“Türk Kültür Etkinlikleri – Ramazan’dan Sufiliğe, Gelenekten Modernizme”

Her şey onunla başlar…

Bizim için çorbanın ne denli önemli bir yemek olduğunu anlamak açısından ülkemizin 7 bölgesine, sayısız çorba çeşitliliğine bakmak yeterli olur. Belki de Anadolu coğrafyası dünyanın en zengin çorba çeşitliliğine sahiptir. Bakliyatlı, tahıllı, etli, sakatatlı, yoğurtlu, sütlü, sebzeli ve deniz ürünlü çorbalarımız hazırlanma şekli, pişirme metotlarıyla da çok farklılaşır. Bir de özel gün çorbalarımız vardır; düğünlerde yaptığımız etli düğün çorbası ya da hasta ziyaretlerine götürdüğümüz yoğurtlu pirinç çorbası gibi.Benim için çorbaların padişahı olan tarhanaysa en çok sabah kahvaltısına yakışır. Soğuk kış gecelerinin şifalı akşam yemeği olarak da sofrada yerini alır. Her biri bir lezzet şaheseri olan Hatay’ın içliköfteli ayvalı ekşi aşı çorbasıyla tuzlu yoğurtlu oruk çorbasıysa kültür tanımlamasının örnekleri olabilir.Kimisi hüzünlü, bazısı sevinçli hikâyeler anlatan çorbalarımız için belki de bir kitap yazılmalı. Yaşlılar için pişirilen sakala çarpan, pahalı malzemelerle yapılan ev yıkan, büyük boy ve küçük boy içliköftelerle hazırlanan analıkızlı, yeşil mercimekli nohutlu bir Anadolu çorbası olan dulavrat çorbası, parayı çağrıştıran şekliyle para para, dedelerimin çok sevdiği kurut katıklı çorba, hikâyesiyle sizi ağlatacak ezogelin, parmağa takılan yüksükle kesilen yüksük çorbası, ince bulgurdan sertçe hazırlanan, mini köftelerle yapılan kurşun aşı, yabani pancarlı tirşik çorbası, sadece unla yapılan püşürük çorbası, soğuk kış gecelerinin bir ritüeli olan arabaşı; adına efsaneler yazılmış, kutsallık atfedilmiş aşure, pekmezin kattığı tatlı tadıyla ünlenen şirinli çorba ve benim favorim meyaneli, bol naneli tutmaç çorbası, şimdilerdeyse en sevdiğim sütlü balkabağı çorbası…Ayvalı balkabağı çorbası(4 kişilik)NE LAZIM? ◊ 1 dilim soyulmuş balkabağı (yaklaşık 300-350 gr)◊ 1 adet iri boy kırmızı soğan◊ 1/2 orta boy ayva (yaklaşık 150-160 gr, ayva yerine elma da kullanabilirsiniz)◊ 3 diş sarımsak◊ 3 yemek kaşığı sızma zeytinyağı◊ 1 adet çarliston biber◊ 1 çay kaşığı tuz, karabiber, pul biber (varsa köri)◊ 6 su bardağı sıcak su◊ 1 yemek kaşığı nane, kekikNASIL YAPARIM?◊ Önce balkabağını kuşbaşı et formunda dilimleyip yemeklik doğranmış soğanla beraber orta boy bir tencereye koyun. Ayvayı soyup küp doğrayın ve sarımsaklarla beraber tencereye ekleyin.◊ Zeytinyağını ve ince halka doğranmış çarliston biberi katıp orta ısılı ocağın üzerine koyun. Sıcak suyu da üzerine döküp pişmeye bırakın.◊ Ara sıra karıştırarak, ayva ve balkabağı yumuşayıncaya dek pişirip ocaktan alın. Tuz, karabiber, pul biber, nane, kekik ve varsa köriyi ekleyin. Bir el blendırını tencereye daldırıp tüm malzemeler püre oluncaya dek çekin. Tadı biraz ekşi, tarhana çorbası kıvamlı bu meyveli çorbayı bence seveceksiniz.Patatesli Mengen çorbası(8 kişilik)NE LAZIM? ◊ 6 su bardağı su (et ya da tavuk suyu olabilir)◊ 2 su bardağı süt◊ 1 Türk kahve fincanı pirinç◊ 1’er çay kaşığı tuz, karabiber, pul biber◊ 1 yemek kaşığı kuru nane◊ Ayrıca 2 adet orta boy patates◊ Kızartmak için yeterince sıvıyağMeyanesi için◊ 1 su bardağı yoğurt◊ 1 adet yumurta sarısı◊ 1 yemek kaşığı tepeleme unNASIL YAPARIM?◊ Patatesleri soyup tavla zarı formunda minik dilimleyin. Kızgın yağda kızartıp kâğıt havlu üzerine alın. Orta boy bir tencereye soğuk su ve sütü koyup orta ısılı ateşte kaynamaya bırakın.◊ Kaynayınca pirinç, tuz, karabiber, pul biber ve kuru naneyi ilave edin. Ara sıra karıştırarak 10 dakika, pirinçler hafif yumuşayıncaya kadar pişirin.◊ Meyanesi için büyük bir kâsede yoğurt, yumurta sarısı ve unu tel çırpıcıyla iyice çırpın. Kaynamakta olan çorbanın suyundan 2-3 kaşık koyup ılıtın ve sonra da yavaş yavaş çorbanın içine aktarın. Sürekli karıştırarak çorbayı 5 dakika pişirin. Kızarmış patatesleri ekleyip, 5 dakika kaynatıp ocaktan alın. Sıcak servise sunun.Etli düğün çorbasıNASIL YAPARIM?(8 kişilik)NE LAZIM? ◊ 500 gr kuzu kuşbaşı eti (çok minik doğranmış veya 4-5 adet kuzu gerdan eti)◊ 1 adet iri boy soğan◊ 4 yemek kaşığı zeytinyağı◊ 7-8 adet tane karabiber◊ 12-13 su bardağı sıcak su◊ 1 tatlı kaşığı tuz◊ 3 yemek kaşığı tepeleme un◊ 100 gr tereyağı◊ 2 su bardağı su (oda sıcaklığında)◊ 1’er çay kaşığı tuz, karabiber, kırmızı toz biber◊ Orta boy bir tencerede kuşbaşı etleri (ya da geleneksel usulde yapıldığı gibi kuzu gerdan etini de kullanabilirsiniz.)orta ısılı ateşte karıştırarak 5 dakika kavurun. Zeytinyağını katıp 5 dakika daha karıştırarak kavurduktan sonra üzerine kaynamış suyu aktarın.◊ Soyup 4’e böldüğünüz soğanı, tane biberi ve tuzu da ekleyip tencerenin kapağını kapatın. Bu işlemi düdüklü tencerede de yapabilirsiniz (düdük foşlayınca 25 dakika daha pişirip ocaktan alın).◊ Etler iyice yumuşayınca ocaktan alın. Tel süzgeçle suyunu süzün. Et suyunu kepçeyle ölçün, 16 kepçe su lazım. Kalanını suyla tamamlayın. Etleri de süzgeçten kaşıkla bir tabağa alın.◊ Çorbayı pişireceğiniz tencereye tereyağını koyup, eritin. Hemen unu ilave edip tel çırpıcıyla sürekli karıştırarak 2 dakika kavurun, unun kokusu çıksın.◊ Oda sıcaklığındaki suyu azar azar una ilave ederek sürekli karıştırın, topak olmasın.◊ Ayırdığınız 16 kepçe et suyunu (sıcak-ılık olabilir) yavaş yavaş tencereye aktarın. Tel çırpıcıyla sürekli karıştırarak çorba suyunu kaynatın. Tuz ve baharatını katın.◊ Etleri ilave edip 5-7 dakika daha pişirdiğiniz çorbanız servise hazır. İsterseniz üzerine tereyağında kızdırılmış toz biber gezdirebilirsiniz.Bizim evin ramazan çorbası(10 kişilik)NE LAZIM◊ 250 gr az yağlı dana kıyma◊ 1 adet küçük boy kuru soğan◊ 1’er çay kaşığı tuz, karabiber◊ 1/2’şer çay kaşığı kimyon, yenibahar◊ 2 yemek kaşığı sıvıyağ◊ 2 yemek kaşığı un◊ 1 su bardağı dolusu kesme erişte (arpa şehriye ya da makarna erişte de kullanabilirsiniz)◊ 500 gr süzme yoğurt (yaklaşık 2 su bardağı dolusu)◊ 2 tepeleme yemek kaşığı un◊ 2 adet yumurta◊ 1’er çay kaşığı tuz, karabiber◊ 8-9 su bardağı sıcak et ya da tavuk suyu◊ 25 gr tereyağı ya da 4 yemek kaşığı zeytinyağı◊ 1 yemek kaşığı kuru naneNASIL YAPARIM?◊ Köfteleri hazırlamak için kıyma, tuz, karabiber, kimyon ve yenibaharı derin bir kaba koyun. Rendelediğiniz soğanın suyunu sıkıp ilave ettikten sonra birkaç dakika sıkıca yoğurun.◊ Bir tepsiye 2 yemek kaşığı un serpin. Köfte harcından nohut büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın. Köfteleri tepsideki una bulayın ve buzdolabında 1 saat kadar bekletin.◊ 2 yemek kaşığı sıvıyağı bir tavada kızdırın. Buzdolabından çıkardığınız köfteleri tavayı sallayarak kızartın, el kevgiriyle süzerek bir tabağa alın.◊ Diğer taraftan süzme yoğurt, yumurtaları ve unu büyükçe bir tencereye koyup tel çırpıcıyla çırpın. Üzerine 8 su bardağı suyu (et ya da tavuk suyu) ekleyip tekrar çırpın.◊ Orta ısılı ateşte sürekli karıştırarak kaynayıncaya kadar pişirin. Tuz ve karabiberi serpip kaynamaya başlar başlamaz kesme erişteyi ve köfteleri ilave edin. Sürekli karıştırmaya devam ederek erişteler yumuşayıncaya kadar, 5-6 dakika daha pişirin ve ocaktan alın.◊ Bir tavada tereyağını eritin ya da zeytinyağı kızdırın. Naneyi kızgın yağa ilave edip ocaktan alın. Yağlı sosu çorbaya katın. Pul biber ya da isot da katabilirsiniz. Çorbayı sıcak servis edin.Mercimekli tarhana çorbası(6 kişilik)NE LAZIM? ◊ 10 adet topak tarhana (Afyon’un göceli tarhanasından ) ◊ 1 su bardağı haşlanmış mercimek ◊ 5 yemek kaşığı zeytinyağı (veya tereyağı) ◊ 2 tatlı kaşığı domates salçası◊ 2 çay kaşığı tuz, karabiber ◊ 1 yemek kaşığı kuru nane ◊ 2 çay kaşığı kırmızı pul biber◊ 8-10 su bardağı et ya da tavuk suyuNASIL YAPARIM?◊ Topak tarhanayı derin bir kaba aktarıp, üzerine 3 su bardağı suyu ekleyip bir gece bekletin. Ertesi gün çatal ya da tel çırpıcıyla karıştırarak iyice ezip bulamaç haline getirin.◊ Zeytinyağını orta boy bir tencerede hafifçe kızdırdıktan sonra üzerine rendelenmiş domatesi ya da salçayı ekleyin. Sürekli karıştırarak yaklaşık 2-3 dakika pişirdikten sonra suda ezilmiş tarhanayı tencereye aktarın.◊ Orta ısılı ateşte, sürekli karıştırarak et ya da tavuk suyunu yavaş yavaş tencereye aktarın. Tel çırpıcı ya da tahta kaşık yardımıyla sürekli karıştırarak tarhananın topaklanmasını engelleyin. Tuz ve karabiberi de serpin.◊ Tarhana çorbası kaynamaya başlar başlamaz haşlanmış mercimeği tencereye aktarın.◊ Çorbayı kısık ateşte ara sıra karıştırarak 10 dakika daha pişirip ocaktan alın. Kuru naneyi katıp karıştırın. İsterseniz üzerine, tereyağında kızdırılmış kırmızı pul biber ya da sadece pul biber gezdirip sıcak servis edin.

Source: Sahrap Soysal


Zonguldak’ta madenciler ilk sahuru, yerin 120 metre altında yaptı

Kentin en önemli geçim kaynağı olan taş kömürü üretimi, birçok maden ocağında 3 vardiya şeklinde 24 saat sürüyor. Kilimli ilçesi Gelik beldesinde özel bir maden şirketine ait ocakta 00.00-08.00 vardiyasında çalışan işçiler, Ramazan ayının ilk sahurunu maden ocağında yaptı. Yerin 120 metre altında, sahur vaktinin gelmesiyle çalışmalarına ara veren maden işçileri, tahkimat malzemelerinden ve tahtadan yer sofrası kurdu. Evlerinden getirdikleri yiyecekleri kömür karası elleriyle hazırlayan işçiler, birlikte dua ederek ilk sahurlarını yaptı. İşçiler sahurun ardından işlerine döndü.

“ISITMA SORUNU OLDUĞU İÇİN SULU YEMEĞİMİZ YOK”

16 yıllık maden işçisi Turan Açıkgöz (51), kurdukları sahur sofrasında ısıtamadıkları için sulu ve sıcak yiyecek bulunmadığını belirtirken, “Madende bütün arkadaşlar ellerinde ne varsa getirirler ortaya koyarız, kardeş gibi herkes oturur, yeriz. Ramazan ayının tüm İslam alemine, tabii ki Zonguldaklı madencilere hayırlara vesile olmasını diliyorum. Kazasız, belasız çalışmayı nasip etsin, Cenab-ı Allah. Soframızda, aperatif şeyler var. Isıtma sorunu olduğu için sulu yemeğimiz yok. Domatesimiz, soğanımız var. Dolma, zeytin, peynir, kek. Ramazanın bereketi köfte var. Poğaça getirmiş arkadaşlar. Zaten yerin altında çalıştığın zaman arkadaşlarınla beraber oturup o ortamı yaşıyorsun ya, önemli olan o. Burada kazasız belasız, akraba gibiyiz hepimiz. Değişik ilçelerden gelmiş arkadaşlar, kardeş kardeş çalışıyoruz.” dedi.

“KAZASIZ BELASIZ BİTİRİRSEK, KALKIP ÇOLUK ÇOCUĞUMUZUN YANINA GİDİYORUZ”

Ramazan ayındaki sahurları 30 yıla yakındır ailesinden uzakta yaptığı söyleyen Cemal Altun (62), “İlk sahuru yapıyoruz yer altında. Arkadaşlar ne varsa getirmişler. Yeraltında domates, soğan, zeytinin tadı bir başka. Her şey lezzetli. Yer üstündeki gibi değil ama yeraltında daha farklı şeyler var. Ondan sonra da kalkıp besmele çekip işimize devam ediyoruz. Kazasız belasız bitirirsek kalkıp çoluk çocuğumuzun yanına gidiyoruz. 35 yıldır madendeyim, madencilik Zonguldak’ın kaderi. Madenci olmazsa olmaz. İyi bir duygu, alın teri, kazandığın paranın kıymetini biliyorsun, bereketli. Madencinin parası bereketli, alın teri çünkü. Aşağı, yukarı 25- 30 yıl ailemden ayrı sahur geçirmişimdir. Aileyle olmak da iyi, arkadaşlarla olmak da. Çünkü biz buraya ekmeğimizin parasını kazanmak için geliyoruz.” diye konuştu.

Source:


Madencilerden yerin 200 metre altında ilk sahur

Zonguldak ın Kilimli ilçesine bağlı Gelik beldesinde özel bir şirket tarafından işletilen maden ocağında mesaide olan işçiler, sahur vaktinin yaklaşmasıyla ahşap direk ve kalaslardan masalarını kurdu. Baretlerinin ışığının aydınlattığı ocak içinde ilk sahurlarını yapmanın heyecanını yaşayan maden işçileri, yanlarında getirdikleri domates, salatalık, soğan, biber, peynir, zeytin, konserve ve ekmeği kömürden kararmış elleriyle yedi. AA nın haberine göre; ailelerinden uzak ilk sahurlarını yerin 200 metre altında yapan işçiler, ezan vaktinin gelmesiyle oruca niyetlenerek dua etti. İşçiler, daha sonra maden ocağındaki mesailerini sürdürdü. EMEĞİN BAŞKENTİNDEYİZ Maden mühendisi Samet Akduman, çalıştığı maden ocağında 6 yıldır mühendis olarak görev yaptığını söyledi. Yer altında doğayla mücadele ettiklerini anlatan Akduman, Kömürü yeryüzüne çıkartıyoruz. Emeğin başkentindeyiz. Enerjiye ülke olarak her zaman ihtiyacımız var. Her zaman da ihtiyacımız olacak. Arkadaşlarımızla sürekli mücadele içerisinde bu enerjiyi ülkemize katmak için var gücümüzle çalışıyoruz. dedi. Akduman, maden ocağında aile gibi olduklarını belirterek, Ekibimizle aile gibiyiz, böyle de olmak zorundayız. İki ailemiz var denilebilir. Hep birlikte aynı mücadelenin içerisindeyiz. İlk sahuru burada birlikte yaptık. Allah daha nice sahurlar görmeyi, kazasız belasız çalışmayı nasip etsin inşallah. diye konuştu. İki yıldır maden işçiliği yapan Mustafa Dedeoğlu da maden ocağında çalışmanın zor olduğunu aktararak, İnsan zorlanıyor ilk başta ama bir şekilde yapıyoruz. Alışınca bir şey değil ama alışkın olmayınca zor. Sözle ifade edilecek bir şey değil yaşanması lazım. Arkadaşlarla sahurumuzu yaptık. İşimizin başına döneceğiz. Tüm İslam alemine hayırlı ramazanlar diliyorum. ifadelerini kullandı. Maden işçisi Can Köseli ise mesai arkadaşlarıyla her zaman birlik, beraberlik ve dayanışma içerisinde olduklarını kaydederek, Bizim için en değerli cevher arkadaşlarımız ve buraya kaç kişi girdiysek o kadar kişi çıkmak. İkinci planda kömür üretimi. Önce emniyetimiz aldıktan sonra gerisi zaten gelir. değerlendirmesinde bulundu. *Haberin fotoğrafları İHA tarafından servis edilmiştir.

Source: Habertürk


TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken: “Ramazanda yardımlar bilinçli şekilde gerçekleşmeli”

Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, Ramazan yapılan yardımlarla ilgili açıklamalarda bulundu.
Palandöken, Ramazan ayında yapılacak yardımların amacına ulaşmasının çok önemli olduğunun altını çizdi.

TESK Genel Başanı, “Yardımların hem yerine ulaşması hem de verilen insanlar için onur kırıcı olmaması önemli. Bunun için ihtiyaç sahiplerinin gereksinimlerinin belirlenmesi, ayni veya nakdi yardımların buna göre yapılması gerekir.” ifadelerini kullandı.
“Yardımların yerine ulaşması çok önemli”
TESK Genel Başkanı Palandöken, Ramazan ayı yardm kolilerinin artık bir satış stratejisine dönüştüğünü belirtip, yardımların hem yerine ulaşması hem de verilen insanlar için onur kırıcı olmamasının çok önemli olduğundan şöyle bahsetti:
“Ramazan ayında yardımların amacına uygun olarak dağıtılması, kimsenin birbirinden haberi olmadan ihtiyaçların karşılanması, bu ulvi ayın olmazsa olmazıdır.

Ancak Ramazan kolileri artık TV ekranlarında ve reklamlarda içinde ne olduğu belli olmayan, ihtiyaç sahibinin gereksinimleri tespit edilmeden hazırlanan ve hediye paketi olarak lanse edilen bir satış stratejisine dönüştü. Yardımların hem yerine ulaşması hem de verilen insanlar için onur kırıcı olmaması önemli. Bunun için ihtiyaç sahiplerinin gereksinimlerinin belirlenmesi, ayni veya nakdi yardımların buna göre yapılması gerekir.”
“Yardımlar bilinçli şekilde gerçekleştirilmeli”
Bendevi Palandöken, Ramazan ayında yapılacak yardım ve dayanışmanın bilinçli şekilde gerçekleşmesinin çok önemli olduğunun altın çizerek, şu açıklamalarda bulundu:
“Acaba ihtiyaç sahibi kişi çocuğunun mamasını mı alacak, elektriği mi kesik, doğal gazı mı yanmıyor ya da başka bir ihtiyacı mı var, bunu en iyi kim bilir? Semtindeki esnaf bilir.

Hem Diyanetin hem de yardımları yapacak insanların bu konuda duyarlı olması gerekir. Yıllardır aynı şekilde, hatta kamyonların üzerine çıkılıp reklam yapılmak suretiyle insanları rencide edecek şekilde yapılan yardımlar, yardım değildir.
Kimseyi incitmeden, herkesin ihtiyacını tespit ederek ve kullanılabilir ürünler sunarak hareket etmek gerekir. Kendi yemediğinizi başkasına ikram etmek kimseye hayır sağlamaz. Bu nedenle değerli yurttaşlarımızın, bu manevi duyguların gerçekleşeceği güzel ayda yapacakları yardımları ve dayanışmayı bilinçli şekilde gerçekleştirmelerini diliyoruz.
Komşularınız, akrabalarınız ve aile büyüklerinizle ağız tadıyla bir Ramazan ayı geçirmenizi temenni ediyoruz. Esnaf ve sanatkarlar olarak bu konunun ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz.”

Source: Dünya Gazetesi


Yıllarca dinlediğimiz Yemen türküsü bakın hangi yöreye ait çıktı

Türk halk müziği sanatçısı ve araştırmacı-yazar Aygün Çam, Elazığ türkülerine yönelik yaptığı derleme ve araştırma çalışmalarında önemli bir ayrıntıya ulaştı. Çam, TRT repertuvarında Muş yöresine ait olarak geçen “Yemen türküsünün”, aslında Elazığ”ın Harput yöresine ait olduğunu tespit ettiklerini belirtti. “Türkü, 1905 yılında Elazığ”da Yemen”e giden redif alaylarının söylediği bir ağıttır” diyen Çam, “Bu eserin Elazığ”da yazıldığı ve söylendiği, yerel kaynaklarda açıkça kayıtlıdır. Ancak TRT repertuvarında türkünün 1944 yılında Muzaffer Sarısözen tarafından derlendiği, kaynak kişinin Duriye Keskin olduğu ve yörenin Muş olarak geçtiği bilgisi yer alıyor” ifadelerini kullandı. Yaptıkları kapsamlı araştırmalar sonucu önemli belgelere ulaştıklarını belirten Çam, konuyla ilgili en eski resmi belgenin 1936 yılında Elazığ Valiliği tarafından yayımlanan “Elaziz Halk Türküleri ve Oyunları” adlı kitap olduğunu vurguladı. 50 tane Elazığ yöresine ait türkünün yer aldığı eserin Beyazıt Devlet Kütüphanesinde yer aldığını ifade eden Çam, Yemen türküsünün de bu eserde yer aldığını belirterek, “Eser için kaynak kişi olarak Hafız Osman Öge gösterilmiş, derlemeyi Elazığ Halkevi Güzel Sanatlar Komitesi yapmış ve Vasfi Akyol notaya almıştır” şeklinde konuştu. Öte yandan, bu kitabın Türkiye Cumhuriyeti Maarif Derleme Müdürlüğünün logosunu taşıdığını belirten Çam, bunun da eserin Elazığ”da resmi olarak derlendiğini açıkça ortaya koyduğunu söyledi. 1937 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk”ün Elazığ Halkevi ziyaretinde, Hafız Osman Öge”nin Atatürk”ün sevdiği türkülerden biri olan “Aş Yedim Dilim Yandı” eserinin ardından “Yemen türküsünü” seslendirdiğini anlatan Çam, “Bu bile türkünün Harput ezgisi olduğunu kanıtlayan tarihi bir detaydır” dedi. Atatürk”ün sevdiği ve Türk tarihine damga vuran en önemli eserlerden biri olan Yemen türküsünün, Muş değil Elazığ”ın Harput yöresine ait olduğu belgelerle ortaya çıktığını dile getiren Çam, türkünün yöresinin yeniden Elazığ olarak düzeltilmesi adına TRT”den gerekli düzenlemeleri yapması için dilekçe ve gerekli raporları gönderdiklerini belirtti. “ELİME İLK ULAŞAN BELGENİN AYNISI İSTANBUL BEYAZIT KÜTÜPHANESİNDE DE VAR”Elazığ yöresine ait türküler ile ilgili derleme çalışmaları ve araştırmaları yürüttüğünü ifade eden Çam, “Yaptığım çalışmalarda bir Elazığ türküsünün TRT repertuvarında Muş yöresine olarak geçtiğini gördüm. Bununla ilgili geniş çaplı bir araştırma gerçekleştirdim. Bizler Elazığ”da bu türkünün Harput yöresinde 1905 yılında redif alaylarının kışlanın önünde toplanıp Yemen”e giden askerin türküsü olduğunu biliyoruz. Bu türküyü yazanın da seslendirenin de kimler olduğu Elazığ”da kayıtlıdır. Bununla ilgili bir çalışma gerçekleştirdik. Elime ilk ulaşan belge İstanbul Beyazıt Kütüphanesi”nde de var. 1936 yılında Elazığ Valiliği tarafından bastırılan Elaziz Halk Türküleri ve Oyunları adlı bir kitap var. Bu eser, 1936 yılında derlenmiş ve içerisinde 50 Elazığ türküsü var. Bu 50 Elazığ türküsünden birisi de Yemen türküsü olarak geçiyor. Kaynak kişi, Hafız Osman Öge, Elazığ Halkevi Güzel Sanatlar Komitesi ise derlemiş ve Vasfi Akyol da notaya almış” şeklinde konuştu. “YEMEN TÜRKÜSÜ SÖYLENEN TARİHTEN 8 YIL ÖNCE RESMİ BİR ŞEKİLDE DERLENEN BİR ESER OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ”Çam, açıklamasına şöyle devam etti: “Böylesi önemli bir belgeye ulaştık ama TRT repertuvarında yer alan bilgide ise 1944 yılında kaynak kişinin Duriye Keskin olduğu, Muzaffer Sarısözen tarafından derlendiği ve yörenin ise Muş olarak geçtiği söylenmektedir. Elazığ”da bu türkü söylenen tarihten 8 yıl önce resmi bir şekilde yine sağ üste köşesinde yazılana göre, TC Maarif Derleme Müdürlüğü”nün de logosu bulunmaktadır. Resmi olarak Elazığ”da derlenen bir eser olduğunu söyleyebiliriz. Yaptığımız çalışmalarda da tarih boyunca redif kışlalarının hiçbir zaman Muş”tan hareket etmediği, özellikle Yemen cephesinin tamamen Harput”taki o dönemki ismiyle Ma”mûretü”l-Azîz vilayetindeki askeri birliklerin buradan hareket ettiği açıkça bilinmektedir. Biz TRT”ye gerekli itirazlarımızı yaptık, dilekçelerimizi ve raporlarımızı sunduk. Eserin yeniden düzenlenerek yörenin tekrardan Elazığ yazmasını talep etmekteyiz. Ayrıca, 1937 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Elazığ ziyaretinde Elazığ Halkevi”nde düzenlenen bir gecede Hafız Osman Öge, kent yöresine ait türküleri seslendirirken, Atatürk”ün en sevdiği iki türkü olan ” Aş Yedim Dilim Yandı” türküyü ardından ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk için bir Harput ezgisi olarak Yemen türküsünü seslendiriyor.

Source: Www.star.com.tr


Hakan Mengüç: Sufilik ilahi dengeyi görebilmektir

YAŞITLARIM OYNARKEN, BEN DÜŞÜNÜRDÜM! – Hakan bey, çok erken yaşlarda ney üflemeye başlıyorsunuz ve beraberinde sufizme, tasavvufa olan ilginiz başlıyor. Nasıl bir çocukluğunuz vardı? Ney üfleyebilecek kadar sabırlı ve iç dünyası dingin bir çocuk muydunuz? Yaşıtlarınızdan kendinizi farklı hisseder miydiniz?HAKAN MENGÜÇ: Çocukluğumda her zaman biraz farklı olduğumu hissederdim. Yaşıtlarım oyun oynarken, ben çoğu zaman bir köşede oturur, izler ve düşünürdüm. Dünyayı, insanları, olayları anlamaya çalışırdım. İçsel bir yolculuk içindeydim belki de. Ney üflemek sabır gerektirir, evet ama benim içimde bu sabır doğuştan vardı diyemem. Ney, bana sabrı öğretti. O nefesi vermek, o sesi çıkarabilmek için sabrı ve teslimiyeti öğrendim. Ney, sadece bir enstrüman değil, aynı zamanda bir öğretmendi benim için. İlk başta zorlandım, ama sonra anladım ki ney üflemek, sadece fiziksel bir eylem değil, bir ruh hali. Neyin sesi, benim iç sesimdi aslında. HER İNSAN SUFİ DOĞAR – Araştıran, okuyan biri olmanın dışında sufi olma halinden bahsedebilir misiniz lütfen?HAKAN MENGÜÇ: Her insan sufi doğar ama her insan sufi kalamaz. Sufi olmak, sadece bir bilgi birikimi değil, bir varoluş hali. Kitap okumak bilgiyi artırır ama sufiliğin özü bilgide değil, yaşayıştadır. Bir sufi, olanı olduğu gibi kabul etmeyi, akışta kalmayı, kendini bir nehir gibi bırakmayı öğrenir. Sufi, sadece okumaz, sadece ibadet etmez; o, her anını farkındalıkla yaşar. Sufilik, hayata bilgelikle bakmaktır. İnsanı, doğayı, hayatın akışını olduğu gibi kabul edip, her şeyin içindeki ilahi dengeyi görebilmektir. – Dışarının, madde dünyasının fazlasıyla parlatıldığı günümüzde sizinki aslında önemli bir başkaldırı ama siz bunu direnç gibi değil akışın içinde doğal bir şekilde yaşıyorsunuz. Merkeze aldığınız tavır nedir?HAKAN MENGÜÇ: Direnmek yerine akışta kalmayı seçiyorum. Bir şeye karşı savaş açtığınızda, aslında onun etkisi altına girersiniz. Ben, hayatı olduğu gibi kabul etmeyi, madde dünyasının cazibesine kapılmadan, kendi iç ışığımı koruyarak yürümeyi tercih ediyorum. Merkeze aldığım tavır, dinginlik ve farkındalık. Bazen insanlar zanneder ki bir şeyleri reddetmek, onlardan uzak durmak gerekir. Oysa önemli olan, iç dünyanda sağlam durabilmek, dışarıdaki değişimlerden etkilenmeden kendi varlığını sürdürebilmektir. MÜZİK BENİM VAROLUŞ BİÇİMİM – Müzik yapıyorsunuz. Müzik, frekanslar, yaşam sizdeki karşılığı eminim çok doludur. Bizlere biraz sizin için ne anlam ifade ettiklerinden bahsedebilir misiniz lütfen?HAKAN MENGÜÇ: Müzik benim için sadece bir sanat değil, bir varoluş biçimi. Neyin sesi, insanın ruhuna dokunan bir sestir. Hz. Mevlana’nın dediği gibi, ney insandan kopmuş kamışın inleyişidir, ayrılığın feryadıdır ama aynı zamanda vuslatın da sesidir. Müzik bir titreşimdir, frekanstır, enerji akışıdır. Her nota, her ritim, insanın iç dünyasında bir kapıyı açar. Ben müziği, insanın özüne dönmesine yardımcı olan bir araç olarak görüyorum. Kimi kelimelerle ifade eder duygularını, kimi bir resimle. Ben müzikle ifade ediyorum. TEK AMACIM İNSANLARA ÖZLERİNİ HATIRLATMAK – Dokuz kitabınız var. Müzik, kitap, eğitimler, seminerler ve kendi kurduğunuz Girne Amerikan Üniversitesi’nde Sufi ve Doğu Felsefesi dersleri veriyor ve Sufi Akademisi’nin başkanlığını yapıyorsunuz. Tüm bunları yapabilmek için çok kuvvetli bir amacınız olsa gerek, nedir bu?HAKAN MENGÜÇ: Tek bir amacım var: İnsanlara özlerini hatırlatmak. Hepimiz bu dünyaya saf geldik, ama zaman içinde unutuyoruz. Kalbimizin sesini, içimizdeki gücü, hakikati unutuyoruz. Benim bütün çabam, insanların kendilerini hatırlaması için. Kitaplarım, müziğim, eğitimlerim, hepsi bu yüzden. İnsan, kendisini fark ettiğinde, içindeki ışığı gördüğünde, hayatı daha farklı yaşamaya başlar. YOL YÜRÜDÜKÇE AÇILIR – Yola çıkmanın ve adım atmanın önemini sıklıkla vurguluyorsunuz. Bunu okuyucularımız için açabilir misiniz?HAKAN MENGÜÇ: Düşünmek, plan yapmak önemlidir ama hareket etmedikçe bir şey değişmez. En büyük hata, her şeyin mükemmel olmasını beklemek. Oysa mükemmel zaman diye bir şey yoktur. Yol, yürüdükçe açılır. İlk adımı attığınızda, ikinci adım kendiliğinden gelir. Bir şeyi yapmak için her şeyi bilmek zorunda değilsiniz. Adım attıkça öğrenirsiniz, yol aldıkça gelişirsiniz. Mevlana’nın da dediği gibi, ‘Sen yola çık, yol sana görünür”. – Sizce neden varız? İnsan yaşamındaki amacını nasıl bulabilir ya da böyle bir amaç yok mu?HAKAN MENGÜÇ: Varoluşun sırrı, insanın kendisini gerçekleştirmesidir. Ama bu, büyük bir hedefe ulaşmak zorunda olduğumuz anlamına gelmez. Bazen sadece olmak yeterlidir. İnsan, akışa güvenmeli ve içindeki sesi dinlemeli. Gerçek amaç, içsel huzuru bulmaktır. Gerisi zaten kendiliğinden gelir. IŞIĞI YAK VE ONU PAYLAŞ! – Sizi en etkileyen insanlar kimlerdir?HAKAN MENGÜÇ: Sufiler, bilgeler, dervişler, filozoflar… Onlar, bu dünyanın gürültüsü içinde kendini tanımayı, anlamayı ve hakikati paylaşmayı seçenler. Hayatın gelip geçiciliğine aldanmadan, kalıcı olana yönelenler. Bu bana göre sadece bir yol değil, bir sorumluluk. Bir ışık yakıp, o ışığı başkalarıyla paylaşmak… İşte bu, insanın en kutsal vazifelerinden biri. – Peygamberler, gurular, dervişler inzivaya çekilirlermiş. İnsanın farkındalığı yükseldikçe dış kaynaklara ihtiyaç duymadan kendinden beslenebiliyor. Çok iş, çok insanla bir aradasınız. Yalnızlığa bakışınız nedir?HAKAN MENGÜÇ: Yalnızlık, eğer doğru yaşanırsa insanı büyüten bir şeydir. Ama yalnızlığı kaçış olarak değil, derinleşme aracı olarak görmek lazım. İnsan kendisiyle baş başa kalmayı öğrenirse, hayatın kalabalığında da kaybolmaz. Ben de bazen inzivaya çekilirim. Sessiz kalmak, iç sesini duymak için gereklidir. – O kadar sakinsiniz ki sinirinizin bozulduğu anlar oluyor mu? Neler sizin canınızı sıkar?HAKAN MENGÜÇ: Elbette, ben de insanım. Ama öfkemi nasıl yönettiğim önemli. Beni en çok rahatsız eden şeylerden biri, samimiyetsizlik ve riyakarlık. Bir insanın kalbinde başka, dilinde başka olması beni üzer. Ama bu duyguların beni yönetmesine izin vermem. Öfke geldiğinde onun gelmesini ve gitmesini izlerim sadece. Onu bastırmaya çalışmam. Çünkü bastırılan öfke, bir gün başka bir şekilde ortaya çıkar. AŞK AYNADIR – İlişkilerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Aşka bakışınız hayat yolculuğunda sizdeki yeri nedir?HAKAN MENGÜÇ: Aşk, insanın ruhunu büyüten bir şey. Ama aşkı sahip olma duygusuyla karıştırmamak lazım. Gerçek aşk, karşıdaki kişiyi olduğu gibi kabul edebilmektir. Birini sevdiğinizde, onun değişmesini beklemezsiniz. Aşk, insanı olgunlaştırır, bazen de sınar. Ama her halükarda, aşk insana kendini gösteren bir aynadır. SOHBETTEN İZLENİMLERİM – Pırıl pırıl… İnsana sadece ruhani değil giyimindeki özen ile de temiz bir duygu bırakıyor.- Güler yüzlü ve ona bu çok yakışıyor.- Sakin, huzurlu.- Zorlamasız.- İyi bir dinleyici. İKİLİ SEÇENEKLERDEN BİRİNİ SEÇİN – Yürüyüş – Koşu: Yürüyüş- Sabretmek – Sıkılmak: Sabretmek- Susmak – Konuşmak: Susmak- Dans Etmek – Oturmak: Dans Etmek- Klasik – Modern: Klasik- Dobra – Politik: Dobra- Samimi – Mesafeli: Samimi- Uykucu – Uykusuz: Uykucu- Sakin – Heyecanlı: Sakin- Kitap – Dergi: Kitap- Doğa – Konfor: Doğa- Kedi – Köpek: Kedi- Güneş – Yağmur: Yağmur- Çay – Kahve: Çay- Ot – Et: Ot- Rahat – Disiplinli: Disiplinli- Affetmez – Unutur: Unutur- Tatlı – Tuzlu: Tatlı- İtalyan Yemeği – Çin Yemeği: İtalyan Yemeği- Esprili – Ciddi: Esprili KİMLİK – Burcu: Oğlak.- Okuduğu okullar: Uludağ Üniversitesi ve Berklee College Of Music.- Bekar-aile: Bekar- İlgi alanları: Doğu felsefesi, müzik, orman yürüyüşleri, insan psikolojisi, az bilinen yerelere seyahat, masa tenisi, denizcilik. YÜZDE YÜZ – Senin için yüzde yüz tek gerçeklik nedir?:
An’ın kendisi. Çünkü geçmiş zihin, gelecek kaygıdır. Tek gerçek olan, şu an yaşadığımız andır. – Yüzde yüz olmak istediğin yer neresi?:
Kendi iç huzurumun olduğu her yer. Mekanlar geçicidir ama içindeki dinginlik kalıcıdır. – Yüzde yüz güvendiğin kişi?:
Kalbim. İnsan bazen kendini bile yanıltabilir ama kalbinin derinliklerinden gelen sese güvenmeyi öğrenmeli. – Yüzde yüz bilmek istediğin şey?:
İnsan ruhunun tüm sırları. Çünkü insanı en çok kendisi şaşırtır. NOKTALI YERLERİ DOLDUR – ….. çok iyi yaparım: İnsan analizini. – ….. olmayı hiç beceremem: Politik olmayı.
– Çevrem beni …… olarak tanımlar: Hem çok neşeli hem çok sakin biri. – Az kişi bilir ben iyi ….. yaparım: Yemek. MANEVİ ANLAMDA YAŞAMDAN – Kazandıklarım: Farkındalık, sabır, içsel huzur, kendimi tanıma yolculuğu. – Yatırımlarım: Kitaplarım, müziğim, öğrencilerim ve paylaştığım bilgiler. SANA DAİR KISA KISA – Yazar, müzisyen ve eğitmen olmasaydın ne olmak isterdin?:
Gezgin bir denizci olmak isterdim. Dünyayı farklı gözlerle görmek, kültürleri deneyimlemek beni her zaman heyecanlandırmıştır. – 20 yıl önceki haline döndün, ona ne öğüt verirdin?:
Cesaret. Kendine güven, ertelemeyi bırak ve hayatın sunduğu fırsatları kaçırma. Hayat beklemez, sen de bekleme. – Hayat motton varsa nedir?:
Sorulmadan söyleme, çağrılmadan gitme. İYİ Kİ… – İyi ki yapmışım: Ney üflemeye başlamışım. Çünkü ney, sadece bir enstrüman değil, bir yolculuk.- İyi ki kabul etmişim: Kendimi olduğum gibi. Eksiklerimle, fazlalarımla, inişlerimle çıkışlarımla.- İyi ki başladım: Yazmaya. İnsan kendini yazdıkça daha iyi anlıyor.- İyi ki yapmamışım: Acele kararlar vermemişim. Bazı şeyler zamanla anlam kazanıyor.

Source: Gözde Yener Birman


Zekat, fitre ve yardımlar konusunda anlamlı uyarı

Manevi duyguların ön plana çıktığı, oruç ve paylaşım ayı ramazana ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Arpaguş, Kur”an-ı Kerim”in indirildiği ve oruç ibadetinin farz kılındığı bu ayın, Müslümanlar için en kutsal ay olduğunu hatırlattı.Ramazanda hem anlam hem kıraat bakımından Kur”an-ı Kerim”le daha yoğun vakit geçirilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Arpaguş, “Müminlerin dikkat etmesi gereken hususlar, sadece bu aya hasredilecek hususlar değil. Bir müminin her gününün aynı olması gerekir. Beklenen budur. Ancak kutsal zaman dilimleri, çoğu zaman toplumumuzda ve İslam dünyasında dini hayatın içinde daha yoğun olduğumuz zaman dilimleridir. Bu kazanımları bir yıla yaymaya çalışırsak daha sonra kazançlı çıkarız.” ifadelerini kullandı.İstanbul Müftüsü Arpaguş, ramazan ayının sadece aç kalınarak değil, ibadet ve erdemle geçirilmesi, bu ayda Allah”ın emir ve yasaklarına karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.”Cenabıhakk”ın bizim aç, susuz kalmamıza ihtiyacı yoktur” diyen Arpaguş, sözlerini şöyle sürdürdü:”Oruç tuttuğumuz halde Cenabıhakk”ın bize emrettiği başka yasakları işlemeye devam edersek, ahlaki zaaflarımızdan bir türlü kurtulamazsak, dedikoduya, harama, helale dikkat etmeme gibi hususları devam ettirirsek, bu ibadetlerden maksadı elde etmiş olamayız. İman ettiğimiz bütün hususlara, ibadet hayatı olarak İslam”ın bize emrettiği hakikatlere ve inancımızın ve amelimizin bize yüklediği ahlaki erdemlere sahip çıkabilmeliyiz. Bir mümin olarak hayatımızın nasıl olması gerektiğine dair ipuçlarını bu ayda yakalayıp, hayatımızın geri kalanına tatbik etmenin çarelerini aramak durumundayız.”- “İYİLİĞİ ÇOĞALTMAK İÇİN GAYRET SARF EDİLMELİ”Diyanet İşleri Başkanlığının, bu yıl ramazan ayının temasını “iyilik” olarak belirlediğini aktaran Arpaguş, ramazanın iyilik ayı olduğunu ve bu ayda yapılan hayır ve güzelliklerin sevabının daha fazla olduğunu ifade etti.İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Arpaguş, ramazan boyunca bir insanın gönlünü almaktan, ihtiyaçlarını gidermeye kadar iyiliğin her türlüsünün yapılması ve bu ayda iyiliği çoğaltmak için gayret sarf edilmesi gerektiğini söyledi.İnsanların ramazan ayında zekat ve fitre verdiğini, ihtiyaç sahipleri için koliler hazırlayıp dağıttığını ve iftar sofraları kurduğunu hatırlatan Arpaguş, şöyle konuştu:”Fakirlerle olan ilişkilerimizde onları rencide etmeden iyilik yapmanın yollarını aramalı, hassasiyetlere dikkat etmeliyiz. Yardım kolisi vereceksek mahallesinde, komşusunda onları rencide etmeyecek şekilde ulaştırmamız gerekir. İftara çağıracaksak yediğimizden yedirip, içtiğimizden içirip, yani onları farklı bir yerde ağırlamak yerine onlarla bir arada iftar edebilmenin ve gönüllerini almanın yollarını aramalıyız. Zekat verirken de bu ibadette bize yardımcı olduklarını düşünerek onları rencide etmeden, geleneğimizdeki bir elin verdiğini diğer elin duymaması gibi bir hassasiyet gözetmeliyiz.”- RAMAZAN PROGRAMLARIİstanbul Müftülüğü olarak camilerde, Kur”an kursları ve gençlik merkezlerinde vatandaşlara ramazanda hizmet sunmak için yaptıkları hazırlıklara değinen Safi Arpaguş, birçok yerde geleneksel mukabelelerin, hatimlerin, ilahiler ve kasidelerle birlikte gönülleri coşturan Enderun teravihlerinin icra edileceğini bildirdi.Prof. Dr. Arpaguş, ramazanda Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye gibi tarihi camilerin aynı zamanda ziyaretgah olma özelliği taşıdığını, bu nedenle bu camilerin temizlikten teşrife kadar özel olarak hazırlandığını dile getirdi.Gençlik merkezi ve Kur”an kurslarında gençlere yönelik iftar programlarının düzenleneceği bilgisini de veren Arpaguş, “İstanbul Müftülüğümüzün mobil ikram aracı ile de ilçe meydanlarında iftar ve iftariyelik ikram edeceğiz. Bunun yanında ramazan ayı boyunca şehit ailelerimizle, yetimlerimizle, kimsesizlerimizle, yaşlılarımızla İstanbul Müftülüğü olarak iftarlar tertip ettik. Böyle kutlu bir mevsimde onları yalnız bırakmamak, onlarla olmak adına gayret ediyoruz.” dedi.Arpaguş, insanların başta oruç ve zekat olmak üzere, dini konulara ilişkin sorularına tüm ilçe müftülükleri ve Alo 190 Fetva Hattı ile cevap verdiklerini belirtti.

Source: Www.star.com.tr


Oscar Ödülleri”nin 97 yıllık serüveni

Bu yıl 97″ncisi düzenlenecek olan Oscar Ödülleri, 3 Mart”ta Los Angeles”taki Dolby Theatre”da sahiplerini bulacak.Tüm dünyanın gözlerini çevirdiği büyük gece öncesinde sinema dünyasında heyecan dorukta. Bu yılın adayları arasında öne çıkan filmler ve performanslar, ödül sezonunu oldukça çekişmeli hale getiriyor.Ödül sezonunda sıkça gündeme gelen Anora, Conclave, The Substance, Emilia Perez, The Brutalist ve Wicked gibi yapımlar, güçlü hikayeleri, etkileyici oyunculukları ve sinematografik başarılarıyla Oscar”ın en iddialı adayları arasında yer alıyor.- İLK OSCAR ÖDÜLLERİ 1929″DA DÜZENLENDİResmi adıyla Akademi Ödülleri olarak bilinen Oscar Ödülleri, Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (AMPAS) tarafından sinemanın etkisini ve endüstrinin gelişimini onurlandırmak amacıyla düzenlenmeye karar verildi.İlk tören, Büyük Buhran”ın başladığı 1929″da 270 kişinin katılımıyla yapıldı ve yalnızca 15 dakika sürdü. 1930″lardan itibaren ise tören daha geniş kitlelere hitap etmeye başladı.İlk “En İyi Film” ödülünü kazanan yapım, yönetmenliğini William Wellman”ın üstlendiği “Wings” oldu. Bu film, aynı zamanda tamamen sessiz olan ve bu kategoride ödül kazanan tek film olarak tarihe geçti.Emil Jannings, “The Last Command” ve “The Way of All Flesh” filmlerindeki performanslarıyla ilk “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazandı. Janet Gaynor ise “7th Heaven, Sunrise: A Song of Two Humans” ve “Street Angel” filmlerindeki performanslarıyla ilk “En İyi Kadın Oyuncu” ödülüne layık görüldü.- OSCAR HEYKELCİĞİNİN HİKAYESİOscar heykelcikleri, AMPAS”ın kurucu üyelerinden ve Metro-Goldwyn-Mayer (MGM) stüdyolarının baş sanat yönetmeni Cedric Gibbons tarafından tasarlandı.Gibbons elinde kılıç tutan ve Akademi”nin orijinal dallarını temsil eden beş kollu film makarasının üzerinde duran bir şövalye figürü çizdi.Bu tasarımı hayata geçirmek için heykeltıraş George Stanley görevlendirildi. Bu heykelcikler ilk bronzdan yapıldı ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında malzeme yetersizliği nedeniyle alçıdan üretildi, savaş sonrası 24 ayar altın kaplanarak yeniden üretilmeye başlandı.- OSCAR”IN REKORLARIEn çok Oscar kazanan filmler “Ben-Hur”, “Titanik” ve “Yüzüklerin Efendisi: Kralın Dönüşü”, her biri 11 ödülle bu rekoru paylaşıyor.ABD”li film yapımcısı Walt Disney, 26 ödülle en çok Oscar kazanan kişi olarak tarihe geçti.En genç Oscar kazanan oyuncu ise 10 yaşında “Paper Moon” filmiyle “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü kazanan Tatum O”Neal.Anthony Hopkins, 83 yaşındayken “The Father” filmiyle en yaşlı “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü kazanan oyuncu unvanını elinde bulunduruyor.ABD”li oyuncu Christopher Plummer ise 82 yaşında “Beginner” filmiyle “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü kazandığında, bu ödülü kazanan en yaşlı oyuncu oldu.Son olarak 21 adaylıkla ünlü oyuncu Meryl Streep, en fazla Oscar adaylığı alan kişi olarak öne çıkıyor.- OSCAR ÖDÜLLERİ”NİN UNUTULMAZ ANLARI”Baba” filmindeki rolüyle 1973″te “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazanan Marlon Brando, ABD”de Amerikan yerlilerine yapılan muameleye dikkati çekmek için törene katılmadı. Brando, töreni boykot ederek yerine o dönemde 26 yaşında olan Amerikan yerlisi aktivist Sacheen Littlefeather”i gönderdi.Oscar”da sahne alan ilk Amerikan yerlisi Littlefeather, 60 saniyelik konuşmasının ardından Brando”nun yerine ödülü reddetti.ABD”li komedyen Ellen DeGeneres 2014″teki tören sırasında Meryl Streep, Bradley Cooper, Brad Pitt, Angelina Jolie, Julia Roberts ve Jennifer Lawrence gibi ünlü isimlerle birlikte öz çekim yaptı.DeGeneres”ın, X sosyal medya platformundan paylaştığı fotoğraf milyonlarca etkileşim aldı. “Oscar Selfie”si olarak bilinen bu fotoğraf, 2014″te en fazla “yeniden paylaşılan” gönderi oldu.89″uncu Oscar”ın düzenlendiği 2017″de, “En İyi Film” ödülünün kazananını anons etmek üzere sahneye çıkan Warren Beatty ve Faye Dunaway yanlışlıkla ödülü “La La Land”in kazandığını duyurdu.Filmin oyuncuları teşekkür konuşmasını yaparken, Beatty”e “En İyi Kadın Oyuncu” ödülü zarfının verildiği ve Oscar”ın asıl sahibinin “Moonlight” olduğu ortaya çıktı.Sahnede yaşanan kargaşanın ardından Beatty, elindeki zarfta “Emma Stone, La La Land ile kazandı.” yazdığını açıklayarak, film ekibinden özür diledi.94. Oscar Ödülleri töreni ise oyuncu Will Smith”in sahnede sunucu Chris Rock”a attığı tokatla hafızalara kazındı.Rock, Smith”in eşi Jada Pinkett Smith”in saçkıran hastalığı nedeniyle saç kaybı yaşamasıyla ilgili şaka yapınca, Will Smith sinirle sahneye çıkıp Rock”a tokat attı.”Eşimin adını ağzına alma.” diye bağıran Smith, ilerleyen saatlerde yaptığı ödül konuşmasında olay nedeniyle özür diledi.- OSCAR”IN TERS KÖŞELERİAktris Beatrice Straight, “Network” filminde yalnızca 5 dakika ekranda yer almasına rağmen, 1977″deki törende “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülüne layık görüldü.Anna Paquin, 1994″de 11 yaşındayken, Emma Thompson, Winona Ryder ve Holly Hunter gibi güçlü rakiplerini geride bırakarak, “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü kucakladı.”Shakespeare in Love” filminin 1999″daki “En İyi Film” kategorisindeki rakibi “Saving Private Ryan”ı geçerek Oscar”ı kazanması, sinemaseverler arasında tartışmalara yol açtı. Birçok kişi filmin yapımcısı Harvey Weinstein”in aşırı kampanya yaparak ödülü “satın aldığını” ileri sürdü.Oscar tarihinde, İngilizce olmayan hiçbir filmin “En İyi Film” ödülünü kazanmamış olması nedeniyle güçlü bir aday olarak görülmeyen Güney Kore yapımı “Parazit”in 2020″de ödülü kazanması, Akademi Ödülleri tarihinde bir dönüm noktası oldu.

Source: Www.star.com.tr


Gölbaşı Mehmet Akif Ersoy Anadolu İmam Hatip Lisesi”nden örnek iyilik hareketi

Gölbaşı Mehmet Akif Ersoy Anadolu İmam Hatip Lisesi öğretmen ve öğrencileri, “Vefadan Geliyoruz” sloganıyla başlattıkları iyilik hareketiyle yardımlaşma ve dayanışma ruhunu geniş kitlelere ulaştırmaya devam ediyor. Toplumun farklı kesimlerindeki sosyal ve ekonomik zorluklara çözüm sunmayı amaçlayan ekip, bugüne kadar birçok hayır çalışmasına imza attı. Okulun Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kulübü iş birliğiyle yürütülen kampanya kapsamında daha önce, İslam tarihinin ilk hicreti ve Hz. Bilal”in memleketi olan Habeşistan”da (günümüzde Etiyopya) su kuyusu açan ekip, şimdi de Ramazan ayına özel yardım çalışmalarına odaklandı. “Ramazan Hayırla ve Vefa ile Güzel” ilkesi doğrultusunda, ihtiyaç sahibi ailelere market ve kasap alışveriş çeki dağıtılması planlanıyor. Kampanya kapsamında, hayırseverlerden toplanan fitre ve zekatlar ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırılacak. Her aileye 1000 TL market çeki ve 1000 TL kasap çeki olmak üzere toplam 2000 TL tutarında nakdi yardım sağlanması hedefleniyor. “BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ PEKİŞTİRMEK ASIL HEDEFİMİZ” Okul Müdürü Hüseyin Günaydın, projenin önemine vurgu yaparak, “Öğrencilerimize paylaşmayı ve kardeşliği aşılamak, Gölbaşı”ndaki ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza destek olmak istiyoruz. Ramazan”ın bereketini, hayrını ve vefasını hep birlikte hissettirmek, gönül birlikteliğimizi sağlamak asıl hedefimizdir. Bu yılki düsturumuz, “Ramazan Hayırla ve Vefa ile Güzel” ilkesidir. Tüm gönül dostlarımızla birlikte, Gölbaşı”ndaki ihtiyaç sahiplerine yalnız olmadıklarını hissettirmek bizler için büyük bir mutluluk kaynağıdır. Bu yardımların manevi değeri ise ölçülemez” dedi. Büyüyerek devam eden vefa hareketi, iyiliğe ilham olmaya ve toplumda dayanışma ruhunu güçlendirmeye devam ediyor.

Source: Tolga Özlü


“Tedavüyyeü”l Musikiyye” müzikali sanat ve tıp dünyasını bir araya getirecek

Müzikalde tıp dünyasından önemli isimler ile sanatçılar, Atatürk Kültür Merkezi Tiyatro Salonu”nda bir araya gelecek.

Etkinliğin Genel Sanat Yönetmenliğini üstlenen Doç. Dr. Aylin Şengün Taşçı, renkli görüntülere sahne olan provalar esnasında AA muhabirine yaptığı açıklamada, 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla özel bir müzikale imza atacaklarını belirterek, “Komedi olarak hazırlanan ve Nihat Gönül”ün yazmış olduğu bu güzel müzikalde Bakanlığımızın pek çok sanatçısı hem solist hem de tiyatrocu olarak rol alacak. Ortaya çok zevkli, çok neşeli bir müzikal çıkıyor.” dedi.

“Ortaya çıkan bu proje tıp dünyasına da hitap edecek”

Müzikalde, ses sanatçılarının teatral rolleri de üstleneceğini aktaran Taşçı, “Hepsi çok rahatlıkla sahnenin her şeyini kullanabilen çok değerli isimler. İzleyiciler hem onları bir tiyatrocu gibi sahnede görecek hem de o güzel seslerini dinleyecek. Ortaya çıkan bu proje, bir anlamda tıp dünyasına da hitap edecek. Gerçekten doktor olup aramızda bulunan üç değerli isim de var. Prof. Dr. Hasan Taşçı, Prof. Dr. Hilal Mocan ve Doç. Dr. Murat Mutuş doktor rolüyle karşımızda olacak.” diye konuştu.

Taşçı, sanat dünyasıyla tıp dünyasının bir araya geleceği müzikalin konusuna ilişkin de şunları kaydetti:

“Müzikal, 1800″lü yılların sonlarında geçiyor. Tıbbiye öğrencisi güzel bir genç kız ile mühendislik öğrencisi genç bir delikanlı birbirlerini görünce aşık oluyor ve evlenmek istiyor. Tabii bu arada çevrelerinde bir sürü yetişkin dostları, arkadaşları var. Fakat aileler, özellikle kızın ailesi bu işe karşı çıkıyor. Bunun üzerine her ikisi de hastalanıp yataklara düşüyor. Doktorlar da onları ancak müziğin tedavi edebileceğini söylüyor. Zaten oyunun adı da “Tedavüyyeü”l Musikiyye” yani müzikle tedavi şeklinde belirlendi. Bu güzel süreci neşeyle anlatacağız.”

“Provalar çok keyifli geçiyor, ekip çok güzel”

Türk sanat müziği sanatçısı Bekir Ünlüataer de müzikalde herkesin içindeki yeteneğin, sesin ve oyunculuğun ortaya çıkacağını ifade etti.

Aşkına karşılık bulmayan arkadaşına moral veren “Burhan” karakterini oynadığını dile getiren Ünlüataer, “Provalar çok keyifli geçiyor, ekip çok güzel, çok eğleniyoruz. Umarım konser günü de müzikal olarak seyircide karşılık bulur.” dedi.

Ünlüataer, tiyatro yönetmeni Vehbi Akıntürk”ün hazırlık sürecinde kendilerine çok güzel yön verdiğini, içlerindeki potansiyeli açığa çıkartma fırsatı bulduklarını ve ekiptekilerin birbirlerini tanımalarının da çok büyük bir avantaj olduğunu söyledi.

“İlk defa oyunculuk yapacağımız için çok heyecanlıyız”

Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Modern Folk Müzik Topluluğu sanatçısı Eda Karaytuğ da Aylin Şengün Taşçı”nın fikri olarak gelen projede yer almayı seve seve kabul ettiklerini belirterek, “Müziğin iyileştirici, tedavi edici gücüyle böyle bir oluşumun içinde olmak hepimize heyecan verdi. Eğleniyoruz, eğlendiriyoruz, düşünüyoruz. Her prova bize ayrı bir heyecan, tiyatroyu deneyimlemiş oluyoruz. Bizim için çok iyi bir hatıra olacak. İlk defa oyunculuk yapacağımız için çok heyecanlıyız.” görüşünü paylaştı.

Müzikal kısmında birbirinden değerli eserleri seslendireceklerini, oyunculuk konusunda destek aldıklarını ve tecrübeli isimlerden faydalandıklarını aktaran Karaytuğ, “Bizim işimiz şarkı icra etmek. Şarkılarımızı da icra edeceğiz. Müzikle tedavi edeceğiz. Ben kızın annesi rolündeyim, bakalım inşallah hakkını verebiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.

“Temelde bir aşk hikayemiz var”

Tiyatro yönetmeni, İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı Vehbi Akıntürk ise projenin yönetmeni ve anlatıcısı olduğunu, müzikalde de küçük bir rolünün bulunduğunu ifade ederek, “Daha önce yine Tıp Bayramı”nda doktorlarla birlikte yaptığımız ve düşündüğümüz bir projeydi. Bu yıl Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü sanatçılarıyla birlikte bunu organize ettik.” dedi.

Orkestrayla birlikte müzik kalitesi yüksek, çok da keyifli bir proje ortaya çıkacağına inandıklarının altını çizen Akıntürk, şunları anlattı:

“Temelde bir aşk hikayemiz var. O aşk hikayemizin kahramanlarını yine Devlet Tiyatrosundan oyuncu arkadaşlarımla birlikte ve aynı zamanda Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün solistleriyle birlikte canlandırıyoruz. Hepsinin küçük küçük de olsa hikayenin içinde rolleri, çok keyifli şekilde katkıları var. Hepsi hikayenin birer kahramanı. Hikayenin içinde hem rollerini oynuyor hem de temaya göre kendi sololarını icra ediyorlar.”

Başrollerini Hüseyin Cem Durak ve Zeynep Sönmez”in paylaştığı müzikalde, Atakan Akdaş, İrem Şamlı, Murat Irkılata, Münip Utandı, Nalan Höke Turan, Şennur Dinleyen, Uğur Kaya ve Umut Akyürek gibi isimler de sahnede olacak.

14 Mart Tıp Bayramı”na özel olarak doktor rolleriyle tıp dünyasından Prof. Dr. Hasan Taşçı, Prof. Dr. Hilal Mocan ve Doç. Dr. Murat Mutuş da izleyiciyle buluşacak.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Türkiye”den Yemen”e yardım eli

Yıllardır süren çatışmalar nedeniyle insani kriz yaşanan Yemen”de, Türkiye”den gelen yardımlar umut oluyor. Türkiye Diyanet Vakfı (TDV), savaş ve yoksulluk içinde yaşayan Yemen halkına yardım ulaştırmaya devam ediyor. Binlerce kilometre uzaktan ülkeye gelip buradaki iş ortaklarıyla hareket eden TDV, kampanyalarla ihtiyaç sahiplerine gıda, eğitim, temel ihtiyaçların karşılanmasının yanı sıra su kuyuları açılması, sağlık hizmetlerinin sağlanması gibi projelerle de insanların yaşam koşularının iyileştirilmesine yönelik önemli adımlar atıyor.TDV”nin bu kapsamda bağışçılarının destekleriyle yaklaşık 1 yıl önce başlattığı Anadolu Külliyesi Projesi tamamlandı. Bu kapsamda Marib kentine 6 kilometre uzaklıktaki Süveyda kamp alanında açılan köy evlerinde, özellikle iç savaşta verdikleri mücadelede uzuvlarını kaybedip engelli olarak hayatını sürdüren ve ekonomik şartları kötü olan 100 ailenin barınma ihtiyaçları karşılandı.Proje kapsamında TDV tarafından kurulan köyde, cami, okul, sağlık merkezi, çocuk oyun parkı ve 80 ton kapasiteli su kuyusu da yer alıyor. Yemen halkının sağlık ve eğitimden barınmaya hemen hemen her konuda ihtiyaçlarının karşılandığı köye gelen TDV gönüllülerini, çocuklar da ellerinde Türk bayraklarıyla karşıladı.- “ÇADIRDAN ÇIKIP NORMAL BİR EVDE OTURABİLECEKLERİ KONUT SİSTEMİNİ DÜŞÜNDÜK”TDV”nin Yemen Koordinatörü Muhammet Burhanettin Alkan, AA muhabirine, projenin yaklaşık 1 yıl önce başladığını, ülke şartlarından dolayı projenin tamamlanmasının biraz zaman aldığını söyledi.Projenin açılışını yapmak için ülkeye geldiklerini ifade eden Alkan, şöyle konuştu:”Projemiz en başta 100 konut projesiyle başladı. Buranın hemen arkasındaki kampta binlerce kişi yaşıyor. Çadırdan çıkıp normal bir evde oturabilecekleri konut sistemini düşündük. 2+1 şeklinde ufak evler mevcut. Her blok 4 dairelik ve 39 metrekareden oluşuyor. Banyo, tuvalet, salon ve oturma odası var. Bu evler onlar için yeterli mi tartışılır ama daha önce yaşadıkları çadır ortamına göre çok çok daha refah içinde yaşıyorlar diyebiliriz. Bu konutlara başladığımızda, “Madem burayı bir köy haline getirmeyi düşünüyoruz, bu sadece konutla kalmasın.” dedik. Çünkü bu insanların ihtiyaçları var. Cami, okul, sağlık ocağı gibi yerler yok ve normalde bu tarz yerlerde bunlar olduğunda çadır şeklinde olur. Buradaki insana bir şey olsa 6 kilometre mesafedeki Marib şehrine gidip gelmek, buradaki insanlar için çok kolay bir şey değil. Biz de bu yüzden bu köye cami, okul, sağlık merkezi ve çocuklar için oyun parkı ekledik.”Alkan, ayrıca temel ihtiyaç olan suyu da köye getirmeyi başardıklarını belirterek açtıkları kuyuyla tüm evlere, camiye, okula ve sağlık merkezine su verildiğini dile getirdi.Aynı zamanda bölgedeki insanların da faydalanması için köyün dışına çeşmeler yaptıklarını anlatan Alkan, şunları kaydetti:”Bu çeşmelerden ihtiyaç sahipleri yararlanacak. Bütün bunlar, bağışçılarımızın bağışlarıyla oluştu, Allah onlardan razı olsun. Yemen”de maalesef birçok noktada hizmet ve altyapı eksikliği mevcut. Bunların başında savaşta zarar görmüş, uzvunu kaybetmiş, artık yürüyemez hale gelmiş insanlar bulunuyor. Bunun için devamlı tedavi hizmeti alamıyorlar. Kendileri bir şekilde hayatta kalmaya çalışıyor. Bunlar aslında bir nevi toplumun görünmez yüzü. Burada kalanlar savaş mağduru insanlar. Biz bunları biraz daha faydalanıcı olarak hedeflemeye çalıştık. Çünkü ihtiyaç sahibi dediğimizde çok fazla insan var, hepsi kan ağlıyor ve kimi alalım dediğimizde, kriterimiz kalmıyor. Artık biz maalesef kötünün de kötüsüne gitmeye başladık ki bu kişiler şu anda bu köyde oturan 100 aileden ibaret.” – “OSMANLI BURADA 400 YIL HÜKÜM SÜRMÜŞ, KARDEŞLİĞİMİZİ KAYBETMEDİK”Binlerce kilometreden gelip insanların dertlerine deva olmaya çalıştıklarını vurgulayan Alkan, “Osmanlı burada 400 yıl hüküm sürmüş ve bitmeyen bir kardeşlik durumu var. Artık şartlar zorlaşsa da kardeşliğimizi kaybetmedik. Buraya geldiğimiz zaman yabancı bir yere gelmiş gibi hissetmiyoruz. Yemen coğrafi olarak çok farklı ama insani olarak farklı bir yere gelmiyoruz.” dedi.Yemen Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Ali El Abab da Yemen”de eğitim yetersizliği olduğuna dikkati çekerek “Yaklaşık 1500″den fazla okul bu savaş sürecinde eğitim veremez hale geldi. Bu yüzden öğrenciler de eğitimsiz kaldı. Türkiye Diyanet Vakfının burada açtığı okulda 600 öğrenciye hizmet verilecek ama bu, yeterli değil daha fazla okula, daha fazla desteğe ihtiyaç var. Öğretmenlerimizin maaşları 30 dolar civarında ve çok düşük ücretle çalışıyorlar. Bununla ilgili girişim olsa ekstra destek alındığında en azından eğitim süreçleri daha rahat devam eder ve eğitimin kalitesi artar. Türkiye halkına bu hizmetleri için teşekkür ediyoruz.” ifadelerini kullandı.Marib Vali Vekili Abd Rabbo Miftah ise köyün açılmasının büyük bir etkiye sahip olduğunu dile getirerek “Burada 100 kişiye konut sağlandı ve 600 öğrencinin okuyacağı okul var. Bunların hepsi insanlara yardım için yapıldı. Bu proje örnek bir proje. İnsana sağlanan destekle her açıdan tamamlanmış sürdürebilir bir projenin yapılması bizim çok arzuladığımız şeylerden biri. Türkiye”ye teşekkür ediyoruz.” diye konuştu.

Source: Www.star.com.tr


24 saatte 30 bin kullanıcı! Instagram”a dişli rakip geliyor…

Berlin merkezli geliştirici Sebastian Vogelsang”ın imzasını taşıyan ve iOS kullanıcılarının erişimine açılan sosyal medya platformu Flashes, Instagram”a rakip olmaya hazırlanıyor. 24 saatte 30 bin kişinin indirdiği uygulamanın büyümesi adına yatırımcılarla görüşmeyi sürdüren Vogelsang, içerik akışlarınıda kişisel tercih fırsatı sunan uygulamanın çok büyük ilgi göreceği görüşünde.
Bluesky ekosisteminde yer alan 50 binden fazla özel akıştan herhangi birini seçerek içerik akışlarını kişisel tercihlere göre şekillendirme fırsatı sunan Flashes, özellikle profesyonel fotoğrafçılar ve sanatçılar için bazı özel özellikler barındırıyor. Cnbc-e”de yer alan habere göre, kullanıcılar “Portföy Modu” ile profillerinde hangi görsellerin öne çıkacağını belirleyebiliyor.

Source: Dünya Gazetesi


Kenan Tekdağ: Ağrılılar tarihi bir adım attı

İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu İş İnsanları ve STK Buluşması etkinliği Yenibosna da bulunan Pullman Otel de gerçekleştirildi. habericionecikanlar#100#left# Ev sahibi Ağrı Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Vefa Kızılaslan misafirlerini kapıda karşıladı. Geceye, Ağrı Dernekler Federasyonu Başkanı Vefa Kızılaslan, Ciner Yayın Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu Onursal Başkanı Kenan Tekdağ ın yanı sıra İş Adamları; Kemal Can Mehmet Atmaca, Ahmet Eraslan, Mehmet Yasubuğa, Kemal Özen, Hikmet Eraslan, Murat Çalış, Nihat Adan, Maksut Konyar, Ahmet Dumlu, Mustafa Kaymak, Vahit Arıkan, Bahattin Saydam, A. Rıza Memiş, Sertaç Yiğit, Muhlis Çil, İkram Kaya, Mesut Çiftçi, Metin Ebret, Begüm Kaçmaz, Pınar Kandemir Hacıbektaşoğlu, Abdurrahman Yıldırım, Faruk Yavuz, Sertaç Yiğit, Zeynel Abidin Kara, Oktay keskin gibi isimlerde katılım sağladı. İbrahim Çeçen, Fuat Türkmen, Şinasi Ünsal, Seyit Ateş, Abdullah Atalay, Cemal Kaya, İbrahim Yassıboğa, Mehmet Emin Öztürk, Sabahattin Aydın, Suat Öztürk gibi önemli iş insanları da desteklerini bildirdiler. Yemekli gecede ilk sözü İstanbul Ağrı Dernekleri Federasyonu Başkanı Vefa Kızılaslan aldı. STK İTİBARINI MEZE ETMEDİK Geceye emeği geçenlere teşekkür ederek konuşmasına başlayan Vefa Kızılaslan, “Görüş ve önerilerinize önem veriyoruz. Federasyonumuz 2006 yılında 5 dernekle kuruldu. Kuruluş tüzüğüne her dernekten 5 delege alındı. Kurucu başkanımıza ve 5 yürekli arkadaşımızı selamlıyor onlara tekrar teşekkür ediyorum. Bugün 28 derneğimizle yola devam ediyoruz. Federasyon olarak bizlerin temel görevi toplumsal dayanışmayı koordine etmektir. Hayırseverler ile harekete geçerek öğrencilerimize burs verdik. Bursiyer ve hayırseveri buluşturduk. Salonumuzda bulunan konuklarımız bu tip yardımlar yapmaktadır. Biz her iş insanından burs temin ederek bu hayır hareketini Ağrılılar adına devam ettirmektir. Diğer yardımların nasıl ve kime yapıldığını hayırseverlerimize ulaştırıyoruz. Lobi çalışmalarımızda kültürümüzü korumak içinde çalışıyoruz. Bu anlayışla İstanbul çapında etkinlik yaptık. Ağrı Tanıtım Güleri’ni daha coşkulu yapmayı hedefliyoruz. Hemşerilerimizin genel ve yerel siyasette başarılı olması için çalışıyoruz. Her ilçede hemşerilerimizi destekledik. İstanbul tarihinde ilk defa Eyüp Sultan’da Ağrılı bir belediye başkanı seçtirmeyi başardık. Bu çalışmaları yaparken siyasallaşmadan ve STK itibarını meze etmeden yürüttüğümüzü gururla belirtmek isterim” dedi. İTTİFAKSIZLIK BİZİM GERÇEĞİMİZ Vefa Kızılaslan’ın ardından gecede söz alan isim İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu Onursal Başkanı Mehmet Kenan Tekdağ oldu. Organizasyonda emeği geçenlere teşekkür ederek konuşmasına başlayan Tekdağ, “Ağrı sivil toplum derneklerinin kıymetli yöneticileri, kıymetli misafirler, öncelikle bu davete icabet edip katıldığınız için hepinize ayrı ayrı teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. Federasyon Başkanı Vefa Kardeşim e de bu organizasyonu gerçekleştirmekteki liderliği için teşekkür ediyorum. Değerli hemşehrilerim, ilim ve irfan menbaı olan bölgemizin gururu, insanlığa ışık tutan bilge Ahmet Efendi Hazretleri, bundan üç asır önce bizim bölgemizin, insanlarımızın sorununu ittifaksızlık yani birlik olamama olarak teşhisle ifade etmiştir. Maalesef bu bizim bir gerçeğimizdir. Ancak, bu gerçeğimizdir diye de ilerlememesi gerekir” dedi. HAYIRLARDA BULUŞMAK DİLEĞİ İLE Gecenin kıymetli bir atılım olduğunu ifade eden Tekdağ, “İşte dernekleşme, federasyonlaşma, mobilleşme butarihsel dezavantajımızı aşmaya yönelik kıymetli adımlardır. Ben federasyonlaşma seviyesini Vefa dan öğrenince gurur duydum. Kendisinin önergesiyle ben de katkı sunmaya gayret ediyorum. Bu vesileyle Harun daki halk kökenli İstanbul daki hemşehrilerimizi bir araya getirme konusundaki öncü rolüyle, elli yıl önce tanıdığım kıymetli başkanımız efsane Nihat Adan Bey e huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Aynı şekilde yol gösterici emekleri inşallah devam edecektir. Burada bulunan hemşehrilerimizin dışında, elbette birçok hemşehrimiz var. Hayatın her alanında hem temsiliyetlerini başarıyla sürdüren hem de kendi alanlarında başarılı olan hemşehrilerimizle kademeli olarak bir araya geleceğiz. Herkes kendi temsiliyet alanında güzel işler yapmış, hayırlı işler yapmaya da devam ediyor. İnşallah hayırda da yarışmaya devam edecekler. Ancak bu hayırları, bir yönüyle de bir kanaldan küresel bir şekilde yürütmek sanırım hayırların yerine ulaşması açısından çok değerli olacaktır. Hayırlarımızın bir bölümünü federasyon oluşturacağı kanallardan hemşehrilerimize inşallah aktaracağız. Birinci gayemiz bu. İkinci gayemiz, bulunduğumuz ortamda toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik bir etki gücü haline gelebilmek için güçlerimizi birleştirerek yapabileceğimiz katkıları birlikte yapmak, birlikte güç oluşturmak ve doğru zamanlarda doğru hamleleri yaparak kabiliyeti, temsiliyeti olan kardeşlerimizin, hemşehrilerimizin ikinci kuşağı ve üçüncü kuşağının daha yüksek temsiliyetlere Türkiye genelinde ulaşabilmesi için dağılım göstermek. Bu da bugünün yapacağı iştir. Herkes kendi çapında, kendi imkânları ölçüsünde zamanı geldiğinde, zaman uygun olduğunda ben inanıyorum katkı yapacaktır. Ben tekrar hepinize ince nazarınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Önümüzdeki Ramazanınızı tebrik ediyorum. Hayırlarda yarışmak, sevdiklerimize sevgi, selam ve saygılar diliyorum diye konuştu.

Source: Habertürk


Selimiye Camisi ramazanı sınırlı sayıda ziyaretçiyle karşıladı

Ramazan aylarında Edirne, çevre iller ve Balkanlar”dan binlerce Müslüman”ın akın ettiği, bahçesinde iftar ve sahurlarını yaptığı, içinde namazlarını eda ettiği Mimar Sinan”ın ustalık eseri Selimiye, restorasyon çalışmaları dolayısıyla tarihinin en sakin ramazanlarından birini yaşayacak.

Edirne Müftüsü Ercan Aksu, AA muhabirine, ramazan boyunca büyük bölümü kapalı olacak Selimiye”de, sınırlı kişiyle vakit ve teravih namazları kılınacağını söyledi.

Restorasyonda olması nedeniyle caminin tam kapasiteyle hizmet veremeyeceğini anlatan Aksu, şöyle konuştu:

“Belli bir alanda 300-500 kişiyle ibadetimizi yapmaya çalışacağız. Caminin büyük bir bölümü kapalı olacak. Camimiz kısmen ibadete açık olacak, cuma ve vakit namazlarını kılıyorduk. İnşallah teravih namazları da kılınmaya devam edecektir. Her ne kadar restorasyonda da olsa, kısmen ibadete açıkta olsa gerek yurt içinden gerek yurt dışından gelen kardeşlerimiz Selimiye”yi ziyaret ediyorlar. Ramazanda ve özellikle de Kadir Gecesi”nde bu ziyaretler zirveye ulaşacaktır.”

Selimiye”nin tüm dünyada bilinen, Türk-İslam mimarisinin “zirve eseri” olduğuna dikkati çeken Aksu, camiyi önceki senelerde sadece ramazan ayında bile yurt içi ve dışından on binlerce kişinin ziyaret ettiğini dile getirdi.

Çalışma yapılan alanlar ibadete ve ziyarete kapalı tutuluyor

Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2021″in son aylarında restorasyona alınan camide, iç mekanda çalışma yapılan alanlar ibadet ve ziyarete geçici olarak kapalı tutuluyor.

Vatandaşlar, çalışmaların tamamlandığı alanlarda ibadet ve ziyaretlerini gerçekleştirebiliyor.

Restorasyon ekipleri, caminin 4 minaresinde kapsamlı çalışma yaptı. En çok onarıma ihtiyaç duyulan bölümlerin başında gelen minarelerde taş onarımı ve temizlik gerçekleştirildi. Minare külahının altında yer alan orijinal tek turkuaz çini çoğaltıldı ve 64 çini yerlerine takıldı.

Çalışmalar kapsamında caminin ana kubbesi ve avlu kubbeleri restore edildi. Güçlendirme ve enjeksiyon çalışmalarının ardından kubbelerin kurşun kaplamaları tamamlandı.

Kündekari yapım tekniği ve büyüklüğüyle dikkati çeken 2 cümle kapısı (ana kapı) ve 3 avlu kapısının da bakımı yapılırken caminin cam ve ahşap pencere doğramaları tamamen yenilendi.

Aslına uygun şekilde gerçekleştirilen çalışmalarda çimentolu uygulamalar da yapıdan uzaklaştırıldı.

Caminin içinde ve avlu kubbelerinde kalem işi ve alçı süsleme onarımları sürüyor. Aynı zamanda çini temizliği ve onarım çalışmaları da devam ediyor. Bununla beraber cami bahçesinde çevre düzenleme çalışmaları sürüyor.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Grup Dergah, ramazana özel “Can Muhammed (S.A.V)” ilahisini seslendirdi

Söz ve müziği Nurullah Kuray”a ait, Yedi Nota Müzik tarafından yayınlanan eserin klip çekimleri Kasımpaşa Mevlevihanesi”nde gerçekleştirildi.

Grup üyelerinden İsmail Demirbaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Grup Dergah olarak ramazana özel olarak bu ilahiyi seslendirmekten mutluluk duyduklarını belirterek, “Kürtçe yazılmış, sözleri ve bestesi Nurullah Kuray”a ait olan esere Grup Dergah üyelerinden Mehmet Ziya Demirbaş tarafından Türkçe kıtalar da eklenerek stüdyoda okumaları yapıldı.” dedi.

Klip çekimlerinin İstanbul”daki Kasımpaşa Mevlevihanesi”nde 2 günde gerçekleştirildiğini aktaran Demirbaş, “Yönetmen Emrah Bilen ve ekibinin güzel çalışmaları neticesinde keyifli bir çekim oldu. Ortamın maneviyatı da muhteşemdi ve eserin ruhuna çok uygundu. Bağlı olduğumuz Yedi Nota tarafından klibimiz yayınlandı.” diye konuştu.

Demirbaş, “Huzur ve maneviyatı yüksek olan ramazan ayında bu güzel ilahiyi kıymetli dinleyicilerimize sunduk. Başta Dr. Nurullah Kuray hocamıza, Yedi Nota Yapım”dan İsmail Alataş”a, aranjör Hakan Aykut”a, klip yönetmeni Emrah Bilen”e ve emeği geçen herkese, tüm gönül dostlarımıza sevgilerimizi, saygılarımızı sunuyoruz.” ifadelerini kullandı.

Grup Dergah üyeleri İsmail Demirbaş , Mehmet Ziya Demirbaş ve Ahmet Bahadır Canbaz”ın eseri seslendirdiği klipte abdest alan, Kur”an-ı Kerim okuyan ve dua eden çocukların görüntüleri dikkati çekiyor.

Dijital platformlarda ve Yedi Nota Müzik”in hesaplarında dinlenebilen eserin sözleri şöyle:

“Müjde verdi her melek can can Muhammed, Ses verdi arşı felek can can Muhammed, Putlar devrildi tek tek can can Muhammed, Rehber oldu haşre dek can can Muhammed, Mutlu oldu Amine can can Muhammed, Nurlar yağdı evine can can Muhammed, Mü”min Müslim sevine can can Muhammed, Hem Mekke hem Medine can can Muhammed”

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Karlı zemini traktörle pist yaptılar

Yeşilpınar da yaşayan Muharrem Köse, evinin önündeki yaklaşık 500 metre uzunluğundaki alanı kış geldiğinde kızak pistine dönüştürüyor. Köse nin pisti hazırladığını duyan çevre köy ve ilçelerden vatandaşlar, burada 600 yıllık geçmişi olan geleneksel kızaklarla kayarak eğleniyor.Köse, ilçede yaklaşık 600 yıldır geleneksel kızak yarışlarının yapıldığını söyledi. Bu yıl kar geç yağdığı için yarışların yapılamadığını belirten Köse, Biz kendi evimizin önünde uzun yıllardır yaptığımız pisti yine yaptık dedi.Kızak yapımının dedesinden kalan bir gelenek olduğunu dile getiren Köse, Dedem yaşarken kızak yapardı, biz de onları izlerdik. Kar yağdığında kızak pisti yapardı. Onlar rahmetli olduktan sonra biz yapmaya başladık. Eskiden daha kalabalıktık ve ayakla kızak pisti yapardık. Şimdi hem daha az kişiyiz hem de kar az. Kar az olduğu için traktörün arkasına bir aparat takıp pisti hazırlıyorum diye konuştu.Köylerinde yapılan kızak eğlencesini artık birçok kişinin bildiğini anlatan Köse, şunları kaydetti: Pisti yaptıktan sonra kaymaya başladık. İstanbul dan dahi buraya kaymaya gelenler oluyor. Çoluk çocuk demeden buraya gelip kendi aralarında hem eğlenip hem de yarışmak istiyorlar. Hangimiz daha hızlı gideriz diye çekişmeler oluyor. Biz de bu etkinliği canlandırmak istiyoruz. Dededen toruna intikal eden kızak yarışlarını sürdürerek gençlere aktarma çabasındayız. Küre ilçesinden kaymaya gelen Cemal Kahraman, Muharrem hocam burada böyle bir yer yapmış, biz de geldik. Ağlı ya 8-9 kilometre uzaklıkta bir köy burası. Çok güzel bir eğlence oldu bizim için. Genç, ihtiyar, çoluk çocuk hepimiz geliyoruz, eğleniyoruz. İddialaşıyoruz, güzel eğlenceli anlar geçiriyoruz dedi.Salim Hanifeoğlu da Ağlı da bir fabrikamız var. Kar ve soğuk dolayısıyla tatil ettik. Ekiple buraya gelip moral bulalım dedik. Güzel oluyor, her sene genelde bunu yapmaya çalışıyoruz. Kışın burada çok fazla bir şey yapma şansımız yok. Bizim de eğlencemiz bu diye konuştu. Faruk Çam ise genç yaşlı herkesin eğlendiğini anlatarak, Burada her sene Muharrem hocam kızak yolu yapıyor. Biz de kızaklarımızı alıp arkadaşlarımızla geliyoruz. Burada kızak yarışları yapıyoruz, çok eğlenceli oluyor. Kastamonu için kar çok özel bir şey. Keyifle eğlenerek kayıyoruz, çok mutlu oluyoruz, deşarj oluyoruz ifadelerini kullandı.

Source: Habertürk


Arnavutluk”taki tarihi Akçahisar Çarşısı esnafı Arnavut geleneklerini korumaya devam ediyor

Osmanlı döneminin mimari özelliklerini barındıran ve Arnavut kaldırımlı bir yolun iki tarafına kurulan tarihi çarşı, bakır işlerinden kilimlere, geleneksel Arnavut giysilerinden hediyelik eşyalara, yöreyi betimleyen çeşitli el sanatı ürünlerine ev sahipliği yapıyor.

Çarşıda ayrıca Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığınca (TİKA) 2014″te restorasyonu tamamlanan 16. yüzyıla ait Murat Bey Camisi de bulunuyor.

Eski Akçahisar Çarşısı, içerisindeki irili ufaklı onlarca dükkanı ve özel mimarisinin yanında sunduğu çeşitli hizmetler ve tarihi özellikleriyle de turistler için cazip bir mekan olarak gösteriliyor.

Tarihi çarşı “kültürel anıt” olarak kabul ediliyor

Arnavutluk Kültür Eserleri Enstitüsü tarafından “kültürel anıt” olarak kabul edilen tarihi çarşı, yerli ve yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği mekanlardan biri olarak varlığını sürdürüyor.

Çarşıdaki tarih kokan küçük dükkanlarda “Keleş” veya bazı bölgelerde de “Plis” olarak adlandırılan Arnavut keçe külahı dokumacılığı, kilim dokumacılığı, geleneksel kıyafet üreticiliği, demircilik ve seramikçilik gibi zanaatlar büyük ilgi görüyor.

Çarşı aynı zamanda Arnavut geleneklerini yaşatma merkezi olarak da hizmet verirken, dünyanın dört bir yanından her mevsim ziyaretçi akınına uğrayan, Arnavutluk”un en çok ziyaret edilen turistik yerlerinden biri olarak dikkati çekiyor.

Arnavutların yaşadığı farklı bölgeler için değişik boyutlarda üretilen Arnavut keçe külahı, sabunla yıkanmış ve ezilmiş hayvan tüyünden yapılıyor.

“Zanaatı babamdan öğrendim ve oğlumla beraber yüzlerce yıl önce nasıl üretildiyse o şekilde üretiyoruz”

Akçahisar Çarşısında “keleş” üreticiliğiyle uğraşan 55 yaşındaki Ndriçim Guni, AA muhabirine, geleneksel aile mesleği hakkında bilgi verdi.

Atölyesinde ürettikleri keçe külahı için ham maddeyi sadece Arnavutluk”tan temin ettiklerini anlatan Guni, “Keçe üretimi zanaatını 34 yıldır yapıyorum. Ailemden miras aldım. Zanaatı babamdan öğrendim ve oğlumla beraber yüzlerce yıl önce nasıl üretildiyse o şekilde üretiyoruz.” dedi.

Guni, el yapımı, farklı boyutlardaki keçe külah modellerinin bayramlarda, düğünlerde hatta günlük hayatta, özellikle yaşlılar tarafından kullanıldığını söyledi.

“Dokumacılık işine nakışla başladım, ardından zamanla Orta Arnavutluk”un halk kıyafetlerini dikmeye başladım”

Akçahisar Çarşısı”nın esnaflarından 60 yaşındaki Deshire Maja da annesinden miras aldığı kilim dokumacılığını onlarca yıldır yaptığını anlattı.

Maja, “Kilim dokumacılığına 16 yaşımda başladım ve 40 yıldan uzun süredir bu zanaatı yerine getiriyorum. Her zaman el işçiliğiyle çalışmışızdır.” diye konuştu.

Boyut ve modeline bağlı olarak halıların dokunmasının 7 ila 21 gün sürdüğünü aktaran Maja, kullandıkları ham maddenin milli üretim olmasına dikkat ettiklerini söyledi.

Halk kıyafetleri ve çeşitli geleneksel eşya üretimi yapan 56 yaşındaki Makbule Kaçiu ise “14 yaşımdan beri bu zanaat ile ilgileniyorum. Annemden öğrendim. Dokumacılık işine nakışla başladım, ardından zamanla Orta Arnavutluk”un halk kıyafetlerini dikmeye başladım. Hepsi el yapımı, 42 yıldır bu işi yapıyorum ve çok memnunum, hala keyif alıyorum.” ifadelerini kullandı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source: