İlaç devi Novartis”ten 10 milyar dolarlık geri alım hamlesi
İsviçre merkezli ilaç şirketi Novartis, ikinci çeyrekte beklentilerin üzerinde kar açıklamasının ardından 10 milyar dolarlık yeni bir hisse geri alım programı başlattığını duyurdu. Şirket, yıl geneli için kar tahminini de yukarı yönlü revize etti.2023’te başlatılan program tamamlandı2027 yılına kadar sürecek olan bu yeni geri alım planı, 2023’te başlatılan 15 milyar dolarlık programın tamamlanmasının ardından geldi. Novartis, yeni adımın uzun vadeli büyümeye ve finansal sağlamlığa duyulan güvenin bir göstergesi olduğunu belirtti.CEO Vas Narasimhan, özellikle prostat kanseri ilacı Pluvicto, lösemi tedavisinde kullanılan Scemblix ve meme kanseri ilacı Kisqali’nin gösterdiği güçlü performansa dikkat çekerek, bu tedavilerin gişe rekortmeni kalp ilacı Entresto için 2025 ortalarında beklenen jenerik rekabeti dengelemeye yardımcı olacağını belirtti.Çekirdek faaliyet karı yüzde 21 arttıŞirketin ikinci çeyrek net karı, geçen yılın aynı dönemine kıyasla 3,25 milyar dolardan 4 milyar dolara yükseldi. Sabit kur bazında satışlar yüzde 11 artışla 14,05 milyar dolara çıktı ancak bu rakam, analistlerin 14,17 milyar dolarlık beklentisinin hafif altında kaldı. Öte yandan, çekirdek faaliyet karı yüzde 21 artışla 5,93 milyar dolara ulaştı ve 5,75 milyar dolarlık piyasa tahminini geride bıraktı.
Source: Dünya Gazetesi
İbni Sina neyi icat etti?
Analitik ölçü kavramını vücut ısısı, nabız ve idrar incelemesine sistematik biçimde entegre eden bu bilge, sağlık pratiğinde ilk kapsamlı teşhis kılavuzunu ortaya koymuştur. Başka bir deyişle, bugün klinik muayenede kullandığımız belirti–bulgu kategorileri onun norm tablolarıyla başladı. Daha fazla ayırntı ve merak edilen her şey için içeriğimizin devamını okuyabilirsiniz. El-Biruni ile yazışmalar yapacak kadar çok yönlü bir bilim çevresinde yetişen İbni Sina, 11. yüzyılın ilk çeyreğinde kaleme aldığı El-Kanun fi t-Tıbb ile anatomi, patoloji, farmakoloji ve hijyen disiplinlerini tek metinde birleştirdi. Bu eserin Avrupa’da “Canon Medicinae” adıyla Latinceye çevrilmesi, üniversite tıp fakültelerinde beş asır boyunca temel ders kitabı olarak kullanılmasıyla sonuçlandı. Yeniliği, yalnızca geniş konulu ansiklopedi yazmakla sınırlı değildi; klinik gözlemi nicel veriyle destekleyen ilk “normal değer aralığı” kavramını ortaya atarak muayene sonuçlarını öznellikten kurtardı. Özellikle ateş tablolarında vücut sıcaklığını dört dereceye ayırması ve her dereceye özgü tedavi seti önermesi, termometre öncesi dönemde standardizasyonun yolunu açtı. Farmasötik tarifelerde 760’tan fazla bitki–mineral bileşimi doz, hazırlama tekniği ve endikasyonla birlikte listelendi; bu sistem, eczacılık mesleğinde formüler tip metnin erken örneği kabul edilir. İşte detaylar… İBNİ SİNA NE İCAT ETTİ? İbni Sina icat etti denildiğinde öne çıkan somut yeniliklerden biri, kontrollü damla damla sıvı aktarım baloncuğudur. Günümüzde basit infüzyon aparatına benzeyen bu gereç, içi sıvı dolu hayvan mesanesine eklenen ince gümüş iğne ve ayarlanabilir keçe kapaktan oluşur. Amaç, özellikle idrar yolu yıkamada sıvının sabit debiyle organ boşluğuna verilmesidir. Basınç sütununu düz mesane balonu ve yere yerleştirilen sabit ağırlık plakası ile düzenleyerek doku hasarı riskini azaltmıştır. Cihaz V. yüzyıl Bizans sünger pompasından farklı olarak geri akışı engelleyen topak valf içerir; böylece kontaminasyon olasılığını düşürmüştür. Avicenna’nın tarif ettiği bu mekanik düzenek, 16. yüzyılda Avrupa cerrahisinin irrigasyon şemalarına doğrudan model olmuştur. İBNİ SİNA NEYİ BULDU? Nabız muayenesini nicel ölçütlere bağlama girişimi, İbni Sina’nın en özgün buluşlarından biridir. Gerçek nabız hızı yaş, cinsiyet ve fiziksel aktiviteye göre değişir diyerek referans skalası tanımladı. Bu yaklaşım, Çin nabız atlasından farklı olarak atım sayısını dakikaya sabitleyip eş zamanlı ikinci hekim kontrolü gereksinimini ortadan kaldırdı. Nabız eğrisini dört fazda (genişleme, durak, gerileme, durak) tanımlaması, modern kardiyoloji terminolojisinde diyastol ve sistol kavramlarının ana atasıdır. İBNİ SİNANIN BULUŞU NE? İbni Sina’nın farmakolojiye getirdiği yenilikleri irdelemeden klinik yeniliğin kapsamı tam anlaşılamaz. Aşağıda listelenen kavramlar, sonraki yüzyıllarda ilaç bilimi ve tedavi protokollerinin şekillenmesine yön verdi. çok aşamalı ilaç saflığı derecelendirme tablosu (sıfır, hafif, orta, kuvvetli) tek bitki yerine formül bileşik reçetesi ve sinerji prensibi hastalığa göre doz ayarı; yaş ve ağırlık çarpanı ile değişken doz üç fazlı mazmaza, gargara, yutma sıvı tedavi protokolü toksik bitkiler için kritik eşik belirleme (miskal cinsinden limit) Liste, Avicenna’nın farmasötik yaklaşımını standartlaştırılmış reçete mantığına taşıdığını gösterir. Her öğe, doz–etki–toksisite ilişkisini tanımlayarak ilacın bilimsel formül sürecine girişini kolaylaştırmıştır. Farmakolojik sınıflandırma, dahiliye ile farmasi arasındaki bilgi akışını hızlandırdı. Doz aralığını üç basamakta belirlemek, Orta Çağ hekimliğinde ilk defa tedavi tasarımını “uygunluk bandı”na bağladı. Kritik eşik tablosu sayesinde zehirlenme vaka sayısı düştü ve deneyimli eczacılar reçeteleri doğrulama şansı buldu. Reçete yazımında sinerji mantığı, kombine tedavilerin önünü açtı; örneğin analjezik bitki özütü ile antienflamatuar mineral tozun birlikte verilmesi gibi. Bu gelişmeler, Avrupa Rönesans farmakopelerinin sınıflandırma şemasında İbni Sina referansının yoğun biçimde kullanılmasına zemin hazırladı. İBNİ SİNANIN İCADI NE? İbni Sina’nın icadı ne sorusuna tek bir cihaz yerine entegre klinik yöntem cevabı verilmelidir. O, hastalık teşhisini semptom, fizik muayene ve laboratuvar benzeri sıvı analizi üçlüsüne dayandırdı. İdrar renk şeması (on dört tonluk skala), nabız frekans tablosu ve ateş derecelemesi, muayenenin nicel değerlerle desteklenmesini sağladı. Bu sistem, “klasik dört unsur dengesine” dayanan eski yorumlayıcı tıbbı parametrik ölçüte taşıdı. Ayrıca, tıbbi etik ilkelerini hastalığın ağırlığına göre hafif tedavi prensibiyle formüle ederek doz ve prosedür minimizasyonunu odak noktası hâline getirdi. Kitabın Avrupa da yayımlanması, Salerno ve Montpellier tıp okullarında ders programlarını belirledi. Canon çevirilerine eklenen şerhler, nicel muayene çizelgelerini ve ilaç doz tablolarını Orta Çağ Latincesine uyarlayarak standart bir Avrupa tıp literatürü yarattı. Bu bağlamda İbni Sina’nın integratif klinik yöntemi Newton’un mekanik doğa yasalarına analojiyle “mekanik tıp” kavramının öncülü olarak değerlendirilebilir.
Source: Habertürk
Şanlıurfa”da 10 günlük bebeğin imdadına ambulans uçak yetişti
Şanlıurfa”da kalp rahatsızlığı olan bebek, ambulans uçakla İstanbul”a gönderildi. İl Sağlık Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi gören 10 günlük Zehra İlçi”nin doğuştan kalp rahatsızlığı olduğu tespit edildi.İlk müdahalesi uzman doktorlar tarafından yapılan bebeğin, ileri tetkik ve tedavi için İstanbul”a gönderilmesine karar verildi.Zehra bebek, kente yönlendirilen ambulans uçakla İstanbul Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesine sevk edildi.
Source: Www.star.com.tr
Yazın çocuklarda epilepsi nöbetlerine dikkat!
Çocuk Nörolojisi Uzmanı Dr. Afshin Dezhakam, Yüksek sıcaklıklar, özellikle yüzde 60 üzerindeki nemle birleştiğinde vücutta terleme yoluyla belirgin sıvı ve mineral kaybına yol açar. Terleme yoluyla vücut tarafından kaybedilen sıvı, epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçların metabolizma sürecini hızlandırabilir. Bu da ilacın kandaki terapötik düzeyinin altına düşmesine, dolayısıyla nöbet kontrolünün bozulmasına yol açabilir dedi. Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Yaz tatili sırasında uyku düzeninin bozulması, epilepsi nöbetlerinin tetiklenmesinde etkili bir faktör olarak öne çıkar. Günde sadece 1-2 saat daha az uyumak bile çocuklarda nöronal hassasiyeti artırarak nöbetleri tetikleyebilir. Ekran başında (TV, tablet, telefon gibi) uzun süre vakit geçirmek, uyarıcı seviyesini yükselterek uykuya dalmayı zorlaştırır ve fotosensitif epilepsiye sahip çocuklarda doğrudan nöbetlerin tetiklenmesine yol açabilir şeklinde konuştu. TERLEME, EPİLEPSİ İLACININ GÜCÜNÜ DÜŞÜREBİLİR Yaz döneminde acil servislere epileptik nöbet nedeniyle başvuru sayısında artış gözlenmekte olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Bu da daha önce fark edilmemiş epilepsilerin tanı almasına imkan tanır. Yazın başvuru artışını sadece sıcaklıkla değil, aynı zamanda rutinlerin bozulmasıyla da ilişkilendiriyoruz. Ailelerin tatil sürecinde nöbetleri daha yakından gözlemleme şansı oluyor. Tanı konulmuş çocuklarda ise ilacın düzenli kullanımı büyük önem taşır. Aşırı sıcak günlerde çocuk daha çok terliyorsa, hekim kontrolünde doz ayarlaması gerekebilir dedi. GÜNDE EN AZ 9 SAAT UYKU ÖNERİLİYOR Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Gündüz 12.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmamalı, açık renkli ve pamuklu giysiler tercih edilmelidir. Günde kilogram başına en az 50 ml sıvı alımı hedeflenmelidir (Örneğin 20 kg bir çocuk için en az 1 litre). İlaçlar serin ortamda saklanmalı, rutin saatinde alınması sağlanmalı, tatil nedeniyle saat kaymalarına izin verilmemelidir. Uyku, mutlaka yaşa uygun sürede ve düzenli olmalı; 6-12 yaş çocuklar için günde en az 9 saat uyku önerilmektedir şeklinde konuştu. AİLELERİN ROLÜ HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR Nöbet anında yapılacaklar kadar yapılmaması gerekenlerin de önemli olduğunu belirten Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Aileler hâlâ soğan koklatma, su dökme, çocuğun ağzını açmaya çalışma gibi yanlış uygulamalara başvurabiliyor. Bu tür müdahaleler çocuğa zarar verebilir. Doğru yaklaşım; çocuğu yan yatırmak, başını yana çevirerek hava yolunu açık tutmak ve nöbetin süresini takip etmektir. 5 dakikayı aşan nöbetlerde mutlaka 112 aranmalı ve hastaneye başvurulmalıdır dedi. EPİLEPSİ TANISI ALAN ÇOCUK YALNIZ BAŞINA YÜZMEMELİ Epilepsi tanısı alan çocukların, kontrollü şekilde sosyal hayata ve eğitime katılabileceğine değinen Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Yalnız başına yüzme, yüksek riskli sporlar (boks, dövüş sporları, trambolin) önerilmez. Denizde veya havuzda mutlaka erişkin gözetiminde olunmalıdır. Lunapark gibi aşırı uyarıcı ortamlarda nöbet riski artabilir, bu nedenle dikkatli olunmalıdır. Çocukların güvenle tatil yapabilmesi için planlama öncesi mutlaka nöroloji uzmanıyla görüşülmeli, ilaçların taşınması, doz saatleri ve acil durumda yapılacaklar önceden planlanmalıdır ifadelerini kullandı.
Source: Habertürk
Uzmanı uyardı: Havuz ve deniz kaynaklı enfeksiyonlarda ciddi artış yaşanıyor
Uzman Dr. Behiç Oral, havuz ve denizlerin, hijyen koşulları sağlanmadığında ciddi sağlık riskleri barındırdığını söyledi. Oral, yaz aylarında havuz ve deniz kaynaklı enfeksiyonlarda belirgin bir artış yaşandığını kaydetti. Dr. Oral, “Havuzlar, özellikle sıcak havalarda bakteri, mantar ve parazitler için adeta bir üreme merkezi haline geliyor. Kirli havuzlarda yüzmek, ishalden kulak enfeksiyonuna, göz iltihabından cilt mantarına kadar pek çok hastalığa davetiye çıkarıyor. Dış kulak yolu enfeksiyonları yaz aylarında en sık görülen sorunlardan biridir. Havuzdan çıktıktan sonra başlayan kulak ağrıları, enfeksiyonun ilk habercisi olabilir. Bu durumda zaman kaybetmeden hekime başvurmak gerekir” diye konuştu. Deniz suyunun her zaman temiz olduğuna dair yaygın bir yanılgı bulunduğunu belirten Dr. Behiç Oral, “Denizler her zaman sandığımız kadar temiz değil. Özellikle büyük şehir plajlarında, kanalizasyon atıklarının karıştığı bölgelerde yüzenlerde ishal vakaları, cilt enfeksiyonları ve kulak iltihapları sık görülüyor” diye konuştu. Yaz aylarında göz enfeksiyonlarının arttığını dile getiren Dr. Behiç Oral, “Klora hassasiyeti olanlarda ya da suya gözünü tam kapatmadan girenlerde konjonktivit gibi iltihaplar gelişebiliyor. Lens kullanıcılarının mutlaka yüzücü gözlüğü takması gerekir. Cilt enfeksiyonları dikkat edilmesi gereken bir diğer sağlık sorunudur. Havuzda ya da denizde bulunan bakteriler, ciltte en küçük bir çizikten bile vücuda girip enfeksiyon oluşturabilir. Ayrıca mantar enfeksiyonları da yaz aylarında çok yaygın görülür” dedi. ISLAK MAYO İLE KALMAYIN Dr. Behiç Oral, enfeksiyonlardan korunma yöntemlerine ile ilgili şu önerilerde bulundu: Havuza girmeden önce ve sonra mutlaka duş alın. Uzun süre ıslak mayo ile kalmayın. Kulak tıkacı ve yüzücü gözlüğü kullanın. Denizlerde ise, kirliliğinden emin olmadığınız bölgelerden uzak durun. Herhangi bir enfeksiyon belirtisi yaşayanlar, ‘nasıl olsa geçer’ diye düşünmemeli. Basit görülen bir ishal bile tedavi edilmezse, özellikle çocuklarda ve yaşlılarda hayati tehlike yaratabilir.”
Source: Haber Merkezi
Nıkola Tesla neyi icat etti?
Tesla bobini radyo frekans devrelerine kapı açarken, döner manyetik alan ilkesi bugün dünya genelindeki endüstriyel motor parkının ortak fiziğini oluşturur. Nikola Tesla neyi icat etti ve bu buluşlar kitlesel enerji erişimini nasıl mümkün kıldı sorularının arka planında, 1880’lerin doğru akım odaklı dağıtım ağlarının verim sınırına dayanması yatar. Tesla, Budapeşte’de döner manyetik alan fikrini formüle ettikten sonra Paris ve New York’taki deneylerinde çok fazlı motoru somut bir cihaza dönüştürdü. Doğru akım hatları birkaç kilometrede gerilim kaybına uğrarken Tesla’nın yüksek gerilimli üç fazlı sistemi trafolarla gerilim seviyesini değiştirebilerek yüzlerce kilometreye kayıpsız güç taşıdı. 1893 Chicago Fuarı’nda Westinghouse jeneratörlerinin Niagara Şelalesi projesiyle birlikteliği, hidroelektrik gücün bölgesel değil kıtasal ölçekte kullanılabileceğini kanıtladı. NIKOLA TESLA NEYİ İCAT ETTİ? Tesla’nın temel icadı, döner manyetik alan prensibiyle çalışan çok fazlı alternatif akım indüksiyon motorudur. Stator sargılarına faz farkıyla uygulanan akımlar, uzayda sabit genlikli fakat açısal hızı sabit bir manyetik alan oluşturur; rotor bu alana kayma adı verilen küçük hız farkıyla kapılır ve tork üretir. Fırça ve kollektör içermeyen tasarım sürtünme kaynaklı kıvılcım riskini ortadan kaldırdığı için yüksek toz veya gaz ortamlarında güvenle kullanılabildi. Çift sincap kafes rotor düzeni, düşük kalkış akımı ve yüksek kalkış torku sağlayarak ağır makinelerin doğrudan şebekeye bağlanmasını kolaylaştırdı. Tesla, prototip motorunu 1888’de American Institute of Electrical Engineers toplantısında canlı testle tanıttığında meslektaşları, rotorda hiçbir elektriksel bağlantı bulunmadan sabit torkun mümkün olmasına duydukları şaşkınlığı tutanaklara geçirdi. Çok fazlı motorun gerçek potansiyeli ise Westinghouse’un 1895 Niagara tesisinde megawatt sınıfı jeneratörlere eşlenen ilk sanayi hattı devreye girdiğinde anlaşıldı; su türbininden çıkan mekanik güç, Tesla dizaynı üç fazlı alternatörle elektrik enerjisine döndü ve Buffalo şehir şebekesine aktarıldı. NIKOLA TESLA NEYİ BULDU? Tesla’nın asıl kuramsal keşfi olan döner manyetik alan kavramı, matematiksel olarak fazör diyagramıyla ifade edildi ve elektrik makinaları mühendisliğine yeni bir analiz aracı sundu. Sinusoidal akımların zamansal faz farkı, manyetik vektörlerin uzaysal rotasyonuna denk düşer; böylece fiziksel hareket yerine alan değişimiyle motor çalıştırılabilir. Bu soyut fikir kısa sürede üç fazlı senkron jeneratörlerin simetrik sargı tasarımına yol açtı; jeneratör çıkışındaki aynı faz kaydırma, motorlarda torka dönüşerek iletim–tahrik zinciri bütünsel bir sisteme dönüştü. Tesla, buluşunu desteklemek için kendi tasarladığı fazmetreyle statordaki alan vektörünü ölçmüş, kayma ile yük torku arasındaki bağı doğrudan sayısallaştırmıştır. Bu deneyler sırasında gözlemlediği kayıp akı çizgileri, daha sonra transformatör nüvelerinde kullanılan yarık sac levha tasarımının fikir tohumlarını atmıştır. NIKOLA TESLANIN BULUŞU NE? Tesla bobini, yüksek frekanslı gerilim yükseltmesi yanında rezonans kavramını popülerleştiren bir laboratuvar aracıdır. Primer sargıyla seri bağlı kondansatör, kıvılcım aralığından tetiklenen deşarjla kendi doğal frekansında salınım başlatır; manyetik kuplajla ikincil sargıya enerji aktarılır ve rezonans tepe gerilimi yüz binlerce volta çıkar. Yükselen alan, floresan tüpleri kablo kullanmadan aydınlatır; bu fenomen, enerjinin elektromanyetik alanla uzaktan iletilebileceğini gösteren ilk makroskobik deney oldu. Tesla Colorado Springs tesisinde iki yüz kırk metre uzunluğunda yer kablosu döşeyerek bobin çıkışını toprağa ve havaya aynı anda pompaladı; İyonosfer yansımalı dalga kulesi konsepti buradan doğdu. Teorik hedef, dünya çapında kablosuz güç dağıtımıydı; mali ve teknik engeller nedeniyle proje Wardenclyffe kulesinde durdu ancak bobin, modern radyo transmitter fiziğinin çekirdek devre modellerinden biri olarak ders kitaplarına girdi. NIKOLA TESLANIN İCADI NE? Tesla’nın katkıları tek aygıtla sınırlandırılırsa tablo eksik kalır; o, alternatif akım ekosistemini jeneratörden motora, trafodan reaksaktansa kadar bütüncül biçimde kurdu. Westinghouse iş birliğiyle geliştirilen yağ izolasyonlu transformatörler, yüksek gerilim-orta gerilim- düşük gerilim adımlamasını üç seviyeli standarda oturttu ve dağıtım şebekesi mimarisini kalıcılaştırdı. Tesla valfi olarak bilinen pasif akış diyotu, hidrolik devrelerde yönlü akışı pompasız kontrol etmeye yarayan kanalsız vana fikrini getirdi; bu tasarım günümüz mikroakışkan soğutma bloklarında hâlen kullanılır. Radyo kontrollü tekne demonstrasyonu, frekans ayrımı, modülasyon ve kodlanmış komut kavramlarını aynı protokolde birleştirerek temel uzaktan kumanda arketipi oluşturdu. Bugün drone uçuş kontrol sistemlerinin sinyal şifrelemesinde, Tesla’nın “ayrık komut paketleri” mantığı güncellenmiş hâliyle yaşar. Tesla’nın laboratuvar günlükleri, yüksek gerilim deneyleri sırasında gözlenen koronayı sınıflandırmak için renk yoğunluk haritası tuttuğu ilk çalışmalardandır; bu katalog, modern izolasyon malzemesi AR-GE’sinde ışıl izlenme testi (corona inception) kriterlerini belirleyen metodolojinin esin kaynağı oldu. Yine aynı deneylerde tesbit ettiği cilt etkisi fenomeni, radyo frekans cerrahisi elektrotlarında ısı kaynağının yüzeye yakın kalmasını sağlayan tasarım parametrelerine rehberlik etmiştir. Dolayısıyla Tesla’nın icadı ifadesi, güç, iletişim ve medikal alanları çaprazlayan bir bilgi dokusunu kapsar.
Source: Habertürk
Rene Laennec neyi icat etti?
O tarihte hekimler kalp ve akciğer seslerini doğrudan kulak dayayarak dinliyor, mahremiyet sorunları ve akustik yetersizlik yüzünden kritik bulguları atlayabiliyordu. Laennec’in yeni aracı, göğüs duvarından yayılan titreşimleri odaklayarak bu engeli kaldırdı ve auskültasyonu fizik muayenenin en güvenilir basamağına terfi ettirdi. Rene Laennec neyi icat etti ve bu buluş neden iki yüzyılı aşkın süredir stazını korumaktadır? Yanıt, Napoléon döneminin kalabalık Paris sokaklarında yayılan tüberküloz dalgasıyla birlikte şekillenen pratik gereksinimde gizlidir. Kalın göğüs duvarı, aşırı vücut ağırlığı veya mahremiyet gereği doğrudan auskültasyona izin vermeyen hasta gruplarında Laennec kendi deyimiyle “mediyat auskültasyon” yöntemini geliştirdi. İlk denemede, hasta genç kadının göğsüne sıkıştırdığı kağıt rulonun sesleri belirginleştirmesi hekimi şaşırttı ve ahşap silindir prototipine uzanan bir tasarım süreci başlattı. Cihaz, 30 santimetrelik bir iğde ağacı tüpten oluşuyor; bir ucu diyafram görevi görürken diğer ucu kulaklık işlevi yapıyordu. Laennec iki yıl boyunca tüberküloz evrelerini ses paternleriyle eşleştirdikten sonra 1819’da “De l’Auscultation Médiate”yi yayımladı ve stetoskopu Avrupa tıp okullarının demirbaş listesine yerleştirdi. 1850’lerde kauçuk hortum ve binaural kulaklık eklendiğinde modern stetoskop neredeyse tanınabilir hâle geldi; 20. yüzyılda diyafram-membran kombinasyonu ve elektronik amplifikasyonla cihazın duyarlılığı sürekli arttı. RENE LAENNEC NEYİ İCAT ETTİ? Laennec’in icadı görünüşte basit bir ahşap tüpten ibaret olsa da yeniliğin kalbi, göğüs içi sesleri hava sütunu boyunca hekim kulağına kayıpsız taşıyan akustik dalga kılavuzudur. Tüpün 30 santimetre uzunluğu ve 2,5 santimetre iç çapı, düşük frekanslı kalp tonlarını kaybetmeden iletecek biçimde deneysel olarak belirlendi. Diyafram adaptörleri değiştirilebildiği için düşük frekanslı S1–S2 kalp sesleriyle yüksek frekanslı pulmoner raller arasında akustik geçiş yapılabiliyordu. O dönemdeki diğer öneriler—örneğin metal koniler—temas sırasında soğukluk hissi yaratıyor ve titreşimi boğuyordu; ahşap gövde akustik amortismanı optimize ederek sesin “timbrını” korudu. Böylece stetoskop, insan vücudunu pratik anlamda dinlenebilir bir organlar bütünü hâline getiren ilk ara birim oldu ve tarih kitaplarında “vücuda kulak misali göz” metaforuna ilham verdi. RENE LAENNEC NEYİ BULDU? Laennec’in bulduğu asıl yenilik, duyulan sesleri anatomik patolojiyle sistematik biçimde eşleştirmesidir. “Pektoral raller”, “crepitus” ve “egophony” gibi terimler, otopsi bulgularıyla karşılaştırılarak kitabında kataloglandı; akciğer alveolinde sıvı-tamir fazı veya plevral efüzyonun sebep olduğu sürtünme sesleri ayrıntılandırıldı. İleri evre tüberkülozda kavite duvarından yankılanan amforik ses gibi karakteristik bulgular tanımlanarak auskültasyon protokolü oluşturuldu. Bu sistematik sınıflandırma, farklı hekimlerin aynı hastada benzer akustik notasyon yapmasını sağladı ve tanı tutarlılığını yükseltti. Bugün elektronik stetoskoplarla kaydedilen dijital ses dosyaları, hâlâ Laennec sezyenlerine dayalı etiketleme setleriyle yapay zekâ modellerine öğretilir. RENE LAENNECİN BULUŞU NE? Laennec’in buluşu, yalnızca fiziksel bir araç değil; auskültasyon kavramını yeniden tanımlayan metodolojidir. Önceden hekim, göğsün farklı bölgelerini rastgele dinleyerek kulak duyumunu hafızasında tutmak zorundaydı; Laennec, anatomik çizimler üzerine bölgesel auskültasyon haritaları işleyerek sistematik muayeneyi başlattı. Bu yaklaşım, kronik kalp yetmezliği ve plevral efüzyon gibi klinik tabloların erken müdahalesini mümkün kıldı; çünkü ses verisi, palpasyona göre çok daha erken patolojiyi yansıtıyordu. Kadın ve çocuk hastalarda gizlilik sorununa da çözüm getiren stetoskop, hasta uyumunu artırdı ve fizik muayenenin kabûl edilebilirliğini güncel tıp standartlarına taşıdı. Eğitim alanında, stetoskop kullanımı sözlü anlatımla sınırlı deneyim aktarımını sesli örneklerle destekledi; bu yöntem, klinik deneyimin nesiller boyunca yitirilmeden çoğalmasını sağladı. RENE LAENNECİN İCADI NE? Laennec’in icadı ilerleyen yıllarda malzeme ve elektronik alanındaki gelişmelerle evrim geçirdi, ancak akustik dalga kılavuzu prensibi hâlen aynıdır. 1850’lerde Arthur Leared kauçuk hortum ekleyerek binaural dinlemeyi tanıttı; iki kulaklık, ses yoğunluğunu sinerjik biçimde artırarak diferansiyel işitmeyi kolaylaştırdı. 1960’larda membranlı diyafram, yüksek frekanslı kalp üfürümlerini seçici biçimde yükseltirken çan modülü düşük frekans spektrumunu filtrelenmeden aktardı. Elektronik çağda piezoelektrik transdüserler analog titreşimi elektrik sinyaline dönüştürerek amplifikasyon ve gürültü filtresi sağladı; Bluetooth modülleri telemedisin uygulamalarını mümkün kıldı. Buna rağmen her elektronik stetoskopun kulak oku bölümünde hâlâ Laennec’in belirlediği hava sütunu ölçüsüne yakın bir akustik kanal bulunur. Laennec prensipleri, sadece tıpla sınırlı kalmayıp mikrofon teknolojisine de esin verdi. Yüksek hassasiyetli kondansatör mikrofonların diyafram tasarımı, stetoskop membranının titreşim karakteristiğini matematiksel olarak taklit ederek ses toplayıcıların frekans tepkisini iyileştirdi. Uzaktan auskültasyon cihazları—örneğin akıllı telefon adaptörleri—Laennec kataloglarından türetilen ses veritabanıyla kullanıcıyı yönlendirir. Yaşlı bakım evlerinde portatif stetoskop sensörleri trakeal solunum gürültülerini kaydedip algoritma tabanlı kriz uyarıları oluşturur; bu projelerin protokol şemasında Laennec’in “mediyat auskültasyon” tanımı açılış cümlesi olarak hâlâ yer alır.
Source: Habertürk
Sadece yaşlıları tehdit etmiyor! Çocuğunuzun kalp sağlığı için bu 10 belirtiye dikkat
Kalp hastalıklarının yalnızca yetişkinlerde görüldüğü düşünülse de, çocukluk çağında da kalp rahatsızlıklarına sıkça rastlanabiliyor. Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Dr. Bahattin Öncü, çocuklarda doğuştan ya da sonradan gelişebilen kalp hastalıklarının erken tanı ile ciddi sonuçlarının önlenebileceğini belirterek aileleri uyardı. Doğumsal kalp hastalıklarının bebeklik döneminden itibaren belirti verebileceğine dikkat çeken Dr. Öncü, ritim bozuklukları, kapakçık problemleri ve enfeksiyonlara bağlı kalp rahatsızlıklarının ise okul çağı çocuklarında görülebileceğini söyledi. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarının gelişimini yakından takip etmesi ve olağan dışı belirtilerde bir uzmana başvurması büyük önem taşıyor. Dr. Bahattin Öncü’nün dikkat çektiği 10 belirti şöyle: Hızlı ve zorlu nefes alıp verme: Ateş ya da akciğer hastalığı olmadan hızlı soluma, kaburga kasları ve burun kanatlarının solunuma katılması kalp hastalığı belirtisi olabilir. Morarma: Dudaklarda, dilde veya vücutta doğumla birlikte ya da sonrasında morarma görülmesi ciddi kalp hastalığına işaret edebilir. Çarpıntı: Kalp atışlarının rahatsız edici şekilde hissedilmesi ritim bozukluğu veya enfeksiyonlara bağlı olabilir. Kalpte üfürüm duyulması: Fizik muayene sırasında duyulan anormal sesler üfürüm olarak tanımlanır. Her 10 çocuktan 4’ünde görülebilir. Masum üfürüm olabilir ancak mutlaka uzman değerlendirmelidir. Göğüs ağrısı: Çocuklarda sık görülmese de kalp hastalığı belirtisi olabilir. Kardiyolojik değerlendirme önemlidir. Büyüme ve gelişme geriliği : Kalp yetmezliğinde enerji tüketimi artar, bu da gelişme geriliğine yol açabilir. Çabuk yorulma, halsizlik: Kalp delikleri, damar darlıkları gibi durumlarda kalbin yetersiz çalışması bu belirtilere sebep olabilir. Eklem ağrısı ve şişlik : Kalp romatizmasına bağlı olarak diz, dirsek gibi eklemlerde şişlik görülebilir. Uzamış ateş: 5 günden fazla süren ateş Kawasaki hastalığı belirtisi olabilir. Kalp damarlarını etkileyen bu hastalıkta erken teşhis hayati önem taşır. Göğüs grafilerinde anormallik: Başka bir nedenle çekilen akciğer filminde kalpte anormal görüntü fark edilebilir. Bu belirtilerden bir veya birkaçının varlığı halinde vakit kaybetmeden bir çocuk kardiyolojisi uzmanına başvurulması gerektiğini vurgulayan Dr. Bahattin Öncü, erken teşhisin hayat kurtarıcı olabileceğini söyledi.
Source: