İnsanlık kayıplarda
Gülnur SAYDAM
6 Şubat depremlerinin üzerinden 2.5 yıl geçti ama enkaz altından çıkmayan ve hiçbir yerde bulunamayan kimi çocuk kimi genç kimi yaşlı onlarca kişi var. Birçok kez Meclis’te araştırılması için soru önergesi verilen bu hayati konu AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Kayıp yakınları defalarca Ankara’ya gidip yetkililerle görüşmeye çalıştı. Bazen dinleyen olsa da çoğu zaman kapılar yüzlerine kapandı. Yetmezmiş gibi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, “Depremde bir çocuk dahi kaybolmamıştır” açıklaması yaptı. Ailelerin ise üzüntüden ciğerleri delindikçe delindi.
DNA İLE TESPİT EDİLİYOR
Aile Bakanlığı yok saysa da resmi rakamlara göre; yakınların bildirdiği 142 kişi 6 Şubat depremleri sonrası kayboldu. Kayıp Büro Amirliğindeki albümlerde de 16 bin kimliği belirsiz cenazenin fotoğrafı yer alıyor.
Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı 16 bin cenaze içinden 20’ye yakın cenazeyi DNA taraması ile yakın ailelerine teslim edebildi. Yakınlarına teslim edilen cenazelerin artık bir mezarlığı bulunuyor.
ORGAN MAFYASI ŞÜPHESİ
Ailelerin aklından çıkmayan bir diğer konu ise organ mafyası. Interpol’ün kırmızı bültenle aradığı organ kaçakçısı İsrailli Boris Wolfman’ın eski şirketinin deprem bölgesinde sahra hastanesi kurduğu ortaya çıkmıştı. Rabin Medical isimli şirketin, İsrail Devlet Bakanlığı tarafından Boris Wolfman ve organ çetesi ortaklarının faaliyet gösterdiği hastane olarak kayıtlarda yer alıyor. Bu nedenle kayıp yakınları, organ mafyası ihtimalinin de acilen araştırılmasını istiyor.
Acilen ‘Doğal Afet Bakanlığı’ kurulmalı
Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınları Derneği (DEMAK) Başkanı Selahattin Kaban; SÖZCÜ’ye konuştu: “Deprem, sel, yangınlar gibi sürekli afetlerle savaş veren bir ülkeyiz. ‘Doğal Afet Bakanlığı’ kurulması acil ve önemli. Ve bu bağımsız bir yapı olmalı. Deneyimli ve donanımlı personelin çalışması lazım. Dernek olarak mücadele etmek yetmiyor.”
Source: Haber Merkezi
Yüzmek lüks değil, çocuklar için yaşamsal bir gereklilik
Sokakta top oynamayan, doğaya temas etmeyen, enerjisini dışa vuramayan bir nesil yetişiyor.Obezite artıyor, dikkat dağınıklığı yaygınlaşıyor, uyku sorunları neredeyse her evde sıradanlaştı.Bu tabloyu değiştirmek için mucize aramaya gerek yok.Çözüm belli: Çocuklarımızı erken yaşta yüzme ile tanıştırmalıyız.Yüzme yalnızca bir yaz etkinliği değil; fiziksel gelişimi, zihinsel esenliği, özgüveni ve sosyal uyumu destekleyen çok yönlü bir iyileştirici.Hem bireysel hem toplumsal yatırım için etkili, sürdürülebilir bir araç.HAYAT SUDA BAŞLAR, GELİŞİM DE ÖYLEAnne karnında başlayan suyla temas, doğum sonrası da devam ettirildiğinde bebeklerin gelişimine eşsiz katkılar sunuyor.Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Yılmaz Bay, bu ilişkinin önemini şöyle açıklıyor:“İnsan vücudu suda daha rahat büyür ve gelişir. Bebeklere doğumdan itibaren yüzme alışkanlığı kazandırmak fiziksel ve ruhsal gelişimlerine büyük katkı sağlar.”Özellikle hidroterapi ve bebek SPA uygulamaları Türkiye’de de yaygınlaşmaya başladı.Bu yöntemlerde bebekler ısıtılmış havuzlarda suyla hareket eder, ardından özel masajlarla rahatlatılır.Böylece gaz sancısı azalır, kas gelişimi hızlanır, bebekler huzurlu uyur ve gelişim süreci desteklenir.YÜZMENİN ÇOCUKLARA OLAN 9 GÜÇLÜ KATKISIKas ve kemik gelişimini hızlandırır, dik duruşu destekler.Motor koordinasyonu güçlendirir, denge ve çeviklik sağlar.3. Obeziteyi önler, boy-kilo dengesini kurar.4. Kalp kaslarını çalıştırır, dolaşımı iyileştirir.5. Serotonin salgısını artırır, ruh halini dengeler.6. Özgüveni artırır, sosyal gelişimi destekler.7. Duyu bütünlüğünü sağlar, zihinsel uyarımı artırır.8. Uyku kalitesini yükseltir, stres hormonlarını düşürür.9. Boğulma riskini azaltır, hayat boyu güvenlik duygusu kazandırır.Yüzmeyi öğrenen çocuklar yalnızca fiziksel olarak değil, sosyal açıdan da daha güçlü bireyler haline geliyor.Yaz tatillerinde denizle ve havuzla olan bağları, onların doğayla daha barışık büyümelerini sağlıyor.HAVUZLAR LÜKS OLMASIN, HER MAHALLEDE OLSUNYüzmenin faydaları saymakla bitmiyor ama ona erişim sınırlı.Bugün Türkiye’de çocukların büyük kısmı yüzme eğitimi alamıyor.Havuzlar genellikle pahalı özel sitelerde, büyük şehirlerin merkezlerinde yer alıyor.Oysa bu altyapılar her çocuğun hakkı olmalı.Dr. Yılmaz Bay, bu noktada şu çağrıyı yapıyor:“Hidroterapi ve yüzme erken yaşta başlanırsa çocuklarda hem fiziksel dayanıklılık artar hem de zihinsel gelişim desteklenir. Bu bir hobi değil, sağlık politikasıdır.”Belediyeler, özel sektör ve spor bakanlığı iş birliğiyle yarı olimpik havuzlar ve uygun fiyatlı yüzme merkezleri yaygınlaştırılmalı.Sağlıkta koruyucu hekimlik yalnızca aşıyla değil, yüzme gibi önleyici sporlarla da sağlanır.SUYA ATLAYAN ÇOCUK, HAYATI DAHA SAĞLAM TUTARYüzme, çocukların doğayla temas ettiği, bedeniyle barıştığı ve özgüven kazandığı en etkili sporlardan biridir.O yüzden bu yaz çocuklarımızı sadece deniz kıyısında güneşlenmeye değil, hareket etmeye, suya atlamaya, yüzerek büyümeye teşvik edelim.Her kulaçta stres azalır, her nefeste direnç artar.Yüzme bir eğlence değil, yaşam boyu sürecek bir iyilik alışkanlığıdır.Suya atılan her çocuk, sağlıklı bir toplumun temelidir.
Source: Bülent Katarci
Peynir faciası! Tedavi altına alındılar
Kırsal Büyükbardakçı Mahallesi”nde ikamet eden Kadriye Baran, 5 çocuğuyla birlikte bulantı ve kusma şikayetiyle Viranşehir Devlet Hastanesine başvurdu.Hastanede yapılan kontrolde ailenin yedikleri peynirden zehirlendikleri tespit edildi.Tedavi altına alınan 6 kişinin sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.
Source: Www.star.com.tr
Küçük çocuk yeni doğan bebeği öldürmüştü…Fransa’da pes dedirten olay!
Olay, bu ayın başlarında 7.5 aylık prematüre olarak doğan Zayneb-Cassandra isimli bebeğin salı günü hayatını kaybetmesiyle ortaya çıktı.Bebek, geçen cuma günü başından ciddi şekilde yaralanmış ve yoğun bakıma alınmıştı. Ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.Soruşturma kaynaklarına göre, altı yaşındaki çocuk bebeği yere düşürerek başının zemine çarpmasına neden oldu. “Oyuncak bebek gibi davranarak onu tuttuğu” ifade edilen çocuk, olay anında yoğun bakım ünitesinde bebekle yalnız başına bulunuyordu.HASTANEDE DENETİMSİZLİK VE İHMAL İDDİALARIBebeğin annesi 23 yaşında ve ilk doğumunu sezaryenle gerçekleştirdi. Doğum sonrası bebek yenidoğan ünitesine, anne ise doğum servisinde başka bir odaya alınmıştı. Bu sırada, altı yaşındaki çocuğun da annesi aynı serviste bulunuyordu.Bebeğin büyükannesi Fransız La Voix du Nord gazetesine yaptığı açıklamada, “Çocuk sabah saat yedide geliyor ve gün boyunca koridorlarda koşuyordu. Tüm anneler şikayetçiydi, hatta bir hemşire çocuğun annesini uyardı,” dedi.Büyükbaba ise çocuğun daha önce de bebeğin odasına girdiğini ve bebeği “oyuncak gibi” gördüğünü belirtti.Olayın yaşandığı cuma günü, bebek taburcu edilmek üzereyken bir servis yetkilisi anneyi arayarak “acil gelmesi gerektiğini” söyledi. Aileye göre, başka bir annenin ifadesine dayanarak “yüksek bir çarpma sesi” duyuldu ve bebeğin başının zemine vurduğu anlaşıldı.Bebek bilinci kapalı halde yerde bulundu; altı yaşındaki çocuk ise hemen yanındaki sandalyede oturuyordu. Bebeğin alt bezinden tutularak kaldırılmaya çalışıldığı ve bu sırada başının üzerine düştüğü ifade edildi.YASAL VE İDARİ SORUŞTURMALAR BAŞLATILDILille Savcılığı, olayla ilgili olarak Adli Polis Teşkilatı’na bağlı Çocuk Suçları Birimi tarafından resmi soruşturma başlatıldığını duyurdu. Hastane yönetimi de “insani bir trajedi” olarak tanımladığı olayla ilgili idari soruşturma başlattı.Lille Üniversitesi Çocuk Hastanesi sözcüsü, “Bu insani trajedi, hem sağlık personelini hem de hastanede bulunan diğer aileleri derinden etkiledi” açıklamasında bulundu.Soruşturma, hastane güvenliği, çocuk gözetimi ve ihmallerin zincirleme etkisiyle ilgili ciddi soruları gündeme getiriyor.
Source: Fatih Yoncalık
Çok kalpli canlıların sıra dışı dünyası
Hayvanlar aleminin farklı üyeleri, yaşam koşullarına uyum sağlamak için eşsiz kalp sistemleri geliştirmiştir. Solucanlardan kafadanbacaklılara kadar her canlı türü kendine özgü bir dolaşım mucizesine sahiptir.SOLUCANLARIN DOLAŞIM SİSTEMİ: KEMERLERİN RİTMİ Solucanlar beş çift, yani toplamda on aort kemerine sahiptir. Bunlar, genellikle yanlış biçimde beş kalp olarak anılsa da, her biri bağımsız bir kalp değildir. Bu kemerler, solucanın 7. ila 11. segmentleri arasında yer alır ve bağırsağı çevreleyerek kanı dorsal damardan ventral damara taşımak için ritmik olarak kasılır. Ana itici güç ise dorsal damarın ileri yönlü kasılmalarıdır. Bu nedenle, kemerlerden hiçbiri tek başına birincil pompa görevi üstlenmez. Solucanlar, nemli derileri aracılığıyla oksijen alır. Bu oksijen, kana yayıldıktan sonra dorsal damar ve aort kemerleri aracılığıyla vücuda dağılır. Kalp benzeri ritmik hareketler sadece kemerlerle değil, ventral sinir kordonundaki motor nöronlar tarafından da koordine edilir.HAMAMBÖCEĞİNİN PERİSTALTİK KALBİ Hamamböcekleri, 13 segmente ayrılmış uzun bir sırt kalbine sahiptir. Bu yapı, hemolenf adı verilen böcek kanını kuyruktan başa doğru hareket ettiren peristaltik dalgalarla çalışır. Her segment bağımsız bir kalp olarak işlev görmez; sistem seri halde çalışır. Bu nedenle bir segmentin işlevini yitirmesi, tüm dolaşımı durdurmaz ama verimi azaltır. Bu yapısal model, 2009 yılında IIT-Kharagpur da geliştirilen ve eşmerkezli soğan katmanlarıyla inşa edilen bir yapay kalp prototipine ilham vermiştir. Ancak günümüzde yapay kalpler daha çok döner pompa teknolojisini tercih etmektedir.KAFADANBACAKLILAR: ÜÇ KALPLİ UZAYLILAR Ahtapotlar, kalamarlar ve diğer kafadanbacaklılar, üç kalpli canlılardır. İki solungaç kalbi, oksijenlenmemiş kanı solungaçlara pompalar. Solungaçlarda oksijen kazanan kan, sistemik kalbe geri döner ve vücuda dağılır.Bu canlıların kanı, demir bazlı hemoglobinden farklı olarak, bakır bazlı hemosiyanin içerir. Hemosiyanin, düşük sıcaklıkta ve oksijenin az olduğu ortamlarda daha verimli çalışır. Moleküller plazmada serbestçe dolaşır, bu da kanın karakteristik mavi-yeşil rengini açıklar. Hemoglobine göre daha az oksijen taşıdığı için, bu hayvanların kanı daha hızlı dolaşmak zorundadır. Özellikle kapalı dolaşım sistemine sahip olan mürekkep balıkları, bu ihtiyacı güçlü ve ritmik kalp kasılmalarıyla karşılar.HAGFISH: DAYANIKLILIKTA UZMAN BİR TUHAFLIK Hagfish, dört kalbe sahip nadir omurgalılardan biridir. Ana kalbi sistemik (branşiyal) kalptir; buna yardımcı olarak portal kalp, kardinal kalp ve eşlenmiş kuyruk kalp sistemi görev yapar. Bu yardımcı pompalar, vücudun farklı bölgelerindeki venöz dönüşü destekler. Bazı türleri 5 ila 16 çift solungaç taşıyabilir. Hagfish ler, derin deniz çamurlarında, düşük oksijenli koşullarda bile yaşamaya uygundur. Öyle ki, Pasifik hagfish i 10°C de ve oksijensiz ortamda 36 saat boyunca kalp atışını sürdürebilir ve tamamen iyileşebilir. Bu olağanüstü anoksi toleransı, hiçbir başka omurgalıda görülmemiştir. Görsel Kaynak: istockphoto
Source: Habertürk
Hamileliğini ilaçla sonlandırmak isterken 400 bin lira ceza yedi
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nin başkenti Lefkoşa”ya bağlı Gönyeli”de, Ukrayna uyruklu Anastasia Andrılasheva isimli kadın üç haftalık hamileliğini sonlandırmak için 25 Mayıs”ta ilaç içti.
7 Haziran 2025 tarihinde ise karın ağrısı şikayetiyle Lefkoşa Devlet Hastanesi’ne başvurdu.
KANINDAN UYUŞTURUCU ÇIKTI
Genç kadına yapılan kan testinde hamileliğinin kısmen sonlandığı belirtildi.
Ayrıca test sonucunda Ukraynalı kadının hint keneviri ve kokain kullandığı tespit edildi.
400 BİN LİRA KEFALET SENEDİ
Anastasia Andrılasheva, uyuşturucu kullandığı ve hamileliğini sonlandırdığı için Lefkoşa”da çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Yurt dışına çıkışını yasaklanan genç kadının, adli kontrol şartı ve 20 bin TL nakit teminat yatırmasına karar verdi. Ayrıca zanlı için iki kefilin 400’er bin lira kefalet senedi imzalaması şart koşuldu.
Source: Derleyen: Ümit Karadağ
Şanlıurfa”da 10 günlük bebeğin imdadına ambulans uçak yetişti
Şanlıurfa”da kalp rahatsızlığı olan bebek, ambulans uçakla İstanbul”a gönderildi. İl Sağlık Müdürlüğünden yapılan açıklamaya göre, Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavi gören 10 günlük Zehra İlçi”nin doğuştan kalp rahatsızlığı olduğu tespit edildi.İlk müdahalesi uzman doktorlar tarafından yapılan bebeğin, ileri tetkik ve tedavi için İstanbul”a gönderilmesine karar verildi.Zehra bebek, kente yönlendirilen ambulans uçakla İstanbul Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesine sevk edildi.
Source: Www.star.com.tr
Ankara Büyükşehir Belediyesinden çölyak hastalarına özel Glütensiz Kafe
Ankara Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek Fabrikası, çölyak hastaları ve gıda intoleransı olan Başkentlilerin glütensiz gıdaya erişimini kolaylaştırmak amacıyla Bahçelievler semtinde bulunan Gökkuşağı Kamu Pazarı içerisinde Glütensiz Kafe’yi hizmete açtı. Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Dünya Çölyak Gününde düzenlenen kahvaltıda kendisine iletilen talepler üzerine sürede hizmete açılan Glütensiz Kafe”den başta çölyak hastası ve glüten intoleransı olanlar olmak üzere tüm Başkentliler faydalanabilecek. Kafede üretim yelpazesine yeni katılan karabuğday unlu glütensiz ekmeğin yanı sıra, ekmek, simit, kurabiye, glütensiz un, üretici kooperatiflerinin keçiboynuzu unu, ezme çeşitleri, yaş pasta, baklava, börek, kakaolu çerez, kahvaltılık gevrek, poğaça gibi 25 çeşit ürün bulunuyor. GLÜTENSİZ KAFE’MİZİ HİZMETE AÇMANIN GURURUNU YAŞIYORUZ Glütensiz Kafe’nin açılışını Halk Ekmek Yönetim Kurulu Başkanı Ulaş Altun ile birlikte gerçekleştiren Halk Ekmek Fabrikası Genel Müdür Yardımcısı Şahin Top, Hacıkadın Mesire Alanı’nda düzenlediğimiz Dünya Çölyak Günü Farkındalık Etkinliği’nde Başkanımız Sayın Mansur Yavaş çölyak hastaları için glütensiz kafe sözü vermişti. Ankara Halk Ekmek Fabrikası olarak biz de Başkanımızın verdiği sözü en kısa sürede yerine getirerek, Gökkuşağı Kamu Satış Pazarı’nda Glütensiz Kafe’mizi hizmete açmanın gururunu yaşıyoruz dedi. BURADAKİ İNSANLARIN MUTLULUĞUNU GÖREBİLİYORSUNUZ Açılışa katılan çölyak hastası vatandaşlar ise taleplerinin hemen çözüme kavuşmasından duydukları memnuniyeti dile getirdi. Ankara Çölyak Derneği Başkanı Mehmet Tanrıseven, Bizim için tarihi bir gün. Bu kafe sayesinde glütensiz beslenen çölyak hastaları kaliteli, güvenli ve uygun fiyatlı ürünlere ulaşma fırsatını buldu. Başkanımız Mansur Yavaş’a ve tüm çalışanlara çok teşekkür ediyoruz dedi. Çölyak Dernek Başkanı Şebnem Ercebeci Çınar ise teşebbüsü sevinçle karşıladıklarını belirterek, Ankara’daki 24 bin çölyak hastasının glütensiz gıdaya çok fazla ihtiyaç duyduklarını ifade etti. Kafenin açılış töreninin ardından katılımcılara, çölyak hastalarına özel üretilen aşure dağıtıldı.
Source: Anka
Yazın çocuklarda epilepsi nöbetlerine dikkat!
Çocuk Nörolojisi Uzmanı Dr. Afshin Dezhakam, Yüksek sıcaklıklar, özellikle yüzde 60 üzerindeki nemle birleştiğinde vücutta terleme yoluyla belirgin sıvı ve mineral kaybına yol açar. Terleme yoluyla vücut tarafından kaybedilen sıvı, epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçların metabolizma sürecini hızlandırabilir. Bu da ilacın kandaki terapötik düzeyinin altına düşmesine, dolayısıyla nöbet kontrolünün bozulmasına yol açabilir dedi. Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Yaz tatili sırasında uyku düzeninin bozulması, epilepsi nöbetlerinin tetiklenmesinde etkili bir faktör olarak öne çıkar. Günde sadece 1-2 saat daha az uyumak bile çocuklarda nöronal hassasiyeti artırarak nöbetleri tetikleyebilir. Ekran başında (TV, tablet, telefon gibi) uzun süre vakit geçirmek, uyarıcı seviyesini yükselterek uykuya dalmayı zorlaştırır ve fotosensitif epilepsiye sahip çocuklarda doğrudan nöbetlerin tetiklenmesine yol açabilir şeklinde konuştu. TERLEME, EPİLEPSİ İLACININ GÜCÜNÜ DÜŞÜREBİLİR Yaz döneminde acil servislere epileptik nöbet nedeniyle başvuru sayısında artış gözlenmekte olduğuna dikkat çeken Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Bu da daha önce fark edilmemiş epilepsilerin tanı almasına imkan tanır. Yazın başvuru artışını sadece sıcaklıkla değil, aynı zamanda rutinlerin bozulmasıyla da ilişkilendiriyoruz. Ailelerin tatil sürecinde nöbetleri daha yakından gözlemleme şansı oluyor. Tanı konulmuş çocuklarda ise ilacın düzenli kullanımı büyük önem taşır. Aşırı sıcak günlerde çocuk daha çok terliyorsa, hekim kontrolünde doz ayarlaması gerekebilir dedi. GÜNDE EN AZ 9 SAAT UYKU ÖNERİLİYOR Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Gündüz 12.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmamalı, açık renkli ve pamuklu giysiler tercih edilmelidir. Günde kilogram başına en az 50 ml sıvı alımı hedeflenmelidir (Örneğin 20 kg bir çocuk için en az 1 litre). İlaçlar serin ortamda saklanmalı, rutin saatinde alınması sağlanmalı, tatil nedeniyle saat kaymalarına izin verilmemelidir. Uyku, mutlaka yaşa uygun sürede ve düzenli olmalı; 6-12 yaş çocuklar için günde en az 9 saat uyku önerilmektedir şeklinde konuştu. AİLELERİN ROLÜ HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR Nöbet anında yapılacaklar kadar yapılmaması gerekenlerin de önemli olduğunu belirten Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Aileler hâlâ soğan koklatma, su dökme, çocuğun ağzını açmaya çalışma gibi yanlış uygulamalara başvurabiliyor. Bu tür müdahaleler çocuğa zarar verebilir. Doğru yaklaşım; çocuğu yan yatırmak, başını yana çevirerek hava yolunu açık tutmak ve nöbetin süresini takip etmektir. 5 dakikayı aşan nöbetlerde mutlaka 112 aranmalı ve hastaneye başvurulmalıdır dedi. EPİLEPSİ TANISI ALAN ÇOCUK YALNIZ BAŞINA YÜZMEMELİ Epilepsi tanısı alan çocukların, kontrollü şekilde sosyal hayata ve eğitime katılabileceğine değinen Uzm. Dr. Afshin Dezhakam, Yalnız başına yüzme, yüksek riskli sporlar (boks, dövüş sporları, trambolin) önerilmez. Denizde veya havuzda mutlaka erişkin gözetiminde olunmalıdır. Lunapark gibi aşırı uyarıcı ortamlarda nöbet riski artabilir, bu nedenle dikkatli olunmalıdır. Çocukların güvenle tatil yapabilmesi için planlama öncesi mutlaka nöroloji uzmanıyla görüşülmeli, ilaçların taşınması, doz saatleri ve acil durumda yapılacaklar önceden planlanmalıdır ifadelerini kullandı.
Source: Habertürk
Gazeteci Hasan Cemal, Yunanistan”da hastaneye kaldırıldı
Gazeteci Hasan Cemal, tatil için bulunduğu Yunanistan’ın Leros Adası’nda rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Yapılan ilk müdahalenin ardından Cemal’in, tedavisinin devamı için Muğla”nın Bodrum ilçesine sevk edileceği öğrenildi. Leros Devlet Hastanesi’nde, İstanbul’daki doktoru Prof. Dr. Talat Kırış ’la koordineli olarak gerçekleştirilen muayene ve tomografi sonrası Cemal’in kanındaki CRP değerinin yükseldiği tespit edildi. Yapılan değerlendirmelerde rahatsızlığın enfeksiyon kaynaklı olduğu bildirildi.
Source: Haber Merkezi
Uzmanı uyardı: Havuz ve deniz kaynaklı enfeksiyonlarda ciddi artış yaşanıyor
Uzman Dr. Behiç Oral, havuz ve denizlerin, hijyen koşulları sağlanmadığında ciddi sağlık riskleri barındırdığını söyledi. Oral, yaz aylarında havuz ve deniz kaynaklı enfeksiyonlarda belirgin bir artış yaşandığını kaydetti. Dr. Oral, “Havuzlar, özellikle sıcak havalarda bakteri, mantar ve parazitler için adeta bir üreme merkezi haline geliyor. Kirli havuzlarda yüzmek, ishalden kulak enfeksiyonuna, göz iltihabından cilt mantarına kadar pek çok hastalığa davetiye çıkarıyor. Dış kulak yolu enfeksiyonları yaz aylarında en sık görülen sorunlardan biridir. Havuzdan çıktıktan sonra başlayan kulak ağrıları, enfeksiyonun ilk habercisi olabilir. Bu durumda zaman kaybetmeden hekime başvurmak gerekir” diye konuştu. Deniz suyunun her zaman temiz olduğuna dair yaygın bir yanılgı bulunduğunu belirten Dr. Behiç Oral, “Denizler her zaman sandığımız kadar temiz değil. Özellikle büyük şehir plajlarında, kanalizasyon atıklarının karıştığı bölgelerde yüzenlerde ishal vakaları, cilt enfeksiyonları ve kulak iltihapları sık görülüyor” diye konuştu. Yaz aylarında göz enfeksiyonlarının arttığını dile getiren Dr. Behiç Oral, “Klora hassasiyeti olanlarda ya da suya gözünü tam kapatmadan girenlerde konjonktivit gibi iltihaplar gelişebiliyor. Lens kullanıcılarının mutlaka yüzücü gözlüğü takması gerekir. Cilt enfeksiyonları dikkat edilmesi gereken bir diğer sağlık sorunudur. Havuzda ya da denizde bulunan bakteriler, ciltte en küçük bir çizikten bile vücuda girip enfeksiyon oluşturabilir. Ayrıca mantar enfeksiyonları da yaz aylarında çok yaygın görülür” dedi. ISLAK MAYO İLE KALMAYIN Dr. Behiç Oral, enfeksiyonlardan korunma yöntemlerine ile ilgili şu önerilerde bulundu: Havuza girmeden önce ve sonra mutlaka duş alın. Uzun süre ıslak mayo ile kalmayın. Kulak tıkacı ve yüzücü gözlüğü kullanın. Denizlerde ise, kirliliğinden emin olmadığınız bölgelerden uzak durun. Herhangi bir enfeksiyon belirtisi yaşayanlar, ‘nasıl olsa geçer’ diye düşünmemeli. Basit görülen bir ishal bile tedavi edilmezse, özellikle çocuklarda ve yaşlılarda hayati tehlike yaratabilir.”
Source: Haber Merkezi
Lauıs Pasteur neyi icat etti?
Lauis Pasteur’un buluşu neydi sorusuna verilen yanıt yalnızca bir ısıl işlem değildir; aynı zamanda enfeksiyon teorisini destekleyen deneysel kanıtların bütünüdür. Pastörizasyon sayesinde gıda endüstrisi raf ömrünü uzatırken halk sağlığı alanı patojen kontrolü için ölçülebilir bir araç kazandı. Lauis Pasteur neyi icat etti, neyi buldu ve bu geliştirme nasıl kalıcı bir bilimsel ilkeye dönüştü sorularının cevapları doğrudan laboratuvar gözlemlerine dayanır. Pastörizasyon düşüncesi, şarap fıçılarını asidik bozulmadan kurtarmaya yönelik basit bir çare olarak başladı; ancak 1860’ların sonuna gelindiğinde süt salgınlarında tüberküloz ve bruselloz riskini azaltacak kritik bir halk sağlığı uygulamasına dönüştü. Pasteur, fermantasyon bozukluğunun kendiliğinden oluşmadığını, belirli mikropların özel metabolik döngülerinin ürünü olduğunu gösterdi. Deneylerinde, şarabı 55–60 °C aralığında tutup ardından hızla soğuttuğunda tadın değişmeden kaldığını, ancak sirkeleşmenin durduğunu kaydetti. Aynı yaklaşım mayalanma sırasında bira “çatal tat” kusurunu giderdi; böylece Avrupa bira sanayisi ekonomik kaybı önemli ölçüde azalttı. Fikir, ilk süt denemeleri ile Paris’teki çocuk hastanelerine taşındı ve pasteörize süt dağıtımı neonatal ölümleri belirgin oranda düşürdü. Coğrafi olarak farklı bakteriyel floraya sahip bölgelerde bile yöntemin çalışması, ısıl işlemin biyolojik ilke seviyesinde geçerliliğini kanıtladı. LAUIS PASTEUR NEYİ İCAT ETTİ Lauis Pasteur’ün icadı, kontrollü sıcaklık aralığında kısa süreli ısı uygulaması ile sıvı gıdalarda patojen ve bozucu mikroorganizmaların inaktivasyonuna dayalı pastörizasyon prosesidir. Önceki kaynatma girişimleri üründe istenmeyen aroma değişimlerine yol açarken, Pasteur ısı eşiğini suyun kaynama noktasının oldukça altında tutarak tat ve besin değerini korumayı başardı. Isıtmaya eşlik eden hızlı soğutma, termofilik bakterilerin gelişim penceresini kapatarak yeniden kontaminasyon ihtimalini düşürdü. Bu iki aşamalı yaklaşım, hem endüstriyel fıçılar hem de küçük ev tipi kaplar için uyarlanabilir parametre seti sundu ve gıda teknolojisinde standart reçete kavramının ilk örneğini oluşturdu. LAUIS PASTEUR NEYİ BULDU Lauis Pasteur neyi buldu sorusunun laboratuvar yanıtı, fermantasyonun mikroorganizma temelli bir süreç olduğunu açıklayan deneysel diziye işaret eder. Oksijensiz ortamda şekerin aside veya alkole dönüşmesi, “kendiliğinden bozulma” görüşüne dayandırılıyordu; Pasteur, filtrelenmiş şıra örneklerini mikropsuz kıldığında fermantasyonun durduğunu, seyreltme yoluyla tekrar maya eklediğinde yeniden başladığını göstererek bu dogmayı çürüttü. Aynı yaklaşımı şap hastalığı ve ipekböceği salgınlarında kullanarak spesifik patojen hipotezini destekledi. Bütün bu çalışmalar, pastörizasyonun yalnızca pratik değil, mikrobiyolojik teoriyi pekiştiren bir kanıt paketi olmasını sağladı. LAUIS PASTEURUN BULUŞU NE Lauis Pasteur’un buluşu, pastörizasyonu endüstriyel iş akışına entegre edecek ekipman düzenini de kapsar. Çift cidarlı buhar kazanı, istikrarlı ısı dağılımı sağlayarak partiler arası sıcaklık dalgalanmasını ortadan kaldırdı. Manometre ve termometre çift sensörlü kontrol, belirli ısı eşiğinin altına düşüldüğünde süreci otomatik olarak uzatarak güvenlik payı ekledi. Günümüz süt işleme hatlarındaki plakalı ısı eşanjörleri, bu çift cidarlı kazan ilkelerinin sürekli akışa uyarlanmış şeklidir; pastörizasyon sıcaklığı ürün formülüne göre seçilse de kademeli ısı profili hâlâ Pasteur parametrelerini temel alır. LAUIS PASTEURUN İCADI NE Lauis Pasteur’un icadı ne sorusu, gıda güvenliği pratiğiyle sınırlı kalmaz. Isıl işlemle mikroorganizma inaktivasyonunun hesaplanması, termal ölüm süresi kavramını doğurdu; bu kavram, steril konserve üretiminden serum tedarikine kadar birçok sektöre transfer edildi. “D” değeri adı verilen bakteri öldürme parametresi, farklı patojenler için spesifik dakika-sıcaklık eşiklerini tanımlar ve doğrudan Pasteur’ün ilk balon denemelerindeki zaman–sıcaklık grafiğinin torunudur. Ayrıca pastörizasyonun tedarik zincirine getirdiği öngörülebilir raf ömrü, soğuk depolama yatırımlarını mantıklı hâle getirerek kır ve kent gıda dolaşımını hızlandırdı; bu dönüşüm, süt toplayıcı kooperatif modelinin ekonomik temelini oluşturdu. Pastörizasyon endüstriyel uygulamalara taşındıkça, ısı işlemine alternatif arayan teknolojiler de aynı güvenlik kıstasını referans aldı. Yüksek basınç ve ultraviyole yöntemlerinin onay süreçlerinde, test edilen mikrobiyal inaktivasyon değerlerinin pastörizasyon standartlarına eşdeğer olması yasal zorunluluk haline geldi. Bu durum, Pasteur’ün çalışmalarının gıda mevzuatında altın standart kabul edildiğini gösterir. Aşı bilimi ve immünoloji de pastörizasyon konseptinden yöntemsel ilham almış, zayıflatılmış patojen hazırlama teknikleri ısı uygulamasının kontrollü varyantlarıyla geliştirilmiştir. Böylece tek bir ısıtma fikri, hem gıda güvenliği hem de enfeksiyon kontrolü alanında çarpan etkisi yaratmıştır. Lauis Pasteur’ün pastörizasyon ilkesi, mikrobiyal bozulma ve patojen riskine karşı pratik bir savunma mekanizması sunarak 19. yüzyıl sonundan itibaren gıda tedarik zincirinin vazgeçilmez halkası hâline gelmiştir. Bu icat, fermantasyon bilimine deneysel temel kazandırmış, halk sağlığı stratejilerini güçlendirmiş ve modern gıda teknolojisinin standardizasyon kültürünü başlatmıştır. bugün market rafındaki her süt şişesi ve meyve suyu kutusu, Pasteur’ün laboratuvarında şekillenen zaman–sıcaklık denkleminin güncellenmiş bir versiyonuyla güvenli hâle getirilir.
Source: Habertürk
Rene Laennec neyi icat etti?
O tarihte hekimler kalp ve akciğer seslerini doğrudan kulak dayayarak dinliyor, mahremiyet sorunları ve akustik yetersizlik yüzünden kritik bulguları atlayabiliyordu. Laennec’in yeni aracı, göğüs duvarından yayılan titreşimleri odaklayarak bu engeli kaldırdı ve auskültasyonu fizik muayenenin en güvenilir basamağına terfi ettirdi. Rene Laennec neyi icat etti ve bu buluş neden iki yüzyılı aşkın süredir stazını korumaktadır? Yanıt, Napoléon döneminin kalabalık Paris sokaklarında yayılan tüberküloz dalgasıyla birlikte şekillenen pratik gereksinimde gizlidir. Kalın göğüs duvarı, aşırı vücut ağırlığı veya mahremiyet gereği doğrudan auskültasyona izin vermeyen hasta gruplarında Laennec kendi deyimiyle “mediyat auskültasyon” yöntemini geliştirdi. İlk denemede, hasta genç kadının göğsüne sıkıştırdığı kağıt rulonun sesleri belirginleştirmesi hekimi şaşırttı ve ahşap silindir prototipine uzanan bir tasarım süreci başlattı. Cihaz, 30 santimetrelik bir iğde ağacı tüpten oluşuyor; bir ucu diyafram görevi görürken diğer ucu kulaklık işlevi yapıyordu. Laennec iki yıl boyunca tüberküloz evrelerini ses paternleriyle eşleştirdikten sonra 1819’da “De l’Auscultation Médiate”yi yayımladı ve stetoskopu Avrupa tıp okullarının demirbaş listesine yerleştirdi. 1850’lerde kauçuk hortum ve binaural kulaklık eklendiğinde modern stetoskop neredeyse tanınabilir hâle geldi; 20. yüzyılda diyafram-membran kombinasyonu ve elektronik amplifikasyonla cihazın duyarlılığı sürekli arttı. RENE LAENNEC NEYİ İCAT ETTİ? Laennec’in icadı görünüşte basit bir ahşap tüpten ibaret olsa da yeniliğin kalbi, göğüs içi sesleri hava sütunu boyunca hekim kulağına kayıpsız taşıyan akustik dalga kılavuzudur. Tüpün 30 santimetre uzunluğu ve 2,5 santimetre iç çapı, düşük frekanslı kalp tonlarını kaybetmeden iletecek biçimde deneysel olarak belirlendi. Diyafram adaptörleri değiştirilebildiği için düşük frekanslı S1–S2 kalp sesleriyle yüksek frekanslı pulmoner raller arasında akustik geçiş yapılabiliyordu. O dönemdeki diğer öneriler—örneğin metal koniler—temas sırasında soğukluk hissi yaratıyor ve titreşimi boğuyordu; ahşap gövde akustik amortismanı optimize ederek sesin “timbrını” korudu. Böylece stetoskop, insan vücudunu pratik anlamda dinlenebilir bir organlar bütünü hâline getiren ilk ara birim oldu ve tarih kitaplarında “vücuda kulak misali göz” metaforuna ilham verdi. RENE LAENNEC NEYİ BULDU? Laennec’in bulduğu asıl yenilik, duyulan sesleri anatomik patolojiyle sistematik biçimde eşleştirmesidir. “Pektoral raller”, “crepitus” ve “egophony” gibi terimler, otopsi bulgularıyla karşılaştırılarak kitabında kataloglandı; akciğer alveolinde sıvı-tamir fazı veya plevral efüzyonun sebep olduğu sürtünme sesleri ayrıntılandırıldı. İleri evre tüberkülozda kavite duvarından yankılanan amforik ses gibi karakteristik bulgular tanımlanarak auskültasyon protokolü oluşturuldu. Bu sistematik sınıflandırma, farklı hekimlerin aynı hastada benzer akustik notasyon yapmasını sağladı ve tanı tutarlılığını yükseltti. Bugün elektronik stetoskoplarla kaydedilen dijital ses dosyaları, hâlâ Laennec sezyenlerine dayalı etiketleme setleriyle yapay zekâ modellerine öğretilir. RENE LAENNECİN BULUŞU NE? Laennec’in buluşu, yalnızca fiziksel bir araç değil; auskültasyon kavramını yeniden tanımlayan metodolojidir. Önceden hekim, göğsün farklı bölgelerini rastgele dinleyerek kulak duyumunu hafızasında tutmak zorundaydı; Laennec, anatomik çizimler üzerine bölgesel auskültasyon haritaları işleyerek sistematik muayeneyi başlattı. Bu yaklaşım, kronik kalp yetmezliği ve plevral efüzyon gibi klinik tabloların erken müdahalesini mümkün kıldı; çünkü ses verisi, palpasyona göre çok daha erken patolojiyi yansıtıyordu. Kadın ve çocuk hastalarda gizlilik sorununa da çözüm getiren stetoskop, hasta uyumunu artırdı ve fizik muayenenin kabûl edilebilirliğini güncel tıp standartlarına taşıdı. Eğitim alanında, stetoskop kullanımı sözlü anlatımla sınırlı deneyim aktarımını sesli örneklerle destekledi; bu yöntem, klinik deneyimin nesiller boyunca yitirilmeden çoğalmasını sağladı. RENE LAENNECİN İCADI NE? Laennec’in icadı ilerleyen yıllarda malzeme ve elektronik alanındaki gelişmelerle evrim geçirdi, ancak akustik dalga kılavuzu prensibi hâlen aynıdır. 1850’lerde Arthur Leared kauçuk hortum ekleyerek binaural dinlemeyi tanıttı; iki kulaklık, ses yoğunluğunu sinerjik biçimde artırarak diferansiyel işitmeyi kolaylaştırdı. 1960’larda membranlı diyafram, yüksek frekanslı kalp üfürümlerini seçici biçimde yükseltirken çan modülü düşük frekans spektrumunu filtrelenmeden aktardı. Elektronik çağda piezoelektrik transdüserler analog titreşimi elektrik sinyaline dönüştürerek amplifikasyon ve gürültü filtresi sağladı; Bluetooth modülleri telemedisin uygulamalarını mümkün kıldı. Buna rağmen her elektronik stetoskopun kulak oku bölümünde hâlâ Laennec’in belirlediği hava sütunu ölçüsüne yakın bir akustik kanal bulunur. Laennec prensipleri, sadece tıpla sınırlı kalmayıp mikrofon teknolojisine de esin verdi. Yüksek hassasiyetli kondansatör mikrofonların diyafram tasarımı, stetoskop membranının titreşim karakteristiğini matematiksel olarak taklit ederek ses toplayıcıların frekans tepkisini iyileştirdi. Uzaktan auskültasyon cihazları—örneğin akıllı telefon adaptörleri—Laennec kataloglarından türetilen ses veritabanıyla kullanıcıyı yönlendirir. Yaşlı bakım evlerinde portatif stetoskop sensörleri trakeal solunum gürültülerini kaydedip algoritma tabanlı kriz uyarıları oluşturur; bu projelerin protokol şemasında Laennec’in “mediyat auskültasyon” tanımı açılış cümlesi olarak hâlâ yer alır.
Source: Habertürk
Sadece yaşlıları tehdit etmiyor! Çocuğunuzun kalp sağlığı için bu 10 belirtiye dikkat
Kalp hastalıklarının yalnızca yetişkinlerde görüldüğü düşünülse de, çocukluk çağında da kalp rahatsızlıklarına sıkça rastlanabiliyor. Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Dr. Bahattin Öncü, çocuklarda doğuştan ya da sonradan gelişebilen kalp hastalıklarının erken tanı ile ciddi sonuçlarının önlenebileceğini belirterek aileleri uyardı. Doğumsal kalp hastalıklarının bebeklik döneminden itibaren belirti verebileceğine dikkat çeken Dr. Öncü, ritim bozuklukları, kapakçık problemleri ve enfeksiyonlara bağlı kalp rahatsızlıklarının ise okul çağı çocuklarında görülebileceğini söyledi. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarının gelişimini yakından takip etmesi ve olağan dışı belirtilerde bir uzmana başvurması büyük önem taşıyor. Dr. Bahattin Öncü’nün dikkat çektiği 10 belirti şöyle: Hızlı ve zorlu nefes alıp verme: Ateş ya da akciğer hastalığı olmadan hızlı soluma, kaburga kasları ve burun kanatlarının solunuma katılması kalp hastalığı belirtisi olabilir. Morarma: Dudaklarda, dilde veya vücutta doğumla birlikte ya da sonrasında morarma görülmesi ciddi kalp hastalığına işaret edebilir. Çarpıntı: Kalp atışlarının rahatsız edici şekilde hissedilmesi ritim bozukluğu veya enfeksiyonlara bağlı olabilir. Kalpte üfürüm duyulması: Fizik muayene sırasında duyulan anormal sesler üfürüm olarak tanımlanır. Her 10 çocuktan 4’ünde görülebilir. Masum üfürüm olabilir ancak mutlaka uzman değerlendirmelidir. Göğüs ağrısı: Çocuklarda sık görülmese de kalp hastalığı belirtisi olabilir. Kardiyolojik değerlendirme önemlidir. Büyüme ve gelişme geriliği : Kalp yetmezliğinde enerji tüketimi artar, bu da gelişme geriliğine yol açabilir. Çabuk yorulma, halsizlik: Kalp delikleri, damar darlıkları gibi durumlarda kalbin yetersiz çalışması bu belirtilere sebep olabilir. Eklem ağrısı ve şişlik : Kalp romatizmasına bağlı olarak diz, dirsek gibi eklemlerde şişlik görülebilir. Uzamış ateş: 5 günden fazla süren ateş Kawasaki hastalığı belirtisi olabilir. Kalp damarlarını etkileyen bu hastalıkta erken teşhis hayati önem taşır. Göğüs grafilerinde anormallik: Başka bir nedenle çekilen akciğer filminde kalpte anormal görüntü fark edilebilir. Bu belirtilerden bir veya birkaçının varlığı halinde vakit kaybetmeden bir çocuk kardiyolojisi uzmanına başvurulması gerektiğini vurgulayan Dr. Bahattin Öncü, erken teşhisin hayat kurtarıcı olabileceğini söyledi.
Source:
Fırat Nehri”ndeki faciadan bir acı haber daha!
Şanlıurfa”nın Birecik ilçesinde, serinlemek için Fırat Nehri”ne giren iki kardeşten biri hayatını kaybetti, hastaneye kaldırılan diğer kardeş de bu sabah yaşam mücadelesini yitirdi.Edinilen bilgiye göre olay, dün öğle saatlerinde Birecik ilçesi kırsal Keskince Mahallesi”nde meydana geldi. Ailesiyle piknik yapan Beyza Nur Arslan (13) ve ablası Sevgi Arslan (17) serinlemek için Fırat Nehri”ne girdi. Boğulma tehlikesi geçiren iki kardeş, çevredekilerce sudan çıkarıldı. Yakınlarınca Birecik Devlet Hastanesi”ne kaldırılan kardeşlerden Beyza Nur, yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Durumu ağır olan abla Sevgi Arslan ise ilk müdahalesinin ardından Şanlıurfa”ya sevk edildi. Burada yoğun bakım ünitesinde teravih altına alınan Sevgi Arslan, bu sabah doktorların müdahalesine rağmen kurtarılamayarak yaşam mücadelesini kaybetti.Kardeşlerin cenazeleri otopsi işlemleri sonrası defnedilmek üzere ailelerine teslim edildi.
Source: Www.star.com.tr