Teröristbaşı Öcalan’ın çağrısı ve Türkiye’ye yönelen emperyal tehdit

Teröristbaşı Öcalan’ın çağrısı ve Türkiye’ye yönelen emperyal tehdit

İmralı’daki teröristbaşı Abdullah Öcalan uzun süredir beklenen çağrısını önceki gün yaptı ve PKK terör örgütünün kongresini toplayarak kendisini lağvetmesini istedi.

Buna Kandil’deki teröristler olumlu yanıt verdiler.

Böylece 1984 yılında, Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla başlayan ve aradan geçen 41 yıl boyunca, asker, polis ve korucularla, aralarında öğretmenlerin de bulunduğu on binlerce kamu görevlisini şehit eden, devletten yana duruş sergileyen masum sivilleri katleden, hatta kundaktaki bebekleri bile kurşuna dizen kanlı terör örgütünün tarihe mal olması yolunda önemli bir adım atıldı.

Bu elbette ki sevindirici bir gelişme…

Ancak dünya ölçeğinde terör örgütlerinin dağılma ve sona erme süreçlerini inceleyenler bilirler ki, bu acımasız örgütler bir şeyler almadan kendilerini asla feshetmezler.

Gerçi iktidar önde gelenleri “Hiçbir pazarlık yapılmadığını ve bir şey verilmeyeceğini” açıklıyor olsalar da, nelerin verildiğini zaman içerisinde göreceğiz…

Gözden kaçırılmaması gereken çok önemli diğer husus ise; Öcalan’ın çağrısının Suriye’nin kuzey doğusundaki yapılanmayı kapsamadığının açıklanmış olması.

Bu coğrafyada ABD’nin öncülüğünde uzun süredir kurulmakta olan ve bizim “Garnizon Devletçik” adıyla tanımladığımız YPG/SDG’nin lideri “Mazlum Kobani” kod isimli Ferhad Abdi Şahin “Öcalan’ın çağrısı PKK’ya, bize değil” dedi.

Böylece kendilerini hem PKK’dan farklı bir çizgiye konumlandırmış hem de tıpkı Kuzey Irak’takine benzer “otonom” bir yapıya doğru ilerlediklerini duyurmuş oldu.

“Kobani” ne derse desin, “Garnizon Devletçik” oluşumunda PKK/PYD’nin varlığı neredeyse havada uçan kuşların bile malumu olan bir gerçek…

Bu köşenin okurları yakından bilirler.

Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile yaptığımız söyleşilerde söz konusu devletçiğin, Suriye topraklarında giderek büyüyen İsrail’in gelecekteki güvenliği için kurgulandığını ve Türkiye’ye beka tehdidi oluşturduğunu belirtmiştik.

Görünen o ki; İsrail ve ruh ikizi ABD, Beşar Esad’ın devrilmesinden sonra da bu devletçikten desteklerini çekmiş değiller.

Eğer bu yapı onların arka çıkmasıyla silah bırakmaz, ya da Suriye Ordusu’na katılmaz, sulak ve petrol zengini topraklarda “otonom” konumunu sürdürürse, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi gibi “meşruiyet” de kazanmış olur.

Kaldı ki ABD devşirmesi Ahmet El Şara’nın, bu oldu bitti karşısında “gıkı” bile çıkamaz!..

Türkiye’yi yönetenlerin bu emperyal tehdit karşısında yapmaları gereken ise; ülkedeki kutuplaşma, gerilim, baskı ve antidemokratik uygulamaları sona erdirerek iç cepheyi yeniden kucaklaştırmak ve bir-bütün hale getirmek olmalıdır.

Yaparlar mı? Bekleyip göreceğiz…

Source: Uğur Dündar