“Sosyal Sorunlar Güncesi – Yangınlar, Yardımlar ve Ahlaki Tartışmalar”

Hepsi Hollywood rüyası mıydı

Hollywood’un yanı başında 10 binlerce dönüm arazi yanarken…Milyonlarca dolarlık malikaneler canlı yayında küle dönerken…Ünlüler televizyonlarda hıçkıra hıçkıra ağlarken…O Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz havalı itfaiyeciler, dumanların arasından kahramanca çıkarak yangınları söndürmedi, söndüremedi. Daha ilk günden Los Angeles İtfaiyesi şunları dedi:- Yeterli itfaiyecimiz yok.- Yangını söndürecek su yok.- Bütçemiz yok.- Böyle yangın görmedik.- Biz aynı anda bir, hadi bilemedin iki yangınla başa çıkabiliriz.Belediye Başkanı Karen Bass’a bakıyorsun… Ortalıkta yok. Gana’da devlet başkanının yemin töreninde fink atıyor.E bu eyaletin valisi nerede kardeşim?Vali Gavin Newsom da işin siyasetinde. Daha ilk günlerde başladı Joe Biden övmeye. Biden aşağı, Biden yukarı.Yangın brifingi veriyor… Biden’a teşekkür ediyor.Yanmış bölgelere gidiyor… Biden’a minnettarız diyor.- Su nerede Sayın Vali? Yok.- İtfaiyenin bütçesi nerede Sayın Vali? Yok.- Bu yangınlar sabotaj mı Sayın Vali? Yok.Hadi diyelim şehir ve eyalet etkisiz, çaresiz kaldı. ABD Başkanı Biden n’aptı?Ortalık tam anlamıyla yangın yeri. Yüz binler panikte. Evler yanıyor, insanlar kaçışıyor, tam bir kaos yani. Biden, yangın brifingine gitti ve insanların yüreğine su serpecek o cümleyi kurdu: “İyi haber şu ki… Bugün büyük büyükbaba oldum.”Pes, pes, pes.Ezcümle…Havalı itfaiyeciler de…Dünyayı kurtaran Amerikalı siyasetçiler de…Amerikalıları asla yarı yolda bırakmayan devlet de…Hepsi bir Hollywood rüyasından ibaretmiş.YANGININ KAZANANIYangın sürecinin kazananı Donald Trump’tır. İlk günden işi siyasete çevirdi.Basiretsiz Belediye Başkanı’na da vurdumduymaz Vali’ye de verdi veriştirdi.Eksiklikleri ön plana çıkardı. Beceriksizliklerini yüzlerine vurdu.İnsanlara yeniden “Gel 20 Ocak gel” dedirtmeyi başardı.Allah kriz anında kimseyi Trump’ın eline düşürmesin.GÜNAH ÇIKARMIŞ HİSSEDİYORMeta’nın sahibi Mark Zuckerberg. Facebook’un, Instagram’ın, WhatsApp’ın patronu.Geçenlerde sağcıların pek bir sevdiği programa katıldı. Başladı günah çıkarmaya…Zuckerberg, pandemi zamanında Biden hükümetinin istemediği yazıları, resimleri, videoları silmiş. Yani anlayacağınız Biden tak diye emretmiş, Zuckerberg şak diye yapmış.Geçen hafta Elon Musk’ı yazmıştım. Musk’ın, sahip olduğu X platformu ile başka ülkelerin iç siyasetini nasıl İslam düşmanı ve aşırı sağcı motiflerle dizayn etmeye çalıştığını vurgulamıştım.Şimdi de Zuckerberg, elindeki sosyal medya gücüyle COVID-19 aşılarıyla ilgili bir tarafın görüşlerini hiç sorgulamadan bastırdığını rahat rahat anlatıyor.Peki neden?Birkaç gün önce Zuckerberg, Trump ile görüştü. Görüştükten sonra şirket içindeki liberal politikaları çöpe attığını duyurdu.Trump’ın yemin töreni için 1 milyon dolar bağışladı. E tabi bir de sağcıların programında günah çıkardı.Yani Zuckerberg diyor ki…Ağam da sensin, paşam da. Var mı silinecek gönderi? Var mı manipüle edilecek konu?Emrinizdeyim…Facebook’ta nasıl deniyordu: “Mark Günah Çıkarmış Hissediyor”40 MİLYONLUK FİLMTrump’ın başkanlığa seçilmesiyle hizaya gelen milyarderlerden bahsederken Amazon’un sahibi Jeff Bezos’u anmadan geçmek olmaz.250 milyar dolara yakın serveti var Bezos’un. ABD’nin en etkili medya organlarından Washington Post gazetesinin de sahibi.Hatırlayalım… Seçimlerden önce geleneksel olarak Demokrat adayları desteklediğini açıklayan gazete, bu yıl tarafsız kalacağını ilan etmişti.Şahsen “Trump geliyor herhalde” dememe sebep olan işaretlerden biriydi bu.Bezos bu sonuçta… “Kaybeden At Kamala” bahsine girmedi.Dengeleri tilki gibi takip eden Bezos, Trump’ın yemin törenine 1 milyon dolar bağış da yaptı.Yetmedi… Şimdi de First Lady Melania Trump’ı paraya boğacak. First Lady’nin hayatı film oluyor.E durur mu bizim Bezos. “Gel” demiş… Benim dijital platformumda yayınlayalım. Bir de üzerine 40 milyon dolar vereyim.Bu 40 milyon doların tamamen filmin değeri ve Bezos’un platformuna getireceği gelirden ötürü olduğu konusunda benim hiçbir şüphem yok.Ya sizin?GÖREV TAMAMBu hafta Biden’ın son haftası. Biden görevi bıraktığında, Ekim 2023’te Gazze’de başlayan katliam çoktan 15’inci ayını geçmiş olacak.Bu aralar yine “Gazze’de ateşkesin eli kulağında” haberleri geliyor. Kim bilir… Bu yazı yayımlandığında Biden çoktan kameralar karşısına geçmiş, ateşkesi gururla duyuruyor bile olabilir.Şu unutulmasın: Biden, görevini başarıyla tamamladı. Tarih önünde bu katliamın da soykırımın da ortağı oldu.Giderayak duyuracağı bir ateşkes, tarih kitaplarını değiştirmeyecek.

Source: Yunus Paksoy


‘Haram’ ve korkunun adı unutuldu… Siyasette ballı kadro kullanımında hiç fark yok

CHP’nin 2019 yılında AK Parti’den devraldığı ve 2024 yılında da yeniden kazandığı Ekrem İmamoğlu başkanlığındaki İBB’nin belediyeye bağlı iştirak ve şirketleri adeta ‘arpalığa’ dönmüş durumda. Tüm belediye şirketlerinde şirketin faaliyet alanı ile alakası dahi olmayan İBB bürokratları, yönetim kurulu başkanı, genel müdür ve yönetim kurulu üyesi olarak ‘ballı kadrolarda’ çifter maaş alıyorlar. Ancak bu bürokratların esas görevlerinden ne zaman fırsat bulup belediye şirketlerinin yönetim kurulu toplantılarına katıldığı ve en önemlisi bu şirketlerin faaliyet alanları ile uzaktan yakından alakaları olmadan hangi donanım ve yetkinlik ile bu şirketlerin yönetiminde söz sahibi olduklarının ise merak konusu olduğunu biliyor musunuz?Yani AK Parti’nin ‘kadrolarına rant sağlama ve profesyonel siyaset yapma’ amacı ile kurduğu kamu kadrolarından 2’şer, 3’er maaşlı finanse ‘tezgahı’, muhalefet için de belediyeler üzerinden tam gaz devam etmekte, iktidar ile muhalefetin bu manada aralarında zerre kadar fark yok… Celal Eren ÇELİK GÜNÜN SÖZÜ “KİMLER kırmızı kart yükledi, kaç kişiye? Beni aydınlatın lütfen. Ben de yükleyip, sokakta sağda solda göstereyim. Ama kimlere göstereceğimi bilmiyorum. Esnafa mı, otobüs şoförüne mi, trafik polisine mi, seyyar satıcıya mı, sokakta yürüyen vatandaşa mı, kime?” Cem TOKER‘ÜSTAD’ YAZISI TARTIŞMA YARATTI CHP’DE 4 GRUP ENDİŞESİ”ÜSTAD’ gazeteciden Beşiktaş olayı dün en çok konuşulan yazılarımızdan biri oldu… Bize haksızlığın yanıtı bir olayla ortaya çıkmış, bir anlamda gazeteciğin gereği de yerine getirilmişti. Biz bunlarla övünmeyiz, gerçeğin ortaya çıkmasını isteriz. Birçok eski ve temelli CHP’li aradı. Söylediklerini eleştiri ölçüsünde dilleri döndükleri kadar anlatmaya çalıştılar. İlginç notları özetlemek isteriz. Bunlar kimseyi rencide etmek değil, parti önderlerine bir uyarı niteliğinde.“Sayın Bayer” dedi bir gönülden CHP’li: Bu partiyi 4’e böldürdüler, Tayyip Erdoğan’ın ölçülü siyaseti de bunda etken oluyor. Parti içi muhalefette şöyle bir dağılım yapıyor:Mansur: Yüzde 20İmamoğlu: Yüzde 30Özel: Yüzde 25Kılıçdaroğlu: Yüzde 25Haydi 100’ü başka nasıl dağıtırsınız, sıkıntı burada… CHP’yi nasıl dizayn edeceksiniz söyleyin bakalım.Komployu nasıl önleyeceksiniz veya engelleyeceksiniz. Ortada öyle bir tablo yok, çözüm de yok ne yazık ki…CHP her gün puan kaybediyor, AK Parti oylarını topluyor diyebilir miyiz? Sorunun yanıtı ortada; Erdoğan çok ciddi çalışıyor, bütün kongrelere katılıyor. Evet eskisine oranla kadrolarını yeniliyor ve bunları ciddi ölçüde sahaya dağıtıyor. Örneğin, İstanbul’da Bağcılar Belediye Başkanı İnşaat Müh. Abdullah Özdemir, İl Başkanlığı’na getirildi; İnebolu kökenli bu gencin çok başarılı bir isim olduğu belirtilirken, aynı şekilde iyi oy alan Şişli adayı mimar Gökhan Yüksel’in de TOKİ’de üst bir göreve tayin edildiği, AK Parti çevrelerinde ‘moral kaynağı’ olduğu belirtiliyor. Bunun dışında CHP’de ‘eskilerin’ yerine gençlerin getirilmesi, partinin kan kaybettiği yorumlarına neden olduğu dikkat çekiyor. Bunun için Altan Öymen, Hikmet Çetin ve Murat Karayalçın gibi isimler Genel Merkez’e ‘fırça’ için harekete geçmeli deniyor. HER TARAF YALAMA OLMUŞ BAZI küçük notlar sıralıyoruz:* Rıza Akpolat’ın önceki gün Beşiktaş binasındaki ‘tepki’ toplantısına ilçelerden toplama takım getirilmesi ciddi eleştiri konusu oldu. “Nerede Beşiktaş halkı” sorularına karşı yanıt verilmedi.* CHP milletvekilleri ‘yeni abi’ Gökan Zeybek, Erdoğan Toprak’a soruyorlar. Beşiktaş’taki kadrolara kefil oluyor musunuz? Biz de “Bunu partililere sorun” dedik. Bir menfaat dışında kimsenin bir ‘kefillik’ yüklenmek istediği yok. Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Başka örnekler de var; Karadeniz’de bir ilçe belediyesinde 26 soruşturma geçirip aklanan isimleri duyunca partide ‘övgü’ alan isimleri “Yedirmeyiz” diyen de var.* CHP’den aday olanların çoğunluğunun aileden, babadan müteahhit olması dikkati çekiyor.* Beşiktaş’ta çarpık bina yapan ve oğlu aday olan bir belediye başkanının yeniden nasıl aday gösterildiğine Genel Başkanı Özgür Özel bir iki laf edebilir mi?* Mansur Yavaş dirsek yiyor her zaman, ayıp değil mi?* Bir okurun telefonda; “Atatürk partisi PKK işbirliği/yandaşlık yapamaz” demesi ilginç değil mi? MESAJ PANOSUNAZIM 123 YAŞINDA * MEMLEKET şairi Nazım Hikmet bugün 20.00’de doğum gününde Caddebostan Kültür Merkezi’nde Gülsen Tuncer ve Şahin Ergüney’in sunumuyla; AN Vokal, Erdem Oral, Gülcan Altan, Özgür Kıyat ve Ruhi Su Dostlar Korosu konseriyle anılacak.*BİLİM Akademisi’nin düzenlediği Aykut Erdem ile Erkut Erdem’in konuşmacı oldukları ‘Yapay Zekâ Devrimi: Geçmiş, Bugün ve Yarına Bir Bakış’ konulu panel bugün 18.00’de Beyoğlu Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi Loca katında gerçekleşecek. Etkinlik halka açık ve ücretsiz. BİLİYOR MUSUNUZ? YENİCE DE ‘MAMA’ OLACAK * ÇANAKKALE, Yenice, Kalkım beldesi yakınlarında CVK Madencilik A.Ş.’nin halen çalışmakta olan Kurşun Çinko Bakır Madeni Projesi’nde ‘Flotasyon Tesisi Kapasite Artışı ve İlave Atık Depolama Tesisi’ ile ilgili olarak 3. kez başlatılmış olan ÇED süreci kapsamında, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nda İnceleme Değerlendirme Komisyonu Toplantısının ‘göstermelik’ olarak gerçekleştirildiğini…

Source: Yalçın Bayer


Erdoğan, Öcalan’a ev hapsi sorusuna ne yanıt verdi

Büyük kongreye kadar milletvekilleriyle gruplar halinde görüşecek. Peki milletvekillerinden Erdoğan’a en çok hangi soru geldi? Milletvekilleri en çok hangi konuda değerlendirmeler yaptılar?ÖCALAN SORUSUYeni süreç başlamamış olsaydı bu soruya banko ekonomi ve hayat pahalılığı diye yanıt verirdim. Ama milletvekilleri en çok yeni sürecin üzerinde durmuşlar, Erdoğan’a bu sürecin sonunda Öcalan’a ev hapsi olacak mı, olmayacak mı sorusunu sormuşlar. Sürece ilişkin olumlu değerlendirmeler yapılmış. Bu arada kaygılarını ifade edenler olmuş. Güneydoğu milletvekillerinden ise coşkulu destek gelmiş.Bunları tek tek paylaşacağım. Ama önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürece ilişkin değerlendirmesini paylaşmak istiyorum, ardından Öcalan’la ilgili soruya verdiği cevabı aktaracağım.KONUŞMANIN 4 AYAĞICumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının birkaç ayağı var. Ama hepsi birbirinin içine geçmiş halkalar gibi.1- Erdoğan, “Terörsüz Türkiye” hedefini anlatmış. “2025 yılında terör bitecek” demiş. Devletin terörle mücadelede çok güçlü olduğunun altını çizmiş. “Terörü tüm boyutları ve unsurları ile ebediyen tarihe gömmek istiyoruz” demiş.SİLAH BIRAKACAKLAR2- Bu sürecin bir pazarlık süreci olmadığını anlatmış. “Terör örgütünün kendini feshetmesi, sadece Türkiye’de değil, Irak ve Suriye’de de silahların kayıtsız şartsız teslim edilmesi gerekiyor” diye konuşmuş.İÇ CEPHENİN TAHKİM EDİLMESİ3- Cumhurbaşkanı Erdoğan, 30 Ağustos konuşmasında ve 1 Ekim’de Meclis’in açılışında yaptığı konuşmada iç cephenin tahkim edilmesinden söz etmişti. Milletvekilleriyle kahvaltıda da aynı vurguyu yapmış.BÖLGEDE BARIŞ HAVASIYeni sürece ilişkin olarak milletvekilleri de söz alarak görüşlerini açıklamışlar, sorular sormuşlar. Güneydoğu milletvekilleri, yeniden barış umudunun doğmasının bölgede coşkuyla karşılandığını aktarmışlar. Yeni sürece bölge halkının büyük bir destek verdiğinin altını çizmişler. Sürecin aleyhinde bir konuşma olmamış.EN ÇOK SORULAN SORUAma bazı sorular sorulmuş. En çok sorulan soru ise Öcalan’ın ev hapsine çıkma konusu olmuş. Bu soru toplumun bu konudaki hassasiyetini yansıtması açısından önemli olduğu kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği yanıt aynı zamanda sürecin önemli kilometre taşlarından birini oluşturuyor. EV HAPSİ YOKErdoğan “Ev hapsi, mev hapsi diye bir şey yok. Adamın kendisi de çıkmak istemiyor. Bunlar nereden çıkıyor? Af diye bir şey yok. Bebek katiline af yok” diye yanıt vermiş. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a dönerek “Bunları halka anlatın” demiş.Erdoğan’ın bugün yapılacak olan AK Parti grup toplantısında, yeni sürece ilişkin önemli açıklamalar yapması bekleniyor.ŞEHİT VE GAZİLERİMİZErdoğan, tekrar hedefin “Terörsüz Türkiye” olduğunun altını çizmiş. Yine bu sürecin en önemli hassasiyetlerinden birine işaret etmiş. “Şehit ailelerimizin ve gazilerimizin hassasiyetlerine önem vereceğiz. Onları rahatsız edecek hiçbir şeye izin vermeyeceğiz” demiş.Cumhurbaşkanı Erdoğan, 36 yıl önce PKK’nın Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı İkiyaka’da yaptığı katliamında yaşamını kaybedenlerin aileleriyle görüştü. Erdoğan’ın kabulü bir mesaj olarak yorumlandı.TERÖRSÜZ TÜRKİYECumhurbaşkanı Erdoğan’ın da işaret ettiği gibi “Terörsüz Türkiye” hedefinin topluma iyi anlatılması gerekiyor. Çünkü hem geçmişte yürütülen süreçler açısından hem de Öcalan ve PKK konusunda toplumdaki hassasiyet açısından bazı kaygıların, endişelerin olması normal. Bunların açık, şeffaf ve ikna edici bir tarzda topluma anlatılması gerekiyor.Yeni sürecin siyasi ayağı güçlü çıktı. Ancak “Terörsüz Türkiye” hedefinin arkasına toplumsal desteği de koymak gerekiyor.HAKAN FİDAN ARAP BAKANLARA NE DEDİTürkiye, yeni Suriye yönetiminin Arap dünyası ve uluslararası camia tarafından tanınması, sisteme entegre olması için perde arkasında olağanüstü bir çalışma yürütüyor.Riyad’da Suriye konulu bir toplantı yapıldı. Yeni Suriye yönetiminin Dışişleri Bakanı Şeybani’nin bu toplantıya katılması ise yeni yönetimin meşruiyeti açısından önemli oldu.Türkiye, Arap dünyasına “Eğer Suriye bir Arap Cumhuriyeti’yse, eğer Suriye’yi İran’a kaptırmak istemiyorsanız sahip çıkın” diyor. Batı dünyasına ise üniter, demokratik bir Suriye’yi desteklemenin uluslararası camia açısından yararlı olduğunu anlatıyor. Hakan Fidan, özellikle de Suriye’deki PKK-YPG varlığı açısından Arap bakanların gözlerinin içine baka baka şu mesajları verdi:PKK-YPG SAMİMİYSE – Silahlı grupları ulusal ordu çatısı altında toplamaya çalışıyorlar.- Eğer SDG merkezi yönetimle bütünleşme çabalarında samimiyse, feshedildiğini açıklamalıdır.- Suriye sahasında herhangi bir terör örgütüne yer olmamalıdır.PKK’LILAR SURİYE’Yİ TERK ETMELİ- Türkiye olarak PKK ve uzantıları konusundaki hassasiyetlerimizi ve beklentilerimizi açıkça ortaya koyuyoruz. Ülkeyi terk etmeliler.- Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusundaki kampların kontrolü konusunda daha fazla sorumluluk üstlenmeye hazırdır.Riyad’da Suriye’nin önceliğinin kalkınma olduğu konusunda mutabakata varıldı.Suriye yeniden küllerinden doğuyor. Türkiye ise bu sürece tarihi dokunuşlar yapıyor.COLANİ TÜRKİYE’YE GELECEK Mİ Suriye bağlamında bir kulis bilgisini de paylaşmak istiyorum. Türkiye’de eğitim gören Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani bugün Ankara’ya geliyor. Suriye muhalefetinin lideri Ahmet eş Şara’nın (Colani) ilk ziyaretini Türkiye’ye yapacağı söyleniyor. Hatta bu ziyaretin çok kısa bir süre içinde gerçekleşeceği ifade ediliyor. Ahmet eş Şara’nın ilk ziyaretini Türkiye’ye yapmak istediği doğru. Ama hemen değil.DEVLET BAŞKANI DEĞİLPeki ne zaman? Ahmet eş Şara henüz resmi devlet başkanı değil. Muhalefetin lideri olarak bu görevi fiili olarak yürütüyor.Ahmet eş Şara şimdi bir yandan kurucu meclisi oluşturmaya çalışırken diğer yandan geçici hükümeti kurmaya çalışıyor. Geçici hükümeti kurma konusunda mesafe almaya başladı ama kurucu meclis işi o kadar kolay değil.KURUCU MECLİSSuriye’nin yeni anayasasını hazırlayacak olan ve ülkeyi seçimlere götürecek kurucu meclisin 1500 kişiden oluşması hedefleniyor. Ahmet eş Şara, kurucu meclisin kucaklayıcı olması ve Suriye’nin bütün unsurlarını temsil etmesi için çaba gösteriyor.KONTENJAN TANINDI1500 kişiden oluşacak olan kurucu meclis teşekkül ettirilirken Araplara, Türkmenlere, Kürtlere, Nusayrilere, Dürzilere, Hıristiyanlara ve diğer unsurlara kontenjanlar ayrılmış. Onlar içlerinde seçim yaptıktan sonra Ahmet eş Şara, kurucu meclisin toplanması için davet gönderip belirlediği tarihte toplanılmak üzere çağrı yapacak.DEVLET BAŞKANI SEÇİLECEKKurucu meclisin Ahmet eş Şara’yı devlet başkanı seçmesi bekleniyor. Ondan sonra resmi bir sıfatı olacak. Ahmet eş Şara, resmi olarak ‘Devlet Başkanı’ unvanını aldıktan sonra Türkiye’yi ziyaret edecek.

Source: Abdulkadir Selvi̇


Kapıcı gündelikçi primleri belli oldu

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), asgari ücret değişikliği sonrası 2025 yılında uygulanacak prime esas kazançların alt ve üst limitleri ile bazı işlemlere esas tutarları belirledi. SGK’ya yapılan sosyal sigorta prim ödemeleri konusunda iki önemli değişiklik oldu. Birinci değişiklik geçen yıl eylül ayında yürürlüğe giren yasayla kısa vadeli sigorta kolları priminin yüzde 2’den yüzde 2,25’e çıkartılmasıyla gerçekleştirildi. İkinci değişiklik ise geçen hafta TBMM’de kabul edilen kanunla yapıldı. Primini düzenli ödeyen işverenler için sağlanan 5 puanlık prim indirimi, imalat sektörü dışındaki işyerlerinde 4 puana düşürüldü. Bu da çoğu işyerinde primlerde 1 puanlık artış anlamına geliyor. SORULARINIZ İÇİN: akivanc@haberturk.com GÜNDELİKÇİ VE KAPICI ÇALIŞTIRANLARIN PRİMİ Yapılan değişiklikler gündelikçi ve kapıcı çalıştıranları da etkileyecek. Geçen yıl ocak – ağustos döneminde ev hizmetlerinde ayda 10 gün gündelikçi çalıştıran ve primini düzenli ödeyenlerden prime esas kazancın yüzde 32,5’i oranında prim alınıyordu. Bu yıl aynı kişiler yüzde 33,75 oranında prim ödeyecekler. Örneğin ayda 10 gün asgari ücretle gündelikçi çalıştıranlar 2.925,62 TL prim ödeyecekler. Ayda 30 gün gündelikçi, bakıcı, kapıcı çalıştıranlar ise 8.776,86 TL prim ödeyecekler. EMEKLİ GÜNDELİKÇİ VE KAPICI ÇALIŞTIRANLARIN PRİMİ Emekli işçiler sosyal güvenlik destek primine (SGDP) tabi çalıştırılıyorlar. Emekli işçi çalıştıranlar geçen yıla göre sadece kısa vadeli sigorta kolları priminde yapılan artıştan etkilenecekler. Buna göre, 2025 yılında ev hizmetlerinde ayda 10 gün emekli işçi çalıştıranlar 2.795,59 TL prim ödemeyecekler. Emekli işçiyi ayda 30 gün bakıcı, gündelikçi veya kapıcı olarak çalıştıranlar ise 8.386,77 TL prim ödeyecekler. AYDA 10 GÜNDEN AZ GÜNDELİKÇİ ÇALIŞTIRANLAR Haftada 1- 2 gün ya da 2 haftada 1 gün gündelikçi çalıştıranların sayısı hayli fazla. Bu şekilde ayda 10 günden az gündelikçi çalıştıranların iş kazası ve meslek hastalıklarına karşı 2025 yılında her 1 gün için ödeyecekleri prim tutarı 17,34 TL olacak. Ayda 9 gün çalıştıranlar 156,06 TL prim ödemesi yapacaklar. PRİMİNİ KENDİ ÖDEYEN GÜNDELİKÇİLER Ev hizmetlerinde aynı işveren yanında ayda 10 günden az sigortalı çalışanlar, primlerini kendileri ödeyerek 30 güne tamamlayabiliyorlar. Bu kişilerin 2025 yılında 30 gün için ödeyecekleri prim tutarı 8.451,79 TL olacak. TARIM İŞÇİSİ, ŞOFÖR VE SANATÇILARIN PRİMİ Tarım işçileri ile ticari taksi, dolmuş ve benzeri şehir içi toplu taşıma araçlarında çalışanlar ve Kültür Turizm Bakanlığınca belirlenen alanlarda çalışanlar primlerini kendileri ödüyorlar. Ek 5 kapsamında primini kendisi ödeyen tarım işçilerinden 2025 yılında 30 gün için 8.791,90 TL prim alınacak. Ek 6 kapsamındaki şoför ve sanatçılardan işsizlik sigortasından yararlanmak istemeyenler 30 gün için 8.451,79 TL, işsizlik sigortasından yararlananlar ise 9.231,95 TL prim ödeyecekler. YURT DIŞINDA ÇALIŞAN İŞÇİLERİN PRİMİ Türkiye ile sosyal güvenlik anlaşması olmayan ülkelerde çalışan işçiler için kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası primleri işverenlerince yatırılıyor. İşverenlerin yatırdıkları prim emekli olma hakkı sağlamıyor. Bu işçilerin emekli olabilmeleri için SGK’ya isteğe bağlı sigorta primi ödemesi gerekiyor. Genel sağlık sigortası primleri kesilmiş olduğu için söz konusu işçilerden prime esas kazançlarının sadece yüzde 20’si oranında prim alınıyor. Buna göre, Türkiye ile sosyal güvenlik anlaşması olmayan ülkelerde Türk müteahhitlerince çalıştırılan işçiler emeklilik hakkı elde edebilmek için 2025 yılında her 30 gün için 5.201,10 TL prim ödeyecekler. KISMİ SÜRELİ ÇALIŞANLARIN PRİMİ Kısmi süreli veya part time işlerde ayda 30 günden az çalışanlar da eksik günlerine ait primleri kendileri ödeyerek emekliliklerine saydırabiliyorlar. Bu kişilerin 2025 yılında ödeyecekleri prim tutarı işsizlik sigortasından yararlanmayanlar için 8.321,76 TL, işsizlik sigortasından yararlananlar için ise 9.101,93 TL olacak. BAĞ-KUR’LU ESNAFIN PRİMİ Esnafın ödeyeceği BAĞ-KUR (4/c) primi 2025 yılında aylık en düşük 9.036,91 TL, en yüksek ise 67.776,89 TL olacak. İSTEĞE BAĞLI SİGORTALILARIN PRİMİ Herhangi bir işte çalışmayanlar isteğe bağlı sigorta kapsamında primlerini kendileri ödeyerek emekli olabiliyorlar. Bunların ödediği primler 4/b kapsamında sayılıyor. İsteğe bağlı sigorta primi 2025 yılında aylık en düşük 8.321,76 TL olacak. GENEL SAĞLIK SİGORTASI PRİMİ Sigortalı bir işte çalışmayan, anne baba veya eş dolayısıyla bakmakla yükümlü olunan sıfatı taşımayanların genel sağlık sigortası primlerini kendileri ödemeleri gerekiyor. GSS prim tutarı 2025 yılında aylık 780,17 TL olarak uygulanacak. Hane içinde kişi başına gelirin asgari ücretin 3’te 1’inden az olması halinde GSS primleri hazine tarafından karşılanıyor.

Source: Habertürk


İhtiyaç sahibi hanelere kömür yardımı yapılmasına ilişkin karar Resmi Gazete”de

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan karara göre, kömür yardımı, il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarınca belirlenecek ihtiyaç sahibi ailelere yapılacak. İl ve ilçe bazında hane başı dağıtımı yapılacak kömür miktarları, Hazine ve Maliye Bakanlığınca bölgenin iklim koşulları, geçmiş yıllara ait dağıtım miktarları ve kömürün ısıl değerleri dikkate alınarak belirlenecek.
Yardımdan faydalanacak haneler, her il ve ilçede kurulu bulunan vakıflarca muhtaçlık kriterine uygun olarak tespit edilecek. Vakıflarca sayıları belirlenen hane sayıları ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının değerlendirmeleri sonucunda onaylanacak. Amacı dışında kullandığı tespit edilen yeniden değerlendirilecek Dağıtımı yapılan kömür, muhatap ailenin ısınma ihtiyacının karşılanması dışında herhangi bir tasarrufa konu edilemeyecek. Kömürün, amacı dışında kullanıldığının tespit edilmesi durumunda yardımdan faydalanan hanelerin hak sahiplikleri vakıflarca yeniden gözden geçirilecek. Kömür teslimatları, söz konusu kararın hükümleri çerçevesinde ailelerin ihtiyaçları nispetinde yapılacak.

Source: Dünya Gazetesi


Kocası yüzünden ahlaksız teklif aldığını söyleyen kadına kocasından aldatma iddiası

Adana’da dolmuş süren kocasını seyir halindeyken önce ısırıp daha sonra bıçaklayan kadın gündem olmuştu ve dolmuştaki diğer yolcuların hayatını tehlikeye atması nedeniyle de tepki çekmişti. Özel halk otobüsü şoförü Mehmet A. (26) duraktan yolcularını alıp hareket ettikten bir süre sonra boşanma aşamasındaki eşi Sabriye A. (26) kendisine biber gazı sıkıp bıçakla saldırdı. Otobüs şoförü Mehmet A”nın kolundan ve boynundan yaralandığı saldırının ardından şüpheli eşi Sabriye A, araçtan inip kaçmıştı. Ev hapsi cezası verilen Sabriye A. “Bu zamana gelene kadar çok fazla şey yaşadım. Bu olayı gerçekleştirmeden önce, kumar borçlarından kaynaklı hiç tanımadığım bir şahıs tarafından arandım. Bu borçların benim tarafımdan ödenebileceğini söyledi ve ahlaksız bir teklifte bulundu bana. Ben bunu duyunca kendimi çok kötü hissetim ve tepki verdim. Sonrasında eşim geldi ve bu durumu anlattım. Eşim sarhoştu ve gece 02.00 civarıydı, bana bunun çok normal olduğunu ve bir kereden bir şey olmayacağını, kumara da devam edeceğini söyledi. O sırada aramızda tartışma çıktı ve çocuğumu alıp götürdü” açıklaması yapmıştı. “BENİ ALDATTI” İDDİASI… Bıçaklanan koca Mehmet A. ise eşinin açıklamalarının ardından Zahide Yetiş ile Yeniden Başlasak programına katıldı. “Eşimin İstanbul”da lüks araçlarla gezdiğini gördüm. Kendi sosyal medya hesabından paylaşmış. Lüks otellerde kalmış. Bunu bana en yakın arkadaşlarım söyledi. Bütün dokümanlar kimlik üzerinden mevcut. Hiçbir erkek aldatılmayı kabul etmez ama ben kabul ettim. Bunu söylemeyecektim ve devam ettim. Çocuğumuz varken hiçbir arkadaşı, akrabası yokken İstanbul”a gidiyor. Çocuğu annesine bırakıp gitmiş. Bu olaydan dolayı kavga ettik ve hapis yattım” dedi. Daha sonra yayına bağlanan Sabriye A. “Ben hamileyim. Ben böyle bi kadın olsam neden benim peşime düşsün neden benimle birlikte olmak istesin” cevabını verdi.

Source: Internet Haber


Türklere Mescid-i Aksa çağrısı: Pes etmeyin

Mescid-i Aksa İmam Hatibi Şeyh İkrime Sabri, İstanbul”da düzenlenen “Filistin bizim hakkımızdır” konulu toplantıda konuştu.Mescid-i Aksa İmam Hatibi Şeyh Sabri, “Filistin bizim hakkımızdır ve bunu söylediğimizde dünyadaki tüm Müslümanlar adına konuşuyoruz. Sadece Filistinliler adına konuşmuyoruz. “Hakkımızdır” derken bunu sadece duygularla değil, kanıtlarla söylüyoruz.” ifadelerini kullandı.Müslümanlar olarak herkesin Kudüs”ü ve Mescid-i Aksa”yı sevdiğini ama bu duygunun yeterli olmadığını vurgulayan Sabri, şöyle devam etti:”Hakkımızı savunmamız delil ve ispatla olmalıdır ve hakkımız belirli bir yönü değil, bir haklar topluluğunu içerir ve bu yönlerden ilki Filistin”in inancımızın bir parçası olduğu şeklindeki doktrinel inanç hakkıdır.”Müslümanların Filistin”e yönelik inanç hakkının yanı sıra ibadet hakkının da bulunduğunu dile getiren Sabri, Hazreti Muhammed”in Mescid-i Aksa”daki her bir rekat namazın, başka bir yerdeki 500 rekat namaza eşdeğer olduğunu bildirdiğini söyledi.Hazreti Muhammed”in İsra ve Miraç mucizesinin manevi bir fetih, Ömer bin Hattab”ın Kudüs”ü fethinin ise siyasi ve egemen bir fetih olduğunu anlatan Sabri, Ömer bin Hattab”ın Kudüs”e “sorunsuz ve barışçıl bir şekilde girdiğini belirtmek için” yürüyerek girdiğini ve zor kullanmadığını kaydetti.Şeyh Sabri, Hazreti Ömer”in Kudüs”teki kiliseleri koruduğunu, o dönemde Kudüs”te Yahudi sinagogları olmadığını, eğer olsaydı Ömer Ahidnamesi”nde yer alacağını belirterek, Ömer bin Hattab”ın şehri Romalılardan devraldığını, Yahudilerin “Müslümanların ülkeyi onlardan gasbettiği” iddiasının asılsız olduğunu ve buna dair hiçbir delil bulunmadığına dikkati çekti.Kudüs”ün şu anda maruz kaldığı durumla ilgili olarak da Şeyh Sabri, İsrail”in, “Filistin”e yabancı olarak gelen Yahudi yerleşimcileri” rahatsız ettiği bahanesiyle birkaç kez özellikle sabah ve akşam ezanının okunmasını engellemeye çalıştığını ve başaramadığını söyledi.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mescid-i Aksa İmam Hatibi Şeyh İkrime Sabri”yi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi”nde kabul etmişti.Şeyh Sabri, “Allahu Ekber çağrısı kıyamete kadar kalacaktır. Ezan sesinden rahatsız olan gitsin, ama biz toprağımıza kök salmışız, hakkımıza sahip çıkıyoruz. Tüm Müslümanlara, Filistin halkının haklarına ve dinlerine bağlı olduğunu ve Gazze”de olan ve olmaya devam edenlere rağmen teslim olmayacağını temin ediyoruz. Biz hakkımızla güçlüyüz çünkü hak sahibi güçlüdür.” diye konuştu.Filistin halkının kararlılığının, bir iman kararlılığı olduğunu ve Filistin”in başına gelen komploların diğer ülkelerin başına gelseydi onların yok olacağını anlatan Sabri, ancak Filistin davasının 100 yıldır varlığını sürdürdüğünü, çünkü Mescid-i Aksa”nın “Filistin”in kalbinde” olduğunu ifade etti. Şeyh Sabri, konuşmasını şöyle sürdürdü:”Şu anki tüm komploların hedefi Mescid-i Aksa”dır. ABD Başkanı seçilen Donald Trump”ın daha önce önerdiği “Yüzyılın Anlaşması” bile Mescid-i Aksa”nın kontrolünü ele geçirip Yahudilere teslim etmeyi amaçlıyor. Müslümanlar Filistin”e Mescid-i Aksa”dan dolayı bağlıdırlar ve Filistin”i Mescid-i Aksa”nın varlığından dolayı severler, bu yüzden İsrail ve müttefikleri Müslümanların Mescid-i Aksa ile olan bağlarını koparmak için komplo kurmaktadırlar.”İsrail”in uygulamalarına ilişkin ise Sabri, İsrail yönetiminin, özellikle Gazze savaşı sırasında Türklerin Mescid-i Aksa”ya gelmesini kısıtladığını belirterek, Türk halkına “pes etmemeleri ve tekrar tekrar denemeleri” çağrısında bulundu.

Source: Www.star.com.tr


Mehmet Emin Ekmen: “Kürt meselesinin terörsüz çözümü Türkiye”ye büyük kazanımlar sağlar”

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Haberler.com”da Melis Yaşar”a gündemi değerlendirdi. Kürt meselesi, terör, deprem bölgesindeki çalışmalar ve siyasi işbirlikleri üzerine önemli açıklamalar yaptı. “ŞUBAT AYINDA İMRALI”DAN BİR ÇAĞRI BEKLENİYOR” Mehmet Emin Ekmen, İmralı”dan şubat ayında bir çağrı gelmesinin beklendiğini belirtti. Bu çağrının içeriği ve etkisiyle ilgili yorum yapmaktan kaçınan Ekmen, Türkiye”nin siyasi gündeminin her geçen gün daha da yoğunlaştığını vurguladı. “SİLAH TEHDİDİ OLMADAN KÜRT MESELESİ TÜRKİYE”YE KAZANIM SAĞLAR” Kürt meselesinin çözümüne dair görüşlerini paylaşan Ekmen, “Bu mesele, terör ve silah tehdidi olmadan konuşulduğunda Türkiye”ye inanılmaz kazanımlar sağlayacaktır. Terör, artık çözüm üretemeyen bir yöntem olarak ömrünü doldurmuştur” dedi. “ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜ BAŞARISIZ OLURSA TABLO KÖTÜLEŞİR” Çatışma çözümü süreçlerinin risklerine dikkat çeken Ekmen, “Eğer bu süreçlerde sonuç alınamazsa, ortaya çıkan tablo daha şiddetli olur. Bu nedenle çözüm yollarını doğru belirlemek ve terörden uzak bir strateji izlemek gerekiyor” ifadelerini kullandı. “DEPREM BÖLGESİNDE TÜM İŞLER HALA İHALEYLE YÜRÜTÜLÜYOR” Ekmen, deprem bölgesindeki çalışmalar hakkında eleştirilerde bulunarak, “Deprem bölgesinde hâlâ tüm işler ihaleyle yürütülüyor. Oysa bu süreçlerde daha hızlı ve etkin yöntemler devreye sokulmalı” dedi. Bu yaklaşımın afet sonrası toparlanmayı yavaşlattığını belirtti.

Source: Haberler


Büyü temasla bozulur mu? Uzmandan uyarı: “Dokunmak gerekiyor” diyenlere inanmayın!

Haber Bahane programına konuk olan Metafizik Uzmanı Beytullah Şentürk, cin ve büyü kavramları üzerine dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Şentürk, cin kavramına dair doğru bir anlayış geliştirilmesi gerektiğini, büyü yapan ve yaptıran kişilerin mutlaka zarar gördüğünü belirtti. Ayrıca büyülerin çözümünde temas yönteminin etkisiz olduğunu ifade etti. “TEMASLA ÇÖZÜLEBİLEN HİÇBİR BÜYÜ YOK” “Metafizik alimi ya da hocanın karşısındaki kadın ya da erkeğe temasıyla çözülebilecek bir sihir var mı? sorusunu yanıtlayan Metafizik Uzmanı Beytullah Şentürk, ” Asla yok. Kesinlikle yalan ve bu zaten taciz. Bu haram olan bir şey. Dinlemek farzdır. Hocaya gidildiğinde hoca rukiye yapar. Tedavi sistemi rukiyedir ya da bir okuma yapar. Onu elleyerek okuyamaz.Biyoenerji farklı bir şey. Kur”an”ı Kerim”e göre elleme, dokunma yok, bunu senelerdir söylüyoruz. Bunları daha entelektüel anlatımlarla yapıyorlar. Temasla çözülebilen hiçbir büyü yok. Metafizik dünyasında tacize uğrayan ve parası alınan çok kişi var. “KUR”AN”DA CİN KELİMESİ 29 YERDE GEÇİYOR” Metafizik Uzmanı Beytullah Şentürk, cin kavramı hakkında açıklamalarda bulunarak, “Kur”an”ı Kerim”de cin kelimesi 29 yerde geçiyorsa, buna üç harfli diyemeyiz. Bu, yanlış bir yaklaşımdır” ifadelerini kullandı. “BÜYÜ YAPAN VE YAPTIRAN, SONUCUNA KATLANIR” Büyünün hem yapan hem de yaptıran kişi için olumsuz sonuçlar doğurduğunu söyleyen Şentürk, “Büyü yapan ve yaptıran insana mutlaka yaptıkları geri dönüyor. Bu, evrende karşılıksız kalmaz” dedi. “BÜYÜ YAPILAN İNSANIN PSİKOLOJİSİ BOZULUYOR” Büyülerin bireyler üzerindeki etkilerine değinen Şentürk, “Büyü yapılan insanın psikolojisi bozuluyor. Ruhsal ve bedensel olarak ciddi sıkıntılar yaşanabiliyor” açıklamasında bulundu.

Source: Haberler


Sibel Eraslan yazdı: Aile deyince, “Görevimiz Tehlike”…

Aileyi “tehlikeli görev” olarak görenler de var, aileyi bir küçüğün sevgi ve şefkatle büyüyebileceği en doğal ve gerçek bir çatı olarak tarif edenler de… Yeryüzünde her ikisinden de var. İnsanın olduğu her yerde iyilik de vardır kötülük de, çünkü…Devletlerin aile politikaları olmalı mı? Yoksa devletlerin muhatabı, tekil anlamda bireyler midir? 2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesiyle birlikte bu eski tartışma defteri yeniden açıldı. Bu durumu; devletin aileye, dolayısıyla insanlara karışması şeklinde anlamak isteyenlerle, hakikaten devletten aileleri için destek bekleyenler, hiç de eşit olmayan bir terazinin farklı kollarındalar…Devletin insana karışmadığı yönetimlerde liberal bakış açısı hakimdir. “”Lase pase lase fer” bırakınız yapsınlar- bırakınız geçsinler özdeyişiyle de uzlaşan bir bakış açısıdır bu. Ama bir de sosyal devlet teorisi vardır ki burada devlet, adaleti sağlamak adına güçsüz olanın lehine bazı ayrıcalıklı desteklerde bulunur, yoksullara yönelik vergi indirimleri, yemek yardımları, sağlık destekleri, konut destekleri gibi durumlar, genel sosyal güvenlik çatısı dışında, ciddi şekilde organize edilirler.Aile konusunda sosyal devlet anlayışıyla çalışan sistemimizin pek tabiidir ki aile politikaları olacaktır ve vardır da… Elbette bu politikalar hakkında eleştiriler de yapılır, demokrasi ortamı gereği olması gerekendir, ama alaycılık başka bir şey… Kadınlar, yaşlılar, engelliler, çocuklar, gençler, öğrenciler, yoksullar, engelli yakınları gibi daha pek çok dezavantajlı kesimler de bu geniş aile politikası kavramının içinde yer alırlar. Bu geniş kesim dolayısıyla da en çok ihtiyaç, iş yükü ve çokça eleştirinin de yüklenildiği hizmet alanlarındandır aile politikaları…Hizmet spektrumu bu kadar geniş ve çeşitli olan bir kurumun politika üretmemesi, kollarını bağlayarak toplumu seyretmesi de herhalde beklenmez.Bu yüzden sol enteljansiyanın aile dendiğinde aşağılayıcı, iğneleyici tenkitlerinin hayattan ve gerçeklerden kopuk olduğunu düşünüyorum. Bu iteleme, hor görme meselesi o kadar tanıdık ki (28 Şubattan), geçenlerde hiç de tahmin etmediğim -demokrat ve anlayışlı bulduğum için hayret ettim- bir kadın yazarın aileyi ve aile etrafındaki meselelerin çözümü için zihin ve gönül yoranları “”Kızılcık Şerbeti”ndeki Pembe Hanıma benzetmesi de epey manidardı. (Zaten Pembe Hanım olmadıklarını ispat etmek için “aile” konusuna hiç ve asla girmeyen muhafazakar kesimin bazı kalemleri için özellikle, büyük bir tenbihtir bu alaycı sözler)Bir de şu var ki; bizim sol kesim aydınlarımız, evlenirler, çocuk sahibi olurlar, çocukları için cidden mücadele ederler mesela çocuklarının muhakkak “dışarıda” eğitim almasına dikkat ederler. Ederler de… Sıra bizim gibi halk kesimine gelinceyse konuyu devlet-birey mesafesi gibi bir siyaset teorisinden başlatırlar. Devlet ailelere karışmasın derler mesela. Devlet onların uzağındadır ihtiyaçları da yoktur belki, ama milyonlarca kadının, çocuğun, annenin, ninenin, dedenin ihtiyacı olan şefkat ve destek elidir devlet. Yani anlayacağınız nerede oturduğunuza, nereden baktığınıza bakar devletin manzarası.Korkmayın, aileyi önemsiyor olmanız sizi TV”lerdeki dizi filmlerde yaka silkilen başı örtülü kadın tiplerine çevirmez. Korkun ki; kalbinizi, vicdanınızı, sorumluluk hislerinizi yitirdiğinizde eksilen siz olursunuz…Nüfusun yaşlanıyor olması, genç nüfusun teşvik edilmesi gibi meseleler işin politik ve ekonomik kısımlarındandır kuşkusuz. Açık söylemek gerekirse ülkemizde aile meselelerini çözüme kavuşturmak, iyileştirmek için kurulların, enstitülerin çok şey yapacaklarını tahmin etmiyorum.Ama şiddetin olmadığı, cehenneme çevrilmemiş, çocukların eğitim hakkının çiğnenmediği, yaşlıların, küçüklerin ezilmediği aileleri istemek, herkesin insan onurunu hak ettiği bir toplumun hayali ve niyeti de “”gönül işi”dir diyorum. Bunu belki de dava edinmek gerekir. Çünkü burada politika veya felsefe değil, hayatın ta kendisi vardır.Hayatın ta kendisi nedir? Bize benzesin benzemesin diğeriyle karşılaştığımız andır hayatın atan nabzı. Solcu aydın arkadaşlar, biraz kendi kabuklarından çıkıp hayatın içine karışmalı başkalarının acılarına, dertlerine, gündelik konularına dikkat kesilip, bir aydın olarak çözüm konusunda nasıl katkıda bulunabilirim diye samimi niyetlerle kendilerini ve imkanlarını sorgulayabilmelidir.Şöyle not almışım mahkum kadınlarla yaptığım bir mülakattan sonra: “Unamuno”ya göre hayata yeniden bağlanmak için, en çarpıcı deneyim, ıssız adada ıslak kumsalın üstünde aheste aheste yürürken, ansızın rastlayacağın bir ayak izidir. Gördüğün an, sarsılırsın. Bu görüş anından sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Orada, işte tam o anda, kendi kendinle yapa gelmekte olduğun tüm iç konuşmalar paramparça olur, kendini başkasına çarpmış, değmiş, dokunmuş gibi hissettiğin o anda, “kendim” dediğin şey titrer ve kırılır, yalnız olmadığını anlarsın, kırılarak ve çoğalarak büyürsün hayatın içinde. . .

Source: Sibel Eraslan


Mustafa Sabri Beşer yazdı: Külleri üfleyen sığır baronları…

Malumunuz, Amerika cayır cayır yanıyor.Neresinden baksanız, mangalda köz kalmayacak.Artistlerin ve futbolcuların, büyük zenginlerin malikaneleri yanıyormuş!Ee, zaten hayatları da birer gayya çukuru değil mi?Merhum Erbakan Hoca”nın kulakları çınlasın: “Bana ne Amerika”dan!”Fırsattan istifade ben de malumatfuruşluk yapayım: Los Angeles”ta “yangın” yanmış, bilmem kaç tane “ölü” ölmüş, “ıslak” suyla bile söndürememişler!Oyuncu Mel Gibson demiş ki, “Bu yangınlar, eski sığır baronlarının insanları topraklarından temizlemesini hatırlatıyor.”Şu “sığır baronları” kavramına bir bakalım. Metafor güzel ama biraz flu.Sığır baronları kılık değiştirdi. Buyurun açalım, somutlaştırarak bakalım:Petrol ve enerji, dünya ekonomilerinin pusulasını elinde tutan baronlar. Emel ve arzuları için insanlığın nefes alacak alanlarını daraltıyorlar.Sığır baronlarını futbol sahasına getirsek yabancılık çekmezler. Otlakları onlar suluyorlar zira.Big Tech, Google, Amazon, Meta… Dijital dünya baronları.Bilgiyi, alışverişi, hatta düşünce biçimlerini şekillendiriyorlar.Dijital ağlarla dünyayı bir kez daha tutuşturuyorlar.Sağlık ve ilaç baronları, pandemi sırasında kimlere hizmet ettiklerini hepimiz gördük.İnsan hayatını birer “ürün” olarak gören sığır baronları…Siyonizm, sığır baronlarının en acımasız yüzü. Filistin topraklarını işgal ederken yalnızca haritaları değil, vicdanları da yakıyor.Bu ideoloji dünyanın her köşesinde kök salmış durumda.Siyonizm insanlığın ortak değerlerini tüketiyor.Sığır baronları tarlaları yakıyordu, Siyonizm bebekleri, insanlığı, şehirleri yıkıyor.Sinema ve müzik, Hollywood ve Spotify gibi platformlar, yön belirliyor. Bizde de festivallerde bol “kelebek,” “portakal,” “çilek,” az gerçek var.Sahnede sığırları baronlar yemliyorlar.Bir yandan yanıyorlar, bir yandan da dünyayı yakıyorlar; modern çağın “sığır baronları.”Kimi LGBT lobisiyle, kimi medya gücüyle, kimi büyük şirketlerin sermayesiyle.Yıkıyorlar, yakıyorlar, sonra külün üzerine taht kuruyorlar.LGBT lobileri özünde tam da “sığır baronlarının” yaşayan timsali. Kültür katliamı yapıyorlar. Aile kavramını yok etmeye çalışıyorlar. Kadını kadın olmaktan, erkeği erkek olmaktan utandırıyorlar!Hollywood filmleriyle başlıyor iş.Dizilerde, reklamlarda, kliplerde… Hepsinde aynı hikâye. Sapkınlık sıradanlaştırılıyor.Çocuklarımıza kahraman diye sundukları karakterler, bilinçaltlarına sinsice sızıyor.Oyuncaklar, kıyafetler, hatta masallar bile bu lobinin kontrolünde.Sosyal medya; burada işler daha da çığırından çıkıyor.Fenomenler, influencer”lar, sanatçı kisvesine bürünmüş sığır oğlu sığırlar…Her biri, gençleri hedef alıyor.Kimileri bunu bilerek yapıyor, kimileri ise baronların maşası olduklarının farkında olmayan sığırcıklar.Bugünün sığır baronları, doğrudan ateşe veremediği toplumları, zihinsel yangınlarla yok ediyorlar.Kültürel hegemonya; sığır baronları çiftçiyi topraklarından ederdi. Modern baronlar ise insanları kültürlerinden koparıyor. Ellerinde medya, sinema, müzik, teknoloji var.Hollywood filmleri, Netflix, Amazon, Disney dizileri, global müzik endüstrisi…Hepsi aynı fabrikadan çıkma. Aynı mesajı pompalıyorlar.Ekranlardan bize kim olmamız gerektiğini, neyi sevmemiz gerektiğini söylüyorlar.Bağımsız bir sanatçı gördünüz mü son yıllarda?Büyük müzik şirketleri, algoritmalarla kimin yükseleceğine karar veriyor.Haberler, diziler, reklâmlar… Hepsi aynı hedefte birleşiyor. Zihnimizi formatlıyorlar.Ne düşünmemiz gerektiğini bizden daha iyi bildiklerini iddia ediyorlar.Roma İmparatoru Neron”un yangını, bir efsane. Ama bugün Los Angeles”ta ve dünyanın dört bir yanında yanan ateşler, gerçek.Tıpkı Roma”da olduğu gibi, bu yangınların küllerinden belki de baronların yeni sarayları yükselecek.Biz ne olacağız? Küle döneceğiz!Yaşamlarımız, değerlerimiz, kültürümüz, hepsi bu ateşte yanacak!Sığır baronlarının tek hedefi var: Aile.Ve fakat, gerçekten baronların çıkardığı yangınlarda küle mi döneceğiz!?

Source: Mustafa Sabri̇ Beşer


Ergün Yıldırım yazdı: Tarikatların düşüşü mü?

Tarikatlar, Müslüman toplumlarda onlarca asırdır sürüyor. Anadolu”daki varlıkları için Ömer Lütfi Barkan “Kolonizatör Türk dervişleri” diyor. Orhan Gaziden önce, Geyikli Baba Bursa çevresini şenlendirir. Fethe de bizzat katılır. Osmanlı, cihangirlik rüyasını bir Ahi şeyhi olan Edebali”nin evinde görür. İmparatorluğun kurtuluş rüyası, bir şeyh ile bir gazinin ortak bilincinden doğar. Ankara”da TBMM açılışına Bayrami şeyhi de katılır. Tek parti rejimi tekkeleri kaldırsa da, yine de devam ederler. Hem de en baskıcı uygulamalara rağmen. Demek ki bu toplumun anlam dünyasının kurulmasında bu maneviyat yolunun önemi var.Türkiye kendi tarihi, dini ve milli varlığıyla barıştıkça tarikatlar yeniden meşru olmaya başladı. Yeni yöntemlerle kamusal hayata katılıyorlar. Vakıf ve derneklerle faaliyetlerini sürdürüyorlar. Sert laikçi politikalardan kurtuldular. Devlet düzeyinde kabul görüyorlar. Türkiye”nin son yüzyılının en faal dönemini yaşıyorlar.Öte yandan gençlerin sapkın neo-spirtüalist akımların peşine takıldığı ve maneviyattan koptukları zamanlardan geçiyoruz. Yogalar, veganlar, Şamanistler, tengriciler, meditasyoncular yeni maneviyat kurtarıcıları olarak arzı endam ediyor. Nihilist ve izafilik felsefesi kurtuluş reçetesi olarak sunuluyor.Tasavvuf, dünyaya karşı mesafeli yaşama yoludur. Bu nedenle ruhsal arınma ve ahlaki eğitimlerden geçilir. Müritlik de, şeyhlik de bunun içindir. Sultanlık ve taç siyasette ve dünyada aranmaz. Maneviyatın zirvelerine varan insanlar sultan olur! Orada mal-mülk, güç-iktidar, şöhret-çevre önemli olmaz. İbrahim Ethem, sarayını ve krallığını terk ederek büyük insan olmuştur. Rabiatül Adaviyye, tasavvufla sokak şarkıcılığından çıkarak veli insan haline gelmiştir. Yükselmek, dünyevi yüksek makamlara gelmek değildir.Toplumda yeniden meşruiyet kazanma sürecini yaşayan tarikatların dünya sultanlıklarına yönelen ve bunun için kavgalara tutuşan fotoğrafları vermekle her açıdan büyük bir ibretlik. Dünya ile dengeli ilişki kuramamanın krizleri. Dünyayla olan mesafeyi kaldırıp dünyayı kucaklaşmanın hazin halleri. Önce tarikat çevrelerinde, sonra muhafazakar çevrelerinde ve en son da bütün genel toplum çevrelerinde yıkıcı etkilere yol açar. Sakal ve cübbe, tarikat ve şeyh kelimeleri yeniden gözden düşer. Tarikat yeniden düşüş yaşar. Düşer. Gözden düşer, toplumun ilgisinden düşer.Maneviyat açlığı çeken Müslüman gençler ve insanlar yabancı kaynaklara koşarlar. Başka kaynaklarda, başka çeşmelerde susuzluklarını gidermek için sıraya girerler. Sahte maneviyatlardan maneviyat beklerler. Toplum, yeniden kendi maneviyat varlığına yabancılaşır. Tarihi kültürüyle kavga patolojisi doğar. Tarikat kelimesi en itici ve en aşağılayıcı damgaya döner. FETÖ”yü bile tarikatçı diye damgalayarak siyaset üreten çevreler, ellerine zil takıp oynarlar.Dünya malı ve dünya parası için kavgaya tutuşmak tarikat ehli kişilerin son işi olmalı. Çünkü tarikat ve tasavvufun ruhunda zahitlik var. Eğer tarikat kisvesi içinde yaşayanlarda mal ve güç kavgası varsa, orada zahitlik ruhu çoktan gitmiştir. Sarık ve cübbe sadece bir şekil olarak kalır. Yunus Emre bunu ne güzel söyler!Derviş dedikleri, hırka ile taç değilElbette, maneviyat yolunda yürüyen ve cemaat olanlar her zaman büyük imtihanlardan geçer. Emanet, taşıyamayanın elinden alınır her zaman. Bu tasavvuf cemaatleri için de geçerli. Bir tasavvuf grubu dervişliği “taç” ve “hırkaya”, yani kudret ve mülkiyete indirgerse bunu yaşar. Emaneti kaybeder. Bunun birçok örnekleri var. Nice tasavvuf grupları yaşadıkları imtihanları geçemedikleri için kaybetmiştir. Yok olup gitmişlerdir. Ne devlet ne de hükümet gerekli bunun için. Allah, ilahi adaletini yerine getirir.Toplumsal sekülerleşmenin baş döndürdüğü zamanlarda, tasavvuf grupları da bunu yaşıyorlar. Mal ve kudretle tanışınca dünyevileşmeye başlıyorlar. Maneviyat, merkezi önemini kaybediyor. Bütün Müslümanların ve dini grupların şu anki imtihanı sekülerleşmedir.

Source: Ergün Yildirim


Selahaddin E. Çakırgil yazdı: Trump”ın “Beyaz Hristiyan Milliyetçiliği” ve de, Putin”in “İlâhî Koruyucu” olarak kutsanması…

Amerikan medyasında bugünlerde, “Beyaz Hristiyan Milliyetçi Hareketi”nin oluşturduğu tehdit ve bunun önümüzdeki dört yıl içinde daha da tehlikeli hale gelebileceğini işleyen yazılar göze çarpıyor..Ve bu hareketin takipçilerinin seçtiği Trump Beyaz Saray”a geri dönüyor.Trump yönetiminde, Beyaz Hristiyan Milliyetçiler, federal hükümetin gücüne benzeri görülmemiş bir şekilde sahip olacaklar. Trump”ın Cumhuriyetçi Partisi Kongre”de birleşik kontrole sahip. Ve Hristiyan çıkarlarını destekleyen bir dizi kararda kilise ile devlet arasındaki çizgiyi zaten belirsizleştirmiş olan muhafazakâr bir süper çoğunluk, ABD Yüksek Mahkemesi”ni de kontrol ediyor.Trump, kampanya konuşmalarında Amerika”da “Hristiyan karşıtı önyargıyı” ortadan kaldırmak için, geçen yılın başlarında Tennessee”de düzenlenen “Ulusal Dinî Yayıncılar” toplantısında, “Eğer seçilirsem, daha önce hiç kullanmadığınız bir şekilde kullanacağım.. ” demişti; sık sık, “Benim güzel Hristiyanlarım” hitabını tekrarlayarak..*Peki bu harekete katılmayan Amerikalılar için önümüzdeki dört yıl boyunca hayat nasıl olabilir?-(Bu soruya Hristiyan Milliyetçiliği konusunda otorite sayılan bir tarihçi Prof. şöyle cevap veriyor, -özetle-:)Birçok kişiye göre, Amerikan halkını Hristiyan bir ulus ilan etmek zararsız görünebilir. Ancak Hristiyan milliyetçiliği, nihayetinde demokrasiyle bağdaşmaz.*Peki, Trump”ın zaferi, Beyaz Hristiyan Milliyetçi Hareket”e ne kazandıracak?-Beyaz Hristiyan Milliyetçi hareketini cesaretlendirecek ve güçlendirecektir. Muhtemelen, Beyaz Hristiyan milliyetçiliği kurumsallaştıracaktır..Meselâ, LGBTQ yanlısı olarak algılanabilecek veya zararlı bir siyasî gündem içerebilecek herhangi bir kitap — bunlar hedef alınma olasılığı yüksek olan ve kesinlikle okul müfredat programlarından ve okul kütüphanelerinden kaldırılacaktır.Ve bu bağlamda, aynı cinsler arasında evlilik hakkı, kürtaj hakkı veya daha geniş LGBTQ hakları yoktur. Bunlar, Anayasa tarafından garanti altına alınan haklara ilişkin anlayışları içinde mevcut değildir. Anayasayı Tanrı”nın yasası ışığında yorumlamak gerekir..*Bazı Hıristiyan Milliyetçiler neden Eğitim Bakanlığı”na düşmanca davranıyor?-Hristiyan sağında Eğitim Bakanlığı”na karşı muhalefetin onlarca yıl öncesine dayanan uzun bir geçmişi var. Okullar çocukların birincil eğitim yeri olarak görülüyor ve bu muhafazakâr Hristiyan ideolojisinde ebeveynlerin çocuklarının değerlerini ve ideallerini şekillendirme haklarına çok güçlü bir vurgu var.*Trump”ın zaferi, Beyaz Hristiyan milliyetçi hareket çevrelerinde daha da fazla saygı görmesine mi yol açtı?-Kesinlikle.. Trump”ın zaferinin, Trump”ı açıklamak ve desteklemek için 2016″dan beri kullandıkları çerçeveyle uyumlu ilâhî bir yetkiyi gösterdiği fikri yaygın. O, bir şekilde zorlu, tarihi politik an için Tanrı”nın seçtiği lider.Onun İlahî rolüne dair his, suikast girişimi ve bazılarına mucizevî görünen hayatta kalmasıyla kesinlikle azalmadı. Trump buna yaslandı ve Tanrı”nın onu kurtardığını söyledi.*Hristiyan milliyetçiliği ve militan patriyarka”nın el-ele gittiğini söylüyorsunuz..-Hristiyan milliyetçiliği, Amerika”nın belirgin bir şekilde Hristiyan bir ulus olduğu fikridir. Bu fikrin içinde, Hristiyan Amerika”yı yeniden kurmak gerektiği fikri de var. Bu da, geleneksel aileyi, ataerkil aile yapısını ayrıcalıklı kılmayı gerektiriyor… Tanrı”nın insan refahını erkek hakimiyetine dayalı ve ona itaatkâr ev hanımı olan bir eşe sahip olmak olduğuna inanıyorlar. Buna benzemeyen herhangi bir aile yapısı, toplumu zayıflatan bir şey olarak görülüyor.Hıristiyan Milliyetçisi, inancı, aileyi ve ulusu savunmak için güçlü Tanrısal adamlara ihtiyacımız olduğuna dair söylemleri esas alır.*Bu tanımlama göz önüne alındığında, Beyaz Hristiyan Milliyetçiler”in Kamala Harris”i desteklemesi ihtimali var mıydı?-Hayır. Hiçbir Beyaz Hristiyan Milliyetçisi Kamala Harris”e oy vermezdi..Hristiyan Milliyetçiliği bu, biz-onlar zihniyeti üzerinde gelişir. Bu militanlık her zaman bir düşmana ihtiyaç duymakla bağlantılıdır. Ve günümüz Hristiyan milliyetçiliğinde düşmanlar içseldir. Tarihî olarak Hristiyan Amerika”nın iç düşmanları laik hümanistler, feministler.*Peki Hristiyan milliyetçiliğine katılmayan Beyaz Hristiyan evangelistler nereye gidiyorlar?-Bu Hristiyan Milliyetçi gündemine katılmak için çok fazla baskı var. Açıkça desteklenmesi gerekmiyor, ancak itiraz etmemek için muazzam bir baskı var. Donald Trump”ı ve gündemini desteklemek zorunda değilsiniz – sadece buna karşı konuşamazsınız, böylece işinizi koruyabilirsiniz.*Peki bu hareket her istediğini elde ederse, bu ülke ne hale gelecek?-Anlamlı bir dini özgürlük olmayacak. Esasen gerçek Amerikalılar – buna inananlar veya inanıyormuş gibi yapanlar – ve sonra geri kalan Amerikalılar arasında iki katmanlı bir toplum olacak. Eğer inançsız biriyseniz veya Müslümansanız veya gerçek bir Hristiyan olmadığı düşünülen biriyseniz, bir yeriniz olacak, ancak bir sesiniz olmayacak. Yasalara, genel olarak İncil yasasının çerçevesine sahip olacağız.Çünkü, gerçek özgürlük Tanrı”nın yasasına boyun eğmekten gelir görüşü hâkimdir..*Kıyamet senaryolarına oynadığınızı söyleyen insanlara ne diyorsunuz?-Bu konuda yanılmış olmayı çok isterdim. Bunları söylememin sebebi, onların (bu hareketin içinde) söylediklerini dinliyor ve yıllardır yazdıklarını okuyor oluşum..*Beyaz Hristiyan Milliyetçiler”in bir gün Trump”la yaptıkları bu ittifaktan pişman olacaklarını düşünüyor musunuz?-Hayır. Çünkü en çok istedikleri şey, amaçlarına ulaşma gücü.*Ve, Ortodoks Noel”i vesilesiyle, yeni bir Putin mi?..Putin”le de ilgili bir çok yorum da yayınlandı, Amerikan medyasında..*Rusya lideri Vladimir Putin”in, kamuoyunda, “kült” olmasını, kişiliğinin yarı-kutsanmış bir duruma getirilmesini istemediğini ısrarla belirttiği biliniyor. Ama, sanki o hassasiyetini terk etmiş gibi..Çünkü, Rusya Kilisesi başpatriğinin, askerlerden, taktıkları haçların zincirlerine “Putin”in isminin baş harflerinin kazınması” isteğine sessiz kalmış.. Esasen, Putin de “Artık daha az şaka yapıyorum ve neredeyse gülmeyi bıraktım.” demiş, son basın toplantısında..Putin, Moskova”daki Saint George Kilisesi”nde Ortodoks Noel”i ayinine katıldığında da, Patrik Kirill”e birlikte filme alınırken, Patrik Kirill, konuşmasında, “İşte Haç”lar ve diğer göğüs ikonları, Rus devletimizin kurucusu, elinde kılıçla anavatanımızı savunan ve şimdi de Rus topraklarının bir araya gelmesinin bir sembolü olan kutsal havarilere eşit Büyük Dük Vladimir.. O, aynı zamanda sizin semavî koruyucunuzdur” der.. Halbuki, Putin, başkanlık kampanyası seçimleri sırasında bile reklam panolarında, “kutsal bir statüye sahipmiş gibi” algılanmaması için, yüz fotoğraflarının tek başına kullanılmasına bile izin vermezdi..*Rus milliyetçileri ve ideologları ise, yıllardır, “Putin kültü”nü savunuyor ve “Putin varsa, Rusya vardır; Putin yoksa Rusya da yoktur.” diyorlar.Halbuki, Putin, Rusların kendisini yeni bir Çar ilan etme çabalarını reddederek, 2020″de “Bu doğru değil, başka birine Çar denebilir; çalışıyorum, hüküm sürmüyorum” demişti.Uzun zamandır Kremlin gözlemcisi olan Olga Bychkova, “Hem Putin, hem de Trump birbirine çok benziyor. Belirsiz fikirlerini popüler noktalara dönüştürüyorlar…” diyor.*Bu özetlemelerden sonra sizler ne dersiniz, muhterem okuyucular?

Source: Selahaddin E. Çakirgi̇l