Hüseyin Gülerce yazdı: Gönül sınırlarımız, fiziki sınırların çok ötesindedir
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TÜBİTAK ve TÜBA Ödülleri Töreni”ndeki konuşmasında, “Türkiye, Türkiye”den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekare ile sınırlandıramayız” dedi ya, Sözcü gazetesinde Emin Çölaşan ne yazdı bakınız:”Sevgili okurlarım, Recep Tayyip (Cumhurbaşkanına saygısızlık yapmayı edepsizlik görmüyor HG.) Türkiye Cumhuriyetini zan altında bırakacak tehlikeli sözler söylüyor. Irak”ı bilmem ama bunlar Türk ordusunu er veya geç, Suriye”ye sokup işgal ettirecekler, başımıza yeni belalar açacaklar…”Çölaşan”ı ciddiye almaya gerek yok diyenler çıkabilir. Ancak bu şahıs; statükonun, başka bir ifade ile vesayet sisteminin ve o sistemin partisi CHP zihniyetinin tetikçilerinden biridir. Yeni nesiller bilemiyor olabilir ama 28 Şubat karabasanının gulyabanilerinden biri de buydu. O dönemin Aydın Doğan elindeki en etkili gazetesi Hürriyet”te, Doğan medya televizyonlarında millet ve millilik düşmanlığının önde gideniydi.Hep etki ajanı gibi davrandı.29 Ekim 2015″te, “şimdi cemaati savunma zamanı” başlıklı yazı yazdı.Bu yazı yayınlanmadan önce Yargıtay kararıyla “cemaat”, FETÖ adıyla ve TERÖR ÖRGÜTÜ olarak tescil edilmiş, MGK kararlarıyla da Kırmızı Kitap”a girmişti.Daha bitmedi.”Eskiden iktidarın tetikçisi ve taşeronu olan cemaatle kavgalı idik. Şimdi bunca haksızlığa uğrayınca onların yanında yer almak, onları savunmak durumunda kalıyoruz. Apo”nun uzantısı olan HDP”den nefret ederdik. Şimdi AKP”nin elinden iktidarı söküp alma görevi âdeta onlara verildi ve biz HDP”nin yüzde 10 barajını aşmasını dilemeye başladık!” diye yazan da Çölaşan”dı…Emin Çölaşan Türkiye”de, milli ve yerli dirilişten, Cumhurbaşkanı Erdoğan”dan, Cumhur İttifakından rahatsız olan kin ve nefret dolu bir kitlenin sözcüsüdür. CHP zihniyetinin sözcüsüdür.Şahsı önemli değil, “Türkiye, Türkiye”den daha büyüktür” gür sesinden rahatsız olan, şu anda şok geçiren o hazımsız kitlenin telaş ve panik sarmalındaki ruh halini yansıtıyor.Evet, Sayın Cumhurbaşkanı gür sesle şöyle söyledi:”Türkiye, Türkiye”den daha büyüktür. Millet olarak ufkumuzu 782 bin km kare ile sınırlandıramayız. Türk milleti mukadderatından kaçamaz saklanamaz. Tarihin millet olarak bize yüklediği misyonu görmek ve buna göre hareket etmek mecburiyetindeyiz.”Çölaşan”ın ve onun zihniyetinde olanların saptırdığı şu:Erdoğan, topraklarımızı “782 bin km kare ile sınırlandıramayız” demiyor. Millet olarak ufkumuzu “782 bin km kare ile sınırlandıramayız” diyor.Dün, Kahire”de 11″incisi düzenlenen Gelişen 8 Ülke (D-8) Zirvesi dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırırken Çölaşan gibi tetikçi zihniyetlerin, şom ağızların anlayacağı şekilde bir daha izah etti:”Türkiye”nin gücünün ve etkinliğinin, bizdeki muhalefet dışında herkes farkında. Türkiye”nin diplomaside artan gücünü, uluslararası düşünce kuruluşlarından medyaya varıncaya kadar herkes yazıp çiziyor. Biz de gücümüzün ve etkinliğimizin farkındayız. Bu gücün kaynağı olan milletimize yaraşır biçimde hizmet etmenin derdindeyiz. Geçenlerde de söylediğim gibi Türkiye, Türkiye”den büyüktür. Bizim topraklarımızı korumak, ülkemizi kalkındırmak, köklerimize tutunarak ileriye adımlar atmak gibi bir gayemiz var. Bunun yanında dostlarımızın, kardeşlerimizin yanında durma sorumluluğunu omuzlarımızda hissediyoruz. Türk beklenendir, sözü öylesine kurulmuş bir cümle değildir. Türkiye”nin gönül sınırları fiziki sınırlarının çok ötesindedir. Gittiğimiz her ülkede, ayak bastığımız her coğrafyada, bunu gördük…”Neymiş; “Türkiye, Türkiye”den büyüktür” demek, “Türkiye”nin gönül sınırları, fiziki sınırlarının çok ötesindedir” demektir.Türkiye Yüzyılı”ndan o kadar çok korkmayın.Bakınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Mardin”de ne dedi:”CHP, Şam”daki dostlarını bir gecede kaybetmenin şokunu atlatamadı. CHP”de başkanlar değişse de cehalet, iş bilmezlik varlığını devam ettiriyor. Zalimin karşısında, mazlumun yanında durarak tarihin de doğru tarafında biz yer aldık. Başka konularda da zaman bizi haklı çıkaracaktır.”Şok geçirenler! Kendinize mukayyet olun, o başka konularda bakalım ne yapacaksınız?
Source: Hüseyin Gülerce
Ergün Yıldırım yazdı: Türk solu Baasçıların nesi olur?
Türkiye solu, Esed”in çürümüş, zalim ve işkenceci rejimini savunuyor. Suriye”de milyonların ülkesini terk etmesi, evlerinin başına yıkılması, yüzbinlerin Sednaya hapishanesinde korkunç işkence ve infazlardan geçmesi, Doğu Guta”da halkına 216 kere kimyasal saldırı düzenlemesi umurlarında değil. Ülkeyi cinayet ve barbarlıkları ile harabeye ve cehenneme çeviren gerici rejime sahip çıkıyorlar. Bir sol gazeteci “Baasçılığı tanımıyorsunuz, anti-emperyalisttir, iyidir” gibi laflar sarf etmekten çekinmedi.Türk solu neden hala Esed rejimini savunuyor?Bu sorunun cevabı uzun ideolojik birliğin kökeninde saklı. Yön dergisine kadar gider. Yön dergisi, Türkiye”de 1961 yılında yayınlanır. Ancak darbe öncesi oluşmaya başlar. 27 Mayıs darbesinin ruhundan filizlenir. TKP, TİP ve CHP”den aydınlar bu dergiyi ve düşünce hareketini meydana getirirler. Doğan Avcıoğlu, derginin sahibi. Hani 12 Mart”ta, ordu içinde kurduğu cunta ile darbenin başına geçmek için tıraş olup, takım elbisesini giyip gelip almalarını bekleyen şahıs… İroniye bakın ki beklediği cip gelip onu alacak ama darbenin başına koymak için değil, hapishaneye atmak için!Yön Hareketinde Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Şevket Süreyya Aydemir, Mümtaz Soysal, Niyazi Berkes gibi isimler yer alıyor. Bunlar da Baasçılarla paralel düşünüyorlar. Parlamentoya inanmıyorlar, ona müdahale etmeyi normal görüyorlar, darbeciliği devrimcilik örtüsüyle savunuyorlar, sosyalizm talep ediyorlar ve seküler milliyetçiler (ulusalcılar). Bunlar 1932 tarihinde yayın hayatına başlayan Kadro Dergisinin devamları. Mesela Şevket Süreyya Aydemir, Kadro Dergisinde de yazıyordu. Düşünce ve siyaset devamlılığı var.Yön dergisi, sol Kemalizm olarak da tanımlanabilir. Anti-emperyalist, otoriter rejim yanlısı, ulusalcı, sosyalist. Bundan dolayı Ortadoğu”da ortaya çıkan Arap Nasyonal Sosyalizme de ciddi bir yakınlık duyuyorlar. Seküler ve hatta laikçi siyasetleriyle öne çıkarlar. Sovyetlere sempatiyle bakarlar. Mustafa Kemal de bu özelliklere göre yeniden icat edilir. Anti-emperyalist, devrimci, laikçi ve Batıcı bir Atatürk yorumu yapılır.Baas Hareketi 1947 yılında kurulur. Daha sonra ordudaki cuntayla darbe yaparak Suriye”de iktidara gelir. 2024 yılına kadar da iktidarda kalır. Darbe, cunta, ordu içi örgütlenme, sosyalizm, nasyonalizm ve sekülarizm ideolojilerinin bileşkesinde oluşur. Ayakta kalmak için her çeşit baskı politikaları üretilir. İşkencehaneler ile toplum korkuya mahkum edilir. Ne muhalefet, ne katılım, ne başka siyasi partiye izin verilir. Suriye toplumu hapishanelerle idare edilir.Baasçılık, solun Yön Hareketiyle gelen ruh ikizlikleri. Türk solu da bu ruh ikizliğini çekinmeden ve pervasızca ortaya koyuyor. Suriye işkencehanelerini inkar ediyor, Esedçilik yapıyor, Alevileri savunma adına mezhepçiliğe savruluyor, laiklik adına İslam düşmanlığı yapmaktan çekinmiyor. Esed rejiminin bütün trajik günahlarına “laikliğin Ortadoğu”daki tek ülkesi” adına sahip çıkıyor.Türkiye”de sağ-muhafazakâr siyasete karşı özgürlük ve demokrasi diyerek en şedit muhalefeti yapmaktan çekinmeyen sol aydınlar, Esed zalim rejimine selam çakıyorlar. AK Parti iktidarlarına karşı her çeşit muhalefet ve hatta aşırı muhalefet tarzlarına başvuruyorlar, ama Sednaya gibi cehennemleri inşa eden Tanrı Kralları alkışlıyorlar.CHP ve TİP yanında DEM gibi çevreler de Baasçı rejime destek vermekten çekinmiyor. Her gün ağızlarında demokrasi ve özgürlük diye bağırırken en kıyımcı, en despot ve en demokrasiden uzak bir rejimi destekliyorlar.Baasçılık Türkiye solunun neyi olur?Darbeci kardeşleri, cuntacı kardeşleri ve laikçi kardeşleri. Solculuğun Sovyetik ateizmi ve devletçiliği. Bu rejimin tarihi sona eriyor. Onları korkutan da bu. İlk defa Suriye”de doğan darbeci ve otoriter rejim tarihin çöp sepetine atılıyor. Ortadoğu”daki anlamları bitiyor. Artık bu düşünce ve siyaseti taşıyan aydınların da tarihi sona eriyor.
Source: Ergün Yildirim
İsmini duyan kimlik soruyor! Siyasi partiye bile üye olamadı…
Bigman Çakman Düzce Akçakoca’da 1986’da doğdu. Kocaeli’nde yaşıyor. Nüfus memurunun yanlış anlaması nedeniyle 38 yıldır Türkiye’de başka kimsede olmayan bir isimle yaşıyor. Adını duyan kimliğini göstermesini istiyor. Yerine göre zorluklar yaşıyor, yerine göre bu biricik ismin avantajını… Bigman Çakman bu ilginç ismin hikâyesini İHA’ya şöyle anlattı: * Dönemin ilçe nüfus müdürü babamın arkadaşıymış. O zamanlarda da bizim ‘Bigman’ adında restoranımız varmış. İlçe nüfus müdürü babama restoranı kastederek “Bigman nasıl” demiş. Bunu duyan nüfus memuru da “Bigman herhalde çocuğun ismidir” diye düşünerek kimliğimi Bigman olarak çıkartmış. Nüfus müdürlüğünden çıkarken babasına nüfus kağıdınn verildiğini, babasının da ismi beğendiğini anlatan Bigman Çakman, “38 yıldır da bu ismi kullanıyorum ve çok da memnunum, bir kere duyan bir daha unutmuyor” dedi. Siyasi partiye üye olamamış İsmi nedeniyle babası ile dedesi arasında kavga çıktığını söyleyen Bigman Çakman, hayatı boyunca bazı sorunlar da yaşamış. Örneğin geçen aylarda bir siyasi partiye üye olmak istemiş Bigman Çakman. Sonrasını ise kendi ağzından dinleyelim: * İsmimden emin olamadıkları için üyeliğimi kabul etmediler, en son genel başkana mesaj attım ve sonrasında üyeliğim kabul edildi.
Source: Dünya Gazetesi
Almanya”da erken genel seçim takvimi işliyor, partiler seçim hazırlığında
Şansölye Scholz, 6 Kasım”da hükümet ortakları Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) temsilcileriyle yaptığı toplantıda, FDP Genel Başkanı da olan Maliye Bakanı Christian Lindner”i görevden aldı.
Hükümetin dağılmasının ardından Scholz 28 Eylül 2025 için planlanan seçimlerin öne çekileceğini açıkladı.
Koalisyonun dağılmasına, partiler arasında yaşanan görüş ayrılıkları, iletişim sorunları ve kamuoyu önünde karşılıklı suçlamalar neden oldu.
Ülkede artan enflasyon, bütçe açığı ve durgunluktan dolayı ekonomik sıkıntıların ortaya çıkması halkın hükümete ve özellikle Başbakan Scholz”a karşı memnuniyetsizliğini artırdı.
Scholz, hükümetin dağılmasının ardından erken seçimin önünü açmak için 16 Aralık”ta Alman Anayasası”nın 68. maddesi uyarınca Meclis”ten güvenoyu talep etti. Meclis”te güvenoyu oylamasını kaybeden Scholz, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier”e Federal Meclis’in feshedilmesini önerdi.
Buna göre Almanya 2. Dünya Savaşı”ndan sonra 21. kez sandığa gidecek.
Cumhurbaşkanı Steinmeier SPD, Yeşiller ile ana muhalefetteki Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin Meclis grupları ile görüşmesi sonrası seçim tarihi için 23 Şubat 2025″te anlaştı.
Erken seçim hazırlıkları kapsamında partiler başbakan ve milletvekili adaylarını belirlemeye başladı ve seçim programları taslaklarını hazırladı.
Partilerin başbakan adayları
SPD’nin başbakan adayı federal düzeyde daha fazla tecrübesi bulunan Scholz oldu.
Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partilerinin başbakan adayı ise Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Genel Başkanı Friedrich Merz olurken, Yeşiller Partisi de başbakan adaylığı için Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı Robert Habeck”te karar kıldı.
AfD ise başbakan adayı olarak Eş Başkan Alice Weidel’i gösterdi.
Sahra Wagenknecht İttifakı-Anlayış ve Adalet İçin (BSW), başbakanlık koltuğuna oturmak için şansı olmasa da Wagenkencht”in başbakan adayı olmasına karar verdi.
Anketlere göre CDU/CSU farkla önde
Anketlerde CDU/CSU yüzde 31,5-33 ile ilk sırada yer alırken, AfD yüzde 17-19 arasında oyla ikinci sırada bulunuyor.
Başbakan Scholz’un partisi SPD yüzde 15-16,5 oy oranıyla üçüncü, Yeşiller de yüzde 11,5-14 ile dördüncü sırada yer alıyor.
İlk kez genel seçimlere katılacak olan BSW oy oranı ise yüzde 5 ila 8 gösteriliyor.
Anketlerde yüzde 3 ila 5 alan Hür Demokrat Partisinin ise yüzde 5″lik seçim barajını geçip geçemeyeceği merak ediliyor.
Seçimlerin ardından muhtemel koalisyon seçenekleri arasında CDU/CSU-SPD veya CDU/CSU-Yeşiller olarak görünüyor.
Tüm partiler, AfD ile koalisyon yapmayı reddettiği için AfD”nin öngörülebilir bir dönemde iktidara gelmesi beklenmiyor.
Seçime gidecek siyasi partilerin programlarında göç ve mülteci politikası, ekonomi, enerji ve iklim ile Ukrayna savaşı önemli ana öğeler olarak ön plana çıkıyor.
CDU/CSU seçim programı
Birlik partileri olan CDU/CSU”nun “Almanya”da siyasi değişim” adını taşıyan programında, göç ve mülteci politikası konusunda sert bir çizgi çiziliyor.
Taslak seçim programında “Göçün kesin olarak sınırlandırılması acilen gereklidir.” ifadesine yer verildi.
CDU programına göre SPD, FDP ve Yeşiller”in oluşturduğu koalisyon hükümetinin herkese çifte vatandaşlık imkanı tanıyan ve özellikle Türkleri de ilgilendiren vatandaşlık yasasının da iptal edileceği vurgulandı.
Programda, “Bir kez daha herkes için refah yaratan bir ülke istiyoruz. Yeniden özgür ve güvenli bir ülke istiyoruz. Yeniden bir arada duran bir ülke istiyoruz. Almanya”yı yeniden öne çıkarmak istiyoruz. Yeniden gurur duyabileceğimiz bir Almanya istiyoruz.” ifadelerine de yer verildi.
İsrail”e destek verilen programda, Orta Doğu”daki tek demokrasinin yanında sağlam bir şekilde durmanın Almanya”nın çıkarına olacağı belirtilirken “Bu amaçla, İsrail”i askeri olarak da desteklemek ve kalan ihracat kısıtlamalarını sona erdirmek istiyoruz.” denildi.
İsraillilerin ve Filistinlilerin barış içinde bir arada yaşamalarını sağlayacak iki devletli bir çözüm desteklenerek aynı zamanda İbrahim Anlaşmaları”nın uzatılmasından yana olunduğu kaydedildi.
Taslağın “genişleme ve komşuluk politikasının yeniden düzenlenmesi” kısmında Türkiye ile siyasi ve ekonomik ilişkiler alt başlığı açıldı.
Burada “Türkiye, Avrupa için stratejik önemini ve önemli bir ortak olmayı sürdürmektedir. Şu anda AB değerlerinden uzaklaştığı ve bu nedenle AB”ye katılamayacağı için üzüntü duyuyoruz.” ifadeleri kullanıldı.
SPD seçim programı
SPD”nin seçim programında ekonomik büyüme ve istihdamın güvence altına alınması, aileler ve çalışanlar üstündeki yükün hafifletilmesi, tüm nesiller için emekli maaşlarının güvence altına alınması konuları ön plana çıkarılıyor.
Ayrımcılık, ırkçılık ve ötekileştirmeye karşı korumayı daha da güçlendirmek isteniliyor.
Almanya”nın başarısına katkıda bulunan milyonlarca insanın düşmanlaştırılmasının ve ötekileştirilmesinin kabul edilmeyeceği, bu kişilerin Almanya”da yaşamaktan endişe duymalarının kendilerini üzdüğü belirtiliyor.
AB”nin dış sınırlarının daha iyi korunmasının ve kontrol edilmesinin istendiği programda, bu yapılırken hukukun üstünlüğünün ve insani koşulların her zaman garanti altına alınması gerektiği belirtildi.
Programda, Avrupa”ya deniz yoluyla sığınmak için gelenlerin geri itilmelerine karşı olunduğu, geri dönüşlerin insani ve tutarlı olması gerektiği kaydedildi.
2026 yılında 7 milyondan fazla çalışanı ilgilendiren saatlik asgari ücretin 15 avroya yükseltilmesi gerektiği vurgulandı. Gıdada katma değer vergisinin yüzde beşe indirilmesi planlanıyor.
Almanya ve NATO”nun, Rusya – Ukrayna savaşının bir tarafı haline gelmemesi gerektiğine işaret edilen seçim programında, “Bu nedenle Şansölye Olaf Scholz”un Taurus seyir füzesi tedarik etmeme kararının arkasındayız.” ifadelerine yer verildi.
İsrail”in, uluslararası hukuku ihlal ederek Filistin topraklarında yerleşim birimleri inşa etmeyi durdurması gerektiğine dikkati çekilerek, “Batı Şeria ve Gazze Şeridi”ndeki toprakları ilhak etme planlarını reddediyoruz.” ifadeleri kullanıldı.
Yeşiller Partisi
3 yıldan bu yana SPD ile iktidarda bulunan Yeşiller”in 26 Ocak”ta kabul edilmesi planlanan seçim programı taslağında özellikle iklim politikası, ekonomi ve altyapı geliştirilmesi öne çıkıyor.
Yeşiller, iklim nötr geleceğe geçişi kolaylaştırmak amacıyla küçük ve orta gelirlilere yönelik “iklim parası” sağlamayı ve elektrikli araç almak ve evlerin yenilenmesi için destek programlar geliştirmeyi planlıyor.
Aktif bir dış politika takip etmek isteyen Yeşiller, Asya, Afrika, Orta Doğu”da ve Latin Amerika”daki ortaklarla karşılıklı güven ve çıkarlara dayalı ilişkileri geliştirmeyi hedefliyor. Yeşiller, Avrupa”daki birliği güçlendirerek ABD”de başkanlığı üstlenecek Donald Trump”ın “Önce Amerika” sloganına “Birleşik Avrupa” ile cevap vermeyi amaçlıyor.
Kamu yönetimi modernleştirme ve dijitalleştirme sözünü veren Yeşiller, kamu hizmetleri için bir aplikasyon geliştirmek istiyor.
Yeşiller organize suçlarla mücadele konusunda güvenlik birimlerinin bir arada olduğu ortak bir merkez kurulmasını talep ediyor.
AfD”nin seçim programı
AfD”nin yayımladığı seçim programında, Almanya”nın AB”den ve avro ortak para biriminden ayrılması talep ediyor.
AB”nin merkeziyetçi olma çabalarının reddedildiği AfD”nin seçim programında “Almanya”nın AB”den ayrılmasının ve yeni bir Avrupa topluluğu kurulmasının gerekli olduğuna inanıyoruz.” ifadesi kullanıldı.
AB”nin yerine birbiriyle iş birliği yapan “ekonomi ve çıkar topluluğunun” oluşturulması talep ediliyor.
Rusya”ya karşı uygulanan yaptırımları kaldırmak ve Ukrayna”nın AB ve NATO”nun dışında bir ülke olmasını isteyen AfD, Alman ordusunun daha da güçlenmesini gerektiğini vurguluyor.
AfD, iltica politikasında sınırlarda yeniden kontrollerin yapılmasını, sığınmacıların sınırlardan geri gönderilmesini ve iltica etmek isteyenler için sınırlarda gözaltı merkezlerinin kurulmasını talep ediyor.
Koşulların oluşması durumunda Müslüman derneklerin ve camilerin kapatılmasını savunan AfD, imamların Alman Anayasası”na bağlı olmaları ve Almanca bilmelerini istiyor.
AfD, ülkenin başarısına katkı sağlayacak vasıflı işgücünün ülkeye gelmesini ise memnuniyetle karşılıyor. Ancak nitelikli işçilerin Avrupa dışından alınmasından önce ülkedeki potansiyelden yararlanılması, Avrupa dışından gelecek nitelikli iş göçünün ise katı kurallarla seçilmesini hedefliyor.
Yabancı ebeveynlerin çocuklarının Almanya”da doğum yoluyla Alman vatandaşı olması ve ülkede uzun süre yaşayanların vatandaşlığa kabul edilmesi gibi uygulamaları kaldırmak isteyen AfD, çifte vatandaşlığa imkan verilmemesini talep ediyor.
Türkiye”nin kültürel olarak Avrupa”ya ait olmadığını ifade eden ancak kendileri için güçlü stratejik ve ekonomi ortak olarak gören AfD, Almanya için ABD ile ilişkilerinin önemli olduğu, ancak ABD”nin Almanya ve Avrupa ile jeostratejik çıkarlarının farklılaştığını, Almanya”nın ABD”nin kararlarıyla başka ihtilafların içine sürüklenmemesi gerektiğini belirtiyor.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Colani çok konuşulan fotoğrafıyla ilgili kendini savundu
61 yıllık Baas rejimini sona erdiren muhalif grupların başını çeken Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Colani bir anda dünyanın gündemine oturdu. Esad”ın Rusya”ya kaçmasının ardından attığı her adım takip edilen Colani, geçtiğimiz günlerde bir kadınla fotoğraf çekilmişti. Colani”nin fotoğraf öncesinde kadına “Başını ört” dediği anlar görüntülenmiş ve Suriye”de şeriat uygulanacağı söylentileri ortaya atılmıştı. “BU BENİM ÖZGÜRLÜĞÜM” Colani kadının başını örtmesine yönelik hareketiyle gündemdeki yerini korurken, o anlarla ilgili ilk kez konuştu. Görüntülerin ardından tepkilerin odağı olan Colani, BBC”ye verdiği röportajda “Onu zorlamadım. Ancak fotoğraflarımın bana uygun şekilde çekilmesini tercih ediyorum. Bu benim özgürlüğüm” diyerek, olayın şahsi bir tercih olduğunu söyledi. SURİYE”DE NE OLMUŞTU? Suriye”de 27 Kasım”da rejim karşıtı silahlı gruplar ile Beşar Esad güçleri arasında çatışmalar yoğunlaştı. Rejim karşıtı silahlı gruplar, 30 Kasım ile 7 Aralık tarihleri arasında Halep, İdlib, Hama ve Humus gibi en büyük illerde üstünlük kurdu.Başkent Şam”a 7 Aralık”ta girmeye başlayan gruplara halk kitlelerinin de destek vermesiyle rejim, Şam ve diğer birçok bölgede kontrolü tümüyle kaybederek 8 Aralık”ta çöktü. Baas Partisinin 61 yıllık iktidarı sona ererken, rejim lideri Esad, 8 Aralık”ta başkentten kendisi ve ailesi için sığınma sağlama kararı alan Rusya”ya kaçtı.Öte yandan, Suriye Milli Ordusu da aralıkta başlatılan Özgürlük Şafağı Operasyonu”nun ilk gününde Tel Rıfat ilçe merkezini terör örgütü PKK/YPG”den kurtardı. Operasyonda Münbiç ilçesinin de kurtarılmasıyla, Fırat Nehri”nin batısındaki en büyük terör yuvasına dönüşen bölge, PKK/YPG”den temizlendi.Baas rejiminin devrilmesinin ardından Suriye”de geçici yönetim kuruldu, Muhammed el-Beşir, Mart 2025″e kadar geçici yönetimin başbakanı olarak görevlendirildi. Türkiye”nin Şam Büyükelçiliği de 14 Aralık”ta yeniden faaliyete geçti. Rejimin devrilmesinin ardından birçok Batı ülkesi Şam”a heyet gönderdi
Source: Haberler
Uzman isim Türkiye”de işsizliği düşürecek formulü açıkladı
Türkiye”de özellikle koronavirüs döneminde enflasyonun zirvelere ulaşması firmalar zor durumda bırakırken, çok sayıda işten çıkarmalar yaşanmıştı. Bu durum Türkiye”de işsizlik rakamlarını da zirveye taşımıştı.Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Okuyucu Haberler.com”da sunucu Abdurrahman Yazıcı”nın konuğu oldu. Türkiye”deki işsizlik rakamlarının düşürülmesi konusundaki önerilerini sıralayan Prof. Dr. Hasan Okuyucu, Suriyelilerin Türkiye”den ayrılmaları ile Türkiye”deki işsizlik rakamlarının düşmesi arasında bir doğru oran olduğunu belirtti. Türk Milleti”nin Suriyeliler konusunda son derece büyük fedakârlıklar yaptığının altını çizen Prof. Dr. Okuyucu şöyle konuştu: Özellikle, tekstil sektöründe, daha kısa sürelerde uzmanlık elde edilebilecek sektörlerde Suriyelilerin gitmesiyle yerli çalışanlar oralara dahil olacaktır. Bu da işsizlik rakamlarını aşağıya çekecektir şüphesiz. Milletimiz Suriyeliler için ciddi anlamda fedakârlık yaparak onlarla bir kardeşlik vasfı sergiledi. Fedakârane bir kardeşlik sergiledi. Zahmetini çektik diyebilirim. Suriyelilerin ucuz iş gücü arzı sebebiyle bazı vatandaşlarımız iş bulmakta zorlandı. “TEZ KARARLAR YERİNE DAHA DÜŞÜNÜLEREK ADIM ATILMALI” “Bazı organize sanayi bölgelerini, Türkiye”deki bazı kurumlarla birlikte geliştirsinler. Türkiye ile Suriye arasında imalat açısından, sanayinin gelişimi, istihdam açısından veya pazarlama açısından yakın bir işbirliği olsun. Biz de bu sıkıntıyı çektiysek pazarda, ticarette işbirliğini geliştirecek bir şekilde bir ayrılık olmasını dilerim.”
Source: Abdurrahman Yazıcı
Yazar Kılınç: Sednaya Hapishanesi”nden çıkan görüntüler bundan sonra Suriye”nin daha kötü olmayacağını düşündürüyor
Kılınç, Suriye”de Baas rejiminin devrilmesini, iç savaş öncesi Şam ve Halep”te yaşadıkları ile Suriye”nin geleceğine dair öngörülerini AA muhabirine anlattı.
Suriye”nin ne halde olduğunu kavramak gerektiğini belirten Kılınç, “İnsanlar genelde değişimler çok ani olduğu zaman eskisinden daha kötü olacağı şeklinde bir önyargıya sahip oluyorlar. Fakat Suriye”nin özellikle son 61 yılına hakim olan Baas rejiminin ülkeyi nereye sürüklediğini düşündüğümüzde sadece Sednaya Hapishanesi”nden çıkan görüntüler bile bize bundan sonra Suriye”nin daha kötü olmayacağını düşündürüyor.” ifadelerini kullandı.
Kılınç, Suriye”deki sürecin olumsuz neticelere yol açacağı kanaatinde olmadığının altını çizerek, coğrafyanın tabiatından kaynaklanan bazı terslikler ve aksamalar olsa da bunların normal görülmesi gerektiğini söyledi.
Özellikle 1970″li yıllardan itibaren Baas rejiminin Suriye”de insani değerlere düşmanlık anlamında çok olumsuz örnekler sergilediğine işaret eden Kılınç, “Suriye, şu anda insanların kitlesel olarak tekrar rahat bir şekilde yerleşebileceği, hem fiziksel anlamda hem de ekonomik bir takım dengeler anlamında çok müsait bir ülke değil. Yeni bir ümit süreci başladığına göre, bu süreç insanları tekrar ülkelerine dönme noktasında umutlandırıyor. Biz de birtakım altyapı çalışmalarına çok hızlı bir şekilde başlarsak, bu süreci hızlandıracağımızı düşünebiliriz.” diye konuştu.
Kılınç, Suriye nüfusunun iç savaş sırasında dünyanın dört bir tarafına dağıldığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Bu gerçekten çok büyük insani bedelleri de olan bir durum. Suriye”nin savaştan önceki nüfusu küsuratıyla beraber 20 milyon civarındaydı. Bunun yaklaşık yarısı ya öldürüldü ya dünyanın çok farklı yerlerine sürgün edildi. Halen Suriye içerisinde çadırlarda yaşayan yüz binlerce insan var. Dolayısıyla bundan sonraki sürecin birinci gündem maddesi Suriye içindeki çadır kentlerin ortadan kaldırılarak, insanların insan onuruna yaraşır şekilde iskan edilmesi, bir taraftan da Türkiye başta olmak üzere Lübnan, Ürdün gibi başka ülkelerdeki mültecilerin tekrar geri dönüşünün sağlanması gerekiyor.”
“İki ülkenin beraber ne yapabileceğine bakmak lazım”
Farklı ülkelerde hayat kuran Suriyeli mültecilerin tamamının ülkesine dönmesinin pek mümkün olmadığından bahseden Kılınç, son ferdine kadar herkesin gittiği ülkeden ayrıldığı bir durumu öngörmediğini dile getirdi.
Taha Kılınç, özellikle Türkiye”de iş kurarak Türk ekonomisine katkıda bulunan Suriyelilerin ülke için bir zenginlik olduğunu aktararak,””Ülkeleri özgürleşti, ülkelerine gitsinler” gibi birtakım hamasi söylemler bizim içimizdeki dengelerle de bağdaşmıyor. Sanayiciler ve iş adamları şimdiden “hepsi gitmesin, bu iş gücü bize lazım” şeklinde kendi gerçekleri açısından birtakım şeyleri dile getirmeye başladılar. Suriye”nin imarına öncelik verilmekle beraber iki ülkenin beraber ne yapabileceğine bakmak lazım.” şeklinde konuştu.
Gaziantep, Şanlıurfa ve Hatay”ın tarih boyunca Suriye ile entegre olan şehirler olduğunun altını çizen Kılınç, coğrafya bu şekilde algılandığında geleceğe dair daha zengin bir perspektifin gelişeceğini ifade etti.
Türkiye”nin bölgede göz ardı edilemeyecek derecede güçlü bir aktör olduğunu vurgulayan Kılınç, şunları kaydetti:
“Sürece baktığımızda özellikle ABD”nin Suriye”nin kuzeyine çok ciddi şekilde ideolojik, etnik ve askeri yatırım yaptığını görebiliyoruz. ABD Başkanı Trump”ın bu yatırımları nereye sevk edeceği de önemli bir soru işareti. Trump, birdenbire “Bana ne Suriye”den” diyebilir. Amerika, Afganistan”da nasıl uzun yıllar oradaki varlığından sonra çekildiyse, Irak”tan bir çekilme süreci başlattıysa, yarın bir gün Suriye”den de çekilip oradaki unsurları yüzüstü bırakabilir. O yüzden meselenin belki iki yönünü konuşmak lazım. Yeni yönetim oradaki unsurlarla nasıl bir ilişki kuracak? En azından Suriye gerçekleri ile uyumlu bir entegrasyon sürecin yürütüleceğine dair bir takım izlenimler edinebildik.
İkincisi, oradaki unsurların tümüyle kendi istikballerini dışarıdan bir güce bağlamaları durumunda acaba bir B ya da C planları var mı? Yarın bir gün ABD çekilip giderse ne yapacaklar sorusu mühim. O cepheden gelen işaretler de Suriye”deki bu yeni süreci tümüyle göz ardı etmediklerini ve yeni sürece hazırlandıklarını gösteriyor. Süreci dikkatli bir şekilde izleyen herkes Suriye”deki yönetimin oradaki insanlara haklarını sağlaması durumunda ABD”ye bel bağlama ihtimalinin devreden çıktığı bir denklemde hakikaten Suriye”nin neler kazanacağını da hesaplaması gerekir. Ben tarafların birbirine yaklaşımının pozitif olduğunu düşünüyorum.”
“Ast-üst ilişkisi coğrafya ile ilişkiler açısından zehirleyici bir üslup”
Kılınç, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan”ın “Bölgede hiçbir ülkenin yayılmacılık, dominasyon ya da sömürgecilik faaliyeti yürütmemesi gerekiyor.” sözünü hatırlatarak, Türkiye”nin Suriye halkına birtakım yardımlarda bulunmasının ve önlerini açmasının Suriye”yi Türkiye”nin bir eyaleti yapmayacağını söyledi.
Suriye ile Türkiye arasında kurulacak ilişkilerin ortak bir gelecek için iki kardeş ülkenin beraber yürümesi şeklinde formüle edilmesi gerektiğine vurgu yapan Kılınç, “Ast-üst ilişkisi coğrafya ile ilişkiler açısından zehirleyici bir üslup. Osmanlı İmparatorluğu döneminde 400 yıl boyunca o coğrafyayı yönetmiş olmamızın da etkisiyle, Türkiye kamuoyunda işte Türkiye”deki araç plakalarını böyle ileriye doğru uzatıp çoğaltma şeklinde bir hamasi yaygın bir yönelim var ama Suriyeliler açısından baktığınızda Türkiye”yi çok seviyorlar. 2011″den itibaren burada yaşamak durumunda kalan Suriyelilerin neredeyse ana dili Türkçe olmuş bir şekilde tekrar Şam”a, Halep”e, Humus”a dönmeleri gelecek adına çok büyük bir yatırım.” ifadelerini kullandı.
Kılınç, Suriye”de Baas Partisi”nin 61 yıllık rejiminin yıkılmasının ardından İsrail”in ilk yaptığı hamlenin istihbarat raporlarının saklandığı binaları vurmak olduğunu aktararak, şöyle konuştu:
“Esed”in ya da kardeşi Mahir”in bu koordinatları İsrail”e verdiği ile ilgili çok ciddi iddiaların ötesine bir takım bilgiler var. Suriye”nin geleceğinin hakikaten hak ve adalet üzere inşa edilmesi imkansızlaştıracak bir bombardıman yaptı İsrail. “Beşşar Esed”in uzun iktidarı boyunca niçin İsrail bu kadar kapsamlı bir bombardıman yapmadı?” sorusunu sormak lazım. Muhaliflerin İsrail”le koordineli bir şekilde geldikleri gibi birtakım yorumların niyet okuyarak, bölgeyi ideolojik angajmanlar eşiğinde değerlendirme olduğunu düşünüyorum. Mevzuya İran penceresinden bakan insanların yorumları bu minvalde oluyor genelde.”
Suriye konusunda çalışan uzmanların 61 yıllık rejimin hapishanelerini, toplu işkence ve yok etme faaliyetlerini bir yöntem olarak kullandığını bildiğini belirten Kılınç, “İnsanlar bırakın hapishaneleri bilmeyi ya da detaylı bir şekilde o durumu anlamayı ben insanların Hama Katliamı”nı bile yeni yeni duyduklarını gözlemledim. Şimdi bu hakikaten çok üzücü ve düşündürücü bir şey. Bölgede bir ülke var, 1963″ten beri askeri bir rejimle idare ediliyor ve Baas Partisi denilen bir gerçeklik var. İdeolojik tartışmaların ya da polemiklerin konusu olmuş bir ülke ile ilgili bu kadar az bilgiye sahip olmak ya da bu kadar savunulan şeyin arkasından böyle bu kadar büyük bir facia çıkmasına rağmen hala böyle kendince rejimi aklayacak birtakım şeyler söylemeye gayret etmek hakikaten düşündürücü.” ifadelerini kullandı.
Taha Kılınç, Türkiye”de İsrail”in yaptıklarını eleştiren insanlardan Beşşar Esed”i de kınamalarını beklediğini söyleyerek, Sednaya Hapishanesi”nden çıkan görüntülere gözünü tamamen kapatıp öfkeyi sadece İsrail”e yönlendirmeye çalışan bir çizgide insanlar olduğunu belirtti.
Suriye”de iç savaş döneminde öldürülen insan sayısının en iyimser tahminle 500 bin ila 1 milyon arasında olduğuna dikkati çeken Kılınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bunların ciddi bir kısmı hapishanelerde ve işkence merkezlerinde öldürüldü. Çoğunun cesetlerine bile ulaşılamadı. 75 bin ila 100 bin arasında insan Şam ve çevresinde toplu mezarlara gömülmüş, bunların mezarları da şimdiden sonra artık keşfedilmeye başlayacak. Yakın dönemde Suriye”nin birçok noktasında böyle toplu mezarların keşfedileceği kanaatindeyim. Bununla ilgili de işaretler gelmeye başladı. O işkenceleri yapan, o katliamları uygulayama emri veren insanların mesela Suriye”nin geleceğinde bir yeri olacak mı, olmayacak mı? Burada büyük bir ordunun kendi halkına yaptığı zulümden söz ediliyoruz. Bundan sonraki süreçte Suriye”nin yeni yönetiminin önündeki sınav kağıtlarından bir tanesi bu olacak.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Asmalı: Gençlerimizin iş, ticaret ve yatırım konuşmasından gurur duyuyoruz
Asmalı, Genç MÜSİAD tarafından derneğin genel merkezinde düzenlenen, TEXIT”24 Tekstil Zirvesi”nin açılışında yaptığı konuşmada, gençlerin göz bebekleri olduğunu belirterek, MÜSİAD”ın, 14 bin 501 üyesinin bulunduğunu ve bunun üçte birinin gençlerden meydana geldiğini söyledi.Gençlerin çalışmalarından gurur duyduklarını aktaran Asmalı, “Günümüzde gençlerimizin farklı kötü alışkanlıklara sürüklendiği, özellikle sosyal medyanın esiri olduğu bir ortamda gençlerimizin iş, ticaret ve yatırım konuşmasından gurur duyuyoruz.” değerlendirmesine bulundu.Asmalı, sürdürülebilir olmanın önemine dikkati çekerek, “Sürdürülebilirlik esasen bizim inancımızın da temellerinden biri oluşturuyor.” dedi.Markalaşma, dijitalleşme ve verimliliğin herkesin gündeminde olduğunu ifade eden Asmalı, Türkiye”de artan iş gücü maliyetlerinin sektörü ciddi oranda zorladığına dikkati çekti.- “TÜRKİYE TEKSTİL SEKTÖRÜNÜN, DÜNYA PAZARINDAN ALDIĞI PAY YÜZDE 3,4″İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı Ahmet Öksüz de sektörü ileriye taşıyacak gençlerle birlikte olmanın önemine değinerek, gençlerin zirveden yeni bilgiler ve tecrübelerle ayrılıp güzel sonuçlar çıkartabileceğini söyledi.Öksüz, gerek dünyada gerekse Türkiye”de ekonomik anlamda bir daralmanın olduğunun altını çizerek, “Dünyada yaklaşık yüzde 13 oranında sektörümüz daraldı. Global ticaret hacmi olarak 2023 yılında tekstil sektörü 306 milyar dolara düştü. Hazır giyim sektörü ise 447 milyar dolara düştü. En büyük pazarlarımız Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa”da yüzde 20″lere varan daralma var.” dedi.Türkiye tekstil sektörünün dünya pazarlarından aldığı payın yüzde 3,4 olduğuna dikkati çeken Öksüz, “Tekstil sektörü olarak geçen sene 12 milyar dolar ihracat yapmıştık. Hazır giyimle beraber 28 milyar dolar ihracat rakamı vardı. Tekstil sektörü olarak yüzde 2 kayıpla seneyi kapatacağız.” diye konuştu.Öksüz, Türkiye”de sektör olarak katma değerli üretimde birinci sırada yer aldıklarına vurgu yaparak, “İmalat sanayisinde de birinciyiz. En fazla istihdam oluşturan sektörüz, 1 milyon istihdamımız var. Kadın istihdamında birinci sıradayız.” diye konuştu.- “REKABETÇİLİĞİN VE ULUSLARARASI YATIRIMLARIN KONUŞULDUĞU BİR TEKSTİL PİYASASI VAR”Genç MÜSİAD Başkanı Cahit Ertemel ise mevcut küresel ekonomik politika ve Türkiye”nin yürüttüğü ekonomik politikanın tekstil sektörünü de etkilediğini belirterek, rekabetçiliğin, uluslararası yatırımların konuşulduğu bir tekstil piyasasının olduğunu söyledi.Sürdürülebilirlik, dijitalleşme, sanayi ve akademi işbirliğinin daha çok konuşulduğu bir ortamda olduklarını aktaran Ertemel, “Tekstil sektöründeki sıkışıklığı ve daralmışlığı hepimiz görüyoruz. Burada aslında yapmamız gereken trendleri takip edip, dönüşebilir yapılar inşa etmek.” dedi.Ertemel, çok büyük geleneksel şirketlerin ve tekstil fabrikalarının olduğunu ifade ederek, değişime kapalı oldukları için şu an zorluk çektiklerini söyledi.
Source: Www.star.com.tr
Asgari ücret senaryolarında son durum: Tahminler ne yönde?
Milyonların beklediği asgari ücret pazarlığında artık sona yaklaşıldı. Asgari ücret artışıyla ilgili üçüncü toplantıdan da bir sonuç çıkmadı. Rakamın bu hafta netleşmesi beklenirken, konuyla ilgili taraflardan art ardına açıklamalar geliyor.
Türk-İş 29 bin 583 diyor
Asgari ücret görüşmelerinde milyonlarca asgari ücretliyi temsil eden Türk-İş asgari ücret taleplerini açıkladı. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, konuyla ilgili yaptığı basın toplantısında, “Asgari ücretli işçiler olarak önerimiz yüzde 45 enflasyon üzerine refah payı ile zam yapılmasını istiyoruz. Yüzde 20 refah payı ile 29 bin 583 TL olmasını istiyoruz. Bunu verirlerse imza atarız. Yoksa atmayız” diyerek asgari ücret beklentilerini ortaya koydu.
Asgari ücret pazarlık masasında olmayan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ise asgari ücret için yoksulluk sınırının dikkate alınmasını talep ediyor.
“En iyi seviyeye çıkartmayı arzu ediyoruz”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise asgari ücretle ilgili yaptığı en son açıklamasında rakam vermeyerek, ekonomiyi bozmayacak şekilde asgari ücreti “en iyi” seviyeye çıkartmayı arzu ettiklerini kaydetti. Erdoğan”ın konuyla ilgili açıklaması şöyleydi:
“Türk ekonomisinin daha öncesinden itibaren maruz kaldığı gizli saldırılar vardı. Kararlılıkla uyguladığımız ekonomi programıyla durumu büyük ölçüde kontrol altına aldık. Enflasyonu arzu ettiğimiz seviyeye henüz düşüremedik ama istikrarlı şekilde yolumuza devam ediyoruz. Asgari ücret, memur ve emekli maaşları kritik kararları var. Ekonomi programını bozmayacak şekilde en iyi seviyeye çıkartmayı arzu ediyoruz.”
Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan da hem çalışanların refahını artıracaklarını hem de işverenlerin rekabet gücünü koruyacaklarını belirterek, net bir rakam ifade etmekten kaçındı.
Bir açıklama da Bakan Şimşek”ten geldi
Asgari ücret görüşmeleri devam ederken konuyla ilgili bir açıklama da Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek”ten geldi. “Asgari ücret de muhtemelen enflasyonun üzerinde seyredecek.” ifadelerini kullanan Şimşek”in açıklaması şöyle:
“Çalışanlarımızı, emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz. Bu programda da hedefimiz bu yönde, değişmedi. Enflasyon şu anda yüzde 47″dir, yıl sonu muhtemelen yüzde 45 olacak. Bu yıl en düşük memur maaş artışı yüzde 78. Enflasyonun 1,7 katı. En düşük emekli aylığı yüzde 68 arttı, enflasyonun 1,5 katı. Asgari ücret de muhtemelen enflasyonun üzerinde seyredecek.”
Morgan Stanley”den asgari ücret açıklaması
ABD”nin yatırım bankası Morgan Stanley ekonomistleri, Türkiye ekonomisine dair değerlendirmede bulundu. Buna göre, Türkiye’de 2025 yıl sonu enflasyonu yüzde 26 olacak. Ekonomistler, asgari ücret artışının ise yüzde 35″in altında kalacağını düşünüyor.
Asgari ücret senaryoları
Asgari ücret zammına ilişkin farklı tahminler var. Piyasalar, asgari ücret için yüzde 30-40 aralığında bir artış olacağını tahmin ediyor.
İş dünyası ise asgari ücretin 22-23 bin lira düzeyine çıkarılacağını tahmininde bulunuyor.
Yabancı kuruluşların raporlarında da beklentiler yüzde 25-30 aralığında şekillendi.
Asgari ücretin 31 Aralık’a kadar tespit edilerek kamuoyuyla paylaşılması gerekiyor.
Source: Dünya Gazetesi
TSK için yaptığı benzetmeyle tepki çeken Özlem Gürses”in ilk ifadesi
Gazeteci Özlem Gürses, sosyal medya kanalında Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında kullandığı sözler dolayısıyla “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan hakkında resen başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındı. “DİL SÜRÇMESİ OLDU” DİYEREK KENDİNİ SAVUNDU Ankara”da gözaltına alınan Gürses buradan İstanbul”a getirildi. Bir saat süren ifadenin ardından Gürses, savcılığa sevk edilmek üzere Vatan Emniyet”te bekletilirken ifadenin detayları da ortaya çıkıyor. Özlem Gürses”in ifadesinde söz konusu söylemler için “Dil sürçmesi oldu. Bilinçli şekilde kullanılmış bir ifade değil” diyerek kendini savunduğu öğrenildi. AVUKATININ AÇIKLAMASI DA O YÖNDE Gürse”in avukatı da dün akşam saatlerinde bu yönde bir açıklamada bulundu. Açıklamasında Özlem Gürses”in moralinin de iyi olduğunu belirten Kamalak, şu ifadelere yer verdi: “Biz ilk görüştüğümüz noktada zaten ne olduğunu bile tam olarak anlayamıyordu. Çünkü hani kasıtlı olarak bir şey yapılmış olsa ne olduğunu bilir insan. Ancak burada dil sürçmesinin olduğunu, söylediği şeyin o anlamı çıkardığını kendisi de başlangıçta farkında değildi. Ben aktardıktan sonra, yani Türk Silahlı Kuvvetleri ile IŞİD bir araya koyulmuş gibi bir anlam çıktı dediğimde, “Olur mu öyle şey? Benim Türk Silahlı Kuvvetlerine bakış açım belli. Türk Silahlı Kuvvetleri”ne olan desteğim belli. Bunun haricinde Türkiye”nin dış politika noktasında özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri nezdinde gerçekleştirdiği operasyonlar hakkında benim yorumlarım, düşüncem, olumlu kanaatlerim ortadayken böyle bir şey söylemem zaten mümkün değil” dedi.” ÖZLEM GÜRSES NE DEMİŞTİ? Özlem Gürses, YouTube kanalında “Gördüğünüz üzere IŞİD yapısı, yani TSK-SMO yapısı Kürtlerin olduğu bölgelerde küçük küçük kazanımlar elde etmiş” ifadelerini kullanmıştı. Bu ifadeler nedeniyle Gürses hakkında “devletin kurum ve organlarını aşağılama”, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatılmıştı.
Source: Haberler
Vatandaşlardan vaadini yerine getirmeyen DEM”li belediyeye tepki: Sosyal medya belediyeciliği mi yapılmak isteniyor?
Mardin”in Artuklu ilçesinin DEM”li belediyesinin, 7 Aralık 2024 tarihinde resmi sosyal medya hesaplarından yapılan, “Artuklu Halk Ekmek çok yakında hizmetinizde olacak. Hijyenik, güvenilir, taze ve uygun fiyatlı ekmeklerimizle sofralarınızı şenlendireceğiz” duyurusunun 2 hafta geçmesine rağmen yerine getirilmemesi ve projeye dair somut bir adımın atılmaması vatandaşların tepkisine neden oldu. Vatandaşlar, belediyenin verdiği bu sözün tutulmamasını eleştirerek, konunun bir seçim vaadi ya da halkı oyalama amaçlı bir girişim olabileceği yönünde endişelerini dile getirdi. Artuklu Belediyesinden bu süreçte herhangi bir bilgilendirme yapılmaması da tepkileri artırdı. Artuklu sakinleri, bu tür projelerin halka umut vermek için duyurulduğunu ancak yerine getirilmediğinde hayal kırıklığı oluşturduğunu belirterek, “Bu bir sosyal sorumluluk projesiyse belediye asli görevini yerine getirmekte neden gecikiyor? Ekmek projesi sadece bir hayal ürünü mü? Bu tür projelerle sosyal medya fenomenliği ve sosyal medya belediyeciliği mi yapılmak isteniyor” ifadelerini kullandı. Öte yandan, halk ekmeklerin ne zaman satışa sunulacağı ve fiyatının ne olacağının ise hala belirsiz olduğu bildirildi. Bu belirsizlik, belediyenin halkı oyaladığı ve konuyu istismar ettiği yönündeki eleştirileri daha da artırdı. Artuklu Belediyesinden, net bir açıklama yapılarak projenin akıbeti konusunda bilgi verilmesi ve söz verilen hizmetin bir an önce hayata geçirilmesi bekleniyor. Projenin gerçekleşmemesi halinde ise bu durumun belediyenin güvenilirliğini ve halk nezdindeki itibarını ciddi şekilde zedeleyebileceği ifade ediliyor. DEM”li vekilden Türkiye”ye iftiraKöşeye sıkışan YPG”ye ABD kamuflajıDEM Parti İl Başkanı gözaltına alındı
Source: Www.star.com.tr
Almanya”deki kanlı Noel saldırısının şüphelisi siyonizm destekçisi çıktı
Alman kamu yayıncısı ARD”ye bağlı WDR ve NDR televizyon kanallarının güvenlik kaynaklarına dayandırdığı haberlere göre, dün akşam meydana gelen saldırıda ölenlerin sayısının 4″e çıktığı, yaralıların sayısının da 200″den fazla olduğu belirtildi. Haberlerde, saldırganın Noel pazarında en az 400 metre boyunca BMW marka bir aracı kalabalığın üzerine sürdüğü ifade edilmişti. Fail, saldırının ardından gözaltına alınmıştı. Alman basınının saldırganla ilgili paylaştığı bilgilerde, 50 yaşındaki failin 2006″dan beri Almanya”da yaşadığı ve bu ülkede süresiz oturum izni bulunduğu, Bernburg kentinde hekim olarak çalıştığı ve sosyal medya hesaplarında, “Almanya”da İslam”ın yükselişinden endişe ettiğini gösteren” paylaşımlarda bulunduğu belirtildi. Büyük İsrail haritası paylaştı Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisine ve Avrupa”daki İslam karşıtı diğer aşırı sağ oluşumlara destek veren sosyal medya paylaşımlarında da bulunan şüphelinin, kısmen Türkiye topraklarını da kapsayan sözde büyük İsrail haritasını paylaşması da dikkati çekti. Alman basınının, saldırının ardından X hesabı askıya alınmadan önce kayıt altına aldığı şüphelinin kapak fotoğrafında bir tüfek göründüğü ve profil bilgilerinde Almanya”yı ülke içinde ve dışında “Suudi sığınmacıları avlamakla” ve “Avrupa”yı İslamlaştırmak istemekle” suçladığı ve “Sokrates”in öldürülmesinden Alman ulusunu sorumlu tuttuğu” görülüyor. Saldırganın Aralık 2023″te paylaştığı bir X mesajında ise Alman devletini, Suudi Arabistanlı mültecilere zulmetmekle suçladığı ve “Sizi temin ederim ki intikam yüzde 100 gelecektir. Hayatıma mal olsa bile” tehdidinde bulunduğu, devamında “Bunun bedelini Almanya ödemek zorunda kalacak. Çok büyük bir bedel.” ifadelerine yer verdiği belirtiliyor. Şüphelinin mayıstaki paylaşımında da “Cidden bu yıl ölmeyi bekliyorum. Sebep: Ne pahasına olursa olsun adaleti sağlayacağım. Alman yetkililer adalete giden tüm barışçıl yolları engelliyor.” ifadesini kullandığı ve aynı dönemde bir Arapça paylaşımında da benzer şekilde “Sizi temin ederim ki Almanya savaş istiyorsa bunu yapacağız. Almanya bizi öldürmek isterse onları katlederiz, ölürüz ya da gururla hapse gireriz. Bütün barışçıl yolları tükettiğimiz için polisten, emniyetten, savcılıktan, yargıdan, İçişleri Bakanlığından yeni suçlarla karşılaştık. Barışın onlara hiçbir faydası yok.” şeklinde tehditte bulunduğu aktarılıyor. Alman basını ayrıca şüphelinin Hristiyanlara ve Müslümanlara hakaret içerikli sosyal medya paylaşımlarında bulunduğu, İsrail”in Gazze”deki soykırımını ve diğer saldırılarını övdüğü ve Suudi Arabistan tarafından iadesi talep edilmesine rağmen bu ülkeye geri gönderilmediği bilgilerine yer verdi.
Source: Internet Haber
Magdeburg saldırganı hakkında ne biliyoruz?
Almanya nın Magdeburg kentindeki bir Noel pazarında Suudi vatandaşı bir kişinin arabasını kalabalığın üzerine sürmesi nedeniyle 5 kişi öldü, 200 den fazla kişi yaralandı. habericionecikanlar#100#left# Alman yetkililer, neredeyse yirmi yıldır Almanya da yaşayan 50 yaşındaki Suudi doktoru gözaltına aldı, soruşturma sürüyor. Polis gece boyunca doktorun evinde arama yaptı. Reuters a konuşan Suudi bir kaynak, Suudi Arabistan ın kişisel X hesabında barış ve güvenliği tehdit eden aşırılık yanlısı görüşler paylaşan zanlı hakkında Alman yetkilileri daha önce uyardığını öne sürdü. Der Spiegel, şüphelinin aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisine sempati duyduğunu okurlarıyla paylaşırken, FAZ gazetesi şüpheliyle 2019 yılında bir röportaj yaptığını ve onu İslam karşıtı bir aktivist olarak tanımladığını söyledi. Saldırganın daha önce paylaştığı görüşleri şöyle: Benim gibi İslami geçmişi olan ama artık inançlı olmayan insanlar, buradaki Müslümanlar tarafından ne anlayışla ne de hoşgörüyle karşılanıyor. Ben tarihin en agresif İslam eleştirmeniyim. Bana inanmıyorsanız Araplara sorun. AfD şansölye adayı Alice Weidel ve eş lider Tino Chrupalla, saldırıyı kınayan bir açıklama yayınladı. Noel öncesi barışçıl dönemin ortasında Magdeburg daki Noel pazarına yapılan korkunç saldırı bizi sarstı. Scholz: 40 kişi ağır yaralı Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Magdeburg a giderek beş kişinin ölümüne ve 200 den fazla kişinin yaralanmasına neden olan Noel pazarı saldırısının kurbanlarına desteğini dile getirdi. Scholz, Orada bu kadar çok insanı böylesi bir vahşetle yaralamak ve öldürmek ne kadar korkunç bir eylem. Yaklaşık 40 kişi ağır yaralı, onlar için çok endişeleniyoruz açıklamasını yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan dan başsağlığı Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün akşam Almanya nın Magdeburg şehrindeki Noel pazarına düzenlenen saldırıyı kınadı. Erdoğan, sosyal medya hesabındaki mesajında, Dün akşam Almanya nın Magdeburg şehrindeki Noel pazarına düzenlenen menfur saldırıyı şiddetle kınıyorum. Saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine, dost Almanya halkına ve hükümetine başsağlığı dileklerimi iletiyor, yaralılara acil şifalar diliyorum. ifadelerini kullandı.
Source: Habertürk