Fergani”den Plan-S”ye: Türkiye”nin uzaydaki gücü gün geçtikçe artıyor
Eski NASA Astrofizikçisi Dr. Umut Yıldız, 14 Ocak”ta uzaya fırlatılan Türk uydularının özelliklerini ve bu fırlatmanın önemini AA Analiz için kaleme aldı.
Türkiye”nin uzay ekosistemi için ürettikleri her geçen gün gelişiyor ve büyüyor. Türkiye”nin 1994″de Türksat uydularıyla başlayan uzay serüveni bugün farklı amaçlarda, farklı yörüngelere gönderilen birbirinden farklı uydularla devam ediyor. Zaman içinde kamu kurumlarının ardından Türkiye”de sivil uzay şirketleri de dünya trendlerine paralel bir şekilde büyük işler yapmaya başladı. 14 Ocak 2025’te fırlatılan SpaceX’in Transporter 12 görevinde Türkiye”de sivil olarak üretilen 8 uydu uzaya gönderildi.
Önce Transporter görevinin ne anlama geldiğiyle başlayalım. SpaceX, normalde büyük uyduları tek seferde uzaya gönderir. Örneğin, Türksat 5A, 5B ve 6A bu şekilde rokette tek başlarına uzaya gönderilmişti. Ancak artık bazı uyduların gereksinimleri ve teknolojileri onları çok küçük boyutlarda hazırlamaya olanak sağladığından bu tarz uyduların boyutları bir pantolon cebine sığabilecek kadar küçüldü. Dolayısıyla, SpaceX bu kadar küçük uyduları uzaya götürmek için bir nevi yolcu otobüsü hizmeti başlattı. Yani tek bir roketin içine birbirinden farklı boyutlarda ve amaçlarda onlarca uydu yerleştirilip, fırlatılıp, uzayda belli bir yüksekliğe ulaştırılabiliyor. Bu uydular daha sonra 10 saniye gibi kısa aralıklarla teker teker yörüngeye bırakılıyor. Böylece dev uydu yapma durumu olmayan özel şirketler de uzaya uydu gönderebiliyor.
Transporter 12 misyonuyla toplam 131 uydu uzaya gönderildi. Bu uyduların 8 tanesi dördü Plan-S”nin Connecta 5, 6, 7, 8 uyduları, Fergani’nin FGN-100-d1 uydusu, Hello Space’in Skylink 1 ve 2 uyduları ve İTÜ’nün PAUSAT-1 uydusu olmak üzere Türkiye”de üretildi.
Plan-S”nin uzaydaki ticari uyduları
Ankara’da 2021’de kurulan ve 3 sene gibi kısa bir sürede kendi uydularını neredeyse tamamen yerli olarak yapabilen Plan-S, Transporter 12 göreviyle birlikte uzaydaki uydu sayısını toplam 13″e çıkardı. İlk 5 tanesi test uydusu olan uyduların son gönderilen 8 tanesi ise Nesnelerin İnterneti yani ticari IoT iletişim uyduları olarak tasarlandı.
Şirketin ana hedefi karasal internetin olmadığı veya kısıtlı olduğu bölgelerde IoT cihazları için özelleştirilen teknolojilerle veri iletimini uydudan sağlayarak kullanıcıya iletmektir. Uydular 500 kilometre yükseklikte yakın yörünge uyduları olduğu için Dünya”nın çevresindeki bir turunu 90 dakika gibi kısa bir zamanda dolanıyor. Dolayısıyla, gökyüzünde kafamızı kaldırdığımızda uydunun birisi ufuktan görünmeye başladıktan sonra yaklaşık 10 dakika içerisinde ufkun öteki tarafından batıyor. Böylece yerde toplanan veri bu kısa süre içinde uydu geçerken transfer ediliyor ve uydu herhangi bir yer istasyonuna ulaştığında sensörlerden topladığı verileri Dünya”ya geri indirerek kullanıcıya ulaştırıyor.
Plan-S, bir uydu takımı kurmak istediği için şimdiki planlara göre her 3 ayda 4 uydu fırlatarak önümüzdeki birkaç yıl içinde yörüngedeki uydu sayısını 200’e çıkarmayı hedefliyor. Plan-S, yörüngeye gönderdiği ilk 4 uyduyla Dünya”daki aynı noktasının üzerinden 2 kez geçerken şimdi 8 uyduyla günde 4 kez geçecek. Plan-S yörüngede 200″den fazla uydusu olduğunda her yarım saatten daha kısa sürede üzerimizden bir uydunun geçeceği bir konfigürasyona hazırlanıyor.
Fergani Uzay”ın ilk uydusu: FGN-100-d1
Fergani Uzay”ın uzaya gönderilen ilk uydusu FGN-100-d1, 100 kilogram ağırlığında ve mikro uydu sınıfına ait bir uydu. Bu uydu şirketin uzaya fırlatılan ilk uydusu olması sebebiyle bir test uydusu olsa da Fergani Uzay”ın ana amacı gelecekte takım uydulardan oluşan bir küresel konumlama sistemini inşa etmektir. Küresel konumlama sistemi (GNSS) bizim akıllı telefonlarımızda sürekli kullandığımız GPS uydularının genel adıdır.
GPS uyduları ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanlığı tarafından fonlanarak askeri amaçlarla üretilse de; günümüzde bütün dünyaya ücretsiz hizmet sağlayan bir uydu takımıdır. Bu noktada, GPS servisi ücretsiz olduğu için kuralları ABD Savunma Bakanlığı koyar ve istediği bir zamanda kapatabilir. Dolayısıyla, bazı ülkeler ABD bağımlılığını azaltmak için kendi küresel konumlama sistemlerini üretip uzaya gönderdi. Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Rusya, Çin, Hindistan bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Dolayısıyla, Türkiye”nin de bu konuda tam bağımsız olması için kendi GNSS uydularını üretmesi gerekiyor. Fergani Uzay, Milli Uzay Programı”nın bir parçası olarak tanımlanan bu projeyi gelecekte onlarca uydu göndererek gerçekleştirecek.
Hello Space’in Skylink uyduları
Aynı roketin yüklerinden ikisi de Hello Space isimli bir Türk firmasına ait pocketcube adı verilen 5 cm x 5 cm x 10 cm boyutlarındaki Skylink-1 ve Skylink-2 uydularıydı. Hello Space, yıllar önce Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi öğrencilerinin yaptığı ve uzaya gönderdiği Grizu-263 adlı uydunun ardından kurulan bir girişimdi ve 2021’de bir yatırımcıyla desteklenip IoT uydu takımı oluşturmak üzere kurulmuştu. Şirketin ilk uydusu İstanbul 11 Temmuz 2023’te uzaya gönderilmiş ve 31 Mart 2024’te de görevi sonlanıp Dünya”ya düşmüştü.
Dünya”dan 500 kilometre uzaklıktaki yörüngede oluşturmayı planladığı uydu ağıyla tarım, hayvancılık, çevre, ulaşım, taşımacılık ve benzeri pek çok sektörde hizmet verecek olan IoT cihazlarının uydular üzerinden haberleşmesini sağlayabilecek bir altyapının oluşturulması amacıyla kurulan HelloSpace; Türkiye’nin nadir sivil uzay inisiyatiflerinden birisi olarak gelecek vaat ederken şirket Skylink uyduları bitirilip SpaceX’e yollandıktan sonra kapandığını açıkladı. Aslında SpaceX, Transporter 12 görevini Eylül 2024″te gerçekleştirecekti ancak görev gecikmeler nedeniyle Ocak 2025″e kalınca uydular da uzaya fırlatıldı. Uydular şu anda kendilerinden beklenen görevi yapamayacak olsalar da uzayda dolanmaya devam edecek.
İstanbul Teknik Üniversitesinin Pakistan ile geliştirdiği PAUSAT-1
Transporter 12 göreviyle uzaya fırlatılan 8. uydumuz İTÜ Uzay Sistemleri Tasarım ve Test Laboratuvarı (İTÜ-USTTL) tarafından üretilen PAUSAT-1 de 500 kilometre yükseklikteki yörüngesine yerleşti. Fırlatma sonrası uydunun ilk telemetri verileri İTÜ Uydu Haberleşme ve Uzaktan Algılama Uygulama ve Araştırma Merkezi (İTÜ-UHUZAM) yer istasyonundan alındı. İTÜ ile Pakistan Hava Üniversitesi arasındaki işbirliği kapsamında tasarlanıp geliştirilen 1,5 çözünürlüklü yer gözlem uydusu olan PAUSAT-1, 24 kilogram ve 16U büyüklüğünde.
Türkiye’nin Milli Uzay Programı”nın önemli bir adımı olarak ülkemizde üretilen bu uyduların uzaya fırlatılması ülkemizin uzayda büyüyen varlığı açısından bir dönüm noktası niteliğindedir. Bu süreçte sivil ve özel uzay şirketlerinin varlığı Türkiye’nin uzay ekosistemindeki rolünü daha da güçlendiriyor. Bu noktada, gelecekte çok daha fazla uydunun ülkemizde tamamlanması ve fırlatılması en büyük temennilerimiz arasındadır.
[Dr. Umut Yıldız, eski NASA Astrofizikçisi]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Silikon Vadisi”nin ABD yönetimiyle girift ilişkisi dikkati çekiyor
Dünyanın dijital cephaneliği olarak görülen Silikon Vadisi, bilimsel araştırmaların yanı sıra ekonomi, ticaret, uluslararası ilişkiler ve siyaset gibi birçok alanı etkileyen multidisipliner bir ekosistem olarak biliniyor.
Küresel teknolojinin rekabet alanı “Silikon Vadileri”
Başkanlık seçimleri sırasında, birçok uzmanın Trump”ın başkanlığında bilim, teknoloji ve iklim değişikliği gibi alanlardaki ilerlemelerin olumsuz etkileneceğinden endişe duyduklarını belirtmesine rağmen, uzun süredir Demokrat Parti yanlısı olarak bilinen Silikon Vadisi”ndeki bazı isimlerin seçimlerde Cumhuriyetçi Trump”a verdiği destek tartışmalara neden oldu.
AA muhabiri, “Dünyanın Dijital Cephanelikleri: Silikon Vadileri” başlıklı dosya haberinin ikinci bölümünde, Trump”ın yeni başkanlık döneminde, teknolojik yeniliklerin ve küresel dijital ekonominin kalbi olarak kabul edilen Silikon Vadisi”ni nelerin beklediğini, Silikon vadisi ve ABD siyasetinin karmaşık ilişkilerini ele aldı.
Joe Biden yönetiminin teknoloji sektörüne getirdiği vergi politikalarının yanı sıra birleşme ve satın alma anlaşmalarına yönelik sıkı denetimleri nedeniyle teknoloji şirketleri birçok kısıtlamaya maruz kaldı. Bu süreçte, Trump”ın “ifade özgürlüğünü koruma” ve “kripto para sektörünü destekleme” gibi taahhütleri pek çok girişimci ve risk sermayedarını Cumhuriyetçi lidere yaklaştırdı.
Trump döneminde Silikon Vadisi
Siyasi analist ve iletişim stratejisti Klaus Jürgens, ABD”de kurulan Silikon Vadisi”nin dünya çapında “kendi başına bir marka” haline geldiğini belirterek, “Birçok hükümetin kendi Silikon Vadisi”nin olmasını istediğinden oldukça eminim.” dedi.
Bir şirketin, arz ve talebin fiyatları belirlediği serbest piyasa ekonomisinde özgürce faaliyet gösterebileceğini ifade eden Jürgens, ABD”nin “ideal bir piyasa ekonomisine” sahip olduğunu kaydetti.
Jürgens, serbest piyasa ekonomisinin düzgün şekilde işlediği bir ortamda, teknoloji ve yapay zekayı yakından takip eden bir yönetimin bu alanlara yatırım yapmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti.
İklim değişikliği konusunda getirilen vergi teşviklerine işaret eden Jürgens, Trump”ın teknoloji alanına yönelik, “Size belki milyonlarca dolar vermiyoruz ama daha fazla yatırım yapabilmeniz için vergi yükünüzü azaltıyoruz.” şeklindeki açıklamasının şaşırtıcı olmadığına işaret etti.
Jürgens, Trump”ın yüksek vergilendirme yapması durumunda, Silikon Vadisi de dahil olmak üzere ülkedeki birçok şirketin zarar göreceğini ve şirketlerin yurt dışına taşınma risklerinin bile olabileceğini vurguladı.
Jürgens, Trump”ın şirketleri ülkede tutmak, daha fazla istihdam yaratmak ve “Amerika”yı yeniden büyük yapma” hedefi doğrultusunda, Silikon Vadisi”nde kapsamlı ve dengeli bir vergilendirme ortamı sağlamasını beklediğini söyledi.
Trump”ın çok katı ek düzenlemeleri desteklemediğini aktaran Jürgens, Trump döneminde olumsuz anlamda herhangi bir düzenleyici reform öngörmediğini ancak iklim değişikliği, metan salınımı, fosil yakıtlar gibi konular hakkında endişeli olduğunu dile getirdi.
Silikon Vadisi”nin siyasi ilişkileri
Silikon Vadisi”nden çıkan iş insanı Elon Musk, Trump döneminde yeni kurulan Hükümet Verimliliği Departmanı”nı (DOGE) yönetecek.
Trump ile yakın ilişkisinin yanı sıra hem ülke siyasetine dair yorumları hem de diğer ülke siyasileri ve liderleriyle girdiği polemiklerle gündeme gelen iş insanı Musk”ın siyasetteki yükselişi dikkati Silikon Vadisi”nin siyasetle temaslarına çekiyor.
Jürgens, Silikon Vadisi ve ABD politikaları arasında karşılıklı bir etkileşim olduğunu, ikisinin de kendi aralarında tavizler verdiğini vurguladı.
“10 bin nüfuslu küçük bir topluluk düşünün ve 2 ya da 3 tane de aile şirketi olduğunu hayal edin. Yerel belediye yönetimi, girişimciyi mutlu etmek ve işlerin devam etmesini sağlamak için her şeyi yapacaktır.” diyen Jürgens, büyük ölçekli düşünüldüğünde, binlerce çalışanı olan bir işletmenin siyaset üzerinde etkili olmasının normal olduğunu kaydetti.
Trump yeni kabinesinde, Silikon Vadisi”ne başarılı girişimler kazandıran çevrim içi ödeme sistemi Paypal”ın kurucularını ve ilk çalışanlarını tanımlamak için kullanılan “PayPal Mafyası” arasında anılan Elon Musk, David Sacks, Peter Thiel gibi isimlere ya da onların desteklediği kişilere yer verdi. Bu durum, “PayPal Mafyasının ABD hükümetinin kontrolünü ele geçirdiği” yönündeki eleştirileri de beraberinde getirdi.
Jürgens, varlıklı kişilerin veya iş insanlarının büyük miktarlarda paralar bağışlayarak, siyasi arenada görünür olmaları veya hükümette yer almalarının yanlış izlenim uyandırabileceğinin altını çizdi.
“Tabii ki, Elon Musk özgür biri. İstediği her şeyi yapabilir ancak sıradan bir vatandaş da maddi olarak katkıda bulunmadan, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ya da yerel düzeyde seçilmiş politikacılar aracılığıyla bu karar alma sürecine erişebilmelidir.” ifadesini kullanan Jürgens, bu yaklaşımın herkesi kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini vurguladı.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
“İşlerimizi doğayla uyumlu hale getirmeliyiz”
Her yıl geleneksel olarak İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu (WEF) 55. Yıllık Toplantısı sürüyor. Bu yıl “Akıllı Çağ için İş Birliği” temasıyla gerçekleşen zirve, devlet başkanları, hükümet yetkilileri, iş dünyası liderleri, akademisyenler, medya temsilcileri, sivil toplum kuruluşları ve genç liderlerden oluşan 3 binden fazla kişinin katılımına sahne oldu. Toplantılarda, dünya sorunları ve çözüm önerileri masaya yatırılırken, sürdürülebilirlik stratejilerinin ve aksiyon odaklı küresel iş birliklerinin altı çizildi. Sabancı Holding CEO’su Cenk Alper, bu yıl da Davos da Türk iş dünyasını temsil eden liderler arasında yer aldı. Cenk Alper, etkinliğin ikinci gününde düzenlenen ve sürdürülebilirlikle ilgili fikir önderlerinin yoğun katılımına sahip olan Üç Doğa Pazarıyla Uyum Sağlamak isimli panelde konuştu. Carbon Disclosure Project (CDP) CEO’su Sherry Madera, Greenpeace İcra Direktörü Mads Christensen ve Singapur Devlet Başkanı Tharman Shanmugaratnam ile aynı sahneyi paylaşan Cenk Alper, sürdürülebilirliğin yeni bir ekonomi olarak ele alınmasının öneminin altını çizerken, şirketlerin karbon, su ve biyoçeşitlilik yönetimi konusunda sorumlu davranmalarının 2050 hedefleri için bir zorunluluk olduğunu ifade etti. “İŞLERİMİZ İÇİN EN BÜYÜK MALİYET, HİÇBİR ŞEY YAPMADAN SEYİRCİ KALMAK” Cenk Alper, “Sürdürülebilirlik odaklı risklerin varlığını tartışacak noktayı çoktan geçtik. Bugün tüm paydaşların, ortak akıl doğrultusunda fikir üretmekten çok aksiyon alması gereken bir dönemdeyiz. Bugün dünyada, sürdürülebilirlik odağında yeni bir ekonomi doğuyor. Bu yeni ekonominin barındırdığı fırsatları ortaya çıkarabilmek için doğayı işlerimizle değil, işlerimizi doğayla uyumlu hale getirmeliyiz. Bunun aslında ilave bir maliyet yaratmadığını; aksine işlerimiz için en büyük maliyetin, hiçbir şey yapmadan seyirci kalmak olduğunu özümsememiz gerekiyor” ifadelerini kullandı. Karbon, su ve biyoçeşitlilik alanındaki kredi ve finansman çözümlerinin sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda son derece önemli olduğunu da sözlerine ekleyen vurgulayan Cenk Alper, “Bununla birlikte, tüm bunları aynı anda devreye almak bize çok büyük zaman kaybettirebilir. Sürdürülebilirlik hedeflerinde geri kaldığımız bir dünyada, daha fazla geç kalma lüksümüz yok. Bu yüzden adım adım gitmek, bu alanı geliştirerek ilerlemek; tüm adımların aynı anda atılmasını beklemekten çok daha faydalı olacaktır. Bunu yaparken de teknoloji endüstrisinin kazanımları, sürdürülebilirlik dünyası için çok öğretici bir role sahip olabilir. Aynı teknoloji dünyasının piyasaya bir ürün çıkarıp, pazardaki talebe göre bunu sürekli geliştirmesi gibi sürdürülebilirlikte de bu çevik iş modeli kurgulanabilir” dedi.
Source: Habertürk