Uluslararası İlişkiler Gündemi – Filistin, Suriye ve Küresel Dinamikler

Filistin’den ABD’ye İsrail’in işgal altındaki Batı Şeria’da sürdürdüğü saldırıları durdurması çağrısı

Filistin resmi haber ajansı WAFA’ya göre, Filistin Devlet Başkanlığından yapılan yazılı açıklamada, “Bölgedeki istikrarsızlık ve endişe halinin sürmesine ve güvenliğin bozulmasına yol açan İsrail müdahalelerini durdurarak, gelecekteki çatışmaları önleyecek sürdürülebilir bir barışa ulaşılması için yeni ABD yönetimini göreve çağırıyoruz.” ifadelerine yer verildi.

Açıklamada, İsrail’in Tulkerim kentine yönelik başlattığı saldırılarda iki Filistinlinin hayatını kaybettiği ve alt yapı ile Filistinlilerin mülklerinin sistematik bir şekilde tahrip edildiği, bu saldırıların İsrail’in Batı Şeria’da sürdürdüğü savaşın ikinci aşaması olduğu belirtilerek, Filistin halkına karşı sürdürdüğü savaşın sonuçları konusunda İsrail uyarıldı.

İşgal altındaki Batı Şeria”nın Tulkerim kentinde bir aracın dün İsrail ordusuna ait insanız hava aracıyla (İHA) vurulduğu, saldırıda 2 kişinin öldüğü ve 3 kişinin yaralandığı belirtilmişti.

İsrail”in Cenin”e saldırılarında 16 Filistinli hayatını kaybetti

Gazze”de varılan ateşkesin 19 Ocak Pazar günü yürürlüğe girmesinin ardından İsrail ordusu, 21 Ocak Salı günü işgal altındaki Batı Şeria”nın kuzeyinde yer alan Cenin kentine “Demir Duvar” adını verdiği saldırı başlatmıştı.

İsrail ordusunun, Cenin kenti ve mülteci kampına sürdürdüğü saldırılarda 16 Filistinli hayatını kaybetti, yaklaşık 50 kişi yaralandı.

İsrail ordusu, Cenin kenti ve mülteci kampında sürdürdüğü saldırılarda ulaşım, su, elektrik ve iletişim altyapısına zarar veriyor, bölgedeki evleri de yıkıyor.

İsrail”in ABD’nin desteğiyle, Gazze Şeridi”ne saldırı başlattığı 7 Ekim 2023″ten bu yana işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs”te de Filistinlilere yönelik gözaltı, baskın ve saldırılarda artış yaşanıyor. Söz konusu dönemde Batı Şeria ve Doğu Kudüs”te, İsrail askerleri ile Filistin topraklarını gasbeden İsraillilerin saldırılarında 880 Filistinli hayatını kaybetti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Gazzeliler 15 ay sonra eve dönüyor… ‘Tuğla tuğla inşa edeceğiz’

Gazze’de ateşkes ve esir takası anlaşması kapsamında Hamas ve İsrail arasında takasın ikinci turunda çıkan kriz çözüldü. İsrail saldırıları yüzünden Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki evlerini terk ederek güneye kaçan Filistinliler, 15 ay sonra evlerine dönmek üzere yola düştü. KATAR: KRİZ ÇÖZÜLDÜÖnceki gün Hamas ve İsrail arasında, cumartesi gerçekleşen rehine takası sırasında İsrailli kadın rehine Arbel Yehud’un bırakılmaması yüzünden çıkan krizin çözüldüğünü arabulucu Katar açıkladı. Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari, ”Hamas’ın Arbel Yehud ve diğer iki rehineyi cuma gününe kadar teslim etmesi, cumartesi günü de anlaşma uyarınca üç rehineyi daha teslim etmesi ve anlaşmanın ilk aşaması kapsamında serbest bırakılacak rehinelerin sayısına ilişkin bilgi vermesi konusunda iki taraf arasında mutabakata varıldı” açıklamasında bulundu. İsrail Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamaya göre, perşembe günü yeni bir esir takası turu gerçekleştirilecek. Bu esir takası turunda Arbel Yehud, Agam Berger ve bir İsrailli esir daha serbest bırakılacak ve ardından anlaşmaya uygun olarak cumartesi günü 3 İsrailli daha serbest kalacak. Krizin aşılmasının ardından İsrail ordusu, sabah saatlerinde Gazze Şeridi sakinlerinin güneyden kuzeye geçebileceğini duyurdu. On binlerce yerinden edilmiş Filistinli, İsrail’in bölgeye yönelik savaşının başlamasından bu yana ilk kez Netzarim Koridoru adı verilen yolu geçerek şeridin kuzeyindeki sevdiklerinin yanına dönmek için yola çıktı.ÖNCE DENETLENDİLERHamas, geri dönüşün “Filistinliler için bir zafer ve işgal ve transfer planlarında başarısızlık ve yenilgi ilanı” olduğunu belirtti. Şarku’l Avsat’a konuşan Mısırlı kaynakların verdiği bilgiye göre Amerikan ve Mısırlı güvenlik şirketleri, askeri kontrol noktasından geçen herkesi X-ray makineleriyle denetledi. İsrail ordusu ise bölgeden kısmen çekilerek Filistinlilerin kullandığı dönüş yolunun birkaç km gerisine konuşlandı. İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, “İsrail askerlerini tehdit eden herkesin bedel ödeyeceği” uyarısında bulundu.‘BU BİR ZAFER’Katar merkezli TV kanalı El Cezire, evlerine dönen Filistinlilerle konuştu. Ailesiyle kuzeye geçen dört çocuk babası İsmail Ebu Matter, bölgenin akrabalarıyla yeniden bir araya geldikleri için dua eden ve sevinçten ağlayan insanlarla dolu olduğunu anlattı. Başka bir Gazzeli, “Eve dönüyorum, evimin yerle bir edildiğini biliyorum, kaybettiğim sevdiklerim için yas tutuyorum. Evlerimizi tuğla tuğla, duvar duvar yeniden inşa edeceğiz ve geçmişteki tüm tatlı anıları yeniden yaşayacağız” derken, bir diğeri “15 ay süren acılardan sonra, bu bir sevinç günü. Evlerimizin yerle bir olmasına, acımıza, kederimize, rağmen, bu bir zafer günü” diye konuştu. MELONİ, TRUMP’IN GAZZE PLANINI ‘YUMUŞATTI’ İTALYA Başbakanı Giorgia Meloni, Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret sırasında, ABD lideri Donald Trump’ın önceki gün söylediği “Filistinlileri Gazze’den tamamen çıkarma” planıyla ilgili konuştu. Trump’ın yemin törenine katılan ve kendisini Washington ile Avrupa Birliği arasında bir köprü olarak konumlandırmayı uman Meloni, “Trump, Gazze’nin yeniden inşasının açıkça karşı karşıya olduğumuz en büyük zorluklardan biri olduğunu söylemekte haklı” diye konuştu. Trump’ın sözlerinin “kesin bir plana işaret ettiğini düşünmediğini” belirten İtalyan lider, “bunun yerine sürece dahil olması gereken bölgesel aktörlerle müzakereleri kastetmiş olabileceğini” söyledi. Trump cumartesi günü Gazze’nin boşaltılması ve nüfusun komşu Ürdün ile Mısır’a göç etmesi gerektiğini söylemiş; bu fikir Filistin liderleri, Arap Birliği, Ürdün ve Mısır tarafından reddedilmişti. LÜBNAN’DA ATEŞKES UZATILDI ABD, Lübnan ve İsrail arasındaki ateşkes anlaşmasının yaklaşık 3 hafta daha uzatıldığını açıkladı. Beyaz Saray tarafından paylaşılan yazılı açıklamada, “ABD tarafından izlenen Lübnan ve İsrail arasındaki uzlaşma 18 Şubat 2025’e kadar yürürlükte kalmaya devam edecek” denildi. Açıklamada ayrıca, Lübnan, İsrail ve ABD hükümetleri arasında 7 Ekim 2023’ten sonra yakalanan Lübnanlı tutukluların iadesi için müzakerelere başlatılacağı da belirtildi. 27 Kasım 2024’te yürürlüğe giren anlaşma uyarınca Lübnan ordusunun 60 gün içinde (26 Ocak’a kadar) İsrail’in ülkenin güneyinde işgal ettiği bölgelere aşamalı olarak konuşlanması ve İsrail ordusunun çekilmesi öngörülüyordu. Anlaşmaya rağmen işgal ettiği bölgelerden çekilmeyen İsrail ordusu önceki gün sınır köylerindeki evlerine dönmek isteyen Lübnanlılara ateş açmış; saldırılarda 24 kişi hayatını kaybetmiş, 134 kişi yaralanmıştı.

Source: Hurriyet.com.tr


Avrupa Birliği Suriye’ye yaptırımları gevşetiyor

Dün Brüksel’de bir araya gelen Avrupa Birliği dışişleri bakanları Suriye’ye bazı yaptırımları gevşetme kararı aldı. Alınan karar gereği enerji, finans ve havacılık alanındaki yaptırımlar gevşetilecek. Suriye’ye 2011’den bu yana sıkı yaptırım uyguluyan AB, sektörel bazlı yaptırımlarda gevşetmeye gitmek için bir yol haritası belirledi.ÖNCE SİYASİ SONRA TEKNİKSiyasi ilke kararı niteliğindeki yol haritasını teknik çalışmalar takip edecek. Bu çalışmaların tamamlanmasının ardından gevşetme somut anlamda devreye girecek. AB Dışişleri ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, benimsedikleri yaklaşımı, “Hızlı hareket etmeyi hedeflerken durumun daha da kötüleşmesi halinde rotayı tersine çevirmeye hazır olduğumuzu da biliyorsunuz. Buna paralel olarak insani yardım ve toparlanma çabalarını da artıracağız” şeklinde özetledi. AB silah ambargosunu ve Esad rejimi bağlantılı kişi ve kurumlara uyguladığı yaptırımları ise sürdürecek.

Source: Güven Özalp


BM raportörleri, İsrail”in işgal altındaki Batı Şeria”da artan saldırılarını eleştirdi

BM raportörleri, İsrail”in, Batı Şeria”ya yönelik saldırılarına ilişkin yazılı açıklama yaptı.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi”nde ateşkesi ihlal ettiğini itiraf ettiAnlaşmada krize neden olan İsrailli esir Yehud: Gazze”deyim ve yakında aileme kavuşmayı ümit ediyorumGazze Şeridi”nde ateşkesin ardından bankacılık faaliyetleri yeniden başladıGazze Şeridi”nin kuzeyine 300 binden fazla kişinin döndüğü açıklandıİsrailli Bakan Smotrich, Gazze”deki Filistinlileri sürgün etme teklifi üzerinde çalıştıklarını söyledi

Açıklamada, “İsrail”in, işgal altındaki Batı Şeria”ya yönelik yoğunlaşan saldırıları, Filistinlilere karşı tehlikeli bir tırmanışa işaret ediyor. Uluslararası toplumu, Filistin halkının insan haklarını ve onurunu korumak için ilkeli bir eylemde bulunmaya çağırıyoruz.” denildi.

Cenin ve Batı Şeria”daki ölümcül şiddetin tırmanışının dehşet verici olduğu kaydedilen açıklamada, İsrail”in baskısının sonunun görünmediğine işaret edildi.

Açıklamada, “Saldırılar, sadece acıyı ve şiddeti derinleştiriyor. Batı Şeria ve özellikle Cenin mülteci kampından endişe verici sayıda sivil gözaltına alındı. Kafasından vurulan bir çocuk dahil en az 16 kişi öldürüldü ve 3 bin aile yerinden edildi.” ifadeleri kullanıldı.

Gazze”de başlayan ateşkesin ardından Batı Şeria”da saldırılarını artıran İsrail hükümetine, “bunu durdurması” yönünde çağrı da yapıldı.

“Yeni saldırılar, ABD”nin İsrailli yerleşimcilere yönelik sınırlı yaptırımları kaldırma kararının ardından geldi”

Açıklamada, Batı Şeria”daki saldırıların yeni olmadığı hatırlatılarak, “Yeni saldırılar, ABD”nin İsrailli yerleşimcilere yönelik sınırlı yaptırımları kaldırmanın yanı sıra İsrail yetkililerinin İsrailli yerleşimci şiddetine yönelik idari gözaltı ve diğer yaptırımları kaldırma kararlarının ardından geldi. Bu, Filistin halkına karşı daha fazla kontrolsüz şiddet için etkili bir yeşil ışık yaktı.” denildi.

Ülkelerin, Filistinlileri uluslararası hukuka uygun şekilde korumak için müdahale etmemesinin endişe verici olduğu belirtilen açıklamada, bunun felaketle sonuçlanacak sonuçlar doğurduğu vurgulandı.

Açıklamada, “Uluslararası toplumu, İsrail”in Filistinlilere yönelik saldırısını durdurmak için acilen devreye girmeye çağırıyoruz.” ifadesi kullanıldı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Nuh Albayrak yazdı: Curzon”un o Ocak”ta yaktığı ateş, Türk milletini hâlâ yakıyor

Tarih, “zaman” sahnesinde akan görüntüdür. Asıl detaylar, sahne arkasında gizlidir. Yakın tarihimizde, “ekran” ile “arkası”nın en farklı olduğu yıllar, “Cumhuriyet”e geçiş dönemidir. Oysa milletlerin gücü, “doğru tarih hafızası” ile orantılıdır.Bu kritik dönemin başrol oyuncusu olan George Curzon”dur. Curzon”u tanımayan İngilizleri anlayamaz! İngilizleri tanımayan ise dinini de vatanını da koruyamaz.Osmanlı”nın yıkılışında ve yeni Türkiye”nin kuruluşunda “başrol” oynayan Lord Curzon, 16 Kasım 1917 tarihli beyanında “Türklerin gururunu okşayacak vitrin düzenlemeleriyle Suriye, Filistin, Arabistan ve Irak”ı Türkiye”den ayıracağız” diyordu!”[1]Gerçekten, 19 Eylül 1918″deki İngiliz saldırısıyla Suriye cephesi çökmüş ve İngiltere, Lord Curzon öncülüğünde yeni bir aşamaya geçmişti. Yol haritası ise, Curzon”un başkanlığını yaptığı ve Arthur Balfour, Mareşal Wilson, Henry McMahon ve Mark Sykes gibi “derin” isimlerin oluşturduğu “Şark Komitesi”nde (Eastern Committee) belirlenmişti.”Türkler hakkında vereceğimiz her kararı uygulayabiliriz” diye düşündükleri bir dönemde; 23 Aralık 1918 günü toplanan “Şark Komitesi”, Lord Curzon”un şu emrivakisiyle başlamıştı:”Türkiye, yüzyıllardır İstanbul sayesinde en büyüklerden olmayı sağlamıştı. Hilafeti de, kutsal toprakların koruyucusu olduğu için elinde tutabilmişti. Şimdi kutsal beldeleri kaybettiler. Türkler İstanbul”dan çıkarılırsa, Hilafet problemi sonsuza kadar çözülür!”[2]”BU FIRSAT KAÇMAMALI”Curzon, bu komitede alınan kararları, “İstanbul”un Geleceği” başlıklı bir “Rapor” olarak düzenlemiş ve Ocak 1919″da Dışişleri Bakanlığı”na teslim etmişti. Raporda Türklerin; İstanbul”daki 500 yıllık mevcudiyetinin entrika ve yozlaşma getirdiği, tebaasındaki milletlere baskı ve zulüm uyguladığı iddia ediliyor ve şöyle deniyordu:”Yüzyıllardır kanayan bu vebadan sonsuza kadar kurtulma fırsatı doğmuştur. Bu fırsat, bir daha nesiller boyunca ele geçmeyebilir. Dünyayı, bu en muzır kötülük kaynağından kurtarma fırsatı kaçırılmamalıdır!”Aslında Türkleri “geldikleri yere” sürmeyi düşünüyorlardı. Ancak “Anadolu”da, öngörülemeyen komplikasyonlar doğurabilir” endişesiyle vazgeçmişlerdi!”Gizli” raporda, İngiliz çıkarlarının “ilelebet” emniyete alınması için daha “garantili” bir “yöntem” tavsiye ediliyor, “Türkler, pençeleri kırıldığında ve tüm taarruz güçleri (millî ve dinî değerleri) elinden alındığında zararsız hale gelir. Böylece Avrupa ile dostane ilişkiler tesis edilir ve Avrupa”nın ihtirasları ile Britanya”nın şark mülkleri (sömürgeleri) arasında müşfik bir tampon görevi görebilir” deniyordu.[3]Yani tam bir İngiliz sinsiliğiyle, “Dinî ve ahlâkî değerlerini kaybeden Türkler, hem bize muti olur ve “ilişkilerimizi” muhafazaya odaklanır; hem de (Mısır, Arabistan ve Hindistan) sömürgelerimizdeki Müslümanları şuurlandırma kabiliyetleri kalmaz” demek istiyordu!Bu hedefe ulaşmanın yolu ise “Türklerin İstanbul”dan çıkarılması” olarak gösterilen raporda Curzon, “Türklerin İstanbul”dan çıkarılması, harbin alenî hedeflerinden biriydi” hatırlatması yapıyor ve “Zaten Türkler, İstanbul nüfusunun sadece yüzde 40″ını oluşturmaktadır” iddiasında bulunuyordu![4]Rapora göre komite üyeleri, “Bu köklü çözümün en önemli avantajı, aslen Hristiyan Kilisesi olan ancak; 465 yıldır cami olarak kullanılan Ayasofya”nın, esas köklerine dönecek olması” diye düşünüyordu![5]Ocak 1919 tarihli raporuyla resmîleştirdiği bu görüşlerini uluslararası arenada da dolaşıma sokan Curzon, Mustafa Kemal”in Anadolu”ya gönderileceği günlere rastlayan 18 Nisan 1919 tarihli makalesinde, “Türklerin Konstantinopolis”ten çıkarılması”ndan, “Ayasofya ve Hilafete; Hristiyan müdahalesi”nden bahsediyor, bu hedefe ulaşmanın; “başkenti Anadolu”ya (mesela Ankara”ya) taşımak”la mümkün olacağında ısrar ediyordu.[6]GÜZERGÂHI, ŞARK KOMİTESİ Mİ BELİRLEDİ?Aylarca devam edecek Paris Konferansı”na giden Dışişleri Bakanı Balfour”a vekalet ettiği için daha da güçlenen Lord Curzon, Samsun”dan başlayan “Yeni Türkiye” inşasını adım adım takip ediyor ve kritik “dokunuş”larla, Şark Komitesi”nin belirlediği güzergâhta ilerlemesini sağlıyordu!İngiltere vizesiyle Samsun”a gelen Mustafa Kemal Paşa”nın ilk görüştüğü kişi, İngiliz Askerî Temsilci Yüzbaşı L. H. Hurst olmuştu. Bu görüşme, Samsun Valiliği”nin yayınladığı kitapta, “Samsun”a gelir gelmez Yüzbaşı Hurst ile tanışan Mustafa Kemal, Samsun”daki gayrimüslim cemaatlerin başkanlarıyla da Mantika Palas”ta görüştü” şeklinde zikredilmektedir.[7]Hurst”ın, İstanbul”daki İngiliz Yüksek Komiseri Arthur Gough-Calthorpe”a gönderdiği 21 Mayıs 1919 tarihli raporda, “Kemal Paşa 19 Mayıs”ta geldi. Onunla bölgenin genel durumunu görüştüm. Sükûneti muhafaza etmek maksadıyla, içeriye doğru teftiş gezisine gidecektir” deniliyordu. Gerçekten 3 gün sonra içeriye doğru hareket başlamıştı ama karargâhın Havza”ya taşınma gerekçesi olarak “İngiliz birliğinin güvenlik riski oluşturması” gösterilmişti!CURZON”UN YEĞENİ RAWLINSON ERZURUM”DA3 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum”a gelen Mustafa Kemal Paşa, 22 Nisan”dan beri burada bulunan İngiliz Albay Alfred F. Rawlinson ile görüşmüştü. Arkeolog görüntülü ajan Sir Henry Rawlinson”un oğlu ve Lord Curzon”un yeğeni olan Rawlinson, bu bölgedeki en gözde istihbarat elemanlarındandı.9 Temmuz tarihli görüşme, Paşa”nın sırdaşı Mazhar Müfit”e göre çok sert geçmişti. Kolonel (Albay) Rawlinson, ertesi günkü kongre için “Hükümetim müsaade edemez” demiş, Paşa da “Sizden müsaade istemedik ki” cevabı vermişti![8]Albay Rawlinson ise hatıralarında, “Erzurum”da defalarca sohbet ettik, siyasi emellerinin, karşılaştığı zorlukların ve Kongre”deki amaçlarının farkındaydım” notu düşmüştü.[9]Gerçekten; bazı delegelerin henüz Erzurum”a ulaşmadığı gerekçesiyle açılışı, 23 Temmuz”a ertelenen kongre günlerinde Mustafa Kemal ile bir görüşme daha yapan Rawlinson, önemli ayrıntıları şöyle anlatmaktadır:”Mustafa Kemal ile 28 Temmuz günü, sona yaklaşan konferansla ilgili çok uzun ve ilginç bir görüşme yaptım. Bu benim için tatmin edici bir görüşmeydi. “İşler”in artık hız kazandığını anlamamı sağladı.”6 Ağustos akşamı da Mustafa Kemal Paşa”nın kaldığı eve giden Rawlinson, 3,5 saat süren son bir görüşme daha yapmıştı. Paşa, “ihtilâlci” bir hareket olduklarını, kongrenin İstanbul yönetimini tanımadığını söylemiş ve “Kapanış Beyannamesi”ni Rawlinson”a gönderme sözü vermişti. Ayrıca, gelecekle ilgili bütün ihtimalleri tartıştıktan sonra Yeni Milliyetçi Parti”nin nihai isteklerini görüşmüşlerdi. Bir kısmında Rauf Bey”in de bulunduğu görüşme hakkında ayrıntı vermeyen Rawlinson, “Geleceğin getireceği büyük gelişmelerin boyutlarını her ikimiz de idrak ederek vedalaştık” ifadesiyle, bu “gizli” görüşmenin önemini vurgulamıştı.[10]Mustafa Kemal Paşa sözünde durmuş ve “Kongre Beyannamesi”ni, Kazım Karabekir Paşa vasıtasıyla Rawlinson”a göndermiş; Londra”ya iletmesini istemişti.[11]LONDRA”DAN “YENİ TÜRKİYE” İÇİN 3 ŞART!Hatıratındaki iddialarına göre Rawlinson, 8 Ağustos tarihli telgraf emri üzerine 14 Ağustos”ta İstanbul”a gitmişti. İşgal Kuvvetleri Komutanı George F. Milne”e bütün ayrıntıları aktarmış ve “Kemal Paşa bu belgeyi Londra”ya iletmemizi istiyor” demişti. Milne de, “O halde Londra”ya dön, Savaş Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı”nı bilgilendir” talimatı vermişti![12]28 Ağustos”ta Londra”ya ulaşan Rawlinson, Genelkurmay Başkanı Sir H. Wilson ile Dışişleri Bakan Vekili Lord Curzon”a, “Türk Milliyetçilik Hareketi”nin detaylarını ve “Kongre Beyannamesi”ni aktarmıştı.Yeğenine, Mustafa Kemal hakkındaki izlenimlerini soran; başarıya ulaştığında oluşabilecek durumu müzakere eden Curzon, Mustafa Kemal”e yeni bir mesaj iletmesi talimatı vermişti.[13]20 Ekim 1919 tarihinde Londra”dan ayrılan Rawlinson, çetin kış şartlarına rağmen 26 Aralık gecesi Erzurum”a ulaşmayı başarmış ve Curzon”un mesajını; Sivas”ta bulunan Mustafa Kemal”e iletmek üzere Kazım Karabekir”e teslim etmişti.Lord Curzon, Yunan ordusunu geri çekecekleri ve “Yeni Türkiye”ye yardımcı olacakları sözü veriyor, ancak; Saltanat ile Hilâfet”in ayrılması, Cumhuriyet”e geçilmesi ve hükümet merkezinin Anadolu”ya nakli konusunda “teminat” istiyordu![14]Karabekir Paşa, şahsî düşüncesine istinaden olumsuz cevaplar vermişti ama Rawlinson”un ısrarı üzerine bu uzun diyaloğu, 29 Aralık 1919 tarihli bir telgrafla Mustafa Kemal”e iletmişti. Oysa Paşa, bu isteklerin daha ayrıntılı bir listesini, 194 gün önce Erzurum”da 7/8 Temmuz gecesi, Mazhar Müfit”e (sır olarak) yazdırmıştı.[15]Ancak bu telgraftan sonra Rawlinson”a mesafeli davranmış; hatta tutuklatmıştı!CURZON”UN BU “KEHANETİ” DE TUTMUŞTU!2 Eylül”de Sivas”a geçmiş olan Mustafa Kemal Paşa son kongreyi toplamıştı. Burada da ABD Başkanı Wilson”ın elçisi General James G. Harbord ve Sykes-Pickot Antlaşması”ndan bildiğimiz Georges Pickot gibi kritik isimlerle görüşmüştü.Lord Curzon”un, Samsun yolculuğu bile başlamadan dillendirdiği “Anadolu”da yeni bir başkent” stratejisi aynen gerçekleşmişti.Çok ilginçtir, İstanbul”daki İşgal Komiserliği Müsteşarı T. B. Hohler”in bu günlerde (Kasım 1919) Londra”ya gönderdiği rapor, “Şark Komitesi” kararlarının adım adım uygulandığını gösteriyordu:”Arabistan, Suriye, Mezopotamya, Trakya ve Adalar Türk İmparatorluğu”ndan yontulacak. Wilson Prensipleri uygulanırsa Kürt ve Ermeni devletleri kurulacak. Büyük Efendi (Sultan), müphem bir dinî liderliğin belirsiz unvanını taşıyan önemsiz biri haline gelecek! Son Halife, Yıldız”da titreyerek oturuyor. Osmanlı Hanedanı tükenmiştir. Halkını yönetebilme kabiliyetine ve enerjisine sahip tek bir prens bile yoktur.”[16]Ankara yanlısı Sadrazam Ali Rıza Paşa ile yapılan işbirliğiyle, 7 Kasım 1919″da belirlenen yeni Meclis-i Mebusan”daki 140 mebusun 138″i İttihatçılardan oluşuyordu. Bu durum, Ankara yolunun tamamen açıldığı anlamına geliyordu. Zira Mustafa Kemal, İstanbul”daki bu “Mebusan”ın; kendini feda ederek Ankara”da “Yeni Meclis” açılmasını sağlayacağını biliyordu.O yıllarda Ankara, bir bozkır kasabası idi. Hatta İsmet Paşa, yıllar sonrasını anlatırken “Yol olmadığından evlerimize at sırtında giderdik” diyordu. Ancak “Lord Curzon”un “Yeni başkent Ankara olsun” öngörüsü, ilginç bir şekilde gerçekleşmişti!Paşa, “Yeni Türkiye”nin yapı taşları” olan Heyet-i Temsiliye üyeleriyle birlikte yola çıkmış ve 27 Aralık”ta Ankara”ya ulaşmıştı! Karşılayanlar arasında İngiliz ve Fransız askerleri de vardı.30 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Atatürk”e ait Menkıbeler” başlığıyla yayınlanan ve “Atatürk Ankara”da peygamber gibi karşılanmıştı” diye başlayan bölümde, “Bir müddetten beri Ankara”ya yerleşmiş olan iki tabur İngiliz askeri de Mustafa Kemal”i karşılayanlar arasındaydı” deniliyordu. Ertesi günkü bölümde ise “İngiliz askerleri bu tarihî sahnenin fotoğrafını ve sinemasını çekiyordu. Mustafa Kemal de bu yabancı askerleri görmüş, hiç ses çıkarmamıştı. Hatta rahatça çekebilmelerine müsaade edecek vaziyetler almıştı” deniyordu.Kemalist Erol Mütercimler, Haber Türk TV”deki 23 Nisan”ın 100. Yılı Özel Programı”nda, “Mustafa Kemal Paşa Ankara”ya ilk geldiğinde İngiliz Birliği kendisini selamlamıştır” demişti. Kendi mahallesi tarafından linç edilen Mütercimler, bu iddiasını; 6 ayrı belgeyle ispatlayarak “aforoz”dan kurtulmuştu.[17]”MEŞRÛİYET”E KARŞILIK “MEDENİYET” ŞARTI!Gerçekten, Vahideddin Han”ın da yoğun desteğiyle verilen “İstiklâl Mücadelesi” sonucunda Yunan ordusu denize dökülmüştü. Londra, görülmemiş bir uygulamaya imza atarak, 20 Kasım 1922 tarihinde başlayacak Lozan barış görüşmelerine; devletin tek meşru temsilcisi olan Osmanlı yönetimine ilaveten Ankara”daki hareketi de davet ederek en büyük desteği vermişti!Bu görüşmelerin baş aktörü de yine “İngiltere Dışişleri Bakanı” sıfatıyla gelen Lord Curzon idi. Nitekim Türk Heyeti Başkanı İsmet Paşa da “Mücadeleci; müttefikleri etrafında toplayarak sevk ve idare etmeye muktedir bir manevracı idi. Konferansın bu tarzda idaresinde müstesna bir kudret göstermiştir” demişti.[18]Curzon Şark Komitesi kararlarını, görüşmelerin ilk bölümünde, “ön şart” olarak masaya sürmüş ve hepsi kabul edilmişti. İsmet Paşa”nın “Ne istedilerse verdik” dediği “toprak pazarlıkları” bu ön şarttan sonra masaya gelmişti.Asırlardır Hilafetin kaldırılması için çaba sarf eden ve İngiltere”nin, Osmanlı”yı defnederken “Hilafetin kaldırılması ve Türklerin Batılılaştırılması”nı hiç gündeme getirmemesi ihtimali yoktu.Nitekim 24 Temmuz 1923″te imzalanan “Lozan Antlaşması” TBMM”de hemen onaylanmıştı. Çünkü bu antlaşma, Ankara”nın meşruiyeti için çok önemliydi.Ancak; bütün taraf ülke parlamentolarında onaylanması gerekiyordu. Oysa İngiltere bir yıl boyunca kılını bile kıpırdatmamıştı.Nihayet (ayrıntılarını başka bir yazıda ele alacağımız) 3 Mart 1924 günü Hilafet”in kaldırılmasından sonra İngiliz Parlamentosu”na sevk edilen “Lozan Antlaşması” 16 Temmuz”da onaylanmıştı. Ankara”daki “Cumhuriyet”i 10 aydır göremeyen(!) Avrupa da “tanıma” yarışına girmişti!Buraya kadar “Şark Kongresi”nin sadece “kuruluş” aşamasındaki yansımalarını özetlemeye çalıştık. “Lord Curzon Raporu”nun asıl “görünür” kısmı olan “Türklerin Medenîleştirilmesi” dönemidir. Curzon Raporu”nun asıl “yakıcı” kısmı bu zorlama inkılaplardır. Medeniyetle pek bağdaşmayan yöntemlerle dayatılan bu “Batılılaştırma” operasyonları milletin kalbini hâlâ yakmaktadır! Arzu edenler acı ayrıntıları, “Darbeden Beter Vesayetler” kitabımızdan okuyabilir.[1] https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x000004[2] https://www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100069672679.0x000065[3] TBL IOR/L/PS/18/B310a: 1-2.[4] Lord Kinross, Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Sander Yayınları, İstanbul 1981, s. 226.[5] TBL IOR/L/PS/18/B310a: 3-4[6] www.qdl.qa/en/archive/81055/vdc_100076917035.0x00000d[7] Baki Sarısakal, Bir Kentin Tarihi Samsun, C. I, Samsun Valiliği, Samsun 2002, s. 41.[8] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum”dan Ölümüne Kadar Atatürk”le Beraber, TTK Yayınları, Ankara 1988, C. I, s. 44-46.[9] Alfred Rawlinson, Adventures in the Near East (1918-1922), Andrew Melrose Ltd, London&New York 1924, s. 189; 225.[10] Alfred Rawlinson, a.g.e., s. 231; 232.[11] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1960, s. 92-95.[12] Alfred Rawlinson, a.g.e., s. 233-234.[13] Alfred Rawlinson, a.g.e., s. 249-252.[14] Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası, Emre Yayınları, 2005 İstanbul, s. 65.[15] Mazhar Müfit Kansu, a.g.e., s. 130.[16] Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk 1919-1938, TTK Yayınları, Ankara 1973-1984, C. I, s. 185.[17] HaberTürk TV, Teke Tek Programı, 24 Nisan 2020; https://www.youtube.com/watch?v=OgWgUjxkPDQ[18] İsmet İnönü”nün Lozan Hatıraları-I, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul 1998, s. 104.

Source: Nuh Albayrak


Netanyahu, önümüzdeki hafta Washington”da Trump’ı ziyaret edecek

Konu hakkında bilgi sahibi kişilere göre, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu önümüzdeki hafta ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmek üzere Washington”u ziyaret etmeyi planlıyor. Kaynaklar, görüşmenin henüz kesinleşmediğini ve Netanyahu ile Trump”ın bu zaman diliminde bir araya gelemeyebileceklerini söyledi.

Source: Dünya Gazetesi


AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Sırakaya: Suriye”nin yeniden inşası çok önemli

Sırakaya, 22-25 Ocak tarihleri arasında beraberinde AK Parti Dış İlişkiler Başkan Yardımcısı Fevzi Şanverdi, Uluslararası Demokratlar Birliği Genel Başkanı Kenan Aslan ve iş insanı Mustafa Aslan ile Suriye”yi ziyaret ederek temaslarda bulundu.

Sırasıyla İdlib, Halep, Hama, Humus ve ardından başkent Şam”ı ziyaret ettiklerini belirten Sırakaya, temaslarına ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Sırakaya, ziyaretlerde derinlemesine ikili görüşmeler gerçekleştirdiklerini belirterek, hem devlet ricaliyle hem de valilerle görüşerek, şehirlerle ilgili detaylı bilgi alabilme imkanları olduğunu söyledi.

Aynı zamanda Suriye”deki etnik, dini ya da mezhepsel olarak azınlık noktasında hareket eden kesimlerle de görüşebilme imkanları olduğuna dikkati çeken Sırakaya, eski Şam”da Patrik Vekili Piskopos Romanos Hanna ve Patrik Yardımcısı Piskopos Musa ile görüştüklerini ifade etti.

“Ortak söylem birlikteliği içerisindeler”

Sırakaya, hem Suriye”nin yerel halkıyla hem azınlık gruplarla hem de devlet seviyesinde gerçekleştirilen ziyaret kapsamında birçok noktaya temas ettiklerini belirterek, şunları kaydetti:

“Geçmiş dönem içerisinde 61 yıllık Baas rejiminde esasında her kesime karşı zulmün uygulanmış olduğu ve her kesimin birbirine karşı da düşmanlaştırılmış olduğu bir süreci gözlemliyoruz. Dolayısıyla böyle bir korku sürecinden geçmiş olan insanların gelecekle ilgili bazı endişelerini dile getirmiş olmalarını pek tabii karşılamış olduk. Bununla birlikte özellikle şu anda geçici yönetiminin başkanlığını yürüten Ahmed Şara, aynı zamanda Dışişleri Bakanı Hasan Şeybani ve diğer devlet ricali valilere varana kadar esasında hepsinin bir ortak söylem birlikteliği içerisinde olduğunu gözlemledik.”

İkili görüşmeler esnasında, Suriye”nin geleceği konusunda tüm kesimleri kapsayacak ve temsil edecek ulusal bir konferansın düzenlenmesinin gerekliğine dikkatin çekildiğini aktaran Sırakaya, sonrasında ise ortak bir mutabakat ile seçim sürecine girilmesinin önünün açılabileceğini söyledi.

Sırakaya, Suriye”nin yeni yönetimindeki söylem birliğinin eylem birliğine dönüşmesiyle birlikte uluslararası toplumun bu ülkeye bakışının da müspet yönde evirileceğini dile getirdi.

“Hayalet kentler gördük”

İdlib kent merkezi ve civarında 1 milyon 600 bine yakın insanın çadır kentlerde yaşadığını öğrendiklerini anlatan Sırakaya, bu durumun oluşturulan eziyetin ve evlerin tamamının tahribata uğratıldığı bir süreci gözler önüne serdiğini söyledi.

Sırakaya, Halep, Hama ve Humus”ta da büyük bir yıkımla karşılaştıklarını, adeta hayalet kentler gördüklerini belirterek, “İnsanların hakikaten yukarıdan bombalanmalarıyla birlikte kalabilecekleri bir ortamın artık tamamen yok edildiğini gözlemledik.” dedi.

Ziyaretleri kapsamında Sednaya Hapishanesi”nde de incelemelerde bulunduklarını aktaran Sırakaya, şu bilgileri verdi:

“Sednaya Hapishanesine geldiğimiz zaman esasında insanların “esfeli safilin” olarak ifade edilen bir ortamın yani çok alçakça yapılmış olan bu zulüm ortamının varlığını müşahede edebilme imkanımız oldu. İnsanların pres makinelerinde canlı canlı nasıl ezildiğini, daha sonra asit kuyularında tamamen bedeninin yok edildiğini ve yaklaşık olarak 1981 yılından bugüne kadar 200 binden fazla insanın bu şekilde tamamen ortadan yok edildiği bir ortamda ailelerin halen çocuklarının akıbetiyle ilgili bir süreci takip etmek durumunda kaldıkları, tabii sonuca ulaşamayacakları bir ortamın varlığını gördük.”

“Suriye”nin yeniden inşası çok önemli”

Suriye”nin yer üstü ve altyapısında oluşan tahribatın giderilmesi noktasında çok ciddi eksiklerin olduğunu gözlemlediklerini belirten Sırakaya, elektrik ve temiz suyun evlere taşınması konusunda da problemler yaşandığını söyledi.

Sırakaya, şöyle devam etti:

“Suriye”nin tekrar yeniden inşasının çok çok önemli olduğu bir sürece evriliyoruz ve Suriye”nin yeniden inşası noktasında özellikle Türkiye”nin katkısına çok ciddi olarak bir beklenti içerisinde olan Suriye toplumu ile karşılaştık. Sayın Cumhurbaşkanımızın şahsında Türk insanına karşı gösterilmiş olan büyük teveccühü gözlemleyebilme imkanımız oldu. Emevi Camisinde kılmış olduğumuz cuma namazında olsun. Ertesi gün sabah namazını Emevi Cami”nde vatandaşlarla birlikte oradaki Suriyeli kardeşlerimizle birlikte ifade ettiğimiz zaman Sayın Cumhurbaşkanımızın ismini her andıklarında büyük bir sevgi gösterisine dönüştüğünü gözlemleyebilme imkanımız oldu.”

Suriye”nin uluslararası toplumla bütünleşmesi

Dünyanın şu anda Suriye”ye uygulamış olduğu ambargonun Türkiye”nin ve uluslararası toplumun angajmanıyla birlikte daha hafifletilebileceğine dikkati çeken Sırakaya, “Suriye”nin uluslararası toplumla bütünleşeceği bir ortamda öyle tahmin ediyorum ki bu ekonomik zorlukların da peyderpey yerini daha fazla refaha bırakabileceği bir ortam sağlanacaktır. Bu noktada da özellikle Türk firmalarının, Suriye”nin yeniden inşası ve sanayinin yeniden kendisini bulması noktasında çok daha belirgin bir rol üstleneceği kanaatini taşıyorum.” ifadelerini kullandı.

“Suriye”deki yeni yönetimin, Türk menşeili ürünlere yüksek vergi uygulayacağı” şeklindeki iddiaları da değerlendiren Sırakaya, şöyle devam etti:

“11 Ocak tarihi itibarıyla esasında Suriye yönetimi sadece bir gümrük kapısında değil, sadece bölge ülkeleriyle ilgili gümrük kapısında değil, tüm dünya ülkeleriyle ilgili olarak bir gümrük mevzuatını şekillendirdi. Tüm dünya ülkelerine geçerli bir gümrük rejiminin uygulanmasına geçtiğini ifade etti. Bununla birlikte 23 Ocak tarihinde Ticaret Bakan Yardımcımız Sayın Mustafa Tuzcu”nun yapmış olduğu ziyarette kendi muadilleriyle görüşürken Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Duhan”la da yapmış olduğu görüşmeler söz konusu oldu. Bu görüşmelerin sonucunda yapılmış olan bu gümrük uygulaması tarifesinden Türkiye”de belirli ürünlerin muaf tutulacağına dair verilmiş olan söz esasında. Ticaret Bakanımızın yapmış olduğu açıklamayla birlikte 269 ürünün bu kapsam dışında tutulacağı bilgisi verildi. Tabii yapılan ikili görüşmede esasında sadece ticaret noktasında bu gümrük mevzuatının dışında tutulan ürünler noktasında bir gelişme sağlanmadı. Aynı zamanda serbest ticaret anlaşması 2011 yılında ki askıya alınmıştı biliyorsunuz ambargo nedeniyle. Bunun yeniden şekillenmesiyle, çok daha genişletilmiş bir şekliyle yeniden gündeme taşınacağı ve yeniden yürürlüğe konulacağı ifade edildi.”

Suriye”nin yer üstü ve yeraltı zenginlikleri

Sırakaya, Suriye”deki petrol varlığının büyük bir bölümünün YPG/PKK/SDG terör örgütünün varlığını sürdürdüğü alanda bulunduğuna dikkati çekti.

Suriye”deki yeraltı zenginlikleri dahil olmak üzere tüm zenginliklerin Suriye halkının tamamına ait olduğuna vurgu yapan Sırakaya, Suriye”deki yeni yönetimin, 25 milyonluk nüfusun tamamına ait olan bir zenginliğin sadece bir bölgeye aitmiş gibi hareket edilmesine müsaade etmeyeceklerini dile getirdiğini söyledi.

Sırakaya, Suriye”deki yeni yönetimle bu konuda gerçekleştirdikleri görüşmelere ilişkin, şu bilgileri aktardı:

“Suriye yönetimiyle yapmış olduğumuz tüm görüşmelerde terör örgütlerinin her türlüsüne karşı olacaklarını ve silahlı grupların ellerindeki silahları Suriye Milli Ordusu”na teslim edilmesinin kendileri için olmazsa olmaz olduğunu ifade ettiler. Bununla birlikte PKK, YPG, PYD ve SDG terör örgütleri veyahut da DAEŞ terör örgütleri olmak üzere her türlü terör örgütünün kesinlikle Suriye”den dışarıya çıkartılmasını ve tasfiye edilmesini kendilerinin olmazsa olmazı olarak ifade ettiler.”

Suriye”deki yeni yönetimin kendilerine, tüm kesimlerin varlığına saygı duyduğunu ve tüm kesimlerin yönetime dahil edileceğini ifade ettiklerini belirten Sırakaya, bu duruşun Türkiye”nin düşüncesiyle de paralellik teşkil ettiğini sözlerine ekledi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Uzmanlar, ECB”nin bu yıl faiz indirimlerine devam etmesini bekliyor

Gelecek dönemde Avro Bölgesinde resesyon-enflasyon ikileminin daha çok etkili olmasının ECB”nin enflasyonla mücadelesini zorlaştırabileceği öngörülürken, uzun süren parasal sıkılığın resesyon risklerini besleyebileceği tahmin ediliyor.

Uzmanlar, Trump”ın politikalarından kaynaklanan belirsizliklere karşın, Trump”ın politikalarının özellikle Avro Bölgesinde büyümeyi riske atabileceğine yönelik öngörülerle ECB”nin bu yıl faiz indirimlerine devam etmesini bekliyor.

Rabobank Kıdemli Makrostratejisti Bas Van Geffen, “ECB”nin ocak ayında politika faizini 25 baz puan daha düşürmesini bekliyoruz ve bu durum piyasayı şaşırtmamalı. Mevcut piyasa fiyatlandırmaları ECB”nin ocak ayı toplantısında faiz oranlarını düşürme olasılığının yaklaşık yüzde 97 olduğunu gösteriyor.” diye konuştu.

Trump”ın göreve başladığını ve çok sayıda başkanlık kararnamesine imza attığını vurgulayan Geffen “Ancak Trump henüz tarifeler konusunda herhangi bir adım atmadı. Bu nedenle ECB”nin politika yapıcılarının görünüm hakkındaki fikirlerini değiştirmediğini düşünmüyorum.” dedi.

Geffen, ancak Trump”ın henüz herhangi bir tarife uygulamamış olsa da belirsizliğin yüksek kalmaya devam ettiğini söyledi.

Öte yandan, bunun Avro Bölgesinin büyümesi ve enflasyonu açısından ne anlama geldiğinin de hala belirsiz olduğunu bildiren Geffen, “Bu yüzden ECB”nin de temkinli kalmasını bekliyorum. Bu ECB Başkanı Christine Lagarde”ın muhtemelen önümüzdeki toplantılar için fazla sözlü yönlendirme yapmayacağı anlamına geliyor, böylece ECB önümüzdeki aylardaki gelişmelere yanıt vermek için esnek kalacak.” ifadelerini kullandı.

ECB”nin ocak, mart ve nisan ayı toplantılarında politika faizlerinden 25 baz puanlık indirime gidebileceği öngörüsünde bulunan Geffen ancak tarifelere yönelik belirsizlikler ve potansiyel tarife açıklamalarının ECB”nin bundan sonraki hamleleri için belirleyici olabileceğini aktardı.

“ECB”nin ince bir çizgide yürümesi gerekiyor”

ING Group Başekonomisti Peter Vanden Houte, Avro Bölgesindeki büyüme görünümü oldukça zayıf kalırken, Trump”ın başkan seçilmesinin ardından artan belirsizliğin kısa vadeli büyüme perspektiflerini daha da tehlikeye attığını belirtti.

Bunun para politikasında daha fazla gevşeme yapılabileceği konusunda gerekçe oluşturduğunu ifade eden Houte, aynı zamanda enerji ve gıda fiyatlarındaki artışın etkisiyle enflasyonun ilk çeyrekte ECB tahminlerinden daha yüksek gerçekleşmesinin de mümkün olduğunu aktardı.

Houte, dolayısıyla ECB”nin ince bir çizgide yürümesi gerektiğini dile getirdi.

“Ancak, ücret artışlarının zayıflayan işgücü piyasasının etkisiyle azalacağı beklentisi ve mevcut faiz oranı seviyesinin hala kısıtlayıcı olduğu düşünüldüğünde, ECB faiz oranlarını kademeli bir hızda da olsa düşürmeye devam edebilir.” değerlendirmesinde bulunan Houte, bankanın ocak ayı toplantısında politika faizlerinde 25 baz puanlık bir indirim yapabileceğini söyledi.

Natixis Avrupa Makroaraştırma Başkanı Dirk Schumacher, ECB”nin ocak ayı toplantısında politika faizlerinde 25 baz puanlık indirim yapmasının beklendiğini kaydetti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Gazze”de ateşkes: Yeni statükonun başlangıcı mı?

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ufuk Necat Taşçı, Gazze”deki ateşkes sürecinin nasıl yönetilmesi gerektiğini ve olası tehlikeleri AA Analiz için kaleme aldı.

Gazze”de İsrail”in sistematik soykırımının 15. ayında gelen ateşkesle beraber, Gazze halkı bir nebze de olsa nefes aldı. Özellikle çeşitli kaotik süreçleri müteakip ortaya çıkan bu gelişme, ilk aşamada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) eski Başkanı Joe Biden ve yeni Başkanı Donald Trump tarafından bir “zafer” sahiplenme sürecine evirildi. Her biri 6 hafta sürecek 3 aşamadan oluşan ateşkes sürecinin ilk aşaması 19 Ocak itibarıyla başlasa da, başta Gazze halkı başta olmak üzere herkesin ihtiyatlı bir iyimserlik içerisinde olduğunu söylemek mümkün.

Gazze”deki ateşkes sürecinden çok daha önce başlayan “savaşın ertesi günü” planları, ABD”deki seçim süreci ve İsrail”de Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin kaosun sürmesine bağlı siyasi ömrü gibi unsurlar yeni bir statükonun “savaşsız” bir şekilde inşasına başlanmasını ne yazık ki ciddi bir ihtimal haline getiriyor.

Trump”ın Gazzelileri, Mısır ve Ürdün gibi ülkelere tehcir ederek “Gazze”nin yeniden inşa sürecini” sağlamaya dair son açıklamaları da önümüzde kolay bir sürecin olmadığını gösterir nitelikte. Trump, Gazze”nin yeniden inşa edilmesi gerektiğini söyleyerek “Gazze ilginç bir yer. Deniz kıyısında olağanüstü bir yer. En iyi hava, bilirsiniz, her şey güzel. Sanki onunla güzel şeyler yapılabilirmiş gibi ama çok ilginç” ifadelerini kullandı. Bu açıklamalar bir araya getirildiğinde, Trump”ın zihninde de Gazze ile ilgili bazı planlar olduğunu görmek mümkün.

İsrail”e, ABD”ye ve bazı ülkelere neden güvenilemez

İsrail ordusunun Lübnan”da yapılan ateşkes sonrası hala güney Lübnan”dan çekilmemesi, Gazze”deki ateşkes sürecinde yine ordunun çekileceğinin beyan edilmesine rağmen, Netzarim Koridoru ve Gazze-Mısır arasındaki Philadelphi Koridoru hususunda İsrail”den gelen çelişkili açıklamalar, İsrail”e neden güvenilmeyeceğinin en bariz örnekleri arasında. Bu noktada, Biden döneminde İsrail”e sevkiyatı durdurulan MK-84 gibi özel mühimmatların, Trump tarafından tekrar gönderilmeye başlanacak olması da oldukça endişelendirici bir durum.

Benzer şekilde bazı körfez ülkelerinin Gazze”deki soykırıma rağmen Filistinlileri değil, bir an evvel normalleşmek için İsraillileri muhatap alarak, savaş sonrasında Gazze”de güvenliğin özel askeri şirketlerle sağlanmasına yönelik önerileri de duyulmaya başlandı. Diğer taraftan Hamas”ın tüm Filistinli grupların içerisinde yer aldığı bir yönetim önerisine kulak asmadan yaptığı açıklamalarla gündeme gelen Mahmud Abbas, Gazze”de yönetim konusunda gerekeni yapacaklarına dair bir açıklamada bulundu. Mahmud Abbas”ın bu hususta İsrail ile temas halinde olduğunu ve buna istinaden böyle bir girişimde bulunduğunu da pek çok kişi biliyor. Gazze’nin yönetiminin tekrar Mısır”a devredilmesi, “karanlık işlerin adamı” olarak bilinen Muhammed Dahlan”ın isminin tekrar duyulmaya başlanması ve güncel olarak dile getirilen pek çok plan, ateşkesin akamete uğramadan devam etmesi halinde dahi, sonrasında yeni bir statüko inşa edilmek istendiğini gösteriyor.

Ateşkes süreci ve sonrasında muhtemel senaryolar

ABD kurumsal hafızasında Netanyahu ve aşırı sağcı figürlerle yaşanan sorunlu ilişkiden çıkarılan derslerin, Trump dönemine tevarüs edeceğini tahmin etmek zor değil. ABD”nin, 21″inci yüzyılda dünyadaki, özellikle de Orta Doğu”daki “Tanrı Devleti” imajı fazlasıyla sarsıldı, hegemonyası zayıfladı ve liderler nezdinde olmasa da Orta Doğu toplumları nezdinde kendisine duyulan güveni kaybetti.

Yani özetle, Trump”ın İsrail”e yönelik desteğinin azalmayacağını belirtmekle beraber, kendisinin Netanyahu ve türevi bir lider ile İsrail”de siyasi ilişkilerini sürdürmek istemeyeceği kanaatindeyim. Bu bağlamda Netanyahu ve aşırı sağcı kabinesinin sabotaj girişimlerine, tahriklerine rağmen ateşkes sürecini tamamlayarak, ABD”nin İsrail”de daha “temiz sicilli” figürlerle yola devam etmek isteyeceği söylenebilir.

ABD bunu yaparak hem kaybettiği itibarını toplumlar nezdinde yeniden kazanmak, hem İsrail”in bir daha kontrolünden çıkmasına engel olmak, hem de bölgedeki temel hedeflerini farklı metodolojiler uygulayarak elde etme yoluna gidecek gibi görünüyor. Çin ve Rusya”nın, ABD”den ve Batılı ülkelerden kalan boşlukları askeri, siyasi ve sosyolojik olarak 21″inci yüzyılda nasıl dolduğunu gören Washington”un bu metodolojik değişiklikten başka çaresi kalmadı.

Biden”ın İsrail”in soykırımına olan bütün askeri desteğine rağmen elde edemediği “zaferi”, Trump metodolojik olarak farklı bir yol benimseyerek “diplomatik” anlamda elde etmek isteyecektir. Bu husus, Trump ve Netanyahu özelinde, ABD-İsrail ilişkilerinde gölgelenmiş bir gerilimi beraberinde getirecek olsa da, Netanyahu ya bu gerçeği kabullenecek, ya da ateşkes sürecini sabote edip, gayrimeşru işgallerini artırarak siyasi kariyerini devam ettirmeyi seçerek kendisini çıkmaz bir yola sürükleyecektir.

Trump”ın kabinesindeki İsrail yanlısı, Siyonizm savunucusu ekibin, Trump”ın İsrail”e yönelik silah satışına onay vermesinin ve Gazze”ye dair açıklamalarının, Netanyahu”ya karşı atılacak adımlar öncesi bir manevra alanı oluşturma girişimi olma ihtimali de kayda değer bir seçenek. Böylece Trump, hem İsrail lobisini kaybetmeden, hem de Arap toplumunu, Körfez ülkelerini yanına alarak yeni bir statükoyu “diplomatik” olarak inşa etmeyi planlıyor olabilir. Nitekim Abraham Anlaşmaları temelinde yeni bir süreci başlatarak bu statükonun kurulacağı süreçte, ABD”nin muradı, bölgede istikrarı sağlamak, sosyoloji ile tekrar barışmak ve bu doğrultuda Asya-Pasifik”te yaşanacak olası bir gerilim öncesinde bölgeyi yeniden dizayn etmek olacaktır.

Tehlikeli senaryolar ve yapılması gerekenler

Birleşmiş Milletler”in (BM) işlevsizliği, Avrupalı ülkelerin Rusya-Ukrayna savaşı sonrası askeri, ekonomik ve siyasi olarak gittikçe zayıflayarak ABD”ye bağımlı hale gelmesi ve bazı Körfez ülkelerinin liderlerinin ihtirasları, büyük ölçekli bu strateji ortasında Gazze”yi aradan çıkarılması gereken bir sorun haline getirdi. Dolayısıyla ABD”deki düşünce kuruluşlarının bazılarına göre, birkaç sene içerisinde gerçekleşmesi beklenen Çin”in Tayvan”ı işgal senaryosu, ABD”yi Trump”ın öncülük edeceği yeni bir Gazze stratejisine ikna etmiş gibi duruyor.

Bağımsızlık ve dekolonizasyon süreçlerinde Orta Doğu ve Afrikalı ülkelerin önünde iki seçenek vardı. Batı ile iyi ilişkiler veya Sovyetler Birliği ile yakınlaşma. Bu iki seçenek dışında bir opsiyonun olmadığı, hayat bulamadığı o konjonktürde savrulan bu ülkelerin toplumları, artık üçüncü bir yolu çok uzaklarda aramamalı.

Yakın geçmişte Suriye”deki süreçte de görüleceği üzere, artık Türkiye askeri, siyasi ve sosyolojik bağları sebebiyle makul, güçlü, güvenilebilir ve ABD dahil herkesin ihtiyacı olan bir aktör. Gazze”de, ABD”nin veya diğer aktörlerin oldu-bitti girişimlerindense, ortak bir kader algısıyla Türkiye’nin güncel pozisyonundan faydalanmak Gazze’deki bu oldu bittinin önüne geçmek adına tek seçenek olarak beliriyor.

Biden”ın soykırım destekçiliğiyle elde edemediği “başarıyı”, Trump”ın Abraham Anlaşmaları 2.0 ile elde etmesine izin vermek ne ABD”ye beklediği suhuleti, ne de Gazze”ye ve Filistinlilere hakkaniyetli bir çözümü getirecek. Kendi kaderini tayin (Self-determinasyon) hakkının Filistinliler”den alındığı ve Gazze”de yeni statükoyu inşa etmek için getirilecek herhangi bir çözüm, bölgeye ve dünyaya barış getirmekten çok uzak kalacaktır.

[Dr. Ufuk Necat Taşçı, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesidir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: