“Sağlık Gündemi: Tehlikeli Gıda Uyarıları ve Psikolojik Araştırmalar”

Binlerce kilo salatalık toplatılıyor: “Yenilmesi halinde öldürebilir”

ABD”de federal sağlık yetkilileri, binlerce kilo salatalığın ölümcül bir bakteriyle kontamine olması nedeniyle acil geri çağırma kararı aldı.ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 16 Haziran”da yaptığı ilk uyarıyı 9 Temmuz salı günü güncelleyerek, 71 kutu taze salatalığın en yüksek seviye olan “Sınıf 1” geri çağırma kapsamına alındığını duyurdu.Bu seviye, söz konusu ürünün tüketilmesinin ciddi sağlık sorunlarına veya ölüme yol açabileceği anlamına geliyor.KİLOLARCA SALATALIKTA SALMONELLA TEHLİKESİToplamda yaklaşık bin 360 kilo salatalıkta Salmonella bakterisi bulunuyor olabileceği belirtildi. Bu bakteri, gıda zehirlenmesine neden olabiliyor ve özellikle kana karıştığında veya şiddetli sıvı kaybına yol açtığında ölümcül olabiliyor.SALMONELLA BELİRTİLERİ NELER?En yaygın belirtiler arasında ishal, ateş ve karın krampları yer alıyor. Bu semptomlar özellikle küçük çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf kişiler için ciddi risk oluşturuyor.Yetkililer, açık pazarlarda ürünlere hem satıcılar hem de müşteriler tarafından hijyen kurallarına uyulmadan temas edilmiş olabileceğini ve bakterinin bu yolla başka gıdalara ve insanlara bulaşabileceğini vurguladı.ABD”Lİ ŞİRKET ZOR DURUMDAŞirketin açıklamasında “Lot #357 numaralı salatalıkları satın aldığınızı düşünüyorsanız ürünü hemen çöpe atın veya satın aldığınız yere iade edin” ifadelerine yer verildi.Henüz bu olayla bağlantılı bir hastalık bildirimi yapılmadı ve yaygın bir salgına rastlanmadı. Ancak FDA’nın “Sınıf I” olarak tanımladığı bu tür geri çağırmalar, tüketiciler için ciddi sağlık riskine işaret ediyor.SALMONELLA VAKALARI YAYGINABD”de gıda kaynaklı hastalıkların başlıca nedenlerinden biri Salmonella. Bu tür bakteriler genellikle su, toprak veya yanlış hijyen nedeniyle taze sebzelere bulaşıyor.Örneğin, 2024 Mayıs ve Haziran aylarında Florida”da yine salatalıklarla bağlantılı iki ayrı Salmonella salgını yaşandı. Haziran’daki salgında 34 eyalet ve Washington DC’de 551 kişi hastalandı, 149’u hastaneye kaldırıldı.BUZDOLABI RİSKİNE DİKKATBakteri sadece gıdalardan değil, buzdolaplarından da yayılabiliyor. 2020 tarihli bir araştırmaya göre, buzdolabı sıcaklığının 5 derecenin üzerine çıkması halinde Salmonella ve listeria gibi patojenler hayatta kalabiliyor.

Source: Muhammet Binici


Tansiyon krizi: Ölçümle hayat kurtarılır

Tansiyon krizi nedir?

Tansiyonun çok yüksek değerlere çıkması ve buna eşlik eden belirtilerin başlaması, tıbbi adıyla “hipertansif kriz” olarak tanımlanır. Bu sınır genellikle 180/110 mmHg ve üzeridir. Ancak her yüksek değer kriz anlamına gelmez. Kritik olan şey, tansiyonun aniden yükselmesi ve vücutta hasara yol açmaya başlamasıdır. (Kaynak: American Heart Association – Hypertensive Crisis Overview)

Krizle birlikte hangi belirtiler olur?

Aşağıdaki belirtiler, yüksek tansiyonun artık organlara zarar vermeye başladığını gösterir:

– Baş dönmesi.- Göğüs ağrısı veya baskı hissi.- Görmede bulanıklık, çift görme.- Konuşma bozukluğu, kafa karışıklığı.- Bulantı, kusma.

– Burun kanaması.- Nefes darlığı.- Bacaklarda şişlik.

Bu belirtilerle birlikte tansiyon çok yüksekse, bu bir acil durumdur ve hemen hastaneye gidilmelidir.(Kaynak: Mayo Clinic – Signs of Hypertensive Emergency)

Kriz anında ne yapılmamalı?

En yaygın yapılan 7 hata şunlardır:

1. Tansiyonu bir anda çok hızlı düşürmeye çalışmak.2. Başkasının tansiyon ilacını almak3. Şekerli ya da tuzlu gıdalarla. tansiyonu dengelemeye çalışmak4. Üst üste ilaç içmek.5. Yatar pozisyonda uzun süre kalmak.6. Ağrı kesici ya da sakinleştirici almak.7. Durumu önemsemeyip beklemek.

Krizde yapılan bu hatalar, inme ya da kalp krizi riskini artırabilir. (Kaynak: Cleveland Clinic – Hypertensive Urgencies and Emergencies)

Sonuç: Krizde bilgi panikten daha etkilidir

Tansiyon krizinde en etkili müdahale, paniğe kapılmadan ne yapılacağını bilmektir. Her yüksek değer kriz değildir ama belirtilerle birlikte seyreden yüksek tansiyon görmezden gelinmemelidir. Evde doğru takip, hastaneye zamanında başvuru ve ilaç düzeninin bozulmaması hayat kurtarır.

Tansiyonu nasıl ölçtüğünüz kadar nasıl yorumladığınız da önemlidir

Bazı hastalar 180/100 çıkınca hemen panikler; bazıları ise 200/110 değerini “bana bir şey olmadı” diye hafife alır. Oysa vücut, her yükselişi tolere edemez. Kriz eşiği kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu yüzden sayı kadar belirti, hız, eşlik eden hastalık ve daha önceki ölçüm değerleri dikkate alınmalıdır. (Kaynak: ESC Hypertension Guidelines – Risk Stratification Tools)

Tansiyonu evde nasıl düşürebiliriz?

Ani yükselişlerde panik yapmadan aşağıdaki adımlar önerilir:

– Yavaş ve derin nefes almak.- Karanlık ve sessiz bir odada dinlenmek.- Kol ya da bacakları sıcak tutmak.- Gerekliyse, doktorun önerdiği “gerektiğinde alınacak” ilaçları kullanmak.- Tansiyonu 30 dakika sonra tekrar ölçmek.

Ancak hiçbir durumda tansiyonu bir anda 40-50 puan düşürmeye çalışmak doğru değildir. Bu, beyin ve kalp için risk oluşturur. (Kaynak: Harvard Health – Safe Blood Pressure Lowering at Home)

Evde hangi durumlarda beklenebilir?

Eğer tansiyon 160–170/95–100 mmHg civarında ama hasta belirtisizse, evde kontrollü takip yapılabilir.

– Sessiz bir odada oturmak.- Ayakları uzatarak dinlenmek.- Daha önce verilen ilacı almak.- 30 dakika sonra tekrar ölçüm yapmak gibi adımlarla durum izlenebilir. Ancak belirtiler eklenirse veya tansiyon 180’in üzerindeyse, beklemek tehlikeli olabilir. (Kaynak: European Society of Cardiology – Home Monitoring Protocols)

Kriz riskini artıran faktörler nelerdir?

– Tansiyon hastası olup ilaçlarını aksatanlar.- Yoğun stres, kaygı, korku atağı sorunu olanlar.- Uykusuzluk, ağrı, sıvı kaybı yaşayanlar.- Aşırı tuz alımı, kafein veya alkol tüketimi.- Böbrek hastalığı veya kalp yetersizliği olanlar.

Bu kişilerin tansiyonları ani dalgalanmalara daha açıktır. Dolayısıyla kriz, sadece “tansiyon hastası” değil, tansiyonunu ihmal eden herkesin başına gelebilir.(Kaynak: National Institutes of Health – Hypertensive Crisis Risk Factors)

Source: Haber Merkezi


Psikopatların beyninin çok daha farklı olduğu ortaya çıktı

Yüksek düzeyde psikopatik özellikler taşıyan bireylerin beyinlerinde, dürtü kontrolü ve duygusal düzenleme ile ilişkili bölgelerde belirgin yapısal farklılıklar bulundu. ABD ve Almanya’dan araştırmacıların ortaklaşa yürüttüğü yeni çalışma, bu bireyleri daha iyi anlamaya yönelik önemli ipuçları sunarken, gelecekte geliştirilebilecek rehabilitasyon yaklaşımları için de bilimsel bir zemin oluşturabilir. Psikopati, toplumda hakkında en fazla yanlış bilgi dolaşan kavramlardan biri. Sıklıkla “kötülükle” eş anlamlı gibi kullanılsa da modern psikiyatri kılavuzlarında doğrudan “psikopat” tanısı için resmi bir teşhis kategorisi bulunmuyor. Bunun yerine, duygu eksikliği, manipülatif tutumlar, yüzeysel cazibe, empati yoksunluğu ve antisosyal davranışlar gibi özellikler bir kişilik örüntüsü olarak değerlendirilip belirli bir spektrum içinde ele alınıyor. Chip”te yer alan ayrıntılarda bu kişilik yapısının daha yoğun biçimde görüldüğü bireylerin şiddet davranışı, suç işleme ve suça tekrar eğilimlerinin daha yüksek olduğu biliniyor. Bu nedenle psikopatik özelliklerin beyinle olan ilişkisini araştırmak, hem bireysel hem toplumsal düzeyde önemli sonuçlar doğurabilecek bir konu olarak değerlendiriliyor. Beyindeki farklılıklar Yeni çalışmada, psikopati puanı yüksek 39 erkek katılımcının beyinleri, fonksiyonel MRI görüntüleme teknikleriyle incelendi. Katılımcılar, psikopatinin iki temel boyutunu ölçen ve klinik çalışmalarda yaygın olarak kullanılan 20 maddelik PCL-R (Psychopathy Checklist-Revised) ölçeğine göre değerlendirildi. Bu ölçeğin ilk boyutu duygusal uzaklık ve bağsızlıkla; ikinci boyutu ise antisosyal eğilimlerle ilgili davranışları kapsıyor. Psikopati düzeyi yüksek bireyler, psikopatik özellik göstermeyen bir kontrol grubuyla karşılaştırıldı. Julich Beyin Atlası kullanılarak yapılan hacim analizleri sonucunda, özellikle ikinci boyuta (antisosyal davranışlar) karşılık gelen bölgelerde belirgin yapısal farklar ortaya çıktı. Araştırma, bazal gangliyon, talamus, insular korteks gibi bölgelerde hacim kayıpları olduğunu gösterdi. Bu bölgeler; dürtü kontrolü, sosyal biliş, ödül algısı ve duygusal işlemleme gibi birçok temel işlevle ilişkili. Genel olarak bakıldığında, psikopati düzeyi yüksek bireylerin beyinlerinde, kontrol grubuna kıyasla yaklaşık yüzde 1,45 oranında daha düşük hacim ölçüldü. En dikkat çekici farklar, korteksin bazı bölümleri, ön singulat ve hipokampal formasyonun belirli alt alanlarında yoğunlaştı. Bulgular ne anlama geliyor? Elde edilen sonuçlar, psikopatiyle bağlantılı davranışların yalnızca sosyal ya da çevresel etkenlerle açıklanamayabileceğini; bu durumun nörolojik temellere de dayanabileceğini gösteriyor. Araştırma ekibi, psikopatik eğilimlerin, bazı bireylerde gelişimsel bir beyin farklılığı olarak ortaya çıkabileceğini değerlendiriyor. Buna karşın çalışmanın sınırlılıkları da bulunuyor. Örneklem grubunun görece küçük olması, sonuçların genelleştirilebilirliği konusunda bazı soru işaretleri doğuruyor. Ayrıca, katılımcıların araştırma esnasında madde etkisi altında olmadıkları varsayılsa da, geçmişteki uzun süreli madde kullanımı beyin yapısını etkilemiş olabilir. Bu da verilerin yorumlanmasını bir miktar güçleştirebiliyor. Araştırmacılar, psikopatiye ilişkin daha kapsamlı nörogörüntüleme çalışmalarına ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Bu tür veriler, hem bireylerin erken dönemde tespiti hem de uygun müdahale stratejilerinin geliştirilmesi açısından önem taşıyor. Çalışma, European Archives of Psychiatry and Clinical Neuroscience dergisinde yayınlandı.

Source: Haber Merkezi


Bu yaz yeniden ortaya çıktı! Bardaktan, yataktan, kıyafetten bulaşıyor: Belirti bile vermiyor

Avrupa”nın gözde tatil bölgelerinde ölümcül bir salgın yeniden hortladı. Sağlık yetkilileri, hızla yayılan difteri vakalarına karşı halkı uyarıyor. Yaz sezonunun ortasında gelen bu uyarı, tatilcilerin endişesini artırırken uzmanlar, belirtilere karşı dikkatli olunması gerektiğini söylüyor.

BOĞAZI KAPLAYAN TABAKA ÖLÜMCÜ OLABİLİR

Difteri, boğaz ve bademciklerde gri-beyaz kalın bir zar oluşturarak nefes yollarını tıkayabiliyor. Enfeksiyon, özellikle çocuklar ve aşısız bireylerde ciddi solunum problemlerine, kalp yetmezliğine ve sinir sisteminde hasara yol açabiliyor. Vaka sayısındaki artış, hastalığın hafife alınmaması gerektiğini bir kez daha gösterdi.

DERİDE KABARCIKLAR VE ÜLSERLER OLUŞUYOR

Hastalığın sadece solunum yolu ile değil aynı zamanda deri enfeksiyonlarıyla da ortaya çıkabileceği belirtiliyor. Bacak, ayak ve ellerde irin dolu kabarcıklar ile çevresi kızarık, ağrılı ülserler gelişebiliyor. Difteri bakterisi enfekte kişilerin kişisel eşyalarının paylaşılmasıyla da yayılabiliyor.

2022″DE VAKA SAYISI PATLAMIŞTI

Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC), 2022″de bildirilen 320 vaka ile difteri oranının normalin çok üzerinde seyrettiğini açıkladı. Oysa 2009 ile 2020 arasında yıllık ortalama sadece 21 vaka görülüyordu. 2025 yılı içinde ise şimdiden 13 vaka bildirildi. ECDC yetkilisi Bruno Ciancio, “Belirtiler konusunda daha fazla farkındalık, hızlı teşhis ve acil kamu sağlığı eylemi şart” açıklamasında bulundu.

BELİRTİLER İKİ İLA BEŞ GÜN İÇİNDE BAŞLIYOR

İngiliz Ulusal Sağlık Servisi NHS”ye göre, difteri belirtileri genellikle enfekte olduktan 2 ila 5 gün içinde ortaya çıkıyor. Dikkat edilmesi gereken belirtiler şunlar:

– Boğaz, burun ve dilin arkasında oluşan kalın gri-beyaz tabaka- Yüksek ateş ve boğaz ağrısı- Boyunda şişmiş lenf bezleri- Nefes alma ve yutma güçlüğü- İrin dolu kabarcıklar- Kırmızı, ağrılı görünümlü deriyle çevrili büyük ülserler

AŞI VE HİJYEN ÖNEMLİ

Hastalık, öksürük, hapşırık ve yakın temasla bulaştığı gibi, enfekte kişilerin bardağı, giysisi veya yatağıyla da yayılabiliyor. Uzmanlar, seyahat öncesi aşı geçmişinin kontrol edilmesini ve özellikle çocukların mutlaka aşılı olmasını öneriyor.

Source: Derleyen: Özge Sivas