Bakanlıktan “etiket” kararı! Tüketici lehine düzenleme geliyor
Ticaret Bakanlığı”ndan yapılan açıklamada, perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri, tarife ve fiyat listelerine ilişkin hususlar 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda ve Fiyat Etiketi Yönetmeliği ile düzenlendiği hatırlatılarak,” Temel amacı “Perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlerin etiket, tarife ve fiyat listelerinin şekli, içeriği, kullanılması ile indirimli satışlara ilişkin usul ve esasları düzenlemek” olan Yönetmelik, tüketicilerin “ekonomik çıkarlarının korunması” ve “doğru ve eksiksiz olarak bilgilendirilmesi” açısından önem arz etmektedir” ifadesi kullanıldı. Artan tüketici mağduriyetleri ve sektörün gereksinimleri göz önüne alınarak Fiyat Etiketi Yönetmeliğinde değişiklik yapılması ihtiyacı doğduğu vurgulanarak şöyle denildi: “Görüşe açılan Yönetmelik taslağında yer alan düzenlemeler ile; Satıcı tarafından tüketici huzurunda tartılarak satılan ürünlerin ambalaj ağırlıklarına ilişkin daranın alınması zorunlu olacaktır. Bir Ahilik geleneği olan “Ölçü ve Tartıda Doğruluk” ilkesi esas alınarak satıcı tarafından tüketicinin talebi uyarınca tartılarak satışa sunulan ürünlerin tartımı esnasında daranın alınması, yani ambalaj ağırlığının düşürülmesi hususuna açıkça yer verilecektir. Böylece, tüketicilerin satın aldığı ürünlerin net miktarı üzerinden ödeme yapması sağlanarak ekonomik çıkarlarını koruyucu bir önlem alınmıştır. Yiyecek ve içecek hizmeti sunulan işyerlerindeki masalarda menü ile fiyat listeleri tüketicilere karekod ile de gösterilebilecektir. Lokanta, restoran, kafe, pastane ve benzeri yiyecek ve içecek hizmeti sunulan işyerlerinde 1 Ocak 2024 tarihinde başlatılan kapı önünde ve masa üstlerinde fiziki menü listesi ve fiyat listesi sunulması uygulamasının yanısıra, bundan böyle masa üstünde karekod kullanımı ile de ulaşılmasının önü açılarak, hem tüketiciler hem işletmeler açısından kolaylık getirilmiştir. Kriterleri Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenen yiyecek ve içecek hizmeti sunulan işyerleri, fiyat listelerini Ticaret Bakanlığınca belirlenen sisteme aktarabileceklerdir. Lokanta, restoran, kafe gibi işletmelerde sunulan hizmet fiyatlarının tüketiciler tarafından kolayca karşılaştırılması adına, söz konusu işletmelerin fiyat listelerinin internet ortamında yayınlanmasını sağlayacak bir sistem kurulması hedeflenmektedir. Kitap, dergi gibi ürünlerde satıcılara fiyat etiketinin yanı sıra, elektronik cihaz kullanma kolaylığı da getirilmektedir. Kitap, dergi ve gazete satışı yapan işletmeler açısından fiyat etiketi ile birlikte, “fiyat gör” gibi elektronik cihazların kullanılması imkânı getirilerek, sektörün gelişen teknolojiye uyumu sağlanırken, tüketicilerin de doğru ve eksiksiz bilgilendirilmesi amaçlanmaktadır. Üretici ve tüketici odaklı çalışma anlayışı ile hareket eden Ticaret Bakanlığı, bilgilendirme ve uygulama amacıyla yeni düzenlemeleri hayata geçirmeye devam edecektir. Söz konusu Fiyat Etiket Yönetmeliği hususunda, ilgili kuruluşların görüşleri alındıktan sonra, gerekli son değerlendirmeler hızlıca yapılıp, ilgili Yönetmelik resmi onaya sunulacaktır.
Source: Www.star.com.tr
Bilgisayarı kim icat etti?
Bilgisayarın mucidi kim denildiğinde akla Charles Babbage’ın Analitik Makinesi, Alan Turing’in teorik evrensel makinesi ve John von Neumann’ın depolanmış program mimarisi gelir; ancak pratikte ilk programlanabilir elektronik makine ENIAC 1946’da Philadelphia’da devreye alınarak “çalışan bilgisayar” tanımına somut karşılık olmuştur. Bilgisayarı kim icat etti sorusunun arka planı, 1830’larda Babbage’ın Analitik Makinesiyle başlayan fikir, II. Dünya Savaşı sırasında askeri balistik tablolarını hızlandırma ihtiyacıyla sahaya taşındı. 1941’de Konrad Zuse, Z3 adı verilen röleli makineyi Berlin’de çalıştırdı; bu aygıt, pogramlanabilirliğin elektromekanik iskeletiydi. Aynı yıl İngiltere’de Colossus Mark I, Lorenz şifrelerini kırmak için vakum tüplü mantık kapıları kullandı ve sırayı elektronik hıza taşıdı. Ancak tam evrensel, genel amaçlı ilk elektronik bilgisayar unvanı ENIAC’a aittir. BİLGİSAYARI KİM BULDU? Bilgisayarı kim buldu sorusu “hesaplama fikrini makineyle buluşturan ilk kişi kimdi?” ekseninde değerlendirilirse, Charles Babbage’ın 1837 tarihli Analitik Makinesi konsepti başı çeker. Buharlı motorla çalışacak dişli çarklı bu makine, koşullu dallanma ve döngüleri destekleyen ilk tasarım planına sahipti. Ada Lovelace’ın Bernoulli sayılarını hesaplamak için yazdığı notlar, tarih literatüründe “ilk algoritma” olarak anılır. Dolayısıyla “bulmak” eylemi, bilgisayarı soyut bir taslak olarak tarif eden bu ikiliye uzanır; ne var ki donanım malzeme sınırları yüzünden projeleri metal değildi, kağıt üzerinde kaldı. BİLGİSAYARI KİM İCAT ETTİ? Bilgisayarı kim icat etti sorusu “çalışır prototipi kim üretti?” diye sorulduğunda, cevap 1946 ENIAC ekibidir. Eckert ve Mauchly, vakum tüplerinin güvenilirliğini arttırmak için temel ömür testleri geliştirdiler; filtrelenmiş hava, sabit sıcaklık ve modüler soket tasarımıyla tüp arıza oranını günlük iş yükünde kabul edilebilir seviyeye indirdiler. Kayar nokta yerine onluk sabit nokta kullanarak karmaşık çarpma işlemlerini paralelleştirdiler; bu, balistik eğri entegrallerini saatler yerine dakikalar içinde çözebilmeyi sağladı. Böylece “icat” eylemi, soyut bilgisayar fikrini fiziksel, çalışır ve tekrar programlanabilir bir sisteme dönüştüren bu ekibe aittir. BİLGİSAYARIN MUCİDİ KİM? Bilgisayarın mucidi kim terimini teorik kökene bağlarsak Alan Turing’in 1936’da tanımladığı evrensel makine kavramı öne çıkar. “Turing makinesi”, herhangi bir algoritmanın mekanik bir işleyici tarafından yürütülebileceğini ispatlayarak modern bilgisayar biliminin temelini attı. Von Neumann ise 1945 raporunda “EDVAC taslağı” ile komut ve veriyi aynı bellek alanında tutma fikrini, yani depolanmış program mimarisini tanımladı; günümüzdeki bilgisayarların çoğu bu mimariyi izler. Bu nedenle “mucit” ifadesi, teorik ana hatları çizen Turing ve von Neumann’ın paylaştığı bir unvandır. BİLGİSAYAR NE ZAMAN İCAT EDİLDİ? Bilgisayar ne zaman icat edildi sorusunu tarihlere bölersek üç kritik eşik belirir. 1937, Iowa State University’de Clifford Berry ve John Atanasoff’un ikili mantık kullanan kısmi elektronik ABC makinesini kurduğu yıldır; bu deney, dijital elektroniğe geçişin ilk sinyaliydi. 14 Şubat 1946, ENIAC’ın kamuya tanıtıldığı gün olup “ilk genel amaçlı elektronik bilgisayar”ın resmî doğumudur. 1951’de UNIVAC I’in ticari satışa sunulması ise bilgisayarı laboratuvardan iş dünyasına taşıyan adımdır; ABD Nüfus Bürosu ve CBS seçim tahminleri, bilgisayarın kitlesel etkisine dair ilk kamu gösterileri olmuştur. BİLGİSAYAR NEREDE İCAT EDİLDİ? Bilgisayar nerede icat edildi sorusuna verilecek coğrafi yanıt, Amerika Birleşik Devletleri Pennsylvania Üniversitesi’nin Moore Okulu’dur; ENIAC burada inşa edildi. Ancak ABC makinesi Ames, Iowa’da; Colossus Bletchley Park’ta; Z3 Berlin’de; EDVAC mimarisi Princeton’da şekillendi. Dolayısıyla bilgisayar, çok merkezli bir inovasyon haritasının ürünüdür; yine de Philadelphia’daki Moore School binası, “elektronik sayısal genel maksatlı bilgisayarın doğum evi” olarak sembolleşmiştir. Transistörün 1947’de Bell Labs’te icadı, vakum tüplü devlerin yerini alan minyatürleştirme kapısını açtı. 1958’de Jack Kilby, tüm devreyi tek silikon çipte topladı; entegre devre patlaması, bilgisayarı oda büyüklüğünden masaüstüne evirdi. 1971’de Intel 4004 mikroişlemcisi, Von Neumann mimarisini tek paket içine sığdırarak kişisel bilgisayar çağına giden yolu açtı. İnternet protokolü 1983’te küresel ağ iskeletini kurdu; 2007’de dokunmatik akıllı telefon, bilgisayarı ceplere taşıdı. Yapay zekâ, kuantum işlem ve nöromorfik çip araştırmaları bugün bilgisayar tanımını yeniden yazmaya hazırlanıyor; ancak hepsi hâlâ Turing’in hesaplanabilirlik sınırı, Von Neumann’ın bellek-bus döngüsü ve ENIAC’ın elektrikli mantık kapısı ilkeleriyle akraba. Bilgisayarı kim buldu dediğimizde Babbage ve Lovelace’in kağıttaki dişlileri, kim icat etti dediğimizde ENIAC ekibinin tüpleri akla gelir; bilgisayarın mucidi kim denildiğinde ise Turing ve von Neumann’ın soyut mimarileri başı çeker. Philadelphia’daki tanıtım flaşları söndüğünde başlayan dijital devrim, bugün her cepte milyarlarca transistörle yaşamaya devam ediyor; “Bilgisayarı kim icat etti?” sorusu da bu uzun, karmaşık ama büyüleyici yolculuğun satır başı olarak parlıyor.
Source: Habertürk
Restoran ve kafelerdeki fiyat listeleri internetten karşılaştırılabilecek
Bakanlıktan yapılan açıklamada, perakende olarak satışa sunulan mal ve hizmetlere ait fiyat etiketleri, tarife ve fiyat listelerine ilişkin hususların Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Fiyat Etiketi Yönetmeliği ile düzenlendiği belirtildi.
Yönetmeliğin temel amacının, perakende satışa sunulan mal ve hizmetlerin etiket, tarife ve fiyat listelerinin şekli, içeriği, kullanılması ile indirimli satışlara ilişkin usul ve esasları düzenlemek olduğunun anımsatıldığı açıklamada, artan tüketici mağduriyeti ve sektörün gereksinimleri göz önüne alınarak Fiyat Etiketi Yönetmeliği”nde değişiklik yapılması ihtiyacı doğduğu bildirildi.
Açıklamada, hazırlanan yönetmelik taslağının görüşe açıldığı aktarılarak, “Satıcı tarafından tüketici huzurunda tartılarak satılan ürünlerin ambalaj ağırlıklarına ilişkin daranın alınması zorunlu olacak. Bir ahilik geleneği olan “ölçü ve tartıda doğruluk” ilkesi esas alınarak satıcı tarafından tüketicinin talebi uyarınca tartılarak satışa sunulan ürünlerin tartımı esnasında dara alınacak, yani ambalaj ağırlığı düşülecek. Böylece, tüketicilerin satın aldığı ürünlerin net miktarı üzerinden ödeme yapması sağlanarak ekonomik çıkarlarını koruyucu bir önlem alınmıştır.” ifadelerine yer verildi.
Fiyat listeleri karekod ile de gösterilebilecek
Yiyecek ve içecek hizmeti sunulan iş yerlerindeki masalarda menü ile fiyat listelerinin tüketicilere karekod ile de gösterilebileceğine işaret edilen açıklamada, şu değerlendirmede bulunuldu:
“Lokanta, restoran, kafe, pastane ve benzeri yiyecek ve içecek hizmeti sunulan iş yerlerinde 1 Ocak 2024″te başlatılan kapı önünde ve masa üstlerinde fiziki menü listesi ve fiyat listesi sunulması uygulamasının yanı sıra bu listelere bundan böyle masa üstünde karekod kullanımı ile de ulaşılmasının önü açılarak, hem tüketiciler hem işletmeler açısından kolaylık getirilmiştir.”
Açıklamada, kriterleri, Bakanlıkça belirlenen yiyecek ve içecek hizmeti sunulan iş yerlerinin, fiyat listelerini bir sisteme aktaracağı belirtilerek, “Lokanta, restoran, kafe gibi işletmelerde sunulan hizmet fiyatlarının tüketiciler tarafından kolayca karşılaştırılması adına, söz konusu işletmelerin fiyat listelerinin internet ortamında yayınlanmasını sağlayacak bir sistem kurulması hedeflenmektedir.” ifadeleri kullanıldı.
Kitap, dergi satıcılarına dijital kolaylık
Kitap ve dergi satıcılarına fiyat etiketinin yanı sıra elektronik cihaz kullanma kolaylığı getirileceğine dikkat çekilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Kitap, dergi ve gazete satışı yapan işletmeler açısından fiyat etiketi ile birlikte “fiyat gör” gibi elektronik cihazların kullanılması imkanı getirilerek, hem sektörün gelişen teknolojiye uyum sağlaması hem de tüketicilerin de doğru ve eksiksiz bilgilendirilmesi amaçlanıyor. Üretici ve tüketici odaklı çalışma anlayışı ile hareket eden Ticaret Bakanlığı, bilgilendirme ve uygulama amacıyla yeni düzenlemeleri hayata geçirmeye devam edecektir. Taslak, ilgili kuruluşların görüşleri alındıktan sonra gerekli son değerlendirmeler hızlıca yapılıp, resmi onaya sunulacak.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Galıleo Galıleı neyi icat etti?
Galileo Galilei neyi icat etti? ve Galileo Galilei neyi buldu? soruları, bilimin günlük deneylerle sınırlı olmadığını gösteren bambaşka cevaplar barındırıyor. Galilei, teleskoptan termoskopa kadar uzanan pratik cihazlar geliştirerek gökleri gözlemlemenin kapısını açtı, zaman ölçümünü laboratuvar hassasiyetine taşıdı. Bir yaz akşamı 1609’da Venedik Cumhuriyeti’nin Arsenale tersanesinde, Galilei’nin ilk teleskop prototipini doge’ye sunduğu anlatılır. Denizciler uzak gemi işaretlerini artık birkaç saat önce fark edebilecek, topçular menzil ayarı yaparken rüzgârı gözle değil, ölçüyle okuyacaktı. Bu sahne, teorinin pazara indiği anlardan biridir. Galilei’nin hikâyesini sadece astronomi çığlığına indirgemek yanlış olur; o aynı zamanda suyla dolu cam tüplere bakarak termometrenin ilksel sürümünü kurdu, güneş saatlerini sarkaçla buluşturarak zamanı yeniden tarif etti. İtalya’nın zengin şehir devletlerinden çıkan bu mühendis–filozof, matbaanın hızına kavuşan fikirleriyle modern deneysel bilimi başlatan isim sayılır. GALILEO GALILEI NEYİ İCAT ETTİ? Galilei’nin en somut buluşu, 1609’da detaylarını son hâline getirdiği kırılmalı teleskop tasarımıdır. Hollandalı gözlük ustalarının basit dürbününü üç mercekli yeni bir şemaya çeviren Galilei, 30 kat büyütme gücüne ulaşarak Ay yüzeyindeki kraterleri ve Jüpiter’in dört en parlak uydusunu keşfetti. Bu mercek dizilimini sabitlemek için elips profil ahşap bir boru kullandı ve odak uzaklığını vida sistemli bir sürgüyle hassas ayarladı. Cihaza perspicillum adını verse de Venedik Senatosu için değer, askeri gözetleme avantajıydı; böylece teleskop devlet sırrı statüsüne girdi. GALILEO GALILEI NEYİ BULDU? Fizik laboratuvarlarında hâlâ anılan izokron sarkaç yasası, Galilei’nin Pisa Katedrali’nde sallanan avizeyi seyrederken fark ettiği ritimden doğdu. Salınım periyodunun yalnızca ipin uzunluğuna bağlı olduğunu not ederek zaman ölçerlerin hata payını dramatik biçimde azalttı. Bu keşif, daha sonra oğlu Vincenzo’nun inşa ettiği sarkaçlı saatlerin teorik temelini oluşturdu ve deniz kronometrelerinin geliştirilmesine giden yolu açtı. GALILEO GALILEININ BULUŞU Galilei, yoğunluk ve ısı ilişkisini gözlemek amacıyla su termometresi de kurdu. Kapalı cam tüpteki hava, ısındıkça genleşiyor ve su sütununu aşağı itiyordu; soğuduğunda tersine çalışıyordu. Bu cihaz, Floransa Akademisi’nde tıbbi gözlemlerde kullanıldı ve Fahrenheit ile Celsius ölçeklerinin çok önceki analog atası olarak değerlendirildi. Galileo teleskopu: Ay kraterlerini, Venüs’ün evrelerini ve Jüpiter uydularını görünür kıldı. İzokron sarkaç: Dakikayı dakikaya eşitleyen saatlerin kapısını açtı. Su termometresi: Vücut ısısı ve hava sıcaklığı ölçümünün ilk güvenilir aracını sundu. Bu liste, Galilei’nin gökyüzü merakından günlük ölçü aletlerine uzanan mühendislik kabiliyetini özetler. Zaman ve ısının yanı sıra, Galilei’nin askıları ayarlayan eğik düzlem deney düzeneği de sürtünme kuvvetini minimuma indirerek ivme ölçümlerini isabetli hâle getirdi. Mermer oluk üzerinde yuvarlanan bronz top, düşey düşmeye kıyasla saniyeler süren bir yavaş çekim yaratıyor; böylece hız–zaman verileri kum kronometreyle kaydedilebiliyordu. Bu düzenek, günümüz “hava yastıklı ray” sistemlerinin atası sayılan düşük sürtünmeli test pistlerinin kavramsal ilhamıdır. GALILEO GALILEININ İCADI NE? Galilei’nin icadı ne sorusunun nihai karşılığı, deney tasarımına dayalı ölçme kültürü olarak özetlenebilir. Ampirik veriyi nicel matematikle evlendirdi; teleskopta mercekleri, sarkaçta zaman aralıklarını, termometrede hacim değişimini rakamlarla ifade etti. Böylece deney raporu kavramı doğdu: Gözlem, metot, sonuç, tartışma. Bugün laboratuvar defterlerine attığımız her tarihli imzanın genetik kodunda Galilei’nin gözünün izini bulmak mümkündür. Ölçülebilirlik takıntısı, bilimsel devrimin itici motoru oldu ve Newton’dan Einstein’a kadar her kuşağın pusulası hâline geldi. Galilei’nin “teleskop devrimi” matbuatla birleşince, Ay haritalaması ilk defa halkın meraklı gözleriyle buluştu; bu popüler astronomi hareketi, bugün mobil uygulamaların yıldız kataloglarını cep telefonlarımıza taşımasına kadar süren kültürel zinciri tetikledi. GALILEI’NİN MODERN REZONANSI Uzay ajansları, Jüpiter sistemine gönderilen sonda programlarına Galileo adını verirken sadece astronomi mirasını değil, aygıt geliştirme disiplinini de onurlandırır. Fiber optik devrelerle güçlendirilmiş güncel teleskoplar hâlâ Galilei’nin mercek açılarını kullanır; sarkaç formülü ise deprem sensörlerinin kalibrasyon tablosunda yer alır. Termometrelerin civalı aşamadan dijital NTC sensörlere geçişi, hacimsel genleşmenin logaritmasının ölçülmesi fikrini korur; bu da doğrudan Galilei’nin su sütunu deneyine uzanan bir kök. Galileo Galilei neyi icat etti? sorusunun cevabı, tek bir pirinç mercekle sınırlı değildir. O, gözlem aletlerini keskinleştirerek kozmosun puslu perde arkasını araladı; sarkaç ve termometreyle dakikaları ve dereceleri sayılabilir kıldı; eğik düzlemleri ray benzetimine dönüştürerek ivmeyi ezbere değil, veriye dönüştürdü. Galilei’nin labirentinde dolaşan her modern cihaz — ister GPS uydusuna kilitlenmiş atom saati olsun, ister evdeki kızılötesi termometre — o Pisa Kulesi’nden düşen iki tunç kürenin yankısını taşır. Böylece bilimin gerçek terazisi, 17. yüzyıldan bugüne Galilei’nin terazisi olarak sallanmayı sürdürür.
Source: Habertürk
John Logıe Baırd neyi icat etti?
Baird’in çalışması, söz konusu ses akışının yanına eş zamanlı görsel malzeme ekleyerek haberciliğin, eğlencenin ve eğitim içeriklerinin erişim hızını birkaç basamak yukarı taşıdı. Televizyon kavramı teoride mevcuttu fakat ciddi pratik sorunları barındırıyordu. Fotoelektrik malzemeler gece aydınlatmasında duyarlılığını kaybediyor, motor senkron hatası basit çizgi yırtılmasını saniyeler içinde tam görüntü çökmesine dönüştürüyordu. Baird, Glasgow’daki mühendislik deneyimini tamamlayamamış olsa da elektrikli soğutucu imalatında edindiği ısı yönetimi ve motor kontrolü bilgisini bu problemlere uyguladı. Londra’ya taşındıktan sonra laboratuvarını küçük bir apartman dairesine kurdu; malzeme darlığını gidermek için bisiklet farından çıkma dinamo gövdesi, eski saat motoru ve cerrahi kalay tel gibi parçaları bir araya getirerek tasarruflu prototipler hazırladı. Finansman bulmak için Selfridges mağazasının vitrininde halka açık gösteri düzenledi; düşük çözünürlükte bile hareket eden kuklalar ve kişinin el hareketi mağaza kalabalığını cezbediyor, deney aracının potansiyeli yatırımcılara görünür hâle geliyordu. Bu adım, Baird’e hem BBC laboratuvarına erişim hem de Telegraph Condenser Company’den elektronik bileşen desteği kazandırdı. JOHN LOGIE BAIRD NEYİ İCAT ETTİ? Baird’in icadı temel olarak mekanik tarama kullanan ilk pratik televizyon sistemidir. Delikli disk, ışığı satır taramasına böler ve her deliğin ardışık geçişi, selenyum foto hücre üzerinde akım değişimine yol açar. Ortaya çıkan sinyal, radyo vericisi aracılığıyla iletilir; alıcı konumda ikinci bir disk senkron motorla aynı fazda döndürülerek ışık akımını yeniden satır düzenine çevirir ve neon ekranı modüle eder. Disk çapının büyütülmesi yatay çözünürlüğü artırırken motorun salınım kararlılığı düşüyordu; Baird bu sorunu, diskin dış yüzüne eklediği metal denge halkaları ve maliyeti düşük trifaze senkron motor kullanımıyla çözdü. Böylece kameradan ekrana toplam gecikme bir saniyenin altına indirildi ve seyircinin görüntüyü bütünlerken karşılaştığı titreşim hissi asgariye düştü. JOHN LOGIE BAIRD NEYİ BULDU? Mekanik taramanın ötesinde Baird’in bulduğu kritik yenilik, zayıf ışıkta çalışan iki katmanlı fotoelektrik hücre tasarımıydı. Klasik yekpare selenyum plakanın üzerine ince gümüş oksit film buharlaştırarak oluşturduğu heterojen yapı, ışık fotonlarını daha geniş spektrumda akıma çevirdi. Bu teknik, iç stüdyo ışıklandırmasını yüksek wattlı akkor projektörlere muhtaç olmaktan kurtardı; yüz ayrıntıları düşük ısı üreten basit spot lambalarla yakalanabilir hâle geldi. Foto hücre verimindeki artış, sinyal voltajını radyo modülasyonuna doğrudan uygun seviyeye getirdiği için sistemde harici kuvvet amplifikatör ihtiyacını azalttı, enerji tüketimini düşürdü ve yayının ticari açıdan sürdürülebilirliğini ileri taşıdı. JOHN LOGIE BAIRD İN BULUŞU NE? Baird televizyon prototipini 1928 yılında renkli ve stereoskopik sürümlere genişletmeyi denedi. Eş eksenli üç diskli renk çarkında kırmızı, yeşil ve mavi filtre dilimleri, ardışık kareler halinde iletilerek gözde additive renk karışımı oluşturdu. Disklerin mutlak senkronizasyonu, renk kaymasını milisaniye düzeyinde tutmayı gerektirdiğinden titizlikle ayarlanmış faz kilitleme devreleri kullanıldı. Aynı sene gerçekleştirilen transatlantik iletim, Londra vericisinden New York amatör istasyonuna 30 satırlık görüntü ulaştırarak sinyalin okyanus ötesi yayılımını kanıtladı. Bu gösteri, yatırım çevrelerinin ilgisini dramatik şekilde artırdı; görüntü sinyalinin de ses gibi kıtalar arası dolaşabileceği anlaşılınca, radyo şirketleri stüdyo ekipmanı ve patent hakları için sıraya girdi. BBC, 1929’dan itibaren Baird sistemini kullanarak haftalık deneme yayını başlattı. İzleyiciler, basit bir neon gösterge ekranı ve senkron motorla çalışan disk ekleyerek radyolarını görüntü cihazına dönüştürebiliyordu. JOHN LOGIE BAIRD İN İCADI NE? Baird’in icadı ilk aşamada mekanik görünse de geliştirdiği satır tarama, senkron darbesi ve parlaklık modülasyonu ilkeleri tamamen elektronik televizyon mimarisine doğrudan aktarıldı. EMI ve RCA laboratuvarları katot ışınlı tüp kullanarak 405 satır standardına geçtiklerinde bile satır sayısı, kare hızı ve senkron darbe yapısı Baird terminolojisiyle tanımlandı. Mekanik televizyon kısa sürede modasının geçmesine rağmen Baird laboratuvarı renk işaret alt taşıyıcısı, geniş ekran projeksiyonu ve erken video kaydedici alanlarında Ar-Ge yaparak görüntü teknolojisinin ilerleyişine katkı sundu. Tarama hattı mantığı, bugün bile dijital kodlayıcıların piksel blok sıralamasında referans noktasıdır; aynı şekilde senkron darbesi fikri, HDMI gibi modern arayüzlerde “blanking interval” olarak yaşar. Televizyonun toplumsal etkisi kısa sürede gözle görülür hâle geldi. Haber içerikleri görsel hale geldikçe politik iletişimde etkileyicilik arttı, kültürel ürünler sınır tanımadan yayılmaya başladı. Canlı spor yayınları tribün deneyimini ev ortamına taşıyarak yeni reklam modellerini mümkün kıldı; uzaktan eğitim, konferans ve belgesel formatları bilgi dağarcığını geniş kitlelere ulaştırdı. Baird’in çalışmaları, bunların her birine zemin hazırlayan teknik eşik aşımını temsil eder. Dolayısıyla John Logie Baird in icadı neydi? sorusunun cevabı, tek bir cihazın başarısından ziyade, görüntünün elektrik sinyaline dönüştürülüp toplu dağıtıma açılmasını sağlayan mühendislik çerçevesidir.
Source: Habertürk
Nıkola Tesla neyi icat etti?
Tesla bobini radyo frekans devrelerine kapı açarken, döner manyetik alan ilkesi bugün dünya genelindeki endüstriyel motor parkının ortak fiziğini oluşturur. Nikola Tesla neyi icat etti ve bu buluşlar kitlesel enerji erişimini nasıl mümkün kıldı sorularının arka planında, 1880’lerin doğru akım odaklı dağıtım ağlarının verim sınırına dayanması yatar. Tesla, Budapeşte’de döner manyetik alan fikrini formüle ettikten sonra Paris ve New York’taki deneylerinde çok fazlı motoru somut bir cihaza dönüştürdü. Doğru akım hatları birkaç kilometrede gerilim kaybına uğrarken Tesla’nın yüksek gerilimli üç fazlı sistemi trafolarla gerilim seviyesini değiştirebilerek yüzlerce kilometreye kayıpsız güç taşıdı. 1893 Chicago Fuarı’nda Westinghouse jeneratörlerinin Niagara Şelalesi projesiyle birlikteliği, hidroelektrik gücün bölgesel değil kıtasal ölçekte kullanılabileceğini kanıtladı. NIKOLA TESLA NEYİ İCAT ETTİ? Tesla’nın temel icadı, döner manyetik alan prensibiyle çalışan çok fazlı alternatif akım indüksiyon motorudur. Stator sargılarına faz farkıyla uygulanan akımlar, uzayda sabit genlikli fakat açısal hızı sabit bir manyetik alan oluşturur; rotor bu alana kayma adı verilen küçük hız farkıyla kapılır ve tork üretir. Fırça ve kollektör içermeyen tasarım sürtünme kaynaklı kıvılcım riskini ortadan kaldırdığı için yüksek toz veya gaz ortamlarında güvenle kullanılabildi. Çift sincap kafes rotor düzeni, düşük kalkış akımı ve yüksek kalkış torku sağlayarak ağır makinelerin doğrudan şebekeye bağlanmasını kolaylaştırdı. Tesla, prototip motorunu 1888’de American Institute of Electrical Engineers toplantısında canlı testle tanıttığında meslektaşları, rotorda hiçbir elektriksel bağlantı bulunmadan sabit torkun mümkün olmasına duydukları şaşkınlığı tutanaklara geçirdi. Çok fazlı motorun gerçek potansiyeli ise Westinghouse’un 1895 Niagara tesisinde megawatt sınıfı jeneratörlere eşlenen ilk sanayi hattı devreye girdiğinde anlaşıldı; su türbininden çıkan mekanik güç, Tesla dizaynı üç fazlı alternatörle elektrik enerjisine döndü ve Buffalo şehir şebekesine aktarıldı. NIKOLA TESLA NEYİ BULDU? Tesla’nın asıl kuramsal keşfi olan döner manyetik alan kavramı, matematiksel olarak fazör diyagramıyla ifade edildi ve elektrik makinaları mühendisliğine yeni bir analiz aracı sundu. Sinusoidal akımların zamansal faz farkı, manyetik vektörlerin uzaysal rotasyonuna denk düşer; böylece fiziksel hareket yerine alan değişimiyle motor çalıştırılabilir. Bu soyut fikir kısa sürede üç fazlı senkron jeneratörlerin simetrik sargı tasarımına yol açtı; jeneratör çıkışındaki aynı faz kaydırma, motorlarda torka dönüşerek iletim–tahrik zinciri bütünsel bir sisteme dönüştü. Tesla, buluşunu desteklemek için kendi tasarladığı fazmetreyle statordaki alan vektörünü ölçmüş, kayma ile yük torku arasındaki bağı doğrudan sayısallaştırmıştır. Bu deneyler sırasında gözlemlediği kayıp akı çizgileri, daha sonra transformatör nüvelerinde kullanılan yarık sac levha tasarımının fikir tohumlarını atmıştır. NIKOLA TESLANIN BULUŞU NE? Tesla bobini, yüksek frekanslı gerilim yükseltmesi yanında rezonans kavramını popülerleştiren bir laboratuvar aracıdır. Primer sargıyla seri bağlı kondansatör, kıvılcım aralığından tetiklenen deşarjla kendi doğal frekansında salınım başlatır; manyetik kuplajla ikincil sargıya enerji aktarılır ve rezonans tepe gerilimi yüz binlerce volta çıkar. Yükselen alan, floresan tüpleri kablo kullanmadan aydınlatır; bu fenomen, enerjinin elektromanyetik alanla uzaktan iletilebileceğini gösteren ilk makroskobik deney oldu. Tesla Colorado Springs tesisinde iki yüz kırk metre uzunluğunda yer kablosu döşeyerek bobin çıkışını toprağa ve havaya aynı anda pompaladı; İyonosfer yansımalı dalga kulesi konsepti buradan doğdu. Teorik hedef, dünya çapında kablosuz güç dağıtımıydı; mali ve teknik engeller nedeniyle proje Wardenclyffe kulesinde durdu ancak bobin, modern radyo transmitter fiziğinin çekirdek devre modellerinden biri olarak ders kitaplarına girdi. NIKOLA TESLANIN İCADI NE? Tesla’nın katkıları tek aygıtla sınırlandırılırsa tablo eksik kalır; o, alternatif akım ekosistemini jeneratörden motora, trafodan reaksaktansa kadar bütüncül biçimde kurdu. Westinghouse iş birliğiyle geliştirilen yağ izolasyonlu transformatörler, yüksek gerilim-orta gerilim- düşük gerilim adımlamasını üç seviyeli standarda oturttu ve dağıtım şebekesi mimarisini kalıcılaştırdı. Tesla valfi olarak bilinen pasif akış diyotu, hidrolik devrelerde yönlü akışı pompasız kontrol etmeye yarayan kanalsız vana fikrini getirdi; bu tasarım günümüz mikroakışkan soğutma bloklarında hâlen kullanılır. Radyo kontrollü tekne demonstrasyonu, frekans ayrımı, modülasyon ve kodlanmış komut kavramlarını aynı protokolde birleştirerek temel uzaktan kumanda arketipi oluşturdu. Bugün drone uçuş kontrol sistemlerinin sinyal şifrelemesinde, Tesla’nın “ayrık komut paketleri” mantığı güncellenmiş hâliyle yaşar. Tesla’nın laboratuvar günlükleri, yüksek gerilim deneyleri sırasında gözlenen koronayı sınıflandırmak için renk yoğunluk haritası tuttuğu ilk çalışmalardandır; bu katalog, modern izolasyon malzemesi AR-GE’sinde ışıl izlenme testi (corona inception) kriterlerini belirleyen metodolojinin esin kaynağı oldu. Yine aynı deneylerde tesbit ettiği cilt etkisi fenomeni, radyo frekans cerrahisi elektrotlarında ısı kaynağının yüzeye yakın kalmasını sağlayan tasarım parametrelerine rehberlik etmiştir. Dolayısıyla Tesla’nın icadı ifadesi, güç, iletişim ve medikal alanları çaprazlayan bir bilgi dokusunu kapsar.
Source: Habertürk
Rene Laennec neyi icat etti?
O tarihte hekimler kalp ve akciğer seslerini doğrudan kulak dayayarak dinliyor, mahremiyet sorunları ve akustik yetersizlik yüzünden kritik bulguları atlayabiliyordu. Laennec’in yeni aracı, göğüs duvarından yayılan titreşimleri odaklayarak bu engeli kaldırdı ve auskültasyonu fizik muayenenin en güvenilir basamağına terfi ettirdi. Rene Laennec neyi icat etti ve bu buluş neden iki yüzyılı aşkın süredir stazını korumaktadır? Yanıt, Napoléon döneminin kalabalık Paris sokaklarında yayılan tüberküloz dalgasıyla birlikte şekillenen pratik gereksinimde gizlidir. Kalın göğüs duvarı, aşırı vücut ağırlığı veya mahremiyet gereği doğrudan auskültasyona izin vermeyen hasta gruplarında Laennec kendi deyimiyle “mediyat auskültasyon” yöntemini geliştirdi. İlk denemede, hasta genç kadının göğsüne sıkıştırdığı kağıt rulonun sesleri belirginleştirmesi hekimi şaşırttı ve ahşap silindir prototipine uzanan bir tasarım süreci başlattı. Cihaz, 30 santimetrelik bir iğde ağacı tüpten oluşuyor; bir ucu diyafram görevi görürken diğer ucu kulaklık işlevi yapıyordu. Laennec iki yıl boyunca tüberküloz evrelerini ses paternleriyle eşleştirdikten sonra 1819’da “De l’Auscultation Médiate”yi yayımladı ve stetoskopu Avrupa tıp okullarının demirbaş listesine yerleştirdi. 1850’lerde kauçuk hortum ve binaural kulaklık eklendiğinde modern stetoskop neredeyse tanınabilir hâle geldi; 20. yüzyılda diyafram-membran kombinasyonu ve elektronik amplifikasyonla cihazın duyarlılığı sürekli arttı. RENE LAENNEC NEYİ İCAT ETTİ? Laennec’in icadı görünüşte basit bir ahşap tüpten ibaret olsa da yeniliğin kalbi, göğüs içi sesleri hava sütunu boyunca hekim kulağına kayıpsız taşıyan akustik dalga kılavuzudur. Tüpün 30 santimetre uzunluğu ve 2,5 santimetre iç çapı, düşük frekanslı kalp tonlarını kaybetmeden iletecek biçimde deneysel olarak belirlendi. Diyafram adaptörleri değiştirilebildiği için düşük frekanslı S1–S2 kalp sesleriyle yüksek frekanslı pulmoner raller arasında akustik geçiş yapılabiliyordu. O dönemdeki diğer öneriler—örneğin metal koniler—temas sırasında soğukluk hissi yaratıyor ve titreşimi boğuyordu; ahşap gövde akustik amortismanı optimize ederek sesin “timbrını” korudu. Böylece stetoskop, insan vücudunu pratik anlamda dinlenebilir bir organlar bütünü hâline getiren ilk ara birim oldu ve tarih kitaplarında “vücuda kulak misali göz” metaforuna ilham verdi. RENE LAENNEC NEYİ BULDU? Laennec’in bulduğu asıl yenilik, duyulan sesleri anatomik patolojiyle sistematik biçimde eşleştirmesidir. “Pektoral raller”, “crepitus” ve “egophony” gibi terimler, otopsi bulgularıyla karşılaştırılarak kitabında kataloglandı; akciğer alveolinde sıvı-tamir fazı veya plevral efüzyonun sebep olduğu sürtünme sesleri ayrıntılandırıldı. İleri evre tüberkülozda kavite duvarından yankılanan amforik ses gibi karakteristik bulgular tanımlanarak auskültasyon protokolü oluşturuldu. Bu sistematik sınıflandırma, farklı hekimlerin aynı hastada benzer akustik notasyon yapmasını sağladı ve tanı tutarlılığını yükseltti. Bugün elektronik stetoskoplarla kaydedilen dijital ses dosyaları, hâlâ Laennec sezyenlerine dayalı etiketleme setleriyle yapay zekâ modellerine öğretilir. RENE LAENNECİN BULUŞU NE? Laennec’in buluşu, yalnızca fiziksel bir araç değil; auskültasyon kavramını yeniden tanımlayan metodolojidir. Önceden hekim, göğsün farklı bölgelerini rastgele dinleyerek kulak duyumunu hafızasında tutmak zorundaydı; Laennec, anatomik çizimler üzerine bölgesel auskültasyon haritaları işleyerek sistematik muayeneyi başlattı. Bu yaklaşım, kronik kalp yetmezliği ve plevral efüzyon gibi klinik tabloların erken müdahalesini mümkün kıldı; çünkü ses verisi, palpasyona göre çok daha erken patolojiyi yansıtıyordu. Kadın ve çocuk hastalarda gizlilik sorununa da çözüm getiren stetoskop, hasta uyumunu artırdı ve fizik muayenenin kabûl edilebilirliğini güncel tıp standartlarına taşıdı. Eğitim alanında, stetoskop kullanımı sözlü anlatımla sınırlı deneyim aktarımını sesli örneklerle destekledi; bu yöntem, klinik deneyimin nesiller boyunca yitirilmeden çoğalmasını sağladı. RENE LAENNECİN İCADI NE? Laennec’in icadı ilerleyen yıllarda malzeme ve elektronik alanındaki gelişmelerle evrim geçirdi, ancak akustik dalga kılavuzu prensibi hâlen aynıdır. 1850’lerde Arthur Leared kauçuk hortum ekleyerek binaural dinlemeyi tanıttı; iki kulaklık, ses yoğunluğunu sinerjik biçimde artırarak diferansiyel işitmeyi kolaylaştırdı. 1960’larda membranlı diyafram, yüksek frekanslı kalp üfürümlerini seçici biçimde yükseltirken çan modülü düşük frekans spektrumunu filtrelenmeden aktardı. Elektronik çağda piezoelektrik transdüserler analog titreşimi elektrik sinyaline dönüştürerek amplifikasyon ve gürültü filtresi sağladı; Bluetooth modülleri telemedisin uygulamalarını mümkün kıldı. Buna rağmen her elektronik stetoskopun kulak oku bölümünde hâlâ Laennec’in belirlediği hava sütunu ölçüsüne yakın bir akustik kanal bulunur. Laennec prensipleri, sadece tıpla sınırlı kalmayıp mikrofon teknolojisine de esin verdi. Yüksek hassasiyetli kondansatör mikrofonların diyafram tasarımı, stetoskop membranının titreşim karakteristiğini matematiksel olarak taklit ederek ses toplayıcıların frekans tepkisini iyileştirdi. Uzaktan auskültasyon cihazları—örneğin akıllı telefon adaptörleri—Laennec kataloglarından türetilen ses veritabanıyla kullanıcıyı yönlendirir. Yaşlı bakım evlerinde portatif stetoskop sensörleri trakeal solunum gürültülerini kaydedip algoritma tabanlı kriz uyarıları oluşturur; bu projelerin protokol şemasında Laennec’in “mediyat auskültasyon” tanımı açılış cümlesi olarak hâlâ yer alır.
Source: Habertürk