Türkiye’de siyaset ve finans piyasalarının dikkatle beklediği kurultay davası bugün görülecek: CHP’yi kim yönetsin?
TBMM’nin, en düşük emekli maaşına yapılacak zammı yasalaştıracak olması tatilini de ertelemiş durumda. Siyaset ise yine diken üstünde. CHP’nin kurultayının “butlan-geçersiz” sayılıp sayılmayacağına ilişkin dava öncesinde siyaset kulisleri karmakarışık. Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın milletvekilleri 15 Temmuz’da yönetime gelecekleri iddiasıyla hazırlık yapıyorlar. O kadar ki “paralel genel merkez” tartışmaları bile yapılıyor. Bir de işin Cumhur iktidarı tarafı var. Orası da kendi içinde bölünmüş durumda. Siyasi kulislerde açılan fal çok. Ancak gerçek olan taraf ise Türkiye’de finansal piyasaların bu davaya kilitlenmiş olması. Yani borsa da davayı bekliyor. Bugün çalışma saatinin başlamasıyla birlikte siyaset ve ekonomi aktörlerinin dikkatleri Ankara’daki yargılamaya çevrilecek. CHP’nin son kurultayına ilişkin açılan davada ne karar verilecek? Herkes bu sorunun yanıtını arayacak. Biz konunun hukuki tartışmalarına girmeyeceğiz, uzun uzun tartışması yapıldı. Siyasi ve ekonomik boyutuna birazcık kulislerin içinden bakmaya çalışacağız. Kim ne istiyor? Genel başkan Özgür Özel, sürekli yinelediği, “Bu dava sonuç değil, süreç odaklı” noktasında duruyor. Ancak bütün gelişmeleri en ince ayrıntılarına kadar izliyor, her türlü hazırlığı zaman yitirmeden yapıyor. Özel, parti içi gelişmeleri ve partiye yönelik saldırıları sık sık İmamoğlu ile de müzakere ediyor. İşin bir de Kılıçdaroğlu boyutu var. “Partiyi kayyuma bırakmam” açıklaması parti ve toplumda dalgalanma yarattı. Son günlerde “Mahkeme kararıyla dönersem, yeniden aday olmak gibi bir durumum yok, Özgür Bey ve Ekrem Beyle görüşür ortaklaşa yürürüz” değerlendirmesine CHP Genel Merkezi ihtiyatlı yaklaşıyor. Kılıçdaroğlu için paylaşım yapan bazı milletvekilleri partinin başına dönmek için temmuzun ortasını tarihliyor. Mahkemenin ne yapacağı belli değilken. İKTİDAR NE DURUMDA? CHP’ye ilişkin davanın açılma şekli, hukuki tartışmalar, özellikle AKP’yi hem içeride hem dışarıda yıpratıyor. Hukuk sicili yurtdışında hiç iyi olmayan AKP nedeniyle son olarak ABD’liler, CHP davası özelinde üçünçü dünya ülkesi ilan etti Türkiye’yi. Bir de AKP kulislerine yansıyan, hemen herkesin dilinde olan ancak kimsenin yazmak istemediği bir gerçeği artık yazmak lazım. Cumhur iktidarı CHP davası konusunda bölünmüş durumda. Konuşulan şu: Efkan Âlâ ve Numan Kurtulmuş biraz da ekonomik kaygılar nedeniyle davadan rahatsızlar. Bu düşüncelerini iddiaya göre Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a iletmiş durumdalar. Ancak Erdoğan’ın danışmanı Mehmet Uçum’un tersi bir bakış açısına sahip olduğu, CHP’nin başında Özel ve ekibini istemediği iddia ediliyor. Başka bir iddiaya göre ise CHP’de genel başkan değişikliğini en çok isteyen parti MHP. Erdoğan ise CHP’nin getirildiği noktadan mutlu. Meydanlarda, “Butlan, tam butlann” diye haykırmaya başladı. Sanırız Erdoğan, CHP’yi saf dışı bırakmakla ilgileniyor, başında kimin olduğuyla ilgilenmiyor. EKONOMİNİN BELİRLEYİCİSİ CHP’ye yönelik saldırılar çerçevesinde İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla ekonomi ciddi sarsıntı geçirmişti. Şimdi tahvil faizleri istenen yönde biraz kıpırdamaya başladı. Ancak piyasaların gözü bugün görülecek duruşmada. Eğer CHP’nin mevcut yönetiminin değiştirilmesini getirecek bir karar alınırsa, boyutu kestirilemiyor ancak ekonomide yeni bir sarsıntının olacağını artık finans uzmanları korkmadan söylüyor. “Korkmadan” diyoruz, çünkü ülkede şu an hüküm süren tek şey korku. Süt üreticisi 21 TL’ye mal edip, 14 TL’ye satıyor, korktuğu için susuyor. Turizmde pahalılık nedeniyle işler kötü, korkuyor susuyor. Türkiye yazı, kiraz yemeden geçirdi, susuyor, çünkü korkuyor. Yargının kimi üzüp kimi sevindireceği bilinmez ancak herkesin beklentisini başka bir tarihe de erteleyebilir. Üzerine kimsenin kafa yormadığı bir konu daha var: “CHP istenilen kıvama getirilse dahi, toplumda AKP ve MHP’ye yönelen tepki ortadan kalkar mı?” Bu sorunun yanıtı şu an için yok. CHP’yi çökertme süreci tamamlanabilirse, sonrasına bakılacak. Türkiye’nin dikkati bugün mahkemede olacak.
Source: Sertaç Eş
CHP kurultayının iptali davası bugün görülüyor
CHP bugün tarihi günlerinden birini yaşayacak. 38. kurultayın iptali istemiyle açılan dava bugün görülecek. CHP Parti Meclisi Üyeleri davaya katılma talebinde bulundu. Katılım dilekçesinde “iradeye fesat” ve “menfaat karşılığı oy” iddiaları yalanlandı.
FİTİLİ SAVAŞ YAKTI
Hatay eski Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın açtığı dava çift yönlü olarak hem Asliye Hukuk, hem de Ağır Ceza Mahkemesinde de görülüyor. Asliye Hukuk Mahkemesi kurultayın iptali, ağır ceza mahkemesi ise aralarında divan başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu 12 sanık hakkında “Oylamaya hile karıştırma” suç iddiasını ele alınıyor. 40 sayfalık iddianamede 12 şüpheli hakkında 3 yıl hapis istenirken, eski Genel Başkan Kılıçdaroğlu da, “Mağdur” sıfatı ile yer alıyor. Dava için başvuruyu CHP’den ihraç edilen Hatay eski Belediye Başkanı Lütfü Savaş ile delegeler Levent Çelik, Bahar Önal, Yılmaz Özkanat, ve Hatip Karaaslan açtı.
10 SAYFALIK BAŞVURU
Savaş son yerel seçimde halkın karşı çıkmasına rağmen Genel Merkez tarafından yeniden aday gösterilmiş ve büyükşehri kaybetmişti.
Savaş ve 4 delegenin Asliye Hukuk Mahkemesine yaptığı 10 sayfalık başvuru dilekçesinde, kurultay Divan Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Özgür Özel ve beraberindekilerin partiyi hile ve hukuksuzca ele geçirdikleri öne sürüldü.
İki kurultayın da iptali ve Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığındaki eski yönetimin “Mutlak Butlan” kararı ile göreve dönmesi istendi. Her iki kurultay davasının birleştirildi. Mahkeme iddianamenin bir kısmını ağır ceza mahkemesine gönderdi. Hapis istemli dava ağır ceza, kurultayın iptalinin istendiği dava ise asliye hukuk mahkemesinde kaldı. Bugünkü dava, Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecek.
KILIÇDAROĞLU DURUŞMAYA KATILMIYOR
Gazeteci Barış Yarkadaş: Kılıçdaroğlu, kurultay davasının görüldüğü gün Ankara’da olmayacak.
İmamoğlu ve Özel’e suçlamalar
Ekrem İmamoğlu’nun organizasyonunda şüphelilerin iştirak halinde hareket ederek oy kullanan bir kısım kurultay delegesine genel başkan adayı Özel lehine oy kullanmaları için;
– Bir kısım delegeye para verdikleri, bir kısmına değişik il ve ilçelerde belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği adaylığı teklif ve taahhüt ettikleri, bir kısım delege ve yakınlarını CHP’li belediyeler ile bu belediyelere bağlı şirket ve iştiraklerinde işe yerleştirdikleri, bir kısım delege ve yakınlarına çok sayıda market alışveriş kartları dağıttıkları,
– Kurultayda oy kullanan bu delegelerden kullandıkları oyların fotoğrafını cep telefonları ile çekerek kendilerine göndermelerini istedikleri ve kurultay salonunda birinci tur oylama sonucunda ikinci tur oylamaya geçilmesini geciktirerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylıktan çekildiğine yönelik gerçeğe aykırı açıklamalarda bulunduğu,
– Bu şekilde kurultay delegelerinin iradelerini fesada uğratarak, Genel Başkan Adayı Özgür Özel’in genel başkanlık seçimini kazanmasına yönelik faaliyet yaptıkları, bu haliyle şüphelilerin birlikte hareket ederek müsnet suçu iştirak halinde işledikleri…
Kılıçdaroğlu: Butlan çıkarsa dönerimÖzel: Allah kimseyi butlan yapmasın
NASIL BAŞLADI?
– Hatay eski Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, 38. Olağan Kurultay’ın iptali için 24 Mart’ta mahkemeye başvurdu. Mutlak butlan ve Kılıçdaroğlu’nun göreve iadesi istendi.
– Özgür Özel kayyum atanma ihtimaline karşı partisini olağanüstü kongreye götüreceğini açıkladı.
– CHP, 6 Nisan’da “İrade Milletindir” sloganıyla olağanüstü kurultay yaptı. Özel 1171 oyla yeniden seçildi. Anahtar liste tam destek aldı.
NELER OLDU?
– İlk duruşma 17 Nisan 2025’te gerçekleşti; mahkeme, eksik evrak ve bilgi talebi nedeniyle süreci askıya alarak ek bilgi istedi.
– Ardından, 6 Nisan’daki olağanüstü kurultayla ilgili başvurularla birlikte tüm talepler birleştirildi.
-26 Mayıs’ta görülen ikinci duruşmada mahkeme, eksikleri tamamlamak üzere süreci yeniden uzattı ve duruşmayı 30 Haziran’a erteledi. Bu celsede “Mutlak butlan” ifadesi de dilekçeyle kayıtlara geçmiş oldu.
Davaya ilişkin savcılık süreci aşamasında CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhuriyeti kuran partiyi adliye koridorlarında konuşmam, partimi adliyede tartıştırmam” diyerek ifade vermeye gitmedi.
ÖZEL: AKIL TUTULMASI
Ancak Kılıçdaroğlu daha sonra SÖZCÜ’ye önemli bir açıklama yaparak mahkemeden “Mutlak Butlan” kararı çıkarsa bunu kabul edip göreve döneceğini, aksi takdirde partiye kayyum atanma riski olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu, “Geri dönerse partiyi nasıl yönetecek?’’ diyenlere ise “Bu partiyi 13 yıl kim yönetti?’’ sorusu ile cevap verdi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise yaptığı son açıklamada kurultayla ilgili olarak, “Ne butlan ne de kayyum olacak. Partisini seven kim varsa bu akıl tutulmasından uzak durmalı. Allah kimseyi butlan (hükümsüz) duruma düşürmesin. Bu kararı tanımam, delege iradesini savunurum, böyle bir karar çıkarsa benim gözümde yok hükmündedir. Kanunlarda da ‘Kayyum’ değil, ‘Çağrı Heyeti’ var. Onda da ‘40 gün içinde seçim yapılır’ diyor. Kayyum dediğiniz yapı partiyi yönetmiyor, seçimleri yapıyor. Biz kayyuma da butlana da partiyi bırakmayız. CHP’yi kurultayda seçilmemiş kimse yönetemez.”
DAVADAKİ OLASILIKLAR
Davanın temel talebinde yer alan “Mutlak Butlan” kurultayın tamamen yok sayılmasını, alınan tüm kararların da geçersiz olmasını öngörüyor.
– Mahkeme butlan kararı verirse Özgür Özel yönetimi düşecek.
– Eski yönetim görevi devralıp partiyi en çok bir yıl içinde kurultaya götürecek.
– Mahkemeden çağrı heyeti kararı çıkarsa belirlenecek 7 kişilik heyet 40 gün içinde partiyi kurultaya götürecek.
– Mahkeme yetkinin YSK’da olduğunu belirtip davayı reddedebilir.
Source: Başak Kaya
Güç savaşı verenlerin yaşattığı dramlar: Ülke artık faşizmin sınırlarını aşmış, organize bir suç şebekesinin esiri durumunda
Analiz / İsmail S Gülümser
Despotik yönetimlerde; baştakiler, lüks içinde hayat sürdüğü ve kaynakları çevreyle kavgada tükettiğinden halk açlıkla boğuşuyor. Farklı coğrafyalarda din, ırk ya da güç savaşı kurbanları emeğinin sömürülmesini, kanı üzerinden güç devşirilmesini çaresizlik ve sefalet içinde izliyor. Tüm dayanışmaları bölüp parçalayarak toplumda hegemonya kuranlar, pek çok yerde kontrolü ele geçirmiş dünyayı uçuruma doğru sürüklüyor.
Despotik bir dönemin anatomisi
Son dönemde, geçmişte kısmen demokrasi deneyimi yaşamış Türk halkı da bu mazlum milletler arasına katıldı. Erdoğan, dünyadaki zorbaların öne çıkma taktiklerini kopyalayarak diktatörlüğe yatkın bir “Baas rejimi” kurma çabasında. En önemli aparatı olan yargı sistemini ve merkez medyayı hileli yola ele geçirip aykırı sesleri bastırdı. Şimdi MİT’te ürettiği sahte ve kurgu haberlerle toplumu dilediği gibi manipüle ediyor.
Yargı üzerinde operasyon
Eskiden sosyal grupları karanlık odaklar bölüp parçalıyordu, şimdi onların desteğiyle bu rolü Erdoğan ve ekibi üstlendi. Önce 28 Şubatçıları tutuklatıp kendisiyle anlaşmaya mecbur etti. Bu grubun sağduyulu halka düşmanlığından faydalanıp, insanlık dışı yöntemleriyle masum bir topluluğa soykırım planladı.
Onların fişlediği, hukuka bağlılığıyla bilinen beş bine yakın hâkim ve savcıyı kurguladıkları senaryoyla ilişkilendirip aynı günde görevden aldı, bir kısmını tutuklattı. Hukuksuzluğa alet olmayacak diğer yargı mensuplarını tehditle sindirip, yapacağı yasa dışı işlere itirazı önledi. Suça açık hâkim-savcıları kullanıp şantajla hukuk çarklarını kendine bağladı, şimdi sistemle istediği gibi oynuyor.
15 Temmuz tuzak, ölümler de AKP heyetinin planıymış
Erol Olcok ve oğlunun ölümünden oraya götürdükleri askeri öğrencileri sorumlu tutmuş, sahibi olmayan darbeyi işkenceyle kuvvet komutanı Akın Öztürk’e yıkmaya çalışmışlardı. Erdoğan’ın başyaveri Ali Yazıcı’nın sızan mahkeme ifadeleri, 15 Temmuz’un aslında “”tasfiye”” için kendilerince planlandığının ifşası anlamına geliyor. Yazıcı, ölümlü olayın Amerika’da bir toplantı sırasında AKP heyeti tarafından tasarlandığını aktarmış. Zaten otopsi raporunda mermi izi önden değil yukarıdan aşağı doğru olması ölümün yüksekten köprü ayağındaki bir keskin nişancı atışıyla olduğuna işaret ediyordu.
Hasılı topluma olumlu katkı sunma gibi bir kaygı taşımayan, aksine geçmişten gelen tüm ahlak ilkelerini kendisi için tehdit olarak gören birini sadece iktidar gücü tatmin etmedi, ülkenin tek sahibi olma hırsı benliğini esir aldı. Yaygın hizmet üreten bir grubu hedefine engel olarak gördüğü için onlara tuzak kurdu, toplumun kılcallarına kadar yayılmış bir iyilik damarının tüm yasal faaliyetlerini yıkıp dağıttı. Sırf mensubiyetinden dolayı yüzbinleri darbecilikle suçladı. Dayanışmayla sorun çözme becerisi kazanmış seçkin bir topluluğu, yaşam haklarını yok ederek yurt dışına kaçmaya zorladı.
Hak arayanlar tehdit altında rüşvet çarkı işliyor
Mensuplarının önce tüm haklarını gasp etti, sonra bir kısmını iade etme karşılığında onları suçla ilişkisini kabul etmeye ve itirafa zorladı. Yıllarca ailesinden ayrı düşmüş geçim kaynağı elinden alınmış insanlar, çaresizlik içinde kıvranırken bir partili avukatla sorun çözebileceği söyleniyor. Gerçekten de böyle birine ulaşanlar, bazı haklarından vazgeçer, imkanlarının bir kısmını bölüşürse mahkeme süreci kolaylaşıyor.
Rüşvet çarkında avukatlar, 28 Şubat’ın “ikna odası” görevi yürütüyor, hâkim-savcılara verilen talimatın hayata geçirilmesinde aracılık rolü üstleniyor. Kimine itirafçı olup sahte delil üretme teklifi yapılıyor. Varlıklılara, bir kısmını kendilerine vermesi şartıyla geri kalanı iade vaat ediliyor.
Yargı sistemindekiler, suçun parçası olurken bir yandan da cebini doldurup köşe dönüyor.
Yurt içinde, anlaşmayı reddedenleri izliyor, yaşama hakkını kısıtlıyorlar. Evden çıkandan şüphe ediyor, ne yaptığını öğrenmek için köşe bucak kovalıyorlar. Yurt dışındakilere, ülkeye gitmeden önce partili avukatlarla iletişim kurma fısıldanıyor. Avukat hava alanında ikna odasına alıyor, problemi çözülünceye kadar hizmetle irtibatı kesmesi gerektiğini telkin ediyor.
Strazburg’dan yükselen ses
Gönüllüler 10 yılı aşkın süreden beri yaşanan büyük drama direniyor. Yurt dışında kendi problemini henüz çözememiş pek çok insan, elindeki kısıtlı imkanları mağdurlarla paylaşıyor. Birkaç gün önce Strazburg’da, AHİM önünde ülkedeki “adaletsizlikleri” duyurmaya yönelik bir yürüyüş düzenlendi.
Katılımcılar, “tüm kesimler için adalet” çağrısı yaptı. Evrensel insan hakları, hukuk, vicdan ve ahlaki normlara dönülmesini istediler. Terör suçlamalarının bir silah gibi kullanılarak her dönem farklı kesimlere yöneldiğini, yaygın tutuklamalarla tüm muhaliflerin tehdit altında olduğunu dünyaya ilan ettiler. Zulümle annesini kaybeden, kanser ve bakıma muhtaç babası hala hapiste bir genç kızın göz yaşı hafızalara kazındı.
Ülke kaynaklarını ele geçirmek için bütün dayanışmaları hedef alan bir siyasetçi, yıllardan beri büyük zorluklara rağmen direncini sürdüren gönüllüler arasına fitne tohumu ekip onları alt üst gibi ayrıştırmak için yoğun kara propaganda yapıyor. Yaşanan kirli oyunun farkında olan gönüllüler, AFS aracılığıyla yayımladıkları deklarasyonda “Ayrıştırıcı kampanyalara karşı kararlı duruş” sergileyeceklerini ilan ettiler.
Mafyalaşmış iktidar, aynı yöntemi muhalefet üstünde deniyor
Hizmeti darbedeki ölümlerden sorumlu tutup terörist ilan etmiş, mensuplarını hatta avukatlarını bile hapsetmişlerdi. Şimdi aynı yöntemi diğer dayanışma grupları ve muhalefet partilerine çevirdiler. Önce delile gerek olmadan kendilerine rakip olarak gördükleri muhalif belediye ve parti temsilcilerini tutukluyor sonra delil uydurmak için ikna odasına alıp itiraf adı altında iftiraya zorluyorlar.
Yönetimi ele geçirmiş bir mafya örgütü, devletin tüm birimlerini suç ortaklığına mecbur ediyor. Memurlar Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını engellemek için yoğun mesai harcıyor. Üniversite yönetimine baskı yaptı diplomasını iptal ettirdi, talimatla iş yapan savcılara her gün yeni dava açtırdı. İlçe belediyelerine doğru tutuklamaları yaygınlaştırdı, halkın beğenisini kazanmış başkan ve çalışanları hapisle tehdidiyle korkuttular.
İkna odasındaki belediye çalışanlarına itirafçı olmadan buradan çıkışın olmadığına inandırmaya, birileri hakkında suç delili üretmeye zorluyorlar. Bunda başarılı olmasalar bile, topladıkları bilgilerle rutin belediyecilik faaliyetinde görev alanları “suç örgütü üyesi” gibi göstermeye hazırlanıyor. İmamoğlu’ndan sonra avukatını ve ikinci avukatı da tutukladı savunmasız bırakıp köşeye sıkıştırmayı düşündüler.
Yüzde 70″e varan muhalif bloğu dağıtma planı devrede
Halkın uyanıp hesap sormasını engellemek için ülkede yarım da olsa işleyen tüm çarkları bozdu, denetim birimlerini dağıttılar. Şimdi kurdukları mafya düzeninin devam etmesi için her itiraz edenin başını eziyor, her öne çıkanın sesini kesip susturuyorlar.
Gönüllülerin yurt dışında sıfırdan başlama gibi bir fırsatı vardı. Farklı ülkelerdeki irtibat yerine ulaşanlar, aldıkları küçük desteklerle hayata tutundu ve verilen oryantasyonla uyum sürecini hızlı tamamladı. Muhalefetin böyle bir şansı yok, yüzde 70″den fazla halk desteği arkasında olan muhalif bloğu dağıtmak için tek tek içeri alıyor, kendileriyle anlaşmadan çıkış yolu olmadığına inandırmak istiyorlar.
Muhalifler, ülkenin nasıl bir karanlığa sürüklendiğini fark etmediği için, rejimin ayrıştırma amaçlı tuzaklarına alet oluyor. Sadece kendi sorunlarını çözmeyle her şeyin düzeleceğini sananlar, baskı altında ezilen diğer gruplarla dayanışma ihtiyacı hissetmiyor. Ülke bu eşiği çoktan aştı, son günlerde hala belli yerlerde itiraz fırsatı verilen Fatih Altaylı gibi isimler de yargı kıskacında. CHP”ye kurdukları tuzağa sessiz kalması için bir süre orada tutacaklar. Önce yasal hakkını elinden alıp, ikna odasında anlaşmaya mecbur edecek, bir kısmını iade etme karşılığında sınırı aşmama konusunda baskısı kuracaklar.
Kutuplaşmadan nemalanıyor, ortak direniş şart
Cevheri Güven yeni videosunda, Erdoğan’ın kutuplaşma olmadan halkı etrafında toplayamadığını anlatıyor. Son günlerde barış görüşmeleriyle avutulan Kürtleri yeni bir hayal kırıklığı bekliyor. Normalleşmenin oy kaybına sebep olduğuna inanan iktidar, bunu durdurmak için kolları sıvadı bile. İmralı görüşme notlarının bir kısmını basına sızdırıp süreci sabote ederek yeniden kutuplaşma zemini hazırlıyor
Ülke artık faşizmin sınırlarını aşmış, organize bir suç şebekesinin esiri durumunda.
Özgür Özel partilileri harekete geçirdi ama ondan rahatsız gibi görünmüyorlar. Protestoları kontrollü hale getirmesinden, öfkeli kalabalığın heyecanı yatıştırmasından belki memnun bile oluyorlar.
Tarık Toros’un dediği gibi, “gemi batıyor,” AKP’liler dahil bu çöküşün altında kalmak istemeyenlerin tamamı bir araya gelip hep birlikte ortak hareket başlatmazsa ülke tapusu hızla kendini her şeyin sahibi gibi gören bir mafyatik yapının üstüne geçiyor.
Source: aktifhabercom
İran, Starlink”i yasakladığını duyurdu
İran, Elon Musk”a ait Starlink uydularının ülkede kullanımını yasakladı. İran Meclisi, İsrail”le casusluk ve iş birliği yapanlara yönelik cezaların ağırlaştırılmasına ilişkin 9 maddelik yasa tasarısını onayladı. Yeni yasayla Starlink gibi izinsiz internet sistemlerinin kullanımı yasaklanırken, İsrail, ABD ve diğer düşman devletler adına yürütülen istihbarat, casusluk ve operasyonel faaliyetler “yeryüzünde bozgunculuk” suçu kapsamında değerlendirilecek. YABANCI MEDYAYA GÖRÜNTÜ GÖNDERMEK SUÇ SAYILACAKYasaya göre, halk arasında korku ve panik oluşturabilecek, toplumsal ayrışmaya yol açabilecek ya da ulusal güvenliği zedeleyebilecek içerikleri üreten ve bu içerikleri düşman ya da yabancı medya kuruluşlarına gönderen kişiler, 2 ila 5 yıl hapis ve kamu görevlerinden ömür boyu men cezasıyla cezalandırılacak. STARLİNK KULLANANLARA HAPİS CEZASIStarlink gibi izinsiz internet erişim sistemlerinin satın alınması, satılması, kullanılması veya başkalarına sağlanması yasaklandı. Bu kuralları ihlal edenler 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası alacak. Söz konusu cihazlardan 10 adetten fazlası ile işlem yapanlar ise 5 ila 10 yıl arası hapis cezasına çarptırılacak. SAVAŞ DÖNEMİNDE CEZALAR ARTACAKYasada, belirtilen suçların savaş ya da güvenlik krizleri gibi olağanüstü durumlarda işlenmesi halinde cezalar 3 kat artırılabilecek. GERİYE DÖNÜK UYGULANACAKAyrıca, Meclis tarafından kabul edilen yasada, yasa yürürlüğe girmeden önce işlenmiş ya da hazırlığı yapılmış suçların da kapsama alındığı açıklandı. Bu tür suçları işleyenler veya yardım edenler, yasa yürürlüğe girdikten sonraki 3 gün içinde kendilerini yetkililere bildirmezse, yasa hükümleri geriye dönük olarak uygulanacak.
Source: Www.star.com.tr