Evdeki sıcaklık tartışmasında kim haklı? Termal kamerayla ispatladı
Önü perde ile kapalı petekleri Termal kamerayla inceleyen bir usta, ısının perde engeline takılarak odaya yayılmadığını ispatladı. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde, peteklerdeki ısının perde engelini aşamayarak tavanda toplandığı ve odaya yayılmadığı görüldü. ÖNERİLER Perde boyu ölçülerken petekten en az 2-4 santimetre yukarıda kalacak şekilde ayarlanmalı. Isıyı geçiren ve hava sirkülasyonunu engellemeyen hafif kumaşlar tercih edilmeli. Perdeleri monte ederken, pencere çerçevesinin dışına doğru bir mesafede konumlandırılmalı ve petek ile perde arasında bir hava boşluğu oluşturulmalı. PETEKLERİN ÖNÜNÜ KAPATMAYIN Kalorifer peteklerinin önünü açık bırakmak, ısının odaya doğru şekilde dağılmasını sağlıyor. Peteklerin önünü kapatan eşyalar, ısının odaya yayılmasını engelleyerek verimliliği düşürür. Bu nedenle, peteklerin önüne mobilya yerleştirmemeye dikkat edin ve perdelerin peteği kapatmadığından emin olun.
Source: Sabah
Ece Erken zayıflama sırrını açıkladı!
2015 yılında yılında oğlu Eymen”i kucağına alan ünlü sunucu Ece Erken hamileliğinde tam 35 kilo almıştı. Erken, o kiloları nasıl verdiğini ilk kez anlattı.Güzelliğiyle ve fit vücuduyla dikkat çeken ünlü sunucu Ece Erken, hamilelik kilolarını hızla vermişti. Instagram hesabını aktif bir şekilde kullanan Ece Erken”e sık sık formunun sırrıyla alakalı sorular geliyor. Şu sıralar Gel Konuşalım programında yorumculuk yapan ünlü isim, uzun zamandır merak edilen o sorunun yanıtını verdi. “SIRRIM SU VE SALATA” Ece Erken, yorumculuk yaptığı programda hamilelik döneminde aldığı kiloları verme yöntemini “35 kilo almıştım hamileliğimde. Benim fotoğrafımı koyuyorlardı kim bu ünlü diye tıklayıp bakıyorsun. Ben kendi formülümü söyleyeyim, süt vermek inanılmaz ve kesinlikle yeşillik yemek. Ben hep yeşillik yedim. Su, salata inanılmaz kilo verdiriyor. Evrim geçirdi diyenler vardı. 6-7 ayda kilo verdim.” diyerek anlattı.
Source: Haberler
Anadolu”nun yüce dağı Ilgaz”ın en “özel” misafirleri
Kastamonu Emniyet Müdürlüğü Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğünce hazırlanan, Kronopan Orman Ürünleri tarafından desteklenen “Hayata Renk Verelim Projesi” kapsamında özel gereksinimli bireyler için Ilgaz Dağı gezisi düzenlendi.
Geziye ayrıca, Kastamonu İl Özel İdaresi, Kastamonu Belediyesi, Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü, Yurduntepe Kayak Merkezi”nde faaliyette bulunan Aras Grup ve Kastamonu Özel Bireyler ve Aileleri Dayanışma Derneği de destek verdi.
“Anadolu”nun sen yüce bir dağısın” dizeleriyle şarkılara konu olan Ilgaz Dağı, bu sefer özel gereksinimli bireyleri ağırladı.
Birçoğu hayatlarında ilk kez teleferiğe binip kızakla kayan özel bireyler ve aileleri, doyasıya eğlendi.
Programda görme engelli Mehmet Büyük için doğum günü de düzenlendi. Doğum günü programına, o sırada bir program için bölgede bulunan Tarım ve Orman Bakanlığı Danışmanı Ali Bayraktar da eşlik etti.
Doğum günü pastasının kesilmesinin ardından özel gereksinimli bireyler ve aileleri, müzik eşliğinde oyunlar oynadı.
“Özel bireylerimizin yüzündeki mutluluk, sevinç bambaşkaydı”
Özel Bireyler ve Aileleri Dayanışma Derneği Başkanı Huriye Boyraz, AA muhabirine, çok özel bir gün geçirdiklerini söyledi.
Etkinliklerine katkı sunan herkese teşekkür eden Boyraz, “Kastamonu”muzda özel bireylerimizle Ilgaz Yurduntepe Kayak Merkezi”ndeydik. Özel birey ve ailelerinden oluşan 100 kişi etkinliğe katıldı. Bizi heyecanlandıran en önemli şey, bedensel özel bireylerimizin teleferik ve kızağa bindiklerinde, “Kuşlar gibi özgürüz” demeleriydi.” dedi.
Birçok özel bireyin ilk kez Ilgaz”a geldiğine dikkati çeken Boyraz, “Bir özel birey babaannemiz, “Hayatımda bir kez poşetle kaymıştım, burada kızakla kaydım, bana çok iyi geldi” dedi. Kastamonu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinden Havva hocamızın öğrencileri özel bireylerimizin indirip bindirilmesi başta olmak üzere her konuda bize destek oldu. Buraya gelmemize vesile olan herkese teşekkür ederim.” diye konuştu.
Özel birey annesi Hülya Özsaraç ise çok güzel bir gün geçirdiklerini dile getirerek, şunları kaydetti:
“Ben çocuğumun teleferiğe bineceğini hiç düşünmemiştim ama indikten sonra ikinci kez binmek istedi. Kızakla kaydık, çocuklar gibi şendik. Oğlum 35 yaşında ve içinde bir çocuk olduğunu bugün öğrendim. Bugün benim ve çocuğum için en mutlu gün. Birlikte zaman geçirmenin ne olduğunu bu arkadaşlar sayesinde öğrendim.”
Nazife Sarıcı da çok güzel bir gün geçirdiklerini vurgulayarak, “Özellikle fiziksel engelli çocuklarımızın mutluluğu şahaneydi. Diğer özel bireylerimizin de yüzündeki mutluluk, sevinç bambaşkaydı. Onlar mutlu olunca biz de çok mutlu olduk.” ifadelerini kullandı.
Feride Yunusoğlu ise etkinliğe oğluyla katıldığını belirterek, “Çok eğlendik, güzel vakit geçirdik. İlk kez teleferiğe bindik. Biraz da kızağa bindirdim, çok mutlu oldu.” dedi.
Sena Çadırcı da çok güzel yerler gördüğünü anlatarak, Ilgaz”ı çok sevdiğini, çok eğlendiğini söyledi.
Şerife Çim ise kızağa binip teleferik gezisi yaparak güzel bir gün geçirdiğini kaydetti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Türkiye, enerji verimliliğine 2030″a kadar 20 milyar dolardan fazla yatırım yapacak
Sanayi sektöründe, enerji verimliliğini artırmaya yönelik uygulanan teşvikler ve projeler sayesinde işletmelerin maliyetleri düşürülüyor.
Tüketimin azaltılmasıyla çevresel sürdürülebilirlik, rekabetçilik, binalarda, kamu ve ticari yapılar için sunulan yeni teşviklerle enerji tasarrufu sağlayan projeler destekleniyor.
Ayrıca, genel aydınlatmada LED tercih edilmesi gibi yenilikçi aydınlatma çözümleriyle enerji maliyetlerinin düşürülmesi ve uzun vadeli tasarruf öngörülüyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji Verimliliği ve Çevre Dairesi Başkanı Bilal Düzgün, AA muhabirine Enerji Verimliliği Haftası kapsamında değerlendirmede bulundu.
Düzgün, Türkiye”nin son 20 yılda enerji yoğunluğunu yüzde 30″u aşan miktarda azaltarak, Uluslararası Enerji Ajansı”nın (IEA) verilerine göre Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında en fazla iyileşme sağlayan ülkelerden biri olduğunu söyledi.
Bilal Düzgün, “2022 yılında yüzde 6,2, 2023 yılında yüzde 4,5 oranında tasarruf sağladık. Dünyadaki ortalamanın yüzde 1 olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda bu çok önemli bir gelişme olarak kayıtlara geçti. Tam bir sene önce 1. Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı”nın tamamlanmasının ardından 2. Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı”mızı 8 Ocak 2024 tarihinde kamuoyuyla paylaşmıştık.” dedi.
Enerji verimliliği 2017-2023 arasında 8,5 milyar dolar yatırım aldı
Düzgün, 1. Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı”nın uygulama dönemi olan 2017-2023 arasında enerji verimliliğine 8,5 milyar dolar yatırım yapıldığını anımsatarak, “2. Ulusal Enerji Verimliliği Eylem Planı ile de 2024-2030 yılları arasında bütün sektörlerde 20,2 milyar dolar yatırım yapılması öngörüldü. Diğer bir ifadeyle enerji verimliliği yatırımlarının geçmiş 7 yıla göre önümüzdeki 7 yılda yaklaşık 3 kat artırılması hedeflendi.” değerlendirmesinde bulundu.
Son 1 yılda yapılan çalışmalarla özellikle sanayi sektöründe enerji verimliliği destek programlarında büyük bir reform gerçekleştirildiğine dikkati çeken Düzgün, şöyle devam etti:
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı olarak sanayicimize 2009 yılından beri vermiş olduğumuz 2 farklı hibe teşvik programımızda önemli düzenlemeler yapıldı. Verimlilik Artırıcı Proje (VAP) adını verdiğimiz, sanayicimize verdiğimiz proje başına yüzde 30 hibe bedeli bir sene önce 1,5 milyon lirayken, Meclis”ten geçen kanun değişikliğiyle birlikte bu 10 kat artırıldı ve 1 Ocak”ta yeniden değerleme oranında tekrar artarak şu anda 21,6 milyon liraya yükseldi. Yani bir sene önce 1,5 milyon lira olan sanayideki enerji verimliliği proje teşviklerimiz bugün 21,6 milyon liraya yükselmiş oldu. Bir diğer teşvik programımız olan gönüllü anlaşmalarımızda ise sanayicimizin enerji faturalarına yapmış olduğumuz destek miktarı 1 milyon liradan şu anda 14,4 milyon liraya yükseldi.”
Binaların enerji tasarrufunu artırması amaçlanıyor
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı”nın teşvik programlarının sadece sanayi sektörünü değil tüm sektörleri kapsadığını aktaran Düzgün, “Önümüzdeki dönemde artık ofisler, iş merkezleri, AVM”ler, hastaneler, büyük kampüsler, verimlilik artırıcı proje desteklerinden yararlanabilecek. Bu binalarımız proje başına 21,6 milyon liraya kadar enerji verimliliği teşviki alabilecek duruma geldiler.” diye konuştu.
Düzgün, kamu binalarına 2026 itibarıyla “yeşil bina sertifikası” alma yükümlülüğü getirildiğini ve böylelikle yeni yapılacak kamu binalarının daha verimli olmasının amaçlandığını dile getirerek, “Buradan sağlanacak faydanın da yaklaşık 1,5 milyar lira olması hedefleniyor. 2024 sonlarına doğru “TS 825″ ısı yalıtım kuralları revizyon işlemi de tamamlandı. Önümüzdeki dönemde yalıtım kalınlıkları yaklaşık 2 kat artacak ve yeni yapılacak binalardan çok daha fazla enerji tasarrufu sağlanarak binaların karbondan arındırılmasında önemli bir gelişme sağlanmış olacak.” şeklinde konuştu.
“Isı pompası yatırımına yönelik bir harita açıklayacağız”
Enerji verimliliğinin önemli bir bileşenlerinden biri olan ısı pompalarının başta Akdeniz ve Ege bölgeleri olmak üzere, konutların ısıtma ve soğutma taleplerini karşılamada önemli bir görev üstlendiğine işaret eden Düzgün, “Önümüzdeki günlerde Bakanlık olarak, coğrafi bilgi sistemine dayalı, yatırımcıya yol gösterecek, ısı pompasının yatırım yapılabilir alanlarını gösteren bir haritayı kamuoyuyla paylaşacağız.” değerlendirmesinde bulundu.
Düzgün, elektrik şebekesinde verimliliğin sağlanması kapsamında kayıp kaçak oranının yüzde 10″a kadar indirildiğinin altını çizerek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Diğer önemli bir enerji maliyeti olan genel aydınlatma kapsamında da LED dönüşüm süreci başlatıldı. 2024 yılı sonunda 200 bine yaklaşan LED armatür sayısına, 2025″te 500 bin ilave etmeyi planlıyoruz. 2028 sonuna kadar da bu sayının yaklaşık 3,75 milyona ulaşması hedefleniyor. Sadece 2025″te kurulacak 500 bin adet LED armatür ile hedeflenen parasal tasarrufun 750 milyon lira olmasını bekliyoruz.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Risk taşıyanlar! Umutlar arttı, unutmamaya doğru gidiyoruz
Alzheimer hastalığının bir tür toplumsal pandemi haline gelmesinin ardından hafıza merkezleri olarak anılan kliniklerin sayısı artmaya başladı. Tedavi anlamında hâlâ çok etkin olmasalar da bu merkezlerin hastalara tanı konulması, hastalığın takibi ve nasıl seyir gösterdiği yanında mümkün olan tedavi seçeneklerinin kullanılması için kurulduğu belirtiliyor. Medipol Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı ve Sinirbilim yüksek lisans ve doktora programlarının sorumlusu Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, ismen farklılık gösterse de bu tür merkezlerin Türkiye’de de bulunduğunu söylüyor. Hanoğlu, görev yaptığı merkezin farkının ise Alzheimer ve Parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklar dışında diğer nedenlerle zihinsel yeteneklerinde problem olan hastaları da kabul etmeleri olduğuna dikkat çekiyor. Bu nedenler arasında kalp durması, beynin oksijensiz kalması, trafik kazalarından sonra zihinsel yetenek bozuklukları ile Multıple Skleroz (MS) ve Epilepsi gibi nörolojik kaynaklı bilişsel bozukluklar da bulunuyor. Temel hedefin bilişsel işlev bozukluklarına çoklu yaklaşımda bulunulması olduğu belirtiliyor. Henüz kesin tedavileri olmadığı için Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklarda bilişsel bozuklukların ilerlemesi tam olarak durdurulamıyor. Bu noktada bilişsel rehabilitasyon büyük önem taşıyor. HASTALARI BEKLEYEN AŞAMALAR Nörodejeneratif hastalıklara tanı koymak zor olabiliyor. Bu grupta en sık görülen hastalık Alzheimer olsa da daha nadir görülen alt gruplar da bulunuyor. Artık çok sık rastlamaya başladığımız Alzheimer hastalığında en önemli biyolojik faktör “yaş” olarak görülüyor. Toplum olarak hızla yaşlandığımız gerçeğini unutmamamız gerekiyor. 65 yaş üstü nüfusumuzun yüzde 10’u bulması ise tehlikeye işaret ediyor. Hastalığın 65 yaş üstünde ortaya çıkma sıklığı yüzde 5-8 iken, 85 yaşta yüzde 35’e çıkması ise bu inanılmaz artışın yaratacağı sorunları gösteriyor. Sorunun büyümemesi için bu riskli grubu korumaya almamız ve hazırlıklı olmamız gerektiği belirtiliyor. ÜÇÜNCÜL MERKEZLER Bahsedilen hastalıkların tanıları “üçüncül merkezler” olarak adlandırılan ve sadece bu hastalıklarla uğraşmayı görev edinmiş merkezlerde konuyor. Hem tanı hem de tedaviye yönelik çoklu yaklaşım hasta açısından daha faydalı bulunuyor. Merkeze başvuran hasta ilk aşamada detaylı bir muayeneden geçiriliyor. Sonrasında klasik beyin filmi ve kan tetkikleri hastalıkla ilgili ilk verileri sağlıyor. Bunun ardından ‘nöropsikometrik’ değerlendirme’ adı verilen ve hastanın bilişsel işlevlerini ayrıntılı değerlendiren bir test gerçekleştiriliyor. Bu test kişide bir bozukluk olup olmadığını, varsa bozukluğun paterni ile şiddetini ortaya çıkarıyor. Bu veriler klinik tedavi için kullanılan yöntemlerde önemli yol göstericiler olarak değerlendiriliyor. Olmazsa olmazlar arasında gösterilen “kâğıt kalem testi” ise hastanın durumuna göre birkaç saat sürebiliyor. Testin, farklı şehirlerde veya yurt dışında olan hastalara uzaktan da uygulanabildiği belirtiliyor. Bu test sonucunda kişinin belleğinde bir bozukluk olup olmadığı ve eğer varsa bozukluğun hangi bölgede yer aldığı tespit edilerek şiddetine yönelik bilgi ediniliyor. HASTALIKLARI BİRBİRİNDEN AYIRT ETMEYE YARAYAN YÖNTEM Kişilerin bilişsel yeteneklerini kaybetmesine “demans” deniyor. Bu durum halk arasında “bunama” olarak da adlandırılıyor. Buna yol açan nedenler arasında en önemlisinin Alzheimer hastalığı olduğu belirtiliyor. Bu durum damar tıkanıklıklarından, “frontotemporal demans” veya “Lewy cisimcikli demans” olarak adlandırılan nadir sebeplerden veya Parkinson hastalığından kaynaklanabiliyor. Sorunu iyi ayırt etmek, doğru tedavi yaklaşımını bulmayı sağlıyor. Bu noktada klinik olarak bir zorluk yaşanıyorsa kişiye PET uygulanıyor ve beyinde iyi çalışmayan bölgeler saptanıyor. Bunun için genellikle” FGT Pet” adı verilen beynin şeker kullanımı üzerinden çalışan bir pet tekniğine başvuruluyor. NÖROMODÜLASYON VE BİLİŞSEL REHABİLİTASYON Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, “İnme geçirip konuşması bozulan, bilişsel işlevlerinde bozulma olan, kafa travması geçirmiş, kalbi durmuş, beyni oksijensiz kalmış hastalara uyguladığımız klasik tedavilerde elimiz fazla güçlü değil. Bu nedenle merkezimizde Türkiye’de fazla yapılmayan ‘bilişsel rehabilitasyon’ uygulamalarına çok önem veriyoruz. Bu alanda verdiğimiz yüksek lisans eğitimleri ile bunu yapabilecek nitelikte insan yetiştirmeye çalışıyoruz” diyor İkinci uygulamanın “Nöromodülasyon” olduğu belirtiliyor. Bu aşamada “Non-İnvaziv” adı verilen ve beyne cerrahi müdahale edilmeden başa takılarak bilgi ve tedaviye yardımcı cihazlar kullanılıyor. Hastanın durumuyla ilgili netleşen bilgiler hangi cihazın veya cihazların kullanılması gerektiğini belirliyor. Nöromodülasyon adı verilen bu uygulamalar iyileşmenin sağlanması ve ne kadar zamanda sonuç alınacağı konusunda belirleyici oluyor. Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, “İnme sonrasında gerçekleşen bu uygulamalar ile A sınıfı kanıtlara kadar ilerlemiş durumdayız. Aynı cihazları nörodejeneratif hastalıklar için de kullanıyoruz” diyerek bu cihazların hastalığın ilerleyişinin yavaşlatılması konusunda faydalı olabileceğine ilişkin bazı ön belirtiler olduğunu söylüyor. HASTALIĞIN İLERLEMESİNİ AŞI İLE DURDURMAK MÜMKÜN MÜ? Hanoğlu bu noktada kombinasyon kullanmanın en etkili yöntem gibi göründüğüne dikkat çekerek önemli başka bir konudan da bahsediyor: “Nörodejeneratif hastalıklar için kesin bir tedaviden söz edemesek de son zamanlarda ABD’de başlayan bir aşı tedavisinin hastalığın ilerleme sürecini yüzde 30 kadar yavaşlattığı yönünde sonuçlar var. Ancak bununla ilgili de bazı yan etkiler bulunduğu belirtiliyor. Kısacası henüz yolun başındayız. Bu noktadan devam ederek iyi bir ilerleme sağlamak en büyük umudumuz.” HASTALIĞI ORTADAN KALDIRMA YERİNE GECİKTİRME “Günümüzde Alzheimer tedavisinde elimizde ne var?” sorusunu yönelttiğimiz Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, Alzheimer için kullanılan semptomatik ilaçlarla, hafızada sadece birkaç aylık düzelme sağlayabildiklerini söylüyor. Ancak bu durum hastalığın seyrini değiştirmeye yetmiyor. Buna karşın uygulanan yeni tedavilerin seyri yavaşlatıcı etkisi umut veriyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) son zamanlarda bu tür hastalıklarda kür yerine 5 yıllık yavaşlatma modeli öneriyor. Bu, hastalığa 70 yaşında yakalanılması yerine 75 yaşına kadar geciktirilmesi yani 5 yıllık bir erteleme sağlanması anlamına geliyor. Bu geciktirmenin ileri yaştaki kişiler açısından çok önemli olduğu belirtiliyor. Hedeflerinin, kişinin yaşamını kendi başına sürdüreceği süreyi uzatmak olduğuna dikkat çeken Hanoğlu, “Tüm bu gelişmeler, hastalığı tamamen ortadan kaldırma fikri yerine geciktirme fikrine daha fazla odaklanılmasını sağlıyor. Yine de yeni ilaçların çok önemli olduğu gerçeği unutulmamalı. Günümüzde nöromodülasyon tedavilerinin yararlarına ilişkin FDA onayı alacak kadar güçlü deliller olmasa da umut verici bazı delil ve desteklerimiz de yok değil” diyor. BÜTÜNLÜKLÜ YAKLAŞIMIN YÜZ GÜLDÜREN SONUÇLARI Merkeze başvuran hasta ve hastalık riski taşıdığına inanılan kişilerde nöromodülasyon tedavisi, klasik ilaç tedavisi ve bilişsel rehabilitasyon tedavisi ile beraber beslenme ve günlük yaşam aktivitelerinin yeniden düzenlenmesinin çok iyi sonuç verdiği belirtiliyor. Uzmanlar parçalı tedavi yaklaşımını bütünlüklü yaklaşıma dönüştürmenin hasta açısından kazanımının çok daha fazla olduğuna dikkat çekiyor. Bu noktada bu bileşenlerin tamamının her hastaya uygulanamadığının unutulmaması gerekiyor. AİLE DESTEĞİ EKSİKSE BAŞARI SAĞLANAMIYOR Bütünlüklü tedavi yaklaşımının başarısı çok ciddi bir aile desteğine ihtiyaç gösteriyor. Bu desteğin sağlanması ise her zaman mümkün olmuyor. Bu eksiklik bazen sosyokültürel özelliklerden de kaynaklanabiliyor. Ailelerin yüzde 50’ye yakını gerekli bakım, ilgi ve desteği sağlayabilirken diğer yarısı sağlayamıyor. Bilinçli ve hastalıklarla ilgili farkındalığı yüksek aile üyelerinin hastalarının sonuçlarının daha iyi olduğu belirtiliyor. BATI ÜLKELERİNDE ALZHEİMER İNSİDANSI YAVAŞLADI Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, Batılı toplumlarda son zamanlarda Alzheimer insidansının yavaşladığına dikkat çekiyor. Bu sonucun, hastalığı dikkate alma ve gereklilikleri uygulama konusundaki bilinç düzeyindeki artıştan kaynaklandığı belirtiliyor. Toplumsal düzeyde bilinç artışı, salgın halini alan hastalıklarla bile mücadele edilebileceğini göstermesi açısından çok önemli görülüyor. Sağlıklı yaşamın gerekliliklerinden olan beslenmeye dikkat edilmesi, egzersiz yapılması, kronik hastalıklarla ilgili önlem alınması, stresle mücadelenin başarılması gibi faktörler olumlu sonuçlara neden oluyor. Türkiye’de henüz böyle bir bilinç düzeyinin oluşmadığını söyleyen Hanoğlu, “Merkezimizin ikincil hedefinin bunu başarmaya katkı sağlamak olmasını umuyorum” diyor. HASTAYA BAKIM VEREN PERSONEL DE EĞİTİLMELİ Sorunlar arasında bakımevlerinde kalan, demansı olan, bilişsel bozukluğu ilerleyen yaşlılara hizmet veren personelin eğitim eksikliği de bulunuyor. Yeni projelerinin amacının ilgili personele eğitim vermek olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu bir de çağrı yapıyor:” İş bizimle bitmiyor. Bu sorun sadece buraya gelip bizden hizmet alacak insanlarla da çözülemez. Sorunun çözümü için bunun toplumsal bir proje olarak görülmesi ve her projenin ivedilikle uygulamaya geçirilmesi gerek.” GENÇLERİN RİSKLERİNİ NASIL ÖĞRENECEK? Merkezin amaçlarından biri de ailesinde nörodejeneratif hastalık olan gençlerin hastalık belirtisi göstermeseler bile risk taşıyıp taşımadıklarını öğrenip, taşıyorlarsa önlem almalarını sağlamak. Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, “Alzheimer hastalığı birden ortaya çıkmıyor. Hastalık 10-15 yıllık bir sürecin sonucunda meydana geliyor. Beyinde ortaya çıkan bu bozukluklardan sonra klinik olarak ise Alzheimer demansı ile karşılaşıyoruz. Hastalığın en erken safhası ‘hafif bilişsel bozukluk’ olarak adlandırdığımız dönem. O döneme gelene kadar uzun bir süre var. Bu süre içinde gerekenler yapıldığında vaka oranlarının azaldığı görülüyor” diyor. KAN TESTLERİ İLE KOLAY TANI DÖNEMİ Bu noktada akla “Genç yaştaki kişilerin tanıya ulaşmaları kolay mı?” sorusu geliyor. Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu: “Günümüzde Alzheimer için kesin biyolojik tanıyı belden su alarak koyuyoruz. İkinci bir yöntem olarak ‘Amiloid PET’ ve ‘Tau PET’ adı verilen görüntülemeler var. Türkiye’de bunlardan sadece amiloidin yapılması mümkün. Ancak devletin ödeme kapsamında olmadığı için hastalar bunun maliyetini kendileri karşılamak zorundalar. Tau PET’i ise yapamıyoruz. Buna karşın çok yakında gerçekleşecek olan kan tetkikleriyle Alzheimer tanısını daha kolay koyabileceğimiz bir döneme girmek üzereyiz. Söz konusu kan testleri sayesinde ‘Anne babamda olan yoğun demans nedeniyle ben de risk altında mıyım?’ diyenler bu kan testlerine bazı genetik testlerin de eşlik etmesiyle merak ettikleri soruların yanıtlarını almış olacaklar” diyor. HASTALIĞI TAŞIMAYANLARA AŞI YAPILMALI MI? Yeni çalışmalarla ortaya konan, “Hasta olmamış ama biyolojik olarak hastalığı taşıyan, Alzheimer hastası ama demans ve kognitif bozukluğu olmayan hastaları tedavi edelim’ hedefinin şu an için abartılı göründüğüne dikkat çeken çekiliyor. Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, “Aşılar şu an değilse de hastalığın en hafif safhasında işe yarıyor. (hafif bilişsel bozukluk ya da en erken evre Alzheimer gibi) Buna karşın Avrupa Birliği (AB) bu aşıları reddetti. Bunun iki nedeni bulunuyor. Birincisi hastalık sürecinin uzatılması konusunda yeterince güçlü kanıt bulunmadığının düşünülmesiydi. Yan etkisinin beklenenden fazla olması da bir etken olarak görüldü. İkinci nedenin ekonomik olduğu düşünülüyor. Bu konuda yapılan bir hesaplamada, biyolojik olarak hafif bilişsel bozukluk ve Alzheimer tanısını alacak olan ve Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan tüm hastalara bu tedavinin verilmesi bütçenin ikiye katlanması anlamına geliyordu. Bu nedenle, bu pahalı uygulamanın söz konusu grup açısından şu an için mümkün olamayacağını söyleyebiliriz.” UNUTMAYI UNUTTURMAYA YAKINIZ Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu umut veren gelişmeler ışığında, son zamanlarda “unutmayı unutturacak” boyuta gelmeye başladıklarını söylüyor ve “ İlk ilaçların çıkmaya başlamasının üzerinden 25 yıldan fazla zaman geçti. Katıldığım ilk ilaç çalışmalarında, dünyada neredeyse seferberlik ilan edilmiş ama bir sonuç alınamamıştı. Son dönemde yapılan çalışmalar ise uzun bir aradan sonra umudumuzu yine artırdı. Çünkü artık sadece amiloid üzerinden değil çok farklı mekanizmalar üzerinden de hastalığı yavaşlatma imkânımız oluyor. Nöromodülasyon bu konuda elimizdeki büyük güçlerden biri. Bu güçler sayesinde günümüzde hastalığı yavaşlatma çalışmalarının büyük hız kazandığını söyleyebilirim” diyor. ALZHEİMER HASTALARINDA BESLENMEDE BİREYSELLEŞME Nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde üzerinde durulması gereken şeylerden birinin de “bireyselleştirme” olduğu belirtiliyor. Alzheimer hastalığı biyolojik olarak Amiloid ve Tau proteinleri taşımakla ilgili olsa da hem klinik olarak hem de o hastalığa duyulan direnç konusunda herkes aynı özellikleri taşımıyor. Bu nedenle “Kişi daha hastalığa yakalanmadan aşı uygulayalım” talebine itiraz ediliyor. Şu an hastalığı taşıyanların ne kadarının, ömürleri boyunca Alzheimer hastalığına yakalanacağını bilinmiyor ama bu kişilerin hepsinin hasta olmadıkları biliniyor. Bu noktada ilgili merkezlerde hem hastayı tedavi etmek hem de veri toplamak gerekiyor. Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu: “Bireyselleştirme bizim için büyük önem taşıyor. Beslenme konusunda bile özel bir bireyselleştirme şekli kullanıyoruz. Dr. Dale Bredesen’in metabolik olarak insanlarda farklı süreçlerin etkilendiğini düşündüğü bir sistemi var. Beslenme bütünü bu sisteme göre planlanıyor ve bütün Alzheimer hastalarındaki metabolik bozukluğun farklı olduğu esasına dayanıyor. Bu bizim merkezimizde de hastalarımıza uyguladığımız bir sistem. KARMAŞIK MEKANİZMALARIN AYDINLATILMASI Alzheimer hastalarında beyindeki doku harabiyetinin farklı bölgelerde farklı alt tipleri bulunuyor. Bazıları yürütücü işlevlerle bozuluyor, bazıları konuşma bozukluğu ile gerçekleşiyor, görsel algısal bozulmayla meydana gelenler veya erken başlayanlar da oluyor. Bu noktada hepsinin tiplerinin birbirinden farklı oluşu dikkat çekiyor. Bu karmaşık mekanizmaların aydınlatılması halinde kişilere bireysel olarak nasıl müdahale edilmesi gerektiği daha kolay anlaşılıyor. FONKSİYONEL MRI İLE NE HEDEFLENİYOR? Beyin görüntüleme teknikleri anlamına gelen Nörogörüntüleme konusunda son zamanlarda Fonksiyonel MRI çalışmaları yaptıklarını söyleyen Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, burada bireysel olarak hastanın bozulan beyin networklerini saptamanın önümüzdeki günlerde kullanacakları yöntemlerden biri olacağına dikkat çekerek “Hastanın hangi networkü bozuk ise ona uygun nöromodülasyonlar gündeme gelecek gibi görünüyor” diyor. YAŞLILIKTA SOSYAL ÇEVRE KISITLILIĞINA “DUR!” DİYEN PROJELER Zihinsel faaliyeti ve sosyal ilişkiyi sürdürmenin hem bireysel hem de toplumsal olarak önemli ve hastalıkları önleyici olduğu konusuna da dikkat çekiliyor. Bu açıdan özellikle yaşlı bireylere yönelik destekleyici projelerin gerçekleştirilmesi çok yararlı bulunuyor. Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu, bu konuda Bağcılar Belediyesi’nin 65 yaş üstü bireyler için gerçekleştirdiği ücretsiz kursları örnek göstererek, belediyenin değişik alanlarda düzenlediği bu kurslar sayesinde bireylerin hem zihinsel hem de sosyal faaliyetlerini sürdürmelerinin faydasına dikkat çekiyor. Aktif çalışma hayatından sonra emekliliğe geçişte sosyal çevrenin kısıtlanmasının yarattığı boşlukların bu gibi organizasyonlarla doldurulması nörodejeneratif hastalıklardan korunmada da yarar sağlayabiliyor. EVDE BAKIM ZOR “Geleneksel yaklaşımımız içinde hasta yakınları, hastalarını bakımevlerine bırakmayı yanlış görüyor ve buna çok gönüllü olmuyor” diyen Prof. Dr. Lütfü Hanoğlu devam ediyor: “Buna karşın Alzheimer’ı ileri düzeyde olan bir hasta yakını, hastasına çoğunlukla ideal bakım veremiyor. Bu düzeydeki bir hastanın (yakınlarını dahi tanımadığı için) konusunda uzman ve eğitimli personelin görev yaptığı bir merkezde bakım alması hem kendisi hem de yakınları için daha doğru olur düşüncesindeyim. Sayıları artmakla birlikte ülkemizde bu merkezlerin sayıca daha da artması gerektiğini düşünüyorum. Tıbbi bakım ihtiyacı artışına karşılık verecek bu merkezler hastalarımız için büyük önem arz ediyor. Ancak asıl amacımız erken dönemde hastalığın ilerleyiş hızını azaltacak önlemler almak olmalı.”
Source: Habertürk
İzlenecek belgeseller listene eklemen gerekenler
�klim de�i�ikli�i, ekosistemlerin yok olmas� ve do�al kaynaklar�n t�kenmesi gibi sorunlar art�k hayat�m�z�n bir par�as�. Belgeselciler de son y�llarda �evresel sorunlarla daha fazla ilgilenmeye ba�lad�. Bunun bir�ok sebebi var. En �nemli sebep, do�ayla aram�za koydu�umuz derin mesafenin bizi korkutmas� ve do�an�n g�c�ne kar�� duydu�umuz tedirginlik.
Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinat�r�
Son y�llarda belgesel ve televizyon d�nyas� �evresel sorunlarla daha fazla ilgilenmeye ba�lad�. Bunun bir�ok sebebi var. Bence en �nemli sebep, do�ayla aram�za koydu�umuz derin mesafenin bizi korkutmas� ve do�an�n g�c�ne kar�� duydu�umuz tedirginlik. Hepimiz biliyoruz ki verdi�imiz tahribat� geri d�nd�rmek �ok zor. �klim de�i�ikli�i, ekosistemlerin yok olmas� ve do�al kaynaklar�n t�kenmesi gibi sorunlar art�k hayat�m�z�n bir par�as�. Ben de son y�llarda izledi�im e�itici ve fark�ndal�k art�ran baz� belgeselleri sizinle payla�mak istedim. Neler ��rendi�ime �a��racaks�n�z.
Buy Now! The Shopping Conspiracy/ Hemen Al�n! T�ketim Tuza��
Buy Now! Belgeseli son g�nlerde benim arkada� �evremde �ok pop�ler. Herkes birbirine izlemesini sal�k veriyor. Film, �nl� bir markan�n sat�� sorumlusuna y�neltilen “�r�nler sat�ld�ktan sonra ne oluyor hi� d���nd�n�z m�?” sorusuyla ba�l�yor.
Cevap yok.
Evet, onca �r�n �retiliyor, sat�l�yor, kullan�l�yor, at�l�yor, ya sonra…
Her �ey Amazon”un “�imdi tek t�kla al” slogan�yla ba�lam��. Sistem ihtiyac�m�zdan fazlas�n� en k�sa s�rede almam�z i�in bilin�li olarak tasarlanm��. Ve bug�n GAP y�lda 12 bin, H&M 25 bir, ZARA 36 bin, SHEIN 1 milyon 300 bin yeni model �retiyor.
Her dakika 190 bin giyim �r�n�, her saat 2 milyon 500 bin ayakkab� ve her saniye 12 ton plastik �retildi�ini hayal edin. S��d�rabiliyor musunuz hayalinize? Ama bu rakamlar hayal de�il.
Eski Apple �al��an� Nirav Patel, d�nya genelinde her g�n yakla��k 13 milyon telefonun ��pe at�ld���ndan bahsediyor ve bu �er ��p de�il kimyasal at�k.
�sraf�n nas�l ba�lad���na dair �ok ilgin� bir hik�ye ise ��yle; 1925 y�l�nda ampul �reticileri �retimi art�rmak i�in ampullerin kullan�m s�relerini k�salt�yor. Bunun ad�na da “planl� eskitme” diyorlar. M�kemmel bir masumla�t�rma takti�i de�il mi? �ki kez y�kay�nca pa�avra olan elbiseler gibi. “Planl� eskitme” takti�ini en iyi Apple uyguluyor. Telefonunu yenilemezsen 3-5 model sonra �al��mamas� s�rpriz de�il.
�reticilerin masum yalanlar� aras�nda geri d�n���m aldatmacas� da var. �zerinde geri d�n���m etiketi olan �r�nlerin bir�o�u geri d�n��m�yor. Sadece t�keticinin iyi hissetmesi i�in bu etiketlerin konuldu�u s�yleniyor belgeselde.
Eski �al��anlar, Apple, Amazon, Unilever ve Adidas”ta aldatma d�zeninin nas�l ba�lad���n� ve i�ledi�ini t�m ayr�nt�lar�yla anlat�yor. Yaratt�klar� �er ��p, kimyasal at�k ise d�nyay� doldurmaya devam ediyor.
My Octopus Teacher / Ahtapot ��retmenim
�zledi�im en iyi belgesellerden biri My Octopus Teacher/ Ahtapot ��retmenim. Oscar �d�l� sahibi bu yap�m dalg�� Craig Foster”�n vah�i bir ahtapotla kurdu�u s�ra d��� dostlu�u anlat�yor. Bu dostluk ve ahtapotun ona ��rettikleri film yap�mc�s� da olan dalg�c�n i�ten anlat�m�yla sunuluyor. �ekti�i g�r�nt�lerle de desteklenen bu masals� anlat�m su alt�nda harika bir maceraya d�n���yor.
Ahtapot ��retmenim, G�ney Afrika”da orta ya� krizi nedeniyle depresyonda olan ve ailesinden uzakla�an Craig Foster”� konu al�yor. Foster, bu halinden kurtulmak i�in kendine okyanusta bir oyun alan� yarat�yor. Ve bir g�n sadece bir y�l �mr� olan bir ahtapotla tan���yor. G�nbeg�n onunla olan yak�nla�mas�n� kaydediyor. �nsan�n do�ayla ortak paydada bulu�tu�u o inan�lmaz anlar muhte�em hissettiriyor. Ahtapotumuz pijama k�pekbal�klar�na kar�� kendini savunurken nas�l yarat�c� bir karaktere sahip oldu�u ortaya ��k�yor. K�sa bir �mr� olan bu yumu�ak�a �iftle�tikten sonra yumurtalar�n�n �atlad��� g�ne kadar kendi bedeniyle yavrular�n� besleyip ve sonunda neslinin s�rmesi i�in kendini feda ediyor.
Foster, kendini s�radan bir ahtapotun b�y�s�n�n i�inde bulurken, y�llarca do�an�n g�c�ne k�r kald���n� fark ediyor. Bu fark�ndal�k ona kendi i�indeki g�c� hat�rlat�yor. Bu ola�and��� kar��la�man�n Craig Foster”daki de�i�ime katk�s� film boyunca hissediliyor.
Listemdeki bir di�er �evre belgeseli “2040”.
“D�nya bizim ortak yuvam�z, asl�nda onu gelecek nesillerden kiralad�k”.
Damon Gameau, bir baba olarak 4 ya��ndaki k�z�na gelecekte daha ya�anabilir bir d�nya b�rakmak i�in sanayi devrimiyle birlikte artan karbondioksit miktar�n� azaltacak ��z�mler bulmaya karar veriyor. Bu ama�la bir yolculu�a ��k�yor. Yolculu�una ��karken, kendisine bir yol haritas� olu�turmas� a��s�ndan k�z�yla gelece�i payla�acak nesle de dan���yor. �ocuklar�n “daha �ok kucakla�ma”, “e�it gelir da��l�m�”, “daha fazla �i�ek ve a�a�”, “silahs�z bir d�nya”, “temiz bir okyanus”, “���nlanma” ve “elektrikli araba” gibi istekleri var.
En derin dileklerden biri ise �u:
“Gelece�in iyi olmas�n� istiyorum”
Avustralyal� akt�r Damon Gameau”nun sevimli ki�ili�ini bir kenara b�rak�rsan�z, “2040” belgeseli iklim krizine yeni yarat�c� ��z�mler sunuyor. K�z� i�in umut verici bir gelecek hayal etmesi ise cesaret verici. O buna “ger�e�e dayal� r�ya g�rmek” diyor.
Ger�e�e dayal� g�rd��� r�yalar�n baz�lar�n� not ettim, sizinle payla�mak istiyorum.
Damon”un yolu alternatif enerji teknolojilerini ara�t�rmak i�in Banglade�”e d���yor. D�nyan�n en b�y�k g�ne� enerjili ev sistemi burada, k�rsal kesimlerdeki 5 milyon ev g�ne� enerjisi kullanmakta. Damon, �evreye zarar vermeden bireysel ve payla��labilir enerji �retilebilece�ini g�r�yor.
Bir di�er r�yas� s�r�c�s�z ortak payla��ml� ara�lar. Araba sahibi olmak yerine ortak kullan�ml� s�r�c�s�z ara�lar� �neriyor. 2040 y�l�nda, mevcut rakama 1 milyondan fazla ara� eklenecek. Asl�nda bu kadar araca ger�ekten ihtiyac�m�z olup olmad���n� sorguluyor. Ara�lar, ger�ekten ihtiyac�m�zdan �ok ba��ms�zl�k ve �zg�rl�k sembol� olarak g�steriliyor. Bunun sorumlusu ise reklamc�l�k de�il mi?
Yeni t�ketim al��kanl�klar�yla yeni bir nesil ve k�z �ocuklar�n�n e�it e�itim hakk�na sahip olmalar� di�er r�yalar� aras�nda.
Seaspiracy/ Denizlerdeki Komplo
Seaspiracy, izlememiz gereken �evre filmleri listemdeki son film, ancak kesinlikle en az �nemli olan� de�il.
“Okyanuslarla sava� halindeyiz ve kazan�rsak her �eyi kaybedece�iz.”
Seaspiracy”i izlerken insanlar�n deniz ya�am�n� nas�l tahrip etti�ine daha da �a��rd�m. Uzun y�llard�r k�resel �s�nma ve plastik at�klarla ili�kilendirilen bir�ok sorunun, ticari bal�k��l�k end�strisinin etkisiyle oldu�u cesurca g�zler �n�ne seriliyor. D�nya genelinde her y�l okyanuslardan 2,7 trilyon bal�k avlan�yor ve d�nya okyanuslar� 2048 y�l�na kadar “neredeyse bo�” kalacak; bu belgeselin tahmini, deniz biyolo�u Dr. Sylvia Alice Earle”�n ara�t�rmas�yla da destekleniyor.
Belgeselde her y�l 300 binden fazla balina ve yunusun hedef d��� av nedeniyle �ld�r�ld��� belirtiliyor. Japonya”da bal�k stoklar�n� azaltt��� d���n�len yunuslar�n ac�mas�zca �ld�r�ld��� g�r�nt�ler y�rek burkuyor. Yunus ve balinalar�n yok olu�unun sisteme verece�i zarar ise inan�lmaz. Yunuslar ve balinalar y�zeye ��k�p nefes ald�klar�nda, fitoplankton ad� verilen okyanus bitkisini besliyorlar. Bu bitkiler, Amazon ormanlar�ndan d�rt kat daha fazla karbondioksit emerek ihtiyac�m�z olan oksijenin y�zde 85″ini �retiyor.
Bilim insanlar�, belgeselde k�resel �s�nmaya ba�l� olarak mercanlar�n yok olmas�n�n m�mk�n olmad���n� asl�nda bal�klar�n a��r� avlanmas�ndan kaynakland���n� belirtiyor. ��nk� mercanlar, bal�k d��k�lar�yla besleniyor.
Seaspiracy, okyanuslar�m�z i�in en b�y�k tehditlerden birinin plastik pipetler de�il, bal�k a�lar� oldu�unu belirtiyor; ��nk� plastik pipetler okyanuslara giren plastiklerin yaln�zca y�zde 0,03″�n� olu�turuyor. B�y�k Pasifik ��p Adas�”n�n 1,5 milyon kilometrekare b�y�kl���nde oldu�unu g�z �n�nde bulundurursak, okyanuslar�m�zda b�rak�lan bu kadar �ok bal�k a�� ger�ekten �a��rt�c� bir miktar ve bundan kimse bahsetmiyor.
Exeter �niversitesi Deniz Koruma profes�r� Callum Roberts ��yle diyor: “Meksika K�rfezi”ndeki bal�k��l�k end�strisi, Deepwater Horizon petrol s�z�nt�s�n�n aylar i�inde yapt���ndan daha fazla hayvan� bir g�nde yok ediyor.”
Yani ticari bal�k��l�k petrol s�z�nt�s�ndan daha tehlikeli. ��z�m denizlerin ticari bal�k��l��a b�y�k oranda kapat�lmas�.
Ve bizim yapabilece�imiz en ahlaki �ey ise bal�k t�ketmemek…
Source: