadan kaybolmasının ardından siyasi arenada dengeler değişmeye başladı. New York Times”a konuşan dört üst düzey İranlı yetkili, hükümet içinde ittifakların oluştuğunu ve iktidar mücadelesinin başladığını belirtti. Özellikle Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan liderliğindeki ılımlı kanat, ABD ile diplomasiye dönüş sinyalleri veriyor. Pezeşkiyan”ın yanında, dini lidere yakınlığıyla bilinen Yargı Başkanı Gholam-Hossein Mohseni-Ejei ve Silahlı Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Abdolrahim Mousavi”nin yer aldığı ifade ediliyor. “AŞURA”YA KADAR GÖRÜNMEZSE KÖTÜYE İŞARET” İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House”un Orta Doğu Direktörü Sanam Vakil, Hamaney”in görünmemesinin ciddi bir işaret olabileceğini belirtti. “Aşura törenine kadar kamuoyuna çıkmazsa bu durum, sağlığı ya da liderliğiyle ilgili kaygıları artırır” diyen Vakil, İran halkının liderinin yüzünü görmek istediğini vurguladı. Aşura törenleri, Muharrem ayı kapsamında temmuz başında düzenlenecek. O tarihe kadar Hamaney”in kamuoyuna çıkmaması halinde İran”daki siyasi dengelerin daha da karmaşık bir hâl alabileceği konuşuluyor.

Source: Haberler


Tanesi 10 liraya satılıyordu… Türkiye’nin en iyi kiraz bahçeleri sessiz, çiftçi perişan

CHP Afyonkarahisar İl Başkanı Faruk Duha Erhan, Türkiye’nin en kaliteli kirazlarının yetiştirildiği Sultandağı bölgesinde üreticilerle bir araya gelerek sorunlarını dinledi. CHP’li Erhan, yaşanan don felaketinin ardından üreticilerin büyük mağduriyet yaşadığını belirtti.

“AKP’LİLER BİR DAHA UĞRAMADI”

14 Nisan tarihinde de bölgeyi ziyaret ettiklerini hatırlatan Erhan, o dönemde AKP’lilerin de üreticileri ziyaret ettiğini ancak o tarihten itibaren çiftçiye uğramadıklarını belirtti. Erhan, “O gün siyaset yapmıyoruz dedik. AK Parti’nin yetkilileri de geldi, inceledi, büyük bir sorun olduğunu gördüler. Ama o günden sonra buraya kimse uğramadı” diyerek tepki gösterdi.

“ÇİFTÇİ SIFIR KAZANÇLA İLEÇ VE GÜBRE MASRAFI YAPIYOR”

Kiraz hasadının başlaması gereken günlerde, tarlalarda kimsenin olmadığını belirten CHP’li Başkan Erhan, “Şu an kiraz kasa kasa toplanması gerekirken, çiftçiler kahvelerde bekliyor. Çünkü bu yıl bir tane bile ürün yok. Çiftçimiz sıfır kazançla, hâlâ ilaç ve gübre masrafı yapıyor. Gelecek yılı kurtarabilmek için çabalıyor” şeklinde konuştu.

“DESTEK VERİLSİN”

Erhan, üreticilerin ekonomik olarak tamamen çöktüğünü belirterek destek çağrısında bulundu. “Hiç olmazsa borçlar ertelensin” diyen Erhan, “Çiftçimiz diyor ki, bu sene hiç para kazanamadık, borçlarımı nasıl ödeyeceğim? Çocuğunu üniversiteye gönderemeyen, düğününü iptal eden aileler var. Bu tablo çok ağır. Çiftçiye kimse ‘halin nedir?’ diye sormadı” ifadelerini kullandı.

“BÖYLE BİR DEĞERİ KAYBETMEMELİYİZ”

Dünya çapında bilinen ve İngiliz kraliyet ailesinin sofrasına dahi giden Dereçine kirazının bu yıl yok olduğunu vurgulayan Erhan, “İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in bile yediği bu kiraz, bilim insanlarının lezzetini araştırmak için geldiği bir ürün. Şimdi gelin görün ki, bir tane bile bulamazsınız. Böyle bir değeri kaybetmemeliyiz” dedi.

“AFET BÖLGESİ İLAN EDİLMELİ”

Afyonkarahisar’ın afet bölgesi ilan edilmesi gerektiğini belirten Faruk Duha Erhan, “Burası artık afet kapsamına alınmalı. 2,5 aydır çiftçiye temas yok. Bu felaket sadece ürün değil, hayatları da etkiledi. Yetkilileri bir an önce harekete geçmeye davet ediyorum” dedi.

Source: Müslüm Evci̇


Antik tiyatrolarda iptal edilen konserler: Bakan”a “İmamoğlu”na destek” sorusu

CHP Adana Milletvekili Bilal Bilici, son dönemde, bazı sanatçıların Silivri Cezaevi”nde tutuklu bulunan CHP”nin Cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargı süreci hakkında ifade ettikleri demokratik tepkilerin ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından dolaylı yaptırımlara maruz kaldıkları yönündeki iddiaları Meclis gündemine taşıdı. Bilici, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy”un yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı”na verdiği soru önergesinde şunları kaydetti: Son dönemde, bazı sanatçıların İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargı süreci hakkında ifade ettikleri demokratik tepkilerin ardından, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından dolaylı yaptırımlara maruz kaldıkları yönündeki iddialar kamuoyunda ciddi endişelere yol açmaktadır. Özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı antik tiyatrolarda gerçekleştirilmesi planlanan konserlerin topluca iptal edilmesi, yalnızca ilgili sanatçıları değil, aynı zamanda kültür ve sanat etkinliklerine erişmek isteyen vatandaşları da mağdur etmektedir. Kültür ve sanat faaliyetlerinin siyasetin aracı haline getirilmesi, Anayasamızın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü ilkesine ve demokratik toplum düzeninin temel değerlerine açıkça aykırıdır. Sanatın özgür olması, demokrasinin ve toplumsal barışın en temel göstergelerinden biridir. Kültür politikalarının hiçbir şekilde siyasal görüşler doğrultusunda şekillendirilmemesi gerektiğini hatırlatıyor; kamuoyunu bu konuda duyarlılığa ve yetkilileri şeffaflığa davet ediyoruz. ANTİK TİYATROLARDA PLANLANAN KÜLTÜREL VE SANATSAL ETKİNLİKLERDEN KAÇ TANESİ İPTAL EDİLMİŞTİR”” Bilici, Bakan Ersoy”a şu soruları yöneltti: 2024 ve 2025 yıllarında Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı antik tiyatrolarda planlanan kültürel ve sanatsal etkinliklerden kaç tanesi iptal edilmiştir? Bu iptallerin gerekçeleri nedir? Bu iptaller arasında, Sayın Ekrem İmamoğlu’na destek beyanında bulunan sanatçılara ait konserler bulunmakta mıdır? Varsa, hangi sanatçıların etkinlikleri iptal edilmiştir? Antik tiyatrolarda tüm konserlerin iptal edilmesine ilişkin Bakanlık tarafından alınmış genel bir karar var mıdır? Varsa, bu karar hangi tarihte ve hangi makam tarafından alınmıştır? Kültürel etkinliklerin iptali sürecinde tarafsızlık ve eşitlik ilkeleri nasıl gözetilmektedir? Sanatçıların bireysel görüş ve düşüncelerinin mesleki faaliyetlerine yansıdığı durumlarda, Bakanlığınızın yaklaşımı nedir? Bu konuda ifade özgürlüğü ile kamu yararı arasında nasıl bir denge gözetilmektedir?

Source: Anka


Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmenin detaylarını anlattı: Trump önerilerimize olumlu yaklaştı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hollanda dönüşü aralarında Murat Çiçek ve Star Açık Görüş Editörü Hale Kaplan”ın da bulunduğu gazetecilerin sorularını cevapladı.GENEL DEĞERLENDİRMEDeğerli arkadaşlar, sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla selamlıyorum. Avrupa Atlantik güvenliğinin krizler, çatışmalar ve savaşlarla sınandığı bir dönemde Lahey Zirvemizi gerçekleştirdik. Uluslararası basın toplantısında zirveye ve alınan kararlara dair detaylı bilgilendirmeyi yaptım. Müttefiklerin savunma harcamalarını artırmaları, en öncelikli gündemdi. Savunma harcamalarının, 10 yıllık sürede gayrisafi yurtiçi hasılalarımızın yüzde 5″i düzeyine çıkartılmasında mutabık kalındı. Esasen yüzde 5″i yakalamaya en yakın ülkelerden biriyiz. Bunun için müttefikler arasındaki kısıtlamaların kaldırılması çok önemli. Keza, Avrupa Birliği üyesi olmayan müttefiklerin, milli savunma ve güvenlik girişimlerine katılımının garanti altına alınması gerekmektedir. Müttefiklerin Ukrayna”ya destekleri ve savaşın akıbeti, zirvede en fazla konuşulan bir diğer konuydu. 24 Haziran günü Hollanda Kralı”nın ev sahipliğindeki akşam yemeğine Ukrayna Devlet Başkanı, kıymetli dostum Volodimir Zelenskiy de katıldı. Türkiye olarak, bu acımasız savaşın adil ve kalıcı barışla sonlandırılması için çabalarımızı sürdürüyoruz. Önümüzdeki dönemde görüşmelerin üçüncü turuna ev sahipliği yapmak üzere taraflarla diyalog halindeyiz.Gazze”de Filistin halkına yönelik soykırıma bir kez daha dikkat çektim. İsrail”in güvenliğinin ancak komşularının istikrar ve refahından geçtiğinin altını çizdim. İran-İsrail arasındaki çatışmaları da etraflıca görüşme fırsatımız oldu. Ateşkesin kalıcı olması bu aşamada çok ama çok önemli. Zirvede birçok ikili görüşme de yaptım. ABD Başkanı Donald Trump, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Hollanda Başbakanı Dick Schoof, Romanya Cumhurbaşkanı Nicuşor Dan, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile ikili görüşmeler gerçekleştirdik. Görüşmelerde tüm bu ülkelerle ikili ilişkilerimizi, Ukrayna-Rusya Savaşı, İsrail-İran gerilimi, Gazze”deki insani kriz, Suriye”deki son durum gibi gündem başlıkları başta olmak üzere birçok konuyu ele aldık. Türkiye”nin bu konulardaki görüş ve önerilerini muhataplarımıza birinci ağızdan ilettim.Bu zirvenin Türkiye için bir başka önemli yönü, gelecek sene zirveye ev sahipliği yapma önerimizin kabul edilmesiydi. 2026 yılında NATO Liderler Zirvesi”ne ev sahipliği yapacak, müttefiklerimizi bu vesileyle inşallah Türkiye”de ağırlayacağız. Şimdi sizleri dinlemek istiyorum.SORU – ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığınız görüşmeyi sormak istiyorum. Trump birkaç kez sizin gıyabınızda, sizinle ilgili çok mültefit sözler söylemişti. Bu sözlerden sonra ilk kez buluştunuz. Nasıl bir atmosferde gelişti görüşmeniz? Yine size yönelik sıcak mesajlar verdi mi? Gazze konusunda siz her zaman bu konuya dikkat çeken liderlerin en başında geliyorsunuz. Trump ile görüşmenizde de yine Gazze konusunda, Gazze”deki soykırımın sona erdirilmesi konusunda, bir irade beyanınız oldu mu? Nasıl gerçekleşti görüşme?Dostum Trump ile verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Sayın Trump ile ikili ilişkilerimizden NATO ortaklığına, bölgesel ve küresel meselelere kadar pek çok başlığı ele aldık. Biliyorsunuz, ABD ile 100 milyar dolar ticaret hacmi hedefimiz var. Bu hedefe ulaşmak arzusundayız. Bölgemizdeki çatışmaları ve gerilimleri ele alma fırsatı bulduk. İsrail-İran arasındaki ateşkesteki gayretlerine atıfta bulunarak, Gazze ve Rusya-Ukrayna”daki çatışmaların sonlandırılması konusunda da aynı gayretin beklendiğini ifade ettim. Gazze”deki insani krizin sona erdirilmesinin önemini vurguladık. Türkiye”nin bu konuda tarihi ve vicdani sorumluluğu var. Bu vahşet devam edemez. Gazze”de kan durmadıkça hiç kimse kendini güvende hissedemez. Birileri rahatsız olsa da biz bu gerçekleri söylemekten çekinmeyeceğiz. Çözüm perspektifiyle yaklaşıldığında, adil ve kalıcı çözüme ulaşabiliriz. Yeter ki diyalog kanallarını açık tutalım ve çözümü isteyelim. Özellikle bölgemizin yeni gerilimlere, çatışmalara kesinlikle tahammülü yoktur. İsrail, insani yardımların gönderilmesinde Kızıl Haç”a dahi engel oluyor. Bunun üzerinde de durduk. Bölgemizin ihtiyacı, daha fazla barış, daha fazla huzur ve daha fazla istikrardır. Tüm bu konularda çözümleri içeren yaklaşımımızı Sayın Trump”a aktardık ve kendisinden bu konuda destek bekliyoruz. Trump önerilerimize olumlu yaklaştı.SORU- İsrail”in İran”a yönelik saldırılarında, içeriden bilgi aldığı gerçeği ortaya çıktı. Dolayısıyla saldırıların ilk saatlerinde İranlı üst düzey komutanlar öldürüldü. Türkiye, 15 Temmuz”da büyük bir badire atlattı ve o günden beri FETÖ ile çok ciddi mücadele ediyor. Ancak yakın zamanda FETÖ”ye yönelik bir operasyonda, 174″ü muvazzaf, 176 askeri personel gözaltına alındı. İran”daki bu durumu göz önünde bulundurarak, FETÖ ile mücadeleye yeni bir ivme kazandırmak söz konusu mu?15 Temmuz”dan bu yana devletimizin tüm kurumlarında FETÖ ile mücadele, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde ve bildiğiniz gibi kararlılıkla sürdürülüyor. Son operasyonlarda da örgütün hala çeşitli yapılara sızma girişimlerinin sürdüğünü görüyoruz. Bu konuda hiç rehavete kapılmadık, kapılmayacağız. FETÖ”nün ülkemiz için nasıl büyük bir tehdit olduğu, bugün daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu örgüte acınırsa, acınacak hale düşeceğimizi her zaman ifade ettim. Bizim bu FETÖ tehdidine dikkat çekmek için yaptığımız açıklamaları çarpıtanlar oldu. Ama sonuçta haklı çıkan, hep biz olduk. Türkiye bu beladan önünde sonunda tamamen kurtulacaktır. Bu örgütü kurumlarımızdan büyük oranda tasfiye ettik, kalıntıları da temizliyoruz. Kolluk ve istihbarat birimlerimiz son derece titiz bir çalışma yürütüyor. Hangi kılığa girerlerse girsinler, hangi taşın altına saklanırlarsa saklansınlar, bu mücadele hedefine ulaşacaktır. 15 Temmuz ruhunu neden unutmamak ve unutturmamak gerektiğinin, son operasyonlardan sonra herkes tarafından anlaşıldığını sanıyorum. Çünkü tehdit sadece o geceyle sınırlı değildi. Bunu ilk günden anladık ve anlatmaya çalıştık, çalışıyoruz. Düşman uyumuyor. Dolayısıyla biz de uyumayacağız.SORU- İran-İsrail savaşı gösterdi ki, hava hakimiyeti bu tip çatışmalarda oldukça belirleyici bir unsur. Bizi çok yakından ilgilendiren iki konu da var; biri F-35″ler, diğeri de hava savunma sistemleri. Bu noktada F-35 programına dönme ihtimali var mı? Dünkü görüşmenizde ABD Başkanı Donald Trump ile hiç bu konu gündeme geldi mi? Aynı şekilde Rusya”dan satın aldığımız S-400″ler bu ihtiyacı karşılamak için acaba yeterli olur mu? Zirve sonrası basın toplantınızda bu konuya biraz değindiniz aslında. Bu noktada müttefikler arası kısıtlamaları kaldırma zamanı geldi mi sizce?Hava savunma sistemi sadece S-400 ile bitmiyor. Bunu son günlerde kamuoyumuz da yakından gördü. Çok katmanlı bir sistemler bütünü oluşturmanız şart. Çeşitli irtifalarda füzelerimizin olması ve bunları da bir vücudun organları gibi uyumlu çalışması çok önemli. Biz ülkemizi bir noktaya kadar getirdik, ancak bununla yetinmiyoruz. Füze kabiliyetlerimizi artırmamız lazım. Sistemler sistemini, yani “Çelik Kubbe”mizi inşa ediyoruz. Farklı irtifalardaki hava savunma sistemlerini, algılayıcılarımızı, elektronik harp sistemlerini bir araya getirerek sistemler sistemini hayata geçiriyoruz. Bizim bu noktada yerli ve milli imkanlarla geliştirdiğimiz SİPER”lerimiz, KORKUT”larımız, HİSAR”larımız, SUNGUR”larımız ve nice güzide silah sistemlerimiz bulunuyor. Biz, “nasıl olsa birinden alırız”, “nasıl olsa paramız olduğu müddetçe bize bu sistemleri satarlar” anlayışıyla köşemizde otursaydık, bunlar olur muydu? Olmazdı. Gün oldu, paramızla müttefiklerimizden silah alamadık. “Kendimiz yaparız, hem de en iyisini yaparız” dediğimizde, bizimle dalga geçenler oldu. Kendi İHA”mızı, SİHA”mızı, milli muharip uçağımızı, KAAN”ı ürettik. Bazıları KAAN”a başladığımızda, onu “kalorifer peteği” diye aşağılamaya kalktılar. Bunları hep birlikte yaşamadık mı? KAAN bugün göklerde. Her projenin engellenmesi için beşinci kol faaliyeti yürütenleri benim milletim çok iyi biliyor. Biz F-35″lerden de vazgeçmiş değiliz. Projeye dönüş ile ilgili niyetimizi muhataplarımızla görüşüyoruz. F-35 programı, teknik olduğu kadar siyasi bir süreçtir. Türkiye haksız yere program dışı bırakılmıştır. Müttefiklik ruhuyla bağdaşmayan bu adımı hep eleştirdik. Sayın Trump ile yaptığımız görüşmelerde konuyu ele aldık, teknik düzeyde görüşmelere başlandı. İnşallah ilerleme sağlayacağız.SORU – Savunma sanayiindeki dışa bağımlılığı azaltan hamleleriniz var siz de anlattınız. Enerjide dışa bağımlılığı azaltan adımlarınız, bu konuda da termik santraller, nükleer santraller, HES”ler, Karadeniz”de doğal gaz, Gabar”da petrol sondaj çalışmalarımız hızla devam ediyor. Hürmüz Boğazı”nın kapacağı iddiaları üzerine enerjide küresel kriz beklentisi yaşandı. Biz şu an kendi kaynaklarımızla enerjide tam bağımsızlık noktasına doğru ilerliyoruz. Olası bu tarz küresel enerji krizlerinde Türkiye, böyle fırtınalı ortamları kendi yerli imkanlarıyla atlatabilecek seviyeye nasıl gelir?Hürmüz Boğazı”nın kapatılması büyük sıkıntı oluşturur. Biz, İran”ın böyle bir adım atmayacağına inanıyoruz. Son gerilim enerji arz güvenliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmıştır. Türkiye olarak biz kendi enerji kaynaklarımızı artırmak için yoğun bir çalışma yürütüyoruz. Gabar”daki petrolden Karadeniz”deki doğal gaza kadar birçok noktada üretim yapıyor ve bunu artırmaya gayret ediyoruz. Diğer taraftan da petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerimizi ciddiyet ve kararlılıkla sürdürüyoruz. Enerjide tam bağımsız olma hedefiyle ithalatımızı düşürmek, üretimimizi artırmak için çaba içindeyiz. Nihai hedefimiz ise Türkiye”yi kaynakta ve teknolojide ihracatçı bir ülke haline getirmektir. Yaşananlar enerjinin ülkeler için beka meselesi olduğunu ayan beyan ortaya koymuştur. İki gün önce bir dedikodu yayıldı, dediler ki; “İran doğalgazı kesti.” Bu konuyu derhal Enerji Bakanımla görüştüm; o da muhatabıyla temas kurdu. Aslında böyle bir durum yok. Biz ayrıca İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan”la görüşmemizi yaptık. Bizim doğal gazımızı kesme gibi bir durumun olacağına asla ihtimal dahi vermiyoruz. Şu anda bizim İran”dan doğal gazımız geliyor. Herhangi bir sıkıntımız yok.SORU- Rusya-Ukrayna savaşının diplomasi yoluyla sonlandırılmasına yönelik gayretlerinizin süreceğini ifade ediyorsunuz. Bu çerçevede Türkiye”nin tarafları yeniden müzakere masasına çekmek için önümüzdeki süreçte somut hangi diplomatik adımları atması planlanıyor? Özellikle İstanbul sürecinin yeniden canlandırılması yönünde bir girişim yakın vadede olacak mı?Artık biz kesin karalı bir şekilde diyoruz ki, “Bu savaş bitmeli.” Bölge, artık bunları kaldıramaz. Adil ve kalıcı barış bölgede inşa edilmelidir. Herkes barışın peşini bıraksa dahi biz bırakmayacağız. Türkiye, çatışmaların çözümünde diplomasiye önem ve öncelik vermekte. Bölgemiz, istikrarsızlık ve çatışma kotasını çoktan doldurmuştur. Artık istikrar inşa ederek, barış kapılarını ardına kadar açarak, bölgemizi ve dolayısıyla dünyamızı rahatlatmak gereklidir. Herkesin beklentisi bu. Hele hele Türkiye”den beklenen de bu. Ukrayna da Rusya da bize güvendiklerini defalarca ortaya koydular. İstanbul”da yapılan görüşmeler barışa yönelik bir kapı aralamıştır. Sahada diplomasinin alanını daraltan gelişmelerin yaşandığının farkındayız ancak, barış için küçük bir umut bile olsa onun peşinden gideriz. Kaldı ki Ukrayna – Rusya savaşında barışın sağlanması için kanaatimizce küçük bir umuttan daha fazlası mevcuttur. Biz tarafları yeniden bir araya getirmek için çalışacağız. Çözüm için iğneyle kuyu kazmak gerekse dahi bunu yapacağız. Nihai hedefimiz liderler düzeyinde bir buluşmayı ülkemizde gerçekleştirmek ve özlenen barışı inşa etmektir. Görüşmemizde ABD Başkanı Sayın Trump”a da bunları söyledik. “Eğer çözüm için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin İstanbul”a veya Ankara”ya gelirse, ben de İstanbul”a veya Ankara”ya gelirim.” dedi. Gerekli görüşmeleri yapıp bir an önce buluşmayı inşallah sağlarız.SORU- Neredeyse bütün toplantılarınızda, uluslararası organizasyonlarda Gazze”deki vahşete, drama dikkat çekmişsiniz. Buna ayna tutuyorsunuz, kamuoyunda daha fazla konuşulması için elinizden geleni yapıyorsunuz. İsrail de Gazze”ye soykırım ve katliamlarından vazgeçmiyor. Yakın dönemde Gazze”de bu dramı sonlandıracak bir ateşkes öngörüyor musunuz?Bütün derdimiz, heyecanımız o. Dikkatlerin başka alanlara çekildiği dönemlerde dahi Gazze”nin unutulmasına biz müsaade etmedik, etmeyeceğiz. Ben de arkadaşlarım da sürekli Gazze”deki arkadaşlarla irtibat halindeyiz. İsrail”in sistematik işkencesine şahit oluyoruz. İnsanlara sınırlı da olsa yardım dağıtılan noktaları bile vuruyorlar. Hepsi bir tarafa, Kızıl Haç”a bile bu konuda engel oluyorlar ve atılacak adımlara yol vermiyorlar. Herkesin gözü önünde yaşanan bu soykırım, insanlığın utancıdır. Açlıktan inleyen çocukların çığlıkları, artık duyulmak zorundadır. İsrail”e artık “dur” demek mecburiyetindeyiz. Bunun hesabını biz tarihe veremeyiz. Maalesef bu zulme, bu barbarlığa, bu caniliğe insanları alıştırıyorlar. Biz alışmayacağız. İsrail zulmünü kanıksamak en büyük yanlıştır. Biz bu zulme elimizle, kemiğimizle, dilimizle, fikrimizle, aksiyonumuzla, ruhumuzla isyan etmeye devam edeceğiz. Türkiye, barışın tesisi için, diplomatik tüm olanakları kullanmaya ve uluslararası iş birliğine öncülük etmeye hazır. Daha önce de söyledim, Gazze özgür olacak ve Filistin toprağı olarak özgürce yaşayacak.SORU- Efendim benim birbiriyle ilişkili iki sorum olacak, müsaadenizle. Birincisi, yine Trump”la olan zatıalinizin yakın diyalogunuz, Türk-Amerikan ilişkilerine nasıl etki ediyor? Nasıl bir katkı sağlıyor? İkincisi de Amerika Birleşik Devletleri”yle bu bağlamda özellikle Suriye”nin geleceği, SDG”nin Şam”a entegrasyonu gibi kritik konularda bir iş birliği imkanı oluştu mu?Dostum Trump”la Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir dönemin kapısını aralıyoruz. Şunu çok açık, net söylemem lazım. Trump”la bizim aramızda telefon diplomasisindeki süreç, bugüne kadar 24 saati geçmemiştir. Aradık mı, 24 saat içerisinde karşı taraf hemen döner. Zaten sağ olsun ABD”nin Türkiye”deki yeni büyükelçisi bu konularda çok hassas. Ülkelerimizi kalkındıracak adımları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Suriye başta olmak üzere bölgesel konularda özellikle Suriye Demokratik Güçleri”ne dair hassasiyetlerimizi Amerikan tarafına her düzeyde net bir şekilde ilettik, iletiyoruz. Türk-Amerikan ilişkileri dönemsel farklılıklar gösterse de her zaman stratejik öneme sahip olmuştur. Sayın Trump ile yürütülen yapıcı temaslar bazı zorlu konularda anlayış köprülerinin kurulmasına da imkan tanımıştır. Sayın Trump ile Riyad”daki buluşmada, ki biz de davet edilmiştik fakat gidemedik sonra çevrimiçi katıldık, böylesi bir durum olmuştu. Yani Suriye konusu bizim için çok önemli. Türkiye”nin Suriye ile uzun bir sınır hattı, tarihsel ve kültürel bağları bulunuyor. Bu faktörler Suriye”de yaşanan her durumun bize yansımasını beraberinde getiriyor. Maalesef son yıllarda bize yansıyan Suriye”deki olumsuzluklar ve acılar oldu. Bu dönemde gerek Dışişleri Bakanım, gerek Savunma Bakanım, gerek İstihbarat Başkanım sürekli olarak Suriye”yle yoğun bir irtibat halinde oldular. Suriye”nin yeniden bir ve bütün hale gelmesi, istikrar ve huzurun inşa edilmesi için yeni yönetimi destekliyoruz. Yeniden bir ve bütün Suriye oluşturmanın olmazsa olmazı da toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Bütün bunları sağlamak için Suriye yönetimi bütün silahlı grupların Suriye ordusu çatısı altında bir araya gelmesi ve Suriye”nin birlik, bütünlüğü için çalışmalarını hedefleyen adımlar attı. Suriye Demokratik Güçleri”nin de bu fırsatı değerlendirmesi kendileri açısından doğru olandır. Nitekim bugün Sayın Macron”la yaptığımız görüşmede de bu konuları etraflıca ele aldık ve Sayın Macron da özellikle Suriye ile olan bu ilişkilerde daha aktif rol alacağını özellikle vurguladı. Bu konularda beraberce neler yaparız, bunları da kendisiyle konuştuk. Hatta hatta Kıbrıs”ı konuştuk. Kendisi Gazze konusunda İsrail ile görüşeceğini ayrıca söyledi. Biz de “bu adımı atarsan buna müteşekkir oluruz” dedik.SORU – 2026 yılında NATO”ya ev sahipliğimiz söz konusu. Zirvenin gerçekleştirilmesi için düşünülen bir şehir var mı? Başkent Ankara olabilir mi? Yoksa İstanbul, Antalya?Bu konuyla ilgili değerlendirmeleri yapar, seçeneklerimizi gözden geçirir ve nihai kararımızı veririz. Türkiye”ye yakışan bir NATO Zirvesi organize edeceğimizden hiç şüphemiz yok. Türkiye, bu tip uluslararası programları gerçekleştirme konusunda derin tecrübeye sahiptir. Çeşitli şehirlerimizde kendinden söz ettiren böylesi büyük organizasyonlara imza attık. NATO Zirvesi için de kolları sıvamış durumdayız.SORU- Ben de “Terörsüz Türkiye” süreci ile ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Aslında şu son yaşanan gelişmeler bu sürecin ne kadar önemli, ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha gösterdi. Planladığınız şekilde gidiyor mu “Terörsüz Türkiye” süreci? Bunu sormak istiyorum efendim. Özellikle önümüzdeki süreçte silah bırakmayla ilgili somut bazı adımlar görebilecek miyiz? İran”la ilgili ortaya çıkan yeni durum, yeni denklemin “Terörsüz Türkiye” sürecine nasıl bir yansıması olur?Cumhur İttifakı olarak “Terörsüz Türkiye” hedefine yönelik çalışmaları dış etkilerden uzakta tutmaya gayret gösteriyoruz. Yapıcı, kararlı, sabırlı ve iyimser bir şekilde yola devam ediyoruz. Silah bırakma konusuyla güvenlik birimlerimiz yakından ilgileniyor. Meclis”te de büyük bir anlayış birliği oluştu; sürece destek üst seviyede. Bu konuyu gündelik siyasetin yıpratıcı polemik alanına çekmemek lazım. Bunun gibi milli bir meselede, milli hassasiyetler ön plana çıkmalı. Bakın, siyaset sahnesinde her şey gelip geçer, ama böyle bir sorunun çözümde rol almak, milli hafızada ebediyen hayırla yad edilir. Biz, “Terörsüz Türkiye” sürecine böyle bakıyoruz. MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli”nin ufuk açan söylemlerini ve DEM heyetinin sorumlu tavrını sürecin başarısı açısından çok kıymetli buluyoruz. Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim: Türkiye artık iç cephesini daha sağlam hale getirme yolunda önemli bir mesafe almıştır. Süreç daha tamamlanmamıştır ve provokasyonlara karşı dikkatli olunması şarttır. Çevremizde yaşanan son hadiseler, iç cepheyi güçlendirme çağrımızın ne kadar isabetli bir tutum olduğunu göstermiştir. Yaşananlar ülkemizde “Terörsüz Türkiye”ye olan ihtiyacı ortaya koymuş ve desteği artırmıştır. Bundan sonra ülkemizin aydınlık bir geleceğe doğru yürüyüşünde daha güçlü adımlar atacağız. Önümüzdeki hafta nasip olursa DEM heyetiyle benim bir görüşmem olacak. “Terörsüz Türkiye” konusuyla ilgili konuşacağımız bazı konular var. Bizim bu konuda herhangi bir şüphemiz yok. Biz bir defa öyle bir düzlemde gidiyoruz ki, inancımız bu işi çözmek. Buna inanmış durumdayız. Dışişleri Bakanımız Hakan Bey, MİT Başkanımız İbrahim Bey, Milli Savunma Bakanımız Yaşar Paşa ile bu konuda uyumlu bir çalışmamız söz konusu. Rahmetli Sırrı Süreyya Önder”le, biliyorsunuz, Pervin Buldan beraberce ziyarete gelmişlerdi. İyi ve samimi bir görüşmemiz olmuştu. Arkasından maalesef rahmetli Sırrı Süreyya Önder hastaneye yattı. Önümüzdeki hafta yapacağımız görüşmeden de güzel neticeler çıkaracağımıza inanıyorum. Meclis”te kurulacak komisyonla ilgili olarak da bizler, bir arkadaşımızı görevlendireceğiz ve bu süreci inşallah başarıyla devam ettireceğiz.SORU – Anayasa konusuna değinmek istiyorum. Memur-Sen”in 30. yıl vefa buluşmasında yakın siyasi tarihin ve önemli dönüm noktalarının bir özetini yaptıktan sonra “Hedefimiz uğruna bedel ödeyerek elde ettiğimiz bütün kazanımların yeni anayasada daha sağlam bir güvenceye kavuşturulmasıdır.” dediniz. Şimdi biraz daha anayasa tasavvurunuzu açmak ister misiniz?Bizim mevcut Anayasamız biliyorsunuz olağanüstü bir dönemde ve darbe sonrası şartlarda kaleme alındı. Yıllar içerisinde yapılan değişiklikler, Anayasayı kırk yamalı bohçaya çevirdi. Yeni anayasa talebi aslında milletin siyaset kurumundan aldığı bir söze dayanıyor. Siyasetçiler olarak milletin huzuruna her çıktığımızda yeni anayasa yapmayı vadettik. Bu sadece bizim vaadimiz değil. Diğer partiler de bu sözü verdi. Partimiz bünyesinde oluşturduğumuz komisyon, çalışmalarına başladı ve temel ilkeleri de belirledi. Ancak bu süreçte muhalefet partilerinin yapıcı ve samimi katkısı çok çok önemli. Bunu bekliyoruz. CHP”nin mevcut yaklaşımıyla bu zeminin oluşup oluşmayacağına dair değerlendirme kamuoyunun takdiridir. Bunun kararını biz veremeyiz. Biz diyoruz ki; artık bu millet darbe anayasasından tamamen kurtulsun. Siviller, sivil siyaseti ve demokrasiyi güçlendiren bir anayasa yapsınlar. Derdimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Dertlere derman olacak bir metin üzerinde biz uzlaşmaya hazırız. Yalnızca Anayasamız ve demokrasimiz üzerindeki darbe lekesini temizlemek için bile yeni anayasa yapmaya ihtiyacımız var. Meclisimizde oluşturulacak bir zeminde yeni anayasadan ne anladığımızı hem biz, hem diğer partiler ortaya koyabilir. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yeni, sivil, özgürlükçü anayasa konusunda samimiyiz. Anayasa milletin ortak çatısıdır, o çatıyı birlikte inşa etmeye hazırız.SORU – Türkiye, dünya siyasetinde önemli roller üstleniyor. Dünya barışı için her zaman elini taşın altına koyuyor. Bunu Rusya-Ukrayna Savaşında gördük. Bunu İran-İsrail arasında yaşanan çalışmalarda gördük. Türkiye bunlarla uğraşırken bir yandan da iç cepheyi güçlendirmeye çalışıyor. Ancak ana muhalefete baktığımızda, ana muhalefet cephesinde enteresan bir karışıklık ve bu meselelerle alakalı çok uluslu görüşler var. Ben sizin bu konudaki değerlendirmenizi rica ediyorum.CHP maalesef bugün mefluç olmuş halde. Şimdi bakıyorsunuz işte birileri “4 yıldan sonra ben tekrar geri dönüyorum” diyor. Bir diğerleri “Acaba kimler gelir?” diyor. Türkiye”nin temel meseleleriyle ilgili söyleyecek sözü kalmamış, koskoca partiyi bir avuç “ikbal avcısının” ihtiraslarına esir etmiş durumdalar. Çevremizde onca hadise yaşanırken CHP”den “biz de böyle düşünüyoruz” tarzı bir yaklaşım gördünüz mü? Bir öneri getiremiyorlar, çünkü herhangi bir fikirleri yok. Siyaseti sadece kendi sığ havuzlarından ibaret sanıyorlar. Okyanustan habersiz lafla peynir gemisi yüzdürmeye çalışıyorlar. Kavga etmekten hizmet etmeye fırsat bulamıyorlar. Yönettikleri belediyeler, hepsi iflas bayrağını çekmiş durumda. Durumlar hiç iyi değil. Yolsuzluk, usulsüzlük, haraç ve rüşvet almış başını gidiyor. İşte son zamanlarda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı”nın ortaya koyduğu deliller, belgeler hepsi ortada. Sadece İstanbul değil, başka iller de ne yazık ki durum felaket. 13 yıl boyunca önünde düğme ilikledikleri bir şahsa yaptıkları karşısında ürkmemek, hicap duymamak mümkün değil. Değerli arkadaşlar, ne demişler? Bizans”ta oyun, CHP”de kavga bitmez.

Source: Www.star.com.tr


Oya Budak olayı nedir? Oya Budak neden öldürüldü?

Oya Budak olayı nedir ve kamuoyunda nasıl yankı buldu? Oya Budak”ın dedesi ve ailesinin ifadeleri, olayın ardındaki dramatik gerçekleri ortaya çıkardı. Oya Budak olayı nedir diyenler için bu cinayet, kadına yönelik şiddetin ve sistemsel ihmallerin acı bir örneği olarak gündemdeki yerini koruyor. Peki, Oya Budak olayı nedir? Oya Budak neden öldürüldü? OYA BUDAK OLAYI NEDİR? İstanbul Sarıyer”de gece saatlerinde eski nişanlısı tarafından vurulan Oya Budak hayatını kaybetti. Budak”ın hamile olduğu ve cinsel istismara uğradığı öğrenildi. OYA BUDAK NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ? Olay saat 00.00 sıralarında Sarıyer Kocataş Mahallesi”nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre 5 buçuk aylık hamile olan 18 yaşındaki Oya Budak, eski nişanlısı Samet T. (19) tarafından silahla göğsünden vuruldu. Ağır yaralanan Budak, kaldırıldığı hastanede karnındaki bebeği ile birlikte yaşamını yitirdi. Otomobille kaçan Samet T. ise Sarıyer polisi tarafından Kağıthane”de yakalandı.Öte yandan Oya Budak”ın, 6 ay önce cinsel istismara uğrayıp hamile kaldığı ve bu yüzden Samet T. ile nişanının bozulduğu ortaya çıktı. Budak”a cinsel istismara bulunan kişinin ise tutuklandığı öğrenildi. Edinilen bilgiye göre, Samet T. ile Oya Budak bir süre önce nişanlandı. Ancak, bu süreçte Oya Budak”a ismi öğrenilemeyen bir başka kişi cinsel istismarda bulundu, Budak hamile kaldı. Bunu öğrenen Samet T., Budak ile olan nişanını bozdu.Samet T., Oya Budak”ı dün saat 23.00 sıralarında Kocataş Mahallesi Kılıçpınar Caddesi”ne konuşmaya çağırdı. Burada çıkan tartışmada, Samet T., yanında bulunan silah ile 5 buçuk aylık hamile Budak”a ateş etti. Göğsüne ve kulağına isabet eden kurşunlarla ağır yaralanan Oya Budak, kanlar içinde yere yığıldı. Samet T. ise babasına ait olan 34 ES 1380 plakalı araçla kaçarken, sesleri duyan vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekibi sevk edildi. OYA BUDAK VE BEBEĞİ ÖLDÜ MÜ? Oya Budak, olay yerine gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesi sonrası ambulansla Maslak”taki özel bir hastaneye kaldırılarak tedaviye alındı. Burada ameliyata alınan Budak, yapılan müdahalelere rağmen kurtulamadı. Karnındaki bebeğiyle birlikte yaşamını yitirdi.

Source: Beyza Nur Ergin


CHP”li Gürer: “Buğdayı elde eden, emek veren, ailesiyle birlikte bu işin içinde olan, kırsalda dar gelirli sayabileceğimiz çiftçimiz hak ettiğini alamıyor”

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, TBMM”de düzenlediği basın toplantısında, Ülkemizde 2023 yılında 22 milyon ton buğday hasat edilmişti. 2024 yılında buğday hasatı 20 milyon 800 bin tona düştü. Bu yıl da TÜİK verilerine göre 19 milyon 800 bin tonluk hasat gerçekleşeceği öngörülüyor. Şu anda 13 lira 50 kuruştan buğday alınıyor. 1 yıllık emeğin sonucu ortaya çıkan buğday için tarla kirası, ilaçlama, gübreleme, işçilik, mazot gideri, traktör bakımı, biçerdöver giderleri, yanı sıra sulama ve elektrik giderleriyle birlikte önemli girdi maliyetlerindeki artış, çiftçinin TMO tarafından açıklanan alım fiyatını yetersiz kılıyor. TMO’nun açıkladığı fiyat, piyasa fiyatı dahi olamıyor. Çünkü tüccar, gidip ürünü yerinden alındığında fiyat daha düşük oluşturulmaya çalışılıyor. Böylece de çiftçi, piyasaya, bankalara olan borçlarını ödeyebilmek için, tarlaya gelip alım yapan tüccara ürününü vermek zorunda kalıyor. TMO ise alımları belirlediği yerde kendi ayağına getiren çiftçiden alıyor. Ödemeler ise 1 ay ile 3 ay arasında sarkıyor ve alımlarda da belli fiyat aralıklarında belli kurallar getirdiği için çiftçi bu bağlamda da zorlanıyor ifadesini kullandı. Gürer, şunları kaydetti: Şu anda yılbaşına göre gübre fiyatlarında ve mazottaki artış çiftçi için TMO tarafından açıklanan 13 lira 50 kuruş fiyatı, geçen yılki fiyata çekmiş bulunuyor. Çiftçilerin çok kullandığı üre gübre 17 bin 750 liraydı, şu an 29 bin lira. Keza DAP gübre de 24 bin 750 liraydı yıl başında, şu anda 30 bin 500 lira. İran-İsrail arasındaki savaş gerekçe gösterilerek gübrenin ithal olmasından dolayı fiyatların arttığı yönünde algı yaratılmak isteniyor. ÜNLÜ BİR PASTANEDEN ALIRSANIZ 45 LİRA, TABLACIDAN ALIRSANIZ 15 LİRA”” 4 tane simit getirdim. Bu simit, bu buğdaydan elde ediliyor. Bu buğday yalnız aşurelik buğday olarak işlem görmüş buğday. Bunun kilosu da görüldüğü gibi fişinde 40 liradan satılıyor. Normalde 13 lira 50 kuruş olan 1 kilo buğdaydan 800 gram un elde edilir ve 8 adet simit çıkar. Şimdi bu 8 adet simidi yalnızca mayası, tuzu, kirası ve susamı eklendiği zaman tablacıda bu simit 15 liradan satılıyor. Bazı yerlerde 20 liradan satılıyor. Peki bu simidi bir fırına gidip almaya kalkarsanız kaç ödüyorsunuz? Fırında bu simidin fiyatı 22 lira oluyor. Aynı simidi başka bir yere gidip aldığınız zaman o fiyat 30 liraya çıkmış oluyor. Ve düşündürücüdür, bir ünlü pastaneye gittiğiniz zaman simidi 45 liradan alıyorsunuz. Yani tablacıdaki 15 liralık simit, ünlü bir pastanemizde 45 liradan satılıyor. Bu satılan simitlerde normalde KDV”nin yüzde 1 olması gerekiyor. Ama var olan mevcut uygulamada eğer pastanede oturarak bunu tüketirseniz yüzde 10 KDV geliyor. Satışta bu yüzde 10 KDV”yi direkt yansıtıyorlar. Siz gidiyorsunuz bir adet simit ver diyorsunuz. Fişinde görüldüğü üzere yüzde 10″luk KDV de kesiliyor. Normal koşullarda bu simidi alırsanız yüzde 1″lik KDV var. Ama pastanede gidip aldığınız simide oturmuş gibi işlem yapılarak yüzde 10 KDV uygulanıyor. Böylece çiftçinin bir yıl emeğinin karşılığı, oluşturduğu 1 kiloluk buğdaydan 800 gram un elde edilip, 8 tane simit elde edilmesi sonucu ortaya çıkan tabloda, eğer ünlü bir pastaneden alırsanız 45 lira, tablacıdan alırsanız 15 lira. Buğdayı elde eden, emek veren, ailesiyle birlikte bu işin içinde olan, kırsalda dar gelirli sayabileceğimiz çiftçimiz hak ettiğini alamıyor. Tüketici ise almak zorunda olduğu bir simit için şu anda bir pastanede üç kat buğdayın kilosu üzerinden fiyat ödemek zorunda kalıyor. TMO, 2023 yılında 12 milyon 239 bin ton alım yapmış. 2024 yılında ise bu 3 milyon 885 bin tona kadar düşmüş. Bu yıl, Cumhurbaşkanlığı hedeflerle ilgili açıklanan programında ise 2,5 milyon ton alım yapılacak deniyor. 19 milyon 800 bin ton buğday üretildiği bir ülkede, TMO hedef olarak 2,5 milyon ton koyuyorsa piyasa tüccara teslim edilmiş demektir. Tüccar da piyasanın oluşumunu, piyasadaki arz talep durumuna göre değerlendirip, küçük aile tipi işletmelerde iken buğdayı düşük fiyatLa almakta, daha sonra stokladığı ürünü hasat dönemi bitince daha yüksek fiyatla piyasaya sürmektedir. RAFTAKİ ÜRÜNE DAHA OLUMSUZ YANSIYACAK”” Et ve Süt Kurumu da, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü de, Toprak Mahsulleri Ofisi de çiftçi dostu olmalı, çiftçinin yanında durmalıdır. Şu anda çiftçilerin bankalara kredi borcu 1 trilyon 8 milyar liraya erişmiş bulunmaktadır. Çiftçi bu döngüyü sağlayamamaktadır. Gelir gider dengesindeki bozulma, raftaki ürüne daha olumsuz yansıyacaktır. Çünkü üretim düşecek, rekolte gerileyecek, daha az üretim, daha çok fiyatı piyasada yaratacaktır. VERİM KAYIPLARINA YOL AÇACAK”” Bu nedenle yetkililerin oluşan bu fiyat dengesizliği konusunda uyarıp mutlak suretle ortaya çıkan fiyat artışlarının girdi maliyetlerindeki etkisi değerlendirilerek, başta bitkisel üretimlerde hububat olmak üzere fiyatları piyasa koşullarının üzerinde, çiftçi refahını sağlayacak bir boyuta erdirmesinin gerekliliğini belirtmek istiyorum. Bu bağlamda, ülkemizde yaşanan kuraklığın, dolunun, donun da yarattığı olumsuzluklarla bu yıl hedeflenen rekoltenin daha da düşmesi olası. Meteorolojik verilere göre de, ortaya çıkan tablo üretimde verim kayıplarına yol açacak. KURU ÜRETİM YAPILAN YERDEKİ MAĞDURİYET DAHA YÜKSEKTİR”” Daha bu hafta içinde birden fazla ilimizde hasat yapılmamış bölgelerde yağan aşırı dolu nedeniyle tarlaya biçer döverler artık giremiyor. Çünkü ortada ürün yok. Kuru tarım yapılan bölgelerde, bir dönümde TÜİK”e göre 270 kilo, Niğde”de ise farklı bölgelerde 140 kiloya kadar dönüm verimi düşmektedir. Sulu üretim yapılan yerlerde 500 kilo ile 800 kilo arasında verim değişkenlik göstermektedir. Ama açıklanan tüm fiyatlar, kuru ve sulu üretime bakılmaksızın tek fiyat açıklanmaktadır. Kuru üretim yapılan yerdeki mağduriyet bu nedenle daha yüksektir. Bazı bölgelerdeki verimlilik ve fiyatlar kısmi de olsa 16,5 lira civarında gerçekleşmesi halinde çiftçinin başa baş noktasını yakalayacağı yerde 20 liradan aşağı kuru tarım yapılan bölgelerden ürün maliyetinin oluşması olası değildir. Bu nedenle mutlak suretle fiyatların değerlendirilmesine ihtiyaç olduğunu belirtiyorum. TEMMUZ AYINDA EMEKLİLERİN EN DÜŞÜK MAAŞI ASGARİ ÜCRETE ERİŞTİRİLMELİ”” İfademde anlattığım gibi, pastanede 45 lira olduğu ve bu sürecin de önümüzdeki süreçte daha da fiyat olarak değişkenlik gösterileceği düşünüldüğünde yanına bir bardak da çay koyarsanız neredeyse 100 liraya çay ve simidi artık bir pastanede adı belli bir pastanede tüketme şansınız kalmamıştır. Bu da emeklilerin, asgari ücretlilerin temmuz ayında ücret artışları ile ilgili gibi talepler için mutlak suretle gereklilik ve ihtiyaç olduğunun bir göstergesidir. Bir aile, dört kişi üç öğün simitle beslense bugün emekli maaşı ona yetmiyor. Kirası, giyimi, gıdası değerlendirildiğinde mutlak suretle temmuz ayında emeklilerin en düşük maaşı asgari ücrete eriştirilmeli. Asgari ücret 30 bin liranın üzerine çıkarılarak dar gelirilerin, sabit gelirlerin, ekonomik çıkmaz içindeki olanların en azından sorunları bu bağlamda değerlendirilmelidir. Keza eğer işçide, çiftçide ve emeklide para yoksa, esnafta da alışveriş yapacak olmadığı için esnaf da zor durumdadır. Esnafın da işi daralmıştır. İşçisi, çiftçisi, esnafı, emeklisi, atanamayanı sorunlu olan ülkede gündem ekonomi olmalıdır, yokluk olmalıdır, yoksulluk olmalıdır. İçine düşürüldüğü durumda çaresiz kalan insanların her gün bizlere attıkları mesajlarda ‘Borcumu ödeyemiyorum, intihar mı edeyim’ sözcüğü bizlerin canını acıtmaktadır.”

Source: Anka


Minibüsten kaçtı, ödül bile koydular! Yaşlı çift 3 gündür Sivas”ta “zorunlu” misafir

Trabzon”dan Erzincan”daki kızları Aybeniz Yavuz”u ziyarete giden Naci ve Gülüzar Yavuz çifti daha sonra Antalya”ya tatile gitmek üzere 23 Haziran”da minibüsle yola çıktı.Saat 22.00 sıralarında Sivas kent merkezinden geçen Yavuz çifti, yemek molası verdi. Sivas-Ankara kara yolunda bulunan bir restorana giden çift, minibüsten inecekleri sırada yanlarında bulunan sfenks kırması kedileri Venüs kaçtı. Venüs”ü uzun süre arayan Yavuz çifti, gece olması nedeniyle bir sonuç alamadı. Kedilerini ertesi gün de aramak için kentteki bir pansiyona yerleşen Naci-Gülüzar Yavuz, ertesi gün de aramalarından sonuç alamadı. Zorunlu olarak konakladıkları kentte mola verdikleri restoranın önüne gelip Venüs”ün dönmesini bekleyen çift, restoran çevresine kedinin sepetini ve mama bıraktı. Bazı internet siteleri ile sosyal medya hesaplarına da kayıp ilanı veren Yavuz çifti, Venüs”ü bulana 10 bin TL ödül verecek.”50″YE YAKIN İHBAR GELDİ”Yemek molası sırasında kedilerinin kaçtığını söyleyen Naci Yavuz, Yemek molası esnasında arabanın içindeydi. Torpidoda da geziyordu. Çok zeki bir kedi ve nereden çıkacağını, nasıl yapacağını gayet iyi biliyor. Şoför koltuğunun altına saklanmış. Ben kapıyı açınca ayağımın dibinden kaçmış. Sonra fark ettik. İndik, aradık ama maalesef bulamadık. Ondan sonra burada bekleyip, onu aramaya karar verdik. Bir tane pansiyon kiraladık ve oraya yerleştik. Ödüllü ilan verdik. Kızım, 10 bin lira ödül ilanı verdi. 50″ye yakın ihbar geldi. Gördüklerini söyleyenler var. Arka tarafta bulunan bir tamirhanede görülmüş. Adam su vermiş kediye. Kendini biraz sevdirmiş ve ondan sonra gitmiş. Burada motorcuların derneği var. Onlara da bilgi vermiştik. Sosyal medyada yaygın bir şekilde ihbarı bildirdik. Sivil toplum kuruluşlarına bildirdik diye konuştu.”GELİR DİYE ÜMİT EDİYORUZ”Venüs”ü kaybettikleri için çok üzgün olduklarını söyleyen Yavuz, Ben kalp hastasıyım, stres yaptık. Stres yapınca tabii böyle taşikardi falan oldu. Çünkü 10 yıldır kedi bizde ve ailenin bir ferdi gibi. Şimdi biraz sakinleştik. Çok da zeki bir kedi. İlişkilerimiz insani ilişkilerle aynı gibi bir şeydi. Sadece konuşamıyoruz. Ama söylediğini anlayan bir kediydi. Bu ödülü çok dikkate almayan insanlar ve hayvanseverler var. “Biz bir ödül istemiyoruz, sadece yardımcı olacağız” falan diyorlar. Ben Sivas”tan hayvanseverlikle ilgili bu potansiyeli beklemiyordum. Şu anda beklemedeyiz. Genelde kediler, kaçtıktan 3 gün sonra sahaya çıkıyormuş. Onun için bazı şeyler yaptık burada. Kedi sepetlerini falan köşebaşlarına koyduk, mamalar koyduk. Yaş mamayı çok seviyor. Hani gelir diye ümit ediyoruz. Böyle bir atraksiyon yaşadık. Umarım bekleyişimiz mutlulukla sonuçlanır dedi.

Source: Gazetevatan.com


Son Dakika… Erdoğan”dan flaş açıklamalar… CHP”li belediyeleri hedef gösterdi, Kılıçdaroğlu hakkında konuştu!

AKP”li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hollanda”da gerçekleşen NATO Zirvesi”nin dönüşünde gazetecilerin sorduğu soruları yanıtladı. İşte Erdoğan”a sorulan sorular ve yanıtlar… DOSTUM TRUMP İLE VERİMLİ BİR GÖRÜŞME GERÇEKLEŞTİRDİK Soru: Trump birkaç kez sizin gıyabınızda, sizinle ilgili çok mültefit sözler söylemişti. Bu sözlerden sonra ilk kez buluştunuz. Yine size yönelik sıcak mesajlar verdi mi? Trump ile görüşmenizde de yine Gazze konusunda, Gazze”deki soykırımın sona erdirilmesi konusunda, bir irade beyanınız oldu mu? Dostum Trump ile verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Sayın Trump ile ikili ilişkilerimizden NATO ortaklığına, bölgesel ve küresel meselelere kadar pek çok başlığı ele aldık. Biliyorsunuz, ABD ile 100 milyar dolar ticaret hacmi hedefimiz var. Bu hedefe ulaşmak arzusundayız. Bölgemizdeki çatışmaları ve gerilimleri ele alma fırsatı bulduk. BİRİLERİ RAHATSIZ OLSADA BİZ GERÇEKLERİ SÖYLEMEKTEN ÇEKİNMEYECEĞİZ İsrail-İran arasındaki ateşkesteki gayretlerine atıfta bulunarak, Gazze ve Rusya-Ukrayna”daki çatışmaların sonlandırılması konusunda da aynı gayretin beklendiğini ifade ettim. Gazze”deki insani krizin sona erdirilmesinin önemini vurguladık. Türkiye”nin bu konuda tarihi ve vicdani sorumluluğu var. Bu vahşet devam edemez. Gazze”de kan durmadıkça hiç kimse kendini güvende hissedemez. Birileri rahatsız olsa da biz bu gerçekleri söylemekten çekinmeyeceğiz. Çözüm perspektifiyle yaklaşıldığında, adil ve kalıcı çözüme ulaşabiliriz. Yeter ki diyalog kanallarını açık tutalım ve çözümü isteyelim. Özellikle bölgemizin yeni gerilimlere, çatışmalara kesinlikle tahammülü yoktur. İsrail, insani yardımların gönderilmesinde Kızıl Haç”a dahi engel oluyor. Bunun üzerinde de durduk. Bölgemizin ihtiyacı, daha fazla barış, daha fazla huzur ve daha fazla istikrardır. Tüm bu konularda çözümleri içeren yaklaşımımızı Sayın Trump”a aktardık ve kendisinden bu konuda destek bekliyoruz. Trump önerilerimize olumlu yaklaştı. FETÖ AÇIKLAMASI Soru: İsrail”in İran”a yönelik saldırılarında, içeriden bilgi aldığı gerçeği ortaya çıktı. Dolayısıyla saldırıların ilk saatlerinde İranlı üst düzey komutanlar öldürüldü. Türkiye, 15 Temmuz”da büyük bir badire atlattı ve o günden beri FETÖ ile çok ciddi mücadele ediyor. Ancak yakın zamanda FETÖ”ye yönelik bir operasyonda, 174″ü muvazzaf, 176 askeri personel gözaltına alındı. İran”daki bu durumu göz önünde bulundurarak, FETÖ ile mücadeleye yeni bir ivme kazandırmak söz konusu mu? 15 Temmuz”dan bu yana devletimizin tüm kurumlarında FETÖ ile mücadele, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde ve bildiğiniz gibi kararlılıkla sürdürülüyor. Son operasyonlarda da örgütün hala çeşitli yapılara sızma girişimlerinin sürdüğünü görüyoruz. Bu konuda hiç rehavete kapılmadık, kapılmayacağız. FETÖ”nün ülkemiz için nasıl büyük bir tehdit olduğu, bugün daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu örgüte acınırsa, acınacak hale düşeceğimizi her zaman ifade ettim. Bizim bu FETÖ tehdidine dikkat çekmek için yaptığımız açıklamaları çarpıtanlar oldu. Ama sonuçta haklı çıkan, hep biz olduk. Türkiye bu beladan önünde sonunda tamamen kurtulacaktır. Bu örgütü kurumlarımızdan büyük oranda tasfiye ettik, kalıntıları da temizliyoruz. Kolluk ve istihbarat birimlerimiz son derece titiz bir çalışma yürütüyor. Hangi kılığa girerlerse girsinler, hangi taşın altına saklanırlarsa saklansınlar, bu mücadele hedefine ulaşacaktır. Düşman uyumuyor. Dolayısıyla biz de uyumayacağız. Soru: Ben de “Terörsüz Türkiye” süreci planladığınız şekilde gidiyor mu? Özellikle önümüzdeki süreçte silah bırakmayla ilgili somut bazı adımlar görebilecek miyiz? İran”la ilgili ortaya çıkan yeni durum, yeni denklemin “Terörsüz Türkiye” sürecine nasıl bir yansıması olur? Cumhur İttifakı olarak “Terörsüz Türkiye” hedefine yönelik çalışmaları dış etkilerden uzakta tutmaya gayret gösteriyoruz. Yapıcı, kararlı, sabırlı ve iyimser bir şekilde yola devam ediyoruz. Silah bırakma konusuyla güvenlik birimlerimiz yakından ilgileniyor. Meclis’te de büyük bir anlayış birliği oluştu; sürece destek üst seviyede. Bu konuyu gündelik siyasetin yıpratıcı polemik alanına çekmemek lazım. Bunun gibi milli bir meselede, milli hassasiyetler ön plana çıkmalı. Bakın, siyaset sahnesinde her şey gelip geçer, ama böyle bir sorunun çözümde rol almak, milli hafızada ebediyen hayırla yad edilir. Biz, “Terörsüz Türkiye” sürecine böyle bakıyoruz. ERDOĞAN, DEM HEYETİYLE GÖRÜŞECEK MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin ufuk açan söylemlerini ve DEM heyetinin sorumlu tavrını sürecin başarısı açısından çok kıymetli buluyoruz. Şunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim: Türkiye artık iç cephesini daha sağlam hale getirme yolunda önemli bir mesafe almıştır. Süreç daha tamamlanmamıştır ve provokasyonlara karşı dikkatli olunması şarttır. Çevremizde yaşanan son hadiseler, iç cepheyi güçlendirme çağrımızın ne kadar isabetli bir tutum olduğunu göstermiştir. Yaşananlar ülkemizde “Terörsüz Türkiye”ye olan ihtiyacı ortaya koymuş ve desteği artırmıştır. Bundan sonra ülkemizin aydınlık bir geleceğe doğru yürüyüşünde daha güçlü adımlar atacağız. Önümüzdeki hafta nasip olursa DEM heyetiyle benim bir görüşmem olacak. “Terörsüz Türkiye” konusuyla ilgili konuşacağımız bazı konular var. Bizim bu konuda herhangi bir şüphemiz yok. Biz bir defa öyle bir düzlemde gidiyoruz ki, inancımız bu işi çözmek. Buna inanmış durumdayız. Dışişleri Bakanımız Hakan Bey, MİT Başkanımız İbrahim Bey, Milli Savunma Bakanımız Yaşar Paşa ile bu konuda uyumlu bir çalışmamız söz konusu. Rahmetli Sırrı Süreyya Önder’le, biliyorsunuz, Pervin Buldan beraberce ziyarete gelmişlerdi. İyi ve samimi bir görüşmemiz olmuştu. Arkasından maalesef rahmetli Sırrı Süreyya Önder hastaneye yattı. Önümüzdeki hafta yapacağımız görüşmeden de güzel neticeler çıkaracağımıza inanıyorum. Meclis’te kurulacak komisyonla ilgili olarak da bizler, bir arkadaşımızı görevlendireceğiz ve bu süreci inşallah başarıyla devam ettireceğiz. ANAYASA SÜRECİ Soru: Memur-Sen”in 30. yıl vefa buluşmasında yakın siyasi tarihin ve önemli dönüm noktalarının bir özetini yaptıktan sonra “Hedefimiz uğruna bedel ödeyerek elde ettiğimiz bütün kazanımların yeni anayasada daha sağlam bir güvenceye kavuşturulmasıdır.” dediniz. Şimdi biraz daha anayasa tasavvurunuzu açmak ister misiniz? Bizim mevcut Anayasamız biliyorsunuz olağanüstü bir dönemde ve darbe sonrası şartlarda kaleme alındı. Yıllar içerisinde yapılan değişiklikler, Anayasayı kırk yamalı bohçaya çevirdi. Yeni anayasa talebi aslında milletin siyaset kurumundan aldığı bir söze dayanıyor. Siyasetçiler olarak milletin huzuruna her çıktığımızda yeni anayasa yapmayı vadettik. Bu sadece bizim vaadimiz değil. Diğer partiler de bu sözü verdi. Partimiz bünyesinde oluşturduğumuz komisyon, çalışmalarına başladı ve temel ilkeleri de belirledi. Ancak bu süreçte muhalefet partilerinin yapıcı ve samimi katkısı çok çok önemli. Bunu bekliyoruz. CHP”nin mevcut yaklaşımıyla bu zeminin oluşup oluşmayacağına dair değerlendirme kamuoyunun takdiridir. Bunun kararını biz veremeyiz. Biz diyoruz ki; artık bu millet darbe anayasasından tamamen kurtulsun. Siviller, sivil siyaseti ve demokrasiyi güçlendiren bir anayasa yapsınlar. Derdimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Dertlere derman olacak bir metin üzerinde biz uzlaşmaya hazırız. Yalnızca Anayasamız ve demokrasimiz üzerindeki darbe lekesini temizlemek için bile yeni anayasa yapmaya ihtiyacımız var. Meclisimizde oluşturulacak bir zeminde yeni anayasadan ne anladığımızı hem biz, hem diğer partiler ortaya koyabilir. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yeni, sivil, özgürlükçü anayasa konusunda samimiyiz. Anayasa milletin ortak çatısıdır, o çatıyı birlikte inşa etmeye hazırız. CHP”Lİ BELEDİYELERE YENİ OPERASYONLAR MI GELİYOR? Soru: Ana muhalefete baktığımızda, ana muhalefet cephesinde enteresan bir karışıklık ve bu meselelerle alakalı çok uluslu görüşler var. Ben sizin bu konudaki değerlendirmenizi rica ediyorum. CHP maalesef bugün mefluç olmuş halde. Şimdi bakıyorsunuz işte birileri “4 yıldan sonra ben tekrar geri dönüyorum” diyor. Bir diğerleri “Acaba kimler gelir?” diyor. Türkiye”nin temel meseleleriyle ilgili söyleyecek sözü kalmamış, koskoca partiyi bir avuç “ikbal avcısının” ihtiraslarına esir etmiş durumdalar. Çevremizde onca hadise yaşanırken CHP”den “biz de böyle düşünüyoruz” tarzı bir yaklaşım gördünüz mü? Bir öneri getiremiyorlar, çünkü herhangi bir fikirleri yok. Siyaseti sadece kendi sığ havuzlarından ibaret sanıyorlar. Okyanustan habersiz lafla peynir gemisi yüzdürmeye çalışıyorlar. “KILIÇDAROĞLU” AÇIKLAMASI Kavga etmekten hizmet etmeye fırsat bulamıyorlar. Yönettikleri belediyeler, hepsi iflas bayrağını çekmiş durumda. Durumlar hiç iyi değil. Yolsuzluk, usulsüzlük, haraç ve rüşvet almış başını gidiyor. İşte son zamanlarda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı”nın ortaya koyduğu deliller, belgeler hepsi ortada. Sadece İstanbul değil, başka iller de ne yazık ki durum felaket. 13 yıl boyunca önünde düğme ilikledikleri bir şahsa yaptıkları karşısında ürkmemek, hicap duymamak mümkün değil. Değerli arkadaşlar, ne demişler? Bizans”ta oyun, CHP”de kavga bitmez.

Source: Haber Merkezi


CHP”li Kış”tan hükümete israf tepkisi: “Saray’dan bakınca marketteki etiket görünmüyor”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Mersin Milletvekili Gülcan Kış , Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada ekonomik koşulları sert sözlerle eleştirdi. AKP”li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ’ın “ Asgari ücretin alım gücü arttı ” şeklindeki değerlendirmesine tepki gösteren Kış, “ Sokakta bunun tam tersini yaşıyoruz ” ifadelerini kullandı. CHP’li Kış, asgari ücretle geçinen milyonların yaşam koşullarının giderek kötüleştiğine dikkat çekti. Konuşmasında, “ Bugün asgari ücret 22 bin 104 lira. Ancak 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 25 bin 92 lira, yoksulluk sınırı ise tam 81 bin 734 lira ” diyerek gelir seviyesinin temel ihtiyaçları karşılamaya yetmediğini vurguladı. “VATANDAŞIN CEBİ DE BOŞ MUTFAĞI DA” Vatandaşın temel gıdaya erişmekte zorlandığını ifade eden Kış, “ Bir kilo kıyma 800 lira, 5 litre yağ 500 lira, peynir 350 lira. Maaş daha cebe girmeden buharlaşıyor. Vatandaşın cebi de boş, mutfağı da boş. Ama Saray’dan bakınca marketteki etiket de görünmüyor, mutfaktaki boş tencere de görünmüyor ” sözleriyle durumu özetledi. Gülcan Kış, kamu harcamalarındaki israf iddialarına da değinerek, “ Emekliye insanca bir maaş yok, çalışana refah yok ama Saray’da israf var, şatafat var. Bu millet sadaka değil, emeğinin hakkını istiyor ” dedi. ASGARİ ÜCRET İÇİN TEMMUZ ÇAĞRISI Konuşmasının sonunda CHP Genel Başkanı Özgür Özel ’in çağrısını hatırlatan Kış, Temmuz ayı için yapılacak asgari ücret düzenlemesine dikkat çekti. “ Genel Başkanımızın da dediği gibi Temmuz ayında asgari ücret en az 30 bin 205 lira olmalıdır. Gerçeklerle yüzleşin, bu milleti açlığa mahkûm edemezsiniz ” ifadeleriyle çağrıda bulundu.

Source: Cumhuriyet/ekonomi Servisi


Ahmet Minguzzi”nin katilinin fotoğrafı gündem oldu: Avukat Epözdemir”den tepki

15 yaşında öldürülen Mattia Ahmet Minguzzi’nin cinayetiyle ilgili tutuklu bulunan faillerden B.B.”nin cezaevindeki fotoğrafı gündem oldu. B.B.”nin, cezaevinde ankesörlü telefonla konuştuğu esnada gülümsemesi ise tepki çekti. HİÇBİR PİŞMANLIK DUYMADIĞI ORTAYA KONMAKTA Ailenin avukatı Rezan Epözdemir, X hesabından fotoğrafa tepki gösterdi. Epözdemir, şunları kaydetti: Ahmet Minguzzi, 24 Ocak 2025 tarihinde ortada hiçbir sebep yokken hunharca ve vahşice katledilmiş, geleceği, yarınları ve umutlari ellerinden alınmıştır. Olay sonrası iki fail tutuklanmış, 1 Mayıs 2025 tarihli şikayetimizden sonra ise diğer iki failli tutuklanmıştır. Dün bu insanın insan olma vasfına aykırı cinayetin faillerinden birinin, cezaevindeki görüntüsü sosyal medya ve haber sitelerinde paylaşılmıştır. Bu görüntü, Ahmet”i katleden failin, hiçbir pişmanlık duymadığı, nedamet duygusunun olmadığı, adeta bu cinayete kıymet atfettiği ve bunu bir taltif olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf gayri insani ve gayri vicdani bir fotoğraftır. Bu fotoğraf, faillerin ıslah olmak bir yana, nasıl gururlandığını ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf Ahmet”imizi ve tüm Ahmetleri bekleyen patolojik bakış açısını ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf ceza İnfaz hukukunun temel ve evrensel prensiplerinin, ıslah ve rehabilitasyon amacının nasıl yerle bir edildiğini ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf hayatının baharında, henüz 14 yaşında olan bir çocuğu sebepsiz yere katledip, bundan gurur duyan ve böbürlenen bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu fotoğrafın ortaya koymadığı tek şey, pişmanlık ve insanlıktır. Şimdi Ahmet”i katleden bu faillere soruyorum: Ahmet bir melekti, peki siz İNSANMISINIZ?

Source: Haber Merkezi


"LGS'de sorular sızdırıldı" iddiasına Bakan Tekin'den yanıt

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin TGRT Haber”e konuk olarak gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Uygulanmaya başlanan Maarif Modelinden Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sınavına kadar pek çok konuya ilişkin konuşan Bakan Tekin, CHP”ye yönelik eleştirilerde de bulundu. “ÖĞRETMEN ARKADAŞLARIMI POZİTİF GERİ DÖNÜŞLER YAPIYORLAR” Eğitimde uygulanmaya başlanan Maarif Modeliyle ilgili açıklama yapan ve bu konuda birçok rapor hazırlandığını söyleyen Bakan Tekin, “Biz şimdi bu kapsamda programlarla ilgili yani müfredatla ilgili izleme ve değerlendirme raporları doğrultusunda tekrar gözden geçireceğiz. Bu raporlara göre değerlendireceğiz. Fakat ana hatlarıyla şunu söyleyeyim. Başlangıçta özellikle muhalefetin ve sendikaların, muhalif sendikalarının oluşturduğu iklim veya o hava öğretmen arkadaşlarım tarafından şu an tamamen tersine dönmüş durumda. Öğretmen arkadaşlarımız hangi siyasi parti ya da hangi sendika üyeliği varsa programlarla ilgili gerçekten çok pozitif geri dönüşler yapıyorlar. Bu bizi çok mutlu etti. Şu anda bizim öğretmen camiamızda ben işte bu hafta pazartesi günü yine öğretmen arkadaşlarla beraberdik. Salı günü öğretmen arkadaşlarla birlikteydik. Şu cümleleri çok yoğun duyuyoruz; “İlk başlarda üyesi olduğumuz sendikanın yönlendirmesiyle çok muhaliftik ama şu an teşekkür ediyoruz modundayız.” Bu bizi gerçekten mutlu ediyor” ifadelerini kullandı. “SINAVIN GÜVENLİĞİNİ RİSKE EDECEK BİR DURUM SÖZ KONUSU DEĞİL” LGS sınavında soruların çalındığı iddialarına cevap veren Bakan Tekin “LGS sınavında soru kitapçığımız bizim arzu ettiğimiz, yani alenen açıklanmasını istediğimiz saatten daha önce açıklandı. Fakat sabah sınav başlayıp sınav tamamlandıktan sonra yaklaşık bir saat sonra, yani sözel kısımdaki sınav tamamlandıktan yaklaşık bir saat sonra 11.57″de sosyal medyada paylaşılıyor. Bu doğru, bizim istediğimiz saatten daha erken yayınlandı ama sınavın güvenliğini riske edecek hiçbir durum söz konusu değil. Buna rağmen biz o yayını yapan kişiyle ilgili gerekli suç duyurusunda bulunduk. Tekrar söylüyorum, bu sınavın güvenliğiyle alakalı bir konu değildir” diye konuştu. “ARTIK HER OKUL KENDİ KIYAFETİNİ TANIMLAYACAK” Okullardaki kıyafet zorunluluğu ile ilgili konuşan Tekin, “Artık her okul kendi kıyafetini tanımlayacak. Burada şunun altını çizmemiz lazım, bunu yaparken herhangi bir marka ya da herhangi bir mağazaya yönlendirmek gibi bir durum söz konusu değil. Okullarımızdan, okul idarecilerimizden istediğimiz şey, çocukların giyecekleri kıyafeti sadece tanımlamalarını. Yani diyecek ki “gri tişört, lacivert pantolon ya da etek”, bunun yün ya da her neyse artık malzemesi, onunla ilgili tanımlamasını yapacak. Öğrencimiz ister kendi ilinden, ister başka bir ilden o renkte, o koşullara uyan kıyafetleri alıp kullanacak. Bir kararımız daha var orada. Çocuklarımız her bir kademe için, yani birinci sınıfa başladığı gün 4 yıl boyunca kıyafetlerini değiştirmesini de istemiyoruz okul idaresinin ki veliye ilave bir külfet, ilave bir maliyet çıkmasın, aynı şekilde okul idarecilerinin ya da okul aile birliklerinin, veliyi herhangi bir satış birimine ya da satış mağazasına yönlendirmesini de engellenmiş olduk böylece. ve istediği yerden alışveriş yapacak” diye konuştu. “VİTRİNE KOYDUKLARI BİR TANE BAŞÖRTÜLÜ BENİM AÇIMDAN BİR ŞEY İFADE ETMİYOR” Muhalefetin kendisini eleştirmesi ile ilgili konuşan ve muhalefetin tutarlı olmadığını söyleyen Bakan Tekin şu ifadelere yer verdi:”2007 yılında bugün Cumhur İttifakı”nı teşkil eden Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi”nin Anayasanın 10 ve 42. maddelerinde yaptığı değişiklik var. “411 el kaosa kalktı” manşetinin atıldığı Anayasa değişikliği var. Ben diyorum ki böyle laf olsun heybe dolsun tarzından bir tane vitrine başörtülü koymak değil. Bir tane soru soruyorum. Bir tane Cumhuriyet Halk Partili desin ki “2007 yılındaki bu anayasa değişikliğine karşı biz iptal davası açtık”. Değil mi? Anayasa mahkemesine götürdüler. Anayasa değişiklikleri şekil açısından sadece denetlenebilmesine rağmen içerik açısından iptal davasına konu edildi ve iptal edildi. Cumhuriyet Halk Partisi”nin başvurusu üzerine. Ben bir tane soru soruyorum. Diyorum ki bir Cumhuriyet Halk Partili Allah rızası için çıksın desin ki “2007 yılında biz o Anayasa değişikliğiyle ilgili yaptığımız başvuruda yanlış yaptık. O gün söylediğimiz şeyler yanlıştı. Dolayısıyla biz orada hata yaptık.” Bunu açıklasınlar. Bunu söylemiyorlar. Kamuoyunu açık deklare etsinler böyle bir Anayasa değişikliği olduğu zaman artık iptal davası ya da böyle bir başvurumuz olmayacak. Şimdi bunu demedikleri zaman vitrine koydukları bir tane başörtülü ya da ziyaret ettikleri bir tane başörtülü. Bu benim açıdan bir şey ifade etmiyor. Çünkü orada diyor ki bakın şu ifadeyi kullanıyorlar. Diyor ki “bugün okula başörtüsünü öğrenciye serbest bıraktığında ya yarın öğretim üyeleri öğretmenler de başlarını örterse ne yapacağız.” Anayasa Mahkemesi”nde yaptıkları başvuruda. Şimdi hala aynı şeyi mi düşünüyorsunuz yoksa farklı bir şey mi düşünüyorsunuz? Siyasi partinin içerisine bir tane başörtülü üye almak değil. Zaten 2007″den önce de vardı bunlar”

Source: Haberler


Hamaney’den “ateşkes” sonrası ilk açıklama!

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney , sosyal medya hesabından açıklamalarda bulundu. Hamaney, “İran”ın büyük milletine birkaç tebrik mesajı sunmayı gerekli görüyorum. İlk olarak; sahte Siyonist rejime karşı elde edilen zafer için tebrikler. Bütün o gürültüye, bütün o iddialara rağmen, Siyonist rejim İran’ın darbeleri altında neredeyse çöktü ve ezildi” ifadelerini kullandı. İRAN, AMERİKA”NIN YÜZÜNE SERT BİR TOKAT ATTI İkinci tebriğin ‘İran”ın Amerikan rejimine karşı kazandığı zafer’ için olduğu söyleyen Hamaney, “Amerikan rejimi, eğer müdahale etmezse Siyonist rejimin tamamen yok olacağından korktuğu için doğrudan savaşa girdi. Ancak bu savaşta hiçbir şey elde edemedi. Burada da İran galip geldi ve karşılığında Amerika”nın yüzüne sert bir tokat attı” dedi. İran milletini ‘olağanüstü birliği’ için tebrik eden Hamaney, şöyle devam etti: “Yaklaşık 90 milyonluk bir millet, tek ses, omuz omuza birleşerek silahlı kuvvetleri destekledi. İran milleti, seçkin karakterini ortaya koydu ve gerektiğinde bu milletin tek ses olarak duyulacağını gösterdi.”

Source:


TİHV ve İHD “İşkencesiz bir dünya” için Saraçhane’de toplandı

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD), 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü kapsamında İstanbul Saraçhane Parkı’nda ortak bir basın açıklaması yaptı. TİHV İstanbul Temsilcisi Mümtaz Murat Kök tarafından okunan açıklamada, işkencenin mutlak olarak yasaklanmış bir insanlık suçu olduğu hatırlatılarak, “İşkencesiz bir dünya mümkün” mesajı verildi. Kök, Birleşmiş Milletler’in 1987 yılında yürürlüğe giren ve Türkiye’nin de taraf olduğu “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi anımsatarak, hiçbir koşulda işkenceye müsamaha gösterilemeyeceğini vurguladı. Açıklamada, “Ülkemizde özellikle son yıllarda artan otoriterleşme süreciyle birlikte işkence ve kötü muamele uygulamaları yaygınlaşmış, resmi gözaltı merkezlerinin yanı sıra sokaklar, evler ve iş yerleri de adeta işkence mekânına dönüşmüştür” denildi. GÖZALTI SÜRELERİ, TECRİT VE CEZASIZLIĞA TEPKİ 15 Şubat 2025’te Van Büyükşehir Belediyesi’ne kayyum atanması ve 19 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın gözaltına alınmasının ardından yapılan protestolarda yaşanan gözaltılar, kolluk şiddeti ve hak ihlalleri örnek gösterilerek, “Gözaltı süreleri keyfi biçimde uzatılmış, kişilerin avukat ve doktorlara erişimi engellenmiştir” denildi. Açıklamada, özellikle son yıllarda cezaevlerinde artan tecrit ve izolasyon uygulamalarına dikkat çekildi. Yeni açılan S Tipi, Y Tipi ve Yüksek Güvenlikli cezaevlerinin mimari yapılarıyla izolasyonu daha da derinleştirdiği belirtilerek, “İmralı Hapishanesi’ndeki tecrit kabul edilemez bir uygulamadır. Umut hakkı anayasal bir haktır, ancak şu an en az 4 bin mahpus bu haktan yararlanamıyor” ifadeleri kullanıldı. “ZORLA KAYBETMELER VE ULUSLARARASI YÜKÜMLÜLÜKLER”” OHAL sonrası yeniden artış gösteren zorla kaybetme vakalarına da değinilen açıklamada, 2019 yılında kaçırılan Yusuf Bilge Tunç’un hâlâ bulunamamasına dikkat çekildi. Türkiye’nin hâlâ BM’nin “Zorla Kaybetmelere Karşı Sözleşmesi”ni onaylamamış olması eleştirildi. “DEVLETE ÇAĞRI: CEZASIZLIĞA SON VERİN”” İnsan hakları savunucuları, işkencenin önlenmesi için devlete açık çağrılarda bulundu. Talepler arasında gözaltı sürelerinin kısaltılması, usul güvencelerinin eksiksiz uygulanması, İstanbul Protokolü ilkelerine uygun belgeleme yapılması, bağımsız önleme mekanizması oluşturulması ve CPT ile BM İşkenceye Karşı Komite’nin tavsiyelerinin eksiksiz uygulanması yer aldı. “İNSANLIK ONURU İŞKENCEYİ YENECEK”” “İşkence insan eliyle yapılan bir suçtur ve insan eliyle önlenebilir” vurgusuyla sona eren açıklamada, TİHV ve İHD işkenceye karşı mücadeleyi sürdüreceklerini ifade etti. “Görüyoruz, susmuyoruz, mücadele ediyoruz. İnsanlık onuru işkenceyi mutlaka yenecek” sözleriyle açıklama son buldu.

Source: Anka


Sanatla direnişe bir iz de KADEM”den: Filistin için yeni dijital semboller!

Karadeniz Teknik Üniversitesi, Trabzon Üniversitesi ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü/Olgunlaşma Enstitüsü iş birliğinde gerçekleştirilen proje, 24 Haziran’da Trabzon’un tarihi Kızlar Manastırı’nda büyük bir katılımla tamamlandı.Kapanış törenine, KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Av. Dr. Canan Sarı, Trabzon Valisi Aziz Yıldırım, Trabzon Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emin Aşıkkutlu, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Çuvalcı, Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Av. Ahmet Metin Genç, İl Milli Eğitim Müdürü Hasan Uygun, KADEM Trabzon Temsilcisi Elif Yükünç ve Genç KADEM Sorumlusu ve Proje Yürütücüsü Melike Nur Seyyar katıldı.”BU ESERLER TÜRKİYE’NİN VİCDANLI VE DUYARLI GENÇLERİNİN FİLİSTİN HALKINA GÖNDERDİĞİ SELAMDIR”Kapanış töreninde konuşan KADEM Yönetim Kurulu Başkanı Av. Dr. Canan Sarı, “Biliyoruz ki sanat çok etkili bir dil ve güçlü bir direniş biçimi. Ve bizler bugün burada, Filistin halkının haklı mücadelesine, sanatla destek veriyoruz. Bu projeyi hayata geçiren genç gönüllülerimizin hedefi, Trabzon’dan Filistin kültür mirasına bir sembol kazandırmaktı. Ve gençlerin çizgileriyle, renkleriyle, hayalleriyle ortaya koyduğu motifler, birer direniş manifestosuna dönüştü. Onlar, bir kefiye kadar tanıdık, bir zeytin dalı kadar dirençli, bir anahtar kadar sembolik desenler üreterek, Filistin’in hafızasında kendilerine yer açtılar. Bugün burada; sadece motifleri değil öğrencilerimizin emeklerini, hayallerini ve umutlarını görüyoruz. Dijital tasarımdan tekstil ürünlerine uzanan bu serüven, ilginç olduğu kadar anlamlı. Bu eserler, aynı zamanda Türkiye’nin vicdanlı ve duyarlı gençlerinin Filistin halkına gönderdiği selamdır.” ifadelerini kullandı.Genç KADEM Hibe Programı kapsamında kabul edilen proje; Trabzon’dan Filistin’in kültürel mirasına bir sembol kazandırmayı, Filistin’de yaşanan zulme karşı farkındalık oluşturmayı ve Filistin halkının özgürlük mücadelesine destek sunmayı hedefledi.”FİLİSTİN HAFIZASINDA GENÇ İZLER” PROJESİ İLE FARKINDALIK OLUŞTURULDUYaklaşık 70 yıldır süren kültürel ve insani soykırıma dikkat çekmek amacıyla yola çıkan proje, sanatla direniş fikrini merkeze aldı. Trabzon Üniversitesi Resim Öğretmenliği öğrencileri tarafından üretilen dijital desenlerle “anahtar, Hanzala, karpuz, kefiye” gibi Filistin’e özgü simgelere yenileri eklenmesi amaçlandı. Proje boyunca verilen eğitimler, grafik çalışmalar ve akademik desteklerle Filistin ile gençler arasında anlamlı bir bağ kuruldu.SANATLA DİRENİŞİN İZLERİTrabzon Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Öğretmenliği Bölümü öğrencilerinin katılımıyla yürütülen proje kapsamında, Kudüs’ün tarihi ve güncel durumu, Filistin topraklarının işgali ve sanatla direniş gibi başlıklarda eğitimler verildi. Bu kapsamda öğrenciler, grafik tasarım hocaları eşliğinde Filistin’e ait çağrışımlar ve semboller üzerinden özgün dijital tasarımlar geliştirdi.Proje sonunda ortaya çıkan 10 dijital sembol/desen arasından jüri değerlendirmesi ile:Sueda Bostan’ın “İnancın Sarmalı” adlı tasarımı birinci,Doğukan Akgün’ün “Kapısı Kapanmayan Toprak” tasarımı ikinci,Saadet Su İstif’in “Anahtarın Gölgesi” adlı eseri ise üçüncü oldu.”SANATLA UMUDA VE DİRENİŞE SES VERDİK”Kapanış töreninde konuşan KADEM Trabzon Temsilcisi Elif Yükünç, KADEM’in kadınların toplumsal, siyasal ve kültürel alandaki varlığını güçlendirmeye yönelik faaliyetlerinden söz ederek, projeye emek veren tüm kurum ve kişilere teşekkür etti. Yükünç, “Gazze’de yaşanan direnişi, umudu ve barışı sanatın evrensel diliyle dünyaya duyurmayı hedefleyen bu anlamlı projeyi başarıyla tamamladık” dedi.Tören, projeye katılan gençlere sertifikalarının takdimi, dijital desenlerin sergilenmesi ve çocuk defilesiyle sona erdi.

Source: Bahadır Alemdar


Hamile Oya ile caninin son konuşması ortaya çıktı! Böyle kandırmış

Sarıyer”de, 5,5 aylık hamile Oya Budak (18), eski nişanlısı Samet T. (19) tarafından silahla göğsünden vuruldu. Ağır yaralanan Budak, kaldırıldığı hastanede karnındaki bebeğiyle yaşamını yitirdi. Olay yerinden otomobille kaçan Samet T. ise Sarıyer Asayiş Büro Amirliği ekipleri tarafından Bağcılar”da amcası Aytekin T.”nin (45) evinde saldırıda kullandığı silahla yakalandı; emniyette işlemleri tamamlanan Samet T. adliyeye sevk edildi. Diğer yandan Oya Budak”ın, 6 ay önce cinsel istismara uğrayıp, hamile kaldığı ve bu yüzden Samet T. ile nişanının bozulduğu ortaya çıktı. Budak”a cinsel istismara bulunan kişinin ise tutuklandığı öğrenildi. CİNSEL İSTİSMAR ORTAYA ÇIKINCA NİŞANI ATTI Dün saat 23.30 sıralarında Kocataş Mahallesi”nde meydana gelen olayda, Samet T. ile Oya Budak bir süre önce nişanlandı. Ancak, bu süreçte Oya Budak”a ismi öğrenilemeyen bir kişi cinsel istismarda bulundu; Budak hamile kaldı. Bunu öğrenen Samet T. ise Budak ile nişanını bozdu. BULUŞMAK İÇİN ÇAĞIRDI KURŞUN YAĞDIRDI Samet T., Oya Budak”ı dün saat 23.00 sıralarında Kocataş Mahallesi Kılıçpınar Caddesi”ne konuşmaya çağırdı. Oya Budak, buluşmaya üvey kardeşi D.C.(13) ile birlikte gitti. Burada ikili arasında çıkan tartışmada, yanında getirdiği tabancasını çeken Samet T., 5,5 aylık hamile Budak”a ateş etti. Göğsüne ve kulağına isabet eden kurşunlarla ağır yaralanan Oya Budak, kanlar içinde yere yığıldı. Samet T. ise babasına ait olan 34 ES 1380 plakalı araçla kaçarken, sesleri duyan vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. KARNINDAKİ BEBEĞİYLE HAYATINI KAYBETTİ Oya Budak, olay yerine gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesi sonrası ambulansla Maslak”taki özel bir hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. Burada ameliyata alınan Budak, yapılan müdahalelere rağmen karnındaki bebeğiyle yaşamını yitirdi. SARIYER ASAYİŞ POLİSİ YAKALADI Olaya ilişkin geniş çaplı inceleme başlatan Sarıyer Asayiş Büro Amirliği ekipleri, şüpheli Samet T.”nin Bağcılar”da olduğunu tespit etti. Devam eden çalışmalarda Samet T., olaydan kısa süre sonra, saklandığı Bağcılar”daki amcası Aytekin T.”nin evinde olayda kullandığı ruhsatsız silahla yakalandı. Gözaltına alınan Samet T. ve saklanmasına yardım eden amcası Aytekin T. emniyete götürüldü. Diğer yandan, Oya Budak”a yaklaşık 6 ay önce cinsel istismarda bulunan kişinin ise tutuklanarak cezaevine gönderildiği öğrenildi. ÖLMEDEN ÖNCEKİ KONUŞMALARI BAŞLADI Öte yandan Oya Budak”ı nişanlısı ile ölmeden önce yaptığı son konuşması ortaya çıktı. Yazışmalarda Samet T, Budak”ı dışarı da beklediğini yazıyor. “SANA SÜRPRİZİM VAR DEYİP ÖLDÜRMÜŞ” Diğer yandan Budak”ın halası Bahriye Şener gözyaşları içerisinde açıklamalar bulundu. Şener, “Yeğenim çok geziyordu. Biriyle tanıştı, o kişi ona tecavüz etmiş. Biz bunu bilmiyorduk. Benim mahalleden fırıncı bir komşum vardı. 10 yıldır tanıyorum. Çok geziyor diye “Babama başını bağlayalım. Bakarlar ona, oradan oraya sürünmez gezmez, başına kötü bir hal gelmez” dedim. Ondan sonra biz nişan yaptık. Birbirlerini sevdiler. Beraber hastaneye gidiyorlar. Hastanede hamile olduğunu öğreniyor. Çocuğun ailesi kabul etmiyor. Ailesi bu olayı duyduktan sonra çocuğa izin vermedi. Kendisi de Oya”yı istiyordu. Biz de tamam “O yoluna bu yoluna baksın” dedik. “Sana çok güzel hediye sürpriz getirdim” diyor. Ondan sonra kızı vuruyor. Biz hamile olduğunu duyuyoruz. “Kim yaptı bunu sana.Sana kim kıydı” dedik. O akşam insanların evini bastık, gittik onları yakalattık. Ailesini içeri aldılar. Hiç tanımıyoruz. Samet”in ailesi duyuyor izin vermiyorlar. Kardeşiyle beraber alıyor bir ormana götürüyor. Onu vuruyor, işte ona hediye aldı. Adalet istiyoruz içimiz yanıyor. Yeter artık bu kadın cinayetleri, tecavüzler nedir, vurdular kızı işte” dedi. “DAHA 18 YAŞINDAYDI HİÇBİR SUÇU YOKTU” Oya Budak”ın diğer halası Aysel Çalıkoparan ise, “Oya”nın anlattığına göre bir çocuk ona sosyal medya uygulamasından yazıp tanışalım görüşelim demiş. Bunlar tanışmış, 1 aya yakın bir çocukla konuşmuş. Ama bu çocuk evliymiş Oya”dan da saklıyormuş, 1 de kızı varmış. Oya”ya gel “Seni bir dükkana götüreceğim babamdan para alacağım” demiş. Kızı Kemerburgaz”a götürüyor. Kimse yokken dükkanda kıza tecavüz ediyor. Kız da söyleyemiyor, bizden korkuyor. Keşke söyleseydin Oya, böyle olmayacaktı. Sonra bunu nişanladık. Kız da hamile olduğunu bilmiyor. Günden güne karnı şişiyor. Bize de “Hasta olmuyorum” diyor. Biz tecavüze uğradığını hiç ummadık. Sonra Samet”i alıyor beraber hastaneye gidiyorlar ve hamile olduğunu öğreniyor. Ablama “Oya hamile” dedik ama “Tarihler uyuşmuyor” dedi. Bu Samet benim yeğenimle de birlikte olmuş. Aslında Ocak ayında hamile kalmış. Ondan sonra bu kızı alıyor, benim kabulüm diyor “Oya”yı seviyorum ama bebeği katiyen istemiyorum. Bebeği de öldürmek istiyorum” diyor. Oya”ya “O çocuk yaramaz ondan uzak dur.” dedim. Oya da dinlemedi, cahil kız 18 yaşında. “Bak dedim yapma kızım” o da dinlemedi. Kıza sana sürprizim var diyor götürüyor. Kızı orada öldürmüş. Ben adalet istiyorum, yeğenimin kanı yerde kalmasın. Daha 18 yaşındaydı, tecavüze uğradı. Onun hiçbir suçu yoktu” diye konuştu.

Source: Haberler


600 bin işçiyi ilgilendiriyor: Kamu işçilerine sunulacak zam teklifinin tarihi belli oldu!

Bankalar, karayolları, elektrik üretim santralleri, demiryolları ve hastaneler gibi çeşitli kamu kurumlarında görev yapan yaklaşık 600 bin işçiyi kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde ikinci aşama yarın başlayacak.Hükümet, Türk Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenler Sendikası (TÜHİS) aracılığıyla ikinci teklifini yarın saat 14.00″te sunacak.Daha önce hangi teklif sunulmuştu?2025 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü görüşmelerinde, kamu tarafını temsil eden TÜHİS, 2025 yılının ilk 6 ayı için yüzde 16, ikinci 6 ayı için yüzde 8 teklifinde bulunmuştu.Ancak, bu teklif işçilerin ve sendikaların tepkisini çekmişti. Bunun üzerine ikinci teklif sunulacağı kaydedilmişti.Sendikaların teklifleriTürk-İş ve Hak- İş tarafından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı”na sundukları ortak teklifte, günlük en düşük ücretin 1800 liraya yükseltilmesini istemişti.Bu artışın ardından işçilere kıdem zammı yapılması, 2025″in ilk altı ayı için yüzde 50, diğer altı aylık dönemleri için ise yüzde 25 zam yapılması talep edilmişti.

Source: Dünya Gazetesi


Cezaevinden paylaşılan fotoğraf için sert açıklama: ‘Siz insan mısınız?’

Mattia Ahmet Minguzzi’nin cinayetiyle ilgili tutuklu bulunan bir failin cezaevindeki fotoğrafına ilişkin ailenin avukatı Rezan Epözdemir, yazılı açıklamada bulundu. Avukat Epözdemir açıklamasında, “Ahmet Minguzzi, 24 Ocak 2025 tarihinde ortada hiçbir sebep yokken hunharca ve vahşice katledilmiş, geleceği, yarınları ve umutları ellerinden alınmıştır. Olay sonrası iki fail tutuklanmış, 1 Mayıs 2025 tarihli şikayetimizden sonra ise diğer iki fail tutuklanmıştır. Dün bu ‘insanın insan olma vasfına aykırı’ cinayetin faillerinden birinin, cezaevindeki görüntüsü sosyal medya ve haber sitelerinde paylaşılmıştır. Bu görüntü, Ahmet”i katleden failin, hiçbir pişmanlık duymadığı, nedamet duygusunun olmadığı, adeta bu cinayete kıymet atfettiği ve bunu bir taltif olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf gayri insani ve gayri vicdani bir fotoğraftır” ifadelerini kullandı.Minguzzi ailesini tehdit eden sanık için tahliye kararı“AHMET BİR MELEKTİ, PEKİ SİZ İNSAN MISINIZ?”Epözdemir açıklamasının devamında şunları söyledi; “Bu fotoğraf, faillerin ıslah olmak bir yana, nasıl gururlandığını ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf Ahmet”imizi ve tüm Ahmetleri bekleyen patolojik bakış açısını ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf ceza infaz hukukunun temel ve evrensel prensiplerinin, ıslah ve rehabilitasyon amacının nasıl yerle bir edildiğini ortaya koymaktadır. Bu fotoğraf hayatının baharında, henüz 14 yaşında olan bir çocuğu sebepsiz yere katledip, bundan gurur duyan ve böbürlenen bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu fotoğrafın ortaya koymadığı tek şey, pişmanlık ve insanlıktır. Şimdi Ahmet”i katleden bu faillere soruyorum; Ahmet bir melekti, peki siz insan mısınız?”

Source: Ahmet Aydemir


Sarıyer”de nişanlısı tarafından öldürülen hamile kadının dedesi konuştu: Bu zayıf kızın göbeği niye çıktı

Olay, dün saat 23.30 sıralarında Kocataş Mahallesi”nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Samet T. ile Oya Budak bir süre önce nişanlandı. Ancak, bu süreçte Oya Budak”a ismi öğrenilemeyen bir kişi cinsel istismarda bulundu; Budak hamile kaldı. Bunu öğrenen Samet T., Budak ile olan nişanını bozdu.BULUŞMAK İÇİN ÇAĞIRDI KURŞUN YAĞDIRDISamet T., Oya Budak”ı dün saat 23.00 sıralarında Kocataş Mahallesi Kılıçpınar Caddesi”ne konuşmaya çağırdı. Oya Budak, buluşmaya üvey kardeşi D.C. (13) ile birlikte gitti. Burada ikili arasında çıkan tartışmada, yanında getirdiği tabancasını çeken Samet T., 5,5 aylık hamile Budak”a ateş etti. Göğsüne ve kulağına isabet eden kurşunlarla ağır yaralanan Oya Budak, kanlar içinde yere yığıldı. Samet T. ise babasına ait olan 34 ES 1380 plakalı araçla olay yerinden kaçarken, sesleri duyan vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi.KARNINDAKİ BEBEĞİYLE HAYATINI KAYBETTİOya Budak, olay yerine gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesi sonrası ambulansla Maslak”taki özel bir hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. Burada ameliyata alınan Budak, yapılan müdahalelere rağmen karnındaki bebeğiyle yaşamını yitirdi.SARIYER ASAYİŞ POLİSİ YAKALADIOlaya ilişkin geniş çaplı inceleme başlatan Sarıyer Asayiş Büro Amirliği ekipleri, şüpheli Samet T.”nin Bağcılar”da olduğunu tespit etti. Devam eden çalışmalarda Samet T., olaydan kısa süre sonra, saklandığı Bağcılar”daki amcası Aytekin T.”nin evinde olayda kullandığı ruhsatsız silahla yakalandı. Gözaltına alınan Samet T. ve saklanmasına yardım eden amcası Aytekin T. emniyete götürüldü. Diğer yandan, Oya Budak”a yaklaşık 6 ay önce cinsel istismarda bulunan kişinin ise tutuklanarak cezaevine gönderildiği öğrenildi.Oya Budak”ın cenazesi Adli Tıp Kurumu Morguna kaldırıldı. Kurum önünde bekleyen yakınları gözyaşlarını tutamadı. Budak”ın cansız bedeni Adli Tıp Kurumu”ndan ailesi tarafından alındı. Cenazesinin Sarıyer”de Ayazağa Mezarlığı”na defnedileceği öğrenildi.İKİ CANIMIZI DA ALDI GİTTİHayatını kaybeden Oya Budak”ın Dedesi Orhan Budak, Benim torunum daha önce bir evli adımla çıkıyor, onu kandırmış. Kızıma dedim ki kızım gitme, gezme o adamla. Evliymiş, çocuğu da var. “Tamam dede gezmeyeceğim” dedi. Kıza mesaj atıyor, buraya gel diyor. Ben seni burada gezdireceğim diyor. Alıyor kızımı ormana götürüyor. Ayazağı”na götürüyor. Deponun önünde bekle babamdan para alıp hemen gelirim diyor. Bu torunumu depoya kilitliyor. Arkası zaten ormanmış. Kızın ağzını bağlıyor. Kıza orada istismarda bulunuyor. Kız korkudan bize, babasına, halalarına, hiç kimseye söyleyemedi. Bir aylık hamileymiş o zamanlar. Dede “midem bulanıyor, bilmem ne oluyor” dedi. Kızım o zaman gel seni doktora götüreyim dedim. “Migren hapı alayım başım ağrıyor” dedi. Ben anlamam ki. Gittik eczaneden migren hapı aldık. “İyi geliyor” dedi. “Dede karnıma ağrılar giriyor” dedi şeklinde konuştu.”BU ZAYIF KIZIN GÖBEĞİ NİYE ÇIKTI” Orhan Budak, İstismara uğradığını da bilmiyoruz. Halası “iyi biri, namuslu bir insan var. Onunla tanıştıralım” dedi. Çocuğun annesi de bizim kızı görmüş, beğenmiş. Annesi demiş ki “bu zayıf kızın göbeği niye çıktı”. İki, üç ay bekleyelim bakalım belli olur dedi. Nişanlısı alıyor bunu hastaneye götürüyor hamile olduğunu öğreniyor.”DAMADIN ANNE VE BABASI KIZI İSTEMİYOR”Bu da kızdan da öğreniyor. Annesine babasına söylüyor. Annesi babası bunu istemedi. Kızdan yüzükleri alıp gitti “beni arama” dedi. Tekrar bu gelip kızı kandırıyor. Kızı yine gezdirdi. Ben telefon ediyorum. Telefonları kapatıyorlar. Sonra eve geldiler. “Ben seviyorum” dedi çocuk. Oğlum sen seviyorsun ama annen baban istemiyor dedi. Yüzüğü çıkaran insan herhangi bir sorumluluk altına giremez dedim. Sen onun hiçbir şeyi olamazsın dedim. Daha sonra evde oturuyoruz. Bir telefon geldi. Kıza mesaj atıyor. Kıza gel orta bayırdayım diyor. Seninle konuşalım diyor. Benim çocuğumun 13- 14 yaşlarında üvey oğlu var. Onunla beraber gönderdim. Hadi gidin yiyin, için dedim. Ama ben mesaj attıklarını bilmiyorum. Çocuk bunları gezdirmeye götürüyor. Maslak Ormanı”na alıyorlar, götürüyorlar. Kıza diyor ki “ben de çocuk istedim”. Kız da ben kabul edemem diyor.”KIZIN KARNINDAN VURUYOR”Kıza diyor ki arabanın arkasında dur şimdi geliyorum diyor. Arabanın torpidosundan silahını alıyor. Kızın karnına sıkıyor. Kız can havliyle kaçıyor. Kaçarken yere düşüyor. Geliyor kafasına şah damarına sıkıyor. Ondan sonra 13, 14 yaşındaki çocuk kriz geçiriyor. Hemen o da kendini toparladı. Hemen babasını, ambulansı ve polisleri aradı. Hastaneye getirdiler. Ama kızımı kurtaramadık. Kız vefat etti.”İKİ CANIMIZI DA ALDI GİTTİ”Ondan sonra bizi sakinleştirdiler. Hepimiz kriz geçirmeye başladık. Hem canımızı hem karnındaki bebeğe kıydı. Böyle biri olduğunu bilsem ben onun gidip de söz nişan yaptırır mıyım. Çocuk onun peşini bırakmadı. İki canımızı da aldı gitti. Ben onu annesi babası olduğu halde büyüttüm. Kundakken büyüttüm, sütle besledim, 18 yaşına kadar besledim ifadelerini kullandı.

Source: Gazetevatan.com


Tepki yağıyor… Otobüs şoföründen engelli yolcuya skandal sözler: Babanın malı mı geri zekâlı!

Bursa merkez ilçesinde sefer yapan özel halk otobüsünde yaşanan olay gündem oldu. Durağa gelince tekerlekli sandalyeli yolcunun binmesi için engelli rampasını açmayan şoför, ” Bu benim görevim değil, nasıl biniyorsa binsin ” sözleriyle tepki çekti. #r-1125780# “BABANIN MALI MI GERİ ZEKALI, NASIL DÜŞÜRÜYORSUN?” Şoför ısrarlara rağmen yardım etmezken, otobüsteki kadın yolcu rampayı kendi çabasıyla açmaya çalıştı ama rampa elinden kayarak yere düştü. Bu sırada sinirlenen şoför, ” Babanın malı mı geri zekâlı, nasıl düşürüyorsun onu? ” diyerek, kadına hakarette bulundu. HAKARETLER YAĞDIRDI Kadının ” Elim ameliyatlı, elimden kaydı ” demesine rağmen bağırmayı sürdüren şoför, daha sonra otobüsteki diğer yolculara da yüksek sesle hakaretler yağdırdı. Olay sırasında otobüste bulunan bebeklerin ağlaması ve yolcuların yaşadığı panik anları dikkat çekti. DEHŞET ANLARI KAMERADA Otobüste bulunan bazı vatandaşlar, cep telefonlarıyla şoförün sinirli hallerini kayıt altına aldı. Yolcular, yaşananlara tepki göstererek şoförden şikâyetçi oldu.

Source: Gökhan Karataş


Havuzda boğulan çocuğu kurtaramayan cankurtaran ölü bulundu

İtalya”nın kuzeyindeki Brescia kentinde yaşanan feci bir olay, sadece bir ailenin değil, tüm bir toplumun kalbine derin bir yara bıraktı. Bir otelin yüzme havuzunda boğulan 4 yaşındaki çocuğun ardından, kendisini olaydan sorumlu tutan cankurtaran da hayatına son verdi. 4 YAŞINDAKİ ÇOCUK HAVUZDA BOĞULDU Dış basında yer alan haberlere göre; 4 yaşındaki çocuk ailesinin gözleri önünde girdiği havuzda hayatını kaybetti.O anlara tanık olan otel konukları ve personel büyük bir şok yaşarken, olay kısa sürede tüm kente yayıldı. CANKURTARANIN CANSIZ BEDENİ BULUNDU Facianın yaşandığı gün havuzun güvenliğinden sorumlu olan 36 yaşındaki cankurtaran Matteo Formenti, sosyal medyada hedef haline getirildi. Kullanıcıların ağır suçlamaları ve ihmalkarlık eleştirileriyle karşı karşıya kalan Formenti, büyük bir psikolojik baskı altına girdi.Genç adam, birkaç gün sonra ormanlık bir alanda ağaca asılı halde ölü bulundu. Kentte iyi bir yüzücü olarak tanınan ve su sporlarına olan tutkusu bilinen Formenti”nin intiharı, ikinci bir yasa neden oldu. “HER İKİ OLAY DA BİZİM İÇİN FELAKETTİR” Brescia Belediye Başkanı Gabriele Zotti, yaşananların ardından şu ifadeleri kullandı: “Her iki olay da bizim için bir felakettir. Sosyal medyada başkalarını yargılamayın ve sorumlu bir şekilde kullanın.” Kent, üst üste yaşanan bu iki trajediyle sarsılırken, kamuoyunda sosyal medya üzerinden kurulan baskının sonuçları bir kez daha tartışma konusu oldu.

Source: Çağla Taşçı


Anayasa Mahkemesi’nden ÖTV kararı: O şart iptal edildi!

Anayasa Mahkemesi (AYM), 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu”nda yer alan ve engellilik oranı yüzde 90″ın altında olan bireylerin yalnızca aracı özel tertibatla bizzat kullanmaları halinde ÖTV muafiyetinden yararlanabileceklerini belirten hükmü iptal etti. Karar, Resmi Gazete’de yayımlandı. Antalya 2. Vergi Mahkemesi’nin başvurusu üzerine AYM, 4760 sayılı kanunun 7. maddesindeki bizzat kullanma amacıyla engelliliğine uygun hareket ettirici özel tertibat yaptıran malul ve engelliler tarafından ifadesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verdi. EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRILIK VURGUSU YAPILDI Mahkemenin iptal isteminde, söz konusu düzenlemeyle yalnızca engelliliğine uygun tertibatlı aracı bizzat kullanabilecek bireylerin ÖTV muafiyetinden yararlanmasının öngörüldüğü belirtildi. Ancak tertibatlı aracı dahi kullanamayacak durumda olan ya da sürücü belgesi alamayan bireylerin bu haktan mahrum bırakıldığı ifade edildi. Başvuruda, bu durumun sosyal devlet anlayışı ve Anayasa”nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu, ayrıca engelli bireylerin haklarını güvence altına alan uluslararası sözleşmelerle de çeliştiği dile getirildi. AYM HÜKMÜ 9 AY SONRA YÜRÜRLÜKTEN KALDIRACAK Başvuruyu değerlendiren Anayasa Mahkemesi, ilgili düzenlemenin Anayasa”ya aykırı olduğuna hükmederek iptal kararı verdi. İptal edilen hükmün 9 ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırıldı. AYRIMCILIK TESPİTİ YAPILDI AYM kararında, düzenlemenin yalnızca engelliliğine uygun özel tertibatla araç kullanabileceğini sağlık kurulu raporuyla belgeleyen bireyleri kapsadığı belirtildi. Buna karşılık, sürücü belgesi alamayan veya hiçbir aracı özel tertibatla dahi kullanamayacak durumda olan bireylerin istisnadan yararlanamaması sebebiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiği ifade edildi. Kararda şu değerlendirmeye yer verildi: Özel tüketim vergisi istisnasından yararlanma açısından engellilik oranı yüzde 90″ın altında olan malul ve engellilerden satın alınan taşıtı engelliliğine uygun şekilde hareket ettirici özel tertibat yaptırmak suretiyle kullanabileceği sağlık kurulu raporuyla belgelendirenler ile engellilik oranı veya engel durumu nedeniyle hakkında sürücü belgesi alamayacağına, dolayısıyla herhangi bir taşıtı kullanamayacağına yönelik olarak karar alınan malul ve engelliler arasında öngörülen farklı muamelenin eşitlik ilkesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

Source:


Yanlış kesilen fatura, çiftçinin hayatını kabusa çevirdi! Maaşına bile haciz konuldu

Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Mahmut Şahin, 2010 yılında 2 bin dönüm arazide pancar ekimi yapan bir çiftçiye 1 milyon 852 bin liralık yanlış elektrik faturasını kesildiğini iddia ederek, basın açıklaması yaptı.

İddiaya göre, 2010 yılında 2 bin dönüm arazide pancar ekimi yapan bir çiftçiye 1 milyon 852 bin liralık yanlış elektrik faturası kesildi.

AÇIKLMAYA ENGEL OLUNMAYA ÇALIŞILDI İDDİASI

Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Mahmut Şahin, Kayseri Şeker Fabrikası”nın önünde basın açıklama yaparak, olay sonrası çiftçinin başına gelenleri anlattı.

Basın açıklaması öncesinde, Kayseri Şeker Fabrikası lehine toplandığı ileri sürülen bir grup vatandaşın, açıklamaya tepki gösterdiği kaydedildi.

Fabrikaya ait itfaiye aracının fabrikanın girişine koyulduğu ve kim olduğu bilinmeyen kişilerin basın açıklamasını engellemeye çalıştıkları öne sürüldü.

Yaklaşık 10 kişilik grup polisin müdahalesi ile basın açıklamasının yapılacağı yerden uzaklaştırıldı.

1 MİLYON 852 BİN LİRALIK FATURA KESİLDİ

Yanlış fatura kesilerek mağdur duruma düşen çiftçinin başından geçenleri anlatan Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Mahmut Şahin, “Kayseri’nin iki büyük kuruluşu Kayseri Şeker Fabrikası ile Kayseri ve Civarı Elektrik Kurumu’nun bir çiftçinin, bir ailenin hayatını nasıl kararttığının hikayesini anlatacağım. Bundan tam 15 sene önce 2010 yılında elektrik kurumu 2 bin dönüm arazide kotasını alıp mütemadiyen bu işi yapan çiftçiye fatura gönderiyor. Çiftçi de faturayı eline alınca “Bu kadar elektriği Yeşilhisar bile kullanamaz” deyip yanlışlığı düzeltmek istiyor ama dinlemiyorlar. Bir süre sonra elektriği kesiliyor ve pancarını sulayamadığı için 2 bin dönüm arazideki pancar kuruyor. Vatandaş batıyor ve borçlanıyor. Elektriği kesildikten ve battıktan sonra o zamanki Enerji Bakanı Taner Yıldız’a ulaşıyor. Taner Bey yanına çağırıyor ve faturaya bakar bakmaz “Burada bir yanlışlık var, kontrol edin” diyor. Daha sonra elektrik kurumunun bilirkişi adresine Amerika’daki adresini veren yetkilisi çiftçiyi çağırıyor. O dönemde çiftçiye gelen fatura 5 milyon 200 bin kilovat elektrik tükettiği iddiasıyla 1 milyon 852 bin TL. Ertesi gün çiftçi gidiyor ve Amerika’da adresi bulunan kişi “Bir yanlışlık olmuş” deyip faturayı yırtıyor ve düzelttiklerini, böyle bir borcu olmadığını söylüyor.” şeklinde konuştu.

MAAŞINA HACİZ KONULDU

Vatandaşın mağduriyetine dikkat çeken Mahmut Şahin, “Bu adam bugüne kadar bu işi yapacaktı ama bir kutu çikolata ile kurumdan uğurlanıyor. Çiftçi onu çöpe atıyor. Kayseri Şeker’de 2 bin dönüm için çiftçiye avans veriyor. O avansı da çiftçi pancarı kuruduğu için ödeyemedi. İşe girdi ve 11 yıldır asgari ücret ile çalışıyor. Bu çiftçinin maaşı üzerine Kayseri Şeker’in 11 yıldır haczi var. Ana parayı almış, 3 katta faizi almış ama 6 kat daha faizi alacağım diyor. Normalde çiftçilerinin faiz borcunu silen fabrika bu çiftçinin borcunu silmiyor. Çiftçi bunalmış ve kapısına alacaklılar geliyor. çalıştığı fabrikasına gidiyor ve “Bugüne kadar çalıştığım tazminatımı verir misiniz?” diye soruyor. Fabrika yetkilileri, tazminatını vereceklerini ama çalışmaya devam edeceğini söylüyorlar.” ifadelerini kullandı.

“SÜREKLİ YALAN SÖYLEDİLER”

Kayseri Şeker Fabrikası yetkilileri ile görüştüğünü belirten Şahin, “O kişi borçlarını dağıtsın ama maaştaki haciz devam etsin diye Kayseri Şeker Fabrikasını aradım. Burada Kazım diye bir yetkili bana döndü ve feragat dilekçesini fabrikaya vereceklerini söyledi. Tazminatı işçinin alacağını, kendilerinin maaş haczine devam edeceğini söyledi. Haftaya yaparız, seçimden sonra yaparız, bayram geçsin, bayramdan sonra yapalım diye bana sürekli yalan söylediler. Biz verilen söze güvenerek fabrikaya çıkışını verdiriyoruz ve çiftçinin tazminatı şeker fabrikasına yatırılıyor. “Yatsa bile parayı göndeririz” diyen kişi telefonlarıma bakmıyor ve bir kadın arayarak “Bunu yapamayız” diyor. Hem hukuken mümkün değil diye yalan söylüyor hem de kişi telefona çıkmıyor.” diye konuştu.

“İKİ BÜYÜK KURUM, BİR AİLEYİ PERİŞAN EDİYOR”

“Bu iki kurumun pisliğini Kayseri’nin ağabeyleri olduğunu iddia edenler temizleyecek mi?” diye soran Şahin, “Kayseri’ye mâl olmuş iki büyük kurum bir aileyi perişan ediyor. Hiç kimse bu adamın derdine derman olmuyor. Bir aileyi perişan ettiler. Kayseri’de güçlenen, menfaatçi ve Kayseri’nin ağabeyleri olduğunu iddia edenlere sesleniyorum. Bu iki kurumun pisliğini Kayseri’nin ağabeyleri olduğunu iddia edenler temizleyecek mi? Biz basın açıklaması yapmayalım diye araçlar getirerek tabelayı kapatmaya çalışıyorlar. Pisliğini kapatın, tabelayı neden kapatıyoruz. Kayseri bunların pisliğini temizleyecek. O şeker zehir olmayacak.” dedi.

Source:


AYM”den ÖTV muafiyetli araç kararı: Düzenleme iptal edildi!

Anayasa Mahkemesi, engelli bireylerin Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) istisnası ile araç edinimine ilişkin önemli bir kararı kamuoyuyla paylaştı. Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, artık engellilik oranı yüzde 90’ın altındaki bireylerin araçlarını sadece kendilerinin kullanması şartı hukuka aykırı bulundu.SINIRLAYICI DÜZENLEME İPTAL EDİLDİMahkeme, yüzde 90’ın altındaki malul ve engellilerin, ÖTV muafiyetli araçları sadece kendi kullanmaları şartının anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğuna hükmetti. Böylece uzun süredir tartışma konusu olan uygulamada önemli bir değişikliğe gidildi.Yeni düzenlemeyle birlikte, engellilik oranı yüzde 90 ve üzeri olan bireylerin araçlarını belirli kurallar çerçevesinde başka kişiler de kullanabilecek.AYM, bu uygulamanın da eşitlik, yaşam kalitesi ve temel haklara saygı açısından daha uygun olduğuna karar verdi.Anayasa Mahkemesi”nin kararı, 9 ay sonra yürürlüğe girecek.

Source: Ekrem Öztürk


Cemil Tugay’dan Türk-İş’e bordrolu yanıt

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Belediye –İş Sendikası arasında geçen dönem imzalanan toplu sözleşme ve sonrasında yaşanan sürece ilişkin açıklamalarına bordro ile yanıt verdi. Bir büyükşehir belediye başkanı, sorumlu bir kamu yöneticisi olarak sabırlı ve itidalli olmaya, zorunlu işten çıkarma sürecini akıl ve mantık sınırları içinde mağduriyet yaratmadan çözüme kavuşturmak için diyalog içinde kalmaya çalıştıkça sürekli olarak Belediye-İş yetkilileri tarafından doğru olmayan beyanlarla itham edildiğini aktaran Başkan Tugay, “Son olarak Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay da maalesef bu kervana katılarak ‘bizim arkadaşlarımızın sendikasını itibarsızlaştırdılar’ ve ‘işçiler 50-55 bin lira para alıyor’ şeklinde beyanlarda bulundu. Sayın Ergün Atalay, tevatür ile somut gerçeğin farkını ekte sunduğum iki bordroyla fark edeceksiniz diye düşünüyorum. Bordrolarda, net ve brüt ücretleri görebilirsiniz. Bu da sizin için yeterli olmazsa, bordrolardaki kümülatif gelir kısmına bakıp ilgili aya bölerseniz (örneğin, mayıs bordrosunda 883 bin liralık kümülatif gelir, aylık 180 bin liraya tekabül eder ki) bunun aylık ortalama neti 130 bin liranın üzerinde olur. İtirazımız bu derece yüksek ücretin üzerine Eylül 2025″te gelecek zamdır, eylül zammından feragat istiyoruz” ifadelerini kullandı. ÇÖZÜME DAVET ETTİM Atalay’ın sendikanın itibarsızlaştırıldığı yönündeki açıklamasına yönelik de konuşan Tugay, şunları söyledi: “İkinci beyanınız olan itibarsızlaştırma konusuna gelince, itibarınız benim nezdimde var ki, Belediye-İş Genel Merkezi’nize geldim, görevli arkadaşlarınıza defalarca durumu anlattım, sizleri makul çözüme davet ettim. Ancak tüm bunlara rağmen itibarsızlaşmaya ilişkin bir kaygınız mevcut ise işçileri çıkarmak zorunda kalırken konuyu çözümden uzak tutarak siyaset yapmaya çalışan yöneticilerinizle, size doğru olmayan bilgiler veren ve beni bordro açıklamaya zorlayan arkadaşlarınızla, sendika merkezlerinde yakınlarını istihdam edenlerle ve asgari ücret ile emekli maaşlarına sesleri kısık çıkanlarla konuyu değerlendirmeniz gerekebilir.”

Source: İzmi̇r / Cumhuriyet


CHP”li Öztürkmen belgeleriyle açıkladı: Gaziantep PTT”de torpil iddiası!

CHP Gaziantep Milletvekili Hasan Öztürkmen , kamuda yaşanan bir torpil olayıyla ilgili belge açıkladı. Gaziantep PTT Baş Müdürlüğü “nün 20 Eylül 2024 tarihli kararıyla PTT Entegre Yönetim Sistemi Müdürlüğü”ne atanan Birlik Haber- Sen Gaziantep İl Başkanı İbrahim Halil Yorulmaz”ın atama öncesi yaptığı görüşmelere ilişkin fotoğrafları gösteren Öztürkmen, Milyonlarca gencimiz üniversite sıralarında dirsek çürütürken, ter dökerken AKP 23 yıllık iktidarı boyunca bir torpil düzeni inşa etti ve kamu kurumlarını liyakatsiz yandaşlarla doldurdu dedi. Öztürkmen’in açıklamasının tamamında şu ifadeler yer aldı: AKP”nin adeta arpalığa çevirdiği kamu kurumlarından biri olan PTT”de skandallar bitmiyor. PTT”de yaşanan yeni bir skandalın belgesine ulaştık. Yandaş sendika Memur Sen”e bağlı Birlik Haber-Sen”in Gaziantep WhatsApp grubunda Birlik Haber- Sen Gaziantep İl Başkanı İbrahim Halil Yorulmaz, torpil talebinde bulunuyor. PTT çalışanı olan Yorulmaz, “Başkanım” diye hitap ettiği Memur Sen Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Gökten PTT”de baş müdür yardımcısı ya da müdür vekili yapılmasını rica ediyor. Böylece müdür maaşı alabileceğini belirtiyor. Yorulmaz, CV”sini daha önce Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin”e de verdiğini ve yardımcı olacağını söylediğini anlatıyor. YORULMADAN PTT ENTEGRE YÖNETİM SİSTEMİ MÜDÜRLÜĞÜ”NE ATANMIŞ Yorulmaz, Ahmet Gökten CV”sini Fatma Şahin”e ve AKP Milletvekili Abdülhamit Gül”e de atmasını istiyor. Yorulmaz talebinin sonunda torpil talebini güçlendirmek için olsa gerek, kızının da geçen dönem AK Partili yönetiminde yer aldığını hatırlatıyor. Bu yazışmalardan kısa bir süre sonra Sayın Yorulmaz, yorulmadan torpil talebi kabul edilerek Gaziantep PTT Baş Müdürlüğü”nün 20 Eylül 2024 tarihli kararıyla PTT Entegre Yönetim Sistemi Müdürlüğü”ne atanıyor. Üstelik Yorulmaz lisans değil, ön lisans mezunu. Torpilin belgesi olmaz denirdi. Alın size ekle belgeler. Bundan daha net torpilin belgesi mi olur? AKP”NİN İNŞA ETTİĞİ TORPİL DÜZENİNİ ENİNDE SONUNDA YIKACAĞIZ İşte atanma yazısı. Milyonlarca gencimiz üniversite sıralarında dirsek çürütürken, ter dökerken AKP 23 yıllık iktidarı boyunca bir torpil düzeni inşa etti ve kamu kurumlarını liyakatsiz yandaşlarla doldurdu. Hiçbir AKP”li siyasetçiyi istifaya davet etmiyoruz. Çünkü istifa onların defterinde zaten yok. Çoktan silindi. Ancak bir umut Cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyoruz. Çünkü torpil suçtur ve görevi kötüye kullanmaktır. AKP”nin inşa ettiği torpil düzenini eninde sonunda yıkacağız.

Source: Anka


Sanal kumara teşvik yurt dışından: Bu sahtekarların tuzağına düşmeyin! 5 senede 3 milyon kaybeden var!

Sanal bahis baronları; Karadağ, Malta ve Gürcistan”dan kirli ağlarını yönetiyor. Birçok ünlü isim ise soygunda birer maşa olarak kullanılıyor. ERBİL VE ORTAÇ GÖZALTINA ALINMIŞTI Bu kapsamda geçtiğimiz aylarda yapılan sanal bahis operasyonunda; Ünlü sanatçılar Mehmet Ali Erbil ile Serdar Ortaç da gözaltına alındı. Bir süre sonra serbest bırakılan ikili büyük pişmanlık duyduklarını anlattı. İŞTE O MAŞALAR: BATUHAN KARADENİZ, YASİN OBUZ, MESUT CAN ERAY… Eski futbolcu Batuhan Karadeniz ile fenomen Yasin Obuz ve Mesut Can Eray”ın da sanal bahis reklamı yaparak suç işledikleri ortaya çıktı. Bahis siteleri son dönemlerde bu üç ismi kullanarak, sosyal medyada reklam yapıp milyonlarca kişiye ulaştı. Sahte görüntü ve kazançlara inanan binlerce genç ise telefon, tablet ve bilgisayarlardan sanal bahis sitelerine girerek paralarını bu çetelere kaptırdı. Özel Haber – Büyük vurgunSanal kumar tuzağına dikkat#atvHaber #sanalkumar pic.twitter.com/RelfMl4iLE— Atv Haber (@AtvHaberTurkiye) June 25, 2025 3 YILDA 5 MİLYON TL KAYBETTİ Atv Haber”e konuşan bir mağdur, son 3 yılda 5 milyon TL kaybettiğini söyledi. Eski bir kumar bağımlısı ise “Sistem ilk başta kazandırıyor sonra da hiçbir şekilde kazanç sağlamıyor sizi süründürüyor” dedi. ÜLKEYE GİRDİĞİ ANDA GÖZALTINA ALINACAK Konu hakkında milyonları uyaran avukat Volkan Alkılıç ise “Yasin Obuz örneğinden gidecek olursak kendisi soruşturma kapsamında daha öncesinde yurt dışına çıktığı için ifadesine başvurulmamıştır. Yasa dışı paylaşımlarına devam etmiştir. Ülkemize girdiği anda gözaltı kararı mevcuttur. Bu kişilerin “Ben yurt dışındayım bulunduğum ülkede kumar legal” savunması da kabul edilir bir savunma değil” diye konuştu. YEŞİLAY BAŞKANI DİNÇ: 5 BAĞIMLILIKLA İLGİLİ DESTEK VERİYORUZ Yeşilay Genel Başkanı Mehmet Dinç de, algoritmalarla insanların sanal kumar bağımlısı haline geldiğini belirterek, “Bu sene kumar bağımlılığı bütün bağımlılıkları geçti. Kumar bağımlılığından dolayı bütün Türkiye”de çok fazla insan bize başvuru yapıyor” dedi. Türkiye”nin 105 noktasında Yeşilay Danışmanlık Merkezleri (YEDAM) olduğuna vurgu yapan Dinç, bu merkezlerde ücretsiz ve gizlilik esasına uygun şekilde psikoterapi hizmeti verdiklerinin altını çizdi. Yeşilay Genel Başkanı Dinç, beş bağımlılıkla ilgili destek verdiklerine dikkati çekerek, şunları kaydetti: “Bu sene kumar bağımlılığı bütün bağımlılıkları geçti. Kumar bağımlılığından dolayı bütün Türkiye”de çok fazla insan bize başvuru yapıyor. Kumar reklamlarının serbest olması, adının bahis ve şans olarak ifadelendirilmesi ve kumara her alandan, her zeminden ulaşılabiliyor olması bu problemi toplumsal anlamda ciddi bir tehdit ve risk haline getiriyor. Bununla alakalı Yeşilay olarak mücadele ediyoruz. Mücadele etmeye de devam edeceğiz ama insanımızın da desteğini ve farkındalığını talep ediyoruz.

Source: Sabah


Sonunda randevu verdiler

MSG (Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği Başkanı Ferhat Göçer, 3 Haziran da Habertürk e verdiği röportajda yaptığı açıklamalarda; Yabancı kartellerin kölesi olduk diyerek büyük bir tehlikeye işaret etmişti. Göçer, kültürümüzü yozlaştıran müziklerin dinleyicilere dayatılması adına rüşvet verildiği, bot yüklemeler yapıldığına ilişkin söylentilerin ciddi boyutta olduğunu ama karşılarında bir muhatap bulamadıkları için iddiaları araştıramadıklarını söyledi. Ferhat Göçer, bu konuda bir manifesto hazırladıklarını dile getirdi. video#885561# MSG üyesi müzisyen, yapımcı, aranjör ve söz yazarlarıyla birlikte Dijital Müzik Platformları Çalıştayı düzenledi. Çok yakın bir tarihte Spotify ile bir toplantı gerçekleştireceklerini duyuran MSG, çalıştaydan çıkan kararları bir manifesto halinde Spotify’a sunacaklarını belirtti. En sonunda Spotify Türkiye deki müzik sektörünün temsilcileriyle görüşmeyi kabul etti. Son günlerde müzik sektöründe geniş yankı uyandıran, Oğuzhan Koç’un Spotify çalma listelerine dair açıklamaları ve sonrasında gelen tepkiler üzerine harekete geçen MSG, dijital müzik platformlarında eser ve hak sahiplerinin karşılaştığı güncel sorunları ele almak ve yol haritası çizmek amacıyla tüm müzik sektörü bileşenleriyle bir araya geldi. MSG Yönetim Kurulu Başkanı Ferhat Göçer öncülüğündeki çalıştaya, MSG Yönetim ve Üst Kurul üyelerinin yanı sıra Sefo, Oğuzhan Koç, Gökhan Teper, Sinan Kaynakçı (Pinhani), Burhan Şeşen, Ufuk Beydemir, Selin Geçit, Gökhan Keser, Dağhan Baydur, Volga Tamöz, Tuğkan, Caner Karamukluoğlu (TNK) gibi birçok sanatçı besteci, söz yazarı ve aranjör ile Müzikotek, Sony, EMI, Universal Müzik, Erdem Uyanık Editörlük, Ossi Müzik, TMC, Geliblues Yapım, Yeni Dünya Müzik, Floom Müzik, Yonca Müzik, Portal Edisyon, Subaşı Yapımcılık, Turkcell Fizy, DMC, Pasaj Müzik, Virgin Müzik, BMYD, MMBD, Müyorbir, Müyap ve bir çok önemli dijital dağıtım, edisyon şirketinin temsilcileri katıldı. MSG’NİN GÜNDEM MADDELERİ 1. Dijital platformların Türkiye’de resmî ofis açması ve editoryal süreçlerin yerelleştirilmesi. 2. Editoryal çalma listesi seçim süreçlerinde şeffaflık. 3. Algoritmik çalma listelerinin yapısı. 4. Playlist satışı, manipülasyon ve etik dışı uygulamalarla mücadele. 5. Streaming farm (yayın çiftlikleri) nedir ve nasıl çalışır? 6. Abonelik fiyatlandırmasının dünya ortalamasına yaklaştırılması gerekliliği FERHAT GÖÇER: KİMSENİN DÜŞMANI DEĞİLİZ Döviz kuru farkı nedeniyle müzik abonelik ücretlerinin dünya ortalamasının gerisinde kaldığını ve bu eşitsizliğin telif gelirlerini azalttığını vurgulayan MSG Başkanı Ferhat Göçer; Tüm bu konulara hassasiyetle yaklaşmamız gerek. Bizler kimsenin düşmanı değiliz. Sektörle ortaklaşa hareket etmeliyiz. Spotify konusunda bir muhataba ve Türkiye ofisine ihtiyaç duyuyoruz. Şeffaf ve adaletli bir telif dağıtımı olmadıkça, abonelik ücretleri artsa da şikayetler sürecek dedi. VOLGA TAMÖZ: TÜRKİYE’DE TÜRK MÜZİĞİ DİNLENMİYOR Çalıştayda yapay zeka destekli algoritmalar ve yayın çiftlikleriyle manipüle edilen çalma listelerine dikkat çeken MSG, sanatçı emeğini, eser sahiplerinin hakkını ve Türk müziğinin itibarını korumak adına bir yol haritası çizeceklerini ifade etti.Spotify’ın editoryal listeleri hakkında konuşan Volga Tamöz, şunları söyledi: 20 yıl önce müziğin ulaştığı her noktada bir muhatabımız vardı. Şu an en büyük problemimiz manipüle edilen çalma listeleri ve yayın çiftlikleri. Çalma listelerini belirleyen editörler kim ve neye göre karar veriyor? Artık Türkiye’de Türk müziği dinlenmiyor, Türk musikisi diye bir şey kalmadı. Her yıl konservatuvarlardan mezun olan ve geçimini bununla sağlayan müzisyenlere alan sağlanmalı. OĞUZHAN KOÇ: TÜRK MÜZİĞİNE İHANET EDENLER KİM? Geçtiğimiz günlerde yaptığı paylaşım ile dijital müzik platformlarındaki çalma listeleri sorununu gündeme taşıyan Oğuzhan Koç, çalıştayda şu ifadeleri kullandı: Bu editoryal süreci hazırlayan ve Türk müziğine ihanet eden insanlar kim? Neden bizlerle muhatap olmuyorlar? Türkiye’de, Türk müziğini yönettiğini iddia eden ve bence Türkçe müzik dinlemeyen bir editöre ulaşamıyorum. Bu kadar ulaşılmaz insanlar ne dinliyor, müzikle ilgili ne düşünüyor, merak ediyorum. Türkiye’deki ilk 50 sanatçıyı bile dinlediklerini sanmıyorum. Tüm katılımcılar, müzik platformlarıyla ilişkilerde radikal ve yıkıcı çıkışlar yerine; yapıcı, diyalog temelli ve çözüme odaklı bir iletişim stratejisinin sürdürülmesi gerektiği konusunda tam bir fikir birliğine vardı. Temmuz ayında Spotify’a sunulacak ortak çağrı bildirisiyle Türkiye müzik endüstrisinin sürdürülebilirliği ve uluslararası alanda hak ettiği konuma ulaşması adına, yerel ekonomik koşulları gözeten adil ve şeffaf politikaların hayata geçirilmesi için ortaklaşa mücadele edeceklerini duyuran MSG, çalıştayı tamamladı.

Source: Habertürk


Sarıyer”de öldürülen 18 yaşındaki Oya”nın son mesajları: Eski nişanlısı böyle kandırmış

Cinayet İstanbul”un Sarıyer ilçesinde dün saat 23.30 sıralarında Kocataş Mahallesi’nde gerçekleşti.

Samet T. ile Oya Budak bir süre önce nişanlandı. Ancak, bu süreçte Oya Budak”a ismi öğrenilemeyen bir kişi cinsel istismarda bulundu; Budak hamile kaldı. Bunu öğrenen Samet T. ise Budak ile nişanını bozdu.

ÜVEY KARDEŞİYLE BULUŞMAYA GİTTİ

Samet T., Oya Budak”ı dün saat 23.00 sıralarında Kocataş Mahallesi Kılıçpınar Caddesi”ne konuşmaya çağırdı. Oya Budak, buluşmaya üvey kardeşi D.C.(13) ile birlikte gitti.

Burada ikili arasında çıkan tartışmada, yanında getirdiği tabancasını çeken Samet T., 5,5 aylık hamile Budak”a ateş etti. Göğsüne ve kulağına isabet eden kurşunlarla ağır yaralanan Oya Budak, kanlar içinde yere yığıldı. Samet T. ise babasına ait olan 34 ES 1380 plakalı araçla kaçarken, sesleri duyan vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi.

KARNINDAKİ BEBEĞİYLE YAŞAMINI YİTİRDİ

Oya Budak, olay yerine gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesi sonrası ambulansla Maslak”taki özel bir hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı. Burada ameliyata alınan Budak, yapılan müdahalelere rağmen karnındaki bebeğiyle yaşamını yitirdi.

AMCASININ EVİNDE YAKALANDI

Olaya ilişkin geniş çaplı inceleme başlatan Sarıyer Asayiş Büro Amirliği ekipleri, şüpheli Samet T.”nin Bağcılar’da olduğunu tespit etti. Devam eden çalışmalarda Samet T., olaydan kısa süre sonra, saklandığı Bağcılar’daki amcası Aytekin T.’nin evinde olayda kullandığı ruhsatsız silahla yakalandı. Gözaltına alınan Samet T. ve saklanmasına yardım eden amcası Aytekin T. emniyete götürüldü. Diğer yandan, Oya Budak”a yaklaşık 6 ay önce cinsel istismarda bulunan kişinin ise tutuklanarak cezaevine gönderildiği öğrenildi.

“SANA SÜRPRİZİM VAR DEYİP ÖLDÜRMÜŞ”

Diğer yandan Budak’ın halası Bahriye Şener gözyaşları içerisinde açıklamalar bulundu.

Şener, “Yeğenim çok geziyordu. Biriyle tanıştı, o kişi ona tecavüz etmiş. Biz bunu bilmiyorduk. Benim mahalleden fırıncı bir komşum vardı. 10 yıldır tanıyorum. Çok geziyor diye “Babama başını bağlayalım. Bakarlar ona, oradan oraya sürünmez gezmez, başına kötü bir hal gelmez” dedim. Ondan sonra biz nişan yaptık. Birbirlerini sevdiler. Beraber hastaneye gidiyorlar. Hastanede hamile olduğunu öğreniyor. Çocuğun ailesi kabul etmiyor. Ailesi bu olayı duyduktan sonra çocuğa izin vermedi. Kendisi de Oya’yı istiyordu. Biz de tamam “O yoluna bu yoluna baksın” dedik. “Sana çok güzel hediye sürpriz getirdim” diyor. Ondan sonra kızı vuruyor. Biz hamile olduğunu duyuyoruz. “Kim yaptı bunu sana.Sana kim kıydı” dedik. O akşam insanların evini bastık, gittik onları yakalattık. Ailesini içeri aldılar. Hiç tanımıyoruz. Samet’in ailesi duyuyor izin vermiyorlar. Kardeşiyle beraber alıyor bir ormana götürüyor. Onu vuruyor, işte ona hediye aldı. Adalet istiyoruz içimiz yanıyor. Yeter artık bu kadın cinayetleri, tecavüzler nedir, vurdular kızı işte” dedi.

“EVLİ BİR ADAM TECAVÜZ ETTİ”

Oya Budak”ın diğer halası Aysel Çalıkoparan ise, “Oya’nın anlattığına göre bir çocuk ona sosyal medya uygulamasından yazıp tanışalım görüşelim demiş. Bunlar tanışmış, 1 aya yakın bir çocukla konuşmuş. Ama bu çocuk evliymiş Oya’dan da saklıyormuş, 1 de kızı varmış. Oya’ya gel “Seni bir dükkana götüreceğim babamdan para alacağım” demiş. Kızı Kemerburgaz’a götürüyor. Kimse yokken dükkanda kıza tecavüz ediyor. Kız da söyleyemiyor, bizden korkuyor. Keşke söyleseydin Oya, böyle olmayacaktı. Sonra bunu nişanladık. Kız da hamile olduğunu bilmiyor. Günden güne karnı şişiyor. Bize de “Hasta olmuyorum” diyor. Biz tecavüze uğradığını hiç ummadık. Sonra Samet’i alıyor beraber hastaneye gidiyorlar ve hamile olduğunu öğreniyor. Ablama “Oya hamile” dedik ama “Tarihler uyuşmuyor” dedi. Bu Samet benim yeğenimle de birlikte olmuş. Aslında Ocak ayında hamile kalmış. Ondan sonra bu kızı alıyor, benim kabulüm diyor “Oya’yı seviyorum ama bebeği katiyen istemiyorum. Bebeği de öldürmek istiyorum” diyor. Oya”ya “O çocuk yaramaz ondan uzak dur.” dedim. Oya da dinlemedi, cahil kız 18 yaşında. “Bak dedim yapma kızım” o da dinlemedi. Kıza sana sürprizim var diyor götürüyor. Kızı orada öldürmüş. Ben adalet istiyorum, yeğenimin kanı yerde kalmasın. Daha 18 yaşındaydı, tecavüze uğradı. Onun hiçbir suçu yoktu” diye konuştu.

“İYİ YAPTIM”

Olay yerinden otomobille kaçan Samet T. ise Sarıyer Asayiş Büro Amirliği ekipleri tarafından Bağcılar”da amcası Aytekin T.”nin evinde saldırıda kullandığı silahla yakalandı; emniyette işlemleri tamamlanan Samet T. ve amcası Aytekin T. adliyeye sevk edildi.

Adliyeye sevk edilen şüpheli Samet T., gazetecilerin “Neden öldürdünüz?” sorusuna “İyi yaptım” diye yanıt verdi.

Samet T.”nin Cinayet Büro Amirliği”nde alınan ifadesinde 5 ay önce kendi aralarında nişan yaptıklarını, Budak”ın hamile olduğundan ise iki hafta önce haberi olduğunu söylediği öğrenildi.

“DOLAŞMAYA GİDİYORUZ”

Hamileliğini nedeniyle tartışma yaşadıklarını anlatan Samet T.”nin ifadesinde “Onu ve kardeşini Çağlayan, Harmantepe Mahallesi”nden “dolaşmaya gidiyoruz” diye aldım. Otomobille Sarıyer”e gittik. Ben ve Oya Budak otomobilden inerek aracın önünde konuşmaya başladık. Bu sırada aramızda tartışma çıktı. Ben de silahımı çekerek korkutmak için havaya doğru ateş ettim. Bir anda yere yığıldı, nasıl oldu anlamadım. Silah seslerine kardeşi de araçtan inmişti. Korkarak onları orada bırakıp oradan kaçtım” dediği öğrenildi.

Source:


Otobüs şoföründen engelli yolcuya skandal sözler: Babanın malı mı geri zekalı

Bursa”da merkez ilçede sefer yapan özel halk otobüsünde arka kapıyı açan, ancak engelli vatandaşın binmesi için herhangi bir yardımda bulunmayan şoför, “Bu benim görevim değil, nasıl biniyorsa binsin” sözleriyle yolcuların tepkisine neden oldu. “BABANIN MALI MI GERİ ZEKALI, NASIL DÜŞÜRÜYORSUN?” Yolcular, engelli rampasını açmak istediklerinde şoför yine yardım etmeyince, bir kadın yolcu rampayı kendi çabasıyla açmaya çalıştı. Ancak rampa elinden kayarak yere düştü. Bu esnada sinirlenen şoför, “Babanın malı mı geri zekalı, nasıl düşürüyorsun onu?” diyerek kadına hakarette bulundu. HAKARETLER YAĞDIRDI Kadının “Elim ameliyatlı, elimden kaydı” demesine rağmen, bağırmayı sürdüren şoför bu kez otobüsteki diğer yolculara da yüksek sesle hakaretler yağdırdı. O ANLAR KAMERADA Olay sırasında otobüste bulunan bebeklerin ağlaması ve yolcuların yaşadığı panik anları dikkat çekerken, bazı vatandaşlar cep telefonlarıyla şoförün durumu kayıt altına aldı. Yolcular, yaşananlara tepki göstererek şoförden şikayetçi oldu.

Source: Haberler


DEM Partili vekilin Kürtçe konuşmasını Pervin Buldan tercüme etti, Meclis”te ortalık karıştı!

TBMM”nin gündemlerinden biri İklim Kanunu Teklifi. Teklif yeniden gündeme alınırken, DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk teklifin 5″inci maddesi kapsamında söz aldı. Meclis kürsüsüne gelen Çubuk, konuşmasını Kürtçe olarak bitirdi ve doğa katliamcılarına yönelik olarak “Allah belanızı versin” dedi. Çubuk”un Kürtçe söylemini ise TBMM Başkanvekili Pervin Buldan tercüme etti. Buldan, “Kürtçe Allah belanızı versin dedi” şeklinde açıklama yaptı. “Milletin kürsüsünden millete bela okumak kadar yanlış bir şey olamaz” Buldan”ın tercümeyi yapmasından sonra ise Meclis”te tepkiler yükseldi. AK Parti Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta “Milletin kürsüsünden millete bela okumak kadar yanlış bir şey olamaz” diyerek Çubuk”tan özür dilemesini istedi. Çömez: Bela okuyarak meram ifade edilmez Tepki gösterenlerden biri de İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez oldu. Çömez, “Bela okuyarak meram ifade edilmez. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Ne tür bir bela okunduğunu sizin tercümanlığınızla öğrenmiş olduk. Türkçe olmayan her dili anlamak zorun değiliz” dedi. İfadesini geri çekti Meclis”te yaşanan tartışmanın ardından Çubuk tekrar söz aldı ve sözlerinin doğa katliamı yapanlara yönelik olduğunu söyledi. Kaba bir dil kullanma niyetinin de olmadığını aktaran Çubuk, ifadesini geri çektiğini bildirdi.

Source: Internet Haber


Fas”tan Gazze çağrısı

Alemi, İspanya”nın Malaga kentinde düzenlenen Akdeniz Parlamentoları Başkanlar Zirvesi”nde yaptığı konuşmada, İsrail”in Gazze”ye yönelik saldırılarının bölge barışını tehdit ettiğini vurguladı. Konuşmasında Alemi, şunları kaydetti:”Bu kötüleşen durumların bedelini halklar ödüyor ve en büyük mağdur Filistin halkıdır. Bölgedeki krizlerin merkezinde Filistin meselesi ve İsrail-Filistin çatışması yer almaktadır. Bu nedenle, çözümün başlangıç noktası Gazze”deki savaşın durdurulmasıdır; bu, acil bir önceliktir.”- “İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM BARIŞ İÇİN TEK ÇIKIŞ YOLUDUR”Gazze”deki savaşın sona erdirilmesinin yalnızca insani bir zorunluluk değil, aynı zamanda bölgede adil ve kalıcı barışın tesisi için siyasi bir kapı aralayacağını dile getiren Alemi, şu ifadeleri kullandı:”Bu barışın özü iki devletli çözümdür. Böylelikle aşırılığın önü kesilir, çatışmaların bazı ülke çıkarları uğruna suistimal edilmesi engellenir. Ortak yaşam, işbirliği ve kalkınma fırsatları yeniden inşa edilebilir.”Fas Meclis Başkanı, Filistin halkının meşru hakları tanınmadığı sürece bölgenin şiddet, radikalleşme ve istikrarsızlık sarmalından çıkamayacağını vurguladı.- “FİLİSTİN”DE BARIŞ SAĞLANMADAN DOĞU AKDENİZ”DE İSTİKRAR MÜMKÜN DEĞİL”Uluslararası camianın 1991 Madrid Konferansı ve 1993 Oslo Anlaşmaları ile umut bağladığı barış sürecinin, savaş ve şiddet sarmalının geri dönmesiyle sekteye uğradığını belirten Alemi, Gazze”deki savaşın ve Filistin meselesinin sadece bölgesel değil, küresel ekonomik ve güvenlik dengelerini de etkilediğine dikkat çekti.Alemi, Akdeniz”in dünya ekonomisinin atardamarlarından biri olduğunu, bölge istikrarının küresel ekonomiyle doğrudan ilişkisi bulunduğunu söyledi. Fas Meclis Başkanı, Filistin”de barış sağlanmadan Doğu Akdeniz”de istikrarın mümkün olmayacağını ifade etti.Konuşmasında göç, genç istihdamı, kadın hakları ve çevre konularına da değinen Alemi, göçün temel nedenleri arasında savaşlar, iklim değişikliği ve gelişim eksikliğinin yer aldığını kaydetti.Alemi ayrıca, göçmenlerin ev sahibi toplumlarla uyumu ve katkılarının önemine işaret etti.- ZİRVEYE 43 ÜLKE KATILDIİspanya”nın ev sahipliğinde düzenlenen ve 43 üye ülkenin parlamentolarını temsilen meclis başkanlarının ve temsilcilerinin yer aldığı zirvede, Akdeniz bölgesini etkileyen göç, güvenlik, iklim değişikliği ve insan hakları gibi başlıklar ele alındı.Zirve sonunda yayımlanacak sonuç bildirgesinde, Filistin meselesi başta olmak üzere bölgesel sorunlara yönelik ortak parlamenter yaklaşımın vurgulanması bekleniyor.

Source: Www.star.com.tr


Özel halk otobüsünde skandal görüntü: Şoföre tepki yağdı!

Bursa’da özel bir halk otobüsünde çekilen görüntülerde şoförün engelli bireye ve yolculara olan tutumu tepkiye neden oldu. Olay anı saniye saniye cep telefonu kamerasına yansıdı.

Merkez ilçede sefer yapan özel halk otobüsünde yaşanan olayda iddiaya göre, arka kapıyı açan ancak engelli vatandaşın binmesi için herhangi bir yardımda bulunmayan şoför, “Bu benim görevim değil, nasıl biniyorsa binsin.” dedi.

Yolcular, engelli rampasını açmak istediklerinde şoför yine yardım etmeyince, bir kadın yolcu rampayı kendi çabasıyla açmaya çalıştı.

“BABANIN MALI MI GERİ ZEKÂLI?”

Bu sırada kadının elinden kayan rampanın düşmesiyle şoförün, “Babanın malı mı geri zekâlı, nasıl düşürüyorsun onu?” diyerek kadına hakarette bulundu.

Kadını, “Elim ameliyatlı, elimden kaydı” demesine rağmen, bağırmayı sürdüren şoför bu kez otobüsteki diğer yolculara da yüksek sesle hakaretler yağdırdı.

YOLCULAR ŞOFÖRDEN ŞİKAYETÇİ OLDU

Olay sırasında otobüste bulunan bebeklerin ağlaması ve yolcuların yaşadığı panik anları dikkat çekerken, bazı vatandaşlar cep telefonlarıyla şoförün durumu kayıt altına aldı.

Yolcular, yaşananlara tepki göstererek şoförden şikâyetçi oldu.

Source:


Afiş astığı için görevinden uzaklaştırılan lise müdür yardımcısı, ikinci kez davayı kazandı: Görevine iade edilecek

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde okulda afiş astığı gerekçesiyle görevinden uzaklaştırılan Fındıklı TOBB İmam Hatip Lisesi Müdür Başyardımcısı Bahar Aslan, Eğitim-İş Sendikası’nın açtığı davayı ikinci kez kazandı. İlk açılan davada mahkemenin, Aslan’ın görevine iadesine karar vermesine rağmen Rize İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yargı kararını uygulamaması üzerine, Eğitim-İş Sendikası ikinci kez dava açtı. Rize İdare Mahkemesi, Rize İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yargı kararını uygulamadığını belirterek, Aslan’ın eski görevine iade edilmesine hükmetti. MAHKEME “KARARI UYGULA” DEDİ”” Davaya yönelik açıklama yapan Eğitim İş Sendikasının Rize Şube Başkanı Hamza Kutay, İlk mahkeme kararını uygulamayan İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne karşı açtığımız ikinci davayı da kazandık. Mahkeme açık şekilde ‘kararı uygula’ dedi. Yönetmeliğe rağmen eski okuluna gönderilmeyen Bahar Aslan için ikinci kez ‘haksızlık yapıldı’ denildi. Bu mücadele bitmedi, uğratıldığımız zararın da hesabını yargı önünde soracağız. Haksız ve kasıtlı soruşturmalara karşı mücadelemiz sürecek. Rize’de olduğu kadar tüm Türkiye’de hukuksuzluklara karşı durmaya devam edeceğiz diye konuştu. MAHKEME: İADE EDİLMELİ Rize İdare Mahkemesi, karar metninde şu ifadelere yer verildi: İptal kararlarının doğal sonucu olarak davacının eski görev yerine iadesi gerekir. İlgili okulda müdür başyardımcılığı normunun kaldırılması gerekçe gösterilerek yargı kararının uygulanmaması, kararın yanlış uygulanmasına yol açmıştır. Davacı, görev yaptığı okulda sanki hiç görevden alınmamış gibi sürece devam etmeli, yöneticilik süresi burada tamamlanmalıdır.” Mahkeme, ayrıca kurumun bu süreçte yaptığı işlemlerin iptal kararlarıyla bağdaşmadığını, yönetmeliğin 39. maddesi gereği davacının talebi dışında başka bir kuruma görevlendirilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtti. NE OLMUŞTU? Bahar Aslan hakkında, 2023 yılında 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde okulda afiş astığı gerekçesiyle idari soruşturma başlatılmış ve görevinden uzaklaştırılmıştı. İlk açılan davada mahkeme, Aslan’ın görevine iadesine karar vermiş ancak İl Milli Eğitim Müdürlüğü bu kararı uygulamamıştı.

Source: Anka


Oya Budak cinayeti sarstı! Evli adam tecavüz edip hamile bıraktı nişanlısı öldürdü

İSTANBUL Sarıyer”de, 5 buçuk aylık hamile olan 18 yaşındaki Oya Budak, 19 yaşındaki eski nişanlısı Samet T. tarafından başından vuruldu. Eski nişanlı barışma bahanesiyle Oya Budak”ı görüşmek için ikna etti. Oya Budak görüşmeye 13 yaşındaki üvey kardeşi ile birlikte gitti. Görüşme tartışmayla sonuçlandı. Samet T., yanında getirdiği tabanca ile 5 buçuk aylık hamile olan Oya Budak’a ateş etti. Kurşunlar Oya Budak”ın göğsüne ve kulağına isabet etti. Oya Budak”ı vuran eski nişanlı olay yerinden kaçarken, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Oya Budak”ı doktorlar kurtarmak için seferber oldu. Oya Budak tüm müdahalelerine rağmen karnındaki bebeğiyle birlikte yaşamını yitirdi. Aşkım diye mesaj atıp kandırmışOya”yı vuran eski nişanlı Samet, genç kızı “aşkım sana sürprizim var” diye kandırmış. Olaydan sonra kaçan Samet, Sarıyer”deki amcasının evinde yakalandı. Samet ile birlikte amcasını da gözaltına alındı. Oya”nın katili Samet T”nin ifadesiAdliyeye sevk edilen şüpheli Samet T., gazetecilerin “Neden öldürdün?” sorusuna “İyi yaptım” diye yanıt verdi. Samet T.”nin Cinayet Büro Amirliği”nde Oya Budak”ın hamile olduğunu nişanlandıktan sonra öğrendiğini belirterek şunlaı söyledi:-“Onu ve kardeşini Çağlayan, Harmantepe Mahallesi”nden “dolaşmaya gidiyoruz” diye aldım. Otomobille Sarıyer”e gittik. Ben ve Oya Budak otomobilden inerek aracın önünde konuşmaya başladık. Bu sırada aramızda tartışma çıktı. Ben de silahımı çekerek korkutmak için havaya doğru ateş ettim. Bir anda yere yığıldı, nasıl oldu anlamadım. Silah seslerine kardeşi de araçtan inmişti. Korkarak onları orada bırakıp oradan kaçtım. Oya Budak cinsel istismara uğramış… Korkunç olayın perde arkasından “cinsel istismar” çıktı. Nişanlısı öğrenince ayrılmışOya Budak, yaklaşık 6 ay önce kimliği açıklanmayan bir kişi tarafından cinsel istismara uğradı ve bu olay sonucunda hamile kaldı. Cinsel istismarı ve hamileliği öğrenin Oya Budak’ın nişanlısı Samet T., bu durumu öğrenince nişanı bozdu. Oya Budak”a cinsel istismarda bulunup hamile bırakan kişinin tutuklanıp cezaevine gönderildiği ortaya çıktı. Tanıştığı kişi tecavüz ettiOya Budak’ın halası Bahriye Şener gözyaşları içerisinde açıklamalar bulundu. Bahriye Şener yeğeninin başına gelenleri şöyle anlattı:- “Yeğenim çok geziyordu. Biriyle tanıştı, o kişi ona tecavüz etmiş. Biz bunu bilmiyorduk. Benim mahalleden fırıncı bir komşum vardı. 10 yıldır tanıyorum. Tecavüz eden evli bir adamOya Budak”ın diğer halası Aysel Çalıkoparan da hamile bırakan tecavüzcü hakkında şu bilgiyi verdi:-“Oya’nın anlattığına göre bir çocuk ona sosyal medya uygulamasından yazıp tanışalım görüşelim demiş. Bunlar tanışmış, 1 aya yakın bir çocukla konuşmuş. Ama bu çocuk evliymiş Oya’dan da saklıyormuş, 1 de kızı varmış. Oya’ya gel “Seni bir dükkana götüreceğim babamdan para alacağım” demiş. Kızı Kemerburgaz’a götürüyor. Kimse yokken dükkanda kıza tecavüz ediyor. Hamile kaldığını bilmeden nişanlandı-Kız da söyleyemiyor, bizden korkuyor. Sonra bunu nişanladık. Kız da hamile olduğunu bilmiyor. Kıza sana sürprizim var diyor götürüyor. Kızı orada öldürmüş. Daha 18 yaşındaydı, tecavüze uğradı. Onun hiçbir suçu yoktu”

Source: Internet Haber


RTÜK Spotify”ı da boş geçmedi! Milli değerlere aykırı bulundu

RTÜK tarafından haber kanalları ve sosyal medya platformlarına verdiği cezalara bir yenileri daha eklendi.

MÜZİK PLATFORMUNA DA CEZA

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Üyesi İlhan Taşçı cezalara ilişkin yaptığı paylaşımda, Spotify”a da ceza verildiğini duyurdu.

Taşçı”nın paylaşımında şu ifadeler yer aldı:

“Spotify’a bazı şarkılarda toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olabilecek nitelikte argo ve küfürlü ifadelerin yer alması nedeniyle “Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka aykırı olamaz” hükmü uyarınca %5 idari para ve bahsi geçen içeriğin katalogdan çıkarılma cezası verildi.”

SÖZCÜ TV”YE CEZA VERİLDİ

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, haber kanallarına ceza yağdırdı. RTÜK, SÖZCÜ TV’ye Senem Toluay llgaz”ın yaptığı “Öncesi Sonrası Gece” isimli programda konuk Türker Ertürk”ün iktidara yönelik “Emperyalizmin taşeronluğunu yapmak” ifadesi nedeniyle “İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı davranılmadığı, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle %3 idari para cezası verdi.

Source: Haber Merkezi


Hayat pahalılığı da hırsızlık da artıyor: En çok sucuk ve kavurma çalınıyor

Almanya’da organize suç şebekelerinin sebep olduğu perakende hırsızlıklar, rekor seviyelere ulaştı. Köln merkezli EHI Perakende Enstitüsünün araştırmasına göre, Almanya’daki marketlerin 2024 yılı içindeki toplam hırsızlık kaybı 5,7 milyar dolara çıktı.

Türkiye’de durum farklı değil. Perakende sektöründe yaşanan hırsızlık vakaları, hiç olmadığı kadar yaygınlaştı. Ev ve işyeri soygunları artık riskli ve maliyetli bulunurken, hırsızlar yönünü zincir marketlere, hazır giyim mağazalarına ve elektronik ürün satıcılarına çevirdi. Son yıllarda tüketim mallarının fiyatlarında yaşanan artışlar, kolay erişilebilmesi ve hızla paraya çevrilebilmesi nedeniyle ürünleri, hırsızların yeni hedefi hâline geldi.

AYLIK KAYIP YÜZDE 5

Yapılan araştırmalara göre en fazla hırsızlık perakende sektöründe; yani market, hazır giyim ve elektronik ürün satıcılarında gerçekleşiyor. Mağazaların aylık cirolarının yüzde 5’i hırsızlığa gidiyor. Emniyet verileri de durumu doğruluyor. Yapılan hırsızlık vakalarının yüzde 36,5’inin perakende sektöründe yapıldığı belirtiliyor. Yani hırsızlar ev veya iş yeri soygunlarından çok marketleri tercih etmeye başladı.

EN ÇOK SALAM SOSİS KAVURMA ÇALINIYOR

Türkiye gazetesinden Kaan Zenginli’nin haberine göre, 2023 yılından bu yana perakende sektöründe yapılan hırsızlık vakalarında yüzde 124 artış gösterdi. Gıdada en çok çalınan ürünler; salam, sosis, sucuk ve kavurma gibi pahalı ürünler… Ayrıca pahalı peynirler ve zeytinyağları da hırsızların hedefinde. Kozmetikte; pahalı kremler, güzellik ürünleri, diş macunları, tıraş bıçakları ve parfümler, elektronikte; kulaklık, cep telefonu, laptop, değerli küçük ürünler hırsızların hedefinde oluyor. Tekstilde ise, mont, kazak, deri ürünler, ayakkabı, iç çamaşırı, markalı giysiler ve aksesuarlar çalınıyor. Türkiye’de perakende sektöründe toplam hırsızlık kayıplarının ne kadar olduğu net bir şekilde belli değil. Ancak mağaza başına yüzde 2 ile 5 oranında kayıpları var. Toplam sektörün büyüklüğü düşünüldüğünde bu rakamın milyar liraları geçtiği hesaplanıyor.

KADIN VE ÇOCUKLAR KULLANILIYOR

Türkiye’nin en büyük zincir marketlerinden birinin bölge sorumlusu durumu şöyle özetliyor: Eve girmek veya iş yeri soymak artık demode oldu ve riskli görülüyor. Hırsızlar günde 2 kangal sucuk çalsa 500 lira, 2 litre zeytinyağı çalsa 700 lira. 20 markete girse 10-15 bin liralık hırsızlık yapıyor. Sonra gidip ürünleri anlaştıkları bakkallara satıyorlar. En çok kadınlar ve çocuklar kullanılıyor. Bir de hırsızlık için doğu bölgelerinden özellikle getirilen çocuklar var. Haftalık ya da aylık sayımlarda sürekli çıkan eksikler ise bazı durumlarda mağaza çalışanlarına fatura ediliyor” ifadelerini kullandı.

Source: emre_aktifhaber


KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: İngiltere”nin bize yaptığı çok büyük haksızlıklar var

Tatar, resmi temaslarda bulunmak üzere geldiği İngiltere”nin başkenti Londra”da AA ve TRT”ye açıklamalarda bulundu.İngiltere”nin Kıbrıs”ta garantör bir ülke olduğunu hatırlatan Tatar, İngiltere”nin adada 1960″lara kadar egemen bir ülke olduğunu söyledi.Kıbrıslı Türk halkının da İngiliz yönetiminde sorun çıkaran bir taraf olmadığını anlatan Tatar, Kıbrıs Türklerinin İngiltere idaresinde polis olarak görev aldığını ve Kıbrıs”ı Yunanistan”a bağlamak isteyenlere karşı mücadele verdiğini ifade etti.Tatar, 16 Ağustos 1960″ta Kıbrıs Cumhuriyeti”nin kurulmasıyla adadan ayrılan İngilizlerin Kıbrıs”ın güneyinde iki askeri üsse sahip olduğunu anımsatarak, “Bu üsler İngiltere için çok önemli. Hele ki bu günlerde daha da önemli. İngiltere iki üs almış ve ayrılmış. Üsler güneyde olduğu için maalesef Rumlarla ilişkileri daha da ileriye götürmekte. Son 1 yılda (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Nikos) Hristodulidis 3 kere İngiliz başbakanıyla görüştü.” ifadelerini kullandı.”İngiltere”nin bize yaptığı çok büyük haksızlıklar var.” diyen Tatar KKTC”ye direkt uçuş ve direkt ticaretin olmadığını belirterek, “Çok İngiliz dostlarım var, İngiliz milletvekilleriyle çok yakınlığım oldu, bizi seven ve bizi siyaseten destekleyen çok sayıda İngiliz var. Ama buna rağmen o müesses nizam dedikleri İngiliz kurumlarını aşamıyoruz ve bu haksızlıklarla karşı karşıya olmaya maalesef devam ediyoruz.” diye konuştu.AVRUPA”DAN SORUMLU DEVLET BAKANI DOUGHTY”LE GÖRÜŞTÜTatar, İngiltere”nin Avrupa ve Kuzey Amerika”dan Sorumlu Devlet Bakanı Stephen Doughty ile bir araya geldiğini kaydetti.İngiltere”den, Avrupa Birliği”nden (AB) ayrıldıktan sonra Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonun hafifletilmesi için adımlar beklediğini ifade eden Tatar, bu adımlar atılmadığı gibi baskıların daha da arttığını kaydetti. Tatar, İngiltere”nin adada iki üssü bulunmasının Güney Kıbrıs”ı İsrailliler için bir hedef haline getirdiğine vurgu yaparak, “Güney Kıbrıs”ta haberleri izlerseniz Rum halkı çok rahatsız. Hristodulidis”in politikaları doğrultusunda Güney Kıbrıs”a küçük İsrail diyenler var. Çok sayıda İsrailli, Larnaka ve Limasol”a yerleşti.” ifadesini kullandı. Kıbrıslı Türklerin 1960″ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti”nin eşit egemenlik hakkına sahip asli unsuru olduğunu kaydeden Tatar, o günkü düzenin garantörlerinden birinin de İngiltere olduğunu belirtti.”SOYKIRIM YAŞADIK İNGİLTERE DE ÜSLERİNDEN SEYRETTİ”Bugün KKTC”de 30 bin İngilizin, İngiltere”de ise 300 binden fazla Kıbrıs Türkünün yaşadığını hatırlatan Tatar, şunları söyledi:”Kıbrıs”ta her şeye rağmen ve bize yapılan haksızlıklara rağmen bağımsız bir devlet olarak yaşıyoruz. Doughty”ye şartlar yerine gelir, ortak zemin oluşursa, Kıbrıs Türklerinin egemenliği kabul edilirse yeni bir müzakere sürecine girebileceğimizden bahsettim. Ama öyle bir sürece girebilmemiz için ortak zemin oluşması lazım. Kıbrıs Türkünün var olan müktesep hak denen egemenlik hakkının tanınması lazım. Çünkü bu işin mimarı İngilizlerdir. İngilizler Kıbrıs”tan ayrılırken o şekilde düzen kurulmasına yardımcı olmuşlardır.”Tatar, İngiltere”nin Kıbrıs”tan ayrılırken adanın Yunanistan”a bağlanma çalışmalarına karşılık vermediğini vurgulayarak, “(Adanın Yunanistan”a bağlanmasını savunanlar) Binlerce insanımızı katlettiler. Soykırım yaşadık. Kıbrıs Türkünü yok etmek için her şeyi denediler. İngiltere de üslerinden seyretti. Biz Türkiye”mize güvendik, mücadelemizi verdik, göçler yaşadık, binlerce insanımızı kaybettik şimdi orada bir devlete sahibiz.” yorumunu yaptı.Bu nedenle Kıbrıs”ta bir anlaşma olacaksa bunun iki devletli bir anlaşma olması gerektiğine dikkati çeken Tatar, Kıbrıs”ın tekrar birleşmesi, Türkiye”nin adayı terk etmesi ve garantörlük haklarının elinden alınmasının mümkün olmadığını söyledi.Tatar, İngiltere”nin de politikasını bu gerçekliğe göre yapması gerektiğini Doughty”ye ilettiğini kaydetti.”DİREKT UÇUŞ PLANLANIRSA BUNA ENGEL OLUNMAMALI”KKTC”nin yalnızca Türkiye üzerinden dünyaya açılabildiğini ifade eden Tatar, “Seyahat hakkı, Kıbrıs Türklerinin de hakkıdır.” dedi.Ülkedeki Ercan Havalimanı”nın yılda 10 milyondan fazla yolcuya hizmet veren, adanın ve bölgenin en önemli havalimanları arasında yer aldığını belirten Tatar, Ercan”ın GKRY”deki iki havalimanından da büyük olduğunu belirtti. Geçmişte Ercan Havalimanı”na direkt uçuş yapmama sebebi olarak güvenliği gösterenlere böyle bir sorun olmadığı mesajını ileten Tatar, “İngiltere ve özellikle Londra”dan direkt uçuş olursa hem ekonomimize hem de turizmimize faydası olacaktır. Aynı zamanda İngiliz ve Kıbrıs Türkleri arasında bağları güçlendirecektir. Bir şirket böyle bir uçuş planlarsa buna engel olunmamalı.” diye konuştu.Tatar, İngiltere”de eski bakan ve eski Muhafazakar Parti lideri Ian Duncan Smith”in KKTC”ye direkt uçuş yapılmasına destek veren milletvekilleri başında geldiğini anlattı.Türkiye”den Ercan Havalimanı”na günlük yaklaşık 80 sefer yapıldığını kaydeden Tatar, Avrupa”dan yapılan uçuşların ise hiç yolcu indirmese bile önce Türkiye”deki havalimanlarına iniş yapmak zorunda olduğunu belirtti.Tatar, gelecek tepkiler nedeniyle İngiltere”de yaptıkları bazı görüşmeleri gizli yaptıklarını ifade ederek her görüşmede KKTC”nin haklılığını anlattıklarına dikkati çekti.

Source: Www.star.com.tr


Taraftar eğilimlerinde çarpıcı sonuçlar! İşte kamuoyundan güçlü destek gören isim

En Çok Görüntülenenler

Güncel

Siyaset

Ekonomi

En Çok Görüntülenenler

TÜMSPOR”A DÖN

HABER7″YE DÖN

Anasayfa

Taraftar eğilimlerinde çarpıcı sonuçlar! İşte kamuoyundan güçlü destek gören isim

26.06.2025

18:15

/ 16

Toplum Çalışması Enstitüsü taraftar sayılarına ilişkin çalışmasının sonuçlarını açıkladı.

/ 16

11-12 Haziran 2025 tarihlerinde bin 532 kişiyle yapılan kamuoyu araştırmasına göre:

© 2025 Nokta Elektronik Medya A.Ş.

Source:


İstanbul”u ziyaret eden Paşinyan”dan “Turan” yorumu: “Bırakınız geçsinler…”

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan , iki yılın ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ’ın davetiyle cuma günü İstanbul”a geldi. Ziyaret kapsamında, Kumkapı “daki Ana Kilise “yi ziyaret eden Paşinyan, Bezciyan Okulu “nu gezdi ve Patrikhane “nin bahçesinde yer alan, Ermeni müzisyen ve müzikolog Gomidas Vartabed “e ait heykele çiçek bıraktı. Ermenistan Başbakanı, İstanbul ziyareti kapsamında ilk kez Türkiye Ermeni toplumunun temsilcileriyle de bir araya geldi. Ancak bu tarihi ziyarette Başbakanı, Patrikhane”den hiçbir yetkilinin karşılamaması dikkat çekti. Türkiye Ermeni toplumunun gazetesi Agos , Türkiye Ermenileri Patrikliği “nin konuya ilişkin yazılı açıklamasına sayfalarında yer verdi. PATRİKHANE PAŞİNYAN”I NEDEN KARŞILAMADI? Açıklamada, Paşinyan ile Tüm Dünya Ermenleri Ruhani Lideri Katolikos II. Karekin arasında yaşananlar hatırlatılarak, Patriklik Makamımız Sayın Başbakana tepkisini hissettirmeyi uygun addetmiştir. Burada amaçlanan, mevcut gergin ortamın tüm Ermeni dünyasında hoşnutsuzluk akımı ve olumsuz bir ortam yaratmış olduğunu yansıtmaktır dendi. Ermeni toplumundan, Patrikhane”ye yönelik tepkiler de Agos”ta yer buldu, gazetenin yazarlarından Ari K. Demircioğlu , köşe yazısında, Türkiye ve Ermenistan için tarihi önemi olan bu ziyaret gerçekleşirken, İstanbul Ermenileri tarihi için utanç kaynağına sebep olacak, umarız tekrarlanmayacak ve Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’nin tarihine kara bir leke olarak yazılacak bir rezilliğe daha şahit olduk ifadelerine yer verdi. ERDOĞAN”I ERİVAN”A DAVET EDECEĞİM Öte yandan Paşinyan, Türkiye Ermeni toplumunun temsilcileriyle yaptığı toplantıda, Türkiye Ermenistan için, Ermenistan da Türkiye için tehdit değil dedi. Türkiye ile normalleşme süreci başladığında, Acaba başarılı olacak mı? sorusunun gündeme geldiğini söyleyen Paşinyan, “Üç yıl önce böyle temaslar bile hayal edilemezdi. Önemli olan sürecin devamlılığını sağlamaktır” dedi. 2026 yılında Ermenistan’da düzenlenecek Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi ’ni hatırlatan Paşinyan, bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da Erivan’a davet edeceğini söyledi. Konuşmasında sık sık, doğrudan temasların önemini vurgulayan Paşinyan, Türkiye’deki Ermeni cemaatinin, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişiminde rol oynayabileceğini ifade etti. PAŞİNYAN”DAN “TURAN” YORUMU Ermenistan Başbakanı Paşinyan, konuşmasında “sıra dışı” olarak kabul edilebilecek bazı ifadelere de imza attı. Ermenistan Başbakanı, Türkiye ve Azerbaycan “ın, Orta Asya”daki Türk devletleri ile kesintisiz bir hat üzerinden birbirine bağlanıp ortak siyasi ve ekonomik faaliyetler yürütmesini öngören “Büyük Turan” hedefi doğrultusunda, Ermenistan topraklarını kullanmak istemesini bir sorun olarak görmediğini açıkladı. News.am”de yer alan iddialara göre Paşinyan, bu konuda şu ifadeleri kullandı: “Şimdi herkesin kafasında tek bir şey var: Vay, hedefleri Turan! Ne istiyorlar? Ermenistan topraklarından geçip gitmek mi? Geçip gitsinler, bunda ne kötülük var? Zaten biz teklif ediyoruz. Soruyoruz: ‘Ne istiyorsunuz?’ Diyorlar ki: ‘Doğudan batıya, kuzeyden güneye geçmek istiyoruz.’ Biz de diyoruz: ‘Buyurun geçin, problem ne bunda?’” Paşinyan ayrıca, Türkiye”nin Orta Asya ve Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirmek istediğini, Ermenistan’ın da kendi kalkınmasını hedeflediğini belirtti. Paşinyan, sözlerine şöyle devam etti: “Barış Kavşağı, Turan’a giden yol için bir engel değil. Yol zaten hazır. Eğer su yolu varsa, bu suyu birlikte içebiliriz. Hiçbir engel yok.” Barış Kavşağı projesi, Ermenistan”ın, Azerbaycan ve Türkiye tarafından desteklenen Zengezur Koridoru planına karşı sunduğu alternatif bir plan olarak biliniyor. ERMENİSTAN”DAN GELEN İTİRAZLAR Paşinyan”ın sözleri, ülkedeki muhalif basın tarafından tepkiyle karşılandı. Politik.am “de yer alan konuya ilişkin bir değerlendirmede, şu ifadelere yer verildi: Paşinyan’ın, bu sözleriyle Türkiye’nin stratejik hedeflerini hafife aldığı ve adeta normalleştirdiği görüldü. Ancak yorumculara göre, Paşinyan burada ya bilerek konuyu çarpıtıyor ya da tehlikenin farkında değilmiş gibi davranıyor… Turan, [büyük olasılıkla Zengezur Koridoru kastediliyor] fikrinin, yalnızca bir ulaşım projesi değil; İran, Rusya ve Çin’e karşı konumlandırılmış büyük ölçekli bir jeopolitik vizyon olduğunun iddia edildiği yazı, Bu projede, Ermenistan’ın bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığına yer yoktur. Hatta bu tür bir entegrasyonun önündeki en büyük engel olarak görülmektedir ifadeleriyle devam etti.

Source: M. Birol Güger


PTT’de torpilli atama! Yandaş sendikacıya torpil WhatsApp yazışmalarında ortaya çıktı…

CHP Gaziantep Milletvekili Melih Öztürkmen, PTT’de liyakatı hiçe sayan bir torpil skandalını daha belgeledi. Öztürkmen, geçtiğimiz ay PTT’ye alınacak personel için AKP Gaziantep İl Başkanlığına kontenjan ayrıldığını gösteren belgeleri kamuoyuna açıklamıştı. Öztürkmen’in iddiaları yeni belgelerle derinleşti. Memur-Sen’e bağlı Birlik Haber-Sen Gaziantep Whatsapp grubunda, Birlik Haber-Sen Gaziantep İl Başkanı ve PTT çalışanı İbrahim Halil Yorulmaz’ın, torpil taleplerini açıkça yazışmalara döktüğü ortaya çıktı. Yorulmaz’ın, Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Gök’e gönderdiği mesajlarda, “PTT Başmüdür Yardımcısı” ya da “müdür vekili” olarak atanmak istediğini ve böylece müdür maaşı almayı hedeflediğini ifade ettiği görüldü. AKP’Lİ İSİMLER REFERANS OLDU Yorulmaz, torpil talebinde Fatma Şahin ve AKP Milletvekili Abdulhamit Gül’ün adını da geçirerek CV’sinin bu isimlere iletilmesini istemiş. Ayrıca, kızının geçen dönem AK Parti Gaziantep İl Yönetiminde yer aldığını da hatırlatarak torpil talebine dolaylı bir referans eklemiş. Yorulmaz’ın mesajlarının ardından talebinin kısa sürede karşılık bulduğu ve 20 Eylül 2024 tarihli kararla PTT Entegre Yönetim Sistemi Müdürlüğüne atandığı öğrenildi. Üstelik Yorulmaz’ın sadece önlisans mezunu olduğu bilgisi de belgelerde yer aldı. “ALIN SİZE BELGELER!” CHP’li Öztürkmen’in açıklamasının tamamı şöyle: “PTT”ye alınacak personel için AK Parti Gaziantep İl Başkanlığına kontenjan ayrıldığını gösteren yazışmaları geçen ay kamuoyuna belgesiyle açıklamıştım. AK Parti yöneticilerinden PTT”ye alınacak personel için birer isim istendiğini gösteren yazışmalar torpilin en net belgesiydi. Açıklamalarım kamuoyunda büyük yankı uyandırdı ancak sorumlulardan gık çıkmadı. Bir savcımız çıkıp da buradaki usulsüzlüğü soruşturmadı. Ancak biz bu rezaletin peşini bırakmayacağımızı ilan etmiştik. Öyle de yaptık. PTT’de yaşanan yeni bir skandalın belgesine ulaştık. Yandaş sendika Memur-Sen’e bağlı Birlik Haber-Sen’in Gaziantep Whatsapp grubunda, Birlik Haber-Sen Gaziantep İl Başkanı İbrahim Halil Yorulmaz, torpil talebinde bulunuyor ve CV’sini paylaşıyor. PTT çalışanı Yorulmaz, “Başkanım” diye hitap ettiği Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Gök’ten “PTT Başmüdür Yardımcısı” ya da “müdür vekili” yapılmasını talep ediyor. Böylece “müdür maaşı” alabileceğini belirtiyor. Yorulmaz, CV’sini daha önce Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’e de verdiğini ve ‘Yardımcı olacağını”’söylediğini anlatıyor. CHP kurultayı iddianamesine başsavcılıktan itiraz İçeriği Görüntüle Yorulmaz, Ahmet Gök’ten CV’sini Fatma Şahin’e ve AKP Milletvekili Abdulhamit Gül’e atmasını da istiyor. Yorulmaz, talebinin sonunda kızının geçen dönem AK Parti İl Yönetiminde yer aldığını da hatırlatıyor. Bu yazışmalardan kısa süre sonra Yorulmaz’ın torpil talebi yerine getiriliyor. Gaziantep PTT Başmüdürlüğü’nün 20 Eylül 2024 tarihli atama kararıyla Yorulmaz, PTT Entegre Yönetim Sistemi (EYS) Müdürlüğüne atanıyor. Üstelik Yorulmaz lisans değil önlisans mezunu. Torpilin belgesi olmaz denirdi. Alın size belgeler! Bundan daha net torpilin belgesi mi olur! Milyonlarca gencimiz üniversite sıralarında dirsek çürütürken, sınavlarda ter dökerken, AK Parti 23 yıllık iktidarı boyunca bir torpil düzeni inşa etti ve kamu kurumlarını liyakatsizler ordusuyla doldurdu. Hiçbir AKP’li siyasetçiyi istifaya davet etmiyoruz. Çünkü “istifa” onların defterinden çoktan silindi. Ancak bir umut Cumhuriyet savcılarını göreve davet ediyoruz. Çünkü torpil, suçtur ve görevi kötüye kullanmaktır! AKP’nin inşa ettiği torpil düzenini eninde sonunda yıkacağız. Görevlere bu vatanın çalışkan ve liyakatli gençleri gelecek!”

Source: Haber Merkezi


AKP’li vekil adına ‘sahte oy’ kullanıldığı ortaya çıkmıştı: İYİ Partili Çömez’den sert tepki!

İYİ Parti Grup Başkanvekili ve Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayan DEM Parti Mardin Milletvekili George Aslan”ın ifadelerinin Meclis tutanaklarından kaldırılması ve Aslan’ın Meclis”ten geçici olarak üç birleşim çıkarılması için Meclis Başkanlığı’na yaptıkları başvuruya henüz bir yanıt alamadıklarını belirten Çömez, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk siyasetçileri olarak uluslararası arenada mücadele verirken, asılsız soykırım iddialarının dile getirildiği parlamentoların devletleriyle ilgili adımlar atarken, kendi parlamentomuzda böylesine alçakça bir iftiranın atılmasına sessiz kalamayız. Meclis Başkanımızın vermiş olduğumuz dilekçe kapsamında gereğini yapmasını istiyoruz” dedi. Genel Kurul’da bir süre önce yapılan oylama sırasında sahte imza atıldığının ortaya çıktığını hatırlatan Çömez, benzer bir sürecin dün akşam da yaşandığını söyledi. “ACİZ BİR İKTİDAR GÜRUHU İLE KARŞI KARŞIYAYIZ” Eski Anayasa Komisyonu Başkanı ve AKP Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt adına sahte oy kullanıldığını kaydeden Çömez, “Sahte imza ile Meclis’i çalıştırmaya çalışanların dikkatimiz neticesinde emelleri boşa çıktı. Kendi kanununa sahip çıkamayan, saraydan gelen talepleri bile Meclis’te görüşmeye aciz bir iktidar güruhu ile karşı karşıyayız. Hepimizin tarihi sorumluluğu millet iradesinin tecelligahı olan bu çatıya sahip çıkmaktır. Bu sebeple Meclis Başkanı’na yeni bir dilekçe verdik ve bundan sonra parlamentoda sahte oy kullanılmaması için gereğini yapmasını istedik” diye konuştu. “BU MİLLETİ AÇLIK VE SEFALETLE YAŞATMAYA KİMSENİN HAKKI YOK” Adana’da bir yoğun bakım doktorunun, yaşlı hastalarda protein eksikliğinin tespit edildiğine dair açıklamasını hatırlatan Çömez, “Emekliye 14 bin lira vererek açlığa mahkum ettiğiniz gerçeği bilimsel olarak ortaya kondu. Bu topraklarda bu milleti açlık ve sefaletle yaşatmaya kimsenin hakkı yok” ifadesini kullandı. Türkiye’de yoksulluk sınırının 81 bin 750, ortalama memur maaşının 49 bin 600, asgari ücretin 22 bin 100, en düşük emekli maaşının ise 14 bin 470 lira olduğuna işaret eden Çömez, “Bu kesimlerin hepsi yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve bundan dolayı yaşlılarımızı kaybediyoruz. Peki bunun sebebi ne? Biri yolsuzluk, diğeri kötü yönetim” dedi. “TÜRK TARIMI VE HAYVANCILIĞI İHANET PROJELERİNE TESLİM EDİLİYOR” Türk tarımı ve hayvancılığının da planlı bir şekilde ihanet projelerine teslim edildiğini savunan Çömez, “AKP yerli üretimi bitirirken, Türk tarım ve hayvancılığını çökertirken gözünü dışarıya dikmiş ve Latin Amerika çiftçisini zengin ediyor. Aynı zamanda kendi yandaşı olan 7-8 et ithalatçısı çeteyi zengin ediyor. Milleti fakirleştirirken, yabancıları zengin ediyor” şeklinde konuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hayvan ithalatı için talimat verdiğini de hatırlatan Çömez, “Sorunun çözümü için buldukları yönteme bakın. Böyle bir anlayış ile Türk hayvancılığını kurtarmaya çalışıyorlar” dedi. BAKAN GÖKTAŞ’A SESLENDİ TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2023 yılında çocuklara yönelik 26 bin cinsel istismar yaşandığını aktaran Çömez, “Normal şartlarda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın devreye girip mağdurun hakkını koruyor olması gerekiyor. AKP’li bir milletvekilinin yeğeni aynı zamanda TRT bölge müdürlüğünde güvenlik görevlisi olarak çalışan bir şahıs, 10 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismarda bulunuyor. Bakanlık mahkemeye müdahil olmak için tek bir avukat bile göndermiyor. Buradan Mahinur Özdemir Göktaş’a sesleniyorum. Haberin mi yoktu yoksa bu alçağın arkasında AKP’liler var diye avukat göndermeye imtina mı ettin” diye sordu. Sınır komşularına göre Türkiye’de çocuk ölümlerinde artış olduğunu ekleyen Çömez, “Erdoğan’a ve iktidar cephesine sesleniyorum. Bu çocukların ölümünden kim sorumlu? Elinizi vicdanınıza koyun ve buna cevap verin” ifadesini kullandı. BAKAN ERSOY’A TEPKİ: TÜRK TURİZMİ KAN AĞLARKEN, YUNANİSTAN SULARINDA KEYİF ÇATIYOR Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’ın Yunanistan tatiline değinen Çömez, “Kendisi 50 metrelik süper lüks bir yat tercih etmiş. Yatın fiyatına baktık; 1.5 milyar liralık bir yattan bahsediyoruz. Sayın Bakan’ın ziyaretinden sonra Yunanistan basınında bir sevinç bir sevinç. Yunanistan basını ‘Türk Turizm Bakanı da buraya geliyorsa Türk turizmi çökmeye aday. Türkler artık oluk oluk buraya gelecek’ diyor. Türk turizmi kan ağlarken, binlerce otel satılıkken, otellerin yüzde 30’u doluyken, girdi maliyetlerinden dolayı oteller rekabet edemezken; bizim turizm bakanımız Yunanistan sularında keyif çatıyor. 1.5 milyar liralık yatta jakuzisinde eğlenerek Türk sahillerine bakış atıyor” şeklinde konuştu. KİSSEBÜKÜ KOYU’NDA PROJE DEĞİŞİKLİĞİ İDDİASI Kartalkaya’daki yangın faciasından gece saatlerinden haberi olmasına rağmen Bakan Ersoy’un sabah saatlerinde ise bir otele giderek spor yaptığını dile getiren Çömez, “Bunlar ‘biz kimsesizlerin kimi olacağız’ diyerek iktidara geldiler. Fakir sofralarında fotoğraf vererek iktidara geldiler ama bugün içine düştükleri durum içler acısı bir durum” dedi. Bakan Ersoy’un yangınla ilgili komisyon toplantılarına katılmadığını da hatırlatan Çömez, şöyle devam etti: “Komisyonda çok ciddi çalışmalar yapıldı. Bilirkişi raporunda Turizm Bakanlığı bürokratlarının soruşturulması isteniyor. Mahkeme de bakanlığa yazı yazarak soruşturma izni istiyor. Bakan Beyimiz ise ‘ben bürokratlarımı sorgulatmam’ diyor. Bakan’ın imzası ile sorgulama yapılamıyor. Bakan’ın aynı yazıda altını çizdiği bir isim var. Neşe Çıldık. Peki Neşe Çıldık kim? Bakan’ın kendi şirketinden transfer edip bakanlığa genel müdür yaptığı bir isim. Bu isim neden bu kadar korunaklı diye araştırdım. Karşıma ne çıktı biliyor musunuz? Bu isim birçok resmi evraka imza atmış. Bunlardan önemli bir kısmı da Bakan’ın şahsi şirketleriyle ilgili. Bodrum’da Kissebükü Koyu var. Dünyanın en güzel coğrafyası. AKP iktidara geldikten sonra bu koyun gerisindeki 95 bin metrekarelik ormanlık alan Bakan’ın şirketine verilmiş. STK’lar ayağa kalmış, ‘ÇED raporu olmadan işletme açılması doğru olmaz’ diyerek mahkemeyi kazanmışlar. Bakan burayı kaçırır mı, hemen projeyi değiştirmiş. Orman Bakanlığı, Bakan Ersoy göreve geldikten sonra tahsis edilmek istenen alanın yanındaki 25 bin metrekarelik orman alanını Turizm Bakanlığı’na tahsis etmiş. Bu alanlar da daha sonra Sayın Bakanımızın şirketine tahsis edilmiş. Bu tahsis işleminin altında Neşe Çıldık’ın imzası var. Şu hale bakın”

Source: Anka


MHP”li isim Özgür Özel”i hedef aldı: “Bu sefil anlayış…”

MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Brüksel”deki Avrupa Birliği Konseyi toplantısındaki konuşması sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımla hedef aldı. Büyükataman şunları yazdı: “Brüksel’deki AB Konseyi toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, manda ve himaye hevesini bir kez daha acınası bir şekilde ortaya koymuştur. Demokratik yollarla iktidara gelme ihtimali kalmayan Özgür Özel, Avrupa’yı adeta millî iradenin kararına müdahale etmeye çağırmaktadır. Ne yazık ki CHP, kuruluş ayarlarının tam zıttına savrulmuş; iradesini büyük Türk milletine değil, yabancı başkentlere teslim etmiştir. Bu sefil anlayış; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu kahramanlarımızın karşısında, “manda ve himaye” cemiyetleri kuran teslimiyetçi zihniyetin tıpa tıp aynısıdır. Şaibeli bir kurultay ile CHP Genel Başkanı olan ve partisinin iç kavgalarından burnunu çıkaramayan Özgür Özel şunu çok iyi bilmelidir: Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir devlettir. Büyük Türk milleti, yabancı başkentlerin hiçbir müdahalesine bugüne kadar geçit vermediği gibi, bundan sonra da vermeyecektir. Yabancı başkentlerden medet umanlar karşılarında Başkent Ankara’nın iradesini ve Türk milletinin kudretini görecek; sonunda kaybetmeye mahkûm olacaklardır.”

Source: Haber Merkezi


Bodrum”da bir mekandaki adisyon dudak uçuklattı! Hesabı görenin ağzı açıkta kaldı

Yaz sezonuyla birlikte tatilcilerin akın ettiği Bodrum’da, yüksek fiyatlar yeniden gündeme geldi. Sosyal medyada paylaşılan bir adisyona göre, bir müşteriye toplamda 1 milyon 38 bin TL’lik hesap çıkarıldı. Paylaşımdaki en dikkat çekici detaylardan biri, servis ücretinin tek başına 111 bin TL olmasıydı.

İLK VAKA DEĞİL

Bodrum’da bu yıl ilk kez bu tarz bir fahiş hesap ortaya çıkmadı. Nisan ayında da bir müşteriye yine 1 milyon TL’yi aşan fatura kesildi ve bu durumun sosyal medyada gündem oldu.

İŞLETMELERİN GEREKÇESİ: MALİYETLER

Fiyat politikası eleştirilen işletmeler ise savunma olarak, artış gösteren hammadde maliyetlerini, yüksek kira bedellerini, döviz kurundaki dalgalanmaları ve enerji, su ve vergi giderlerini gösteriyor.

TEPKİLER BÜYÜYOR

“Bodrum hesap lütfen” isimli sosyal medya hesabından paylaşılan faturaya sosyal medya kullanıcıları da sert tepki gösterdi. Bazı yorumlarda şu ifadeler öne çıktı:

“Nitelikli soygun.”

“Bir sıfır araba parası.”

“Çok zenginleri bile düşündürür.”

“Umarım bu işletmeye işlem uygulanır.”

Kullanıcılar, denetim mekanizmalarının daha sıkı hale getirilmesi ve bu tür uygulamaların önüne geçilmesi gerektiğini belirtiyor.

Source: Haber Merkezi


Oya Budak”ın katili tutuklandı! Katilin ifadesi kan dondurdu

Samet T., Oya Budak”ı dün saat 23.00 sıralarında Kocataş Mahallesi Kılıçpınar Caddesi”ne konuşmaya çağırdı. Oya Budak, buluşmaya üvey kardeşi D.C. (13) ile birlikte gitti. Burada ikili arasında çıkan tartışmada, yanında getirdiği tabancasını çeken Samet T., 5,5 aylık hamile Budak”a ateş etti. KARNINDA BEBEĞİYLE YAŞAMINI YİTİRDİ Göğsüne ve kulağına isabet eden kurşunlarla ağır yaralanan Oya Budak, kanlar içinde yere yığıldı. Samet T. ise babasına ait olan 34 ES 1380 plakalı araçla olay yerinden kaçarken, sesleri duyan vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Ameliyata alınan Budak, yapılan müdahalelere rağmen karnındaki bebeğiyle yaşamını yitirdi. Samet T., olaydan kısa süre sonra, saklandığı Bağcılar”daki amcası Aytekin T.”nin evinde olayda kullandığı ruhsatsız silahla yakalandı. Gözaltına alınan Samet T. ve saklanmasına yardım eden amcası Aytekin T. emniyete götürüldü. TUTUKLANDI İşlemleri tamamlanan şüpheli Samet T. İstanbul Adliyesine sevk edildi. Burada savcılığa ifade veren Samet T. sevk edildiği hakimlik tarafından tutuklandı. İKİ CANIMIZI DA ALDI GİTTİ Hayatını kaybeden Oya Budak”ın Dedesi Orhan Budak, “Benim torunum daha önce bir evli adımla çıkıyor, onu kandırmış. Kızıma dedim ki kızım gitme, gezme o adamla. Evliymiş, çocuğu da var. “Tamam dede gezmeyeceğim” dedi. Kıza mesaj atıyor, buraya gel diyor. Ben seni burada gezdireceğim diyor. Alıyor kızımı ormana götürüyor. Ayazağı”na götürüyor. Deponun önünde bekle babamdan para alıp hemen gelirim diyor. Bu torunumu depoya kilitliyor. Arkası zaten ormanmış. Kızın ağzını bağlıyor. Kıza orada istismarda bulunuyor. Kız korkudan bize, babasına, halalarına, hiç kimseye söyleyemedi. Bir aylık hamileymiş o zamanlar. Dede “midem bulanıyor, bilmem ne oluyor” dedi. Kızım o zaman gel seni doktora götüreyim dedim. “Migren hapı alayım başım ağrıyor” dedi. Ben anlamam ki. Gittik eczaneden migren hapı aldık. “İyi geliyor” dedi. “Dede karnıma ağrılar giriyor” dedi” şeklinde konuştu. “ÇOCUK ONUN PEŞİNİ BIRAKMADI” Orhan Budak, “İstismara uğradığını da bilmiyoruz. Halası “iyi bir iyi, namuslu bir insan var. Onunla tanıştıralım” dedi. Çocuğun annesi de bizim kızı görmüş, beğenmiş. Annesi demiş ki “bu zayıf kızın göbeği niye çıktı”. İki, üç ay bekleyelim bakalım belli olur dedi. Nişanlısı alıyor bunu hastaneye götürüyor hamile olduğunu öğreniyor. Bu da kızdan da öğreniyor. Annesine babasına söylüyor. Annesi babası bunu istemedi. Kızdan yüzükleri alıp gitti “beni arama” dedi. Tekrar bu gelip kızı kandırıyor. Kızı yine gezdirdi. Ben telefon ediyorum. Telefonları kapatıyorlar. Sonra eve geldiler. “Ben seviyorum” dedi çocuk. Oğlum sen seviyorsun ama annen baban istemiyor dedi. Yüzüğü çıkaran insan herhangi bir sorumluluk altına giremez dedim. Sen onun hiçbir şeyi olamazsın dedim. Daha sonra evde oturuyoruz. Bir telefon geldi. Kıza mesaj atıyor. Kıza gel orta bayırdayım diyor. Seninle konuşalım diyor. Benim çocuğumun 13- 14 yaşlarında üvey oğlu var. Onunla beraber gönderdim. Hadi gidin yiyin, için dedim. Ama ben mesaj attıklarını bilmiyorum. Çocuk bunları gezdirmeye götürüyor. Maslak Ormanı”na alıyorlar, götürüyorlar. Kıza diyor ki “ben de çocuk istedim”. Kız da ben kabul edemem diyor. Kıza diyor ki arabanın arkasında dur şimdi geliyorum diyor. Arabanın torpidosundan silahını alıyor. Kızın karnına sıkıyor. Kız can havliyle kaçıyor. Kaçarken yere düşüyor. Geliyor kafasına şah damarına sıkıyor. Ondan sonra 13, 14 yaşındaki çocuk kriz geçiriyor. Hemen o da kendini toparladı. Hemen babasını, ambulansı ve polisleri aradı. Hastaneye getirdiler. Ama kızımı kurtaramadık. Kız vefat etti. Ondan sonra bizi sakinleştirdiler. Hepimiz kriz geçirmeye başladık. Hem canımızı hem karnındaki bebeğe kıydı. Böyle biri olduğunu bilsem ben onun gidip de söz nişan yaptırır mıyım. Çocuk onun peşini bırakmadı. İki canımızı da aldı gitti. Ben onu annesi babası olduğu halde büyüttüm. Kundakken büyüttüm, sütle besledim, 18 yaşına kadar besledim” ifadelerini kullandı. “SANA SÜRPRİZİM VAR DEYİP ÖLDÜRMÜŞ” Diğer yandan Budak”ın halası Bahriye Şener gözyaşları içerisinde açıklamalar bulundu. Şener, “Yeğenim çok geziyordu. Biriyle tanıştı, o kişi ona tecavüz etmiş. Biz bunu bilmiyorduk. Benim mahalleden fırıncı bir komşum vardı. 10 yıldır tanıyorum. Çok geziyor diye “Babama başını bağlayalım. Bakarlar ona, oradan oraya sürünmez gezmez, başına kötü bir hal gelmez” dedim. Ondan sonra biz nişan yaptık. Birbirlerini sevdiler. Beraber hastaneye gidiyorlar. Hastanede hamile olduğunu öğreniyor. Çocuğun ailesi kabul etmiyor. Ailesi bu olayı duyduktan sonra çocuğa izin vermedi. Kendisi de Oya”yı istiyordu. Biz de tamam “O yoluna bu yoluna baksın” dedik. “Sana çok güzel hediye sürpriz getirdim” diyor. Ondan sonra kızı vuruyor. Biz hamile olduğunu duyuyoruz. “Kim yaptı bunu sana.Sana kim kıydı” dedik. O akşam insanların evini bastık, gittik onları yakalattık. Ailesini içeri aldılar. Hiç tanımıyoruz. Samet”in ailesi duyuyor izin vermiyorlar. Kardeşiyle beraber alıyor bir ormana götürüyor. Onu vuruyor, işte ona hediye aldı. Adalet istiyoruz içimiz yanıyor. Yeter artık bu kadın cinayetleri, tecavüzler nedir, vurdular kızı işte” dedi.

Source: Deniz Yusufoğlu


İmamoğlu”ndan kritik açıklama! “Buradan haykırıyorum, canımız tehdit altında”

İmamoğlu”nun açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“AZİZ MİLLETİM

Vicdan can çekişiyor!Ahlak can çekişiyor!Adalet can çekişiyor!

Buradan haykırıyorum,Biz yargılanmıyoruz, direkt cezalandırılıyoruz!Kadınlar, hastalar işkenceye maruz kalıyor!Evlatlar, eşler, aileler rehin tutuluyor!Avukatlar tutuklanıyor, tehdit ediliyor, savunma hakkımız çalınıyor!Canımız tehdit altındadır!

Yüksek yargı mensuplarına,Yüce Türk Yargısı’nın binlerce hakimine, savcısına;Israrla sesleniyorum,Bu, bir avuç insanı kollayan düzenin parçası olmayın,Yazık oluyor adaletimize, hukukun üstünlüğüne, geleceğimize, inancımıza, maneviyatımıza, doğmamış çocukların istikbaline!

TARİHE NOT DÜŞÜYORUM

Bugün bu adaletsizliğe, hukuksuzluğa imza atanlar yakın zamanda adil yargı önünde hesap verecekler.

“Kişi kendinden bilir işi” misali evde, tarlada, orada, burada bir şeyler arayanların da buldukları tek şey kendi rezillikleri olacak.”

AZİZ MİLLETİMVicdan can çekişiyor!Ahlak can çekişiyor!Adalet can çekişiyor!Buradan haykırıyorum,Biz yargılanmıyoruz, direkt cezalandırılıyoruz!Kadınlar, hastalar işkenceye maruz kalıyor!Evlatlar, eşler, aileler rehin tutuluyor!Avukatlar tutuklanıyor, tehdit ediliyor,…
— Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi (@CBAdayOfisi) June 26, 2025

Source: Haber Merkezi


Mattel ve OpenAI arasında işbirliği doğuyor! Bu çocukları olumsuz etkiler mi?

Çocuk refahı uzmanlarına göre oyuncak devi Mattel”in ürünlerine ChatGPT ekleme planları, çocuklara gerçek anlamda zarar verme riski taşıyabilir. Barbie”nin üreticisi geçen hafta OpenAI”la işbirliği yaptığını duyurarak gelecekteki oyuncakların popüler yapay zeka sohbet botunu içereceğini ima etmişti. Independent Türkçe”nin aktardığı duyuruda teknolojinin nasıl kullanılacağına dair spesifik ayrıntılar yer almasa da Mattel ortaklığın, yapay zekayla çalışan ürünleri ve deneyimleri destekleyeceğini ve yapay zekanın büyüsünü yaşa uygun oyun deneyimleriyle buluşturacağını belirtmişti. Çocuk refahı savunucuları buna karşılık Mattel”e deneysel teknolojiyi çocuk oyuncaklarına yerleştirmemesi çağrısında bulundu. Savunuculuk örgütü Public Citizen”ın eş başkanı Robert Weissman yaptığı açıklamada, Çocuklar gerçeklik ve oyun arasında tam bir ayrım yapabilecek bilişsel kapasiteye sahip değil dedi. Oyuncaklara insan benzeri konuşmalar yapabilen, insanlarınki gibi sesler eklemek çocuklara gerçek anlamda zararlar verme riski taşıyor. Weissman”ın bahsettiği potansiyel zararlar arasında sosyal gelişimin baltalanması ve çocukların akran ilişkileri kurma becerilerine engel olunması yer alıyor. Weissman Mattel, yapay zeka teknolojisini çocuk oyuncaklarına dahil etmeyeceğini derhal duyurmalı dedi. Mattel, yapay zeka içeren oyuncaklar satarak çocuklarımız üzerinde pervasız bir sosyal deney yapmak için ebeveynlerin kendisine duyduğu güveni kullanmamalı. The Independent cevap hakkı için OpenAI ve Mattel”le temasa geçti. Mattel ve OpenAI”ın işbirliği, ChatGPT gibi üretken yapay zeka sistemlerinin, kullanıcıların ruh sağlığı üzerindeki etkisine ilişkin endişelerin arttığı bir dönemde geldi. Sohbet botlarının yanlış bilgi yaydığı, komplo teorilerini doğruladığı ve hatta iddiaya göre kullanıcıları kendilerini öldürmeye teşvik ettiği biliniyor. Psikiyatristler de yapay zekayla etkileşimlerin yol açtığı, sohbet psikozu adı verilen bir olguya karşı uyarıyor. Danimarka”daki Aarhus Üniversitesi”nde psikiyatri alanında öğretim üyesi olan Soren Dinesen Ostergaard, Schizophrenia Bulletin için kaleme aldığı başyazıda ChatGPT gibi üretken yapay zeka sohbet botlarıyla yapılan yazışmalar o kadar gerçekçi ki, kişi diğer uçta gerçek bir insan olduğu izlenimine kolayca kapılıyor diye yazıyor. Bana göre bu bilişsel çelişkinin, psikoz eğilimi yüksek kişilerde sanrıları körüklemesi muhtemel görünüyor. OpenAI”ın patronu Sam Altman bu hafta yaptığı açıklamada, şirketinin hassas kullanıcıları korumak adına komplo teorileri içeren konuşmaları kesmek ya da intihar gibi konular gündeme geldiğinde insanları profesyonel hizmetlere yönlendirmek gibi yollarla, güvenlik önlemleri alma yönünde çaba gösterdiğini söylemişti. Hard Fork podcast”ine konuşan Altman, Önceki nesil teknoloji şirketlerinin yeterince hızlı tepki vermeme gibi hatalarına düşmek istemiyoruz demişti. Öte yandan ruhsal durumu yeterince kırılgan olan ve psikotik bir kırılmanın eşiğine gelen kullanıcılara nasıl bir uyarı göndereceğimizi henüz bulamadık.

Source: Haber Merkezi


Euro üzerinden mesai saatli tuvalet ücreti

Antalya”nın tarihi Kaleiçi Yat Limanı”nda bulunan Mermerli Plajı, tadilat sürecinin ardından yeniden hizmet vermeye başladı. TURİSTLERE AYRI TÜRKLERE AYRI FİYAT Ancak plaj işletmesine ait; yakın noktada bulunan tuvaletlerde uygulanan farklı ücretlendirme, dikkat çekti. Duvara asılan tabelada kullanım bedeli “1 Euro” şeklinde yer alırken, fiili uygulamada Türk vatandaşlarından 30 TL, yabancı turistlerden ise 1 Euro alındığı görüldü. Tuvaletin hizmet verdiği saatler ise 08.00 -22.00olarak belirlendi. “ÜCRETSİZ OLMALIYDI” Tuvalet ücretlerini değerlendiren vatandaşlardan Merve Mavi, “En azından biraz daha fazla indirim yapabilirler ya da ücretsiz olabilir. Çünkü plaj halka ait. Bir de çok buldum açıkçası. Çok gereksiz. Turistlere ayrı, Türklere ayrı fiyat, o da olmamış. Ücretsiz de hizmet verilebilir. Ücretsiz hizmet verilse daha iyi olur” ifadelerini kullandı. PLAJDA FİYATLAR DAHA ÖNCE DE GÜNDEME GELMİŞTİ Kurban Bayramı tatilinde hizmete açılan Mermerli Plajı”nda kişi başı 1000 TL giriş ücreti, kamuoyunda tepkilere neden olmuştu. Sosyal medyaya yansıyan fişlerde iki kişilik giriş ücretinin toplam 2 bin TL olduğu görülmüştü. Tadilat sebebiyle kısa süre kapalı kalan plajda Antalya Valiliği”nin devreye girmesiyle birlikte şezlong kira bedeli 500 TL olarak sabitlendi. “HALKA AÇIK OLACAK, YILLIK 15 MİLYON TL GELİR SAĞLANDI” Antalya Valiliği, Mermerli Plajı ve çevresine ilişkin çalışmaları detaylandırdığı açıklamasında, plajın yıllık 15 milyon TL + KDV bedelle kiraya verildiğini ve protokolde “halka açık bir işletme olacağı” şartının kayıt altına alındığını belirtmişti. Açıklamada, restorasyon ve çevre düzenlemesi için toplam 64,7 milyon TL harcandığı da ifade edilmişti.

Source: Haberler


Ankara yürüyüşünün ikinci gününde emekçiler sınav yapan bir kurs önünde eylemdeydi: Özel sektörde öğretmene tatil yok

Taban maaş uygulamasının yeniden yasalaşmasını, belirsiz süreli iş sözleşmelerinin zorunlu hale getirilmesini, eğitim emekçileri için ayrı bir işkolunun kurulmasını ve kamudaki meslektaşlarıyla aynı özlük haklara sahip olmayı talep eden özel sektör öğretmenleri Ankara yürüyüşünün ikinci gününde dün Pendik’teydi. Öğretmenler, emek sömürüsünü temsilen o sırada sınav yapan özel bir kurs merkezi önünde toplanarak açıklama yaptı. Açıklamada, “Kamudaki meslektaşlarımız yaz tatili hakkını kullanırken burada arkadaşlarımız hukuksuz şekilde çalıştırılıyor. Burada biz değil, kurumu denetlemek için Milli Eğitim Bakanlığı olmalıydı. Buradaki sınav öğrenciler için değil milli eğitim komisyonu ve Bakanlık içindir” ifadelerine yer verildi. “BİTMEYEN MESAİ, SIFIR GÜVENCE” Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası MYK Üyesi Duygu Ergen, günlerinin nasıl geçtiğini Cumhuriyet’e anlattı: “Gözlerini saat 6.00’da açar, çoğu zaman kahvaltı yapacak vakti bile bulamaz. Okulun servis imkânı yoktur, ulaşım masrafı kendi cebindendir. Gün, ders anlatmakla sınırlı değildir, nöbet görevi, etüt, kulüp çalışması, sınav gözetmenliği, veli görüşmeleri ve kurum içi toplantılarla geçer. Resmiyette 5-6 saatlik ders üzerinden ücret alır ama fiilen 10 saat okulda kalır. Evine döndüğünde saat 20.00’yi bulur. Ancak mesai bitmez. Ertesi günün ders planı hazırlanacak, sınavlar okunacak, öğrenci dosyaları güncellenecektir. Ay sonu geldiğinde eline geçen maaş, çoğu zaman asgari ücret seviyesindedir.” “Sigorta, ya asgariden yatar ya da hiç yatırılmaz” diyen Ergen, “Bazı öğretmenler yıl boyu ‘giriş-çıkış’ yapılarak güvencesiz çalıştırılır. Tatil dönemlerinde dahi işsizlik ve belirsizlik vardır. ‘Sözleşmenizi yenileyeceğiz’ denir ama son anda vazgeçilir. Sendikalı olduğu için işten atılan meslektaşlarını bilir. İtiraz etse, kapı gösterilir. Sessiz kalırsa ezilir” diye konuştu.

Source: Elif Özge Yalçın


Şirketler artık denize kadar kıyıda her şeyi yapabilecek: Yurttaş denize nasıl girsin?

Kamu taşınmazlarını birer birer özelleştiren iktidar, şimdi de sahillerde şirketlere verilen tahsisleri daha da genişletmek için harekete geçti. Sahillerde “kıyı kenar çizgisi”nden denize kadar olan alanlar da yatırım için şirketlere tahsis ediliyor. Bu tahsise göre, şirketler artık orman alanlarında denizin başladığı yere kadar sahili kullanabilecek. Tek bir şart var. O da “kamu kullanımına açık olması” şartı. Ancak denize kadar olan alan şirketlere tahsis edilince yurttaş o sahili nasıl kullanabilecek soru işareti yaratıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelik”te değişiklik yaptı. Bu yönetmelik kamu taşınmazlarının turizm amacıyla yatırımcılara tahsisini düzenliyor. Dünkü değişiklik ile yönetmeliğin “ek alan tahsisini” düzenleyen maddesine ekleme yapıldı. ORMAN ALANLARI Yönetmeliğe göre, tahsisli alanların yanındaki kamu taşınmazları, “ek alan” olarak tahsis edilebiliyor. Değişiklik ile bu maddenin kapsamı daha da genişletildi. Maddeye ekleme yapıldı. Buna göre, “Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tasarruf hakkı verilen orman alanlarından, kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan alanlar” da, kullanma izni verilerek tahsis sınırları içerisine dahil edilebilecek. Bunun için tek bir şart aranacak. O da “kamu kullanımına açık olması” şartı. ‘KIYI KENAR ÇİZGİSİ’ NEDİR ? ‘Kıyı kenar çizgisinin’ ne anlama geldiği Kıyı Yasası’nda açıklanıyor. Yasaya göre, ‘kıyı kenar çizgisi’nin tanımı şöyle: “Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırı.” Bu tanımda geçen “kıyı çizgisi” de, “Deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan çizgiyi” ifade ediyor. Kıyı ise, “kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı” kapsıyor. Yönetmelik değişikliği ile artık, kıyı kenar çizgisinden denize kadar olan alalar da şirketlere yatırım için açılacak. Tahsis için öne sürülen “kamu kullanıma açık olması” şartının nasıl uygulanağı ise soru işareti yaratıyor. Yönetmelik değişikliği ile artık alan kendisine tahsis edilen şirketler, denizin başladığı yere kadar söz sahibi olacak. Dışarıdan bir yurttaşın gelip de nasıl o sahili kullanabileceği soru işareti yarattı

Source: Mustafa Çakır


Dünyada anadilde öğretim

Değerli dostum Namık Koçak ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan “anadilde öğrenim” ya da “anadilde öğretim” sorununun dünyadaki durumunu yansıtan bir yazı gönderdi. Bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kesim vatandaşları anadilleri Kürtçe olduğu için kendi dillerinin de Türkçe gibi okullarda öğretim (öğrenim) dili olmasını inatla istemekte. Kuşkusuz bir üniter ulusdevletin nasıl bir yapı olduğundan habersiz oldukları için. Söz konusu yazının yazarı Gürbüz Evren. “Batılı Ülkelerde Anadilde Eğitim Hakkı ve Türkiye”. 6 Kasım 2024 tarihinde Independent Türkçe ’de yayımlanmış. Evrensel yasalara karşın durmadan kaşınan bu sorunun iyice anlaşılmasına büyük bir katkı yapacağını sandığım bu yazıyı kaleme aldığı için Gürbüz Evren’e hepimiz teşekkür etmeliyiz. Her ülkede değişik kökenli ve dilli vatandaşlar yaşar ama o ülkenin resmi dili tektir. Çok dilli üniter devlet olmaz. Dünyadaki durum nedir, bir bakalım: İtalya: Alman, Fransız, Ladino, Sloven asıllı toplulukların yaşadığı ve kendi dillerini de konuştuğu, öğrendiği İtalya’da, anayasanın 139’uncu maddesine göre resmi dil ve eğitim dili İtalyancadır. Fransa: Breton, Katalan, Bask, Korsika, Alsas (Alman), Kreol (Karayip), Melanezya, Kanak, Guyan, Flaman, Oksitan, İtalyan kökenli toplulukların yaşadığı ve kendi dillerini konuştuğu, öğrendiği Fransa ve denizaşırı topraklarında, anayasanın 2’nci maddesine göre resmi dil ve eğitim dili Fransızcadır. Polonya: Alman, Belarus, Ukrayna, Rus kökenli toplulukların da yaşadığı ve kendi dillerini konuştuğu, öğrendiği Polonya’da, anayasaya göre resmi dil ve eğitim dili Lehçedir. Almanya: Danimarka, Slav kökenli Sorblar, Cermen kökenli Frizler, Roman kökenli Sintilerin de yaşadığı ve kendi dillerini konuştukları, öğrendikleri Almanya’da, resmi dil ve eğitim dili Almancadır. Romanya: Macar, Roman, Alman, Türk, Rus kökenli toplulukların da yaşadığı ve kendi dillerini konuştuğu, öğrendiği Romanya’da, anayasanın 13’üncü maddesine göre resmi dil ve eğitim dili Rumencedir. Macaristan: Bulgar, Yunan, Alman, Hırvat, Sloven, Sırp, Slovak, Ukrayna kökenli toplulukların da yaşadığı ve anadillerini kullandığı, öğrendiği Macaristan’da anayasanın 1’inci maddesine göre resmi dil ve eğitim dili Macarcadır. Brezilya: Alman, Hollanda, İtalyan, İspanyol, Japon, Arap, Portekiz, Fransız asıllı toplulukların yaşadığı ve kendi dillerini de konuşabildiği (ama bu topluluklarda çoğunluk dilini unutmuştur) ayrıca 252 yerli kabile dilinin de konuşulduğu Brezilya’da, anayasaya göre eğitim dili ve resmi dil Portekizcedir. Slovakya: Macar, Roman, Ukraynalı, Alman, Çek, Rutenyalı, Moravyalı, Polonyalı, Rus, Bulgar, Hırvat toplulukların yaşadığı ve kendi dillerini de konuştuğu, öğrendiği Slovakya’da anayasaya göre resmi dil ve eğitim dili Slovakçadır. Meksika: Kızılderili kökenli kabilelerin yaşadığı 80 civarında yerli dilin de konuşulduğu Meksika’da, anayasanın 2’nci maddesine göre ülkenin resmi dili ve eğitim dili İspanyolcadır. İsveç: Finli, Sami (Lapon), Roman, Meankieli, Yidiş kökenli toplulukların da yaşadığı ve kendi dillerini kullandığı, öğrendiği İsveç’te anayasaya göre resmi dil ve eğitim dili İsveççedir. Norveç: Lapon, Finli, Roman toplulukların da yaşadığı ve kendi dillerini kullandığı, öğrendiği Norveç’te, resmi dil Norveççedir. Bazı belediyelerde Fince ve Laponca ikinci hizmet dili olarak kullanılır. Yunanistan: Arnavut, Makedon, Pomak, Türk toplulukların yaşadığı, kendi dillerini konuştuğu Yunanistan’da, anayasaya göre resmi dil ve eğitim dili Yunancadır. Ancak Yunanistan son zamanlarda Türkler başta olmak üzere, diğer toplulukların okullarına engeller çıkarmakta ve bazılarını kapatmaktadır. Avusturya: Macar, Hırvat, Sloven, Çek, Slovak, Roman kökenlilerin yaşadığı, kendi dillerini konuştuğu ve öğrendiği, bazı belediyelerde Macarca, Slovence ve Hırvatça da hizmet verildiği Avusturya’da, anayasanın 8’inci maddesine göre resmi dil ve eğitim dili Almancadır. Hollanda: Cermen kökenli Frizya, Karayip kökenli Papiamento topluluklarının yaşadığı, kendi dillerini konuştuğu ve öğrendiği Hollanda’da, anayasanın 23’üncü maddesine göre resmi dil ve eğitim dili Hollandacadır. Ukrayna: Rus, Romen, Macar, Moldava asıllı toplulukların yaşadığı ve kendi dillerini konuştuğu, öğrendiği ama Rusya ile savaşın dengeleri altüst ettiği Ukrayna’da, anayasaya göre Ukraynaca resmi dil ve eğitim dilidir. Arjantin: Alman, İtalyan, İspanyol, Japon, Fransız, İrlanda, Galler, Arap, Ermeni asıllı toplulukların yaşadığı, 13 Kızılderili kabilesinin kendi yerli dillerini de konuştuğu Arjantin’de, anayasanın 3’üncü maddesine göre resmi dil ve eğitim dili İspanyolcadır. Bulgaristan: Türk, Ulah, Makedon, Roman, Ermeni kökenli toplulukların yaşadığı ve kendi dillerini konuşabildiği, öğrenebildiği Bulgaristan’da, anayasanın 4’üncü maddesine göre resmi dil ve eğitim dili Bulgarcadır. Danimarka: Eskimo, Faroe ve Alman kökenli toplulukların yaşadığı, kendi dilini konuştuğu, öğrendiği Danimarka’da, Faroe adaları ve Grönland’da resmi dil ve eğitim dili Dancadır. Yer kalmadığı için Hindistan ve Filipinler’deki durumu yazıya alamıyorum.

Source: Özdemir İnce


Düşün çocukların yakasından!

İktidar zorunlu eğitimi kısaltma çabası içinde ya, MÜSİAD (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) durur mu, başkan Burhan Özdemir anında AKP’nin imdadına yetişti ve yeni bir model önerdi. Eh, ne de olsa AKP’nin eski Düzce milletvekili aday adayıydı! Özdemir, Yeni Şafak ’ta yayımlanan habere göre, çocukların işgücüne daha erken katılması gerektiğini ve böylece nitelikli eleman açığına çözüm bulunabileceğini söylemiş; “Her çocuk aynı akademik başarıyı gösteremez. 12 yıllık kesintisiz eğitim sistemi çok yanlış bir uygulama. Ülkeye herhangi bir faydası yok. Gençlerimiz işgücüne daha erken katılmalı. Eğitim zorunluluğu esnetilmeli, öğrenciler pratik becerilerle piyasaya daha hızlı adapte olmalılar” demiş. Yani diyor ki çocuklar okula gideceğine, “piyasaya” girsin! Eğitimin önemini yadsıyan, çocukları “işgücü” olarak sömürüye açık hale getirecek bir görüştür bu. Eğitimin kalitesizliği ve dincileşmesi çok ciddi bir sorun ancak çocuklara verilen eğitimin yalnızca “akademik başarı” ile ölçülmesi de ayrı bir sorun. İyi bir eğitim alan her çocuk, iyi bir insan olma yolunda gereken kültürü kazanarak hayata çok önemli bir adım atarak başlar. Çocuğun aile içinde aldığı eğitim kadar, okulda aldığı eğitim, öğretmenleri ve diğer öğrencilerle yaşadığı ilişkiler, sosyalleşme de bir çocuğun geleceğini tümüyle etkiler. ÇOCUK İŞÇİLİĞİ ARTARKEN… Üstelik temel bir çocuk hakları ihlali olan çocuk işçiliğinin, Türkiye’de giderek arttığı bir dönemin içindeyiz. Eğitim-İş’in 2025 tarihli raporuna göre, Türkiye’de 2015-2024 yılları arasında yani son on yılda en yüksek çocuk işçilik oranı yüzde 22.3 ile 2024 yılına ait. Yalnızca 15-17 yaş aralığındaki çocuk işçi oranlarını veren TÜİK’e göre, bu oran 2020-2024 arasında her yıl artış göstermiş. Raporda, TÜİK ve Milli Eğitim Bakanlığı verileri kullanılarak açıklanan bilgiye göre, 2024’te tüm çocukların dahil edilmesiyle ulaşılan çocuk işçi sayısı yaklaşık bir milyon! Mesleki eğitim adı altında piyasanın çocuk işçi sömürüsüne ortak olunan mesleki eğitim merkezlerindeki (MESEM) öğrencilerin dahil edilmediği çocuk işçilere (15-17 yaş), bir de halihazırda MESEM’e kayıtlı çocukların eklenmesiyle sayı bir milyonu geçiyor. Ekonomideki yıkımın insanları açlıkla sınadığı bu dönemde, çocuklar “evin gelirine katkıda bulunmak” için çalıştırılırken İSİG verilerine göre 2013- 2024 döneminde en az 742 çocuk; 2025’in ilk iki ayında ise 9 çocuk işyerlerinde çocuk işçi cinayetleri sonucu hayatını kaybetti. ÇOCUKLARI KORUMAYAN TOPLUMLAR AYAKTA KALAMAZ Zorunlu eğitimi kısaltarak çocukların “i‏şgücü olarak piyasaya girmesini” önermek, sınırsız sermaye birikimini öngören, ahlaki boyutu devre dışı bırakarak maksimum fayda ve sınırsız kazanç sağlamak isteyen kapitalistlerin savunacağı bir sömürüdür ve bunu da kapitalist ruha sahip MÜSİAD gibi iktidar payandası bir örgüt savunur ancak! Türkiye’deki temel sorun, eğitimdeki pespayeleşme ve tarikatların cenderesindeki dincileşmedir; çözüm ise derhal bilimsel, çağdaş ve laik bir eğitim sistemine geçilmesidir. Çünkü “Vatan‎ı korumak, çocuklar‎ı korumakla baş‏lar” diyen Atatürk’ün yolundan şaşanlar, piyasalaştırılan eğitimdeki yıkıcı faaliyetlerini sürdürürken çocukları da hunharca harcamaya niyetli!

Source: Zülal Kalkandelen


“Kepçenin önüne yatarım”

Elinde kekiği, Meclis’te döktüğü gözyaşlarıyla tanınan 82 yaşındaki Şerife Can şimdi evinde ama maden yasası hayata geçerse evi de bostanı da elinden alınacak. Doğa talanına neden olan maden yasasıyla ev de bostan da madene feda edilecek. Çanakkale Bayramiç’teki zeytinliği için direnen Şerife Can, Sözcü TV’ye konuştu: “Maden yasası geçer de evimi yıkmaya gelirlerse kepçenin önünde yatarım, beni de öldürsünler. Ben köyümden gitmek istemiyorum. Annem, babam, kocam burada yatıyor. Ben bu yaştan sonra nerede yaşar, nerede tutunurum. Bu toprağı ektim, diktim, kendime göre bir şeyler yetiştirdim. Tozdan her şeyimiz kurudu. Geceleri tangırtıdan, ışıktan uyuyamıyorum. Hiç mi bizim insanca yaşama hakkımız yok. Neden bize ıstırap ediyorlar.”

Kazdağları için mücadele eden Füsun Kayra ise ekim ayından beri Cengiz Hoding’in Bayramiç’te bakır madeni inşa ettiğini belirterek şunları söyledi: “Üç köyün ortasında bakır madeni yapıyor. 5200 dönümlük ormanlık alanı katletti, milyonlarca ağacımızı kesti. Bu yasa geçerse milli parklar, ormanlar, zeytin ağaçları ve hatta yerleşim alanlarını da etkileyecek. Burası çölleşti. Biz bu yasayı geçirtmeyeceğiz.”

Source: Haber Merkezi


Mahkeme hükümete anayasa dersi verdi!

Siyasal iktidar, ‘arka bahçesi’ gördüğü imam hatipleri Atatürk’ün kurduğunu kabullenemedi. Cumhuriyet resmi tarihine, Osmanlı’nın 1913’te vaiz ve imam yetiştirmek için açtığı ‘Medreset’ül İrşat’ yani medreseleri, ‘ilk imam hatipler’ diye iliştirdi. Türkiye sınırlarındaki bütün okulları tek çatıda toplamak için TBMM, 101 yıl önce toplanıp, halen yürürlükteki Tevhidi Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası’nı çıkardı. Bu yasayla Atatürk, toplumu tarikat şeyhlerinin şerrinden korumak ve aydın din adamları yetiştirmek için Edirne’den Harput’a, Türkiye’de ilk kez 29 imam hatip okulunu açtı.

İMAM HATİP RUHU

Atatürk’ün eğitimde ulusal birlik ve beraberlik amacıyla kurduğu imam hatipleri, AKP iktidarı siyasetin kalesi yaptı. 23 yılda eğitimi öyle bir devşirdiler ki; sıradan bir imam hatip mezununun diploması, en başarılı üniversite mezunlarının diplomasının önüne geçti. Cumhurbaşkanı, “İmam hatip davadır. İmam hatip ruhu, bir vatan savunmasıdır. Rabbim huzurunda bana şahitlik edecek bir makamım var, o da imam hatipli olmam” diyerek, Öğretim Birliği Yasası’nı fiilen delen isim oldu. Tek adam sisteminde devlet kadrolarında koltuklar dağıtılırken, üniversiteden önce, “Hangi lise mezunusun hemşehrim?” sorusu sıradanlaştı.

AĞIZLARDAKİ BAKLA

“İmam hatip ruhu” diye tutturan iktidar, sonunda tarihteki ilk “imam hatip ruhu” soruşturmasını bir yıl önce açtı. Olay (!) yeri: Erdoğan’ın memleketi Rize-Fındıklı TOBB Anadolu İHL. Soruşturulan: İHL Müdür Başyardımcısı Bahar Aslan. Suçlama: Kadınları oy kullanmaya çağırmak ve “Çocuğunun beslenmesine ne koyacağını düşüneceğine, ‘zamları durduracağım’ diyene oy ver” yazılı afiş astığı iddiası. Valilik, emniyete emretti. Rize’deki tüm kameralar incelendi. Öğretmen, afiş falan asmamıştı. İki ayrı soruşturma açan Rize ve Fındıklı Milli Eğitim Müdürlüğü sonunda ağızlarındaki baklayı çıkardı. Aslan Öğretmen, “Atatürkçü ve İHL ruhuna aykırı!” diye fişlenmişti.

ÖĞRETMEN ATATÜRKÇÜ

Cumhurbaşkanının hemşehrisi Rizeli Bahar Aslan, KTÜ biyoloji mezunu. 10 yıl önce ilk ataması Kars-Sarıkamış İHL’ydi, istenmedi. Sarıkamış Spor Lisesi’ne sürüldü. Sabahlara kadar çalışıp, müdürlük sınavını kazandı. Rize-Fındıklı TOBB İHL’ye, ‘Müdür Başyardımcısı’ atandı, yine istenmedi. Norm fazlasına çıkarılıp, meslek lisesine gönderildi. Suçu (!) öyle büyüktü ki; Atatürk’ün kurduğu imam hatiplerde, Atatürkçü bir öğretmendi. Şehit Cavit Köroğlu Anadolu Lisesi’ne öğretmen atandı. Müdür yapmamakta kararlıydılar. Öğretmen, Samsun Bölge İdare Mahkemesi’nde dava açıp, kazandı.

YOLLARA SÜRÜLSÜN

Mahkeme; Bahar Aslan’ın, sınavla kazandığı Fındıklı TOBB İHL’de, ‘Müdür Başyardımcısı’ atanmasına hükmetti. Atatürkçü bir öğretmenin İHL’ye atanmasını neredeyse kan davasına dönüştürdüler. Mahkeme kararı karşısında çaresiz kalsalar da durmadılar. Dava sürerken Aslan’ın görev yaptığı Fındıklı Cavit Köroğlu Anadolu Lisesi’nde, görev yapmasına izin verilmedi. Bahar Öğretmeni, Fındıklı TOBB İHL yerine, bu kez her gün git gel merkeze 2 saat uzaklıktaki Çamlıhemşin İHL’ye sürdüler. 6 yaşındaki çocuğunu düşünen öğretmen, Rize İdare Mahkemesi’ne dava açtı. 2025/499 nolu dosyada, karar çıktı.

BAHARLAR GELECEK

Anayasanın, ‘Cumhuriyet’in nitelikleri’ maddesi vurgulanan kararda, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Mahkemeler bağımsız olup, yasama ve yürütme, yargı kararlarına uymak zorunda” denildi. Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği; öğretmenin kadrosu olan okula atanmak zorunda olduğuna hükmetti. MEB’in yargıyı hiçe sayıp yaptığı sürgünleri mahkeme, “Hukuk aleminde hiç doğmamış hale geldi” diyerek ‘güdük’ ilan etti. Bahar öğretmenler; İHL ruhu ve iktidar kayırmacılığını mahkemelerde mahkum ettirdikçe, Atatürk’ün kurduğu imam hatipler, siyaset ve tarikat vesayetinden kurtulacak.

Source: Sultan Uçar


Düşün milletin yakasından

Seninle davamız bitmeyecek.Yıllar önce bir söz yüzünden bana dava açan bu şahıs, şimdi eşine şiddetle gündeme geldi.Sonra dedi ki; “Yok kardeşim öyle bir şey! Eşimle mutluyum.” Ama ne oldu?Eşi 20 milyon liralık boşanma davası açtı. Hanımefendi, 1 milyondan fazla da nafaka talebinde bulundu.Şimdi belli ki bir şeyler olmuş. Adam yalvarıp, “Yapma etme, bak ben tanınıyorum. Millete şırdan yedirip, üzerlerinden baharat fırlatıp limon sıkıyorum, karizmam sarsılmadı. Ama bu olayla sarsılır” demiştir belki. Ama dinletememiş eşine belli ki. İyi ki de dinletememiş. Şimdi bu saatten sonra bu adamın restoranına giden de, onunla story atan da, onu YouTube kanalına konuk eden de bu işe ortaktır kardeşim. Hiç öyle “Kadına şiddete karşıyız” lafının arkasına sığınmayın. İcraat görelim.Ayıptır Şırdancı Mehmet.Bir insan karısına, bir insan bir hanımefendiye el kaldırmaz!Şırdan yapmadan önce bunu öğrenmen lazımdı.Düet meselesiSon dönemlerde feat’ler, yani düetler çok moda…Bugün de birçok ismin düeti çıkacak…Bu, son zamanların modası.Feat yapan birçok ismi duyunca, aklıma bir isim geldi: Ebru Yaşar.Kurtuluş Kuş ve Burak Bulut, Siyam, Zeyd, en son Sıla Şahin ve Samet Kardeşler… Yani “Kehribar”, “Affet”, “İçime Ata Ata”, “Yoksun”, “Kafamın İçi” ve “Sanmadan Git” şarkıları…Bu şarkıların neredeyse hepsi milyonlarca kez dinlendi. Hâlâ da dinleniyor. Yani bu bana göre şu demek oluyor, bu işi başlatan Ebru Yaşar.Başlatmaktan ziyade yeniliği gören, gündemi yakalayan…Çıkan düetlerin hepsi iyi olmuyor. Bunu seçmek, neyin tutacağını bilmek de mühim mesele…Bir de böyle isimleri düete ikna etmek var tabii.Kolay iş değildir.O yüzden feat ise amaç, niyet, hiç utanmadan sıkılmadan açın sorun Ebru Hanım’a, “Nasıl yapıyorsun, nasıl seçiyorsun, nasıl olur bu işler” diye…Çok acı beSon dönemde bir adam var.Adı Rıza Tamer. Acısıyla gündemde. Eşi aldatmış mı, ayrılmış mı, çok mu sevmiş bilmem ne…İç acıtan da bir sesi var kendisinin. Zeynep Bastık yakalamış onu da. Rıza Bey’in kendi şarkısına düet yapmışlar. Vallahi yalana dolana, evirmeye çevirmeye gerek yok. Şarkıyı sevdim. Güzel iş…Acıyı severiz biz milletçe ama sen fazla acısın Rıza Tamer. Zeynep Bastık da acıyı yumuşatmış…Psikolog mesleği şova döndüSosyal medyada önüme geldi. Psikolog Gökhan Çınar, Merve Taşkın’ı konuk almış. Eskidir belki bilmiyorum. Kimdir Merve Taşkın derseniz, “Sevgililer Günü’nde bana şu kadar para verenle yemek yiyeceğim” diye paylaşım yapan, sonra gözaltına alınan hanım.Kız anlatıyor, “Şöyle oldu böyle oldu, sonra para istemeye başladım görüşeceklerimden” diye. Yahu psikologluk mesleği de şova döndü.O sakin ses tonunuzla karşınızdakine bir şeyler sorunca bir iş başarmıyorsunuz arkadaşlar. Aksine gençlere kötü örnek oluyorsunuz. “Biz ne yaparsak yapalım, popüler olmak, bir programa katılmak gibi bir şansımız var” diyorlar yani. Böyle yapa yapa meşrulaştırıyorsunuz aslında bu işleri.Sizler için varsa yoksa izlenme, tıklanma, beğenilme…

Source: Orkun Ün


Cemil Tugay’dan tersine nepotizm

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, Kurban Bayramı öncesi İzmir”i kilitleyen ve 7 gün süren grev sırasında tartıştığı sendika başkanı Ercan Gül”ün ağabeyi Özcan Gül ile akrabası Ulaş Gül”ü işten attı. İzmir Büyükşehir Belediyesi”ne bağlı İzenerji, İzelman ve Ege Şehir Planlama şirketlerinde örgütlü DİSK”e bağlı Genel İş Sendikası ile işveren adına toplu iş sözleşmesi görüşmelerini yürüten Sodem-Sen arasında toplu iş sözleşmesi görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlanınca sendikaya üye 23 bin işçi greve gidip iş bırakmıştı. Kurban Bayramı öncesi yaşanan grev, kentte hayatın durmasına neden olmuş, otobüsler çalışmadığı için kent içi toplu ulaşımda büyük aksamalar yaşanmıştı. O süreçte Başkan Cemil Tugay, beraberindeki bir grup bürokrat ve çalışanla birlikte grev nedeniyle Kordon”da biriken çöpleri toplamaya gitmiş burada Genel İş Sendikası İzmir 2 No”lu Şube Başkanı Ercan Gül”le tartışmıştı. AĞABEYİ İŞTEN ÇIKARILDI Tugay”ın talimatı ile Genel İş Sendikası İzmir 2 No”lu Şube Başkanı Ercan Gül”ün İzbeton şirketinde çalışan ağabeyi Özcan Gül”ün işine son verildi. İşten çıkarma furyasından Ulaş Gül de nasibini aldı. Ulaş Gül, Ercan Gül”ün akrabası olmasının yanı sıra 20 yıl meclis üyeliği yaptıktan sonra Buca”da 2 dönem CHP İlçe Başkanlığı görevini yürüten merhum Bektaş Gül”ün de oğluydu. Edinilen bilgilere göre bazı ilçe başkanları, işten çıkarmalarla ilgili duyduğu rahatsızlığı il başkanlığına iletti.

Source: Ertan Gürcaner


En düşük emekli aylığına zam yapılacak mı? Bakan Işıkhan o toplantıda açıkladı

Tüm emekliler 2025’in ikinci yarısında zam alacak. Bu zam ise Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 3 Temmuz’da açıklayacağı haziran ayı enflasyonunun ardından belli olacak.Ocak-Mayıs döneminde 5 aylık kümülatif enflasyon yüzde 15,10 oldu. Haziran enflasyonu ile birlikte 6 aylık enflasyon farkının ise yüzde 17 civarında olması bekleniyor.Hâl böyle olunca SSK (4a) ve Bağ-Kur (4b) emeklilerinin maaşlarına yüzde 17 dolaylarındaki enflasyon farkı zam olarak yansıtılacak.Gelelim Türkiye’de yaklaşık 4 milyon kişiyi doğrudan ilgilendiren en düşük emekli aylığına…Öncelikle Türkiye’de hemen hemen 4 milyon emeklinin en düşük aylık olan 14 bin 469 lirayla geçindiğini aktaralım.Peki en düşük emekli aylığında durum ne?Kök maaşı 14 bin 469 lira üzerinde olan emekliler yukarıda bahsettiğimiz yüzde 17 civarındaki zammı alacak. Fakat kök maaşı bu rakamdan düşük olan fakat kanun gereği maaşları Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçesinden 14 bin 469 liraya tamamlanan emeklilerin aylıkları artacak mı?2018’den bu yana hemen hemen her emekli maaş zammında en düşük emekli aylıkları artırıldı. Ocak 2024’te 10 bin lira, Temmuz 2024’te 12 bin 500 lira ve son olarak Ocak 2025’te en düşük emekli aylığı 14 bin 469 liraya çıkarıldı.Temmuz 2025’te en düşük emekli aylığı artırılacak mı?Yüksek olasılıkla temmuzda en düşük emekli aylığında da artış yapılacak. Tahminler SSK ve Bağ-Kur emeklisine verilecek zam oranı kadar, şu anda yüzde 17 civarında görünüyor, en düşük emekli aylığına da artış yapılacak.Öte yandan Türkiye gazetesi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın AK Parti milletvekilleriyle yaptığı toplantıya ilişkin kritik bir kulis bilgisini paylaştı.Buna göre; Işıkhan, temmuzda en düşük emekli aylığında artışa gidileceği yolunda mesaj verdi.Işıkhan, bu konuda Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bir çalışma yapıldığını belirterek, 3 Temmuz’da açıklanacak enflasyon oranından sonra en düşük emekli aylığında yapılacak artışın belli olacağını aktardı.Peki emekli zam oranı yüzde kaç olacak? Emekliye seyyanen zam yapılacak mı? Emekliye refah payı verilecek mi?Sosyal güvenlik uzmanı İsa Karakaş, konuya dair Ankara”daki havayı yazmıştı.Sosyal güvenlik uzmanı İsa Karakaş, konuya dair Ankara”daki havayı yazmıştı.Karakaş, “Seyyanen zam ve refah payı verilip verilmeyeceği hususunda ise Ankara kulislerinde maalesef olumlu yönde hiçbir emare olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim” ifadesini kullanmıştı.

Source: Dünya Gazetesi


Bakan Işıkhan yanıt verdi: En düşük emekli maaşına zam yapılacak mı?

Türkiye Gazetesi”nde yer alan habere göre, Bakan Işıkhan, AKP milletvekilleriyle düzenlediği toplantıda, emeklilerin durumu hakkında yapılan değerlendirmelerin çoğunun maaş artışına yönelik talepler üzerine yoğunlaştığını ifade etti. Milletvekilleri, sahada en çok emeklilerin şikayetleriyle karşılaştıklarını ve maaşların artırılması gerektiğini vurgulayarak, Bakan Işıkhan’a bu konuda bir düzenleme yapılmasının önemini ilettiler.

Toplantıya katılan milletvekilleri, yalnızca enflasyon oranına dayalı yapılacak bir artışın yeterli olmayacağını da dile getirdiler.

AKP Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta da Meclis Genel Kurulu’nda yaptığı açıklamada “Emeklilerimizin durumunu takip ediyoruz. Evet, 4 milyona yakın emeklimizin en düşük maaşı aldığının farkındayız, bununla ilgili de çalışmalarımızı yapıyoruz. İnşallah en kısa sürede bu konuyla ilgili çalışmalar kamuoyuyla paylaşılır” dedi.

ASGARİYE ARA ZAM ZOR

Asgari ücrete ara zamla ilgili tartışmaların da gündeme geldiği toplantıda, milletvekilleri Işıkhan’ın açıklamalarından ‘Asgari ücrete ara zam yapılması ihtimalinin, yapılmama ihtimalinden daha düşük olduğu’ izlenimini edindiler.

Öte yandan, Bağ-Kur’luların emeklilikleri için gerekli olan 9 bin prim gün sayısının 7.200’e düşürülmesi konusunda verilen sözlerin hatırlatılması üzerine de Bakan Işıkhan, bu konuda da çalışma yapıldığını, ancak henüz bir takvimlendirmenin olmadığını kaydetti.

Bu konunun çok yönlü ele alınması gerektiğini, sadece kendilerinin karar veremeyeceğini belirten Işıkhan, sosyal güvenlikte en önemli kriter olan aktif/pasif oranlarına dikkat çekti. Türkiye’de şu anda bir emekliye karşılık 1,6 çalışan bulunuyor. Uluslararası standartlara göre ise sosyal güvenlik sisteminde 3,5- 4 çalışana karşı 1 emekli olması gerekiyor. Özellikle, son iki yıldır EYT’nin etkisiyle Türkiye’de aktif pasif dengesi daha da bozulmuştu.

Source: Haber Merkezi


“Beton Ekrem”in betona gömülme korkusu!

Bülent Ecevit’ten “olur” alamadığı için siyasete gecikmeli olarak atılan Kemal Kılıçdaroğlu, her ne kadar girdiği seçimlerde başarısız olsa da CHP içerisinde büyük bir mücadele verdi.

Deniz Baykal’dan tutun da kendisine liderlik yolunu açan Önder Sav’a, bir dönem sözünden çıkmayan Gürsel Tekin’den, parti otobüsünden inerken kendisini eliyle engelleyen Hakkı Süha Okay’a kadar CHP’nin çok sayıda önemli ismini saf dışı bıraktı.

Kemal Anadol’u, Mesut Değer’i, Ahmet Ersin’i, Çetin Soysal’ı, Kadir Özbek’i, Yılmaz Ateş’i, Mustafa Özyürek’i sessiz sedasız ekarte etti.

Onca desteğine rağmen eski Genel Sekreter Mehmet Sevigen’i bir daha CHP’den içeriye sokmadı.

Bir dönem “çare” olarak parlatılan Mustafa Sarıgül’ü ve “Gel bakalım” denilince koşa koşa gelen Muharrem İnce’yi bozuk para gibi harcadı.

Adeta “siyasetçi öğütme makinesi” gibi hareket eden Kılıçdaroğlu, 2019’daki yerel seçimlerinden beri de Ekrem İmamoğlu’nu gözüne kestirmiş durumdaydı.

Çünkü oluşan kirli ittifak sonucu İBB Başkanlığını kazanan, sermayenin ve küresel güçlerin desteğini alan İmamoğlu’nun, orta ve uzun vadede koltuğuna göz dikeceğini biliyordu.

Her fırsatta “Kılıçdaroğlu’na hayranlık duyduğunu” söylediği halde İmamoğlu’na karşı hep mesafeli durdu.

31 Mart 2019 seçimleri sonrası yaşanan onca tartışmaya rağmen, İmamoğlu mazbatasını alırken yanında olmadı.

Mecbur kalmadıkça Saraçhane’ye gitmedi.

Yabancı ülkelerin misyon şefleriyle yapılan gizli toplantılardan haberi olmadığı halde, görüşmelerin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini söyleyerek İmamoğlu’nun dizginlerini elinde tutmaya çalıştı.

6’lı masaya İmamoğlu’nu dayatan Meral Akşener’in darbe planını, ittifakın minik ortaklarına bol kepçeden vekillik dağıtarak bozmayı bildi.

CHP’nin İstanbul eski İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun bile, “Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkan olmasaydı çok büyük ihtimalle Ekrem İmamoğlu profilinde birisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olamazdı” diyerek, “düşük profil” iması yaptığı İmamoğlu, İBB’nin devasa bütçesinden aldığı destekle…

Pavyon köşelerinde ve otel odalarında dağıttığı pahalı hediyelerle, Bay Kemal’i devirmeyi başardı.

Malumunuz, Frenklerin bir lafı vardır; “intikam soğuk yenen bir yemektir” diye…

Çok sayıda CHP’liyi ıskartaya çıkaran Kılıçdaroğlu da 2019’dan beri sessiz bir mücadele içerisinde olduğu ve kendisini “sırtından hançerlediğini” düşündüğü Ekrem İmamoğlu’ndan “intikam” almak için gün sayıyordu.

Nihayet aradığı o fırsat ayağına geldi.

Şimdi kendi büyüttüğü rakibinin sonunu, yine kendi usulünce, gayet soğukkanlı bir şekilde hazırlıyor.

Seçildiği günden beri her türlü şımarıklığı yaptığı halde tek kelime etmediği İmamoğlu’na darbe üstüne darbe indiriyor.

Bence en büyük darbeyi, Özgür Özel üzerinden vurdu.

Özel’in, İBB’de yaşanan yolsuzluklar nedeniyle rezil olan ve ismi “hırsız”a çıkan Ekrem İmamoğlu’nu aklamak için il il, ilçe ilçe miting düzenlemesine karşı çıkan Kılıçdaroğlu’nun,

“Ekrem Bey, bir belediye başkanı. Özgür Bey’in bu kadar çok miting yapması doğru değil. Yargı sürecini takip etmemiz gerekiyor” şeklindeki sözleri…

CHP’nin diplomasız cumhurbaşkanı adayı Ekrem’in karizmasına(!) büyük bir çizik attı.

Bütün ikna girişimlerine rağmen geri adım atmayan ve şaibeli kurultay davasında “mutlak butlan” kararı çıkması halinde “CHP’yi kayyuma terk etmeyeceğini…”

“Genel Merkez binasına sokmazlarsa partiyi başka mekânlardan yöneteceğini” ilan etmesi ise asıl yıkıcı darbe oldu.

Kılıçdaroğlu’nun bu kararlı duruşu, CHP’deki Özel-İmamoğlu muhaliflerini de cesaretlendirdi.

Aralarında Gamze Akkuş İlgezdi ile Mahir Polat, Rıfat Nalbantoğlu, Deniz Demir ve Sevda Erdan Kılıç’ın da yer aldığı bazı CHP’li vekiller Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması yaparak, yaşanması muhtemel parti içi kavganın da fitilini ateşledi.

Kılıçdaroğlu’nun ayak seslerini duyan ve geri dönüş için ciddi ciddi mahkemenin kararını beklediğini gören Özgür Özel, “Önemli olan milletin gönlünde butlan olmamak” diyerek Kılıçdaroğlu’na karşı bir itibarsızlaştırma kampanyasını çoktan başlattı bile…

Silivri cezaevinde yatan Ekrem İmamoğlu’nun ise yaklaşan tehlikenin büyüklüğünü derinden hissetmişe benziyor.

Geçmişte “çok üzülüyorum” diyerek, yaptığı ajitasyonlarla İBB seçimlerini kazanan İmamoğlu’nun, şimdilerde;

“Yol arkadaşı, kader arkadaşı, aynı ideallere koşan insanlar birbirlerine öyle ‘İzlerim, bakarım, beklerim, davayı takip ederim’ şeklinde davranamaz. Bu sözleri kabul etmem, asla etmeyeceğim. Çok içimi yaktı, tarifsiz şekilde kötü hissediyorum” dediği öne sürülüyor.

Aslında Ekrem İmamoğlu’nun “içini yakan” ve “canını acıtan” asıl korkunun ne olduğunu ise dün gece yandaş gazeteciler açıkça itiraf etti.

Silivri’de görüştüğü Kılıçdaroğlu’na “Bu konu fazla uzadı. Özgür Bey’le bir araya gelin, ortak bir açıklamayla süreci kapatın” şeklinde direktifler vermeye kalkışan ve bunun üzerine “Sen kim oluyorsun da iki genel başkana talimat veriyorsun?” diyerek fırça yiyen İmamoğlu, Bay Kemal’den nasıl korktuysa artık…

“Beni burada betona gömmek istiyor” itirafında bulunmuş.

Babası Hasan İmamoğlu ile kurdukları inşaat şirketiyle birinci derecede deprem ve heyelan bölgelerinde inşaatlar yapan, kat karşılığı devasa binalar diken, rüşvet karşılığı lüks villara çöken, basit tadilat ruhsatlarıyla Boğaz’ın betona boğulmasına göz yuman ve bu yüzden hakkında “Beton Ekrem” yakıştırması yapılan Ekrem İmamoğlu için ne kadar da ibretlik bir “son” değil mi?

Boşuna “Allah insanı iddiasından vurur” demiyorlar!..

Zekeriya Say / Haber7

Source: Zekeriya Say


Cuma Hutbesi konusu ve tam metni 27 Haziran! İşte haftanın Cuma Hutbesi

27 Haziran 2025 tarihli Cuma Hutbesi, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlandı. Hutbenin konusu “Kamu Hakkı Dokunulmazdır” oldu.Hutbede, kamu hakkını çiğnemenin Allah yolunda ölen bir kimsenin şehit olmasına engel olacak derecede büyük günah olduğu vurgulandı.27 HAZİRAN 2025 CUMA HUTBESİ KONUSUKAMU HAKKI DOKUNULMAZDIRMuhterem Müslümanlar!Hayber’in fetih günüydü. Müslümanlar o gün, büyük bir zafer elde etmişlerdi. Zaferin ardından sahabiler Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in yanında, canlarını feda eden şehitleri bir bir anıyorlardı. Birinin adı zikredildiğinde Peygamber Efendimiz (s.a.s), o kişi hakkında şöyle buyurdu: كَلَّا إِنِّي رَأَيْتُهُ فِي النَّارِ فِي بُرْدَةٍ غَلَّهَا “Hayır! Ben onu kamu malından çaldığı bir hırka ile cehennemde gördüm.”Allah Resûlü (s.a.s) bu sözleriyle bizlere; kamu hakkını çiğnemenin Allah yolunda ölen bir kimsenin şehit olmasına engel olacak derecede büyük bir günah olduğunu haber vermektedir.Aziz Müminler!Kamu hakkı; ‘Hukukullah’tır; Allah’ın hakkıdır, Rabbimizin bizlere emanetidir. Bu emanete sahip çıkmak, Müslüman olmanın bir gereğidir. Kamu hakkına ihanet etmek; sadece bir haksızlık değil, aynı zamanda bir zulümdür.Kamu malı ise; topyekûn bir milletin ortak menfaat alanıdır. Hiç kimse bu mallar üzerinde şahsi ve keyfi bir tasarrufta bulunamaz. Kamu malı; sadece hayatta olanların değil, henüz doğmamış çocukların, tüyü bitmemiş yetimlerin, bütün muhtaçların, garip gurebanın da hakkıdır. Kur’an-ı Kerim’de ‘Gulûl’ olarak isimlendirilen hazine, kamu, belediye, vakıf ve dernek mallarına el uzatmak; insanı dünyada zillete, ahirette büyük bir azaba sürükleyen ağır bir vebal, büyük bir günahtır. Nitekim Yüce Rabbimiz, “…Kim, kamu malına ihanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı, boynuna asılı olarak gelir…” buyurmaktadır.Kıymetli Müslümanlar!Kimi zaman görsel ve yazılı yayın organlarında gündeme gelen, kimi zaman dijital mecralarda dillendirilen, kimi zaman da insanlar arasında sohbet konusu olarak geçen kamu hakkı ihlallerini ve yüce dinimiz İslam’ın bu konuya bakışını bugün bir kez daha hatırlayalım.Hazineye, vakıflara, derneklere, kamu kurum ve kuruluşlarına ait menkul veya gayrimenkulleri zimmete geçirmek, işgal etmek ya da vasıflarını değiştirerek gayr-i meşru kazanç sağlamak ateşten bir korla karnı doldurmaktır. Bu hususta Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in uyarısı gayet açıktır: “Hiç kimse hakkı olmayan bir karış toprağı bile almasın! Eğer alırsa, kıyamet gününde Allah yedi kat yeri onun boynuna dolar.”Kamu imkânlarını amacı dışında kullanmak, kamuya ait işleri yavaşlatmak ya da aksatmak, verilen görevleri layıkıyla yerine getirmemek hem vebal hem de günahtır. Kamu hizmetlerini sunarken insanlar arasında ayrım yapmak, tanıdığı kişilere öncelik vermek, çalışma saatlerinde şahsi işlerle meşgul olmak, hak hukuk tanımamaktır, günahtır. Yaptığı iş karşılığında aldığı ücretten başka, hak etmediği bir ücret talep etmek harama el uzatmaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “Bir kimseyi bir işte görevlendirip yaptığı işin karşılığı olarak ona bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey emanete hıyanettir.”Değerli Müminler!Hediye kisvesine bürünen her türlü çıkar ilişkisi, cehennem ateşinden bir parçadır. Dijital mecralarda, yazılı ve görsel medyada yalan ve yanıltıcı haberlerle manipülasyon yaparak kamuyu zarara uğratmak haramdır. Bir kişinin yapabileceği bir iş için birden fazla kişiyi işe almak kamu kaynaklarını israf etmektir. Torpil yapmak ve yaptırmak, adam kayırmak ve kollamak, gençlerimizin hayallerini çalmaktır. Bir takım kanuni boşluklardan yararlanıp adeta gayrimenkul mafyası oluşturarak kamunun ve şahısların malına haksız yere el koymak, sahte belgeler ve yalan beyanlarla bunları haksızca ele geçirmek haramdır, zulümdür.Aziz Müslümanlar!Elektrik ve suyu kaçak kullanmak, toplumun tamamının malına el uzatmaktır, haramdır. Devletin; tarımda, hayvancılıkta ve ticarette verdiği destekleri amacı dışında kullanmak, kamu hakkını ihlal etmektir, günahtır. Daha fazla destek almak için olmayan tarlaları varmış gibi beyan etmek ya da vasıfsız tarlaları vasıflı göstermek, büyük bir haksızlıktır, zulümdür. Değeri düşsün diye çiftçinin ürününü tarlada bekleterek gerçek fiyatının altında almak, fiyatlar artsın diye karaborsacılık ve stokçuluk yapmak, haksız yere milletin malına el koymaktır, haramdır, günahtır.İhtiyacı olmadığı halde sosyal yardım almak, ailesinden kalan maaşı alabilmek için resmiyette boşanıp gerçekte birlikte yaşamaya devam etmek, ateşten gömlek giymektir. Naylon fatura ile vergi kaçırmak, sahte belgelerle mal beyanını düşük göstermek haramdır, günahtır. Engelli muafiyetinden yararlanılarak alınan aracı amacı dışında kullanmak, vergi imtiyazını istismar edip bunu bir rant kapısına çevirmek kamu hakkını gasp etmektir, haramdır. Menfaat elde etmek için rüşvet alıp vermek ise Allah’ın lanetine müstahak olmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الرَّاشِى وَالْمُرْتَشِى “Allah’ın laneti, rüşvet verenin de alanın da üzerine olsun.” buyurmaktadır.Kıymetli Müminler!Dün, hicri 1447. yıla girdik. Hicri yeni yılımız mübarek olsun. Yüce Rabbim, hicri yılımızı; ümmet-i Muhammed’in birlik ve beraberliğine, bütün mazlumların felaha ermesine, hatalarımızı gözden geçirip günahlarımıza tövbe etmemize, kamu hakkına dair hassasiyetimizi yenilememize vesile kılsın.Hutbemi, Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in şu uyarısı ile bitiriyorum: “Kamu malından haksız kazanç sağlayanlar için kıyamet günü ancak cehennem azabı vardır.”

Source: İbrahim Turna