Gıdanın izinde: Kayısı
Latince adı Prunus armeniaca olan bu kadim meyvenin kökeni Orta Asya’ya, özellikle Çin ve Türkistan coğrafyasına dayanıyor. Ancak kayısı, adını dünyaya Anadolu üzerinden duyurdu. Tarihi İpek Yolu üzerinde taşınan bu meyve, önce İran’a, oradan da Akdeniz ve Avrupa mutfaklarına girdi. Bugün ülkemiz, özellikle Malatya bölgesiyle dünyanın en büyük kayısı üreticisi konumunda. Kayısı sadece tadıyla değil, güçlü besin profiliyle de dikkat çekiyor. A, C ve E vitaminleri açısından zengin olan bu meyve, beta-karoten içeriğiyle göz sağlığını destekliyor. Lif bakımından zengin olmasıyla sindirimi düzenlerken, potasyum sayesinde kalp sağlığına da katkıda bulunuyor. Gastronomide kayısının yeri ise giderek zenginleşiyor. Geleneksel mutfaklarda hoşaflardan kompostolara, etli yemeklerde tatlı-ekşi dengeyi kuran dolgulardan reçellere kadar geniş bir kullanım alanı var. Ancak günümüz şefleri, kayısıyı artık sadece tatlılarla sınırlı görmüyor. Izgara kayısılarla yapılan salatalar, kayısılı glaze’lerle tatlanan et yemekleri, kuru kayısıyı baz alan soslar ve hatta fermente kayısı içecekleri modern menülerde sıkça karşımıza çıkıyor. İster taze haliyle yaz sofralarına canlılık katın, ister kurusuyla kış boyunca sağlık depolayın… Kayısı, mevsimi aşan bir lezzet olarak sofralarımızda hem geçmişin izlerini taşıyor hem de geleceğin yaratıcı tariflerine ilham veriyor.
Source: Burçak Şener