“Melodilerin Yansıması: Kadınlar Günü’nde Dolu Dolu Müzik”

“Hayatımın tüm günleri artık dolu dolu bana lazım”

‘Evde kalıp piyano çalışmak için hasta numarası yapardım’

– Piyanoya 3.5 yaşında başlamışsınız önce biraz o yıllara gidebilir miyiz?

Sanırım ben çok istekli bir çocukmuşum ki annem o kadar erken yaşta başlatmış piyanoya… 4-5 yaş konser resimlerimi görünce ben de şaşırıyorum aslında ne kadar küçükmüşüm diye ama nasıl da mutluyum hepsinde, gülücükler saçıyorum etrafa seyirciyi selamlarken.

Her konsere yeni bir elbise ve yeni rugan ayakkabılar, çok küçük yaşta renkli ve heyecanlı ama bir o kadar da ciddi ve disiplinli bir hayat. Her konserin farklı bir hatırası…

Bir röportajımda “Bir de bebeklerle oynayabilsem” diye dert yanmışım ama geçenlerde gazete arşivimi düzenlerken gördüm, herhalde aksi bir günüme denk gelmişim. Aslında biraz aksiydim de, okula giderken de bazen söylenirdim…

‘Anneme hayrandım’

Hep evde kalıp piyano çalışmak için hasta numarası bile yapardım, annem de hemen inanırdı. Bu arada annem zaten çok uzun yıllar, sanırım 17 yıl, o dönemin en iyi piyanistlerini yetiştiren Ferdi Statzer’in öğrencisi olmuş, dolayısıyla piyano derslerime hep benimle beraber girer ve hocasının verdiği talimatlar doğrultusunda da evde beni çalıştırırdı. Sonra da piyanoya kendi geçer, beni kıskandıracak derecede zor parçalar çalardı. Chopin Etütler, Polonezler, Konçertolar… Ben de onları çalacağım günleri hayal ederek bir kenarda hayranlıkla onu izlerdim. Günlerimiz hep müzikle dopdolu geçerdi…

‘Çok önemli bir fırsat yakaladım’- Salzburg’daki Mozarteum Müzik Üniversitesi’nin “Harika Çocuklar” sınıfına tam burslu kabul edilmişsiniz. Salzburg ve ardından Londra size neler kattı?

Salzburg Mozarteum’a tam burslu olarak kabul edildiğimde aslında ailemden ayrı yaşamak için çok küçüktüm ama mecburen tek başıma da olsa gitmek zorundaydım, o büyük fırsatı kaçıramazdım.

Salzburg dünyanın en güzel şehirlerinden biri ve Mozarteum da halen en önemli müzik okullarının başında geliyor ama ben hep hüzünlüydüm, ailemsiz sanki hep eksiktim. Annem, babam ve kardeşimden ayrı geçen o yıllarda çok acı çektim, çok gözyaşı döktüm ama yine de çok çalıştım, hızlı öğrenebildiğim için küçük yaşta oldukça geniş bir repertuarım oldu…

‘Büyük piyanistlerin hocası BENİ seçti’

Mozarteum’dan 8 yılda, hem konser piyanistliği hem de müzik pedagojisi alanlarında çift anadal yaparak mezun oldum. Mezun olduğum yaz İspanya’daki bir master class’ına katıldığım büyük piyanistlerin hocası Maria Curcio, beni kendi yaşadığı şehir olan Londra’ya yerleşmeye ikna etti.

O sıralarda bildiğim, tanıdığım bir sürü piyanist arkadaşım onunla çalışmak için beklemedeydi, şu an ismini vermek istemediğim bazı Türk piyanistler de dahil olmak üzere…

Onların arasından sadece beni seçmesi, bana Salzburg’daki üniversite hayatımda ailemsiz geçirdiğim o uzun ve hüzünlü yılların acısını unutturdu, kısa süre içinde büyük bir mutlulukla Salzburg’dan Londra’ya taşındım. Önce onun öğrencisi ardından asistanı oldum. Hem öğrendiğim hem de öğrettiğim çok verimli bir süreçti Londra’da geçen 10 yılım.

‘GS marşı’nın (ç)alıntısı yok’

– Biraz da albümlerinizden söz edermisiniz?

Birçok albümüm var ama şu an halen en revaçta olan 1998 yılında bestelediğim Galatasaray Marşı albümü. Dijital ortamda dinlenme rekorları kırıyor. Tabii ne de olsa özgün bir parça, (ç)alıntısı yok, kalıbı yok, tek ve benzersiz. Yıllar boyu halkın çok sevip benimsediği bir parça oldu…

‘Devlet Sanatçısı’ olmak gurur verici

– Devlet Sanatçısı unvanına sahip olmak nasıl bir duygu?

Elbette onur duyduğum bir unvan, bir paye… 1998 yılında Ankara’da seçkin bir kurulun kararıyla önerilen 3 kişiden biri olmak ve Sayın Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel tarafından da bu unvana uygun görülmek beni çok mutlu etmişti. O dönem Londra’da yaşıyordum ve akademik kariyerimi henüz profesörlük mertebesine taşımamıştım, dolayısıyla “Devlet Sanatçısı” unvanı benim ilk unvanımdı ama sonrakiler de çok değerli tabii çünkü çok emek verdim.

‘Kendimi çok ihmal ettim’

– Yeni çalışmalarınız, yeni projeleriniz neler?

Londra’da Maria Curcio gibi çok önemli bir hocanın asistanlığını yaptığım yıllarda dünyanın dört bir yanından gelen gençlerin yetişmesine katkıda bulundum. Maria’yla birlikte yarışmalara hazırladığımız genç piyanistler en önemli yarışmalarda ödüller kazandılar. Bilgi paylaşılınca değerlidir biliyorum ama ben uzun yıllar çok yoğun ders verdikten sonra aslında kendimi çok da ihmal ettiğimi fark ettim. Daha repertuarıma almak istediğim bir sürü eser var, bekleyen kayıtlarım ve kendi yazdığım parçalar var. Bunların hepsi için de zaman lazım, aslında haftanın tüm günleri artık dolu dolu bana lazım diye düşündüm ve birkaç ay önce radikal bir kararla üniversiteden ayrıldım…

Meslektaşlarına esprili bir yanıt

– Çok sevdiğiniz akademisyenliğe neden veda ettiniz?

1988-2004 yılları arasında İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın da solist sanatçısıydım. Profesörlük sürecimde konserlere ara vermek zorundaydım çünkü ders verdiğim üniversitede öncelikle “Orff Schulwerk Temel Müzik ve Hareket Eğitimi” dersimin tüm dünyadaki seminerlerine katılarak kendimi o alanda da güncel tutmak ve ‘’Müzik Eğitimi’’ alanındaki diğer toplu derslerimi hazırlamak için ciddi bir zamana ihtiyacım vardı. Son zamanlarda bana hep “Nerelerdeydin, konserlere de epey bir ara vermişsin…” diyen meslektaşlarıma da buradan esprili bir mesajım olsun… Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesindeydim ve bence en az konser piyanistliği kadar mühim olan “nitelikli müzik öğretmenleri” yetiştirmekle meşguldüm. Doçentliğim sonrasında hazırladığım makaleler, yurtdışı yayın ve seminerlerim ile Profesörlüğe yükseltildim. Bizim mevzuatta belli bir sayıda öğrenci mezun etmek bu yükseltmeler için maalesef yeterli olamıyor, diğer kriterleri de yerine getirmek için çok çalışmak gerekiyor. Ama ben şimdi yine/yeniden sizlerle müzik yapabilmek için kendimi yetiştirmeye döndüm.

‘7 Mart hayatımın en kötü günü’

– 7 Mart’ta babanız, çok değerli gazeteci Çetin Emeç için her yıl olduğu gibi bir anma programı düzenlenecek… Siz de o programda yer alacaksınız…

Neler hissediyorsunuz?

7 Mart benim hayatımın en kötü günü. Babamın vurulduğu haberini Londra’dayken aldım ama hayatta olup olmadığını bilmeden, öğrenemeden uçağa atlayıp geldim. Akşam saatiydi, Suadiye’deki evimize vardım ve orada beni karşılayan yoğun kalabalığı görünce sabah Londra’dayken soramadığım o zor sorunun cevabını da almış oldum. Babamı anma törenlerinde yanımızda olan herkese hep sımsıkı sarılmak, kucaklamak istiyorum. Özellikle o gün şefkate ve sevilmeye o kadar ihtiyacım var ki… Başta Sayın Kadıköy Belediye Başkanı Mesut Kösedağı olmak üzere, Başkan Danışmanı Sayın Can Ersal’a, Kültür Müdürü Sayın Ömür Kurt’a ve organizasyonda emeği geçen herkese içten teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca babamız Çetin Emeç’in aramızdan ayrıldığı günden bugüne dek her zaman yanımızda olan, onun gazetecilik ilkelerine yürekten bağlı aile dostumuz değerli gazeteci Sayın Uğur Dündar’a da gönülden teşekkür etmek isterim.

‘Babama lâyık olabilmek için çok çalıştım’

Biraz da babanızı kaybetmenin üzerinizde bıraktığı etkilerden, O’nun size kattığı değerlerden bahseder misiniz? Eminim müzik yaşamınızda büyük desteği var… Mozarteum’dan mezun olup Maria Curcio ile çalışmak için güle oynaya Londra’ya taşındığımdan 1 yıl sonra bir sabah babamın suikast haberiyle hayatımın o en kötü gününe uyandım. Ayrıntılara girmeyeceğim ama ilk zamanlar çok zorlandım.

Piyanist olma sevdam yüzünden ayrı geçirdiğimiz ve babacığımdan mahrum olduğum onlarca yıla çok acıdım. Bildiğim, öğrendiğim her şey değersizleşti sanki, hatta beni rahatsız etti. Uzunca bir zaman “keşke”ler ile yaşadım hep ama sonra ona son telefon konuşmamızda verdiğim bir söz aklıma geldi. “Söyle bakalım bugün kaç saat çalıştın?” diye sorardı hep babam beni aradığında ve ben, ne tuhaf ki o son konuşmada “saat yüzünden değil, ben hep sana layık olabilmek için çok çalışıyorum” demiştim. Bu söz bir yemindi adeta ve ben o sözü bunca yıl hiç aklımdan çıkarmadım.

Konserler başlıyor

– Önümüzdeki günlerde konser programınız nasıl?

Önümüzdeki haftalarda CKM, AKM, Koç Okulları ve Yeldeğirmeni Sanat’ta resitallerim ve konserlerim olacak. 26 Mart’ta CKM’de “Anne ve Bebek Sağlığı Vakfı” yararına değerli Opera Sanatçımız Tenor Sedat Can Öztoprak ile sahnede olacağız ve Schubert’in o muhteşem eseri “Winterreise”yi seslendireceğiz.

Source: Nazan Doğaner Halici


Kadınlar Günü için müzik

Albümde, 1804-1944 yılları arasında Fransa ve Almanya’da yaşayan Romantik dönem kadın bestecilerinden Pauline Viardot, Cécile Chaminade, Louise Farrenc ve Clara Schumann’ın eserleri yer alıyor.Kadın bestecilerin eserlerini, isimlerinden övgüyle bahsedilen keman sanatçısı Nilay Sancar (Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’nda baş keman yardımcısı, Borusan Quartet üyesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi-Doçent) ile genç piyanist Beril Eren (MSGÜ İstanbul Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi) yorumluyor. Nilay Sancar ve Beril Eren aynı zamanda bu projeyi hayata geçirdiler ve uzun zamandır Türkiye’nin farklı şehirlerinde çok sayıda konserler verdiler.Albümün kıymetli olan bir başka özelliği daha var. Albümde iki eseri seslendirilen besteci Cécile Chaminade, bundan 124 yıl önce İstanbul’a gelmiş. 1913’te Légion d’Honneur alan ilk kadın besteci olan Chaminade, 1901 yılının nisan ayında İstanbul’da, Sultan II. Abdülhamid ve ailesinin huzurunda, Yıldız Sarayı’nda bir konser vermiş. Konserde çaldığı eserler Sultan ve ailesi tarafından çok beğenilince kendisine bir nişan takdim edilmişti. Chaminade, İstanbul’daki ikinci konserini ise Beyoğlu’nda Union Française Salonu’nda gerçekleştirmişti.Kadınlar ve sanat üzerine iki yazıdan seçmeler:“Esin Perilerinin Yaratıcı Güce Ulaşma Serüveni ve de Kadın Bestecilerin Bitmeyen Çabası.”Aydın BükeMitolojideki tanımlamalara karşın, tarih boyunca kadınlar yaratıcı sanatçı olmak için büyük mücadele vermiş, yalnızca ilham veren esin perileri olarak kalmak istememişlerdir.Büke, bu yazısında başta filozoflar olarak erkeklerin kadın yaratıcılığını görmezden geldiğini belirtmektedir.Büke, şu tespiti yapıyor:“Bu kayıtta yapıtları yer alan 19. yüzyılda dünyaya gelen dört kadın bestecinin yaşam öyküsü birbiriyle pek çok yönden benzerlikler gösteriyor.İstanbul’da da çalan Cécile Chaminade (1857 – 1944) için George Bizet, ‘ Küçük Mozart‘ diye söz etmiştir.”Fatmagül Berktay’ın yazısının başlığı:“Kadınlar için yaratmak bir meydan okumadır.”Berktay, yazısında kadınların müzik dünyasındaki çabalarının tarihini işliyor.Babalarının müzik konusundaki yeteneklerini nasıl karşıladıklarını yazıya getiriyor.Berktay yazısını şöyle noktalıyor:“Ne var ki kadınlar yarattıkça, yazdıkça güçlerinin ve özgürleşme arzularının bilincine daha çok vardılar. Sanat aracılığıyla kendini ifade etmek, dayatılan sessizliğe son verip kendi adını kendi koyabilmek, kadınlık durumunu insanlık durumuyla ilişkilendirmek anlamına geliyordu. Dolayısıyla kadın kurtuluş hareketleri, kadınların özel insanlıklarına sahip çıkma uğrundaki kollektif bir çaba olarak değerlendirilebilinir. 19. yüzyılda başlayan ve giderek güçlenen bu kollektif hak mücadelesi 20. yüzyılda önemli yasal/siyasal kazanımlara yol açtı. Ama günümüz koşullarının da ortaya koyduğu gibi, kadınların özgürleşme mücadelesi hiç bitmeyen ve sürekli olarak yeniden kazanılması gereken bir süreç. İnsanlığın özgürleşme yolunun çok uzun ve engebeli olduğu açık ama bütün zorluklara rağmen yaratmaya cesaret ederek kadınlara çok şey borçluyuz.”Lila Müzik, kadın besteciler çalışması dolayısıyla bu iki yazıyı yayınladıkları için teşekkür ederim.

Source: Doğan Hizlan


Dünya Kupası”na Super Bowl ayarı

Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), 2026 Dünya Kupası na hazırlanıyor. 2026 FIFA Dünya Kupası, Kuzey Amerika da düzenlenecek; turnuvanın ev sahibi ülkeleri ABD, Kanada ve Meksika olacak. FIFA, yeni turnuvaya hazırlanırken, Amerikan Futbol Ligi ni (NFL)örnek alacak. Tıpkı final maçı Super Bowl da olduğu gibi, 2026 Dünya Kupası nda da devre arası gösterisi yapılacak. FIFA, dünyaca ünlü İngiliz rock grubu Coldplay in solisti Chris Martin ve en çok Coldplay ile yaptığı çalışmalarla tanınan yaratıcı yönetmen Phil Harvey e, dünyanın en büyük spor etkinliğinde ilk devre arası gösterisini yapacak ünlü sanatçılar bulma görevini verdi. Coldplay solisti Chris Martin, Dünya Kupası nın devre arası gösterisi için çalışacak FIFA Başkanı Gianni Infantino, dün Dallas ta düzenlenen bir basın toplantısında 2026 Dünya Kupası için planlananları açıklarken, Global Citizen (küresel yoksullukla mücadele eden organizasyon) ile işbirliği içinde New York taki bir FIFA Dünya Kupası finalinde ilk devre arası gösterisini onaylayabilirim. Bu, FIFA Dünya Kupası için tarihi bir an olacak ve dünyanın en büyük spor etkinliğine yakışır bir gösteri olacak dedi. FIFA Başkanı Gianni Infantino Amerikan Futbol Ligi nin (NFL) rapçi Jay-Z tarafından müzik yayın ve eğlence şirketi Roc Nation ve Jay-Z ile Super Bowl devre arası gösterisini gerçekleştirecek mükemmel sanatçıyı bulmak için çalışması gibi, FIFA da Chris Martin ve Phil Harvey ile birlikte konser için potansiyel sanatçıların bir listesini hazırlama üzerine çalışacak. Coldplay in gösterinin bir parçası olup olmayacağı şu an için belirsiz. Futbol maçlarında devre arası genellikle yaklaşık 15 dakika sürüyor. Ancak NFL in Super Bowl da yaptığı gibi FIFA da devre arası süresini uzatabilir ve sanatçılara daha fazla zaman tanıyabilir.Coldplay grubu, bugüne dek büyük sahne gösterileriyle tanınıyor. Dolayısıyla 19 Temmuz 2026 da oynanacak Dünya Kupası nın final maçında dünya çapında milyonlarca kişi için devasa bir gösteri hazırlanması bekleniyor. Rihanna, 2023 Super Bowl devre arası gösterisinde sahne aldı

Source: Habertürk