Türkiye”de heyelanlar öngörülebilir mi?
Kapadokya Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu, ülkede yaşanan heyelan örnekleri üzerinden bu ve benzeri doğal afetlere karşı alınabilecek tedbirleri ve heyelan öngörü yöntemlerini AA Analiz için kaleme aldı.
Bu yıl 8 Aralık”ta Artvin’in Arhavi ilçesi Kıyıcık mevkiinde meydana gelen heyelanda 4 vatandaşımız hayatını kaybetti ve Karadeniz Sahil Yolu trafiğe kapandı. 14 Kasım”da Balıkesir’in Marmara Adası ilçesinde bir mermer ocağında meydana gelen heyelanda 2 kişi, 13 Şubat”ta Erzincan’ın İliç ilçesinde meydana gelen liç yığını yenilmesinde ise 9 işçi hayatını kaybetti.
Biraz daha geriye gidersek, Torosların eteklerinde yer alan Isparta’nın Senirkent ilçesinde 13 Temmuz 1995″te meydana gelen moloz akması sonucunda 74 kişi hayatını kaybetti. Sivas’ın Koyulhisar ilçesinde, 17 Mart 2005″te meydana gelen heyelanda Kuzulu mezrası tamamen toprak altında kaldı ve 15 kişi hayatını kaybetti.
Bunlar ülkemizde meydana gelen heyelanlar için verebileceğimiz bazı örneklerdir. Bununla birlikte, sadece 6 Şubat 2023 depremlerinde 3 binden fazla irili ufaklı heyelan meydana geldi ve ciddi hasarların yanı sıra can kayıplarına sebep oldu. Bu örneklerin bazıları doğal halde gelişen heyelanlar iken bazıları ise mühendislik hizmeti alan ve önlemler bulunan şevlerde meydana geldi.
Ülkemiz, sahip olduğu jeolojik, jeomorfolojik, tektonik ve klimatolojik özellikleri ile doğal tehlikelerin hemen her türüne ev sahipliği yapıyor ve bu doğal tehlikeler ağır can ve mal kayıplarına sebep oluyor. Dünya Bankası tarafından 2020″de yayınlanan global heyelan raporuna göre, 1980-2018 yıllarında, ülkede yıllık ortalama 9 bin 270 heyelanla Çin, Kırgızistan ve Amerika Birleşik Devletleri”nden (ABD) sonra dünyada dördüncü sırada yer alıyor.
Bu rakam bir miktar hatalı gibi görünse de depremlerin tetiklediği heyelanlar açısından doğru olabilir. Yağışların tetiklediği heyelanlara bakacak olursak Türkiye, bu alanda da hiç azımsanamayacak sayıda heyelan gerçekleşmekle birlikte, dünyada ilk 10″da değildir. Ülkenin hemen her bölgesinde heyelan olmasına rağmen, aktif fay zonları boyunca depremlerin tetiklediği, Karadeniz Bölgesi’nde ise yağışların tetiklediği heyelanlar ciddi yoğunluk gösteriyor.
Bu noktada çok iyi bilinen bir hususu tekrar vurgulamak gerekir. Olay öncesinde tedbir almak için yapılacak harcamalar her zaman için olay sonrasında yapılan harcamalara göre daha düşüktür. Üstelik olay öncesi tedbir harcamaları can kayıplarının engellenmesi veya en aza indirgenmesi açısından da yüksek öneme sahiptir. Ancak hasar verme potansiyeline sahip doğal tehlikelerin nerede gerçekleşebileceğinin bilinmesi gerekir. Burada cevaplanması gereken kritik sorular heyelanların öngörülebilir olup olmadığı ve aynı zamanda bunun nasıl yapılacağıdır.
Heyelanlar öngörülebilir mi?
Aslında teknolojik gelişmelere bağlı olarak heyelanlar konusunda gittikçe daha yüksek başarımlı öngörüler geliştiriliyor. Ancak, heyelan tek başına veya tehdit olarak ele alındığında başarılı sonuçların elde edilmesi de güçleşiyor. Günümüzde detaylı araştırmalar ile ortaya çıkan iki yeni kavram bulunuyor. Bu iki yeni kavram, “gizli tehlikeler” ve “kademeli etki” dir.
Teknolojinin sunduğu yeni imkanlar ile araştırmalarda ve projelerde bu hususlar ele alınabilir ve daha sağlıklı sonuçlar üretilebilir. Gizli tehlikeler özellikle dağlık bölgelerde ve bitki örtüsüyle kaplı alanlarda meydana gelebilecek bir heyelanın çok daha alt kotlardaki bölgelerde yaratacağı hasarlardır.
Bunlara en iyi iki örnek 1995 Senirkent ve 2005 Kuzulu/Koyulhisar vakalarıdır. Toroslarda oluşan şiddetli yağmurun tetiklediği moloz akması yaklaşık 4 kilometre ileride ve dağ eteklerinde kurulu olan Senirkent’in neredeyse yarısını etkiledi. Bununla birlikte, bir yaylada karın hızlı erimesiyle tetiklenen bir heyelanın hareketi sonucunda yaklaşık 15 milyon metreküp malzeme, yatayda yaklaşık 2 kilometre uzaklıktaki Kuzulu mezrasını tamamen yok etti. Dağlık bölgelerde buna benzer gizli tehlikelerle karşılaşma ihtimali yüksektir.
Bu nedenle tek başına nerede ve hangi boyutta heyelanın oluşacağını bilmek yeterli değildir, hareket edecek kütlenin ilerleme yolunun ve ulaşacağı mesafenin de bilinmesi gerekir. Diğer yandan, ciddi boyutta bir doğal tehlike oluştuğunda bu, başka tehlikeleri de tetikleyebilir. Örneğin, büyük bir deprem oluştuğunda heyelanlar, kaya düşmeleri, çığlar tetiklenebilir, baraj yenilmeleri sonucu taşkınlar meydana gelebilir. Bu durum doğal tehlikelerin, bölgesel açından bir bütünlük içinde ve sebep-sonuç ilişkileri göz ardı edilmeden ele alınmasını gerektirir.
Lokal ve tekil bir heyelanın detaylı çalışılması ve mühendislik çözümleri getirilmesi klasik araştırma yöntemleriyle mümkündür. Ancak heyelanların yaygın biçimde oluştuğu dağlık bölgelerde heyelanların hepsinin bilinmesi ve tek tek çalışılması fiziksel ve mali hususlar dikkate alındığında mümkün değildir.
Bu nedenle öncelikli görev bunların yerlerinin ve tehlike unsurlarının bilinmesidir. En ucuz ve güvenli yöntem de bunlardan sakınmaktır. Bu nedenle önümüzde duran en önemli ödevlerden biri, öncelikli olarak heyelan envanterlerinin hazırlanması ve güncel tutulmasıdır.
Heyelandan nasıl korunabiliriz?
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) yaklaşık 10 yıllık bir emekle Türkiye Heyelan Envanterini hazırladı. Ancak bu envanterin sürekli güncellenmesi gerekiyor. Bununla birlikte heyelan envanteri ne kadar detaylı hazırlanırsa hazırlansın tehlike bilgisini doğrudan veremez, çünkü heyelan envanterleri mevcut heyelanları gösterir. Bu çalışmanın, özellikle dağlık bölgelerde gelecekte oluşabilecek heyelanları göstermesi mümkün olmayabilir.
Heyelan tehlikesinin ortaya konulabilmesi için iyi hazırlanan heyelan envanterleri ve sahaya ilişkin özellikler ileri tekniklerle analiz edilerek, heyelan duyarlılık haritalarının üretilmesi gerekiyor. Heyelan duyarlılık haritalarının üretimiyle mekansal olarak heyelan tehlikesinin nerelerde olduğunu büyük olasılıkla bilmek mümkün hale geldi. Diğer bir ifadeyle, ulaşımın çok zor olduğu alanlarda oluşabilecek gizli tehlikeler ortaya çıkarılabilir.
Yine güncel olarak artık kullanılmaya başlayan interferometrik sentetik açıklıklı radar (InSAR), yer yüzeyindeki 3B değişimleri haritalamak için kullanılan bir uydu uzaktan algılama teknolojisi olup, özellikle milimetre seviyesinde yüzey hareketlerinin tespitinde oldukça yararlı sonuçlar üretiyor. SAR uyduları, Dünya yüzeyine doğru radar dalgaları yayarak yansımaları kaydeder. Bu verilerden yola çıkılarak yüzeydeki yer değiştirmeler tespit edilebilir ve bu yer değiştirmeler de bölgenin jeolojik/jeomorfolojik özellikleriyle bir arada değerlendirilerek heyelanlar hakkında son derece isabetli yorumlara imkan sağlayabilir.
Bununla birlikte, tehlikenin mevcut olduğu bir yerde heyelan olduğunda nereye kadar malzemenin hareket edeceğinin, dolayısıyla nerelerin risk altında olduğunun tespit edilmesi de mümkündür. Bunlar dikkate alınarak, ya heyelanın etki alanının dışına çıkarak yerleşmek ve altyapı inşa etmek, ya da mümkünse mühendislik önlemlerinin alınması gereklidir.
Heyelanın etki alanının dışına çıkmak en güvenli ve ucuz yöntemdir, ancak bu her zaman mümkün olmayabilir. Özellikle Karadeniz Bölgesi”nde heyelanlar o kadar yaygındır ki bir heyelandan uzaklaşıldığında mutlaka başka bir heyelanın etki alanına girilir. Bu nedenle, buralarda çoğunlukla mühendislik önlemlerine başvurmak gerekir. Neticede çok yaygın bir tehlike olan heyelanın çeşitli yöntemlerle bulunması ve tehlikenin bertaraf edilmesi mümkün hale gelmiştir. Ancak, ya yöntemlerin eksik/hatalı kullanımı ya da eksik/hatalı yorumlanması sebebiyle doğru olmayan sonuçlar elde edilebilir.
Doğal tehlikelere ilişkin bir diğer kritik husus ise birbirini tetikleyen süreçlerin bir arada oluşmasıdır. Örneğin, büyük bir deprem oluştuğunda heyelanlar, yüzey kırıkları, kaya düşmeleri, heyelan set gölleri, sıvılaşmalar, yanal yayılmalar gibi hasar verme kapasitesine sahip durumların oluşması kuvvetle muhtemeldir ki bu durumları en son 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde gözlemledik. Neticede bunların da önceden çalışılması ve olası senaryoların ortaya konulması mümkündür. Ancak bunlar için yeterli insan gücünün bir araya getirilmesi ve üretilecek teknik sonuçların dikkate alınması gerekiyor. Bir şey yapılmıyor demek ilgili kurum ve kuruluşlara ve onların ortaya koyduğu emeğe karşı büyük haksızlık olur, ancak yeterli ve sürekli araştırma sistematiğine de maalesef henüz ulaşmış değiliz.
[Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu, Kapadokya Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
PTT 399 milyon posta ve kargoyu ulaştırdı
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, yazılı açıklama ile PTT”nin 2024 yılı ilk 11 ayına ait kargo, posta ve gönderi istatistiklerini değerlendirdi. Türkiye”nin en köklü kuruluşlarından biri olan PTT”nin 184 yıllık geçmişi ve güçlü kurumsal yapısıyla 2″nci yüzyılına yaklaştığını belirten Bakan Uraloğlu, “Türkiye Yüzyılı” hedefleri doğrultusunda ekonomik alanda yapılan atılımlar ve yatırımlar noktasında PTT”nin üzerine düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirdiğini aktardı. PTT”nin her geçen gün iş ve işlem hacmini artırdığını ve büyüme trendini her yıl artırarak devam ettirdiğini vurgulayan Bakan Uraloğlu, PTT”nin 2024 yılı ilk 11 ayında 399 milyon posta ve kargo gönderisini sahibine ulaştırdığını bildirdi. Uraloğlu, “Türkiye genelinde tüm gönderi türlerinde yüzde 52,9 ile İstanbul 1″inci, yüzde 16,2 ile Ankara 2″nci ve yüzde 2,4 ile İzmir 3″üncü sırada” dedi. “51 MİLYON GÖNDERİ ELEKTRİKLİ SKUTERLER İLE ULAŞTIRILDI”PTT”nin, müşterilerinin ihtiyaçlarına göre çeşitli ürün portföyüyle dünyada 210″dan fazla noktaya uluslararası posta ve kargo gönderimi yaptığını ifade eden Bakan Uraloğlu, “PTT posta hizmetlerinde yenilikçi teknolojiler kullanarak hem müşteri memnuniyeti sağlama hem de doğa dostu ve çevreci politikalar yürütme noktasında önemli adımlar atıyor. PTT yeşil enerji kullanan elektrikli skuterler ile bugüne kadar 51 milyon gönderiyi sahibine ulaştırdı. Bu sayede 185 bin litre fosil yakıt tasarrufu sağlandı. Sayısı 750″ye ulaşan doğa ve çevre dostu mikro hareketlilik araçları olan skuter filosu sayısını daha da arttırarak hem trafiğin yoğun olduğu bölgelerde yüksek hareket kabiliyeti hem de zamandan tasarruf edilmesini sağlayacağız” açıklamasında bulundu.”ADINDAN SÖZ ETTİREN BİR PTT VAR”Uraloğlu, PTT”nin 40 bine yakın çalışanı, 3 bin 630 iş yeri ve 9 bin 452 araçlık filosuyla posta ve kargo hizmetlerini güvenli, hızlı ve en iyi şekilde yerine getirdiğini belirterek, “Artık hem Türkiye”de hem de dünyada posta sektöründe adından söz ettiren bir PTT var. Büyük ve güçlü Türkiye hedefi doğrultusunda PTT”nin Türkiye”de ve dünyadaki gücünü artırmak için var gücümüzle çalışacağız. Hem ülkemizin istihdamına hem de ekonomisine katkı sağlayacak bütün yatırımları yapmaya devam edeceğiz” dedi.
Source: Www.star.com.tr
“Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı” LNG”de arz fazlası nedeniyle tekrar masaya gelebilir
Uzmanlar, daha önce de söz konusu hat için Suriye”de sağlanacak istikrarın ve boru hattının geçeceği ülkelerin güvenliğine vurgu yapmış ve sıvılaştırılmış doğal gazın (LNG) Katar için önemine değinmişti.
“Katar-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı” Suriye”de Baas Rejiminin devrilmesiyle tekrar gündeme geldiSuriye ekonomisinin yeniden inşasında Türkiye’nin kilit rol oynaması bekleniyorSuriye”de Baas rejiminin devrilmesinin ardından gözler Türkiye”nin enerji güvenliği politikalarına çevrildi
Katar merkezli düşünce kuruluşu Orta Doğu Küresel İlişkiler Konseyi”nde Kıdemli Orta Doğu Enerji Uzmanı Justin Dargin, AA muhabirine, LNG”de olası kapasite artışlarının 2020″lerin sonunda arz fazlası ortaya çıkarabileceğini belirterek, “Katar, fiyatlandırma yapısının cazip bulacağı bir seviyede olması halinde, uzun vadeli tedarik anlaşmalarını güvence altına almanın ve artan rekabet ortamında piyasa istikrarını sağlamanın bir yolu olarak boru hatlarını nihayetinde düşünebilir.” dedi.
Dargin, Suriye”de yeni hükümetin Türkiye ve Körfez ülkeleriyle daha yakın ilişkiler kurarak bölgesel işbirliğine daha elverişli bir ortam yaratacağını belirterek, halihazırda Katar da dahil birçok ülkenin sınır ötesi doğal gaz boru hatlarından çok arbitraj esnekliği nedeniyle LNG”ye yöneldiğini anlattı.
Avrupa”da gaz talebinin karbonsuzlaştırma politikaları nedeniyle azaldığına dikkati çeken Dargin, bunun da Doğu Asya pazarını orta ve uzun vadede Katar için daha cazip bir odak haline getirdiğini ifade etti.
LNG arz fazlası boru hattı projesine yaklaşımları değiştirebilir
Dargin, Katar”ın Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman”a gaz sağlayan Dolphin Doğal Gaz Boru Hattı”na yaklaşımının da bu değişimi yansıttığını belirterek, şöyle devam etti:
“Başlangıçta Katar”ın çeşitlendirme stratejisinin bir parçası olsa da, ülke LNG lehine projeyi genişletmeyi sürekli olarak reddetti. Türkiye”ye uzanacak bir boru hattı Türkiye”nin bir enerji merkezi olma hedefiyle uyumlu olsa ve Avrupa”nın enerji çeşitlendirme hedeflerine fayda sağlayabilecek olsa da, şu anda Katar için bir öncelik olması pek olası değil. Bununla birlikte, rakiplerin ve yeni üreticilerin kapasite artışları nedeniyle on yılın sonunda potansiyel bir LNG arz fazlası ortaya çıkarken, Katar, fiyatlandırma yapısının cazip bulacağı bir seviyede olması halinde, uzun vadeli tedarik anlaşmalarını güvence altına almanın ve artan rekabet ortamında piyasa istikrarını sağlamanın bir yolu olarak boru hatlarını nihayetinde düşünebilir. “
Jeopolitik açıdan Orta Doğu”daki istikrarsızlığın bölgede bir boru hattına büyük engel teşkil ettiğine dikkati çeken Dargin, “Suriye”den geçecek bir boru hattı sadece iç istikrarı değil, aynı zamanda çıkarları çatışan çok sayıda bölgesel güç arasında işbirliğini de gerektirecektir.” ifadesini kullandı.
Dargin, ekonomik faktörler ve değişen dinamiklere de değinerek, “LNG, esnekliği, azalan maliyetleri ve farklı pazarlara erişim kabiliyeti nedeniyle tercih edilen doğal gaz taşıma yöntemi olarak ortaya çıkmış ve sabit boru hatlarının uygulanabilirliğini azaltmıştır. Katar için bir boru hattı, istikrarlı ve uzun vadeli talep garantisi gerektirmektedir ki bu da karbonsuzlaştırma politikaları nedeniyle Avrupa”nın doğal gaz tüketimi azaldıkça giderek daha belirsiz hale gelmektedir. Ayrıca, bu tür bir altyapının inşası ve uzun vadeli güvenliği, uluslararası paydaşlar arasında önemli yatırım ve işbirliği gerektirecektir.” diye konuştu.
2009″da rafa kaldırıldı
Katar ve Türkiye arasında doğal gaz boru hattı inşa etme fikri, ilk olarak 2009″da gündeme gelmiş ancak çeşitli teknik, ekonomik ve jeopolitik nedenlerle rafa kaldırılmıştı. O dönemde proje, Katar’ın geniş doğal gaz rezervlerini Türkiye üzerinden Avrupa pazarlarına taşımayı hedefliyordu. Ancak, hattın Suriye üzerinden geçmesi planlanan güzergahı, bölgedeki siyasi istikrarsızlık ve Suriye rejiminin projeye karşı duruşu nedeniyle gerçekleştirilemedi.
Hem küresel enerji dinamiklerinde yaşanan değişimler hem de Suriye”de Baas rejiminin devrilmesiyle bağlantılı olarak projenin yeniden canlanma ihtimali gündeme geliyor.
Katar, LNG ihracatında kara yolu seçeneklerini çeşitlendirme ve enerji pazarındaki etkisini artırma hedefi taşırken, Türkiye, bir enerji merkezi olma stratejisi doğrultusunda boru hattı projelerine büyük önem veriyor.
Avrupa’nın enerji arz güvenliğini çeşitlendirme çabalarının ve Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına yönelik rekabetin yoğunlaştığı bir dönemde, Türkiye-Katar boru hattı projesi hem bölgesel hem de küresel enerji dengeleri açısından stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
2025″te işbaşı yapacaklar! KOBİ”lere yeşil dönüşüm için “mentör” desteği geliyor
AA muhabirinin TÜBİTAK”tan edindiği bilgiye göre, Dünya Bankası desteğiyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda, TÜBİTAK ve KOSGEB aracılığıyla Türkiye”de sanayinin sürdürülebilir ve verimli yeşil dönüşümü desteklemek amacıyla 450 milyon dolar bütçeli “Türkiye Yeşil Sanayi Projesi” uygulanıyor.Bu kapsamda TÜBİTAK, kendisine ayrılan 175 milyon dolarlık bütçeden de faydalanarak firmalara yeşil dönüşüm süreçlerinde yol gösterecek “mentörlük” uygulaması için düğmeye bastı. Çıkılan “Yeşil İnovasyon Teknoloji Mentörlük Çağrısı” ile KOBİ”lerin yeşil dönüşüm süreçleri kolaylaştırılarak hızlandırılacak.Belirlenecek mentörler, firmaların ihtiyaç duydukları teknoloji tabanlı çözümlerin geliştirilmesine yönelik AR-GE ve yenilik faaliyetlerini destekleyecek. Yeşil teknolojiler konusunda güncel gelişmeler için firmaların teknoloji danışmanlığı, kapasite ya da durum analizi, mevcut problemlerin tespiti, çözüm yaklaşımları ve yol haritası hazırlama gibi konularda uzman kuruluşlardan oluşacak mentörler görev alacak.Söz konusu mentörler, KOBİ”lerin yeşil dönüşüm konusunda mevcut durumlarını inceleyecek, sağlanması planlanan başlıkları belirleyecek ve uygun çözümlerin geliştirilerek yol haritalarının oluşturulmasına ve uygulanmasına rehberlik yapacak. Ayrıca, yeşil dönüşüm çerçevesinde KOBİ”lerin iş modelleri, tedarik ve değer zincirleri, ürün ve hizmetleri mentörler tarafından gözden geçirilecek.- 2025″TE İŞBAŞI YAPACAKLARTÜBİTAK, sağlayacağı mentörlük desteği kapsamında, firmaların teknoloji danışmanlığından durum analizine kadar çalışmalarına yüzde 90 hibe desteği verecek. Program için niyet beyanları 31 Ocak 2025″e kadar TÜBİTAK”a sunulabilecek. Beyanlar, 1 Şubat-1 Mart 2025 döneminde değerlendirilecek ve sonuçlar 15 Mart”ta başvuru sahiplerine bildirilecek.Mentörlük çağrısına gerekli şartları sağlayan sermaye şirketleri, üniversiteler, kamu araştırma merkez ve enstitüleri, sanayi ve ticaret odaları, dernekler, vakıflar, sendikalar başvuruda bulunabilecek.Söz konusu kuruluşlarca sunulmuş niyet beyanları, TÜBİTAK tarafından KOBİ”lere danışmanlık ve teknik destek sağlama uzmanlığı, uzman havuzunun niteliği, benzer proje deneyimi, yeşil dönüşüm mentörlüğünde uygulanacak yöntem, etik şartlar, sosyal sorumluluk, çevre, sürdürülebilirlik ve cinsiyet eşitliği koşullarına uyum boyutlarına göre değerlendirilecek.Programda, KOBİ”lerin çözüm ortaklarından alacakları hizmetin süresi en fazla 6 ay, hizmet bedeli ise KDV hariç en fazla 7 bin dolar olarak belirlendi. Değerlendirme sürecinin ardından uygun bulunan proje önerileri için KOBİ”ler ve TÜBİTAK arasında sözleşme imzalanacak.
Source: Www.star.com.tr
Artvin”deki heyelana “moloz çığı” tanımlaması
Arhavi ilçesinde 8 Aralık”ta meydana gelen heyelanın ardından bölgeye giderek inceleme yapan heyette yer alan ve aynı zamanda İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Görüm, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.Heyelan sonucu 4 kişinin hayatını kaybettiğini, Karadeniz Sahil Yolu”nun bir süre trafiğe kapandığını aktaran Görüm, gece saat 03.05″te yaşanan heyelanın çok sürpriz olmadığını söyledi.Görüm, Karadeniz Sahil Yolu Projesiyle daha önce heyelan yaşanan bölgenin taş ocağı olarak işletildiğini anlatarak, “2006”da taş ocağında gerçekleşen bir başka heyelan sonrasında 1 vatandaşımız yaşamını yitiriyor, diğer bir vatandaşımız da ağır yaralanıyor. Bu heyelanla ilgili yerel halk, depremden sonra farklı heyelanlar gerçekleştiğini söylüyor.” dedi.Prof. Dr. Görüm, 15 Kasım”da Hemşin”de 4,7 büyüklüğünde deprem yaşandığını, depremin bölgeye etkilerinin açık olmadığını, bunu ölçmedikleri için gözlemlemediklerini kaydetti.- “ALANDA HEYELAN TEHLİKESİNİN DEVAM EDİP ETMEDİĞİNİ İNCELİYORUZ”Doğu Karadeniz”in Türkiye”nin en yüksek heyelan frekansının yaşandığın bölge olduğunun altını çizen Görüm, “Dolayısıyla bu alanda her zaman sürekli heyelan gerçekleşiyor. Heyelan gerçekleşmeden önce buradaki çatlak sistemlerinde büyüme ve açılmalar gerçekleşmiş. Heyelan gerçekleştikten sonra davet edildik, alana gittik, AFAD ile de ortak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Alanda heyelan tehlikesinin devam edip, etmediğini inceliyoruz.” diye konuştu.Görüm, bölgede incelemelerin devam ettiğini vurgulayarak, şunları söyledi:”Biz, Rize ve Artvin AFAD birimlerinin desteğiyle, İHA ve LiDAR teknolojisi aracılığıyla alanı detaylı şekilde haritalayarak olayın gerçekleştiği bölgeyi, daha sonra da yeni kayma modelleriyle gerçekleşebilecek heyelanları analiz edip olası heyelanların yola tekrar ulaşabilir mi, ulaşamaz mı diye analizlerini yapıyoruz. Buna alınacak birtakım önlemleri de belirlemeye çalışıyoruz. Heyelanın kopma bölgesinden kara yolunu içeren ve denize kadar ulaştığı toplamda mesafe 500 metre. Arhavi”deki heyelanda yaklaşık 100 bin metrekarenin üzerinde bir alan etkilenmiş. Bu olay, Türkiye”de aslında çok fazla tanımlanmamış, bir moloz çığı tipinde gerçekleşmiş bir kütle hareketidir. Moloz çığları çok yüksek düzeyde ayrışmış. Doğu Karadeniz kimyasal ayrışmanın yüksek olduğu bir yer. Bu da alanlarda gözlenebilen tipte hareketlerdir. Bunlar aşırı yağışlar, deprem, hatta insan faaliyetleri sonucu tetiklenebilirler.”- “TEHLİKENİN ANLAŞILMASINI SAĞLAMALIYIZ”Heyelanı karakterize etmenin önemli olduğunu dile getiren Görüm, “Heyelanın komşu yamaçlarından, InSAR gibi deformasyonu ölçebildiğimiz uzaktan algılama teknolojisi aracılığıyla elde ettiğimiz sonuçlar deformasyonun devam ettiğini gösteriyor. Dolayısıyla bu bölgede, bu güzergah boyunca aslında bu tip tehlikelerin çok daha iyi anlaşılabilir olmasına ihtiyaç var.” ifadelerini kullandı.Türkiye”de yaşanabilecek heyelanlara karşı farkındalık için erken uyarı sistemlerinin devreye alınması gerektiğini aktaran Görüm, “Özellikle vatandaşlarımızı, otoyollarımızı, hızlı tren ağlarımızı ya da bunun dışında diğer kritik yapıları, yerleşim alanlarını koruyabilmemiz için bunlarla ilgili daha fazla detaylı çalışma yapıp, özellikle daha büyük kapsamlı projeleri, özellikle erken uyarı sistemlerinin alt yapılarını geliştirerek bu tehlikenin çok iyi bir şekilde anlaşılmasını sağlamalıyız.” değerlendirmesinde bulundu.
Source: Www.star.com.tr
Ulaştırma Bakanı Uraloğlu: PTT 11 ayda 399 milyon gönderiyi ulaştırdı
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, PTT’nin 2024 yılı ilk 11 ayında ulaştırdığı posta ve kargo gönderilerinin toplamda 399 milyon olduğunu duyurdu. Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri olan PTT, 184 yıllık geçmişi ve güçlü altyapısıyla her geçen yıl iş hacmini artırarak büyümeye devam ediyor. Uraloğlu, PTT’nin sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde de başarıyla faaliyet gösterdiğini belirtti. Bakan Uraloğlu, yaptığı açıklamada, Türkiye genelindeki gönderi dağılımını da paylaştı. “İstanbul, 52,9’luk oranla en yüksek gönderi hacmine sahip şehir olarak birinci sırada yer aldı. Ardından yüzde 16,2 ile Ankara ve yüzde 2,4 ile İzmir sırasıyla ikinci ve üçüncü sırada bulunuyor” diye belirtti. Uraloğlu ayrıca, PTT”nin çevre dostu teknolojilere verdiği önemi vurguladı. Elektrikli scooterlar ile yapılan gönderilerde önemli bir başarıya imza atıldığını söyleyen Bakan, “PTT, elektrikli skuterlerle bugüne kadar 51 milyon gönderiyi sahibine ulaştırdı. Bu sayede 185 bin litre fosil yakıt tasarrufu sağlandı” dedi. PTT’nin çevre dostu hareketlilik araçlarının sayısı şu an 750’ye ulaşmış durumda ve bu filonun daha da büyütülmesi hedefleniyor. Bakan Uraloğlu, PTT’nin 40 bine yakın çalışanı ve 9 bin 452 araçlık filosuyla posta ve kargo hizmetlerini güvenli ve hızlı bir şekilde yerine getirdiğini söyledi. PTT’nin yalnızca Türkiye’nin değil, dünya çapında da adından söz ettirdiğini ve bu gücü artırmak için çalışmalarını sürdüreceklerini ifade etti.
Source: Dünya Gazetesi