‘Akıldan Kalbe insanlara hayatı sorgulatacak’
ŞENAY GÜRLER Senaryoyu okuyunca çok etkilendim hikâyeden. Farklı bir rol olacaktı benim için. Özer hocayla bir araya gelince enerjimiz de uyuştu. Naif ama son derece güçlü bir kadın Lale. Severek keyifle oynadım. Özer hocanın varlığı çok güven verdi. Bizi çok motive etti. Kerem ile enerjimiz çok tuttu, su gibi aktı gitti. Ben kalpten yanayım ama akılcı olmak da gerekiyor. Farklı karakterleri oynamak iyi geliyor. Tiyatroda seçebiliyorsun ama dizide hep aynı roller geliyor. Belli kalıpların dışında bir şeyle oynamak da çok keyifli. Yoksa aynı yerde sayarsın, farklı bir rol geldiğinde heyecanlanıyorum. Kadın karakterlerin güçlü olduğu senaryolar tercihim. İzleyenler, filmden sonra çok şey düşünecek. Çünkü yaşarken elimizde olan çoğu şeyin kıymetini bilmiyoruz. Hayat bir şekilde akıp gidiyor ve o anın kıymetini bilemiyoruz. Değer bilmek üzerine çok düşündüm açıkçası. Kaybettikten sonra anlıyorum bazı şeylerin değerini. NAİF AMA İNATÇIYIM Anne ve babamı çok erken kaybettiğim için uzun süre aile hayatım olmadı. Ama olduğu kadar aile çok önemli. Çünkü bir sürü şeyi hep ailede öğreniyorsun. Paylaşmak da travmaları da yaşatıyor insana. Böyle böyle büyüyor insan. Kan bağını taşıdığın biriyle aile gibi olabilirsin. Ben şu anda Semih”le (Saygıner) birlikte bir aile olduğumuzu biliyorum. Onun akrabaları, benim akrabalarımla birlikte biz bir aile oluşturmayı başarabildik. Belli bir yaştan sonra bunu başarabilmek çok önemli. Naif bir insanım aslında ama mücadeleci inatçı yanım var. Yaşadıklarımdan çok şey öğrendim. Her sert olaydan ders çıkarıyorsun. Acı yaşamak insanın içini acıtmamalı, çocuksu yanını koruyarak hâlâ kendini lezzetlendirerek hayata devam etmek gerekiyor. Herkesin yaşadığı kendine ağır geliyor. Ama çok şey öğretiyor hayat. Yaşadıklarımız eğer lezzetlendiriyorsa doğru yoldasın, ama seni ekşitiyorsa, sertleştiriyorsa yanlış yoldasın. İnsanın yaşadıkları şeyler benzer olunca birbirlerini daha çok görebiliyor galiba. Çocuksu yanını korumak ve eğlenmek lazım. Hayat bir tane ve kısa. Gelip geçiyor. O yüzden hayatı anlamlı ve değerli kılmak lazım. Değişim ve dönüşüm yaşınız kaç olursa olsun, olması gereken bir şey. İnsan kendini hep yenilemeli. Beslenmeme dikkat ediyorum. Spor yapıyorum cildime iyi bakıyorum. Çalışırken insan ışıldıyor. Severek yapıyorsan sana güç ve enerji getiriyor. Avrupa Yakası”nı yaptığım için çok mutluyum. 5.5 yıl sürdü. Uzun sürdüğü için hafızalarda kaldı. O dönem için biricik bir işti. Zekice yazılmış güzel oynanmış bir işti. Daha sonrasında hep aynı tip roller geldi. Alternatif işlerde de oynadım ama bir şekilde insanların kafasında Fatoş olarak kaldım. Kült bir karakter. Ben de çok seviyorum Fatoş”u, hâlâ izleniyor. 12 yaşındaki çocuklar “izliyorum” diyor. İyi ki o işte yer almışım. HANDE SORAL “TEK DERDİM AİLEMDEKİ HUZUR” Senaryoyu okumadan görüşmeye gittim. “Özer hocayla tanışmanı istiyoruz. Şu an görüşebilir misiniz hemen gelebilir misiniz?” dediler. Aradıklarının akşamında görüştüm Özer hocayla. Ondan hikâyeyi dinlediğimde çok heyecanlandım. Filmi değil nasıl çekeceğini anlattı. Ondan çok etkilendim ve sonra eve gelince hemen okudum. Anlattığı hikâye kafamda çok iyi oturdu. Hiç tanımadığım bir yönetmen veya isimsiz bir senaryo olarak gelseydi, bunu nasıl anlatırlar ki diye emin olamayıp kabul etmeyebilirdim. Çok iyi bir yönetmen ve rejiyle çekilebilirdi anca. Akıldan Kalbe” filminde o kadar çok insanın hayatındaki bir şeyi anlatıyoruz ki, sadece duyguların olduğu, karakterin mesleğin kişilerin çok da önemi yok. Duygular önemli. Baba deyip ağladığım sahne beni çok etkiledi. O karakterin üstündeki bordo kazak hazırladı beni. O kazak bütün sahneye hizmet etti benim için. En büyük yükü Kerem abi taşıyordu. Bizi de taşıyan oydu açıkçası. Oynadığımız sahnelerin onun ruh haline göre şekillendiği bir film oldu. ALİ EL ÜSTÜNDE TUTULUYOR Aklımla karar verdim dediğim birçok şeyi kalbimle seçiyorum. O yüzden kalp daha baskın. Biz büyük bir aileyiz. Hayattaki tek motivasyonum, tek derdim ailemdeki huzur. Her şeyin başladığı yer. Ben büyük bir ailede büyüdüm. Babaannem bizimle yaşıyordu, amcam alt kattaydı, halamlar yan komşumuzdu. Kapılar hiç kapanmazdı. Oğlum Ali”nin de teyzesi, dayısı, dede ve büyük anneleriyle büyümesini istiyorum. Ailenin tek torunu olunca el üstünde tutuluyor, şımartılıyor. 2.5 yaşında şu an. Benim işlerim hep duygusal. Önemli olan yer aldığım projenin totali ve oynadığım karakterin bütüne nasıl hizmet ettiği. O yüzden yine ağlıyorum diye takılmıyorum. Güzelse ağlamaya devam. İsmail”le bir TV dizisi tercih etmem. Sette, evde bir arada olmanın sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Sinema olabilir ama dizide bir arada olmayı istemem. BATUHAN BAYAR “KALBİMİ DİNLEMEYE GAYRET EDİYORUM” Yazın başka bir dizi çekiyordum. Üçüncü sezonuna başlamak için bir aylık bir arası vardı ve dinlenirim derken, bu iş geldi. “Senaryoyu oku, hemen cevap ver” dediler. Hemen okudum, okuduktan sonra başka biri oldum. Ertesi gün hocayla görüştük. Nasıl çekileceği çok önemliydi. Kurgu da çok önemliydi. Özer hoca anlattığı zaman çok güvendim. İyi ki varım dediğim bir iş oldu. Şimdiye dek verdiğim kararlara baktığımda mantığımla aklımla ilerlediğimi gördüm. Yaş almaya başladıktan sonra kalbimle kendimi dinleyerek verdiğim kararların bana iyi geldiğini fark ettim. Artık kalbimi daha fazla dinlemeye gayret ediyorum. Uzun zamandır iyileşmeye gittiğim yer ailem değildi. Şimdi eskisinden daha fazla ailemle paylaşmaya başladım. Sevincimi de üzüntümü de ailemle paylaşıyorum. Aile benim için şifa niteliği taşıyor. İkiz kız kardeşlerim var. Ailem Rize”de. Çocukluğumda Neşet Ertaş türküleriyle büyüdüm. Babam çok dinlerdi. Yaşıtlarım Tarkan söylerken ben “Ahirim Sensin” söylüyordum. O yüzden bağlama ve müzik merakım var. PERİHAN SAVAŞ HAYATIMDAN NEGATİF OLAN HER ŞEYİ ÇIKARDIM Oğlumun şef olması çok güzel bir duygu. “Gastronomi okuyacağım” dediğinde bu kadar başarılı olacağını bilmiyordum. Hakikaten şaşırıyorum. Sürekli araştırıyor, yeni şeyler deniyor. Çocukken de meraklıydı. Babasında da ilgi vardı, o da soslar yapardı yemek hazırlamayı severdi. Biraz genetik. Oyunculuğu seçer diye düşünmüştüm. Oynadı da ama ben çok istemiyordum açıkçası. Lezzetli yemekler yapıyor. Ailede bir şef olması güzel. Okulunu okuduğu için her şeye farklı bakıyor. Her şeye hâkim. Türk mutfağını daha yenilikçi hale getirip dünyaya tanıtmak amacıyla hareket ediyor. Sunum, süsleme başka bir şey. Evde yapmıyor ama. Karı koca çalışıyorlar. Zaten uzun süre restoranda kalıyor. Çalışmayı, kendimi yenilemeyi çok seviyorum. Tiyatro geçmişim olduğu için ezber konusunda sıkıntı yaşamıyorum. 1971″de Yeşilçam”ın keyfini yakaladım. Duayenler çok güzel bir şey bıraktılar. Devam ettirmek hoştu ama ne yazık ki sektör kendini döndüremedi. Ama sinemanın yeri başka. Gençlerle çalışırken onlardan çok şey öğreniyorum. İşine saygı gösteren herkese bayılıyorum. Gençlerle çalışmayı çok seviyorum, arkadaş gibiyiz hepsiyle. İspanya”da yayınlanan bir dizimden dolayı bana telif geldi. Kendi ülkemden alamıyorum. İspanya”dan telif geliyor. Ne kadar güzel. İnşallah bizde de bu sorunlar çözülür. Eskiden karavanımız yoktu, kendi saçımızı makyajımızı kendimiz yapardık. Elbiselerimizi kendimiz bulup getirdik. Minibüsün içinde hepimiz bir arada sete giderdik. Zordu, sıkıntılar çektik ama o günleri özlüyorum. Parayı düşünmeden sadece yaptığımız iş en iyisi olsun diye düşünen insanlardık. Samimiyet ve özveri vardı. Üç torunum var. Torunlarımla çocuklarımda yaşayamadığım keyfi yaşıyorum. Müthiş mutluyum onlarla vakit geçirmekten. Kızım çok iyi anne oldu, üç çocuğuna da kendisi baktı, büyüttü. Anneanne oldum, babaanne olmak istiyorum şimdi. Benim içimde çocuk var. Hiç kaybetmedim o çocuğu. Hâlâ çizgi film seyrederim. O yüzden pozitifim. Negatif bir yerde duramam. Negatifleri çıkardım hayatımdan. Rahatladım. Eskiden hayır demesini bilmiyordum, hayır demeyi öğrendim. Ayıp olur mu diye içime atardım, içime atmıyorum şimdi. “ÇOCUKLARIMI MEDYADAN UZAK TUTTUM” Ortalıkta büyütmedim çocuklarımı. Şimdi sosyal medyada sürekli çocuklarını çekip kullanıyorlar, yanlış buluyorum. Ben korudum çocuklarımı. Medyanın önüne çıkarmak, reklamını yapmak çok kolaydı ama ben tercih etmedim. Mümkün olduğu kadar sakladım, uzak tuttum medyadan. Onlara da anlattım. Üzülmesinler, yıpranırlar diye böyle bir karar almıştım. Hatta askere gittiğinde bana “Sakın gelme, senin annem olduğunu bilmesinler” dedi. Görüş zamanında gittim, fotoğraf çekildik. Sonra ben sosyal medyada paylaştım. Komutanları görmüş, “Seni yazıcı yapalım” demişler. “İstemiyorum” demiş. Dolayısıyla hiç istemezdi bilinmesini. Bunu kullanmadı hiç. SAVAŞ ZAFER “TÜRK MUTFAĞINI DÜNYAYA TANITMAK İSTİYORUM” Küçükken oyuncu olmak istiyordum. Adnan Menderes”in hayatını anlatan “Ben Onu Çok Sevdim” adlı dizide oynadım. Adnan Menderes”in ortanca oğlunu canlandırdım. Ama sonra devam etmedim. İlgim vardı aslında. Sete gidiyordum annemle sürekli. Sette büyüdüm diyebilirim. O, “Bir mesleğin olsun, sonra oyuncu yine olursun” diyordu. Öyle deyince gastronomi okumaya karar verdim. Sevdiğim şey yemek yapmak olduğu için bu bölümü okumak istedim. Endüstriyel mutfağın ne demek olduğunu bilmiyordum üniversiteye kadar. Mekân açmaya kadar geldi iş. Hem çalışıyordum hem okuyordum son 2 senedir. Bir fırsat geçti elime, işletmecilik de yapmaya başladım. Kendi mekânımızda kendi yemeklerimizi yapmaya başladım. Hamur kızartması gibi bir şey yapardı anneannem. Lalanga derdi. Ben de onu şimdi onun tarifiyle menüye koydum, çok beğeniliyor. İstanbul usulü domates lapası dediğimiz bir ürünümüz var. Türk mutfağını temsil etmek bir sorumluluk. Kendi mutfağımızı geliştirmek dünyaya yaymak bizim elimizde. İtalyan restoranı, Fransız, Uzak Doğu görüyoruz ama Türklerin haricinde Türk mutfağını görmek pek mümkün değil. O yüzden Türk mutfağını ne kadar geliştirip yayabilirsek mutlu olurum. İşletmecilik zor. Mutfaktan servisten hep sen sorumlusun. Daha kapsamlı. Bu işin sonu yok. Her şeyi biliyorum demiyorum. Öğrenmenin sonu yok. Bazen geceleri uyuyamıyorum yeni bir ürün çıkaracağım zaman. Evde olduğumuz zaman çok kısıtlı. Eşim de çalışıyor o da yemek yapmıyor. Henüz anne-baba olmayı düşünmüyoruz.
Source: İlker Gezi̇ci̇
Emevî Camii, “Suriye”nin Ayasofya”sı”dır!
Suriye”nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık”tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın”ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii”nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.Nitekim “Bağımsız Suriye”nin sembolü haline gelen Emevî Camii, her gün binlerce yerli-yabancı Müslüman tarafından ziyaret edilmektedir.Çünkü Şam; Suriye”nin “İstanbul”u, Emevî Camii ise “Ayasofya”sıdır!Çünkü…Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi vesellem) iki büyük sahabesi Halid bin Velid ve Ebu Ubeyde bin Cerrah (radıyallahü anhüma), 635 yılında Şam”ı fethettiklerinde, şehrin en büyük kilisesi olan “St. John Katedrali”ni; “kılıç hakkı” olarak camiye çevirmişlerdi.Hatta şöyle ilginç ve anlamlı bir ayrıntı da vardı:İki kumandan ve askerleri, şehrin farklı yönlerinden St. John Katedrali”ne yönelmişlerdi. Hazret-i Halid çarpışarak ilerlemiş, Ebu Ubeyde ise hiçbir engelle karşılaşmamıştı!Kiliseye farklı kapılarından giren iki sahabi, ortada buluşmuştu. Halid bin Velid”in, “Kılıç zoruyla alınan yerdeki en büyük kilise; İslâm şehrinin sembolü olarak camiye çevrilir” kuralı gereğince buranın cami yapılmasını istemişti.Ebu Ubeyde Hazretlerinin, “Ya Hâlid, bilmez misin; sulhla alınan şehrin kiliselerine dokunulmaz” uyarısına, Hazret-i Halid “Fakat biz kılıç kullanarak geldik” cevabı vermişti. Bunun üzerine yarısı cami yapılmış; yarısı da kilise olarak bırakılmıştı.[1]Bu kadar da değildi!İlerleyen yıllarda caminin yetersiz kalması üzerine, Emevî Halifesi Velid bin Abdülmelik, büyük bir kilise inşa etme karşılığında, Hristiyanlara ait bölümü de camiye dahil etmişti. O zaman buna rıza gösteren Hristiyanlar, 717 yılında Halife olan Ömer bin Abdülaziz Hazretlerine müracaatta bulunmuş ve “Caminin yarısı tekrar size iade edilecek” tavizini koparmışlardı![1]Ahmet Demirbaş, İnsanlık şimdi bu adaleti arıyor, Türkiye, 14 Aralık 2024.Aynı olayı, İngiliz asıllı araştırmacı Thomas Arnold da, kendi zaviyesinden şöyle aktarmaktadır:”Müslümanlar, Şam”ın fethinden sonra Hristiyanların rızasıyla St. John Katedrali”nin bir tarafında ibadete başlamışlardı. Bu ortak kullanım 80 yıl devam etmişti. Sonrasında, Hristiyanlar ilahi okuma bahanesiyle işi müzik vaveylasına dökünce, Müslümanlar rahatsız olmuştu…”[2]FETÖ”YÜ TASFİYE EDEMESEYDİK; SURİYE”YE GİDEMESEYDİK!İşte bu yüzden, Emevî Camii; tam anlamıyla “Suriye”nin Ayasofya”sı”dır. Yine bu yüzden, henüz kimsenin Şam”da bayrak gösteremediği günlerde sergilenen o görüntü, o günlerde herkesin kafasını kemiren “Baas rejimi nasıl yıkıldı” sorusuna “cevap” vermektedir!Hâlâ anlamak istemeyip “namaz müfettişliği”ne soyunanlar ise, Ankara”nın ve Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın ilgi odağı haline gelmesiyle suspus olmuşlardır!Yani Erdoğan, içerideki “vesayet zincirleri”ni kırmakla kalmamış; 2011″de Türkiye”yi yakmak için Suriye”de tutuşturulan ve 13 yıldır; içeriden dışarıdan körüklenen yangını da söndürmüştür!Bir an düşünün… O “ateş”e Türkiye müdahale etmeseydi ve Suriye”deki durum, Haçlı Siyonist plân çerçevesinde ilerleseydi…Yani…Gezi Kalkışmasıyla sersemletilen Türkiye, doğrudan Başbakan Erdoğan”ı hedefleyen 17/25 FETÖ operasyonuyla siyasî istikrarını kaybetseydi ve FETÖ”ye “hoşgörü” besleyen; “Suriye”de ne işimiz var” diyen bir zihniyet Türkiye”yi yönetseydi…Hadi bunu atlattık, 15 Temmuz Haçlı Siyonist işgal teşebbüsü hedefine ulaşsaydı! Türkiye”yi, yıllardır Erdoğan”ı, “Suriye bataklıktır; girersek çıkamayız” diye engelleyenler yönetseydi…Her iki durumda da, “Büyük İsrail”in müteahhidi; Haçlı Siyonist İttifakın lideri; emperyalist ABD”nin, ucuz PKK/YPG amelelerini kullanarak Akdeniz”e kadar uzanan “Kürt Devleti” adı altında bir “Teröristan”ı şimdiye kadar çoktan inşa edeceğinden şüphe duyan var mı?[2] Thomas W. Arnold, The Preaching of Islam, Shirkat-I-Qualam, Lahor-1956, s. 50.Yani Türkiye, terör örgütlerinin “yolgeçen hanı” olacak; Suriye ise, bir daha asla bütünleşmeyecek şekilde bölünecekti!ŞAM”DA MİT BAŞKANI DEĞİL; MOSSAD ELEBAŞI OLACAKTI!Yani Türkiye, FETÖ hipnotizmasından kurtulduktan sonra başlatabildiği harekâtlarla Haçlı Siyonist plânı delik deşik edemeseydi, bugün Suriye Esad”dan kurtulsa bile İsrail”in eline düşecek; Gazze”ye dönecekti! Şam”da ise; MİT Başkanı İbrahim Kalın namaz kılamayacak; MOSSAD elebaşı David Barnea boy gösterecekti. Bekli Emevî Camii de aslına(!) dönecekti!Yani Türkiye önce kendi vesayet zincirlerini kırmış; Ayasofya Camii”ni bu sayede açmıştır. Sonra da, insanî bakımdan bölünmez parçamız olan Suriye”yi; hem parçalanmaktan; hem de Baas zulmünden kurtarmıştır. İşte bunun tescili de “Suriye Ayasofya”sı”nın özgürleşmesidir!Aslında bu kadar söze de gerek yoktur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye”nin toprak bütünlüğüne yönelik en büyük tehdit olan ABD”nin kullandığı “PKK/YPG maşası”nın mutlaka tasfiye edileceğini söylemiş, sonrası hakkında ise, “Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan Şam”a gidecek. Yeni yapılanmayı birlikte yapacaklar” diyerek, “İstiklâl Mücadelesi”ni başarıyla tamamlayan Suriyelilerin, “vesayetsiz Suriye”yi inşa edeceğini müjdelemiştir.Hem de, bizim gibi bir asır beklemeden!
Source: Nuh Albayrak
Depremzede şehirler “bölgesel ihya stratejisi” ile kalkındırılacak
Türkiye”nin 81 ilini kapsayan gelişme stratejisini devreye alan Türkiye, “afet sonrası ihya illeri” olarak belirlediği depremzede 5 ilde yürüteceği projelerle, bu illerin toparlanmalarını ve ekonomiye yeniden katılmalarını hızlandıracak.
Türkiye, 6 Şubat 2023″te “asrın felaketi” olarak tarihe geçen Kahramanmaraş merkezli depremlerin izlerini silmek için çalışmalarını sürdürürken, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da 2024-2028 yıllarını kapsayan “Bölgesel Gelişme ve Ulusal Stratejisi”nde afetten etkilenen illere özel planı ortaya koydu.
AA muhabirinin belgeden yaptığı derlemeye göre, depremden en çok etkilenen Malatya, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman ve Hatay, “Afet Sonrası İhya İlleri” olarak belirlendi. Böylece söz konusu 5 ilin ekonomik, fiziksel ve sosyal olarak yeniden toparlanmaları, kalkınmaları ve deprem öncesi ekonomik coğrafyadaki rollerinden daha ileri seviyeye erişmeleri için sürecin hızlandırılması amaçlandı.
Bu illerde ekonomik ve sosyal kalkınma programı fiziksel, ekonomik, sosyal ve kurumsal iyileşme başlıklarıyla ele alınacak, tarihi ve sosyokültürel yapının korunmasından çevre ve toplum sağlığına, üretim yapısının güçlendirilmesinden sanayi ve ticaret alanlarının afetlere dirençli hale getirilmesine kadar pek çok kritere dikkat edilecek.
Afet lojistik merkezleri kurulacak
Bu doğrultuda öncelikle yerleşimlerin yeniden imar edilmesi için hazırlanacak mekansal planlarda mevcut sosyokültürel ve tarihi dokunun yaşatılması, afet tehlike ve risklerine karşı önlemlerin alınması, mekansal kullanımların afet riskini göz önünde bulundurularak tasarlanması, olası risklere karşı yeşil alanların artırılması ve paydaşların plan hazırlık sürecine aktif katılımları tesis edilecek. Ayrıca, bu illerde risk azaltma ve müdahale planları, farklı yerleşim düzeylerinde afet lojistiği planlaması, afet sonrasında kullanılacak alternatif ulaşım rotaları gibi kritik hususlar gözetilerek yeniden düzenlenecek.
Bu illerde yürürlükteki deprem mevzuatına uygun dirençli ve iklim değişikliğine uyumlu konut alanları, okul, hastane, sosyal ve kültürel tesisler gibi sosyal altyapı alanları ile idari yapılar inşa edilecek. Yeni yapılara ilişkin yapı denetimi süreçleri güçlendirilecek ve afete dayanıklı içme suyu, kanalizasyon, su deposu, enerji, doğal gaz, telefon ve internet altyapısı gibi teknik altyapı sistemleri, ulaşım altyapısı ve toplanma alanları oluşturulacak.
Kırsal dokunun özgünlüğüne ve ekolojik yapısına uyumlu olacak şekilde kırsal yaşam alanları oluşturulacak ve kırsalda fiziki ve sosyal altyapı iyileştirilecek. Kentsel ve kırsal alanların yeniden inşa sürecinde engelli bireylerin gereksinimleri dikkate alınacak.
Afet sonrası müdahalede kritik önem teşkil eden, ihtiyaç duyulan malzemelerin taşınması, depolanması, dağıtımı gibi faaliyetlerin hızla gerçekleştirilmesi için afet riski ve nüfusa bağlı olarak farklı yerleşim düzeylerinde afet lojistik merkezleri kurulacak.
Yeşil dönüşüm ilkeleri gözetilecek
Başta Hatay ve Adıyaman”da olmak üzere hafif, orta, ağır hasarlı veya yıkılmış tescilli yapıların veya zarar görmüş sit alanlarının özgün yapısına uygun olarak güçlendirme/restorasyon/renovasyon faaliyetleri desteklenerek kentlerin sahip olduğu tarihi ve kültürel doku tekrar oluşturulacak.
Enkaz kaldırma faaliyetlerinin çevre ve toplum sağlığına olası olumsuz etkilerini önlemek amacıyla uygun koşullarda oluşturulan enkaz döküm sahalarında gerekli tedbirler alınacak.
Kentsel ve kırsal yaşam alanları ile sanayi ve ticaret alanlarının yeniden inşa ve onarım süreçlerinde yapı malzemeleri seçimi, enerji altyapısı ve atık yönetimi gibi hususlarda doğal kaynak kullanım dengesi, çevrenin korunması, sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm gibi hususlar öncelikli olacak.
Depremzede illerin afet öncesi potansiyelleri, üretim yapıları, tarihsel konumları, kimlikleri ve yerel özellikleri dikkate alınarak ekonomik faaliyetleri güçlendirilecek. Kırsal ve kentsel ekonomilerin entegrasyonu ile tarım ve sanayi sektörlerinin bütünleşmesi sağlanacak.
OSB”lerin faaliyetleri canlandırılacak
Hasarlı ve yıkılmış sanayi ve ticari alanları da afet riskine karşı dirençli hale getirilecek. Bu çerçevede, mümkünse yerinde, değilse yeni planlanan bölgelerde mevzuata uygun sanayi ve ticaret alanları inşa edilecek.
Anılan 5 ilde faaliyet gösteren OSB ve sanayi sitelerinin faaliyetlerini canlandırmak için gerekli ulaşım ve lojistik ihtiyaçları öncelikli olarak karşılanacak. Afet sebebiyle başka illere göç eden nitelikli istihdamın dönmesi ve istihdam garantili mesleki eğitim faaliyetleri teşvik edilecek.
Afet öncesi risk azaltma, afet anında müdahale ve afet sonrası iyileştirme sürecinde kullanım potansiyeli bulunan ileri ve yerli teknolojik ürünlerin geliştirilmesine yönelik AR-GE ve girişimcilik faaliyetleri desteklenecek.
Yıkılan büyükbaş ve küçükbaş hayvan işletmeleri, besihane gibi tesisler ve bitkisel üretim işletmeleri afetlere dirençli olarak yeniden inşa edilecek, muhafaza/depolama altyapıları geliştirilecek ve sahip olunan hayvan varlığı yeniden oluşturulacak.
Bireylerin hayat kalitesinin ve toplumsal hayata katılımlarının artırılması için kamu hizmetlerine erişebilirlik artırılacak, toplumsal aidiyet bilinci güçlendirilecek. Afet risk ve kriz yönetimi konusunda ise yerel düzeydeki beşeri ve kurumsal kapasite geliştirilecek ve çalışmalara STK”ler, yerel idareler, akademisyenler ve kamu kurumları başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin etkin katılımı sağlanacak.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Anaokulundaki torununun müzik etkinliği için 74 yaşında saz çalmayı öğrendi
Kastamonu”nun Bozkurt ilçesinde yaşayan 74 yaşındaki emekli Muzaffer Demir, anaokuluna giden torununun müzik etkinliğinde ona eşlik edebilmek için saz çalmayı öğrendi.
Bozkurt Duygu Çelikel Anaokulu”na giden 5 yaşındaki Azra Demir, dedesi Muzaffer Demir”den okullarında düzenlenecek aile etkinliğine katılmasını istedi. Aile etkinliğinde şarkı söyleyecek olan torununa eşlik edebilmek için saz çalmayı öğrenmeye karar veren Demir, bir arkadaşından ödünç saz aldı.
İnternetten yararlanarak yaklaşık 1 ayda sazla birçok türküyü çalmaya başlayan Demir, sahnede torununu ödünç aldığı sazla yalnız bırakmadı.
Demir, AA muhabirine, torununun bir gün yanına geldiğini ve okulunda yapılacak etkinliğe kendisinin de gelmesini istediğini söyledi.
Yapılacak etkinlikte torununun şarkı söyleyeceğini anlatan Demir, “Ben de ona en iyi şekilde eşlik edebilmek için saz çalmayı öğrenmeye karar verdim.” dedi.
“İnternetten videolar izleyerek sazı yavaş yavaş öğrendim”
İlk olarak arkadaşındaki sazın aklına geldiğini ifade eden Demir, “Yaklaşık 1 ay önce bir arkadaşımdan saz alarak çalışmalara başladım. İnternetten videolar izleyerek sazı yavaş yavaş öğrendim. Torunumun etkinliğine eşlik ederek, onu mutlu edecek kadar çalmayı öğrenmiş oldum. Birlikte katıldığımız etkinlikte ben saz çaldım o da çeşitli şarkılar söyledi. Bu etkinlikten torunum ve torunumun arkadaşları çok mutlu oldu. Böyle bir şeye vesile olduğum için çok mutluyum.” diye konuştu.
Sınıftaki etkinlikte kendisini yalnız bırakmadığı için torununun yüzündeki mutluluğun dünyaya bedel olduğunu dile getiren Demir, bundan sonra torunu Azra”nın bu tür etkinliklerinde hep saz çalacağını belirtti.
Daha önce başka bir enstrüman da çalmadığını aktaran Demir, “Saz çalmasını gerçekten bilmiyordum, çocuklar için öğrendim. Benim asıl amacım saz çalmaktan çok torunlarıma saz çalmayı öğretebilmek.” ifadelerini kullandı.
Azra Demir de dedesinin kendisi için saz çalmayı öğrendiğini, onu çok sevdiğini dile getirdi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Afrin şehidi paramedik Burak Tatar”ın adı ve hatıraları Erzurum”da yaşatılıyor
Erzurum”un Narman ilçesinde 18 yaşında göreve başlayan 1995 doğumlu paramedik Tatar, 2016 yılında Ulusal Medikal Kurtarma Ekibine (UMKE) katıldı.
Gönüllü olarak Nusaybin, Hendek ve Fırat Kalkanı ile Cerablus operasyonlarında bulunan Tatar, son olarak yine gönüllü gittiği Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK) Suriye”nin Afrin bölgesinde yürütülen Zeytin Dalı Harekatı”nda, 1 Nisan 2018″de hasta bakımına giderken el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu şehit düştü.
Memleketinde çalışkanlığı, güvenlik güçlerine sevgisiyle bilinen ve şehit olmadan önce Afrin”de arkadaşlarına yazdığı veda mesajıyla vasiyetini paylaşan Tatar”ın adı, okuduğu okula ve aile sağlığı merkezine verildi.
Kıyafet ve özel eşyalarının sergilendiği İl Ambulans Servisi Başhekimliğine de ismi verilen Tatar”ı mesai arkadaşları ve babası, Anadolu Ajansı (AA) ekibine anlattı.
“Şehidimizin anılarını yaşatmaya çalışıyoruz”
Şehit Burak Tatar İl Ambulans Servisi Başhekimi Soner Taş, paramediklerin acil sağlık hizmetlerinin yükünü çeken adeta “lokomotif” görevi icra ettiğini söyledi.
Şehit Tatar”ın Afrin”den önce de çeşitli operasyonlara gönüllü gidip milletine ve devletine hizmet ettiğini belirten Taş, “Paramedikler Günü”nü buruk kutluyoruz, Tatar gönüllü olarak görev yaptığı Afrin”de şehit olmuştu. Şehidimizin anılarını yaşatmaya çalışıyoruz. İçinde bulunduğumuz binaya adı verildi, görevde kullandığı eşya, malzeme ve UMKE görevlisi de olduğu için aldığı plaket, vefa örneği olarak bu binada sergileniyor.” dedi.
Şehidin babası Yahya Tatar da oğlunun UMKE”ye katıldıktan sonra gönüllü olarak operasyonlara gittiğini ve gönüllü olarak bu vatana kendini adadığını anlattı.
Oğlunun Afrin”e gitmeden önce okuduğu okuldan çalıştığı kurumdaki tüm arkadaşlarını ziyaret edip helallik aldığını dile getiren Tatar, belindeki sıkıntılar nedeniyle o dönemde ameliyat olduğunu ve oğluna bu durumu söylediğini aktardı.
Baba Tatar, “Oğluma “Gitme, bize kim bakacak, hastayım.” dedim, o da “Sizi önce devlete sonra da Sayın Cumhurbaşkanı”mız Recep Tayyip Erdoğan”a emanet ederek gidiyorum.” demişti. Göreve gitmeden de rüyasında Çanakkale Şehitliği”nde bir şehit görmüştü ve onu daima bize hatırlıyordu.” diye konuştu.
Oğlunun Afrin”e giderken yazdığı vasiyette devletten de bir şey talep etmeyeceğini anlatan Tatar, “Şehit olmadan önce telefonla sabah namazında beni arayıp “Babacığım kalk namaz kıl bize dua at, burada çok mayınlı arazi var.” demişti.” ifadelerini kullandı.
Oğluyla gurur duyduğunu, isminin okuluna ve çeşitli birimlere verilmesinden mutlu olduğunu aktaran Tatar, Erzurum halkı, siyasetçi ve bürokratlarının büyük bir vefa örneği gösterdiğini dile getirdi.
Tatar”ın Erzurum”da beraber çalıştığı yakın arkadaşlarından Ertuğrul Kılıç da şehit arkadaşının isminin kurum ve birimlere verilerek hatırlatılmasından ve yaşatılmasından dolayı mutlu olduklarını söyledi.
“Afrin”de şehit olacağım, vasiyetimi yazacağım”
Tatar ile Afrin”e gitmeden önceki gün istasyonda beraber çalıştıklarını ifade eden Kılıç, şöyle konuştu:
“Gece 02.00″de vakaya gitmiştik, dönüşte bana “Afrin”de şehit olacağım, vasiyetimi yazacağım. Ölürsem arabamı Mehmetçik Vakfına bağışlayın, anneme iyi bak.” demişti ve o şekilde Afrin”de şehadet şerbeti içti. Burak, vatan aşkıyla yanan biriydi. Herkes çok severdi, neşeli ve sürekli bu tür görevlere gitmek isterdi. Vasiyeti de yerine getirildi.”
Kılıç, Tatar”ın sergilenen kıyafet ve bazı özel eşyalarını gördükçe duygulandığını, Tatar ile lise ve üniversiteden de sınıf arkadaşı olduğunu belirtti.
Tatar”ın şehit olmadan önce WhatsApp konuşmalarında da şehit olacağını ve vasiyetini paylaştığını aktaran Kılıç, Tatar”ı hiç unutmayacaklarını sözlerine ekledi.
Mesai arkadaşlarından UMKE personeli Mustafa Urhan da Tatar ile kışları kar üstü paletli araçlarla hasta kurtarmaya gittiklerini anlatarak, “Görev olduğunda hiç itiraz etmeden giderdi. Afrin”e de görev aşkıyla gitmişti, candan bir arkadaştı. Vefatı sağlık camiasını derinden üzdü. Başhekimliğe her giriş çıkışımızda Tatar”ı hatırlıyoruz.” dedi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Köyüne 14 yıl sonra döndü evini mayınlarla çevrili buldu
Suriye”de Baas rejiminin 8 Aralık”ta çökmesiyle köyüne dönen Akça, AA muhabirine konuştu. Akça, terk etmek zorunda kaldığı köyünün harabe haline geldiğini belirterek, “Tam 14 sene sonra ilk kez köyümüze dönüyoruz ama köy diye bir şey kalmamış.” dedi. Köylerini eski haline getirmek için ellerinden geleni yapacaklarını ancak maddi sebeplerden bunun kolay olmayacağını dile getiren Akça, “Bizim maaşımız belli, 250 bin Suriye lirası alıyoruz yani 16-17 dolar. Bir kapı yaptıracak olsam fiyatı yaklaşık 400 dolar.” diye konuştu. Akça, ailesinin büyük bir kısmının uzun süre burada yaşadığını ve herkesin geri dönmek istediğini söyledi. Rejim güçlerinin içerisini mühimmatla doldurması sebebiyle evine giremediğini anlatan Akça, çevresine de mayınların döşendiğini belirtti. Akça, köydeki eski evlerin yıkılmış veya terk edilmiş olduğunu, çınar ağacının bile kesildiğini dile getirerek, köyün şu anki halini “Bizim dedelerimiz burada yaşadı. Buraya “avlu” derdik. Bayramlarda, düğünlerde, taziyelerde hep burada toplanırdık. Şimdi harabe olmuş. Ne olduğu belli değil. Ormana dönmüş.” şeklinde nitelendirdi. Evinden uzak kaldığı yılları anlatan Akça, bayram zamanları insanların aileleriyle bir araya gelmelerini üzüntüyle izlediklerini söyledi ve “Köyden uzakta bayramları ağıtla geçirirdik. Evden dışarı çıkmazdık. Bakardık, millet anasıyla, babasıyla toplanıp bayram ederdi. Bizim kimsemiz yoktu.” dedi. Akça, kızının “Baba, senin köyün yok mu? Niye bizi köyüne götürmüyorsun?” diye sorduğunu ve soruya “Kızım, bizim köy varken sen daha doğmamıştın.” cevabını verdiğini aktardı. – “Ormana dönmüş buralar” Köylerinden uzakta geçirdikleri dönemde çok fazla zorlukla karşılaştıklarını ifade eden Akça, “Evden çıkıp işe gideceğimiz zaman başımız eğik giderdik böyle. Kafamızı kaldırıp sağa sola baksaydık yüzde 100 eve dönemezdik, tutuklanırdık.” diye konuştu. Akça, durumun artık böyle olmadığını, rejimin devrilmesiyle hayatlarına korkmadan devam edeceklerini belirterek, “Eskiden sabah 06.00 oldu mu babam ve anam, “Kalk oğlum, bahçeye gideceğiz, işimize gideceğiz.” derdi. Bunu unutamıyorum.” ifadelerini kullandı. Köyünü gezerek çeşitli yerlerde rejim gelmeden önce neler yaptıklarını anlatan Akça, “Burada düğünlerimiz için toplanırdık. Sabaha kadar düğün olurdu ama artık burada bu şartlarda düğün yapılamaz, ormana dönmüş buralar.” dedi. Akça, köyün yakınında akrabalarının olduğu mezarlığa mayın endişesinden dolayı giremediğini belirterek, mayınların en yakın zamanda temizlenmesini umduğunu kaydetti. Kendilerine verdiği destekten ötürü Türkiye”ye ve Türk halkına teşekkür eden Akça, “Allah Türkiye”den bin kere razı olsun. Bugüne kadar bize destek oldular. Bizi bırakmadılar. Yardımcı oldular. Bunun için kendilerine çok teşekkür ederiz.” diye konuştu. Akça, köyün iyileştirilmesi konusunda da Türkiye”den yardım beklediklerini dile getirerek, “İnşallah bizi de burada yalnız bırakmayacaklar.” dedi.
Source: Internet Haber
Depremzede şehirler “bölgesel ihya stratejisi” ile kalkındırılacak
Türkiye, 6 Şubat 2023″te “asrın felaketi” olarak tarihe geçen Kahramanmaraş merkezli depremlerin izlerini silmek için çalışmalarını sürdürürken, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da 2024-2028 yıllarını kapsayan “Bölgesel Gelişme ve Ulusal Stratejisi”nde afetten etkilenen illere özel planı ortaya koydu.AA muhabirinin belgeden yaptığı derlemeye göre, depremden en çok etkilenen Malatya, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman ve Hatay, “Afet Sonrası İhya İlleri” olarak belirlendi. Böylece söz konusu 5 ilin ekonomik, fiziksel ve sosyal olarak yeniden toparlanmaları, kalkınmaları ve deprem öncesi ekonomik coğrafyadaki rollerinden daha ileri seviyeye erişmeleri için sürecin hızlandırılması amaçlandı.Bu illerde ekonomik ve sosyal kalkınma programı fiziksel, ekonomik, sosyal ve kurumsal iyileşme başlıklarıyla ele alınacak, tarihi ve sosyokültürel yapının korunmasından çevre ve toplum sağlığına, üretim yapısının güçlendirilmesinden sanayi ve ticaret alanlarının afetlere dirençli hale getirilmesine kadar pek çok kritere dikkat edilecek.- AFET LOJİSTİK MERKEZLERİ KURULACAKBu doğrultuda öncelikle yerleşimlerin yeniden imar edilmesi için hazırlanacak mekansal planlarda mevcut sosyokültürel ve tarihi dokunun yaşatılması, afet tehlike ve risklerine karşı önlemlerin alınması, mekansal kullanımların afet riskini göz önünde bulundurularak tasarlanması, olası risklere karşı yeşil alanların artırılması ve paydaşların plan hazırlık sürecine aktif katılımları tesis edilecek. Ayrıca, bu illerde risk azaltma ve müdahale planları, farklı yerleşim düzeylerinde afet lojistiği planlaması, afet sonrasında kullanılacak alternatif ulaşım rotaları gibi kritik hususlar gözetilerek yeniden düzenlenecek.Bu illerde yürürlükteki deprem mevzuatına uygun dirençli ve iklim değişikliğine uyumlu konut alanları, okul, hastane, sosyal ve kültürel tesisler gibi sosyal altyapı alanları ile idari yapılar inşa edilecek. Yeni yapılara ilişkin yapı denetimi süreçleri güçlendirilecek ve afete dayanıklı içme suyu, kanalizasyon, su deposu, enerji, doğal gaz, telefon ve internet altyapısı gibi teknik altyapı sistemleri, ulaşım altyapısı ve toplanma alanları oluşturulacak.Kırsal dokunun özgünlüğüne ve ekolojik yapısına uyumlu olacak şekilde kırsal yaşam alanları oluşturulacak ve kırsalda fiziki ve sosyal altyapı iyileştirilecek. Kentsel ve kırsal alanların yeniden inşa sürecinde engelli bireylerin gereksinimleri dikkate alınacak.Afet sonrası müdahalede kritik önem teşkil eden, ihtiyaç duyulan malzemelerin taşınması, depolanması, dağıtımı gibi faaliyetlerin hızla gerçekleştirilmesi için afet riski ve nüfusa bağlı olarak farklı yerleşim düzeylerinde afet lojistik merkezleri kurulacak.- YEŞİL DÖNÜŞÜM İLKELERİ GÖZETİLECEKBaşta Hatay ve Adıyaman”da olmak üzere hafif, orta, ağır hasarlı veya yıkılmış tescilli yapıların veya zarar görmüş sit alanlarının özgün yapısına uygun olarak güçlendirme/restorasyon/renovasyon faaliyetleri desteklenerek kentlerin sahip olduğu tarihi ve kültürel doku tekrar oluşturulacak.Enkaz kaldırma faaliyetlerinin çevre ve toplum sağlığına olası olumsuz etkilerini önlemek amacıyla uygun koşullarda oluşturulan enkaz döküm sahalarında gerekli tedbirler alınacak.Kentsel ve kırsal yaşam alanları ile sanayi ve ticaret alanlarının yeniden inşa ve onarım süreçlerinde yapı malzemeleri seçimi, enerji altyapısı ve atık yönetimi gibi hususlarda doğal kaynak kullanım dengesi, çevrenin korunması, sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm gibi hususlar öncelikli olacak.Depremzede illerin afet öncesi potansiyelleri, üretim yapıları, tarihsel konumları, kimlikleri ve yerel özellikleri dikkate alınarak ekonomik faaliyetleri güçlendirilecek. Kırsal ve kentsel ekonomilerin entegrasyonu ile tarım ve sanayi sektörlerinin bütünleşmesi sağlanacak.- OSB”LERİN FAALİYETLERİ CANLANDIRILACAKHasarlı ve yıkılmış sanayi ve ticari alanları da afet riskine karşı dirençli hale getirilecek. Bu çerçevede, mümkünse yerinde, değilse yeni planlanan bölgelerde mevzuata uygun sanayi ve ticaret alanları inşa edilecek.Anılan 5 ilde faaliyet gösteren OSB ve sanayi sitelerinin faaliyetlerini canlandırmak için gerekli ulaşım ve lojistik ihtiyaçları öncelikli olarak karşılanacak. Afet sebebiyle başka illere göç eden nitelikli istihdamın dönmesi ve istihdam garantili mesleki eğitim faaliyetleri teşvik edilecek.Afet öncesi risk azaltma, afet anında müdahale ve afet sonrası iyileştirme sürecinde kullanım potansiyeli bulunan ileri ve yerli teknolojik ürünlerin geliştirilmesine yönelik AR-GE ve girişimcilik faaliyetleri desteklenecek.Yıkılan büyükbaş ve küçükbaş hayvan işletmeleri, besihane gibi tesisler ve bitkisel üretim işletmeleri afetlere dirençli olarak yeniden inşa edilecek, muhafaza/depolama altyapıları geliştirilecek ve sahip olunan hayvan varlığı yeniden oluşturulacak.Bireylerin hayat kalitesinin ve toplumsal hayata katılımlarının artırılması için kamu hizmetlerine erişebilirlik artırılacak, toplumsal aidiyet bilinci güçlendirilecek. Afet risk ve kriz yönetimi konusunda ise yerel düzeydeki beşeri ve kurumsal kapasite geliştirilecek ve çalışmalara STK”ler, yerel idareler, akademisyenler ve kamu kurumları başta olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin etkin katılımı sağlanacak.
Source: Www.star.com.tr
DHA”ya “En Başarılı Haber Ajansı” ödülü
Kadına ve Çocuğa Şiddete Hayır” temasıyla bu yıl 3″üncüsü düzenlenen “Zamanın En İyileri” ödül töreni Şişli”de bir otelde gerçekleşti. Türkiye Kentsel Tesis Yönetim Derneği ve ZEN Medya tarafından düzenlenen tören tesis yönetim sektörü, medya kuruluşları ve iş dünyasını bir araya getirdi.Sunuculuğunu Ece Erken”in üstlendiği törende “Yılın En Başarılı Haber Ajansı” ödülü DHA”ya verildi. Ödülü, Demirören Haber Ajansı adına Kurumsal Haberler Şef Editörü Gül Kaba Demir aldı.Törene katılan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı Hasan Süver, “Türkiye Kentsel Tesis Yönetim Derneği yapmaya başladı. Bugün 3″üncüsünü yapıyoruz. Bu sefer mottomuz kadına ve çocuğa şiddetle alakalı. Öncelikle böyle bir mottoyla başlamalarını çok uygun buluyorum, tebrik ediyorum” dedi.Türkiye Kentsel Tesis Yönetim Derneği Genel Başkanı Suat Sandalcı ise “Tesis yönetim sektörü her geçen gün değişiyor, büyüyor. Ülkemizdeki toplu konut yaşam alanlarının sayısı yaklaşık 40 milyona ulaşmıştır. Bunun yaklaşık 19,5 milyonunu tesis yönetim şirketleri yönetmektedir. Binlerce paydaş sektörüyle bugün burada iş dünyasını misafir ettik” diye konuştu.
Source: Beyza Nur Ergin