Hem bağımlı hem taraflı…
Ebubekir Şahin Bey’in başında bulunduğu “RTÜK mezbahası” önceki gün yine giyotinini eline aldı ve kurbanlık koyun diye baktığı üç televizyon kan alına “Bu son! Bir kere daha canımızı sıkarsanız bu giyotin kellenize inecek” uyarısını yaptı. Böylece Halk TV ’ye “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gerekçesiyle 10 gün süreyle “yayın durdurma” , Sözcü TV ve Tele1 TV kanalına da (anladığım kadarıyla reklam gelirlerinin) yüzde 3’ü tutarında para cezası verilmiş. Önce şu cezaları ele alalım: Halk TV halkı “kin ve düşmanlığa tahrik ettiği” için cezalandırılmış. İyi de ceza konusu yayınında ne denmiş de halkımız kin ve düşmanlığa tahrik olmuş? RTÜK dışında böyle bir iddiayı ortaya atan tek bir kişi var mı? Varsa o kimdir, iddiasının gerekçesi nedir? Tek bir kişi -bu yayın sonucubaşkalarına karşı düşmanlık hissi çok yükseldiği için gidip de tanımadığı bir başka kişi veya kişilere saldırmış mı? Ya da böyle biri tespit edilmiş de polis o kişiyi eyleme geçmeden önce yakalamış mı? Bilerek söylemiyorum ama çok açık iddia ediyorum ki RTÜK bu cezayı elinde herhangi bir somut gerekçe veya delil olmadan almıştır. Bir başka deyişle kararın keyfi olmak dışında hiçbir dayanağı yoktur. Kaldı ki bu tür “tehlike suçu” iddiasını dile getiren eylemlerin ciddiye alınması için evrensel denecek kadar yaygın hukuk kuralı, o eylem nedeniyle “açık ve yakın tehlike” nin orta çıkması gerekir. Ortada öyle bir durum var mı? Yoook! O halde bu kararı “keyfi” diye nitelemek haksız mı? Aslında biz bu keyfi kararları tartışıp, İletişim (ifade) özgürlüğünün asgari düzeyde saygı gördüğü bir ülkede, bu tür cezalandırma usullerinin yeri olmadığını ve olamayacağını savunuyoruz ama bu arızaları yaratan yanlıştan pek söz etmiyoruz. Sıkıntı ne Ebubekir’in ne de öteki AKP’li ve yandaş üyelerin kişilikleriyle ilgili. Yanlış ta 1994’ten yani ilk RTÜK yasasından geliyor: O tarihin Tansu Çiller, Coşkun Kırca gibi etkin politikacıları RTÜK Üst Kurulu üyelerinin TBMM’ce seçilmiş parti temsilcilerinden oluşmasını istediler. Partiler de RTÜK’te birkaç sandalye edinmek için buna “evet” dediler. Basın Konseyi başta olmak üzere gazeteci meslek kuruluşları ise RTÜK’te üyelerin meslek temsilcileri ağırlıklı olmasını ısrarla talep etti. Ama hep iktidarda kalacağı hayalini taşıyan iktidar mensupları bu önerileri dinlemedi. O yüzden şimdi, (aynen sözde bağımsız ve tarafsız yargı sistemimiz gibi) “tarafsız ve bağımsız” ama Ebubekir Bey dışında herkes kabul eder ki “Saray’a bağımlı ve taraflı” bir RTÜK’ümüz var. Böyle bir RTÜK de kendisine fısıldananlar dışında karar almıyor, alamıyor. İlginçtir bir ara Basın İlan Kurumu da “resmi ilan” dağıtımına aracılık ettiği gazetelere hizmet verirken gazetelerin “ayın içeriğine” bakmadan hareket ederdi. Ama AKP iktidarı döneminde o kurum da bir ara kendisini “mubassır” (öğrencileri yola getirmekle görevli kişi) yerine koymuştu. Orada hangi rüzgârlar etkili oldu bilmiyoruz ama o eski şikâyetler duyulmaz oldu. Basın İlan Kurumu konusunda inşallah yanılmıyorumdur diyerek diliyorum: Darısı RTÜK’ün başına…
Source: Oktay Ekşi