“Kültürel Olaylar: Gelenekten Geleceğe Bir Yolculuk”

Tehlikeli muhafazakârlaşma – M. Kemal Muslu

Siyasal İslamcı AKP’nin 23 yıllık iktidarında yarattığı en somut durum, kendinden olmayanı da büyük ölçüde muhafazakârlaştırmasıdır. İktidara geldiğinde “milli görüş gömleği”ni kenara koyup, “muhafazakâr demokrat” olduğunu iddia eden R. T. Erdoğan ve beraberindekilerin takiyesini o günden gören, bu toprağın ayakları yere basan sosyalistleri ve Kemalistlerinin bugün ne kadar haklı çıktığı ortada. Ancak demokratlığı bir sos halinde salatalarının suyuna karıştıran iktidarın kendi deyimiyle “azgın azınlık”, muhafazakârlığın dozunu gün geçtikçe artırmaya devam ediyor. OLMASI GEREKEN… LeMan dergisinin 26 Haziran 2025 sayısında yayımlanan bir karikatür, yayımlandıktan dört gün sonra, sosyal medya platformu X’ten, gerici ve şeriatçı bir hesap tarafından hedef gösterildi. Karikatürde, İran ve İsrail arasındaki savaşta ölen iki kişi, her iki toplumda da yaygın olarak (peygamberlerinin adı olması nedeniyle) kullanılan Muhammed ve Musa isimleriyle simgeleştirilmişti ve onlar öte alemde karşılaşırken bombalar yere düşmeye devam ediyordu. Gerici hesap karikatürü, ismi “Muhammed” olarak belirtilen kişinin üzerini bulanıklaştırarak “‘Mizah’ dergisi LeMan, 26 Haziran tarihli sayısında Hz. Peygamber’i (s.a.v) karikatürize etti!” diye paylaşınca, LeMan’ın İstiklal Caddesi’ndeki ofisine şeriatçılar akın etti. Duvara tırmanıp siyah tevhit bayrağı astılar, “Kemalist kâfirler hesap verecek”, “Açılın yakalım orayı”, “Dişe diş kana kan intikam intikam”, “Yaşasın şeriat” sloganları attılar. Bu zorbalıklarına ödül olarak da Türkiye Cumhuriyeti’nin adalet bakanı ortada herhangi bir suç olmamasına karşın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesi uyarınca “dini değerleri alenen aşağılama” suçundan adli soruşturma başlatıldığını açıkladı. Bunu görüp el artıran İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da hiçbir suçları olmayan karikatürün çizerinin, 70 yaşındaki müessese müdürünün işkenceyle gözaltına alınışının görüntülerini paylaştı. Normal bir ülkede olması gereken, aslında şuydu: Bahse konu karikatürü hedef gösteren ilgili sosyal medya hesabıyla birlikte dergi ofisini basıp şiddet eyleminde bulunanlara gerekli hukuki işlem… “ÖRGÜTLENMİŞ CEHALET” “Türkiye’de halk yanlış bir demokrasi yorumu, ilkel bir baskı ve dayatma ortamında yaşıyor” diyor Doğan Kuban, “Örgütlenmiş Cehalet En Tehlikeli Cehalettir” yazısında (Tehlikeli Cehalet, Erdal Atabek, Cumhuriyet Kitapları, 2009). Ve ekliyor: Türkiye’nin temel sorunu, çağdışı yaşamın gerektirdiği kalitelerin Türk toplumunun yaşamına entegre edilebilmesidir.” AKP, kültürel iktidar savaşında son yıllarda büyük ivme kaydetti. Başarılı olup olamayacağı önümüzdeki yıllarda görülecek. Ancak muhafazakâr kültürü öyle bir dayattı ki muhafazakâr olan ya da olmayan kimseler, politik doğruculuğun da vermiş olduğu alkış getirisinin de hikmetiyle muhafazakâr bir dil ve usa sahip oldu. Bugün muhalif olarak kendini tanımlayan bir kısım insan, LeMan karikatürü konusunda “Kınıyorum…”, “Ahlaksızlık…”, “Dini değerlerin aşağılanmasını kabul etmiyorum…” gibi girizgahlarla cümleler kurmaya başlıyorsa (hiç azımsanmayacak kadar) AKP’nin sinsice dayattığı muhafazakâr kültüre teslim olmuş demektir. Farkında olmadan örgütlenen bu cehaletin, bir an önce son bulması ve yeni kuşaklara aktarılmaması için çok çalışılmalıdır. Kemalist Devrimlerin bu topraklarda başardığı Aydınlanmacı tavır, yüksek sesle yeniden gündeme gelmelidir. Laikliğin yaşamsal önemi her fırsatta dile getirilmelidir. İfade özgürlüğü ve sanatsal ifade özgürlüğü prangalarından kurtulmalıdır. “İktidar kültüre dönüştürülüp günlük davranışlarımızın dokusuna yedirildikçe, iktidarın bir kenarda beklettiği baskı araçlarından mutlulukla bihaber kalırız; böyle emirlerine kendiliğimizden boyun eğeceğimiz için iktidar bu araçları kullanma ihtiyacı duymaz” diyor Terry Eagleton “Kültür” kitabının “Toplumsal Bilinçdışı” bölümünde. Eğer bu dayatmanın önüne geçmezsek, iktidarın emirlerine kendi kendimize boyun eğeceğimiz günler yakındır. M. KEMAL MUSLU ARAŞTIRMACI

Source: Olaylar Ve Görüşler


Aldırma deli gönlüm!

Sezen Aksu’nun yazıp bestelediği nefis bir şarkı. Fakat hayatın her alanında bu felsefeyi uygulayamayız.Felsefe diyorum, çünkü Aksu’nun şarkıları bu nitelikte genelde. Neyse.Neden bunları diyorum?İzmir, Çeşme yüzünden diyorum. Yandı Çeşme, yandı Alaçatı. Ne oldu orası yanarken peki?Bir yanda canla başla mücadele edenler vardı. İmece usulü bir çalışma yaptı vatandaşlar. Hayvanları kurtarmaya çalışanlar mı dersin, insanlar en ufak bir zarar görmesin diye damacanayla koşturanlar mı dersin… Sizlere kurban olurum.Bir yandan da müziğine, eğlencesine devam edenler vardı! Şimdi kardeşim, müzik bazen susar. Müzik bazen susmalıdır.Yanı başın yanarken sen işletmeni açamazsın! Bırakın şimdi “Biz de para kazanacağız” zırvalarını. Yanıyor birader 300 metre öten! Her dakika bir hayvan can veriyor belki. Her saat başı insanlar panik halinde “Alevler bana da sıçrayacak mı” diye düşünüyor… Başlarım senin kazanacağın paraya!Peki o mekânlara giden müşteriye ne demeli?Ben senin tatil anlayışına başlarım! Bir gün de otur evinde, otelinde!Dedim ya yanıyor olduğun yer. Millet uğraşıyor, millet koşturuyor. Sen bakamazsın keyfine!Sosyal medya kahramanlarıİzmir’deki yangınlar sürerken sosyal medyada bazı paylaşımlar gördüm. Hepimiz gördük. Çıkmış duyar kasıyor. Ama tamamen yalandan. Tamamen şov amaçlı. “Ciğerimiz yanıyor” diye paylaşım yapıyor, “Her sene aynı hikâye” diye duyar kasıyor, 15 dakika sonra vur patlasın çal oynasın videosu, fotoğrafı paylaşıyor. Üstelik bu paylaşımı yapanların neredeyse tamamı o bölgelerde.Bu sosyal medya bir uzuv gibi artık bazıları için. Onsuz asla yapamıyorlar. En yakınlarını kaybetseler, dakikalar sonra normal hayatlarına dönüp sosyal medyayı boş bırakmamak için çabalayacak haldeler. Çok garip…Hep mi kadın suçlu?Okudum yazılanları, meseleye hâkim olmaya çalıştım. Güzide Duran görüntülenmiş Fikret Orman’la.Sonra baktım, yahu kadın yaklaşık 1 yıldır ayrı eşinden.Ha boşanmış mı, hayır devam ediyor davası. Başka bir ülkede olan çocuklarını da eşi yüzünden göremiyor.Bu yakalanma mevzusundan sonra açıklama yapmış Duran.“Kâğıt üzerinde bir evliliğim var, bitirmek için uğraşıyorum” demiş. Bir açıklama da eşi Adnan Aksoy’dan gelmiş.“Bu ibretlik görüntüleri hiçbir ahlâk ve vicdan sahibi kabul edemez” demiş. Kadın mı peki hep suçlu? Ne ibretliği be?Kimse Fikret Orman’a bir şey demiyor. Neden demiyor?İstedikleri gibi yaşasınlar ilişkilerini ama eleştirilecekse sadece kadın değil, erkeği de eleştirmek lazım.“Ben erkeğim, karşımdakinin içinde bulunduğu duruma aldırmam” anlayışıyla işin içinden sıyrılmak yok.Olmamalı.Aman özenmeyin!Emsal Doğan diye biri varmış. Güzellik merkezleri sahibi. Kendisinin bir magazin değeri yok ama muhtemelen konuştu, çağırdı magazincileri ve röportaj verdi.“Göz rengim kahveydi ama şimdi ela-yeşil. Yarım saat içinde boyama tekniği ile yaptılar. Aynı gün taburcu oldum” demişHahahaha…Ya bayılıyorum böyle mevzulara. Çok da güzel dalga geçerdim de neyse. Bir insan neden göz rengini değiştirir? Madem rahatsızsın, lens tak. İnsan göz rengi için operasyon yaptırır mı kendine? Kaldı ki olmamış, çok yapay, çok sahte.Opera ve baleye ilgiKültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün ev sahipliğinde bu yıl 8’incisi düzenleniyor Efes Opera ve Bale Festivali’nin.Kuğu Gölü Balesi ile yapılan açılıştla birlikte sahneye konulan her gösteri yoğun ilgi gördü. Hatta geçen senenin seyirci sayısına bu sene daha festival başlamadan ulaşılmış. Varın siz düşünün ilgiyi.Sanat birleştirir, sanat huzur verir, sanat öğretir.Dünyaca ünlü müzisyen ve bale yıldızları geliyor artık Türkiye’ye. Kaçırmayın bence.

Source: Orkun Ün


Geçmişin tatlı sesi, bugünün diliyle: Otto Bite

Geçen hafta kaleme aldığım Natolia’nın kardeş mekânından bahsedeceğim size bugün: Otto Bite. Natolia’nın alt katında ama aynı zamanda ayrı bir girişi de bulunan Otto Bite’ın müthiş şık dekorasyonu ilk bakışta dikkat çeken yanı olsa da oturduğunuz an etkileyici vizyonunu çözmeye çalışırken buluyorsunuz kendinizi. Çünkü burada her şey hem çok tanıdık hem de çok farklı. Otto Bite’ın ‘ulvi amacı’ Anadolu’nun derin tatlı mirasını çağdaş pastacılıkla birleştirerek, sade ama unutulmaz lezzetlere dönüştürmek. Malum, tatlı Anadolu mutfağında yalnızca bir damak tatlandırıcı değil bir hafıza biçimidir. Kimi zaman bir düğün yemeğinden sonra, kimi zaman bir vedanın ardından; hemen her tatlı kolektif bir hafıza taşır. Özellikle de helvalar… Otto Bite’ın çıkış noktası helva çeşitleri olmuş, nitekim aslında mekânın da tam ismi ‘Otto Bite Turkish Halvah Cafe’. Menü hazırlanırken helva çeşitleri merkeze konsa da baklava yufkasının çıtırtısı, kömbedeki baharatın kokusu, sütlacın çocuksu huzuru göz ardı edilmemiş.Tanıyana aşk olsun!Geçmişe saygısını bugünün teknikleriyle ifade eden bu rafine tatlı markası Natolia’da olduğu gibi Ömür Akkor ortaklığında kurulmuş. İşin mutfağındaysa önceki yaptığı işlerin başarısıyla tanıdığımız pasta şefi Kübra Yaman var. Mutfakta bir malzemeyi, yemeği veya tatlıyı dönüştürebilmek için onu sadece bilmek yetmez, farklı mutfakları tanıyan, kıyaslayan ve yorumlayan bir vizyona sahip olmak gerekir. O malzeme veya yemeğin potansiyelini görüp başka mutfaklardan ve tekniklerinden ilham alarak hayalindeki şeyi yaratmak pek de kolay iş değil.Gelelim Otto Bite’ın her biri başlı başına ayrı bir anlatı olan tatlılarına… Un helvası mesela… Geleneksel un helvasını Fransız pastacılık teknikleriyle hazırladıkları yumuşak dokulu bir mus formuna taşıyarak içine nar ve hibiskusla hazırlanmış bir sos eklemişler; altınaysa karamelize bir çıtır taban yerleştirmişler. Bizim o mütevazı un helvasını tanıyana aşk olsun! Otto Bite sütlacındaysa nostalji ve yaratıcılık yine kol kola girmiş. Geleneksel sütlaç tadı, karamelize edilmiş çıtır pirinç patlakları ve yumuşak dokulu tarçınlı musla adeta yeniden doğmuş. Üzerine serpiştirilen tarçınlı şeker yakılarak son dokunuş yapılmış; böylece hem duyulara hem hatıralara hitap eden narin ama derin bir tat ortaya çıkmış.Otto baklavaysa gerçek bir başyapıt, en gelenekselcileri bile yoldan çıkarıp fikrini değiştirebilecek kadar iyi. Sadeyağla lezzetlendirilmiş incecik baklava yufkaları arasına çıtır fıstık katmanı, fıstık pralin ve fıstık ganaj koyarak hazırlanıyor. Üzerindeki manda kaymaklı mus tatlıya zarif bir yumuşaklık katıyor. Dışıysa ince bir karamelli çikolata tabakasıyla kaplanıyor. Klasik baklavanın şerbetli ağırlığı burada yerini katmanlararası dengeli bir tatlılığa bırakıyor. Baklava yufkasının hakkı verilmiş Otto Bite mutfağında. Sadeyağ ve balla birlikte fırında çıtırlaştırılan baklava yufka çanaklarının içi badem helvalı-kırmızı orman meyveli, fıstık ezmeli-mascar-pone kremalı, tahin-ricotto’lu lime harçlarıyla doldurularak apayrı bir biçimde kimlikleştirilmiş.Türk mutfağının en sade ama en anlamlı tatlılarından biri olan irmik helvasıysa fıstıklı çıtır bir katman üzerinde, peynirli-fıstık ezmeli irmik bazlı dolgu ve fıstık ganajla sunuluyor. Narenciyeli Datça badem helvasıysa bademli mus ve incecik bir bademli çıtır katmandan oluşuyor. Kestaneli Bursa helvası da yaz helvası formunda yorumlanmış. Bu kadar tatlının olduğu yerde içecek servisi de ayrı önem kazanıyor. Okkalı bir Türk kahvesi veya demli bir çay tatlınızın yanına biçilmiş kaftan olmakla birlikte yeni içecek denemeleri üzerinde çalıştıklarının da notunu iletelim.Dünyanın herhangi bir yerine koysan ilgi görecek, kendi bağımlı kitlesini oluşturacak bir konsept olmuş Otto Bite. Ve yalnızca bir tatlı markası değil. Gelenekle geleceğin aynı masada oturduğu, geçmişin mutfak seslerinin bugünün teknikleriyle konuştuğu bir anlatı. Her tatlı, bir hikâye. Her lokma, bir hafıza. Ve belki de en güzeli: Her şey bu kadar tanıdık, ama bir o kadar da yeni.

Source: Ebru Erke


Çeşit çeşit kruvasanlar, trüflü göz yumurtalar…

G ünlerden cumartesi, sabah 10.00 suları… İtalyan şef Danilo Zanna, Filo D’olio’nun kapısından içeri girer girmez enerjisiyle tüm mekânın havasını değiştiriyor, misafirleriyle bire bir ilgilenip tahmin edersiniz ki bol bol da fotoğraf çektiriyor. İtalyan restoranı denince akla ilk gelen ‘pizza-makarna’ ikilisi olsa da bu klişeden çıkmanın tam adresindeyiz. Buyurun Hürriyet Lezzetli Hayat yazarımız Danilo Zanna’nın Bağdat Caddesi’ndeki restoranına.Geçen sonbahar açıldı. Cadde’ye ne zaman yolum düşse önündeki kuyruğu görüyorum. Giden arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla da herkes et, makarna, pizza ayırt etmeksizin yediklerinden çok memnun…Geçen hafta Danilo Şef’in davetiyle Filo D’olio’da buluştuk. Bu sayede İtalyan kahvaltısının en özel lezzetlerini deneyimleme fırsatım oldu. Takdir edersiniz ki İtalyan ve Türk kahvaltısı birbirinden çok farklı ama gözünüz korkmasın, burada çay var; isterseniz ince belli bardakta servis ediliyor üstelik. Çeşit çeşit yumurtalar, tatlı tuzlu taze kruvasanlar, İtalyan usulü pişiler… Kahvaltı servisi her gün 10.00’da başlıyor, 13.00’e kadar sürüyor. İki katlı servis tabağında sunulan La Colazione di Filo D’olio kahve, çay, taze sıkılmış portakal suyu, sade kruvasan, reçel, zeytin ve peynir dahil 850 lira. Bunun bir de La Brunch di Filo D’olio versiyonu var. Bir kadeh prosecco veya alkolsüz kokteylle sade kruvasan, çikolatalı mini muffin, tereyağı, reçel, çilek tabağı ve tramezzino’dan (trüf mantarı püresi, dana jambon, provolone peynirli mini sandviç) oluşuyor ve fiyatı 750 lira. Menüdeki kalemler paylaşımlı olarak 2 kişinin rahatlıkla doyabileceği büyüklükte… Gelelim kruvasanlarına; tatlı tuzlu seçenekleri var, fiyatı 220-350 lira arasında, sandviçleriyse 430 ve 540 lira. Favorim dana fümeli sandviç buongiorno oldu. Yumurtalı, ortaya paylaşımlı bir şeyler sipariş edecekseniz 300-540 lira ödüyorsunuz. Sahanda göz yumurta sofranın en ‘havalısıydı’ çünkü trüf mantarlı, 390 lira. Çay 90, Türk kahvesi 110 lira.Yemek menüsünün fiyatları nasıl derseniz; başlangıçlar 400-980, ara yemekler 570-935, risotto’lar 930-1.080, ana yemekler 835-1.650, pizzalar 450-1.150 lira arasında. İstanbul’da bir İtalyanın kahvaltı sofrasına oturmak istiyorsanız Filo D’olio radarınızda olsun. Haftanın klasiğiYeşilköy’deki Yüksel Balık hem bölgenin hem de İstanbul’un klasiğidir. Çok uzun yıllar, hatta çocukluğumdan beri ailece gittiğimiz bir balıkçıdır. Sahibi Yüksel Bey (Karakış) her akşam işinin başındadır. Masaları tek tek dolaşıp “Hoşgeldiniz” der. Ben de çok severim burayı. Yazın başka bir güzel oluyor çünkü teras sezonu açılıyor. Yeşilköy Marina’ya tepeden bakıp güneşi öyle keyifli batırıyorsunuz ki!.. Yolunuz Yeşilköy’e düşerse uğrayın. Özellikle hafta sonları yer bulmak zor, rezervasyon gerekiyor. Meşhur karidesli domates salatasını, bottargasını, lakerdasını mutlaka sipariş edin. Ah geceler◊ Özgün bu gece 23.00’te Kuruçeşme Boaz Live’da. (0532) 154 25 87◊ Baran Bayraktar bu gece 00.30’da Korto İstanbul’da. Rezervasyon: @kortoistanbul◊ Begüm Obiz bu gece 00.30’da Terzi İstanbul’da. (0531) 290 24 34◊ Anıl Durmuş bu gece 00.30’da Mios Live Etiler sahnesinde. (0538) 413 49 40◊ Altay 10 Temmuz Perşembe 22.30’da Two Yalıkavak’ta. (0542) 109 34 11◊ Kaan Yorulmaz 11 Temmuz 23.30’da Aztek’te setin başına geçecek. (0212) 247 59 01◊ Bengü Beker bu gece 00.00’da Lineup Suadiye’de. (0531) 498 80 93 The Roof7/24 yetmez◊ The Ritz-Carlton İstanbul’un terası The Roof’ta açık hava sinema geceleri başlıyor. 29 Temmuz 20.00’de ‘Interstellar’, 5 Ağustos 20.00’de ‘Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi’, 12 Ağustos 20.00’de ‘Yeşil Yol’ gösterilecek. Programı sosyal medya hesabı (@theroofistanbul) üzerinden takip edebilirsiniz.◊ DJ Carlita bu akşam MOMO Dalyan’da. Carlita, Burning Man ve Cercle Roma gibi prestijli organizasyonlardaki performanslarıyla tanınıyor. Etkinliğe momosapiens.com.tr üzerinden bilet alabilirsiniz.◊ Grand BBQ of Markus bu yaz Upperist’te. Bu etkinlik serisi Maslak Oto Sanayi’de başlamıştı. Upperist x Markus ‘Sunday Roast’ buluşmaları her pazar gerçekleşecek. Rezervasyon ve detaylı bilgi için Upperist’in Instagram hesabına (@upper_ist) göz atabilirsiniz.

Source: Hurriyet.com.tr


Antik Yunan’dan Osmanlı’ya…

‘Maişet’Ahmet Rasim(VakıfBank Kültür Yayınları) Haziran 2025Osmanlı’nın son dönemine tanıklık etmiş güçlü kalemiyle tanınan Ahmet Rasim, ‘Maişet’, ‘Sabiha’, ‘Asabî Kız’ ve ‘Derd-i Dil’ hikâyelerinde İstanbul’un gündelik yaşamını, insan ilişkilerini ve toplumun dönüşümünü usta bir gözlem gücüyle aktarıyor.‘Yaz Düşleri Düş Kışları’Tomris Uyar(Can Yayınları) Temmuz 2025Eser gündelik hayatın sıradan ama sarsıcı anlarına odaklanan öykülerden oluşuyor. Karabasanlarla boğuşan ya da umutla düş kuran karakterler aracılığıyla, herkesin tanıdık bulacağı duygulara ve yaşanmışlıklara dokunuyor.‘Devrim Mutfağı’Bengi Başaran, Umur Talu(Kafka Kitap)Haziran 2025Atatürk’ten Karl Marx’a, Fidel Castro’dan Deniz Gezmiş’e… ‘Devrim Mutfağı’ birçok devrimcinin sofrasını mercek altına alıyor. Titiz bir araştırmayla hazırlanan kitap, sadece tarifler değil, devrimci yaşamların lezzetli ve sıradışı bir anlatısını da sunuyor.‘Klytaimestra’Costanza Casati(İthaki Yayınları)Temmuz 2025Kitap, Antik Yunan’ın güçlü kadın figürü Klytaimestra’nın hikâyesini anlatıyor. Kahramanının zorbalığa, ihanete ve acıya karşı sabırla ördüğü intikam planını konu alan roman, gücün, kehanetlerin ve karanlık tutkuların dünyasına davet ediyor.

Source: Hurriyet.com.tr


Zirvelerin adresi

Beşiktaş”ın yeni golcüsü Tammy Abraham, başarılarla dolu kariyeriyle ilgi topluyor. Chelsea altyapısından yetişen İngiliz forvet, bugüne dek Avrupa”nın önemli kupalarında final oynadı, şampiyonluklar kazandı. İlk olarak 2020-21 sezonunda Chelsea ile Şampiyonlar Ligi”nde zirveye çıkan Abraham, 2021″de UEFA Süper Kupa”da da mutlu sona ulaştı. Abraham, Roma döneminde de önemli başarılar yaşadı. ROMA”DA PARLADI 27 yaşındaki yıldız, 2021-22 sezonunda Roma ile UEFA Konferans Ligi”nde şampiyonluk elde etti. Kariyerinin en iyi dönemlerinden birini Roma”da yaşayan Abraham, kazanılan UEFA Konferans Ligi”nde çıktığı 13 maçta 9 gol atarak farkını gösterdi. 2022-23 sezonunda Roma formasıyla Avrupa Ligi”nde final de oynayan tecrübeli forvet ayrıca İtalya Süper Kupası”nı kazanırken, İtalya Kupası”nda da final oynadı. AYASOFYA”YA ZIYARET Dünyaca ünlü forvet Tammy Abraham için siyah-beyazlıların dijital mecralarından paylaşılan videoya Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi ile Pera Palace Hotel ev sahipliği yaptı. Tammy Abraham, çekimlerin ardından çok etkilendiği ülkemizin en önemli tarihi miraslarından olan Ayasofya- i Kebîr Câmi-i Şerîfi”ni ziyaret etti. MOURINHO ÇOK BEĞENİYOR Tammy Abraham”ın kariyerinde Jose Mourinho”nun önemli bir etkisi bulunuyor. Şu anda Fenerbahçe”yi çalıştıran Portekizli teknik adam, Abraham”ı Chelsea günlerinden bu yana takip ediyor. İngiliz yıldızı Chelsea”de altyapıda oynarken takibine alan Mourinho, 2021-22 sezonunda da Roma”ya transfer etti. ASTON VİLLA”DA TARİHE GEÇTİ İngiltere”de 2018-2019 sezonunu Aston Villa”da kiralık geçiren Tammy Abraham, tarihe geçti. Aston Villa”nın Championship”ten Premier Lig”e yükselmesinde büyük pay sahibi olan Abraham, sezonu 26 golle tamamladı ve tarihe geçti. İngiliz kulübünün tarihinde 1977″den bu yana 25 golü aşan ilk futbolcu Tammy Abraham oldu. TANITIM HAYRAN BIRAKTI Transferde Tammy Abraham için hazırlanan video çok beğenildi. John Wick filminden etkilenilerek yapılan videoya taraflı tarafsız herkes tam not verdi. Tammy Abraham da kendisi için yapılan tanıtımı çok beğendi.

Source: Fotomaç


İsraf zombisi

Giderler artıyor.. Gelir hep aynı kalıyor. Ancak beslenme, giyim ve barınma gibi fizik ihtiyaçlar karşılanabiliyor.

Hiç kimsenin hayatı, çalışma ve tüketim döngüsünün dışına çıkamıyor. Moda rüzgarında dönerek parçalanan rüzgar gülü haline geliniyor..

Herkes otomatikleşiyor ve birer israf zombisine dönüşüyor.

SORUMLULUKLARIN ALTINDA EZİLMEK

Kitap okumaya vakit yok.. Hısım akraba, eş dost ziyareti akla gelmiyor bile..
Bir arkadaşla sohbete fırsat kalmıyor.

Alım gücü azaldıkça esnaf da kazanamıyor; dükkanlar kapanıyor.. Kahraman market, mağza alışveriş nerkezleriyle savaşıyor.

Özel sektörde insanların güvenceleri yok. Oysa büyük bir problem yumağı evde beklemekte..

Sorumlulukların altında ezilmekte herkes..

Kapitalist sistem, beyin yıkıyor. İnsan düşünce, söz ve davranışlarını değiştiriyor. İnsan ilişkileri iki şeye dayanıyor: Kıskançlık ve küçümseme.

Kitle iletişim araçları, hep tüketime yönlendiriyor. İnsan kendini sürekli biriyle karşılaştırıyor.

Tüketimde çılgınca yarışıyor toplum.. İnsan ya karşısındakini büyük görüp kıskanıyor ya da küçük görüp aşağılıyor..

Kişinin faydalı taraflarını görmeye çalışıp örnek almak yok artık.. İnsanlara faydalı olmaya çalışmak yok. Başkasına güzellikler yaşatmak yok.. Mutlu ederek mutlu olmak yok..

Bir üstadın karşısında ezilmek yok.. Kendini üstün göstermen gerekiyor. Ne olduğun değil.. Nasıl göründüğün önemli.

PATLAMAYA HAZIR BOMBA

Sürekli cinayet ve şiddet haberleri..

Televizyondan kurtulsan.. İnternetten, cep telefonundan yolunu kesiyor şiddet..
Sokakta, otobüste, iş yerlerinde insanlar gergin.. Patlamaya hazır bomba gibi. Herkes sinirli.

İç dünyalarına kapanmışlar.. Kara kara düşünmekteler.

AMAÇSIZ TÜKETİM MODELİ

Tüm davranışların en önemli sebebi hedeflerin insan ruhunu tatmin etmemesi. Aklı ve vicdanı beslemiyor, kapitalist sistemde yaşama amacı.. Daha iyisini giyme, son model eşya kullanma yaşam stratejisi haline geliyor.

Bir tüketici modeli var.. Herkes onu örnek alıyor. Tüketici modeline benzemeye çalışıyor.
Kavramların içi boşalıyor, önemini yitiriyor; öğrenme, düşünme, yararlı olma, iyilik,, unutuluyor.

Para kazanmak ana amaç olduğunda, iyi görünme çabası, yapılan işin niteliğinin önüne geçiyor. Yapılan işin kalitesi önemsenmiyor artık.. Değer bilmez insan haline geliniyor..
Kitle iletişim araçları yönlendiriyor. Sadece reklamlar değil, gösterilen programlar ve diziler bile.. Çarpık aile düzenleri, bozuk ilişkiler.. İnsanların bilinç altına işliyor.

Diğerlerinden iyi görünmek, diğerlerini küçümseyip dışlamak,

Odak noktasına parayı koyan kapitalist sistem, gerçekte var olmayan bir takım ihtiyaçlar doğuruyor. Arzulamayı, ihtirası.. ihtiyaç gösteriyor..

Gelişen teknolojiyi avantaja çeviremiyor insan.. Teknolojinin kontrolü altına giriyor.
Merkeze parayı koyan bu düzen, sağlıktan yaşam amacına kadar her şeyi etkiliyor, değiştiriyor. Evlilikler bile maddiyata dayandırılıyor. Kadında fizik aranıyor sadece..
Erkekte zenginlik, kariyer.. Doğallıktan uzaklaşılıyor. Alınan yiyecekler, giyecekler belli markalar..

TÜKETİM İÇİN ÇALIŞMAK

Eskiden ekmekten giyilen kıyafetlere kadar.. İnsanlar ihtiyaçlarını kendi el emekleriyle yaparlardı. Tüketim çılgınlığına alıştırılan günümüz insanı artık bunların nasıl yapıldığını dahi bilemez durumda.

Eskiden yaygın olan el emeği ürünler artık demode bulunuyor. Mutfakta hazır yiyecekler ısıtılıyor, servis ediliyor… Yemek pişmiyor ocakta, tencere kaynamıyor..
Emeğin içi boşaltılıyor. Değer, sadece parayla ölçülüyor. Ufak tefek ihtiyaçlar bile üretilmeyip zamanın azlığından söz ediliyor.. Boş zamanlar, alışveriş merkezlerinde tüketiliyor..

Tüketim için çalışıyor çağdaş insan. Çok tükettiği için daha fazla çalışıyor. Hayat çalışma ve tüketim döngüsünün dışına çıkamıyor.

Herkes düşünmeden, sorgulamadan yaşıyor.. Alışverişte, tüketimde alışkanlıklar ve moda rüzgarı insanı otomatikleştiriyor ve birer israf zombisine dönüşüyor.

Mustafa Yürekli / Haber7

Source: Mustafa Y


Leylek ailesi uyurken görüntülendi

Boyabatlı Droncu lakaplı Yasin Şahin, leylekleri sıra dışı bir durumda görüntülemeyi başardı. habericionecikanlar#100#left# Görüntülerde, anne ve babanın yavrularıyla birlikte yan yana uyudukları anlar yer aldı. Doğal yaşamın en sakin ve huzurlu anlarını yansıtan görüntüler, sosyal medyada yüzlerce beğeni ve paylaşım aldı. İlçede yaşayan doğaseverler, Onları böyle huzur içinde izlemek tarifsiz bir duygu yorumunda bulundu.

Source: Habertürk


Bu ülkede günlük 100 dolar vergi var ama turistler akın ediyor

Düşük bütçeli seyahat hayali kuruyorsanız, Butan listenizin en üst sıralarında yer almayabilir çünkü bu gizemli Himalaya krallığı, dünyada turiste en yüksek vergiyi uygulayan ülke olarak öne çıkıyor. İlginç olan şu ki yüksek fiyat etiketine rağmen Butan, her yıl daha fazla gezgini kendine çekiyor. Neden mi? Çünkü burada para ödemek, sadece seyahat değil bir yaşam felsefesine katkı sunmak anlamına geliyor.

Güney Asya”nın izole ve büyüleyici ülkesi Butan, Hindistan vatandaşları hariç tüm uluslararası turistlerden günlük 73 sterlin yaklaşık 100 dolar tutarında bir “sürdürülebilir kalkınma ücreti” alıyor. İlk bakışta bu miktar göz korkutabilir ancak Butan”a gelen pek çok ziyaretçi, bu uygulamanın ardındaki felsefeye büyük saygı duyuyor.

DÜNYANIN İLK KARBON-NEGATİF ÜLKESİ

Butan, yalnızca doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda çevresel duyarlılığıyla da öne çıkıyor. 1999’dan bu yana plastik yasak, ülke aynı zamanda dünyanın ilk karbon-negatif ülkesi olma unvanına sahip. Yani doğaya saldığından daha fazla karbonu temizliyor.

Turist vergisinin amacı da tam olarak bu: Butan’ın doğasını, kültürel mirasını ve yaşam felsefesini korumak. Başbakan Tshering Tobgay, bu sistemin Gayri Safi Milli Mutluluk (GNH) felsefesiyle uyumlu olduğunu vurguluyor ve ekliyor:

“Butan’a gelen turistler, sürdürülebilirliğe katkı sağlamaktan büyük mutluluk duyuyor.”

TURİSTLER ARTIK DAHA KOLAY GİREBİLİYOR

Eylül 2023 itibarıyla, COVID sonrası dönemle birlikte bu günlük ücret, önceki 250 dolarlık seviyesinden 100 dolara indirildi. Böylece ülkeye seyahat etmek daha erişilebilir hale geldi. Artık sadece lüks gezginler değil, daha geniş kitleler de bu eşsiz deneyimi yaşayabiliyor.

KADINLAR İÇİN GÜVENLİ

Butan, özellikle kadın gezginler ve yalnız seyahat edenler arasında son yıllarda popüler hale geldi. Yerel tur rehberlerinin çoğu kadınlardan oluşuyor ve ülke, Güney Asya’nın en güvenli destinasyonlarından biri olarak biliniyor.

Source: Derleyen: Özge Sivas


Emperyalizme başkaldıran şair… Erdem Bayazıt kimdir?

Tam adı Adil Erdem Bayazıt olan, Kahramanmaraşlı ünlü şair, 18 Aralık 1939″da dünyaya geldi. Maliyede memur olan babası Ökkeş Tahsin Bey’in aile kökleri, Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferi dönüşünde Doğubayazıt’tan getirerek Maraş’ta iskân ettiği Bayazıtlılar’a dayanmaktadır. Annesi Şerife Hanım Ârifoğulları’ndandır. İlk ve orta öğrenimini babasının memuriyeti dolayısıyla bazı kesintiler dışında Maraş’ta tamamladı.Erdem Bayazıt’ın çocukluk ve ilk gençlik yılları kışın Bayazıtlılar’dan Ahmed Paşa’dan kalan Maraş’ın Yörükselim mahallesindeki büyük konakta, yazları ise Güzlek ve Çağsak’taki yaylalarda doğayla iç içe geçti, daha ilkokul çağlarında iken dönemin popüler tarihî romanlarını okudu.OKUL ARKADAŞLARI İLE YAYINCILIĞA İLK ADIMI ATTIKahramanmaraş Lisesi’nde Yusuf Ziya Beyzadeoğlu ve Mustafa Atatanır gibi öğrencilerine edebiyat zevki aşılayan öğretmenleri oldu. Diğer taraftan ileride edebiyat dünyasında isim yapacak olan Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alaeddin Özdenören ve Mehmet Akif İnan gibi okul arkadaşlarıyla oluşturdukları bir edebiyat ortamı içinde bulundu.Bu grup Varlık, Yedi Tepe, Türk Düşüncesi, Büyük Doğu, Pazar Postası gibi dergileri takip ederken, daha önce Nuri Pakdil tarafından çıkarılan okul dergisi Hamle’yi yeniden çıkardı. Gençlik ve Demokrasiye Hizmet gibi mahallî gazetelerde sanat sayfaları hazırladı. Bayazıt’ın ilk şiirleri de bu yayınlarda ve Şeref Turhan’ın Maraşlı Şairler Antolojisi’nde çıktı.MARAŞ LİSESİ’NE ÖĞRETMEN OLARAK DÖNDÜÖnce İstanbul ve ardından Ankara Hukuk fakültelerine devam ettiyse de fakülteyi bitirmeden askere gitti. 1964’te Askerlik dönüşü Ankara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu. Üniversite yıllarında Yeni İstiklâl gazetesinin sanat sayfasında ve Diriliş dergisinde şiirleriyle adını duyurdu. 1968’de Nuri Pakdil’in yayımlamaya başladığı Edebiyat dergisinin kurucuları arasında yer aldı.Üniversite öğrenciliği sırasında ayrıca Millî Kütüphane’de süreli yayınlar şube müdür yardımcılığı ve Millî Eğitim Bakanlığı basın büro memurluğu gibi görevlerde bulundu.Mezuniyetinden sonra 1971’de Maraş Lisesi’ne edebiyat öğretmeni tayin edildi. Edebiyat çevrelerince “”Yedi Güzel Adam””dan biri olarak anılan ve “”Mavera”” dergisinde de yazı işleri müdürlüğü görevini yürüten şairin “Sebeb Ey” isimli ilk şiir kitabı, 1972″de edebiyatseverlerle buluştu. 1975’e kadar İstanbul Türk Mûsikisi Devlet Konservatuvarı’nda genel sekreterlik, Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi’nde müdürlük, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Dairesi başkan yardımcılığı görevlerinin ardından memuriyetten ayrıldı.NURİ PAKDİL, NECİP FAZIL VE SEZAİ KARAKOÇ ETKİSİBir süre Cumhuriyet gazetesinde muhabirlik de yapan şair, Nuri Pakdil ve Necip Fazıl Kısakürek başta olmak üzere Sezai Karakoç ile Fethi Gemuhluoğlu”ndan etkilendi.Şehir yaşantısından bunalıp çocukluğunun doğa ortamına çekilmek üzere döndüğü Maraş’ta bulunduğu bir sırada Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Mehmet Akif İnan ve Alaeddin Özdenören tarafından hazırlıkları tamamlanan Mavera dergisi ve Akabe Yayınları’nın idaresini üstlenmek üzere Ankara’ya çağrıldı. 1976-1984 yılları arasında dergi ve yayınevinin sahipliğini ve idaresini üzerine aldı. 1979’da Yeni Devir gazetesinde köşe yazıları yazmaya başlayan şair, 1981’de Ajans 1400’ü kuran film ekibiyle beraber savaş şartları içindeki Afganistan’a düzenlenen bir seyahate katıldı. İran, Hindistan ve Pakistan’dan Afganistan içlerine kadar uzanan bu seyahatin izlenimlerini önce Mavera dergisinde yayımladı, daha sonra İpek Yolundan Afganistan’a adlı eserinde topladı.MİLLETVEKİLLİĞİ DE YAPTI30 Kasım 1987 seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Kahramanmaraş milletvekili seçildi. Millî Eğitim ve Çevre komisyonlarında görev aldı. 1991’de siyaseti bırakıp İstanbul’a yerleşti. 1995’te altı ay süreyle Yeni Parti İstanbul il başkanlığı, bir ara Demokrat Parti meclisinde üyelik yaptı.1997’den itibaren köşe yazılarını Yeni Şafak gazetesinde sürdürürken, Ak Radyo’da “Şiir, Yalnızca Şiir” adlı bir program hazırlayıp sundu. Şiirlerinde çağın değişimini sorgulayan, insanın maneviyattan kopuşunu anlatan, Allah’a yakınlaşmayı öğütleyen, Müslümanların emperyalizme baş kaldırısını yansıtan konulara değindi.Şiirlerinde mesajı ön planda tutan, şiir anlayışını öncelikle “Büyük Doğu” ve Sezai Karakoç”la biçimlendiren şairin kaleme aldığı son şiirleri ise “Risaleler” adı altında 1987″de Akabe Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Erdem Bayazıt 5 Temmuz 2008’de İstanbul’da vefat etti ve Eyüp Kabristanı’na defnedildi.HEM DOĞAYI HEM HAYATI ANLATTIErdem Bayazıt’ın şiirindeki anlam ilk olarak çocukluğunu da yansıtan doğa etrafında gelişir. Şahsiyetini yansıtan bir naiflik de taşıyan bu şiirler güneş, dağ, deniz gibi fiziksel olarak büyük imgelerle beslenmiştir. Yüksek ve tok sesle okunmaya, kitlelere hitap etmeyen bu şiirler aynı zamanda hayat, ölüm, maneviyat, başkaldırıya uygun metaforlar da taşır. Bu manada Bayazıt’ın üslubuna en uygun şiirlerden biri de ‘Sebeb Ey’dir.Ürperir tabiat, üfleyince rüzgârı derin gök soluğuUlu ses dokununca çarkaDüşer ölümün gölgesi eşyaya.Başlar eşyada hareket kurtulmak için kendindenDaha öteye geçmek için arınmak gibi elbisedenYakalar ölümsüzlüğün sonsuz ipiniSonra ses olurZamanın idrak incisi ses döner, döner, döner deYönelir sebebeSebeb ey!ŞİİRLERİ ADETA BİRER DUA GİBİYDİBaşlangıçta daha çok savaş ve başkaldırı karakteri taşıyan şiirleri zamanda Allah’ı anmak ve doğanın manevi zikriyle, insanın kaybolan iklimini betimlemek üzerine inşa edilmiştir. Bu dönemdeki Bayazıt şiirleri Tabiat Risalesi’nde doluğu gibi adeta bir çeşit duaya dönüşür: “Birden her yerde her şeyde içimizde kımıldayan / Yürek vuruşlarıyla beliren zikir / Yeri ve göğü ve damarları dolduran / Ondan başka her şey yok olan yalan olan / rahman / ve rahim olan.”ADI BİRÇOK OKULDA YAŞATILIYORTürkiye Yazarlar Birliği tarafından İpek Yolundan Afganistan’a adlı eserine basın ödülü (1982), Risaleler adlı kitabına şiir ödülü (1987) verilmiştir. 2003’te Strasburg’da yapılan Türkçe’nin V. Uluslararası Şiir Şöleni’nde Yahya Kemal büyük ödülünü almıştır. Hakkında Yedi İklim dergisi bir özel sayı çıkarmış (Şubat-Mart 2008), Murat Turna tarafından yüksek lisans tezi hazırlanmıştır (İstanbul 2004). Bazı şiirleri Mevlüt Ceylan tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir. Bayazıt’ın şiirleri Sebep Ey (Ankara 1973, 1979), Risaleler (İstanbul 1987), Şiirler (İstanbul 1992, 2014), Gelecek Zaman Risalesi (toplu şiirler) (İstanbul 1998) adlı kitaplarda toplanmıştır.Vefat ettiği gün 5 Temmuz 2008 tarihinde Kahramanmaraş”taki Merkez Anadolu Lisesi”ne ismi verilmiştir. Ankara Gölbaşı ilçesinde de Erdem Bayazıt Anadolu Lisesi mevcuttur. İstanbul”un Güngören onun adını taşıyan bir lise kültür merkezi açılmıştır. Antalya”nın Kepez ilçesinde de Erdem Bayazıt Kültür Merkezi bulunmaktadır. İstanbul Başakşehir”de adı Şair Erdem Beyazıt olan bir orta okul vardır. TRT1’de yayınlanan Yedi Güzel Adam isimli dizide Erdem Bayazıt’ı oyuncu Uraz Kaygılaroğlu canlandırırken onun hayatını anlatan Mustafa Yürekli yönetiminde bir Erdem Bayazıt Belgeseli de çekilmiştir.

Source: İbrahim Can


Karagöz’ün uzak akrabası Çin’de hayatta: Gölge kuklası sanatı yeniden canlanıyor

Bir perde, arkadan yansıyan ışık ve renkli deri kuklalar… Türkiye’de Karagöz-Hacivat ile bilinen gölge oyunu geleneği, Çin’de yüzyıllardır süregelen bambaşka bir yorumla yaşamını sürdürüyor. Antik dönemlerden günümüze uzanan Çin gölge kuklası sanatı, hem halkın kolektif hafızasında hem de modern kültürel projelerde kendine yer bulmaya çalışıyor.

KÖKENİ ANTİK ÇİN”E DAYANIYOR

Çin’de gölge kuklası sanatının kökleri, M.Ö. 2. yüzyıla kadar uzanıyor. Tang ve Song hanedanlıkları döneminde gelişen bu sanat formu, yalnızca bir eğlence aracı değil, aynı zamanda dini törenlerin, halk hikâyelerinin ve toplumsal mesajların sahneye taşındığı güçlü bir anlatım biçimi olarak kullanıldı. Zamanla halk eğitimi ve politik anlatılar için de bir araç haline geldi.

IŞIKLA HAYAT BULAN DERİ KUKLALAR

Çin gölge tiyatrosunun en dikkat çekici yönü, incelikle işlenmiş kuklaları ve onları perdeye yansıtan teknik yapısı. Genellikle inek derisinden hazırlanan kuklalar, ayrıntılı şekilde boyanarak sahneye uygun hale getiriliyor. Hareketli parçalara sahip olan bu kuklalar, oyuncular tarafından hem oynatılıyor hem de seslendiriliyor. Hikâyeler müzik ve şarkılar eşliğinde can buluyor.

HALK KÜLTÜRÜNÜN SAHNESİ

Çin gölge kuklası, yalnızca bir tiyatro gösterisi değil; aşk hikâyeleri, efsaneler ve kahramanlık öyküleriyle yerel kültürün ve sözlü geleneğin de bir temsilcisi. Ülkenin farklı bölgelerinde gölge tiyatrosunun kendine has teknikleri ve kukla stilleri bulunuyor. Örneğin Shaanxi bölgesinde kuklalar daha kalın çizgilere sahipken, Sichuan bölgesinde ince işçilik öne çıkıyor.

DİJİTAL ÇAĞDA VAR OLMA MÜCADELESİ

Günümüzde televizyon, internet ve dijital platformlar karşısında gölge kuklası sanatı izleyici ilgisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Ancak Çin hükümeti tarafından desteklenen projeler, tematik festivaller ve gölge tiyatrosuna ilgi duyan genç sanatçılar sayesinde bu kültürel miras yeniden gündeme geliyor. Ülkedeki King Shadow Museum gibi kurumlar, sanatın yaşatılması ve gelecek kuşaklara aktarılması için aktif çalışmalar yürütüyor.

KADİM SANATTAN GELECEĞE GÖLGE DÜŞÜYOR

Çin gölge tiyatrosu, modern zamanın hızlı ve dijital akışında bir köprü işlevi görüyor. Bir yandan geçmişin hikâyelerini anlatırken, diğer yandan kültürel kimliği yaşatma çabasını sürdürüyor. Işığın ve gölgenin dansı, tarih boyunca olduğu gibi bugün de izleyenleri büyülemeye devam ediyor.

Source: Derleyen: Leyla Aydoğan