Kralın yetkisi daha az!
Tarih boyunca aydınların ve sanatçıların bazen sürgüne gönderildiği bazen de kendi isteğiyle sığındığı sıcak bir ikinci yuva Brüksel. Avrupa’da bir “özgürlükler başkenti” aslında. Krala bile hakaret serbest bu ülkede. Belçika Anayasa Mahkemesi, 28 Ekim 2021’de, 6 Nisan 1874’te yürürlüğe giren “krala hakaret” suçunu “altı aydan üç yıla kadar hapis ve para cezası” ile cezalandıran yasayı ifade özgürlüğüne aykırı bularak iptal etti. Mahkeme, bu yasa ile krala diğer insanlara göre orantısız bir şekilde fazla koruma sağlandığını belirtti. Belçika’da ifade özgürlüğü çok geniş yorumlanıyor. Örneğin, Herman Brusselmans, 4 Ağustos 2024 tarihinde Humo dergisinde yayımlanan köşe yazısında, Gazze’deki soykırımın etkileri üzerine duyduğu öfkeyi ifade etti. Yazısında, annesi ölen bir Filistinli çocuğun ağladığı görüntüyü izlediğini, bu durumun onu öfkelendirdiğini belirtti ve “Karşılaştığım her Yahudiye bir bıçak sokmak istiyorum” şeklinde bir ifade kullandı. Ancak yazısının devamında, “Tabii ki her Yahudi bir katil değil” diyerek bu öfkesinin genellenmemesi gerektiğini vurguladı. Bu ifadeler, bazı kesimler tarafından nefret söylemi ve şiddete teşvik olarak değerlendirildi. Gent Ceza Mahkemesi, 11 Mart’ta verdiği kararda, Brusselmans’ın ifadelerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceğine ve cezai sınırları aşmadığına hükmetti. Mahkeme, yazısının bağlamı ve yazarın tanınmış satirik üslubunu göz önünde bulundurarak bu tür ifadelerin demokratik toplumlarda ifade özgürlüğü çerçevesinde korunması gerektiğini belirtti. TEK TÜK İSTİSNALAR Tabii yine de Belçika’da ara sıra basın özgürlüğü ihlalleri oluyor. 10 Mayıs 2021 tarihinde, Brugge Ceza Mahkemesi Flaman resmi TV kanalı VRT’nin gazetecilerinden Bart Aerts’ı “dava dosyasına erişim hakkının kötüye kullanımı” ve telekomünikasyon yasasını ihlal etmekle suçlayarak 4 ay ertelenmiş hapis cezası ve manevi tazminat cezasına çarptırmıştı da şaşırmıştık. 16 Mart 2022’de Gent Temyiz Mahkemesi kararı tamamen bozdu ve yanlış karar temyizden döndü. İhlaller konusunda son anımsadığım 8 Nisan tarihinde Brüksel’de bağımsız gazeteci Thomas Haulotte’un resmi basın kartını göstermesine rağmen polis tarafından gözaltına alınması. Haulotte, Avrupa kurumları çevresinde aşırı sağa karşı afiş asan aktivistleri izliyordu. Polis yetkilileri, Haulotte’un olay anında gerçekten gazetecilik faaliyeti yürütüp yürütmediğinin net olmadığını ve ayrıca önceden herhangi bir çekim izni başvurusu yapılmadığını savundu. Ancak Flaman Gazeteciler Birliği (VVJ), böyle bir başvurunun yasal olarak gerekli olmadığını, polisin keyfi biçimde bir gazeteciyi gözaltına alamayacağını vurguladı. “Gazeteci orada görüntü almak ve fotoğraf çekmek için bulunuyorsa basın kartı zaten bu varlığı meşru kılar” dedi. Haulotte’un da üyesi olduğu Frankofon Gazeteciler Birliği AJP, gazeteciye sahip çıktı. Brüksel polisine karşı resmi şikâyette bulundu. Ülkenin iki meslek örgütü VVJ ve AJP, bu olay karşısında birlikte dayanışma gösterdi. Haulotte hemen salıverildi. Linç ve dava yok Mizah konusunda ise “yeni Türkiye cehennemi” ile kıyaslanınca Belçika neredeyse özgürlükler cenneti sayılır. Belçika siyasetinden hafızama yer etmiş bir karikatürü tanımlayayım, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız. “De Wever sendikaları uyardı” yazıyor karikatürün başlığında. O zamanki Belçika Başbakanı Charles Michel, dönemin Anvers belediye başkanı ve Yei Flaman İttifakı Başkanı Bart De Wever’in köpeği olarak çizilmiş. Önünde yalı, boynunda tasmasıyla “Burada sahibimi bekliyorum” diyor. 11 Mart 2015 tarihinde De Standaard gazetesinde LECTRR (Steven Degryse’in sanatçı mahlası) imzasıyla yayımlanan bu karikatüre halen hakaret davası açılmadı. Kral olsan da karikatürcünün fırçasından kurtulamıyorsun. “Kabouter Plop” adını taşıyan cücenin maceralarının merkezde olduğu, çocuk programına gönderme yapıp Belçika Kralı Filip’i, “Kabouter Flop” olarak çizmek ya da İşeyen Çocuk heykeli olarak çıplak karikatürize etmek burada kimseyi şaşırtmıyor. Çizerler, kralın başrolde olduğu en ağır politik esprileri bile rahatlıkla yapıyorlar gerektiğinde. Geert Hoste’nin yılbaşı esprileri hâlâ kulağımda çınlıyor. Her yıl sonunda, “Acaba bu sefer kim dalga konusu olacak? Kraliyet ailesine neler söyleyecek?” diye televizyon başına geçerdik. Kral Albert ve Paola hakkındaki uç esprilerini VRT’deki yıl sonu gösterisinde kahkahalarla izliyorduk. Şimdi Fas kökenli Kamal Kharmach başarıyla sürdürüyor bu şovu. “Irkçılık ve ayrımcılık” yapmamak koşuluyla ne yazdığına ne de çizdiğine karışılıyor. Espri yapan soluğu mahkemede almıyor ya da karikatür çarpıtılarak ve toplum kışkırtılarak linç edilmiyor. Kralı bile gıkını çıkarmıyor. Ben işte bu yüzden yazmıştım zamanında: Türkiye’de krallık sistemine geçelim.
Source: Erdinç Utku
Dinci/etnikçi anayasa, üst kimlik İslam!
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ’ın dün açılım konusunda yaptığı konuşma, bu köşede yazdığım her satırın doğru olduğunu bir kez daha kanıtladı. Cuma günkü yazımda şu iki cümle vardı: PKK, bu süreçte adım adım Suriye’ye geçip orada devletleşirken Türkiye’de de Türk-Kürt-Arap ittifakı için düğmeye basılmış durumda. 1923 Cumhuriyetinin temelini oluşturan ulus devleti yok etme planıdır bu. Sonunda Erdoğan, Öcalan açılımının ardındaki asıl niyeti itiraf etti. Malazgirt’ten bu yana Çanakkale Zaferi ve Kurtuluş Savaşı dahil hepsini “Türk, Kürt, Arap ve daha nice Müslüman halkın ortak savaşı” olarak niteledi, “Talas Savaşı’nın ardından Türkler Müslüman oldular. O günden bu güne Türk deyince Müslüman, Müslüman deyince Türk akla gelir” diyerek anayasada vatandaşlık bağı ile tanımlanan kimliği inanç ile özdeşleştirdi. Konuşması boyunca ısrarla vurguladığı Türk-Kürt-Arap ittifakını, yalnızca Türkiye ile sınırlamayıp tüm bölgeyi kapsayan bir anlamda ümmetçi bir anlamla yorumladı. Kılıç şakırtılarının bölgeye barış getirdiğini söyleyip “Gerektiğinde kılıçları kınına sokup kalemimizi çıkardık, yeryüzüne, gökyüzüne, birbirimizin yüreğine ‘La ilahe illallah Muhammedün resulullah’ hattını hep beraber kazıdık!” diye haykırdığında salondaki tüm AKP’lilerce ayakta alkışlandı. AKP-MHP-DEM/ÖCALAN İTTİFAKI Erdoğan konuşmasında, “AK Parti, MHP ve DEM Parti. Biz en azından üçlü olarak bu yolu beraber yürümeye karar verdik. Allah’ın izniyle ‘Türkiye Yüzyılı’ nı birlikte inşa edeceğiz” diyerek yeni kurulan üçlüyü de açıkladı. Net olarak görülüyor ki Ekim 2024’ten beri yazdığım gibi, AKP ve MHP dinci/etnikçi anayasa ve ümmet birliği için anlaştı. Erdoğan’ın konuşmasında, “Türkiye için en iyi sistem Osmanlı millet sistemidir” diyen ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ’ı anması da boşuna değildir. Çünkü bu planın senaryosunu yazan ABD, oyuncuları ise AKP, MHP, DEM ve Öcalan’dır. “Barış, demokrasi, özgürlük” sözcükleriyle paketlenen süreç, gerçekte 1923 Cumhuriyetinin altını oyarak federasyona evrilecek bir sürecin başlangıcıdır. Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye’de 30 PKK’li teröristin büyük olasılıkla artık işe yaramayan, eski teknoloji içeren silahlarını yakma gösterisini “PKK silah bıraktı!” manşetiyle duyuran yandaş ve sözde muhalif/bağımsız medya ise halkı yanıltma konusunda kendisi için belirlenen görevi yapmış, büyük bir zafer havası yaratılarak AKP’nin planına destek verilmiştir. YANITLANMAYAN SORULAR! Aklı başında herkes barış ister, silahlar yok olsun ister! Ancak gerçekte bir terör örgütü bu şekilde teslim olmaz. Kolombiya’da FARC, İrlanda’da IRA, İspanya’da ETA, hiçbirinde terör örgütleri ile PKK ile olduğu gibi pazarlık yürütülmedi; tüm silahlar uluslararası gözlemcilerce kayıt altına alınarak imha edildi. İktidar ya da ortakları istedikleri kadar pazarlık yok desinler, o zaman sorarız: PKK’nin kaç silahı, kaç üyesi var ve bunlar nerede? Tom Barrack, “SDG (Suriye Demokratik Güçleri) YPG’dir. YPG, PKK’nin bir türevidir” dediğine göre ve ABD Kongresi daha yeni 130 milyon dolarlık bir paketi destek olarak SDG’ye göndermek için onay verdiğine göre, çoktan Suriye’deki SDG güçlerine katılmış olan PKK tehdidi nasıl ortadan kalkmış olacak? ABD’nin yıllardır ağır ve modern silahlarla donattığı YPG, açıkça sınırımızda devletleşirken emperyalizm Irak ve Suriye’de olduğu gibi Türkiye’yi de parçalı bir yapıyla din devletine dönüştürme planını devreye sokmuştur. Bütün bunlar yaşanırken iktidarın bilinçli olarak belediyelerdeki operasyonla meşgul ettiği ana muhalefet partisi, gereken güçlü bir karşılık vermemiş; muhalif medya da bu operasyonlara ağırlık verirken Süleymaniye’de döndürülen oyuna karşı halkta oluşabilecek tepkiler hafifletilmiştir. Antiemperyalizm bayrağını taşıyan solun ise bu süreçte cesur bir tavır alamadığını belirtmem gerekir. Yurtsever cumhuriyetçilerin azim ve kararı, ülkenin geleceğini belirleyecektir. — Not: Değerli okuyucularım, 30 Temmuz’a kadar altı yazılık bir ara için izin rica ediyorum.
Source: Zülal Kalkandelen
Barış güvercinleri en azılı teröristler çıktı: Terör örgütünden 116 milyon TL”lik poz
Teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla Süleymaniye kırsalında silahlarını ateşe veren ve kendilerini “Barış ve Demokratik Toplum Grubu” diye adlandıran 30 kişilik terörist gruptan 10’unun Türkiye’de aranan azılı teröristler oldukları ortaya çıktı. Silahlarını yakan teröristlerin tamamının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları ve tümü hakkında “Interpol nezdinde kırmızı bültenle arama kararı olduğu belirlendi.BAŞLARINDA 20 MİLYON TL PARA ÖDÜLÜ VAR PKK’nın silah yakma şovuna katılan bu isimler aynı zamanda PKK’nın 5-7 Mayıs’ta Kandil ve Irak’ın kuzeyinde gerçekleştirilen silah bırakma kararının alındığı fesih kongresinde de yer almıştı. Başlarında 20 milyon TL para ödülü bulunan kırmızı listeli teröristler şu şekilde:- KCK’nın sözde eş genel başkanı Bese Hozat kod adlı Hülya Oran: 31 yıldan beri dağ kadrosunda.- Çukurcalı Behzat kod adlı Nedim Seven: 35 yıldan beri dağ kadrosunda. – Tekoşin Ozan kod adlı Esmer Ayaz: 33 yıldan beri dağ kadrosunda.- Baver Rohani kod adlı Hakan Aydın: 13 yıldan beri dağ kadrosunda.
6’SI TURUNCU, SARI VE GRİ LİSTEDEN ÇIKTI- Hamza Botan kod adlı Ergin Tan: 11 yıldan beri örgütün dağ kadrosunda.- Amed Sipan kod adlı Fırat İşleyen: 11 yıldan beri dağ kadrosunda bulunuyor- Xebat Penaber kod adlı Hüseyin Nas: 11 yıldan beri dağ kadrosunda.SARI KATEGORIDE 4 MILYON PARA ÖDÜLÜYLE ARANIYORLAR- Tekin Muş kod adlı Mehmet Demirer: 36 yıldan beri dağ kadrosunda.- Faik Baran kod adlı Mustafa Çakır: 14 yıldan beri dağ kadrosunda- Gri kategoride 2 milyon lira para ödülüyle aranıyorlar- Irmak Ladin Diren kod adlı Besime Gürarslan: 24 yıldan beri dağdaINTERPOL”ÜN DE ARADIĞI İSİMLER VAR30 teröristten Hülya Oran, Nedim Seven ile Esmer Ayaz’ın da aralarında bulunduğu 13’ü ise interpol tarafından kırmızı bültenle aranıyor.İŞTE ARANAN O DİĞER İSİMLER…Tümü hakkında arama kararı bulunan diğer teröristlerin ise isimleri şöyle: Şinda Mardin kod adlı Fatime Yıldırım, Şiyar Dersim kod adlı Adil Daşkın, Serdar Bawer kod adlı Ethem Kılıç, Adil Nefel kod adlı Özhan Ceyhan, Canda kod adlı Mizgin Sönmez, Lilav Azadi kod adlı Ronahi Erol, Zemyan Deniz kod adlı Keziban Sekmen, Axin Zana kod adlı Kıymet Korkmaz, Beritan Botan kod adlı Zeynep Öz, Diljin Ruken Şerife Tekin, Canfeda Bahoz kod adlı Ağin Toprak, Mehdi kod adlı Tacdin Işık, Alişer Koçgiri kod adlı Serkan Özgen, Baver kod adlı Erol Daşdelen, Kendal Agit kod adlı İzzettin Ersoy, Hevi kod adlı Yeşim Yalçıntaş, Arin kod adlı Arya Tokay, Azime kod adlı Bahar Delici, Sterk Amed Şinda Oyunlu, Bengin Ronahi kod adlı Emine Ekin.
Source: Özgür Cebe
Batı Şeria”da kan donduran cinayet: ABD vatandaşı dövülerek öldürüldü!
Batı Şeria”daki Sağlık Bakanlığı”na göre, 20 yaşındaki Sayfullah Saif Musallet, Ramallah”ın kuzeyindeki Sinjil kasabasında öldürüldü.Edinilen bilgiye göre İsrailliler, Musallet”i üç saatten fazla çevreleyerek ambulansın kendisine ulaşmasını engelledi. 20 yaşındaki gencin hastaneye varamadan hayatını kaybettiği belirtildi.Musallet”in 22 yaşındaki arkadaşı Muhammed Nael Hicaz, “Saif”e ulaşan ilk kişi bendim. Oraya vardığımda hareket etmiyordu ve zar zor nefes alıyordu. Onu kurtarmak için zaman vardı.” ifadelerini kullandı.TRUMP”A İSRAİL ÇAĞRISIAmerikan-İslam İlişkileri Konseyi, ABD Başkanı Donald Trump”ı, ABD vatandaşı Seyfullah Musallet”in öldürülmesinden İsrail”i sorumlu tutmaya çağırdı.ABD Dışişleri Bakanlığı, “Batı Şeria”da bir ABD vatandaşının ölümüyle ilgili raporların farkında olduğunu” ve “ailenin mahremiyetine saygıdan” başka bir yorumu olmadığını söyledi.İSRAİL”İN İLK VUKUATI DEĞİLİsrail”in son yıllarda Batı Şeria”da öldürdüğü ABD vatandaşları arasında gazeteci Şirin Ebu Akile, Ömer Muhammed Rabia ve Ayşenur Ezgi Eygi de bulunuyor.
Source: Barış Güngör
Trump, Epstein dosyalarının sürekli gündemde tutulmasına tepki gösterdi
Trump, Truth Social sosyal medya platformundaki hesabından konuya ilişkin paylaşım yaptı.
Musk, “Amerikan Partisi”nin önceliğinin Epstein dosyalarını ifşa etmek olacağını belirtti
ABD Adalet Bakanlığı ve FBI, “Epstein dosyalarında” isim listesine dair kanıt olmadığına karar verdi
Epstein dosyaları konusunda herkesin Adalet Bakanı Pam Bondi”nin peşinde olduğunu öne süren Trump, olanlardan hoşlanmadığını ve bencil insanların “asla ölmeyen bir adam olan Epstein yüzünden” Bondi”ye zarar vermeye çalıştıklarını savundu.
Trump, Epstein dosyalarının eski Başkanlar Barack Obama ve Joe Biden yönetimleri tarafından yaratıldığını iddia ederek, “Rusya aldatmacası ile dünyayı kandıran (bu kişiler) tarafından yazılan bu dosyalara niye bu kadar yer veriyoruz?” değerlendirmesinde bulundu.
Trump, “Tıpkı bana karşı kullandıkları sahte dosyalar gibi Epstein dosyalarını da yarattılar ve şimdi sözde “arkadaşlarım” onların ekmeğine yağ sürüyor. Madem MAGA Hareketi”ne zarar verecek herhangi bir şey vardı, bu radikal solcular neden Epstein dosyalarını yayınlamadılar?” sorusunu yöneltti.
Altı ayda diğer tüm yönetimlerin 100 yılı aşkın süredir başardığından daha fazlasını başarmak üzere olduklarını ve yapacak çok daha fazla işleri bulunduğunu belirten Trump, “Bırakın Pam Bondi işini yapsın, o harika” ifadelerini kullandı.
FBI”nın aylarca Epstein hakkındaki “radikal sol kaynaklı aynı eski belgelere” bakmak yerine “hileli ve çalınmış seçimleri” soruşturması gerektiğini belirten Trump, “Bu şekilde devam edelim ve Jeffrey Epstein gibi kimsenin önemsemediği birine zaman ve enerji harcamayalım.” çağrısında bulundu.
Jeffrey Epstein olayı
En küçüğü 14 olmak üzere 18 yaş altındaki onlarca kız çocuğuna cinsel istismarda bulunmak ve fuhuş ağı oluşturmak suçlamasıyla yargılanan Jeffrey Epstein, tutuklu bulunduğu New York Manhattan Metropolitan Merkez Hapishanesi”ndeki hücresinde 10 Ağustos 2019″da ölü bulunmuştu.
Açıklanan Epstein dava dosyalarında, aralarında Prens Andrew, eski ABD başkanları Bill Clinton ve Donald Trump, eski İsrail Başbakanı Ehud Barak, eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore, aktör Kevin Spacey, şarkıcı Michael Jackson, illüzyonist David Copperfield, avukat Alan Dershowitz ve eski New Mexico Valisi Bill Richardson gibi ünlü isimler yer almıştı.
ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) da ABD Adalet Bakanlığı ile son günlerde kamuoyunda “Epstein dosyaları” olarak bilinen belgelere yönelik yürüttüğü incelemeyle gündeme gelmişti. Adalet Bakanı Pam Bondi, Epstein”e ait binlerce videonun incelendiğini aktarmıştı.
İnceleme sonucunda, ünlü isimlerden oluşan “müşteri listesinin” tutulduğuna dair herhangi bir kanıta ulaşılamadığı, aralarında hükümet yetkilileri, ünlüler ve iş adamlarının da suçuna dahil olduğu gerekçesiyle örtbas amaçlı öldürüldüğü düşünülen Epstein”ın aslında hücresinde intihar ettiği sonucuna varıldığı açıklanmıştı.
ABD”li gazeteci Tucker Carlson da, önceki gün Florida”da bir konferansta yaptığı konuşmada Epstein”in, “İsrail için çalıştığını, başkent Washington”da herkesin aynı şekilde düşündüğünü ancak açıkça söyleyemediğini” iddia etmişti.
Carlson, “Esas konu Jeffrey Epstein”ın muhtemelen Amerikan istihbaratı adına değil, (yabancı) istihbarat servisleri adına çalıştığıdır. Ama şimdi hiç kimse yabancı hükümetin, İsrail olduğunu söyleyemez çünkü bir şekilde bunun kötü bir şey olduğunu düşünmeye ikna edildik.” ifadelerini kullanmıştı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Türkiye Modeli diğer ülkelere örnek olacak
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli”nin çağrısıyla başlayan Terörsüz Türkiye sürecinde ilk PKK”lı grubun silahlarını yakmasıyla kritik eşik geçildi. Terör örgütü PKK”nın silah bırakma sürecinde pazarlık yapılmaması, ara bulucu olmaması ve yıllar değil aylar içinde tamamlanması kararlığı, Türkiye”deki süreci dünya örneklerinden ayıran önemli unsurlar olarak görülüyor. DÜNYA ÖRNEKLERİNDE SİLAH BIRAKMA SÜRECİ YILLAR ALDI Türkiye Gazetesi”nde yer alan habere göre dünya örneklerinin neredeyse tamamına yakınında terör örgütlerinin silah bırakma süreci yıllar aldı. Bu örneklerin birçoğunda silah bırakma en son aşama olarak planlandığı için, müzakereler yıllara yayıldı. Özellikle, IRA, ETA ve FARC gibi örgütlerin sonlandırılması ve silah bırakma dönemleri zorlu geçmiş, örgütlerin talepleri kamuoyunun tepkisini çektiği için, süreçlerin tamamlanması seneleri bulmuştu. Birçok örnekte ayrıca ara bulucular görevlendirildi, üçüncü ülkeler devreye girdi, hatta rahiplerin bile ara bulucu olduğu süreçler yaşandı. Önce pazarlıklar yapıldı, adeta bir al-ver süreci işledi, silah bırakma barış süreçlerinin son aşaması olarak gerçekleşti. TÜRKİYE MODELİ”NDE PAZARLIĞA YER YOK Türkiye”deki süreç ise dünya örneklerinden ayrışan önemli aşamalardan geçti. Güvenlik kaynaklarının analizlerine göre, “Türkiye Modeli” olarak adlandırılan bu süreçte kesinlikle bir pazarlık olmadı, üçüncü göz, gözlemciler veya ara buluculara yer verilmedi ve silahlar bırakılmadan hiçbir şekilde siyasi ve hukuki başlıklar tartışmaya açılmadı, bu unsurlar diğer dünya örneklerinden ayrışan en önemli başlıklar oldu. Ayrıca, herhangi bir provokasyon yaşanmaması ve sürecin enfekte edilmesi ihtimaline karşı da yıllar değil, aylar içinde sonuca ulaşması kararlılığı gösterildi.
Source: Haberler
Kürsüden mahşeri kalabalığa seslendi: Erdoğan”a “Türk-Kürt-Arap” ittifakı yanıtı
CHP lideri Özgür Özel dün “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitingleri kapsamında Malatya”da konuştu.
Onbinlerin akın ettiği miting alanına CHP Gençlik Kolları kitlesel bir yürüyüş düzenledi.
Objektiflere yansıyan görüntülerde binlerce vatandaşın alana geldiği ve alandan taştığı görüldü.
CHP lideri Özel Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın günler öncesinden duyurulan ve “tarihi nitelikte olacağı belirtilen açıklamalarına da Malatya”da yanıt verdi.
ERDOĞAN”DAN “TÜRK-KÜRT-ARAP İTTİFAKI” SÖZLERİ
Erdoğan açıklamasında, “Tarih sahnesine dün çıkmış bir millet değiliz. Türkler, Kürtler, Araplar ittifak yaptığımızda atlarımızın rüzgarı Çin denizine kadar serin esintiler yaydı. Unutmayın atlarımızın şahlanışından coğrafyaya huzur yayıldı. Kılıçlarımızı gerektiğinden kınından çıkarıp omuz omuza çarpıştık. Gerektiğinde kalemlerimizi çıkardık” ifadelerini kullanırken; “Enerjimizi artık asli işimize vereceğiz. Kaynaklarımızı terörle mücadele için değil, kalkınma için seferber edeceğiz. Türkiye kardeşlikle büyüyecek. Türkiye istikrar ve güven içinde yürüyecek. Şunu altını çizerek tekrar söylüyorum; biz bir adım atana her türlü kolaylığı sağlarız. Çıkış yolu arayana kapıyı ardına kadar açarız. Sular tersine akmaz. Akarsa da gerekeni yaparız. Kimse tedirgin olmasın. Türk çok daha güvendedir, çok daha güçlüdür. Kürt-Arap çok daha güvendedir, çok daha güçlüdür. Annelerimiz evlat acısı çekmeyecek” dedi.
CHP lideri Özel, Erdoğan”ın konuşmasına şu sözlerle yanıt verdi:
“EMEKLİYE, ASGARİ ÜCRETLİYE ZAM AÇIKLAMADI”
“Ve bugün aslında çok tarihi bir gündeyiz. Tayyip Erdoğan günlerdir bugün tarihi bir açıklama yapacağını söyledi. Günlerdir açıklamanın yapılacağı salonun hazırlıklarını gösteriyorlar, ‘Üç gün kaldı, iki gün kaldı.’ Millet bugün döndü, kulağını açtı dinledi. Asgari ücrete zam açıklamadı, emekliye zam açıklamadı. Memur emeklisine seyyanen zam vermedi. Atanmayan öğretmene müjde vermedi. Don gören çiftçilere bir ödemeden bahsetmedi. ‘Demokrasiye döneceğim, adil bir yönetim yapacağım’ demedi. Erken seçim müjdesini vermedi ama döndü dolaştı, kendi partisinin propagandası yaptı.
“BİZE TERÖRİST DİYENLER TERÖR ÖRGÜTÜNÜN BAŞI İLE OTURDULAR”
‘Efendim PKK silahları yaktı bundan sonra AK Parti, MHP, DEM birlikteyiz, başkasını istemeyiz. Bundan sonrası Türkiye’nin 100 yılı’ dedi. Önce şunu söyleyeyim. 41 yıldır PKK terör örgütü var, 23 yılı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarında. Ya Erdoğan Başbakan ya Cumhurbaşkanı. Geldiği sene 2002’de sadece yedi şehidimiz var. Oradan aldı, yalan yanlış işler yaptı. 2015-16’da 530 şehidimiz var. Geçmişte ‘Çözüm süreci’ dediğinde ‘CHP’yi istemem.’ MHP o zaman buna ‘Apo’yla anlaştın’ diyor, ‘İhanet süreci’ diyor. Bu Devlet Bahçeli’ye ‘Kan emici vampir’ diyor, birbirleriyle çatışıyorlar, CHP’yi istemiyorlar. Arkasından 530 tane şehit veriyoruz. Sanki buralarda hiç suçu yokmuş gibi bugün çıkmış, ‘Biz anlaştık, biz yapacağız, bu işten de fayda göreceğiz’ diyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak yıllardır teröre karşıyız, hem terörsüz hem demokratik bir Türkiye’nin arkasındayız. Biz barışın da demokrasinin de teminatıyız. Biz hem terörsüz hem demokratik bir Türkiye istiyoruz. Karşımızda demokrasiye savaş açan, rakiplerini hapse atan, belediyelere kayyım atayan, seçilmiş siyasetçileri zindanlarda çürüten otokrat bir iktidar var. Bu anlayışla bu ülkeye demokrasi gelmez. Buradan ‘İç cephemiz güçlü olsun’ diyenlere sesleniyorum. Muhalefete zulmederek, zindanları siyasi tutsaklarla doldurarak yapamazsınız. Biz Saraçhane’de yedi gün, yedi gece bütün demokratlar birlikte direndik. Ümit Özdağ’a özgürlük, Ekrem İmamoğlu’na da özgürlük, Selahattin Demirtaş’a da özgürlük dedik. Hep beraber, yan yana, omuz omuza seçilmişlerin yanında durduk. Ama bugün, dün DEM Parti ile görüştük diye bize terörist diyenler, belediye meclislerinde eski DEM’den bir belediye meclis üyesi var, Kent İttifakı var, İstanbul İttifakı var diye belediye başkanlarımızı hapse atanlar, şimdi terör örgütünün başı ile oturdular, anlaştılar. Ama halen daha belediye başkanlarımızı içeride tutuyorlar. Bugün şunu açıkça gördük. Erdoğan umut siyaseti yapamadığı için, tükenmiş olduğu için, perişan olduğu için bir daha seçim kazanma ihtimali olmadığı için bir düşman arıyor, yine düşman siyaseti yapmak istiyor. Erdoğan’a sesleniyorum; aç olanın karnını doyurmadan, işsiz olana iş bulmadan, dertli olanın derdini çözmeden korku siyasetine geçit yok. Yıllardır açsın biliyorum, işsizsin biliyorum yoksulsun biliyorum ama oyu bana vermen lazım. Yoksa vatani öldürecekler, bayrağı indirecekler, ezanı dindirecekler diye milleti bütün zorluklarına rağmen korku siyasetiyle kendisine oy verdirdi. Şimdi orada yaptığı, orada yaptığı suçlamaları bugün hepsini unuttu yeni bir korku Siyaseti, yeni bir düşman, Cumhuriyet Halk Partisi. Burada nerede ona sesleniyorum durduğum yerden geri gitmem teröre de karşıyım barışın da arkasındayım. Terörü de karşıyım barışın da arkasındayım. Siyasete sana göre yapmam.
“MÜSLÜMANLIK ÜZERİNDEN YENİ BİR İTTİFA KURACAK”
Gazi’nin partisini Cumhuriyet Halk Partisi’nin Türkiye’nin birinci Partisi’nin kimseye aşağılatmam, alnını karışlarım senin, alnını karışlarım. Çıkmış Kürt Türk Arap, Kürt Türk Arap. Hesap Kürtlerin temsilcisi dem. Türklerin temsilcisi MHP bak bak bak. Arapların temsilcisi kendisi. Suriyelileri doldurdu Arapların temsilcisi kendisi. Bir çatı kuracak çatıda vatandaşlık bilinci değil Ümmet bilinci olacak. Sünni Müslümanlık üzerinden yeni bir ittifak kuracak ve aklı sıra bunun üzerinden yeni bir ittifakla yürüyecek. Bugün çeşitli siyasi partilerden açıklamalar geliyor. Biz Kürt ve Türk’ün kardeşliğine gözyaşının bitmesine, şehit gelmemesi için her şeyi yaparız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak durmamız gereken yerde dururuz.
“DİN SİYASETİ ÜZERİNDEN SANA HESAP YAPTIRMAYIZ”
Çeşitli partilerden açıklamalar geliyor. Biz şehit gelmesin diye her şeyi yaparız ama Türkiye’ye bir ümmetçilik üzerinden din siyaseti üzerinden bu coğrafyada sana hesap yaptırmayız, biz bu işi Türkiye ittifakıyla nasıl yendiysek yine yeneceğiz. Buradan bütün CHP’lilere sesleniyorum asla ve asla korkmayın. Efendim yeni bir ittifak kurulur orada hiçbir partiyi de hor görmeyin. Kürtleri ilkesiz insanlar gibi düşünmeyin. Kürtlerin de biz Türklerinde Laz’ı da Çerkez’i de baş üstünde. Ben Türk Milliyetçilerine de kurban olayım ülkücülere de kurban olayım Kürt kardeşime de kurban olayım Tayyip Erdoğan düş yakamızdan…
Erdoğan 115 gün önce dedi ki bunlar insan içine çıkamayacaklar. bunlar bir ay içinde birbirinin yüzüne bakamayacaklar. Malatya’dayım İsmet Paşa’nın memleketindeyim. Buradan bütün Malatyalıların gözünün içine baka baka söylüyorum. Ekrem Başkan masumdur atılanlar yalandır Ekrem Başkan adayımızdır namusumuzdur. Kendimize güvenimiz tam. Terörsüz Türkiye, Tutuksuz yargılama TRT’den canlı yayın. Siz de o savcılarınıza güveniyorsanız TRT’de çıkın karşımıza TRT’de canlı yayında hesaplaşalım.”
Source: Haber Merkezi
Başbağları ve Srebrenitsayı Unutmadık
Temmuz ayları geldiğinde sevgili Ali Taşdelen canlanır hayalimde.
Şehadeti üzerinden bunca zaman geçti.
Ama o, baktıkça yüzünde huzur bulacağınız güzel bir kardeşimizdi.
1993 yılının 5 Temmuz akşamı yani, 32 yıl önce Erzincan’a 220 km mesafedeki Başbağlar Köyünde cumhuriyet tarihinin en büyük toplu katliamlarından biri yaşanmıştı.
İşte o katliamda şehit düştü Ali.
Kemaliye İlçesine bağlı bu şirin köyümüzde akşam namazı vakti işlenen bu cinayetin yaraları hala taze, hala canlı ve hala dipdiri duruyor yüreklerimizde.
Başbağlar katliamı, insan soyunun ne kadar vahşi, zalim ve acımasız olabileceğine en canlı örnek olarak gösterilecek bu ve benzeri vahşetlerin, çocuklarımıza ve torunlarımıza bırakacağımız geçmişimizde ne yazık ki, utanç dolu olması ile de unutulmaz bir cinayettir.
PKK en vahşi cinayetlerinden biri olan bu cinayeti işlerken, üç gün önceki iki Temmuz’da, Sivas’taki Madımak Otelinde yaşanan ve yine bu ülkenin insanlarının kanının akıtıldığı acı olayları bahane etmişti.
Oyun değişmemişti; yeni, Alevi-Sünni kavgalarını tetiklemek.
Yüzlerce yıl bu coğrafyada birlikte yaşamış; komşuluk yapmış, omuz omuza vererek düşmana karşı savaşmış, aynı inancı paylaşmış, aynı kıbleye yönelmiş, aynı topraktan bir çınar gibi yükselmiş ağacın dalları olarak ortak acı ve sevinci paylaşmış bu insanlar niçin birbirini öldürdüler?
Düşünebildiler mi?
Düşünemediler.
Çünkü buna fırsat verilmedi.
Sadece cumhuriyeti baz alsak bile 46 yıl birbiriyle kardeşçe yaşayanlar neden 1960’lardan 2000’lere kadar birbirinin kanını döktüler?
2 Haziran 1966’da Muğla Ortaca’da başlayan ve bir kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylarla ilk fitil ateşlenmişti.
11 Haziran 1967’de Elbistan’da,
18 Ocak 1968’de Malatya’da,
15 Aralık 1968’de Hekimhan’da,
5 Mart 1971’de Kırıkhan’da,
23 Şubat 1975’de Erzincan’da,
17 Nisan 1978’de Malatya’da,
4 Eylül 1978’de Sivas’da,
22-24 Eylül’de Kahramanmaraş’ta,
28 Mayıs 1980’de Çorum’da meydana gelen toplumsal olaylarda yüzlerce insan öldü ve ocaklar söndü, binlerce iş yeri tahrip edildi, evler ateşe verildi, binlerce araç tahrip edildi.
Kim kazandı?
Cevap çok acı, çok yaralayıcı;
Zemini bizim kanlarımızla sulayarak temelini attılar, hazırlık yaptılar ve Çorum olaylarından üç ay sonra 12 Eylül darbesini yaptırdılar.
Sonucunda “bizim çocuklara” bu darbeyi yaptıran ABD kazandı.
Kaybeden bu vatanın evlatları oldu.
Ders aldık mi peki?
GAZİ OLAYLARI İLE BÜYÜK ŞEHİRLERDEKİ AYRIŞMANIN TEMELİ ATILDI
2 Temmuz 1993’de Sivas’da,
5 Temmuz 1993’de Başbağlar’da,
12 Mart 1995’de İstanbul Gazi’de yeniden birbirimize kanımızı döktürdüler.
Bunca yaşanan toplumsal olaylar haricinde 1970’lerde günde ortalama 20 genç fidemizi de, sağcı-solcu kavgasında toprağa verdik.
Bunlar arasında hiç şüphesiz Gazi Olayları çok büyük bir tuzak ve provokasyon olarak tarihimizde ibretlik bir olaydır.
Çünkü Gazi Olayları dışındaki bütün Âlevi-Sünni olayları Anadolu’da olmuştur.
Metropollerde benzeri bir olay yaşanmamıştır.
Gazi Olayları İstanbul’da olmuştur ve kutuplaşmanın temelleri o akşam orada, Gazide atılmıştır.
Öte yandan bu coğrafyada yüzyıllardan beri Alevilerle Sünniler arasında yaşandığı iddia edilen yalan yanlış yüzlerce uydurma masal anlatılır.
Nakledilen ve ne Alevilere ne de Sünnilere asırlar sonra bile hala acı ve gözyaşından başka hiçbir faydası olmayan bu kanlı iddiaların taşıyıcıları da ne yazık ki biziz, kendimiziz.
Kendi cehaletimiz yüzünden bir türlü bu Kan Davasını (!) bitiremedik.
Biz bitirmeyince ve bu kanlı masalları dilden dile taşıyınca, intikam duygularımızı körükleyen, bizi birbirimize kırdırmaktan çıkar sağlayanlar da sürekli ellerini oğuşturup fırsat kolladılar ve ilk fırsatta gençlerimizin eline ateşi tutuşturdular.
Cumhuriyet’in kurucu kadroları da ne yazık ki, bizim birbirimize olan muhabbetimizi bitiren batı kaynaklı toplumsal temellere yer vererek intikam ateşinin altını beslediler.
Bugün hala en ufak bir fırsatını bulmaya çalışan, Alevilerle Sünnileri birbirine kırdırmak isteyen onlarca kişi, kurum, dernek ve kuruluş var.
Bunların bir kısmı yurt dışında, hatırı sayılır bir kısmı da yurt içindedir.
Bu kışkırtıcı ve fırsat kollayıcı düşmana karşı, bir parça teselli edici olanı ise halkımızın, Anadolu’da onlarca Sünni-Alevi kavgasından ders almış olmasıdır.
Başbağlar köyünde vahşice katledilen 33 canımız arasında uzun zaman birlikte çalıştığımız, mesai arkadaşım Ali Taşdelen ve 33 canımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve metanet diliyorum.
Umalım ve dileyelim ki; ırkçı bir bakış açısı ile toplumumuzun arasına dinamit koymak isteyen, Jön Türk ve İttihat Terkki ihanetinden ders almayan ve aramızda dolaşan gafiller akıllarını başına alırlar.
STEBRENİTSAYI UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ
Aslında Srebrenitsa”dan önce de unutamadığımız ama unuttuğumuz sanılan öyle çok şehrimiz var ki, bunların her biri hafızalarımızda belli belirsiz izler bırakmış olarak yaşıyorlar.
Kimi Ortadoğu”dan, kimi Asya”dan, kimi Afrika”dan, kimi İspanya”dan …yüz yıllardır şehirlerimiz kan ağlıyor.
Sebep mi sordunuz?
Sebep de çok; hırsımız, nefsimiz, cehaletimiz, çekememezliğimiz ama en çok da ihanetimiz yaraladı şehirlerimizi.
İsterseniz Mekke”den yola çıkın, Kara bir cehaletin sebep olduğu tarihin en acımasız sürgününe tanık oldu o kutlu belde.
Sonra Medine, Kûfe, Bağdat, Şam, Kudüs, Endülüs, Buhara, Semerkand, San”a, Gazze, Bosna, Çanakkale, Trablus, Basra, Halep, Kahire, Çeçenya, Kabil, Cezayir, Üsküp, Kırım, Hama…ve daha yüzlercesi.
Ve yüzlerce şair bu şehirlerimizden birçoğunun acılarını paylaşmıştır.
Srebrenitsa da bugün Gazze’de yaşananlar gibi Batı”nın, çağdaş dünyanın, Avrupa”nın ve Hristiyan aleminin en büyük utançlarından ve yüz karasındandır.
Bu leke Avrupa”nın ve Hristiyan dünyanın siciline öylesine derin ve kapkara bir şekilde işlenmiştir ki, dünya durdukça bu kahpeliğin lekesini asla kazıyamazlar.
1995 yılında Yugoslavya iç savaşı sırasında Sırp katiller Müslüman Boşnakları Srebrenitsa”da kuşatırlar.
Şehri Birleşmiş Milletler adına koruyan Hollandalı askerlerin komutanı Boşnaklara teslim olmalarını, BM’nin yani, kendilerinin güvencesi altında olduklarını söyleyerek Boşnakları silahsızlandırdıktan sonra gözü dönmüş Sırp katillerin eline teslim ettiler.
Ve Hollandalı komutan, askerleriyle birlikte, Srebrenitsada on bin dolayında Müslümanın hunharca katledilişini BM adına izledi.
O gün bugündür Boşnaklar adalet (!) arıyorlar ve Hollanda Yüksek Mahkemesi Hollanda”yı bu katliamdan ” kısmen sorumlu ” tuttu.
Güya vicdanlarını rahatlattılar.
Hangi vicdan?
Olmayan şeyin rahatlatılması söz konusu olabilir mi?
Bir de unutulmaması gereken, şu var tabi: nerede ve ne zaman olursa olsun, Müslümanlara karşı “kutsal ” savaşı yürütmek, (oro, honor, evangelio). “Hristiyan olmayan düşmanı yok etmek ve elindekine sahip olmak”, ideallerinden hiçbir zaman vazgeçmediler.
Ama, ne demişti bilge kral Aliya İzzet Begoviç:
“Saraybosna, Allah’ın yardımı ve bizim de çabalarımızla ya siyasi ya da askeri araçlarla, elbet kuşatmadan kurtarılacak, (..) Harap düşmüş olmalarına ve karanlığa rağmen umutlarını kaybetmesinler, büyük bayramların sembolize ettiği iyiliğin ve ışığın gücünün nihayet galip geleceğine inansınlar”.
Ferman Karaçam
YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam
Twitter : twitter.com/fermankaracam
Instagram : instagram.com/fermankaracam
Facebook : facebook.com/karacamferman
E-mail : fermankaracam@gmail.com
Web Sitesi : fermankaracam.com
Source: Ferman Kara
Muson yağmurları 104 can aldı!
Pakistan da etkili olan muson yağmurlarının yol açtığı selde yaşamını yitirenlerin sayısı 104 e yükseldi. DHA nın haberine göre Pakistan Ulusal Afet Yönetimi Kurumu’ndan yapılan açıklamada, Hayber Pahtunhva, Doğu Pencap, Sind ve Belucistan eyaletlerinde muson yağmurlarının etkisini sürdürdüğü bildirildi. 200 KİŞİ YARALANDI Yağışların neden olduğu sellerde hayatını kaybedenlerin sayısının 104 e yükseldiği bildirilen açıklamada, 200 kişinin de yaralandığı kaydedildi. Açıklamada, ülke genelinde yağışların şiddetini artırabileceği vurgulanarak, yetkililere hazırlıklı olmaları uyarısı yapıldı.
Source: Habertürk
Müzakere yok, pazarlık yok, al-ver yok!
Bölgedeki gelişmelerde devletin daha güçlü hale gelmesi için Başkan Erdoğan”ın iç cephenin takviyesi çağrısına ilk cevap hiç beklenmeyen bir yerden, sürpriz bir şekilde MHP Liderinden geldi!Kapatılmasını istediği, vekillerine maaş verilmesine bile karşı çıktığı PKK”nın siyasi uzantısı olan DEM Parti”ye zeytin dalı uzattı.Devlet beyin DEM Parti ile tokalaşması iç cephenin takviyesi istikametinde atılmış fevkalade önemli bir adım oldu. Başka bir siyasi lider bunu başaramazdı.2013-2015 kardeşlik sürecine şiddetle karşı çıkan MHP”nin 10 sene sonra İmralı”yı göreve çağırarak PKK”nın feshi çağrısında bulunması sürecin olumlu neticelenmesinin en önemli ana faktörü olmuştur.Devlet beyin attığı bu ilk adıma Başkan Erdoğan”ın da sahip çıkarak devlet politikasına dönüştürmesi; DEM Parti”nin sürece olumlu katkıda bulunması; Ankara”nın örgütün silah bırakma ve fesih sürecini üçüncü bir aracı ülkeye ihtiyaç duymadan yürütmesi; Ankara Bağdat ve Erbil arasındaki koordinasyon ve titizlikle kurulup icra edilen mekanizma, örgütün fesih kararını açıklamasıyla ve evvelki gün silah bırakma merasimiyle sonuçlanmıştır.11 Temmuz, tarihe Terörsüz Türkiye hedefine bir adım daha yaklaşıldığının ve terörsüz bölge hedefine itina ile yüründüğünün işareti olmuştur.Emperyalist batıya ihtiyaç duymadan yerli imkânlarla 41 yıllık terör örgütünün feshi ve silah bırakması Türkiye”nin başarısıdır.Bu başarı Başkan Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli”nin yürüttüğü süreç, İmralı ve DEM”in olumlu katkılarıyla gerçekleşmiştir.Başkan Erdoğan”ın dün Kızılcahamam”da söylediği gibi bu sonuç, bir müzakerenin pazarlığın ve al ver sürecinin neticesi değildir!Burada şu tespiti mutlaka yapmamız gerekiyor.Örgütün silah bırakma aşamasına gelmesi sadece güvenlik tedbirleriyle gerçekleşmiş değildir.AK Parti hükümetleri boyunca yapılan sessiz devrimlerle örgütün hemen hemen tüm argümanları anlamsızlaşmıştır.Bunu da İmralı 25 Şubat mesajında, “1990”larda reel sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK”nın anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır, dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.” ifadeleriyle itiraf etmiştir.Yani gelinen sonuç sadece güvenlik politikalarıyla değil AK Parti hükümetlerinin sorunu büyük oranda çözmesinin katkısıyla PKK”yı anlamsızlaştırmıştır.Nitekim dünkü konuşmasında Başkan Erdoğan, devletin yaptığı yanlışlara da temas ederek tamamını düzelten ve sessiz devrimlere imza atan bir yönetim sergilendiğine değinmiştir.İmralı”nın, “Ayrı ulus devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.” tespiti de örgütün hedefsiz kaldığının ayrı bir boyutuydu.41 yıllık terör dönemi bitmiştir.Bundan sonra süreci TBMM yürütecektir.Önce oluşturulacak komisyon bir çalışma yapacak sonra komisyonun teklifleri istikametinde TBMM yasal düzenlemeler yapacaktır.Bu bağlamda Başkan Erdoğan”ın, “Cumhur İttifakı olarak AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve DEM heyetiyle de birlikte bu süreci evelallah pişirerek geleceğe taşıyacağız.” ifadesi DEM”in meşrulaştığının resmidir.Yine Başkan Erdoğan”ın, “Şimdi AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi, DEM, biz en azından üçlü olarak bu yola beraber yürümeye kararı verdik.” ifadesi mecliste yapılacak düzenlemelerin önünde herhangi bir engel kalmadığının işaretidir.Bu birliktelik mecliste 360 sınırını rahatça aşacağı için yeni anayasa dâhil tüm yasal düzenlemelerin önündeki engelin de kalktığının işaretidir.İnşallah DEM Parti bu fırsatı zayi etmez!
Source: Resul Tosun
‘Siyonizm”e içeriden bir başkaldırı: Neturei Karta”nın sessiz isyanı
2014 yılına ait bir gazete kupürü dikkatimi çekti…
Başlık şöyleydi:
“İsrailli Neturei Karta üyesi İran için casusluk yaptığı gerekçesiyle mahkûm edildi”
Her ne kadar geçmiş tarihli bir haber olsa da devamını büyük bir iştahla okumaya koyuldum;
Aynen şu ifadelere yer veriyordu:
“Siyonizm karşıtı Haredi Ortodoks Neturei Karta tarikatının bir üyesi, İran için casusluk yaptığı gerekçesiyle 4,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı”
Neturei Karta…
Sâmî dil ailesinin Kuzeybatı grubuna intisap eden Aramice dilinde bir tamlama…
‘Şehrin Muhafızları’ anlamına gelen bu kavram aynı zamanda Siyonizm karşıtı bir Ortodoks Yahudi oluşumuna da adını veriyor…
1930″larda Haham Amram Blau tarafından kurulan Neturei Karta, ‘Mesih’ geri dönene kadar herhangi bir Yahudi devletinin var olmaması gerektiğine inanmakta…
Bu kapsamda Siyonizm”e ve İsrail Devleti”nin varlığına karşı çıkan söz konusu ultra-Ortodoks Yahudi hareketi İsrail karşıtı eylemlere ve Gazze katliamı protestolarına verdiği desteklerle ön plana çıkıyor.
Dünya çapında Filistin yanlısı mitinglere katılarak görüşlerini çeşitli medya kanallarında dile getirmekten çekinmeyen bu grup Tel Aviv’in başını daha da ağrıtacak gibi görünüyor.
Nitekim Mart 2012″de El Cezire”ye verdiği bir röportajda Siyonizm”i “Yahudi halkına yasak olan bir toprak parçasını elde etmek için ortaya atılan materyalist milliyetçi bir düşünce” olarak tanımlayan Neturei Karta organizasyonunun sözcüsü Yisroel Dovid Weiss’in vizesi geçtiğimiz günlerde iptal edilerek İsrail”e girişi süresiz yasaklanmıştı.
Yaşanan gelişme Siyonizm karşıtı Haham Yisroel Dovid Weiss”in Brezilya”nın ev sahipliğinde, Rio de Janeiro kentinde 17’incisi düzenlenen BRICS Liderler Zirvesi”nde İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi ile fotoğraf çektirmesi üzerine yaşandı.
Öyle ki konuya ilişkin açıklamada bulunan İsrail İçişleri Bakanı Moshe Arbel’in “İsrail”e karşı hareket eden ve düşmanlarıyla özdeşleşen hiç kimsenin ülkeye girişine izin vermeyeceğim” diyerek oluşumu dolaylı yolla hedef aldığı bile görüldü.
Peki Neturei Karta, muhalif kimliğini söylem üzerinden inşa etmeye devam edecek mi yoksa Tel Aviv yönetimini daha zorlu bir süreç mi bekliyor?
Söylemde aktif ve görünürler;
Örneğin, 7 Ekim 2023″te başlayan İsrail-Hamas Savaşı”nda katliama tepki olarak Filistin yanlılarıyla birlikte ellerinde Filistin bayrakları taşıyarak üzerinde İngilizce ve Arapça “Tevrat Filistin topraklarının Filistin egemenliğine geri verilmesini talep ediyor”, “‘İsrail Devleti dünya Yahudilerini temsil etmiyor” yazılı dövizlerle yürürken “Yahudiliğe evet. Siyonizm’e hayır. İsrail devleti ortadan kalkmalı” diyorlar…
2 Ağustos 2024’de İsrail’in Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye”yi hedef alan suikastı üzerine açıklamada bulunan Neturei Karta, Haniye suikastından “Siyonist İsrail rejimini” sorumlu tutmuş ve Haniye”nin ailesine başsağlığı dileklerini ilettiği açıklamasında yaşananların nedeninin “Siyonizmin varlığı” olduğunu belirtmişti…
Fakat bu söylemler Tel Aviv yönetimini tehlikeye atma potansiyeline sahip değil.
Bununla beraber yine de ülkede tüm projeksiyon bu birkaç bin kişiden oluşan Neturei Karta topluluğunun üzerinde…
Çünkü Neturei Karta’nın varlığı, İsrail siyasetinde sadece bir aykırılık değil, aynı zamanda derin bir ideolojik fay hattının da göstergesi.
Sayıca az olmalarına rağmen temsil ettikleri fikir, Tel Aviv’in kurucu paradigmasına doğrudan bir itiraz barındırıyor
Her ne kadar devlet mekanizması tarafından marjinalize edilmeye çalışılsa da Neturei Karta, varlığıyla İsrail’in sadece sınırlarını değil, tanımını da tartışmaya açıyor.
Ve belki de Tel Aviv için asıl tehdit burada başlıyor…
Source: Fatih Yoncal