Diyanet lüks restorancıya yemek programı yaptırıyor
Ramazan’da vatandaşlara “Sahurda Avokado” tavsiyesinde bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı, şimdi de İstanbul’un ünlü lüks et lokantası RB’nin sahibi Ramazan Bingöl ile yemek programı yapmaya başladı. Diyanet TV, yemek programı için Ramazan Bingöl ile her pazar günü için anlaştı. Vatandaş ise “Diyanet’in işi yemek programı yapmak mı?” diye sordu.
İSTANBUL’UN LÜKS LOKANTASI
İstanbul’un lüks et lokantası RB’nin sahibi Ramazan Bingöl, Ramazan ayı boyunca Pazar günleri Diyanet TV’de vatandaşa yemek tarifleri verecek. Bingöl’ün İstanbul Esenler’deki şubesinde bir kişilik iftar 2550 lira ve restoranda beş adet de VIP salonu bulunuyor. Ümraniye şubesinde ise bir kişilik iftar 2 bin 250 lira.
Diyanet TV’de program yapan Ramazan Bingöl’ün restoranında kişi başı iftar 2.550 TL. Menüde bir tek kuş sütü eksik. Restoranın beş adet de VIP salonu var.
HUTBEDE SABIR MESAJI
Diyanet’in ‘İyilik Ayı Ramazan’ başlıklı cuma hutbesinde de sabır istendi. Hutbede, “İyilik, Dünya malına olan aşırı sevgiye rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, ihtiyacından dolayı isteyenlere ve kölelere vermektir. Darlıkta, hastalıkta ve cihadın en şiddetli olduğu zamanlarda sabır göstermektir” denildi.
Sofra adabı da öğretecek
Diyanet TV duyurusunda, “Şef Ramazan Bingöl’ün en güzel ve pratik yemek tarifleri ile birlikte sofra adabı, yemek kültürü ve mutfak ile ilgili pratik bilgiler… Ramazan Bingöl ile Bereket Sofrası her Pazar Diyanet TV’de” ifadesi yer aldı. Bingöl de ilk programının tanıtımı için “İftar sofralarına hem doyurucu hem de hafif lezzetler arayanlar için iki özel tarif paylaşıyorum: Anadolu mutfağının besleyici ve lezzetli klasiği Bulgurlu Tavuk ve Ramazan’ın gülü Güllaç” dedi.
Source: Deniz Ayhan
‘Yeniden doğarım ölümlerde…’
Yıl 2054… İş ortağı Timo’nun tefeciden aldığı parayı ödeyemedikleri için çareyi ortadan yok olmakta bulan Mickey Barnes’ın bu yoldaki seçeneği tuhaf ötesidir: Başarısız bir politikacı olan Kenneth Marshall ve eşi Ylfa’nın ‘çılgın’ projesine bir tür deney faresi olarak katılmak. Timo’nun da pilot olarak görev aldığı bu proje koloni statüsündeki Nilfheim adlı buzul gezegene gidip ari ırk ağırlıklı yeni bir medeniyet kurmak ve insanlığı burada da filizlendirmektir. Mickey ise yeni besinleri dener, gezegenin ıssız bölgelerine gider ve koşullara ilişkin deneylere tabi tutulur. Bu uğraşı esnasında öldüğünde de klonlama vasıtasıyla bedeni, eski anıları ve geçmişi de hafızasına yüklenerek tekrar hayata döndürülür; sıfatı da ‘harcanabilir’dir. Bu süreçte gemideki güvenlik mürettebatı Nasha’ya âşık olur, genç kadın onun için her ölüm ve yeniden yaşama merhabada yanındaki en önemli destek noktasıdır. Gemi gezegene iner ama burada da bir sorun belirir; yöredeki tuhaf görünümlü yaratıklar…GEZEGENE ÇÖKME PLANITürkiye’de daha çok festival eksenli sinema izleyicilerinin tanıdığı ama Oscar’a uzanan ‘Parazit’le (Gisaengchung/2019) tüm dünyada popüler bir isme dönüşen Güney Koreli Bong Joon-ho’yu 6 yıllık aradan sonra karşımıza getiren ‘Mickey 17’ karanlık komedi tadında bir bilimkurgu. Girişte konusunu özetlediğim ve senaryosuna yönetmeninin imza attığı bu çalışma, Edward Ashton’ın 2022 tarihli romanı ‘Mickey 7’den sinemaya uyarlanmış. Film saf bir kişiliğe sahip Mickey’nin tüm canlıların doğasında olan son istasyona vardıktan sonra tekrar kaldığı yerden hayatına devam etmesini ve sık sık “Ölmek nasıl bir şey” türünden sorulara muhatap olduğu serüveni politik göndermeleri olan bir öyküde aktarıyor. Bu göndermelerin öncelikli adresi projenin yöneticisi Kenneth Marshall. Bu karakter huzurumuza önce Elon Musk türü bir profille çıkıyor ama sonradan anlıyoruz ki kendisi asıl olarak Donald Trump: İhtirasları, gezegene çökme planları, yaratıkları yok etme düşüncesi ve özellikle çene yapısıyla… Mekânın asıl sahibi konumunda olan tuhaf görünümlü ama özellikle yavruları sempatik yaratıklar da sanki Amerika’nın gerçek sahipleri Kızılderilileri temsil ediyor gibi geldi bana (!) ama metafor olarak bütün ‘ötekiler’i kapsıyor da olabilirler… MICKEY 17 ◊ Yönetmen: Bong Joon-ho◊ Oyuncular: Robert Pattinson, Naomi Ackie, Steven Yeun, Mark Ruffalo, Toni Collette, Anamaria Vartolomei, Patsy Ferran, Cameron Britton, Daniel Henshall, Stephan Park, Tim Key, Ian HanmoreGüney Kore-ABD ortak yapımıÖykü düzeyinde kitaba ne kadar sadık kalmış bilemiyorum ama ‘Mickey 17’nin hissettirdiği esinti bakımından Bong Joon-ho’nun önceki yapıtları ‘Snowpiercer/2013’ ve ‘Okja/2017’den tatlar taşıdığı muhakkak. Ama ben filmi genel atmosferi itibariyle ‘Bir Otopstopçunun Galaksi Rehberi’ne (The Hitchhiker’s Guide to the Galaxy/Yön: Garth Jennings/2005) yakın buldum. Bir başka yakınlığı da şöyle kurabilirim: Mickey 17 öldü sanılıyor ve bu aşamada sistem 18’i ortaya çıkarıyor. Bu durumda da ortada iki ‘harcanabilir’ var ve bu elbette soruna neden oluyor. Üstüne üstlük 17; daha mazlum, uzlaşmacı bir kişiliğe sahipken 18 asi, öfkeli bir karakter sunuyor. Bir de Nasha konusu var, iki ‘harcanabilir’ arasında kıskançlık başlıyor fakat genç kadın bunu bir dert olarak görmüyor, hatta zenginlik olduğunu düşünüyor. Aslında bu mesele ‘rahmetli’ Harold Ramis’in 1996 tarihli yapıtı ‘Dördümüze Bir Eş’te (Multiplicity) ele alınmıştı. Michael Keaton-Andie MacDowell ikilisinin sürüklediği bu eğlenceli komedide işlerinin yoğunluğu dolayısıyla kendisinin benzerini üreten ama yetmediği yerler için de iki kopya daha çıkaran bir adam, sonraları benzerlerini eşinden kıskanma noktasına geliyordu. Tabii ki ‘Mickey 17’de benzerler sorunu ara bir durak, asıl ana arterde yönetmeni Bong Joon-ho’nun, ‘Parazit’te zirvesini gören favori konusu zenginler ve fakirler var. Piramitin en üstünde olan Kenneth Marshall değerlerini yitirmiş ve alabildiğine çürümüş bir toplumu felakete sürükleyen bir tiran… Ve film, karakterleri vasıtasıyla cennet arayışına soyunan bir toplum eşliğinde kapitalizmin, sömürgeci zihniyetin, rant iştahının ve yeri geldiğinde kendisinden başka canlılara hayat hakkı tanımayan insan doğasının profilini de çiziyor…Lakin bu kadar doğru perspektiflere ve sarkastik bir anlatıma sahip ‘Mickey 17’, Bong Joon-ho’nun kimi zorlama çabaları ve özellikle Marshall ve karısı Ylfa’nın abartılı portreleriyle yer yer karikatürize bir hal alıyor ve seyircisine ‘Sanki daha iyi olabilirmiş’ hissini yaşatıyor.Filmin en iyi yanlarından biri, özellikle karakterinin saf hallerini yansıtmadaki başarısıyla öne çıkan Robert Pattinson’ın varlığı. Mickey’nin öfkeli kopyasıyla birlikte ikili halleri de çok iyiydi. Nasha’da Naomi Ackie, Timo’da Steven Yeun, Mickey’ye ilgi duyan bir başka güvenlikçi Kai Katz’te de Anamaria Vartolomei (‘Kürtaj’ ve ‘Maria Olmak’tan hatırlıyoruz) performans olarak gayet başarılıydı. Marshall’da Mark Ruffalo (büyük Trump karşıtıdır kendisi) ve Ylfa’da Toni Collette ise öyle karikatürize portreler çizmişler ki sanki filmin dengesini bozuyorlar (ki bu portreleri Bong Joon-ho’nun istediği de çok açık).Sonuç olarak kadrajlarına ünlü görüntü yönetmeni Darius Khondji’nin imza attığı ‘Mickey 17’ izlenmesi zevkli bir yapım ama insan bir Bong Joon-ho yapıtından daha fazla şey bekliyor tabii ki…MERAKLISINA…Filme kaynaklık eden, Edward Ashton’ın kaleme aldığı roman, geçen hafta İthaki Yayınları tarafından ülkemizde de yayımlandı. Kitabı Burcu Denizci çevirmiş.VE DİĞER SEÇENEKLER◊ Bir Kelt efsanesi olarak kabul edilen Kraliçe Boudica’nın, kocası Prasutagus’un öldürülmesinin ardından Roma’ya karşı verdiği mücadeleyi anlatan ‘Boudica’yı (Boudica: Queen of War) Jesse V. Johnson yönetmiş. Uzaktan uzağa Ridley Scott’ın ‘Gladyatör’ serisinin (hoş, tarihçiler kurgusal bir karakter olabileceğine dikkat çektikleri Boudica’yı daha çok Spartacus’e benzetiyor) tatlarını taşıyan yapımın kadrosunda Olga Kurylenko, Tim Barber, Andy Beckwith ve Tom Bennett gibi isimler var. Vasat bir film ama tarihsel aksiyon seven izleyiciyi belli açılardan memnun edebilir bir yapıya sahip.◊ Haftanın menüsündeki diğer yapımlar şöyle: ‘Bu Gece Uyku Yok’ (You Shall Not Sleep Tonight/Yön: Guillermo Carbonell), ‘Vina: Kötü Ruh’ (Vina: Sebelum 7 Hari/Yön: Anggy Umbara), ‘Çiğdem: Masaldan Öte’ (Yön: Kurtuluş Baştimar), ‘Ozi: Doğanın Koruyucusu’ (Ozi: Voice of the Forest/Yön: Tim Harper), ‘Dalya ve Kırmızı Kitap’ (Dalia y el Libro Rojo/Yön: David Bisbano).
Source: Uğur Vardan
Eski sayfalarda Kadınlar Günü
Dünyadakinin aksine Türkiye’deki geçmişi sadece yarım asır.Aslında yarım asır demek de doğru değil. Çünkü ilk yıllarında Dünya Kadınlar Günü pek de bugünkü gibi kadın hakları ekseninde algılanmıyordu.Hürriyet’in arşivi de bu konuda önemli ipuçları veriyor.1975, Türkiye’de Kadın Yılı ilan edilmişti. O yılın ilk 8 Mart’ında Hürriyet’te bu konuda tek satır haber bile yoktu.Kelebek ekindeki haber ise oldukça manidardı: “Kavga etmek de susmak da sanattır.”Çiftlere kavga etmenin püf noktalarının anlatıldığı haberde kadınlara tavsiyeler de vardı. “Eğer komşunuza, bakkala kızdıysanız hıncınızı kocanızdan çıkarmayın” deniliyordu.Tam cümle de şöyle: “Hiçbir şeyden habersiz akşam eve gelen zavallı koca kendisini sebebini anlayamadığı bir kavganın içinde bulmamalıdır. Hırsınızı yanlış insandan çıkarmayın.”Eşitlikçi olmaktan bayağı uzak olan bu dil, yıllarca da sürdü.KADINLARA KÜRK KAMPANYASIPeki o gün hiçbir haber yoktu da aynı yılın diğer günlerinde ne vardı?İşte 8 Kasım 1975 günkü Hürriyet’in sürmanşeti: “Kadınlar yılında her şey kadınlar için.”Hürriyet Kadınlar Yılı’nda “evinizi” düşünmüş ve kuponla bazı hediyeler vermeyi kararlaştırmıştı. Bakın hediyeler nasıldı: “Vizon ve tavşan kürk manto, yatak ve yemek odası takımı, ev eşyaları, çatal bıçak takımı, ünlü giyim markalarından hediye kuponları, saç boyama kuponu.”Hürriyet kadınlara jest yapmak istiyordu belli ki. Ama o yıllarda kadınlar söz konusu olduğunda eşitlikten çok böyle hediyeler geliyordu akla.SADECE KELEBEK’TEHürriyet’in hakkını çok da yemeyelim. Hemen bir yıl sonraki 8 Mart Kelebek’inde “Kadın erkek eşitliği hep sözde kalıyor, erkek kadından üstün tutuluyor” başlıklı haber vardı. Spotu da oldukça çarpıcıydı: “Erkek çocuklar üstün kişiler olarak yetiştiriliyor. Kız çocuklarının ise erkekten zayıf oldukları şeklinde beyni yıkanıyor.”Sonraki yıllarda Kadınlar Günü Hürriyet için yine “unutulma bahçesine” gönderildi.Zaten 12 Eylül askeri yönetimi de Kadınlar Günü kutlamasını yasaklamıştı. Ta ki 1984’e kadar.1984’te Kadınlar Günü yeniden Kelebek sayfalarına dönüş yaptı.Kelebek diyorum, çünkü o yıllarda ana gazete sayfaları için hâlâ uygun görülmüyordu Kadınlar Günü haberleri.8 Mart 1984 tarihli haber, “Bugün, kadınların günü” başlığını taşıyordu.Kadın Haklarını Koruma Derneği Başkanı Perihan Yıldırım, “Çağdaş kadın, ekonomik özgürlüğü olan kendine ve insana saygılı kadındır” diyordu.HAKLAR İÇİN ‘CÜRET’ EDİN1989’a gelindiğinde Kelebek’in kapak sayfası olduğu gibi bu konuya ayrılmıştı. “Senede bir gün” başlığıyla söz hakkı kadınlara veriliyordu. Tomris Uyar, Zuhal Olcay, Toto Karaca, Hale Soygazi, Banu Alkan, Belkıs Akkale…Sonraki yıl da kadınlara geniş yer ayrıldı. Zuhal Olcay, Mahinur Ergun, Betül Mardin, Gencay Gürün, Pınar Kür konuşuyordu.Senarist Mahinur Ergun’un sözleri dönemi açısından çarpıcıydı: “Kadınlar, erkeklere tanınan tüm haklara sahiptir. Bu hakları kullanmaya ‘cüret’ etmesinde hiçbir acayip taraf yoktur.”Ergun erkeklere değişmeleri, aksi halde artık daha hızlı dönen dünya üzerinde kalabilmenin mümkün olmadığını söylüyordu.1992’de o dönem pazar günleri Kelebek yayınlanmadığı için Kadınlar Günü haberi ilk kez ana gazeteye alınmıştı. İçeride geniş bir sayfa ayrılsa da, birinci sayfanın en altında bir kalp emojisinin yanında “Dünya Kadınlar Günü” yazmak yeterli görülmüştü. Hâlâ kadın haberleri Kelebek ekinin ilgi alanında görülüyordu.HABER DİLİ DEĞİŞİYORKadınlar Günü haberleri Hürriyet’in birinci sayfasına ilk kez 1998’de girebildi. Pazar ekinin hazırladığı Kadınlar Günü etkinlikleri sayfası anons edildi.2000’li yıllardan itibaren de kimi zaman küçük, kimi zaman daha esaslı şekilde bu haberlere yer ayrıldığını söylemek gerek.Ama esas gelişim 2010’larda yaşandı.Geçmişteki bu haberleri ve yaklaşımları biraz da dönemin ruhu ile değerlendirmek gerekiyor.Sadece 8 Mart günleri gazetede haber vermek değil, eşitlikçi bir dili yerleştirmek için de çalışmalar 2010’lardan sonra başladı.Eski gazetelerdeki haber dilinin ne kadar sorunlu olduğunu anlamak için arşivde birkaç dakika geçirmek bile yeterli.Hürriyet, özellikle son yıllarda kadın erkek eşitliği ve haberdeki ayrımcı dili değiştirmeye yönelik ciddi ve öncü adımlar attı. Bu konuda komisyonlar oluşturdu, çalışanları için rehberler hazırladı.Her ne kadar, bu konuda gelinen noktayı hiçbir zaman yeterli görmemek gerekse de, yaşanan ilerleme de göz ardı edilmemeli.Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Source: Ateş Yalazan – Arşiv Balıkçısı
Dünya kadınlarının eşitlik yolu: 8 Mart”ın tarihçesi
8 Mart, tüm dünyada kadınların toplumsal, ekonomik, kültürel ve politik alandaki başarılarını kutlamak ve kadın hakları için sürdürülen mücadelenin önemini vurgulamak amacıyla her yıl büyük bir coşkuyla kutlanan bir gündür. Ancak bu özel günün tarihi, sadece kutlama değil, aynı zamanda kadınların eşitlik mücadelesinin uzun bir yolculuğunun simgesidir. Dünya Kadınlar Günü’nün tarihsel gelişimi, bir yandan kadınların hakları ve eşitlik taleplerine, diğer yandan toplumsal değişim süreçlerine dair önemli izler taşır. KADIN İŞÇİLERİN HAK MÜCADELESİ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nün kökeni, 19. yüzyılın sonlarına kadar uzanır. Endüstri devrimi sonrası fabrikalarda çalışan kadınlar, düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve uzun mesai saatleriyle karşı karşıya kalıyorlardı. Kadınların en büyük talepleri, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, daha iyi ücretler ve sosyal haklar gibi unsurları içeriyordu. İşçi kadınların talepleri sadece kendi yaşam koşullarını değil, aynı zamanda tüm toplumları etkileyebilecek bir değişim yaratma arzusunu da barındırıyordu. 1908 yılında New York’ta 15 bin kadın, daha iyi çalışma koşulları, eşit ücret ve kadınlara oy hakkı tanınması için sokaklara döküldü. Bu protestolar, kadınların iş gücündeki yerini ve toplumdaki statülerini değiştirmek için verdiği mücadeleyi simgeliyor ve tarihe Kadınların Yürüyüşü olarak geçiyor. Bu olay, aynı zamanda kadınların sadece iş gücünde değil, toplumsal yaşamın her alanında eşit haklar talep etmeye başlamalarının da önemli bir dönüm noktasıydı. CLARA ZETKİN İN ROLÜ 1910 yılı, 8 Mart’ın tarihi açısından önemli bir başka kilometre taşıdır. 1910’da Kopenhag’da gerçekleştirilen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongresi nde, Alman sosyalist lideri Clara Zetkin, kadın hakları mücadelesini uluslararası alanda daha görünür kılmak amacıyla her yıl belirli bir günün Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. Zetkin, bu önerisini, kadınların sosyal, politik ve ekonomik haklarını savunmalarını teşvik etmek amacıyla sundu. Bu öneri, kongreye katılan tüm delegeler tarafından oy birliğiyle kabul edildi. Bunun sonucunda, 1911 yılında birkaç Avrupa ülkesi (Almanya, Avusturya, Danimarka, İsviçre) Dünya Kadınlar Günü’nü ilk kez kutlamaya başladı. Ancak o dönemde, bu kutlamalar genellikle kadınların oy hakkı ve eşitlik talepleri etrafında şekillenmişti. GREVLERİN BAŞLADIĞI TARİH 8 MART Dünya Kadınlar Günü nün 8 Mart tarihine denk gelmesinin arkasında, 1917 de Rusya’da yaşanan tarihi bir olay yatmaktadır. 1917 yılında Rusya’daki kadın işçiler, I. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik zorluklar, yiyecek sıkıntısı ve savaşın yarattığı yıkıcı etkiler karşısında sokaklara döküldüler. 8 Mart’ta başlattıkları grev, kısa süre içinde kitlesel bir gösteriye dönüştü. Kadınlar, savaşın sona erdirilmesini ve yaşam koşullarının iyileştirilmesini talep ediyorlardı. Bu olay, Rusya’daki Şubat Devrimi’ne (Mart Devrimi olarak bilinir) giden sürecin başlangıcını oluşturdu. Kadınların gösterileri, sosyalist devrimin önemli bir halkası olarak kabul edildi. 8 Mart, artık sadece bir işçi hakları mücadelesi değil, aynı zamanda kadınların devrimci değişim taleplerinin simgesi haline geldi. 8 MART IN KÜRESEL OLARAK TANINMASI Birleşmiş Milletler (BM), 8 Mart’ı ilk kez 1975 yılında, dünya genelinde kadınların sosyal ve ekonomik hakları konusundaki farkındalığı artırmak amacıyla tanıdı. 1975, aynı zamanda BM tarafından “Kadın Yılı” ilan edilmişti ve 8 Mart, kadınların hakları ve eşitlik mücadelesinin bir aracı olarak küresel ölçekte kutlanmaya başlandı. O günden sonra, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyada milyonlarca kadın tarafından, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları için yapılan mücadelenin bir sembolü olarak kabul edilmeye başlandı. Bu gün, aynı zamanda kadınların şiddet ve ayrımcılığa karşı verdiği mücadelenin de önemli bir hatırlatıcısı oldu. TOPLUMSAL DEĞİŞİMİ SAVUNAN KADINLARIN GÜNÜ 8 MART Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddet ve kadınların iş gücü piyasasındaki ayrımcılığı gibi çok sayıda soruna dikkat çekmek amacıyla yapılan etkinlikler ve protestolarla anılmaktadır. Birçok ülke, kadınların toplumsal hayattaki varlığını kutlamak için çeşitli etkinlikler düzenlerken, diğer taraftan kadınlar da bu günde toplumsal eşitlik taleplerini dile getiriyorlar. Kadınların iş gücüne katılımı, siyasal temsili ve eşit ücret gibi konular, günümüzde hala çözülmesi gereken önemli sorunlar arasında yer almaktadır. 8 Mart, bu sorunları gündeme getiren, toplumsal değişimi savunan ve kadınların hakları için verilen mücadeleye destek veren bir gün olarak önemini korumaktadır. TÜRKİYE DE 8 MART Türkiye’de 8 Mart, özellikle 1980 lerden sonra kadın hakları mücadelesinin önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kadın hareketleri, bu günü yalnızca kutlama değil, aynı zamanda hak talep etme ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı bir protesto olarak benimsemiştir. Türkiye deki 8 Mart kutlamaları, kadınların eşit haklar taleplerinin en güçlü şekilde ifade edildiği günlerden biri haline gelmiştir. KADINLARIN SÖZ HAKKI VE MÜCADELESİNİN SİMGESİ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nün tarihsel gelişimi, kadınların toplumsal, ekonomik ve politik alanda eşit haklar için verdiği mücadelenin bir yansımasıdır. Kadınların eşitlik mücadelesi, yüzlerce yıllık bir geçmişe dayanmakta olup, her geçen gün daha güçlü bir şekilde sürdürülmektedir. Bu gün, bir yandan kutlamalarla kadınların başarılarını öne çıkarırken, diğer yandan dünya genelindeki kadınların toplumsal eşitlik taleplerine ve sorunlarına dikkat çekmektedir. 8 Mart, tüm kadınların hakları için verdiği mücadelenin bir simgesi olarak her yıl bir kez daha hatırlatılmaktadır. Görsel Kaynak: istockphoto
Source: Habertürk
Sekizinci güne özel iftar menüsü!
Ramazan’da sofraları zenginleştirmek için özenle hazırlanan iftar menülerinden biriyle daha karşınızdayız! Bugün sizlere hem doyurucu hem de hafif tariflerden oluşan lezzet dolu bir menü sunuyoruz. Geleneksel tatların hakim olduğu bu sofra, iftar keyfinizi ikiye katlayacak! ŞEHRİYELİ TAVUK ÇORBASI Malzemeler: 1 adet tavuk göğsü 1 su bardağı şehriye 6 su bardağı tavuk suyu 1 yemek kaşığı tereyağı 1 yemek kaşığı un Tuz, karabiber, limon Yapılışı: Tavuk göğsünü haşlayıp didikleyin ve suyunu süzüp ayırın. Tereyağını tencerede eritip unu kavurun. Tavuk suyunu ekleyip karıştırın ve kaynamaya bırakın. Kaynadıktan sonra şehriyeleri ekleyip yumuşayana kadar pişirin. Didiklenmiş tavuğu ekleyip tuz ve karabiberle tatlandırın. Sıcak servis edin, limon sıkabilirsiniz. FIRINDA KÖFTE VE PATATES Malzemeler: 500 gr kıyma 1 adet soğan 1 yumurta 2 dilim bayat ekmek içi 1 tatlı kaşığı tuz, karabiber, kimyon 4 adet patates 2 yemek kaşığı sıvı yağ 1 yemek kaşığı salça, 1 su bardağı su Yapılışı: Kıymayı bir kaba alıp rendelenmiş soğan, yumurta, ekmek içi ve baharatlarla yoğurun. Köfte harcından ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın. Patatesleri soyup halka halka doğrayın ve sıvı yağ ile harmanlayın. Fırın tepsisine patatesleri dizip üzerine köfteleri ekleyin. Salçayı su ile açıp tepsiye dökün. 180 derecede önceden ısıtılmış fırında 30-35 dakika pişirin. DOMATESLİ PİRİNÇ PİLAVI Malzemeler: 1 su bardağı pirinç 2 yemek kaşığı tereyağı 1 adet domates 2 su bardağı su veya tavuk suyu Tuz Yapılışı: Pirinci nişastası gidene kadar yıkayıp süzün. Tereyağını tencerede eritip rendelenmiş domatesi ekleyin. Pirinci ekleyip 2-3 dakika kavurun. Suyunu ekleyip tuz ilave edin ve kapağı kapatın. Kısık ateşte suyu çekene kadar pişirdikten sonra demlenmeye bırakın. MEVSİM SALATASI Malzemeler: 1 baş marul 1 adet havuç 1 adet salatalık 1 adet domates 1 yemek kaşığı zeytinyağı 1 tatlı kaşığı limon suyu Tuz Yapılışı: Tüm sebzeleri yıkayıp doğrayın. Havuçu rendeleyin ve tüm malzemeleri bir kaba alın. Zeytinyağı, limon suyu ve tuzu ekleyip karıştırın. REVANİ Malzemeler: 3 yumurta 1 su bardağı şeker 1 su bardağı yoğurt 1 su bardağı irmik 1 su bardağı un 1 paket kabartma tozu 1 paket vanilin Şerbet: 3 su bardağı su 2.5 su bardağı şeker Yarım limon suyu Yapılışı: Şerbeti hazırlamak için su ve şekeri kaynatıp limon suyu ekleyin. Yumurta ve şekeri çırpıp yoğurt ve yağı ekleyin. Kuru malzemeleri eleyip karıştırın. Yağlı tepsiye döküp 180 derecede 30 dakika pişirin. Soğuyan tatlıya ılık şerbeti dökün.
Source: Habertürk
Dünyaca ünlü müzik grubu Blue”nun konserinde söylediği Türkçe şarkı hayranlarını şaşırttı
İngiliz müzik grubu Blue, İstanbul”da konser verdi. Grubun solisti Simon Webbe, konserde Emrah”ın “Götür Beni Gittiğin Yere” adlı şarkısını seslendirdi. Webbe”nşn telaffuzu ve performansı hayranlarından tam not aldı. Grubun Türk hayranları beğenilerini ifade etmek için grubun performansını sosyal medyada övgü dolu sözlerle paylaştı. EŞİ TÜRK KÖKENLİ Simon Webbe”nin Türkiye ile bağlantısı müziğin ötesine geçiyor. Türk kökenli Ayşen Kemal ile evli olması, Türk kültürüne olan takdirini daha da derinleştirdi. Türkçe şarkı söylemesi, ülkeye ve insanlarına olan hayranlığını yansıtıyor ve performansını izleyicileri için daha da özel hale getiriyor. BLUE GRUBU HAKKINDA Blue, 2001 yılında kurulan İngiliz pop grubudur. Grup, Lee Ryan, Duncan James, Simon Webbe, Antony Costa adındaki 4 erkek müzisyenden oluşur. Başta çok iyi bir giriş yapmalarına karşın grup dağılmıştır. 5 Mayıs 2009″da grup tekrar birleşme kararı almıştır.
Source: Haberler
Ece Gürel hakkında kafa karıştıran cadılık eğitimi iddiası! Hocası anlattı
Olay yerinde sağlık ekiplerince yapılan ilk müdahale sonrasında Maslak’taki özel bir hastaneye kaldırılan Gürel, doktorların tüm çabalarına rağmen hayatını kaybetmişti. Gürel”in ruhsal bunalımda olduğu ve bu sebeple bazı arayışlar içerisinde olduğu öne sürülmüştü. İlk otopsisinde uyuşturucuyla ilgili iddialar yanıt buldu. Gürel”in cadılık eğitimi aldığı da konuşulanlar arasındaydı. Eğitmen olduğu söylenen kişi bu konuda açıklama yaptı. BELGRAD ORMANINA GİDİŞ SEBEBİ ÇIĞLIK TERAPİSİ Mİ? Gazeteci Emrullah Erdinç’in haberine göre, Ece Gürel’in Belgrad Ormanı’na çığlık terapisi yapmak amacıyla gittiği belirlendi. Gürel”in iş yaşamında yaşadığı sıkıntılar sebebiyle de ruhsal bunalımda olduğu öne sürüldü. ECE GÜREL UYUŞTURUCU MADDE ETKİSİNDE MİYDİ? OTOPSİSİNDE ORTAYA ÇIKTI Gürel”in ormana gitme sebeplerinden biri olarak spiritüel arayışlarının olduğu hatta uyarıcı madde etkisi iddiası da ortaya atılmıştı. İlk otopsi incelemelerinde herhangi bir uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmadığı tespit edilirken, vücudunda darp veya saldırıya uğradığına dair herhangi bir bulguya da rastlanmadı. Ancak yapılan incelemelerde vücudunda bir kene ısırığı olduğu belirlendi. CADILIK EĞİTİMİ Mİ ALDI? HOCASI AÇIKLAMA YAPTI Gürel’in ölümünün ardından, ormana yalnız gitme sebebi üzerine çeşitli iddialar gündeme gelmeye başladı. Bu süreçte bazı spiritüel inanışlar ve ritüellerle bağlantılı olabileceği öne sürüldü. Ece Gürel’in “cadılık zanaati” olarak adlandırılan bir eğitim aldığı ortaya çıktı. Ece Gürel”in “Witchcraft” yani “cadılık zanaati” eğitimi aldığı öğrenildi. Gürel”in hocası ise bu konuda gazeteci Türker Akıncı”ya bir açıklama yaptı. Eylül ayında bu eğitimi verdiğini belirten Hale Özen şunları söyledi:”Adı sadece cadılık zanaati… Bize eğitime gelir öğrenciler, ilk dört dersten sonra derler ki “Aa biz burada spritüel bir şey var diye geldik, ama siz çok gerçekçi şeylerden bahsediyorsunuz. Bunun cadılıkla alakası yok.” Bizim eğitimlerimize genelde kadınlar gelir. Eğitim kayıtlarımız da duruyor. Biz hiçbir şeyi gizleyecek ya da saklayacak değiliz.” Olayla ilgili soruşturma devam ederken, Ece Gürel’in vefatına dair spekülasyonlar sürüyor.
Source: Internet Haber
Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü kutladı
Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray sosyal medya kanalları üzerinden 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”ne yönelik kutlama mesajları paylaşıldı. İşte kulüplerden yapılan o paylaşımlar… BEŞİKTAŞ Şanlı formamız için sahalarda ter döken kadın sporcularımızın ve tüm kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü kutlarız. #EzberleriAş pic.twitter.com/wJJP6twpCb — Beşiktaş JK (@Besiktas) March 7, 2025 FENERBAHÇE 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun. Her başarı hikâyesinin hayal edebilmekle başladığına, toplumumuzdaki kadın başarı hikâyelerini duydukça daha çok kız çocuğumuzun hayallerinin büyüyeceğine inanıyoruz. “HeForShe” hareketini destekleyen ve sahiplenen Dünyanın En… pic.twitter.com/s1det10I2Y — Fenerbahçe SK (@Fenerbahce) March 8, 2025 GALATASARAY 120 yıllık tarihimizin her zaferinde, her başarı öyküsünde kadınların izi ve alın teri var. Hayatın her anına değer katan kahramanlarımızın #8MartDünyaEmekçiKadınlarGünü kutlu olsun. pic.twitter.com/3ebEIcwKaP — Galatasaray SK (@GalatasaraySK) March 8, 2025
Source: Fotomaç
8 Mart Dünya Kadınlar Günü mesajları: Sevgiliye romantik, anlamlı, uzun, kısa kadınlar günü sözleri
Romantik bir mesajla sevgilinize olan duygularınızı ifade edebilir, anlamlı bir sözle kadının gücünü ve önemini vurgulayabilirsiniz. Kısa ve öz bir mesajla da, bu özel günde onların ne kadar değerli olduğunu hatırlatabilirsiniz. Kadınlar Günü, sadece kutlamaktan çok daha fazlasını ifade eder. İşte sevgilinize veya hayatınızdaki tüm kadınlara 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için gönderebileceğiniz anlamlı ve kısa mesajlar…
SEVGİLİYE DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJLARI ve SÖZLERİ
“Senin gibi güçlü, zarif ve güzel bir kadına sahip olmak, her günü özel kılıyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken, seninle her anı daha anlamlı yaşıyorum. Seni seviyorum.”
“Hayatımda seni bulduğum için ne kadar şanslı olduğumu her geçen gün daha çok hissediyorum. Senin gibi bir kadın, dünyadaki en değerli hediye. Kadınlar Günü’n kutlu olsun, seni her şeyden çok seviyorum.”
“Seninle her şey daha güzel, seninle her şey mümkün. Bugün, senin gibi özel bir kadını kutlamak için bir fırsat. Kadınlar Günü”n kutlu olsun, seni seviyorum.”
“Senin gülüşün, bana hayatın ne kadar güzel olduğunu hatırlatıyor. Seninle her şeyin daha parlak olduğu bu dünyada, seni sevmenin ne kadar özel olduğunu anlatamam. Kadınlar Günü’n kutlu olsun, hayatımın en değerli parçası.”
“Sadece 8 Mart’ta değil, her gün senin gibi bir kadına sahip olduğum için minnettarım. Senin gücün ve zarafetinle hayatım her geçen gün daha güzel oluyor. Kadınlar Günü”nü kutlarken seni her zaman sevmenin gururunu yaşıyorum.”
“Seninle geçirdiğim her an bir ömre bedel. Senin gibi bir kadına sahip olmak, bu dünyadaki en büyük şansım. Kadınlar Günü’n kutlu olsun, seni seviyorum.”
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJLARI
Kadın, hayatın ta kendisidir; sevginin, fedakarlığın ve gücün sembolüdür. Her kadın, dünya üzerinde bir ışıktır. Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun!
Bir kadının gücü, sadece fiziksel değil, aynı zamanda kalbinde taşıdığı sevgi ve azimle ölçülür. Her kadına, hayatın her alanında daha fazla özgürlük ve eşitlik dileğiyle.
Kadınlar, toplumların gerçek kahramanlarıdır. Onların mücadelesi, sadece bugün değil, her gün kutlanmayı hak eder. Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun!
Kadınlar, hayalleriyle dünyayı şekillendirir. Onların gücüyle aydınlanır, büyür ve güzelleşir. 8 Mart’ta, tüm kadınlara saygı ve sevgiyle.
Kadın, bir toplumun ruhudur. Onların emeği, sevgisi ve mücadelesi her zaman yüceltilmeli. Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun!
Kadın olmak, sadece bir kimlik değil, aynı zamanda bir devrimdir. Her kadının gücü, dünyayı değiştirebilecek kadar büyüktür. Kadınlar Günü”nüz kutlu olsun!
Dünya, kadınların yarattığı değerlerle güzelleşir. Her kadının hayatındaki her an değerli ve özel. 8 Mart Kadınlar Günü, tüm kadınlara barış, eşitlik ve mutluluk getirsin!
Kadınlar; yaşamı, sevgiyi, fedakarlığı ve güzelliği temsil eder. Onların varlığı, dünyanın en büyük zenginliğidir. Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun!
Source: Haber Merkezi
Ihlamur Kasırları görsel şölen sunuyor
İstanbul”un sayılı adreslerinden kasır bahçesi, manolyaların çiçek açmasıyla renklendi. Kasır bahçesi, baharda her yaştan doğaseverin ve tarih tutkununun buluşma noktası haline geldi.Çiçek mevsiminde binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Ihlamur Kasırları, Dolmabahçe Sarayı ile yarışır ilgi görüyor.Manolyalar, Osmanlı”da ilk kez Sultan Abdülaziz döneminde saray bahçelerini süslemeye başladı. Sultan 2. Abdülhamid devrinde ise türleri arttı ve daha geniş alanlara yayıldı. Bahçede, şubattan hazirana kadar çiçek açan üç farklı manolya türü bulunuyor.Bunlardan en erken çiçeklenen, “lale manolyası” veya “süsen çiçekli manolya” olarak bilinen “magnolia × soulangeana” oldu. 1820″lerde Fransız botanikçi Etienne Soulange-Bodin tarafından iki farklı türün melezlenmesiyle elde edilen bu manolya, yetiştiricisinin soyadıyla anıldı.Ihlamur Kasırları”nın bahçesinde çiçek açan manolyalar, geçmişin izlerini de bugüne taşıyor. Aslanlı havuzun dört bir yanını çiçeklerle saran manolyalar, suyun yansımalarıyla güzel manzara oluşturuyor.Saflık ve zarafetin sembolü olarak kabul edilen manolyalar, tarih boyunca yalnızca bahçeleri süslemekle kalmadı, Çin ve Japon tıbbında şifa kaynağı olarak da kullanıldı. Yaprakları Japon mutfağında yiyecekleri sarmak için tercih edilen ağaç, oyma işleri ve mobilya yapımında da değerlendirildi.Ihlamur Kasırları, pazartesi dışında her gün 9.00-17.00 saatlerinde ziyaret edilebiliyor.
Source: Www.star.com.tr
Emine Erdoğan paylaştı: “Hayata Bağlayan İlmekler Projesi” nice yeniden ayağa kalkma hikayesine vesile olsun
Emine Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “İnanıyorum ki hayat; ektikçe, işledikçe güzelleşen bir bahçedir. İşin içine diğerkamlığı katan incelikli fikirler, vakti gelince çiçek tarlalarına dönüşür. Bu düşüncenin bir nişanesi olarak doğan “Hayata Bağlayan İlmekler Projesi”nin, nice yeniden ayağa kalkma hikayesine vesile olmasını diliyorum.” ifadelerini kullandı.Erdoğan, projenin tanıtım programına ilişkin görüntülere de paylaşımında yer verdi.
Source: Www.star.com.tr
Türk dizileriyle Türkçe öğrendi, sevimli halleri izleyenleri mest etti
Hindistan”da yaşayan 18 yaşındaki Saba, beş yıl önce izlemeye başladığı Türk dizi ve filmleri sayesinde kendi kendine Türkçe öğrendi. Türk kültürüne büyük ilgi duyan genç kız, kısa sürede dili kavrayarak akıcı bir şekilde konuşmaya başladı. GÖRÜNTÜLER İÇ ISITTI Dil öğrenmenin kendisi için kolay olduğunu belirten Saba, Türkçe”nin yanı sıra Hintçe, Arapça, İngilizceyi de rahat konuşabiliyor. Türk dizilerine olan sevgisinin onu yeni bir dil öğrenmeye teşvik ettiğini söyleyen genç kız, Türkiye”ye hiç gelmeden Türkçeyi öğrendiğini söyledi. Hindistan”a giden Türklerin paylaşımıyla ortaya çıkan iç ısıtan görüntülerde, Saba “Kiralık Aşk” ve “Aşk Laftan Anlamaz” anlamaz dizilerini bildiğini ifade etti.
Source: Abdullah Karlıdağ
Karaman”da kadınlar günün stresini bağlama çalarak atıyor
Karaman Kent Konseyi tarafından kadınlara özel açılan kursta, yaşları 25 ile 60 arasında değişen 93 kadın, haftanın 4 günü 3 grup halinde eğitim alıyor.
Farklı heveslerle dokundukları bağlamanın tellerinde günün stresinden uzaklaşan kadınlar, koro halinde söyledikleri türkülerle de eğleniyor.
“Kimse, “Ben yapamam” demesin, öğrenmenin yaşı yoktur”
Kurs eğitmeni Emine Tekin (60), AA muhabirine, kursiyerlerden olumlu dönüşler aldıklarını, kadınların günlük rutinlerinden kurtulup rahatladığını söyledi.
Kadınların enerjisinin yüksek olduğunu belirten Tekin, kursun çok güzel ilerlediğini dile getirdi.
Yörelere ait türküler öğrettiklerini anlatan Tekin, “Şu anda kursa yeni başlayanlara ayrı, tecrübelilere ayrı eğitim veriyoruz. Her kurs döneminin sonunda halka açık programlarda öğrendiklerimizi söylüyoruz. Bu sayede kursiyerlerimiz daha fazla motive oluyor ve öğrenme istekleri artıyor. Bu sene bayramda program yapacağız. Kimse, “Ben yapamam” demesin. Öğrenmenin yaşı yoktur.” diye konuştu.
“Dertlerimizi, sıkıntılarımızı evde bırakıp geliyoruz”
İki çocuk annesi Firdevs Yıldırım (43) da içinde hep bir bağlama ve türkü aşkı olduğunu ancak köyde büyüdüğü için bu tarz kurslara erişemediğini kaydetti.
Kursa katılan herkesin içinde farklı bir heves olduğunu aktaran Yıldırım, “Ev hanımları olarak hepimiz dertlerimizi, sıkıntılarımızı evde bırakıp geliyoruz. Burada kafamız dağılıyor. Kendinizi motive ediyor, özgüven kazanıyorsunuz.” dedi.
Kursiyerlerden 3 çocuk 4 torun sahibi 50 yaşındaki Raziye Baysaloğlu ise eğitim için merkeze 25 kilometre uzaklıktaki Kazımkarabekir ilçesinden geldiğini ifade etti.
Bağlama çalma hevesinin çocukluktan kaldığını belirten Baysaloğlu, “Her türlü zorluğa rağmen bu hevesimi gerçekleştirdim. Kimsenin lafına sözüne bakmadan geldim ve beni yadırgayanlar şimdi tebrik ediyor. İlçeden geliyorum ama severek geldiğim için zor olmuyor. Bağlama çalmak, türkü söylemek çok güzel, bize problemlerimizi unutturuyor.” ifadesini kullandı.
Kursiyerlerden Nurdagül Öztürk (55) de kurs sayesinde hayallerini gerçekleştirdiği için mutlu olduğunu dile getirdi.
Karaman Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Öznur Çimen”de kent konseyi olarak 2009″dan bu yana çeşitli kurslar açtıklarına değinerek, şunları kaydetti:
“Diksiyon, İngilizce, ilk yardım, liderlik, hızlı okuma, imaj yönetimi, görsel sanatlar gibi kurslar açtık. Bağlama kursumuz hanımlara özel. Kadınlarımızın ev hanımı kimliğine ilaveten yeni bir kimlik edinmelerini sağlamak ve onları sosyal hayata kazandırabilmek için bu kursu açtık.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
TSK”nın kadın askerleri anlattı! İşte kadın asker olmak
Habertürk TV den Sena Alkan, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ne özel Beylerbeyi Askeri Gazinosu nda Türk Silahlı Kuvvetleri nin (TSK) kadın askerleriyle buluştu. Üsteğmen Beyza Nisa Geyik, Teğmen Sema Türk, Astsubay Çavuş Adile Karataş, denizde, havada ve karada kadın asker olmayı anlattılar… habericionecikanlar#100#left# Kadın savaş pilotu olmaya nasıl karar verdiğini anlatan Üsteğmen Beyza Nisa Geyik, Türk çocuğu olarak asker olmak bir kıvılcım olarak içimde bulunuyordu. Savaş pilotu olmak aslında ilkokuldaki bir okul gezisi sırasında içime düşen güzel bir his olmuştu. 9-10 yaşlarımda Ankara daki Havacılık Müzesi ne gitmiştik ve F5 kokpitin içerisine binme fırsatı bulmuştum. O sırada Burası çok güzel. Ben bunun içinde olmak istiyorum diyerek araştırma yaptım. Annem beni her konuda çok destekledi. Araştırmalarıma yardımcı oldular dedi. Denizaltı Savunma Harp Birliği Subayı Yardımcısı Teğmen Sema Türk, Deniz Harp Okulu ndan 2024 yılında mezun oldu. 3 Eylül 2024 tarihinde TCG Barbaros a katılan Sema Türk de, çocukluk hayalini şöyle anlattı: Babam emekli deniz astsubay. Küçükken babam donanmada çalışırken nöbet zamanlarında beni gemiye götürürdü. Ben de 4-5 yaşlarındayken hatırladığım kadarıyla donanmada birçok savaş gemimizi yan yana rıhtımda aborda halde gördüğümde, babama dönüp Baba ben denizci olacağım, asker olacağım demişim. Denizde olmanın verdiği hissi anlatan Türk, Uzun süreli görevlerimiz, tatbikatlarımız oluyor. Benim en uzun seyrim 2-2,5 ay oldu. Seyir evet zor fakat 116-120 metrelik bir gemideyiz ve 180 personel var. Hepimiz bir aile gibiyiz. Asla birbirimizden moral ve motivasyonumuzu eksik etmiyoruz. Herkes sıkıntısını paylaşıyor. Birçok kişi ailesinden ayrı kalıyor. Birçok kişinin eşi hamile oluyor. Kardeşinin mezuniyet töreni gibi önemli günleri oluyor. Fakat tatbikattayız. Denizin ortasındayız ve gemide bir sorumluluğumuz var ve herkes bunun farkında. Devletimize en iyi şekilde hizmet etmeye çalışıyoruz Kimse kimseden moral motivasyonunu eksik etmiyor. Bir aile oluyoruz. İşimizi severek yapıyoruz. O yüzden zorlukların üstesinden çok kolay bir şekilde geliyoruz diye devam etti. Astsubay Çavuş Adile Karataş ise Bu meslek benim tek gayemdi. Başka bir meslek yapabilmeyi hayal dahi etmedim diyebilirim. Hedefime ulaşmak için bayağı çaba sarf ettim. 7-8 mülakata girdim. Başarısız oldukça daha da hırslandım ve her seferinde üstüne katarak ilerledim. Kanatlarıma baktığım zaman Türk vatanının bana emanet ettiği bir uçağı uçuruyor olmak bana inanılmaz bir özgüven ve inanç veriyor. Beni bunca yıldır okutan ülkem için bir şeyler yapıyor olmak beni çok mutlu ediyor diye anlattı. Röportajın devamını videodan izleyebilirsiniz…
Source: Habertürk
Göbeklitepe, 2019″dan bu yana 3,5 milyon ziyaretçi ağırladı
Kent merkezine 18 kilometre uzaklıktaki Örencik Mahallesi yakınlarında bulunan ve ilk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago üniversitelerinden araştırmacıların yüzey çalışmaları sırasında fark ettiği ören yerinde, en somut bulgular 1986″da tarlasını süren bir çiftçinin bulduğu heykelle ortaya çıktı.
Şanlıurfa Müzesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsünce 1995″ten bu yana ortaklaşa yürütülen çalışmalarda, Neolitik döneme ait boyları 3-6 metre, ağırlıkları da 40-60 ton olan, yabani hayvan figürlü “T” biçimli dikili taşlar bulundu.
Kazılarda aynı zamanda, 8-30 metre çapında dairesel ve dikdörtgen şekilli, dünyanın en eski tapınak kalıntıları ve yaklaşık 12 bin yıl öncesine ait olduğu belirtilen 65 santimetre uzunluğunda insan heykeli gibi çeşitli tarihi eserler de gün yüzüne çıkarıldı.
Elde edilen buluntular üzerine tüm dünyanın dikkatini üzerine çeken Göbeklitepe, 2 Temmuz 2018″de UNESCO Dünya Mirası Listesi”ne girdi. Koruma çatısı ve çevre düzenlemesinin ardından Göbeklitepe”nin resmi açılışı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın katılımıyla 8 Mart 2019″da yapıldı.
UNESCO ile dünyaya açılan Göbeklitepe”ye yerli ve yabancı turistlerin ilgisi Cumhurbaşkanı Erdoğan”ın 2019″u “Göbeklitepe yılı” ilan etmesiyle arttı.
Bölgeye yapılan gezilerin önemli uğrak noktası konumuna gelen Göbeklitepe sene başından bu yana 65 bin ziyaretçi ağırlarken, bu sayı açılışın yapıldığı 2019″dan bu yana 3,5 milyona ulaştı.
Göbeklitepe Alan Başkanı ve Şanlıurfa Müzesi Müdürü Celal Uludağ, AA muhabirine, Göbeklitepe”deki arkeolojik kazıların Prof. Dr. Necmi Karul”un başkanlığında sürdüğünü söyledi.
Göbeklitepe”de kazıların yapıldığı dönemlerde ziyarete de açılmasının çok önemli olduğunu aktaran Uludağ, şöyle konuştu:
“Özellikle alanın gezi güzergahı, çatı örtüsü, ziyaretçinin alana taşınması hususunda çeşitli projeler gerçekleştirildi. Bu projelerle birlikte 2019 yılı sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Göbeklitepe yılı olarak ilan edildi. Tabii 2019 yılında sayın Cumhurbaşkanımız bizzat gelerek Göbeklitepe ören yerinin resmi açılışını gerçekleştirdi. Bu açılışla Göbeklitepe”ye olan ilgi daha da arttı. 2019 yılındaki ziyaretçi sayıları yaklaşık 500 bine ulaşmıştı ve ondan sonra da her geçen yıl Göbeklitepe”deki ziyaretçi sayıları artarak devam etti. Tabii arada maalesef pandemi ve deprem yaşandı. Buna rağmen Göbeklitepe”deki ziyaretçi sayısı artarak devam ediyor. Bu yılın ilk üç ayından bahsetmek gerekirse ziyaretçi sayısı yaklaşık 65 bine ulaştı. Bu sayı da bizim için gerçekten çok önemli. Şunu anlıyoruz ki 2025 yılında ziyaretçi sayıları çok fazla artacak. 2019 yılından bu yana Göbeklitepe”de ziyaretçi sayılarımız 3,5 milyonu bulmuş durumda. Bu sayılar Bakanlığımızın alanda yürüteceği bilimsel çalışmalar ve altyapı çalışmalarıyla artarak devam edecektir.”
Artan ziyaretçi sayısı sonrası önemli adımlar attıklarını ifade eden Uludağ, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen “Geleceğe Miras” projesi kapsamında, yeni karşılaşma merkezi, otopark alanlarının projelerinin devam ettiğini ve bu yıl içerisinde tamamlanacağını kaydetti.
Ziyaretçiler de memnun
KKTC”den Göbeklitepe”yi görmek için gelen Müniser Halaç ise alanı çok beğendiğini söyledi.
Herkesin gelip bu tarihi alanı görmesini tavsiye eden Halaç, Göbeklitepe”nin video ve fotoğraflarını çekip çocuklarına göndereceğini ifade etti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Kadın karagöz ustası, mesleğinin inceliklerini verdiği eğitimlerle gelecek nesillere aktarıyor
Ergün, 2004″te bir eğitim atölyesinde usta çırak ilişkisi ile başlayarak tiyatro eğitimi aldı. Ustası Alpay Ekler ile bu atölyede tanışan Ergün, 2006″da hocasının yanında profesyonel olarak kukla sanatıyla da ilgilenmeye başladı.
Bir süre kukla sanatıyla ilgilendikten sonra karagöz oyunu ve yapımına merak saran Ergün, ustası Alpay Ekler”den bu yönde de eğitim aldı. Bu süreçte karagöz alanında ustalık kazanmış isimlerden de etkilenen Ergün, bu sanata yönelen eşiyle birlikte karagöz oyunu sahneledi.
Ergün, ustasının daha sonra kendi perdelerini kurup oyunlarını sahnelemesine izin vermesiyle, karagöz oynatıcılığına başladı.
Zamanla kendini geliştirerek karagöz ustası olan Ergün, aynı zamanda Karagöz Derneğinin Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de üstlendi.
Göher Ergün, bu sanatın nasıl yapıldığını gelecek nesillere aktarmak için kendi atölyesinde hem eğitim veriyor, hem de karagöz tasviri yapımını öğretiyor.
“Kadın karagöz sanatçısı olmak bu dönemde çok değerli”
Göher Ergün, AA muhabirine yaptığı açıklamada, karagöz sanatına ilgisinin geleneksel Türk tiyatrosu dersi aldığı zamanlarda başladığını ve usta çırak ilişkisiyle zamanla bu sanatı öğrendiğini söyledi.
Kadın karagöz sanatçılığının yeni olmadığını belirten Ergün, Osmanlı döneminde kadınların haremde karagöz sanatçısı olarak oyun sahnelediklerini anlattı.
Ergün, kadın karagöz sanatçısı olmanın bu dönemde çok değerli olduğunu ifade etti.
Karagöz sanatına gittikçe ilginin arttığını, bu isteği diri tutmak için de çeşitli proje ve çalışmalar sürdürdüklerini kaydeden Ergün, Karagöz Derneği olarak 2017″den beri “İstanbul Karagöz Festivali” düzenlediklerini ve aynı zamanda Milletlerarası Gölge Oyunu ve Kukla Birliğine bağlı olup, orada da faaliyetleri olduğunu dile getirdi.
Ergün, Türkiye”nin dört bir yanında festivaller, atölyeler ve eğitimler gerçekleştirerek bu sanatın inceliğini yeni nesillere aktarmaya çalıştıklarını vurguladı.
Liselerde veya üniversitelerde, çocuk gelişimi, anaokulu, okul öncesi öğretmenliği okuyan öğrencilere, özellikle bu sanatı tanıtmak için projeler ve atölyeler gerçekleştirdiklerini belirten Ergün, “Bu sanatın perdenin arkasında tasvirlerle oynatılan bir sanat olduğunu bilmemiz gerekiyor. Karagöz oyunu Dünya Miras Listesi”ne bu şekilde girmiştir. Bunu da tanıtmak, insanları bilinçlendirmek bizlerin ve tabii ki kamu kurum ve kuruluşlarının en büyük görevi olmalı diye düşünüyorum.” dedi.
“Sanatımızı gelecek nesillere aktarma bilinci bizim en büyük görevimiz olmalı”
Göher Ergün, karagöz sanatının zamanla daha bilinir hale gelmeye başladığını, atölyelerde aktif olarak çalışmanın kadın sanatçıları ön plana çıkardığını ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yaşadığımız en büyük problemlerden bir tanesi bu. Erkeklerin ön planda olması kanıksanmış bir durum olduğundan bizler ön planda olamıyorduk. Artık daha fazla bu işi yapmaya çalışan kadınlar olduğumuzun farkındayız. Yeni başlayan arkadaşlarımız için süreç genel anlamda biraz daha zorlu olacak. Çünkü hepimizi bekleyen zorlu bir sürecimiz var, teknoloji. Biz bu sanatı ayakta tutmak için ne kadar uğraşıyorsak onlar da o kadar uğraşmak zorundalar. Hep birlikte bu sanatımızı gelecek nesillere aktarma bilinci bizim en büyük görevimiz olmalı.”
Tasvirler dana ve deve derisi kullanılarak yapılıyor
Ergün, atölyesinde aynı zamanda karagöz tasvir yapımıyla da ilgili eğitim verdiğini belirterek, geleneksel bir sanat olduğu için bu tasvirlerin dana ve deve derisi kullanılarak yapıldığını söyledi.
Dana veya deve derisinin öncelikle bazı işlemlerden geçerek şeffaf hale getirildiğini, kurutulduktan sonra da rulolar halinde kullanıldığını anlatan Ergün, şunları kaydetti:
“Daha sonra bu deriyi alıp, öncelikle yapacağımız tasvirin kalıbını çıkartıyoruz. Kalıbı çıkarttıktan sonra bu kalıbı deri üzerine çizerek keseceğimiz hale getiriyoruz. Hamlama dediğimiz, deriyi ıslatıp yumuşattığımız bir aşamamız var. Hamlamadan sonra kalıbı nevregan adını verdiğimiz bıçaklarla delmeye başlıyoruz. Damla göz adı verilen diğer nevraganla da tasvirdeki boşlukları, göz oyuntusunu ve süslemeleri yapıyoruz. Tasvirimizi çıkardıktan sonra, arkasındaki çapakları maket bıçağıyla temizliyoruz, sonra zımparayla düzeltmelerini yapıyoruz. Deriyi, baskıya alıp son haliyle kuruttuktan sonra artık dümdüz bir tasvir ortaya çıkıyor. Bu sefer kontür ve boyama işlemi geliyor. Boyalarda da yine doğal boyalar kullanıyoruz.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Emine Erdoğan: Emeğiyle geleceği inşa eden tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü”nü tebrik ediyorum
Emine Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, kadının adaletiyle medeniyeti şekillendirdiğini, merhametiyle insanlığa yön verdiğini, gücüyle yarını kurduğunu kaydetti.Kadının emeğinin toprak gibi bereketli, sözünün tarih kadar kuvvetli olduğunu belirten Erdoğan, “Bugün ülkemiz, bilimde, sanatta, siyasette, ekonomide ve hayatın her alanında kadınların varlığıyla yükseliyor. Bütün kalbimiz ve desteğimizle kadınlarımızın yalnızca bir gün değil, her gün güçlü olması için gayret ediyoruz. Çünkü bir toplumun yarısı sustuğunda, tamamı eksik kalır. Emeğiyle geleceği inşa eden tüm kadınlarımızın Dünya Kadınlar Günü”nü tebrik ediyorum.” ifadesini kullandı.Erdoğan, paylaşımında, çeşitlik etkinlik ve programlarda kadınlarla yer aldığı fotoğraflara da yer verdi.Kadın; adaletiyle medeniyeti şekillendiren, merhametiyle insanlığa yön veren, gücüyle yarınları kurandır. Onun emeği toprak gibi bereketli, sözü tarih kadar kuvvetlidir.Bugün ülkemiz; bilimde, sanatta, siyasette, ekonomide ve hayatın her alanında kadınların varlığıyla… pic.twitter.com/9X8TqFCLax— Emine Erdoğan (@EmineErdogan) March 8, 2025
Source: Www.star.com.tr
Bodrum’un minik kalpleri Ramazan coşkusuyla dolu
Minik öğrenciler, kurslarını rengarenk Ramazan süslemeleriyle donatarak bayram havası estiriyor. Kendi elleriyle yaptıkları fenerler, hilaller ve yıldızlarla kurslarını adeta birer Ramazan bahçesine çeviriyorlar. Sadece süslemelerle kalmayan minikler, Ramazan sofralarının vazgeçilmezi olan pide yapımını da öğreniyorlar. Hamur yoğurup pide açan miniklerin heyecanı görülmeye değerdi. Ayrıca, geleneksel Ramazan içeceği olan şerbeti de yaparak hem eğleniyor hem de öğreniyorlar. İftar ve Teravihle Manevi Coşku Kurslarda düzenlenen iftar programlarında bir araya gelen minikler, oruçlarını açmanın mutluluğunu yaşıyorlar. İftar sofralarında dualar eden çocuklar, paylaşmanın ve yardımlaşmanın önemini kavrıyorlar. İftarın ardından teravih namazına katılan minikler, manevi coşkuyu doyasıya yaşıyorlar. Minik Kalplerden Büyük Mesajlar Bodrum Müftülüğü Kurs Öğreticileri, 4/6 Yaş Kur”an Kursları”nda düzenlenen bu tür etkinliklerin, çocukların manevi gelişimine büyük katkı sağladığını belirtiyorlar. Ramazan ayının paylaşma, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlerini öğrenen minikler, geleceğin daha bilinçli ve duyarlı bireyleri olma yolunda önemli adımlar atıyorlar. Ramazan Ayı Boyunca Etkinlikler Devam Edecek Bodrum Müftülüğü 4/6 Yaş Kur”an Kursları”nda Ramazan ayı boyunca çeşitli etkinlikler düzenlenmeye devam edecek. Minik öğrenciler, Ramazan”ın manevi atmosferini doyasıya yaşayarak unutulmaz anılar biriktirecekler.
Source: Hayrettin Şaşmaz
Her evin eğri olduğu bir köy! Adeta zaman durmuş gibi
İngiltere”nin Suffolk bölgesinde yer alan Lavenham köyü, hem mimarisi hem de tarihi dokusuyla büyülüyor. “Çikolata kutusu köyü” olarak bilinen Lavenham, neredeyse her evin eğri olduğu, tarihin adeta durduğu bir yer olarak biliniyor.
TARİHİ YAPILARI VE İLGİNÇ MİMARİSİYLE DİKKAT ÇEKİYOR
Bir zamanlar İngiltere”nin en iyi ortaçağ köyü olarak anılan bu şirin yer, yemyeşil kırsal manzaralarla çevrilidir. Bury St Edmunds ve Sudbury”ye kolayca ulaşılabilecek bir konumda yer alıyor. Lavenham’ın benzersiz atmosferi, tarihi yapıları ve ilginç mimarisiyle dikkat çekiyor. Özellikle tarih tutkunları için kaçırılmaması gereken bir destinasyon olan köy, ünlü Corpus Christi Guildhall”a ev sahipliği yapıyor. Bu 16. yüzyıldan kalma, National Trust tarafından korunan ahşap iskeletli bina, son 500 yılda birçok büyüleyici hikayeye de ev sahipliği yapmış.
Lavenham, sadece tarihi bir zenginlik sunmakla kalmıyor aynı zamanda köyde yer alan çay odaları, zarif avlu bahçeleri ve ikinci el kitapçılar, ziyaretçilere huzurlu bir deneyim de sunuyor. Bu büyüleyici köy, adeta geçmişin izlerini taşırken, modern dünyanın gürültüsünden uzaklaşmak isteyenler için mükemmel bir sığınak seçeneği oluyor.
Source: Derleyen: Özge Sivas
Bakan Tunç’tan kadınlar günü mesajı: Türkiye’nin gücü kadınların gücüdür
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü yayınlamış olduğu mesajla kutladı. TÜRKİYE”NİN GÜCÜ KADINLARIN GÜCÜDÜR “Kadınlar, ailenin ve toplumsal hayatın temel direğidir. Türkiye”nin gücü, kadınların gücüdür. Daha büyük ve güçlü Türkiye, güçlü kadınlarla mümkündür” diyen Bakan Tunç, Türkiye Yüzyılının her alanda etkin, başarılı, özgüveni yüksek kadınlarla inşa edileceğine vurgu yaptı. 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN “Cenneti annelerin ayakları altına seren bir inancın temsilcileri olarak kadınlara yönelik her türlü ayrıştırıcı yaklaşımı reddediyoruz” ifadelerini kullanan Bakan Tunç, “Kadınların sosyal statülerinin iyileştirilmesi, temel hak ve özgürlüklerinin korunması, kamusal alandaki etkinliklerinin daha da artması için onların yanında yer alıyoruz. Hayalleri, başarıları, mücadeleleri ve sevgi dolu kalpleriyle dünyayı güzelleştiren tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun” dedi.
Source: Kerim Cengi̇l
Türkçenin Gürcistan”daki elçileri: Kadın Türkologlar
İlk Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti”nin kurulduğu 1918″de açılan İvane Javakhishvili Tiflis Devlet Üniversitesinde yıllarca görev yapan Türkologlar, ülkenin genç nesillerine Türk dili, edebiyatı, tarihi ve kültürüyle ilgili eğitim vermeye devam ediyor.
Gürcistan genelinde ilk Türkoloji Bölümü”nün 1945 yılında Türkolog Sergi Jikia tarafından açılmasından bu yana üniversite, ülkede “Türkçenin beşiği” olarak biliniyor.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği”nin (SSCB) dağılmasının ardından Gürcistan, bağımsızlığını ilan ettikten sonra ülkedeki farklı üniversiteler, okullar ve eğitim kurumlarında Türkçe öğretimi daha geniş kapsamlı devam etti.
Gürcistan”daki Türkologların çoğunluğu kadın
Türkiye”nin sınır komşusu Gürcistan”da görev yapan Türkologların çoğu kadınlardan oluşuyor.
İvane Javakhishvili Tiflis Devlet Üniversitesinde görevli kadın Türkologlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle Anadolu Ajansı (AA) muhabirine Gürcistan”da Türk dilinin öğretilmesiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Üniversitenin Türkoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Marika Jikia, ülkede resmi olarak Türk dili, tarihi ve edebiyatının öğretilmesinin görev aldığı üniversitede başladığını söyledi.
Babası Gürcistan Ulusal Bilimler Akademisi üyesi ve Gürcü Türkolojisinin kurucusu olarak bilinen Sergi Jikia”nın, bu üniversitede yaklaşık 80 yıl önce ilk Türkoloji Bölümü”nü açtığını anlatan Marika Jikia, kendisinin de bu alanda çalıştığını belirtti.
Türkoloji alanında çeşitli yazılı araştırma ve makaleleri bulunan Jikia, daha önce başka bir üniversitede görev yaptığını, 2006″dan beri burada çalışmaya başladığını söyledi.
Türkoloji Bölüm Başkanlığı görevini 2012″den beri sürdürdüğünü ifade eden Jikia, “Bugün Gürcistan”da kadın Türkologlar çoğunlukta. Bir şekilde böyle oldu. Türk tarihi, Türkiye-Gürcistan”ın tarihi konularını genelde erkekler araştırıyorlardı ama bugün daha çok kadın Türkolog var.” dedi.
Türkçe, Gürcistan”da tercih edilen bir dil
Aynı üniversitede 2012″den beri çalışan 48 yaşındaki Doç. Dr. Elisabed Bjalava da Türkoloji Bölümü Türk Dili Lisans Programı Başkanı olduğunu ifade etti.
Türk Dili Yüksek Lisans Programı Eş Başkanı da olan Bjalava, “Tiflis Devlet Üniversitesi, Türkolojinin beşiğidir. Umarız ki gelecekte de bu alanda öncü üniversite olmaya devam edecektir.” dedi.
Mesleki kitaplar yazıp akademik araştırmalar yapan Bjalava, “Türkçeyle tanıştığım andan itibaren benim dilim olduğunu anladım. Ondan sonra başka bir dille çalışmayı hiç düşünmedim.” diye konuştu.
Bjalava, Türkçenin Gürcistan”da tercih edildiğini kaydederek, “Geleceği düşündüğümüzde Türkçe, Avrupa”da bile en çok tercih edilen, en çok konuşulan dillerden biri olabilir.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkçe öğretiminin Gürcistan”da aslında uzun geçmişinin bulunduğuna dikkat çeken Bjalava, “1870”li yıllardan itibaren Cömert Kadınlar Jimnazyumu”nda Fransızca, Almanca, İngilizce ve Rusçanın yanı sıra Türkçe de öğretiliyordu.” ifadesini kullandı.
“Gürcistan”da Türkçe bilen insan işsiz kalmaz”
Türkolog Doç. Dr. Nanuli Kaçarava, akademik hayatının önemli bir kısmını Türkiye”de, Ankara Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve Düzce Üniversitesinde yıllar boyunca görev yaparak geçirdiğini söyledi.
Sovyetler döneminde öğrenciyken Türkiye”ye Gürcü öğrencilerin gitmesinin imkansız olduğunu ifade eden Kaçarava, Türkiye”ye gitmeyi hayal bile edemediklerini belirtti.
Kaçarava, “Türkçe öğrenmek için artık güzel imkanlarımız var. Eğer bir genç, Gürcistan”da Türkoloji Bölümü”ne giriyorsa onun büyük bir avantajı var çünkü asla ve asla işsiz kalmaz.” dedi.
Üniversitede 17 yıldır Türkoloji Bölümü”nde görev yapan 44 yaşındaki Doç. Dr. Mzisa Buskivadze, Türk edebiyatı tarihi ve folkloru dersleri verdiğini söyledi.
Türkiye Bilimler Akademisinin bursuyla 2022″de Niğde Üniversitesine davet edildiğini ve Yunus Emre”nin eserleri hakkındaki araştırmada yer aldığını anlatan Buskivadze, Gürcistan”daki Türkologlar olarak sürekli gelişmeye çalıştıklarını söyledi.
Doç. Dr. Ketevan Lortkipanidze, 35 yıldır Türkolog olarak görev yaptığını belirterek, “Türkçeye karşı gerçekten büyük bir ilgi var çünkü çok sayıda öğrencimiz var.” dedi.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source: