Ertuğrul Akbay’ı hep özleyeceğiz
Sevgili Ertuğrul Akbay’ı dün Zincirlikuyu’daki kabri başında sevgiye, hasretle andık.
Onu 6 yıl önce 7 Mart günü kaybetmiştik…
Bazı acılar vardır ki, aradan geçen yıllarda üzeri örtülse bile, asla unutulmaz.
O sızı hep yüreğinizin bir köşesine saplanmış halde durur.
Sevgili Ertuğrul Akbay’ın kaybının yarattığı acı da öyle bir şey…
Ertuğrul Akbay, kardeşim gibi sevdiğim bir arkadaşımdı. Onunla dostluğumuz, tanıştığımız 1967 yılından, toprağa verdiğimiz 2019 yılına kadar tam 52 yıl sürdü.
Müthiş bir gazeteciydi…
Mesleki başarılarının tamamına tanık oldum.
Bir görevi üstlendiği vakit, gök patlasa, yer yarılsa bile onu hiçbir şey engelleyemez, mutlaka üstesinden gelirdi.
Dün onu, SÖZCÜ Grubu çalışanları ve yakın dostlarıyla birlikte kabri başında dualarla anarken, bir yandan da, meslek hayatımız film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp geçti.
Ertuğrul Akbay, neşeli, hayat dolu, sağlam karakterli bir meslektaşımızdı… Büyük işler başarmıştı… Son 50 yılın en başarılı gazetecilerinden biriydi.
Allah gani gani rahmet eylesin.
Nur içinde yat sevgili kardeşim.
Seni hep özleyeceğiz.
Bir devlet nasıl biter? Nasıl çökertilir?
Ülkemizde birçok haksızlıklar yaşanıyor…
Enflasyonun yarattığı acılar zulüm haline geliyor…
İktidar ise halkın bu acılarına çare bulacağı yerde, tutuklamalarla, davalarla rakip partileri sindirmeye çalışıyor.
Açlıkla boğuşan asgari ücretlilerin, sabit gelirlilerin, emeklilerin dertleriyle pek uğraşan yok.
Aslında bu tür davranışlar devleti zayıflatıyor.
Bir devlet nasıl çöker?
16’ncı Yüzyıl’ın ünlü Türk Bilgini Yahya Efendi, bunu Padişah Kanuni Sultan Süleyman’a yazdığı tarihi mektupla anlatmıştı.
Kanunî, 1553 yılında oğlu Şehzade Mustafa’yı cellatlara boğdurtarak öldürtmüştü.
Yahya Efendi büyük bir cesaretle padişahı eleştirmiş yaptığı hareketin çok yanlış olduğunu söylemişti…
Yahya Efendi’nin daha sonra Kanuni Sultan Süleyman’a “Bir devlet nasıl çökertilir?” diye yazdığı tarihi bir mektup vardır. Orijinali Topkapı Müzesi’nde olan mektup şöyledir:
“Bir devlette zulüm yayılırsa…
Haksızlık sıradan bir hale gelirse…
İşitenler de ‘Neme lâzım’ deyip uzaklaşırlarsa…
Koyunları kurtlar değil de, çobanlar yerse…
Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse…
Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryatları göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse…
İşte o zaman devletin sonu görünür.
Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır.
Halkın güven ve saygısı sarsılır.
Asayişe itaat hissi kaybolur.
Halkın umutları yok olur.
Böylece devletin yıkılması mukadder hale, kaçınılmaz hale gelir.”
Devlet yönetimi için günümüzdeki siyasetçilerin 472 yıl önce yazılan bu önemli tarihi mektuptan ders almaları gerekiyor.
Kürekle tedavi!
Ekonomiden sorumlu eski devlet bakanı Ufuk Söylemez, ekonominizin şimdiki durumunu şu fıkra ile anlatıyor:
Doktor sormuş: “Yanıklarınızı anlıyorum da, vücudunuzun her yanındaki bu kadar çok kırık nasıl oluştu, bunu bir türlü anlayamadım.”
Hasta inleyerek cevap vermiş:
“Yanıyordum, koşup kürekle vura vura beni söndürdüler!”
İşte ekonomimiz de bu hastaya benziyor. Vura vura söndürürken her yanını kırıp döküyorlar!
Source: Rahmi Turan
Eski sayfalarda Kadınlar Günü
Dünyadakinin aksine Türkiye’deki geçmişi sadece yarım asır.Aslında yarım asır demek de doğru değil. Çünkü ilk yıllarında Dünya Kadınlar Günü pek de bugünkü gibi kadın hakları ekseninde algılanmıyordu.Hürriyet’in arşivi de bu konuda önemli ipuçları veriyor.1975, Türkiye’de Kadın Yılı ilan edilmişti. O yılın ilk 8 Mart’ında Hürriyet’te bu konuda tek satır haber bile yoktu.Kelebek ekindeki haber ise oldukça manidardı: “Kavga etmek de susmak da sanattır.”Çiftlere kavga etmenin püf noktalarının anlatıldığı haberde kadınlara tavsiyeler de vardı. “Eğer komşunuza, bakkala kızdıysanız hıncınızı kocanızdan çıkarmayın” deniliyordu.Tam cümle de şöyle: “Hiçbir şeyden habersiz akşam eve gelen zavallı koca kendisini sebebini anlayamadığı bir kavganın içinde bulmamalıdır. Hırsınızı yanlış insandan çıkarmayın.”Eşitlikçi olmaktan bayağı uzak olan bu dil, yıllarca da sürdü.KADINLARA KÜRK KAMPANYASIPeki o gün hiçbir haber yoktu da aynı yılın diğer günlerinde ne vardı?İşte 8 Kasım 1975 günkü Hürriyet’in sürmanşeti: “Kadınlar yılında her şey kadınlar için.”Hürriyet Kadınlar Yılı’nda “evinizi” düşünmüş ve kuponla bazı hediyeler vermeyi kararlaştırmıştı. Bakın hediyeler nasıldı: “Vizon ve tavşan kürk manto, yatak ve yemek odası takımı, ev eşyaları, çatal bıçak takımı, ünlü giyim markalarından hediye kuponları, saç boyama kuponu.”Hürriyet kadınlara jest yapmak istiyordu belli ki. Ama o yıllarda kadınlar söz konusu olduğunda eşitlikten çok böyle hediyeler geliyordu akla.SADECE KELEBEK’TEHürriyet’in hakkını çok da yemeyelim. Hemen bir yıl sonraki 8 Mart Kelebek’inde “Kadın erkek eşitliği hep sözde kalıyor, erkek kadından üstün tutuluyor” başlıklı haber vardı. Spotu da oldukça çarpıcıydı: “Erkek çocuklar üstün kişiler olarak yetiştiriliyor. Kız çocuklarının ise erkekten zayıf oldukları şeklinde beyni yıkanıyor.”Sonraki yıllarda Kadınlar Günü Hürriyet için yine “unutulma bahçesine” gönderildi.Zaten 12 Eylül askeri yönetimi de Kadınlar Günü kutlamasını yasaklamıştı. Ta ki 1984’e kadar.1984’te Kadınlar Günü yeniden Kelebek sayfalarına dönüş yaptı.Kelebek diyorum, çünkü o yıllarda ana gazete sayfaları için hâlâ uygun görülmüyordu Kadınlar Günü haberleri.8 Mart 1984 tarihli haber, “Bugün, kadınların günü” başlığını taşıyordu.Kadın Haklarını Koruma Derneği Başkanı Perihan Yıldırım, “Çağdaş kadın, ekonomik özgürlüğü olan kendine ve insana saygılı kadındır” diyordu.HAKLAR İÇİN ‘CÜRET’ EDİN1989’a gelindiğinde Kelebek’in kapak sayfası olduğu gibi bu konuya ayrılmıştı. “Senede bir gün” başlığıyla söz hakkı kadınlara veriliyordu. Tomris Uyar, Zuhal Olcay, Toto Karaca, Hale Soygazi, Banu Alkan, Belkıs Akkale…Sonraki yıl da kadınlara geniş yer ayrıldı. Zuhal Olcay, Mahinur Ergun, Betül Mardin, Gencay Gürün, Pınar Kür konuşuyordu.Senarist Mahinur Ergun’un sözleri dönemi açısından çarpıcıydı: “Kadınlar, erkeklere tanınan tüm haklara sahiptir. Bu hakları kullanmaya ‘cüret’ etmesinde hiçbir acayip taraf yoktur.”Ergun erkeklere değişmeleri, aksi halde artık daha hızlı dönen dünya üzerinde kalabilmenin mümkün olmadığını söylüyordu.1992’de o dönem pazar günleri Kelebek yayınlanmadığı için Kadınlar Günü haberi ilk kez ana gazeteye alınmıştı. İçeride geniş bir sayfa ayrılsa da, birinci sayfanın en altında bir kalp emojisinin yanında “Dünya Kadınlar Günü” yazmak yeterli görülmüştü. Hâlâ kadın haberleri Kelebek ekinin ilgi alanında görülüyordu.HABER DİLİ DEĞİŞİYORKadınlar Günü haberleri Hürriyet’in birinci sayfasına ilk kez 1998’de girebildi. Pazar ekinin hazırladığı Kadınlar Günü etkinlikleri sayfası anons edildi.2000’li yıllardan itibaren de kimi zaman küçük, kimi zaman daha esaslı şekilde bu haberlere yer ayrıldığını söylemek gerek.Ama esas gelişim 2010’larda yaşandı.Geçmişteki bu haberleri ve yaklaşımları biraz da dönemin ruhu ile değerlendirmek gerekiyor.Sadece 8 Mart günleri gazetede haber vermek değil, eşitlikçi bir dili yerleştirmek için de çalışmalar 2010’lardan sonra başladı.Eski gazetelerdeki haber dilinin ne kadar sorunlu olduğunu anlamak için arşivde birkaç dakika geçirmek bile yeterli.Hürriyet, özellikle son yıllarda kadın erkek eşitliği ve haberdeki ayrımcı dili değiştirmeye yönelik ciddi ve öncü adımlar attı. Bu konuda komisyonlar oluşturdu, çalışanları için rehberler hazırladı.Her ne kadar, bu konuda gelinen noktayı hiçbir zaman yeterli görmemek gerekse de, yaşanan ilerleme de göz ardı edilmemeli.Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun.
Source: Ateş Yalazan – Arşiv Balıkçısı
Dünya kadınlarının eşitlik yolu: 8 Mart”ın tarihçesi
8 Mart, tüm dünyada kadınların toplumsal, ekonomik, kültürel ve politik alandaki başarılarını kutlamak ve kadın hakları için sürdürülen mücadelenin önemini vurgulamak amacıyla her yıl büyük bir coşkuyla kutlanan bir gündür. Ancak bu özel günün tarihi, sadece kutlama değil, aynı zamanda kadınların eşitlik mücadelesinin uzun bir yolculuğunun simgesidir. Dünya Kadınlar Günü’nün tarihsel gelişimi, bir yandan kadınların hakları ve eşitlik taleplerine, diğer yandan toplumsal değişim süreçlerine dair önemli izler taşır. KADIN İŞÇİLERİN HAK MÜCADELESİ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nün kökeni, 19. yüzyılın sonlarına kadar uzanır. Endüstri devrimi sonrası fabrikalarda çalışan kadınlar, düşük ücretler, kötü çalışma koşulları ve uzun mesai saatleriyle karşı karşıya kalıyorlardı. Kadınların en büyük talepleri, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, daha iyi ücretler ve sosyal haklar gibi unsurları içeriyordu. İşçi kadınların talepleri sadece kendi yaşam koşullarını değil, aynı zamanda tüm toplumları etkileyebilecek bir değişim yaratma arzusunu da barındırıyordu. 1908 yılında New York’ta 15 bin kadın, daha iyi çalışma koşulları, eşit ücret ve kadınlara oy hakkı tanınması için sokaklara döküldü. Bu protestolar, kadınların iş gücündeki yerini ve toplumdaki statülerini değiştirmek için verdiği mücadeleyi simgeliyor ve tarihe Kadınların Yürüyüşü olarak geçiyor. Bu olay, aynı zamanda kadınların sadece iş gücünde değil, toplumsal yaşamın her alanında eşit haklar talep etmeye başlamalarının da önemli bir dönüm noktasıydı. CLARA ZETKİN İN ROLÜ 1910 yılı, 8 Mart’ın tarihi açısından önemli bir başka kilometre taşıdır. 1910’da Kopenhag’da gerçekleştirilen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongresi nde, Alman sosyalist lideri Clara Zetkin, kadın hakları mücadelesini uluslararası alanda daha görünür kılmak amacıyla her yıl belirli bir günün Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. Zetkin, bu önerisini, kadınların sosyal, politik ve ekonomik haklarını savunmalarını teşvik etmek amacıyla sundu. Bu öneri, kongreye katılan tüm delegeler tarafından oy birliğiyle kabul edildi. Bunun sonucunda, 1911 yılında birkaç Avrupa ülkesi (Almanya, Avusturya, Danimarka, İsviçre) Dünya Kadınlar Günü’nü ilk kez kutlamaya başladı. Ancak o dönemde, bu kutlamalar genellikle kadınların oy hakkı ve eşitlik talepleri etrafında şekillenmişti. GREVLERİN BAŞLADIĞI TARİH 8 MART Dünya Kadınlar Günü nün 8 Mart tarihine denk gelmesinin arkasında, 1917 de Rusya’da yaşanan tarihi bir olay yatmaktadır. 1917 yılında Rusya’daki kadın işçiler, I. Dünya Savaşı’nın getirdiği ekonomik zorluklar, yiyecek sıkıntısı ve savaşın yarattığı yıkıcı etkiler karşısında sokaklara döküldüler. 8 Mart’ta başlattıkları grev, kısa süre içinde kitlesel bir gösteriye dönüştü. Kadınlar, savaşın sona erdirilmesini ve yaşam koşullarının iyileştirilmesini talep ediyorlardı. Bu olay, Rusya’daki Şubat Devrimi’ne (Mart Devrimi olarak bilinir) giden sürecin başlangıcını oluşturdu. Kadınların gösterileri, sosyalist devrimin önemli bir halkası olarak kabul edildi. 8 Mart, artık sadece bir işçi hakları mücadelesi değil, aynı zamanda kadınların devrimci değişim taleplerinin simgesi haline geldi. 8 MART IN KÜRESEL OLARAK TANINMASI Birleşmiş Milletler (BM), 8 Mart’ı ilk kez 1975 yılında, dünya genelinde kadınların sosyal ve ekonomik hakları konusundaki farkındalığı artırmak amacıyla tanıdı. 1975, aynı zamanda BM tarafından “Kadın Yılı” ilan edilmişti ve 8 Mart, kadınların hakları ve eşitlik mücadelesinin bir aracı olarak küresel ölçekte kutlanmaya başlandı. O günden sonra, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyada milyonlarca kadın tarafından, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları için yapılan mücadelenin bir sembolü olarak kabul edilmeye başlandı. Bu gün, aynı zamanda kadınların şiddet ve ayrımcılığa karşı verdiği mücadelenin de önemli bir hatırlatıcısı oldu. TOPLUMSAL DEĞİŞİMİ SAVUNAN KADINLARIN GÜNÜ 8 MART Bugün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, sadece bir kutlama günü değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadına yönelik şiddet ve kadınların iş gücü piyasasındaki ayrımcılığı gibi çok sayıda soruna dikkat çekmek amacıyla yapılan etkinlikler ve protestolarla anılmaktadır. Birçok ülke, kadınların toplumsal hayattaki varlığını kutlamak için çeşitli etkinlikler düzenlerken, diğer taraftan kadınlar da bu günde toplumsal eşitlik taleplerini dile getiriyorlar. Kadınların iş gücüne katılımı, siyasal temsili ve eşit ücret gibi konular, günümüzde hala çözülmesi gereken önemli sorunlar arasında yer almaktadır. 8 Mart, bu sorunları gündeme getiren, toplumsal değişimi savunan ve kadınların hakları için verilen mücadeleye destek veren bir gün olarak önemini korumaktadır. TÜRKİYE DE 8 MART Türkiye’de 8 Mart, özellikle 1980 lerden sonra kadın hakları mücadelesinin önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kadın hareketleri, bu günü yalnızca kutlama değil, aynı zamanda hak talep etme ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı bir protesto olarak benimsemiştir. Türkiye deki 8 Mart kutlamaları, kadınların eşit haklar taleplerinin en güçlü şekilde ifade edildiği günlerden biri haline gelmiştir. KADINLARIN SÖZ HAKKI VE MÜCADELESİNİN SİMGESİ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nün tarihsel gelişimi, kadınların toplumsal, ekonomik ve politik alanda eşit haklar için verdiği mücadelenin bir yansımasıdır. Kadınların eşitlik mücadelesi, yüzlerce yıllık bir geçmişe dayanmakta olup, her geçen gün daha güçlü bir şekilde sürdürülmektedir. Bu gün, bir yandan kutlamalarla kadınların başarılarını öne çıkarırken, diğer yandan dünya genelindeki kadınların toplumsal eşitlik taleplerine ve sorunlarına dikkat çekmektedir. 8 Mart, tüm kadınların hakları için verdiği mücadelenin bir simgesi olarak her yıl bir kez daha hatırlatılmaktadır. Görsel Kaynak: istockphoto
Source: Habertürk
Tarihi değiştiren kadınlar!
Dünya Kadınlar Günü, sıradan bir kutlama günü değil, aynı zamanda tarihe damga vurmuş kadınların mirasını anma fırsatıdır. Yüzyıllar boyunca, güçlü kadınlar, cesaretleri, zekaları ve kararlılıklarıyla dünyayı değiştirdi. İşte detaylar… KRALİÇE CLEOPATRA: ZEKASIYLA TARİHE DAMGA VURAN LİDER Mısır’ın son Hellenistik kraliçesi olan VII. Cleopatra, sadece güzelliğiyle değil, aynı zamanda zekası ve siyasi dehasıyla da tanınır. Roma imparatorluğuyla kurduğu siyasi ilişkiler, Mısır’ın bağımsızlığını koruma çabaları ve halkıyla kurduğu bağ sayesinde tarihin en etkili kadın liderlerinden biri olmuştur. JOAN OF ARC: CESARETİYLE BİR MİLLETİ ATEŞLEYEN SAVAŞÇI Orta Çağ Fransa’sında, Yüzyıl Savaşları esnasında Fransız ordusuna liderlik eden Joan of Arc, cesareti ve inancıyla tarih yazmıştır. 19 yaşında idam edilmesine rağmen ardında büyük bir miras bırakmış ve 1920 de azize ilan edilmiştir. MARİE CURİE: BİLİMDE ÇIĞIR AÇAN BİR KADIN Marie Curie, radyoaktivite alanındaki çalışmalarıyla Nobel Ödülü kazanan ilk kadın ve tarihte iki farklı dalda Nobel kazanan ilk kişi olmuştur. Bilim dünyasındaki çalışmaları bugün hala önemini korumakta ve milyonlarca insana ilham vermektedir. FRİDA KAHLO: SANATIYLA ACILARINI AÇIĞA VURAN BİR SAVAŞÇI Meksikalı ressam Frida Kahlo, hayatı boyunca geçirdiği hastalıklara ve kazalara rağmen sanatının gücünü kullanarak acılarını resimlerine yansıttı. Kadın hakları ve sosyal adalet konularında da önemli bir figür olmuş ve dünya çapında ilham kaynağı olmuştur. ROSA PARKS: SESSİZ DİRENİŞİYLE BİR DEVRİM BAŞLATAN KADIN 1955 yılında bir otobüs koltuğundan kalkmayarak Amerikan sivil haklar hareketini tetikleyen Rosa Parks, şiddetsiz direnişin en büyük sembollerinden biri oldu. Cesareti ve kararlılığı, tüm dünyada özgürlük ve eşitlik mücadelesinin önemli bir parçası haline geldi. HALİDE EDİB ADIVAR: KALEMİ VE MÜCADELESİYLE BİR ÖNDER Kurtuluş Savaşı döneminde hem yazılarıyla hem de aktif olarak mücadeleye katılımıyla tanınan Halide Edib Adıvar, edebiyatı ve fikirleriyle tüm Türkiye’ye ilham olmuştur. “Ateşten Gömlek” ve “Vurun Kahpeye” gibi romanlarıyla, bağımsızlık mücadelesini edebiyata taşıyan öncü isimlerden biri olmuştur. SABİHA GÖKÇEN: GÖKLERE ADINI YAZDIRAN KADIN Dünyanın ilk kadın savaş pilotu olan Sabiha Gökçen, cesareti ve yeteneğiyle havacılık tarihine geçmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi kızı olarak yetişen Gökçen, katıldığı görevlerle sadece Türkiye de değil, dünya çapında bir ilki başarmıştır. Fotoğraf kaynak: Istock, Shutter Stock
Source: Habertürk
110 yıl sonra aynı rotada… Türk zırhlısı bu sefer çelenk bıraktı
Nusret Mayın Gemisi, 8 Mart 1915 tarihinde Erenköy Koyu”nda sahile paralel döktüğü 26 mayın ile Çanakkale Deniz Zaferi”nin akışını değiştirdi. Nusret”in tarihte üstlendiği rolü ve önemini yaşatmak amacıyla 2011 yılında Gölcük”te aslına uygun inşa edilen TCG Nusret Mayın Gemisi, 110 yıl sonra tarihi anı bir kez daha canlandırıldı. Çanakkale şehir iskelesinden hareket eden TCG Nusret Mayın Gemisi, bu sabah 07.15″te mayın dökülen hatta doğru yol aldı. Saat 08.15″te 110 yıl önce mayınların dökülmeye başladığı Erenköy mevkiinde tören yapıldı. Törene, Çanakkale Valisi Ömer Toraman, Amfibi Kolordu Komutanı Tümamiral Serhat Sözbir, Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Mustafa Biçen, İl Emniyet Müdürü Kenan Kurt, İl Jandarma Komutanı Jandarma Kıdemli Albay Ersin Aslan, Sahil Güvenlik Çanakkale Grup Komutanı SG. Yarbay Orhan Öğrenci ile askeri personel, davetliler katıldı. Nusret Mayın Gemisi”nin, Çanakkale Savaşları”nda çok önemli bir yere sahip olduğunu belirten TCG Nusret Gemisi Komutanı Üsteğmen Ramazan Yıldız, “Çanakkale Savaşları”nın ilk aşamasını oluşturan 18 Mart Deniz Zaferi, dünya harp tarihine mal olmuş bir kahramanlık destanıdır. Bu zaferin kazanılmasında kuşkusuz en büyük pay, kahraman Nusret Mayın Gemisi”ne aittir. Hafif sisli ve yağışlı 8 Mart sabahı saat 05.00″te Yüzbaşı Hakkı Bey”in komutasında Nara”dan avara eden Nusret, Anadolu kıyısını izleyerek seyre başlamış ve Boğaz”ı kapatan mayın hatları arasından emniyetle geçerek karanlık liman mevkisine varmıştır. Nusret Mayın Gemisi, tam 110 yıl önce bu an, güvertesinde bulunan 26 mayını, ilerlemekte olduğumuz rota üzerinde ve aralarında yüzer metre olacak şekilde, deniz seviyesinin 4 buçuk metre altına dökmüştür. Bacasından mümkün olduğunca az duman çıkartmak için önlem alan Nusret, hiçbir düşman karakol gemisi tarafından tespit edilmeden 08.00″de Çanakkale önlerine demirlemiştir. Saat 10.00″a kadar süren sis ve yağmur, geminin Çanakkale Boğazı girişinde bulunan düşman karakol gemileri tarafından görülmesini engellemiştir. Rumeli Mecidiye Tabyası”nda bulunan Seyit Onbaşı”nın tek başına sırtında taşıyarak namluya sürdüğü 215 okkalık mermi, İngilizlerin en büyük savaş gemilerinden biri olan Ocean Zırhlısının dümenini vurmuş ve bu durum düşman gemilerinin nizamını bozmuştur. Böylece 18 Mart 1915 günü, kahraman Türk topçusunun da desteği ile Nusret”in döşediği 11″inci hattı oluşturan 26 mayına çarpan Bouvet, Irressıstible ve Ocean zırhlıları batarken; Galuoıs, Suffren ve Inflexıble zırhlıları ise ağır yara alarak savaş dışı kalmıştır. Böylece 18 mart 1915 günü, itilaf donanması için bir hezimet iken, boğazın kahraman savunucuları için önemli bir deniz zaferi olarak tarihe geçmiştir. Nusret Mayın Gemisi”nin Erenköy Koyu”na kurduğu engel, Çanakkale”de büyük bir zafer kazanılmasını sağlamış ve tarihin akışını değiştirmiştir. Yüzbaşı Hakkı Bey”in komuta ettiği Nusret”in büyük katkısıyla kazanılan bu zafer; Türk askerine moral, Türk milletine sevinç kaynağı olmuştur. Müstahkem mevki Komutanı Cevat paşa, bu zaferi şu sözlerle ifade etmiştir: “Gittiler, geçemediler, geçemeyecekler”” dedi. Konuşmanın ardından Vali Ömer Toraman, Amfibi Kolordu Komutanı Tümamiral Serhat Sözbir, Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Mustafa Biçen tarafından 110 yıl önce mayın bırakılan noktaya çelenk bıraktı. Tören toplu fotoğraf çekimiyle son buldu. Milli Savunma Bakanlığı”nın davetiyle bu yıl ki tören Siirt Şirvan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi”nden 9 öğrenci katıldı. Öğrencilerden Rumeysa Orhan, “Milli Savunma Bakanlığı”nın desteğiyle Çanakkale”ye gezmeye geldik. Burası bizim için önemli bir yer. Vatanımızı tanıdık. Milli Savunma Bakanlığı”na teşekkür ediyoruz. Bu imkanı bize tanıdığı için. Burayı çok merak ediyorduk, geldiğimizde unutulmaz bir an yaşadık. Çok mutluyum” dedi. Öğrencilerden Zeynep Dişli ise, “İlk defa Çanakkale”ye geldik. Buraları ilk defa gördük. Çok mutluyum” diye konuştu.
Source: Www.star.com.tr
Çanakkale Deniz Zaferi”nin mimarlarından “Nusret” 110 yıl sonra aynı rotada
Çanakkale Deniz Müzesi Komutanlığı Yüzer İskelesi”nde demirli bulunan “TCG Nusret (N-16)”, mayınlarını döktüğü rotada ilerledi.
Gemide protokol üyelerine Nusret”in 110 yıl önceki kahramanlığı video gösterimiyle anlatıldı.
Ardından şehitler anısına Çanakkale Valisi Ömer Toraman, Çanakkale Belediye Başkanı Muharrem Erkek, Amfibi Kolordu Komutanı Tümamiral Serhat Sözbir ile Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Mustafa Biçen tarafından denize çelenk bırakıldı.
Geminin komutanı Üsteğmen Ramazan Yıldız, törende yaptığı konuşmada, Çanakkale Savaşları”nın ilk aşamasını oluşturan 18 Mart Deniz Zaferi”nin dünya harp tarihine mal olmuş bir kahramanlık destanı olduğunu söyledi.
Bu zaferin kazanılmasında en büyük payın kahraman Nusret Mayın Gemisi”ne ait olduğunu anlatan Yıldız, “18 Mart 1915 günü, itilaf donanması için bir hezimetken, boğazın kahraman savunucuları için önemli bir deniz zaferi olarak tarihe geçmiştir.” dedi.
Üsteğmen Yıldız, Nusret Mayın Gemisi”nin Erenköy Koyu”na kurduğu engelin Çanakkale”de büyük bir zafer kazanılmasını sağladığını ve tarihin akışını değiştirdiğine dikkati çekerek, “Yüzbaşı Hakkı Bey”in komuta ettiği Nusret”in büyük katkısıyla kazanılan bu zafer, Türk askerine moral, Türk milletine sevinç kaynağı olmuştur. Müstahkem mevki Komutanı Cevat Paşa, bu zaferi şu sözlerle ifade etmiştir: “Gittiler, geçemediler, geçemeyecekler.” diye konuştu.
Anma törenine, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Rektörü Prof. Dr. Cüneyt Erenoğlu, İl Emniyet Müdürü Kenan Kurt, İl Jandarma Komutanı Kıdemli Albay Ersin Aslan, Sahil Güvenlik Batı Marmara Grup Komutanı Yarbay Orhan Öğrenci ile gaziler katıldı.
Törende Milli Savunma Bakanlığının davetiyle Siirt Şirvan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinden gelen 9 öğrenci de yer aldı.
Öğrencilerden Rumeysa Orhan, burada bulunmaktan dolayı çok mutlu olduğunu dile getirdi.
Öğrencilerden Zeynep Dişli ise Çanakkale”ye ilk defa geldiğini, burada olmaktan mutluluk duyduğunu ifade etti.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Ihlamur Kasırları görsel şölen sunuyor
İstanbul”un sayılı adreslerinden kasır bahçesi, manolyaların çiçek açmasıyla renklendi. Kasır bahçesi, baharda her yaştan doğaseverin ve tarih tutkununun buluşma noktası haline geldi.Çiçek mevsiminde binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Ihlamur Kasırları, Dolmabahçe Sarayı ile yarışır ilgi görüyor.Manolyalar, Osmanlı”da ilk kez Sultan Abdülaziz döneminde saray bahçelerini süslemeye başladı. Sultan 2. Abdülhamid devrinde ise türleri arttı ve daha geniş alanlara yayıldı. Bahçede, şubattan hazirana kadar çiçek açan üç farklı manolya türü bulunuyor.Bunlardan en erken çiçeklenen, “lale manolyası” veya “süsen çiçekli manolya” olarak bilinen “magnolia × soulangeana” oldu. 1820″lerde Fransız botanikçi Etienne Soulange-Bodin tarafından iki farklı türün melezlenmesiyle elde edilen bu manolya, yetiştiricisinin soyadıyla anıldı.Ihlamur Kasırları”nın bahçesinde çiçek açan manolyalar, geçmişin izlerini de bugüne taşıyor. Aslanlı havuzun dört bir yanını çiçeklerle saran manolyalar, suyun yansımalarıyla güzel manzara oluşturuyor.Saflık ve zarafetin sembolü olarak kabul edilen manolyalar, tarih boyunca yalnızca bahçeleri süslemekle kalmadı, Çin ve Japon tıbbında şifa kaynağı olarak da kullanıldı. Yaprakları Japon mutfağında yiyecekleri sarmak için tercih edilen ağaç, oyma işleri ve mobilya yapımında da değerlendirildi.Ihlamur Kasırları, pazartesi dışında her gün 9.00-17.00 saatlerinde ziyaret edilebiliyor.
Source: Www.star.com.tr