“Kravatlı teröristler dönemine girdik”
Suriye lideri Ahmet Şara ile SDG komutanı Mazlum Abdi anlaşma imzaladı. Artık PYD meşruiyet mi kazandı, sığınmacılar dönecek mi? Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Hasan Ünal’a sordum
Prof. Dr. Hasan Ünal
Bu bir federasyon anlaşması
– 8 maddelik anlaşma PKK/PYD için meşruiyet anlamına mı geliyor?
Çok belirgin iki taraftan birisi olarak bu anlaşmaya imza atıyor. Bir tarafta Suriye devleti, bir tarafta da SDG var. Anlaşmanın belli maddelerinde bu zaten ifade de ediliyor. Mesela 6. Madde’de diyor ki, “Suriye devletinin Esad rejiminin kalıntıları ve ülkenin güvenliğiyle birliğini tehdit eden tüm unsurlara karşı mücadelesine destek sağlanması.” Yani zaten anlaşmayı imzalayan taraflardan biri Suriye devleti. Öbürü de SDG’nin iskeletini oluşturan PKK/YPG. Bu bir federasyon anlaşması!
Hani Arap Cumhuriyeti’ydi
– Peki Türkiye bundan sonra ne diyeceğiz Suriye’deki örgüte?
Kravatlı Teröristler dönemine girdik. Ahmet eş Şara ilk kravat takılıp, “Artık terörist değil” denilen, piyasaya sürülen kişiydi. Mazlum Abdi de muhtemelen kravat takacak artık. Arkasından Öcalan’a kravat taktırılacak. Bunlar Terörist değil denilecek ama öyle kolaylıkla kabul edilebilecek bir durum da değil. Esas mesele şu: Suriye’de HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesinden sonraki haftalarda Cumhurbaşkanı ve Türk hükümeti Suriye’nin aslında üniter yapısının aslında ne kadar önemli olduğunu anlamaya başladıklarını ifade ettiler. Herkesin kendisini içinde bulacağı bir anayasa lafının doğru olmadığını ifade eden tweet’ler attılar. Hakan Fidan, Ocak ayında Suriye’nin adının “Suriye Arap Cumhuriyeti” olacağını söyledi. Bu da aslında Suriye’nin bir milli devlet üniter yapıda tutulacağı anlamına geliyordu. Bu anlaşmayı okuduğumuzda “Kürt toplumunun Suriye devletinin asli bir unsuru olarak tanınması ve vatandaşlık ile anayasal haklarının güvence altına alınması” diyor. Eğer böyleyse o zaman Suriye’deki diğer toplumların da anayasal haklarının güvence altına alınması söz konusu olacak. Mesela Dürzi’ler zaten şu anda İsrail’in askeri kontrolü altında bunu talep ediyorlar. Diyorlar ki “Suriye ya bir federasyon olacak yoksa biz İsrail’e bağlanırız.” Böyle bir anayasanın da ulus devlet, üniter yapıda olmayacağı açık.
Öcalan’ın sözü PKK’ya imiş
– Bundan sonra Türkiye açısından nasıl gelişmeler yaşanır?
Benim görüşüm; Öcalan’ın açıklamasında PKK vardı ve diğer hiçbir grup yoktu. PYD, YPG, SDG, KCK yoktu. Öcalan’ın açıklaması üzerine inşa edilen bir politika var anlaşılan ve adım adım ortaya çıkıyor. Onun içine PYD bu şekliyle girmiş oluyor. Bizim anlaşmaları yazma ve okuma tekniğinde kullanılan ‘yapıcı belirsizlik’ diye bir kavram vardır. Öyle bir anlaşma metni yazarsınız ki, o metinde siz baktığınızda ‘İsteklerimizin hepsi karşılanmış’ dersiniz. Aslında öyle değildir. Karşı taraf baktığında onların istekleri de karşılanmıştır. Tam böyle bir şey. Mesela burada, ateşkesin sağlanması, devlet kurumlarının entegrasyonu, bölünmenin reddedilmesi gibi ifadeler var. Ama öbür taraftan bu anlaşmaya göre öyle bir anayasa geliyor ki adı konulmuş ya da konulmamış bir federasyon çıkacak. Federasyonların tümünün dağıldığı ya da dağılmakta olduğu, hele etnik, dini kökenli federasyonların ayakta kalmasının imkansız olduğu bir dünyada ve Ortadoğu coğrafyasında, herkesin karıştığı bir Suriye’de federasyonun cici bici bir şekilde devam edeceğini beklemek aşırı iyimserliktir.
Suriye karabasanı başlıyor
– Suriyeliler ülkelerine geri döner mi?
Bir tarafta Suriye hükümeti diğer tarafta SDG var. Böyle bir anlaşma metnine “Mültecilerin güvenli dönüşü”yle ilgili bir madde neden konulur?
Benim aklıma şu geliyor. Belki de Afrin ve Türkiye’nin kontrolündeki diğer topraklara Türkiye’ye geldiği için orada barınamayan, PKK-PYD’lilerin, SDG’lilerin gelmesinden bahsediyor. Çünkü normalde Suriyelilerin geri dönüşü ve garantileriyle ilgili konu Suriye devletinin tek taraflı bir konusu. Bunu Türkiye eğer sizin dediğiniz gibi yorumlayıp, “Kardeşim artık Suriye’nin toprak bütünlüğü büyük ölçüde sağlandı. O zaman ben sizinle hemen bir geri dönüş anlaşması imzalayıp, Suriyelileri göndereceğim” der mi Türkiye? Ama benim şu ana kadar gördüğüm Türkiye, “isteyenler gider” diyor. Bu şartlarda bu maddenin buraya konulması bana sanki Türkiye’nin kontrol ettiği topraklara bu insanların geri dönüşlerinden bahsediyor. Bir sonraki aşamada herkes Türkiye’ye “Suriye’den çekil” çağrısı yapar. Çünkü Suriye’deki tek yabancı güç Türkiye haline gelir. Aslında kelimenin tam anlamıyla Suriye karabasanı yeni başlıyor.
Source: İpek Özbey
İkinci çinko
Amerika Amerika,Türkler dünya durdukça,beraberdir seninlehürriyet savaşında.
Gençlerimiz muhtemelen ilk defa duymuştur ama, yaşı 60’ın üzerinde olanlar bu şarkıyı eminim çok iyi hatırlar. 1950’li yılların pop starı Celal İnce söylüyordu. Demokrat Parti iktidara gelir gelmez Amerikan yalakalığı tavan yapmıştı, Celal İnce’nin bu şarkısı hit olmuştu.
Amerika’nın Sesi Radyosu Türkçe yayına başlamıştı, bu şarkıyı tek taraflı plastik plaklara onbinlerce adet basmışlardı, dostluğun hediyesi olarak Türkiye’de “bedava” dağıtmışlardı. Plağın ambalajında New York ve İstanbul’un fotoğrafları vardı. Ayrıca, Roosevelt, Thomas Jefferson, George Washington, Namık Kemal, Ziya Gökalp ve Atatürk’ün özgürlük konusundaki sözleri yer alıyordu.
Aslına bakarsanız, Kore Savaşı sırasında ABD Dışişleri Bakanı John Dulles bu “kardeşliğimizi” gayet açık izah etmişti, “En ucuz askeri Türkiye’den temin ediyoruz, Türk askerinin maliyeti 23 cent’e denk geliyor” demişti!
John Dulles’in kardeşi CIA başkanıydı. Dünyadaki bütün “insan pazarları”na bakmışlardı, tezgahlardaki en ucuz fiyat bizim alnımızda yazıyordu.
Sayın ahalimiz “Amerika Amerikaaa” diye Celal İnce’nin şarkısını gururla söylerken, Nazım Hikmet oturdu, “23 sentlik asker” şiirini kaleme aldı.
Mister Dallas, sizden saklamak olmaz / hayat pahalı biraz bizim memlekette / mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti, Ankara’da 23 sente… / Yahut iki kilo kuru soğan / yahut bir kilodan biraz fazla mercimek / elli santim kefen bezi / yahut da bir aylığına yirmi yaşlarında bir tane insan!
Adam başı maliyetimiz 23 cent’ti… Aradan yıllar geçince, renkli devrimlerin sponsoru, liboşların gurusu George Soros, Sabancı Üniversitesi’nde konferans verip, daha şık izah edecekti, “Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordusudur” diyecekti!
Hatta hiç unutmam, 1 Mart Tezkeresi döneminde Amerikan medyası yazmıştı… Pentagon, Afganistan’daki bin Amerikan askeri için ayda 28 milyon dolar harcıyordu, oraya gönderdiğimiz bin Türk askeri için ise sadece 4.5 milyon dolar harcanıyordu. Yani, Türkiye aynı görevi altı kat ucuza yapıyordu. Ne kadar gurur duysak azdı!
Bilahare, ABD eski başkanı Reagan’ın hatıralarını anlattığı “Reagan Günceleri” isimli kitabı piyasaya çıktı. Bizimle alakalı bölümü ibret vericiydi. “Türkiye bizim güvenliğimizin parçasıdır, bir Türk askeri yılda 6 bin dolara mal oluyor, eğer onu bir Amerikan askeriyle değiştirmeye mecbur kalırsak, maliyetimiz 90 bin dolara çıkıyor” diyordu. Hesap gayet mantıklıydı… Coni’nin günlüğü 246 dolarken, Mehmet’in günlüğü 16 dolardı.
Canımızın fiyatı 23 cent’ten 16 dolara çıkmıştı ama, eskiden altı kat ucuza ölürken, artık 15 kat ucuza ölüyorduk… Fiyatımız artarken, değerimiz ucuzluyordu, ABD sürümden kazanıyordu!
Gel gör ki, bizden daha ucuz olanlar, bizden daha kullanışlı olanlar da vardı. 15 Ağustos 1984… Gün geceye, kavurucu sıcak ayaza dönüyordu, trok trok trok trok… Tok vuruşlar sessizliği yırttı. Tarihte ilk kez kalleş kaleş sesi duyuluyordu. Eruh ve Şemdinli basılıyordu. İhanetin miladıydı.
(PKK ilk kez vurduğunda henüz PKK diye bir kavram bile bilinmiyordu, Apocular diye tanınıyorlardı. Basit bir eşkıya faaliyeti olarak görülmüştü, devleti yönetenler meselenin önemini süzememişti. Halbuki… 3T’nin ilk T’si devreye sokulmuştu. Terörün T’si, tanıtmanın T’si, toprağın T’si.)
(EOKA mesela, Kıbrıs’ta terörle başlamıştı, davasını böyle tanıtmıştı, neticede toprak aldı, devlet kurdu… ASALA mesela, terörle başladı, diplomatlarımızı vurdu, sözde soykırım davasını böyle tanıttı, neticede toprak almak istiyor… PKK da işte böyleydi, terörle başlamıştı, terörle davasını tanıtacak, sonra toprak isteyecekti… Tee 1984’de ilk kez vurduklarında, Türkiye bu manzarayı kavrayamamıştı.)
(Hatırlayalım lütfen… EOKA’yı ne zaman bitirdik? Kıbrıs’a çıktığımızda, 1974’te… Asala ne zaman kuruldu? Hemen bir yıl sonra, 1975’te… Asala’yı ne zaman vurup bitirdik? 1983’te… PKK ilk ne zaman vurdu? Hemen bir yıl sonra, 1984’te… Türkiye işte bunu görememişti, başına örülen çorabın farkında değildi.)
Aradan sekiz yıl geçti, 1992… ABD “davet edeceksiniz” dedi, bizimkiler derhal “peki” dedi, Barzani tarihte ilk kez Ankara’ya geldi. Cumhurbaşkanı Özal’ın himayesinde gelmişti, MİT tesislerinde kalıyordu. Süklüm püklümdü. Kürtçe konuşmasına izin verilmedi, Arapça konuşuyordu, tercüman Türkçe’ye çeviriyordu. ABD “vereceksiniz” dedi, Barzani’ye TC pasaportu verdik, para verdik, silah verdik, buğday verdik, elektriğini verdik. ABD öyle istediği için, elimizi vermiştik, sıra kolumuzu kaptırmaya gelmişti.
Sekiz ay sonra… ABD’yle Ege Denizi’nde ortak tatbikat yapıyorduk. Uçak gemisi Saratoga’dan iki adet sea sparrow füzesi fırlatıldı. Bum… Türk muhribi Muavenet’in köprüüstü vuruldu. Beş şehit verdik, 22 yaralımız vardı.
ABD “pardon” dedi, yanlışlıkla olduğunu söyledi. Halbuki, sea sparrowlar öyle yanlışlıkla düğmesine bastık gitti türünden füzeler değildi, ateşleme için altı aşamadan geçmek zorundaydı, komutan onayı şarttı, güdümlü mermi değildi, ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için rehbere ihtiyacı vardı, fırlatan geminin hedef gemiyi radarla aydınlatması gerekiyordu.
Yani? Yanlışlıkla fırlatma ihtimali, milyonda bir bile mümkün değildi.
Peki neydi? Irak’ı bölebilmek için, Irak’ın kuzeyinde Kürdistan kurabilmek için, bizim İncirlik ve Pirinçlik’te konuşlanan “çekiç güç” şarttı. Ankara ayak diretiyordu. Sen misin ayak direten… Muavenet zart diye vuruldu. Ankara mesajı aldı. TBMM çekiç güç’ün süresini zurt diye uzattı. Bir daha hiç ayak diretmedik, çünkü her defasında başımıza aynı şeyin geleceği belliydi. O nedenle, Amerikan ordusu Irak’a girene kadar çekiç güç’ün süresini hep uzattık, hep uzattık, hep uzattık, hiç itiraz etmedik.
2002 oldu… Amerikan Kongresi 189 milyon dolarlık ödeneğe onay verdi, CIA’in paramiliter güçleri öncü kuvvet olarak devreye sokuldu. Saddam’ın ordusundan altı bin vatan hainini parayla devşirdiler, dile kolay, altı bin vatan haini… Her birine uydu telefon verdiler, mükemmel istihbarat ağı kurdular, Saddam tuvalete gitse Pentagon’un haberi oluyordu.
2002’nin temmuz ayında, CIA operasyon ekibi Türkiye’den yola çıktı. Kendilerine “kırık oyuncaklar grubu” diyorlardı. Dünyanın pek çok ülkesinde görev yapmış, tecrübeli bir ekipti. Süleymaniye’ye geldiler, üs kurdular. Yeşil badanalı üsse “Antep fıstığı” adını verdiler!
2002’nin ekim ayında, yine Türkiye’den yola çıkan para kamyonları geldi. Karton kutuların içinde 100 dolarlık banknotlar vardı. Savaşın altyapısını hazırlamak için, milis güç kurmak, adam satın almak, sabotajlar yapmak amacıyla 100 milyon dolardan fazla nakit dağıttılar.
1 Mart 2003… AKP hükümeti “tamam” dedi ama, CHP direndi, ABD tezkeresi TBMM’den geçmedi. Vay sen misin geçirmeyen… Hem TSK’nın hem CHP’nin imhası için düğmeye basıldı.
ABD’nin Ankara büyükelçisi açık açık söyledi, “Türk hükümeti bize garanti vermişti” dedi. Yani? Sayın yerli ve milli ve dindar hükümetimiz, daha tezkere meclise getirilmeden önce “hallettik merak etmeyin” diye Washington’a garanti vermişti! CHP bu oyunu bozunca, ABD çok öfkelendi.
Tarihi özel olarak seçtiler… Tam 4 Temmuz’da, Amerikan bağımsızlık gününde, kafamıza çuval geçirdiler.
Süleymaniye’deki irtibat büromuz, ağır silahlı Amerikan askerleri tarafından basıldı, bordo bereli 11 subay ve astsubayımız kafalarına çuval geçirilerek, ters kelepçe takılarak, dipçiklenerek tutuklandı. Binbaşımızın kaburgası kırıldı. 57 saat esir tutuldular. Mesaj gayet netti… “Artık burası Kürdistan, burnunuzu sokmayın, kurcalamaya çalışmayın, defolun” deniyordu.
2006… Roma’daki NATO Savunma Koleji’nde brifing veren Amerikalı albay, Ortadoğu haritası açtı, Türkiye’nin yarısında alenen “Kürdistan” yazıyordu! Türk subaylar topluca salonu terk etti, Türk genelkurmayı olayı protesto etti ama, mesaj yine gayet netti… Kürdistan, NATO projesiydi!
Hal böyleyken, asrın liderimiz New York’a gitti, “Yahudi cesaret ödülü” aldı. Oradan Washington’a geçti, Bush tarafından Oval Ofis’te ağırlandı. Türkiye’ye döner dönmez de “Kürtler benim canım ciğerimdir, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Diyarbakır yıldız olacak” dedi. Büyük Ortadoğu Projesi ilk kez telaffuz edilmişti. “Biliyorsunuz, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanlarından biriyiz” dedi. Bilmiyorduk ama, öğrenmiş olduk!
Şak… Cumhuriyet Halk Partisi imha edildi. Kıbrıs’tan 1 Mart tezkeresine kadar her konuda ABD’nin karşısına takoz olarak çıkan CHP’nin fişi çekildi. Manevi suikast işlendi, Deniz Baykal’ın kaseti çıktı. Demokrasi tarihimizin kırılma noktalarından biriydi. CHP bu komployla “dizayn” edildi, kurucu ayarlarından uzaklaştırıldı, Yeni Türkiye’ye müsait Yeni CHP haline getirildi.
(İsveç’te İpekyolu Enstitüsü adında düşünce kuruluşu var. CIA’in yan kuruluşu… Amerikan Dış Politika Konseyi’ne bağlı olarak faaliyet gösteriyor. Orta Asya ve Orta Doğu üzerine analizler yapıyor. 2008 yılında yazdığı bir senaryo raporu enteresan ötesiydi. Ulusalcı Deniz Baykal’ın genel başkanlıktan ayrılmaya mecbur edileceği, onun yerine Kılıçdaroğlu’nun getirileceği, parti politikalarının değişeceği anlatılıyordu. İsim isim aynen böyle anlatılıyordu. Halbuki, bu raporun yazıldığı tarihte Kılıçdaroğlu sıradan milletvekiliydi, kimse tanımıyordu, parti içinde etkisi olan bir milletvekili bile değildi. 2008 yılında Türkiye’de çoook çok az kişinin haberdar olduğu bu tuhaf rapor, o dönemde hiç önemsenmemişti. Ama hemen bir yıl sonra, bazı mucizeler gerçekleşti. Sayın medyamıza 2009 yılı başından itibaren -sihirli bir el- değdi, Kılıçdaroğlu parlatılmaya başlandı, habire ekrana çıkarıldı, kamuoyuna tanıtıldı. 2010 yılı, şak, kaset patladı… İpekyolu Enstitüsü’nün senaryosu kelimesi kelimesine gerçek oldu! Atatürkçüler dışlandı, ikinci cumhuriyetçiler dolduruldu, CHP artık ayakbağı olmayacaktı.)
Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olarak, kendi ellerimizle Kürdistan’ı inşa etmeye başladık. Barzani’nin sarayını biz yaptık. Başbakanlık binasını biz yaptık. Merkez bankası binasını biz yaptık. Erbil, Süleymaniye, Musul havalimanlarını biz yaptık. Üniversitelerini biz yaptık. Petrollerini bizim sırtımızdan satsınlar diye, kendi ellerimizle kendimize boru döşedik. Hastanelerini biz yaptık.
Kafamıza geçirdikleri çuvala teşekkür mahiyetinde Amerikan elçiliği binasını biz yaptık. Yollarını, kanalizasyonlarını, içme suyu şebekelerini biz yaptık. Barzani’nin babasına anıtmezar yaptık. Üstelik bunu “inşaat yapıyoruz para kazanıyoruz” diye pazarladılar, sayın ahalimiz de “ne güzel para kazanıyoruz, Allah hükümetimize zeval vermesin” diye alkışladı.
(Biz bunları yaparken, Barzani’nin makam odasında harita vardı. Adıyaman, Şanlıurfa, Malatya, Elazığ, Erzincan, Mardin, Diyarbakır, Batman, Siirt, Şırnak, Bitlis, Van, Hakkari, Bingöl, Muş, Ağrı, Kars, Iğdır, Tunceli, Kilis, Hatay, Gaziantep, Sivas, Erzurum, Kahramanmaraş… O haritada Kürdistan sınırları içinde gösteriliyordu. Bu harita hala makam odasında duruyor.)
Kendi ellerimizle Kürdistan’ı kurduk. Eşzamanlı olarak ne yapıldı? Ergenekon, Balyoz kumpaslarıyla Türkiye imha edildi. PKK tanık, TSK sanık yapıldı. Generallerimiz amirallerimiz, kurmay subaylarımız “darbeci terörist” diye hapse atıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri kendi vatanında mermi sıkmadan esir alındı. Kozmik oda, takkeli Amerikan casuslarına soyduruldu.
Devleti ordu korur, orduyu millet korur. Millet, ordusuna sahip çıkmadı. Türkiye Cumhuriyeti, kurmay zekâsız bırakıldı. Eşzamanlı olarak ne yapıldı? Bedelli askerlik çıkarıldı, hatta dekontlu askerlik çıkarıldı, ensesi kalınsa canı sağolsun, garibansa vatan sağolsun haline getirildi. Mete Han’dan başlayan 2 bin 200 yıllık “ordu-millet geleneği” imha edildi. Vatani görev gençlerin gözünde “kerizlik” haline getirildi.
PKK’yla masaya oturuldu. İmralı’yla Kandil’le pazarlık edildi. Karayılan, Kandil’de basın toplantısı düzenledi, sayın medyamız sevinçle, koştura koştura gitti. Anadolu Ajansı bile oradaydı, devletin resmi haber ajansı canlı yayın için Kandil’e gönderilmişti, tarihte ilkti. PKK güzellemeleri yapan ikinci cumhuriyetçi gazeteciler, CHP medyasına transfer edildi, rutubet gibi muhalif medyaya sızdılar, CHP seçmenini manipüle etmeye başladılar.
Asrın liderimiz, Barzani’yle birlikte Diyarbakır’da miting yaptı. Şivan Perver özel olarak davet edildi, 37 yıl sonra Türkiye’ye geldi, İbrahim Tatlıses’le düet yaptılar. Asrın liderimiz sahneye çıktı, tarihte ilk kez “Kürdistan” dedi, “Dostum Barzani, sizin şahsınızda Irak Kürdistan bölgesini muhabbetle selamlıyorum” dedi. Böylece, Kürdistan’ı resmi olarak tanımış olduk!
Şehit babası hapse mahkum edildi. Şehit annesini hapisle yargıladılar. Türkiye’de Mahsum Korkmaz heykeli dikildi. Yetmedi… Barzani, onur konuğu olarak AKP kongresine davet edildi, kürsüye çıktı, Kürtçe konuşma yaptı, “Türkiye seninle gurur duyuyor” tezahüratıyla ayakta alkışlandı.
Şak… Takvimde başka gün yokmuş gibi, onurumuzla alay ederek, tam 29 Ekim’de, Cumhuriyet Bayramı’nda, Barzani’nin silahlı kuvvetleri, topuyla füzesiyle Kürdistan bayraklarıyla, Türkiye topraklarında resmi geçit yaptı. Habur’dan girdiler, Silopi, Cizre, Nusaybin, Suruç güzergahını kat edip, Mürşitpınar sınır kapımızdan Suriye’ye, Kobani’ye geçtiler. Kurbanlar kesildi, havai fişekler fırlatıldı, halaylar çekildi. MİT eskortluk yaptı. Çok hazindi… Mardin-Urfa yolunda acıktılar, dinlenme tesisinde lahmacun yediler, lahmacunun parasını bile Türkiye Cumhuriyeti Devleti ödedi.
Irak’taki Kürdistan tamamdı, şimdi sıra Suriye’deki Kürdistan’a gelmişti.
2012… CIA başkanı Ankara’ya geldi. Suriye politikamız için milattı. Asrın liderimizle başbaşa görüştüler. Aynı gün, Şam Büyükelçiliğimiz derhal boşaltıldı, “kardeşim Esad” aniden “katil Eset” oldu.
Bizim medya yazmıyordu ama, İngiliz, Amerikan, Alman medyası çatır çatır yazıyordu, IŞİD peydah olmuştu, Afganistan’dan Pakistan’dan getirilen köktendinciler, CIA nezaretinde Türkiye’de toplanıyor, silahlandırılıyor, yürüye yürüye Suriye’ye geçiriliyordu. Suriye’yi parçalamayı kafaya koyan emperyalizm, kimin kimi soktuğu belli olmayan “eşekarısı kovanı” yaratmıştı. Kendileri hiç asker göndermeden, bu köktendinci teröristleri kullanarak vekalet savaşı yürüttüler. Sınırımız kevgire dönmüştü… Dünyanın dört bir yanından getirilen teröristler Suriye’ye geçiyor, milyonlarca ne idüğü belirsiz Suriyeli de yürüye yürüye Türkiye’ye geçiyordu.
Türkiye’ye sokulan milyonlarca kaçak Suriyeli’ye Türk milletinin cebinden 70 milyar dolar harcandı, vatandaş yapıldılar, seçmen yapıldılar, çalışma hakkı verildi, habire doğurmaları için üste para verildi, beş yılda beş doğum yapan Suriyeli kadınlar var, dört eşi olan, hepsinden dörder dörder çocuk sahibi olan Suriyeliler var. Şehirlerimizde Suriyeli mahalleleri oluştu. Türkiye’nin göz göre göre demografik yapısı değiştirildi.
Eşzamanlı olarak, Suriye’nin kuzeyinde, tıpkı Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi, Kürdistan kantonları kuruldu. Pentagon bunlara açık açık silah verdi, mühimmat verdi, askeri eğitim verdi. Kuzey Irak artık ABD’nin olduğu için, Kuzey Irak’tan Kuzey Suriye’ye rahat rahat tırlarla taşıdılar.
Derken… ABD Başkanı Trump, asrın liderimize mektup yazdı, “uysal ol” dedi, “aptallık etme” dedi, “yoksa sizi mahvederim” dedi. Türkiye Türkiye olalı böylesine aşağılanmamıştı. Aslında iki mektuptu… Birini Trump yazmıştı, öbür mektubu da kendi mektubuna iliştirmişti. Trump kendi mektubunda “senin bazı sorunlarını çözmek için çok çalıştım, beni hayal kırıklığına uğratma” diyordu. “General Mazlum’la iyi bir anlaşma yapabilirsiniz, onun bana yazdığı mektubun kopyasını sana gönderiyorum” diyordu. “Sert adam olma, aptallık etme, seni daha sonra arayacağım” diye bitiriyordu. Skandal kelimesi bile hafifti… Ağır kepazelikti.
Mazlum Kobani, Suriyeli Kürt’tü. Çocukluğundan beri Öcalan’la tanışıyordu. Aktif PKK mensubuydu. Öcalan Suriye’de yaşarken, yanındaydı. Öcalan yakalanınca Avrupa’da ve Kuzey Irak’ta faaliyet gösterdi. Suriye iç savaşı başlayınca, sözde general olarak ortaya çıktı. ABD’nin silah, istihbarat, taktik desteğiyle IŞİD’e karşı savaştı. 120 bin kişilik ordu haline getirildi, tarihteki ilk düzenli terör ordusu kuruldu, garnizon devlet haline getirildi. Üniformalarını bile ABD verdi, Bangladeş’te diktirildi. Düzenli maaşa bağlandı. Amerikan medyasında “siyasi muhatap” olarak sunuldu.
PKK… İşte böyle, Pentagon tarafından Suriye’deki PYD’ye eklemlendirildi.
2017… Barzani gene Ankara’ya geldi. Kürdistan bayrağı -tarihte ilk kez- göndere çekildi. 25 yıl önce aynı Ankara’da Kürtçe konuşmasına bile izin verilmeyen süklüm püklüm Barzani, artık bayrak sallar hale gelmişti.
Beyaz Saray ve Kremlin anlaştı, Suriye’deki paylaşım sona erdi. IŞİD’in son kullanma tarihi de dolmuş oldu, kendi elleriyle koymuşlardı, kendi elleriyle koymuş gibi buldular, IŞİD lideri Bağdadi tık diye öldürüldü.
(CIA yıllaaaar önce “Siklon Operasyonu” adıyla, Suudi ve Pakistan istihbaratının desteğiyle, Afganistan’da Taliban’ı organize etmişti. Kendilerini “mücahit” zanneden arkadaşların eline İsrail silahları vermişlerdi. Sovyetleri Afganistan’dan kovunca, Taliban’ın bünyesinden El Kaide’yi çıkarıp, küresel boyut kazandırdılar, Amerikan çıkarları için kullanmaya başladılar. Batılı ülkelere karşı savaştığını zanneden köktendinciler, Çeçenistan’da, Bosna’da, Somali’de, Irak’ta, Libya’da, aslında Amerikan çıkarlarına hizmet ettiklerinin farkında bile değildiler.)
(El Kaide’nin son kullanma tarihi dolunca, Bin Ladin’i tık diye öldürdüler, El Kaide kalıntılarından IŞİD’i icat ettiler.)
(IŞİD’in Irak Musul bölgesindeki askeri operasyon sorumlusu, Ebu Muhammed el-Golani’ydi. IŞİD lideri Bağdadi’nin sağ koluydu. 2011 yılında, Bağdadi’nin talimatıyla, IŞİD’i Suriye’ye taşımak üzere, sadece yedi kişilik çekirdek kadrosuyla Irak’tan Suriye’ye geçti. Bir yıl sonra, şak… IŞİD’le yolunu ayırdı, El Nusra’yı kurdu. 2016 yılında, şak… El Nusra’yı da feshetti, Heyet Tahrir el-Şam’ı kurduğunu ilan etti.)
(Suriye kökenliydi. Ebu Muhammed el-Golani, aslında kodadıydı. Golan Tepeleri’nde yaşayan bir sülalenin oğluydu, kodadı oradan geliyordu. Asıl adı, Ahmet Hüseyin Şara’ydı. Hafız Esad rejiminin dışişleri bakanlığını yapan, Beşar Esad’ın başkan yardımcılığını yapan, Faruk Şara’nın yeğeniydi. Arap milliyetçisi olan babası, Hafız Esad’ın baskısından kaçıp, okumak için Irak’a gitmiş, Bağdat üniversitesinde ekonomi tahsili yapmıştı, Suudi Arabistan’da petrol şirketinde çalışıyordu, annesi de coğrafya öğretmeniydi. Ebu Muhammed el-Golani işte bu yüzden Suudi Arabistan’da Riyad’da dünyaya gelmişti. Ailece Suriye’ye geri taşınmışlar, üniversitede iletişim üzerine eğitim almıştı. Sonra da köktendinci silahlı örgüt işlerine girmişti.)
(IŞİD’i Irak’tan Suriye’ye taşımak üzere Suriye’ye geçer geçmez, Timber Sycamore adı verilen programla silah almaya başladı. Nedir Timber Sycamore? CIA’in silah tedarik ve eğitim programı… Evet… Herkes onu “mücahit” zannediyordu ama, 2012 yılından itibaren CIA’den silah ve mühimmat almaya başladı, CIA uzmanları tarafından eğitilmeye başlandı. Hatta, 2015 yılında bizzat Pentagon açıkladı, bindikleri kamyonetlerini bile CIA veriyordu. Hatta, Amerikan medyası çatır çatır yazdı, çatışmalarda yaralanan El Nusra militanları İsrail’de tedavi edildi! Evet, İsrail’de tedavi edildi! Mossad’ın eski başkanı Efraim Halevi, El Cezire televizyonunda anlattı, “Esad rejimiyle çatışırken yaralanan El Nusra mitanlarını tedavi ediyoruz” dedi.)
(Sonrası malum… Trump’la Putin el sıkıştı, Esad kaçtı, kafasına sarık takıyor, askeri üniforma giyiyordu, takım elbise giydirip, kravat taktırdılar, kodadını silip, cumhurbaşkanı ilan ettiler. Eskiden “şeriat devleti kurmak istediğini” söylüyordu, şimdi Patek Philippe kol saati takıyor.)
(Yemeği ABD’yle İsrail yedi.
Bulaşıkları bize yıkatıyorlar.)
Ve… “Mücahit” zannedilen CIA kuklası bu arkadaşla, “general” denilen CIA maşası öbür arkadaş, masaya oturdular, anlaşma imzaladılar.
Birinci çinko, Irak Kürdistanıydı.
İkinci çinko, Suriye Kürdistanı oldu.
Apo’ya umut hakkı tanınsın, serbest bırakılsın, gelsin mecliste konuşsun, terör örgütünü feshediyoruz, barış halayı çekeceğiz filan… Tombala’ya herkes hazır olsun!
Source: Yılmaz Özdil
Erdoğan”a çerez, emeklilere yarım ekmek
Bayram ikramiyesinin emeklinin aylık gelirine bakılmadan aynı miktarda ödenmesi açlık savaşı veren yoksul emeklilerin aleyhine işliyor. Düzenleme nedeniyle serveti milyarları aşan holding patronları da 14 bin 469 lira aylıkla evini geçindiremeyen, ete, kıymaya hasret kalan emekli de bayramda 4 bin lira ikramiye alacak. Bayram ikramiyesinden yararlanmak için SGK’dan emekli olmak ya da emeklinin dul veya yetimi olmak yetiyor. Yeni zamla birlikte bu yıl her iki bayramda gelirine bakılmaksızın tüm emeklilere 4 biner lira, dul eşe 3 biner lira, yetimlere de biner lira bayram ikramiyesi ödenecek.
EMEKLİNİN 10 AYLIK EKMEK PARASI
Ancak bu para uçağı, yatı, katı olan holding patronu emekliler için hiçbir anlam ifade etmiyor. İkramiye emeklilik sistemine bağlandığı için zengin istemese de ikramiye hesaplarına yatıyor. Zenginlerin dışında, aynı zamanda emekli aylığı da alan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 356 bin liralık geliri içinde bayram ikramiyesi yüzde 1.1’lik paya ancak karşılık geliyor. Maaş ve emekli aylığı toplamda 333 bin lira olan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek için de bu para çerez parası düzeyinde kalıyor. Buna karşılık 14 bin 469 lira ve biraz üzerinde aylık alan milyonlarca dar gelirli emekli için bayram ikramiyesi kritik önem taşıyor. 2018’de ilk çıktığında ikramiye kurban ve bayramlık kıyafet almaya yetiyordu. Bugün ise 4 bin lira emeklinin günde 2 ekmekten 10 aylık ekmeğini ancak karşılıyor. Uzmanlar, sistemin değiştirilip varlıklıların ayıklanması halinde ikramiyenin 20 bin lira civarına çıkabileceğini hesaplıyor.
Erdoğan’ın emekli aylığı 7.360 TL arttı
Bayram ikramiyesine 1.000 lira zammın yapıldığı yasa teklifiyle Cumhurbaşkanı ve emeklisinin aylığı da ilk kez yasaya bağlanarak TBMM Başkanı ve emeklisine endeksleniyor. Düzenlemeyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın brüt 238 bin lira olan maaşı net 208 bin 854 liraya inecek. Her ikisi de netten hesaplandığında önemli bir fark olmayacak. Erdoğan’ın emekli aylığı ise 7 bin 360 lira artarak 141 bin 97 liradan 148 bin 457 liraya çıkacak. Böylece emekli aylığı dahil aylık geliri 356 bin 321 lira olacak.
Source: Erdoğan Süzer
Ben vatana evladını veren anneyim, bana sordun mu?
Murat İspirli 28 yıl önce vatani görevini yaparken Hakkari Çukurca’da PKK’lı teröristlerce şehit edildi. Artvinli olan 74 yaşındaki baba Bekir İspirli ile 69 yaşındaki, anne Saadet İspirli oğullarının acısını ilk günkü gibi yüreklerinde hissediyor, İmralı sürecine de kuşku ile bakıyor.
TERÖRİST SİLAH BIRAKMAZ
İspirli ailesi SÖZCÜ’ye konuştu. Baba İspirli, “Evladını toprağa vermeyene bu işler basit gelir, terörist hiç silah bırakır mı? Eli kanlı katil dışarı çıkarsa bu ülkede kaos olur. Ben oğlumu sapasağlam askere gönderdim, tabut içinde aldım. Başkaları da oğlunu askere göndermemek için rapor aldı” dedi. İspirli şunları söyledi:
BAHÇELİ SÖZ VERMİŞTİ
“Şehit ailesine sordun mu? Bizi muhatap almaya mecbursun. Ben bu vatana evlat verdim. Bahçeli zamanında bize söz verdi ‘Gidin yerinizde oturun her şeyi halledeceğim’ dedi. Böyle mi halledecek? Kalktı onu Meclis’e çağırdı. MHP’ye telefon ettim, kimseyle görüştürmüyorlar.PKK’nın silah bırakacağına inanmam. Sen ‘Evet’ de yarın her türlü pisliği yapar. İşin içerisine siyaset girdiği zaman başka yönlere gidiyor. Benim evladım boşuna mı şehit oldu? Biz acımızla yaşıyoruz.’’
Ben ölü bir anneyim!
Anne Saadet İspirli ise “Ben ölü bir anneyim. Evlat acısı hiçbir şeye benzemez, yaşamayan anlamaz. Bebek katili gökyüzü görmesin, 7 kat yerin dibine batsın. Ben 28 yıldır kavruluyorum, şehit annesine sordun mu, kimi affediyorsun? Çocuğum aklımdan hiç gitmiyor. 50 yıl da geçse unutamam” dedi.
Source: Haber Merkezi
Vatandaş umudu kesti, erken seçim istiyor
Düşük maaş zamları, kaldırılan ara zam uygulaması ve yüksek enflasyonla son bir yılda ağır bir yük altında yaşam mücadelesi veren vatandaş, faturasını bile ödemekte zorlanırken, ekonomide iyileşmeden de umudunu kesti bir an önce erken seçim istiyor. Ekonomi yönetiminin iyileşme mesajlarını inandırıcı bulmayan toplumun yüzde 64.8’i son bir yılda parasal durumunda gerileme yaşadığını açıklarken, son 6 ayda gıda, kira, fatura gibi temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlandığını belirtenlerin oranı yüzde 65.3 oldu.
TOPLUM YILMAZ’A İNANMIYOR
Toplumun ekonomik iyileşmeye olan inancını sarsan bu gidişatla birlikte her 10 kişiden 6’sı (yüzde 61.3) gelecek 6 ay içinde Türkiye ekonomisinin daha da kötüye gideceğini düşünüyor. Araştırma şirketi Sonar tarafından gerçekleştirilen ‘Türkiye’nin Tercihleri Araştırması’ vatandaşın eriyen alım gücü ile her geçen gün yoksulluk sınırının altına düştüğünü de ortaya koydu.
Araştırmaya göre, son bir yılda parasal durumunda iyileşme yaşayanların oranı yüzde 12.5’te kaldı.
Gelir erimesinden en çok etkilenen gruplarda öne çıkanlar ise yüzde 68.5 ile üniversite mezunları, yüzde 68.6 ile emeklilerin de olduğu 65 yaş üstü vatandaşlar ve yüzde 65.5 ile kadınlar oldu. Her 10 kişiden sadece 3’ü fatura ve kira gibi temel giderleri ödemekte zorlanmadığını söyledi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından yapılan “TL’ye güven arttıkça rezervlerimiz rekor üzerine rekor kırıyor” açıklamasını inandırıcı bulanların oranı yüzde 15’te kalırken, toplumun yüzde 70.1’i Yılmaz’ın açıklamasını inandırıcı bulmadığını belirtti. Ekonomi yönetiminin ‘fiyatlar düşüyor’ açıklamalarına karşılık bu yıl Ramazan Ayı’nda gıda fiyatlarının artacağını düşünen- lerin oranı ise yüzde 79.1 oldu.
Yastık altı yatırımlar hayal oldu
Sonar araştırmasına göre toplumun yüzde 82.2’si memur ve emekli maaşlarına yapılan yüzde 11.5 ve yüzde 15.7’lik zam oranlarını yetersiz bulduğunu açıkladı. Türk toplumunun en büyük yatırım araçlarından olan altına bakış da eriyen bütçelerle birlikte değişmeye başladı. Araştırma kapsamında sorulan ‘altın fiyatlarının artışı sizi nasıl etkiledi?’ sorusunda yüzde 65.5 ‘altın fiyatlarıyla ilgilenecek maddi durumum yok’ yanıtını verdi. Daha fazla altın yatırımı yapanların oranı ise yüzde 5.1’de kaldı. Toplumun yüzde 83.8’i hayat pahalılığı, eğitim ve yoksulluğun Türkiye’nin en önemli sorunları arasında olduğunu söyledi.
‘Belediyeye soruşturma yanlış’
Geçen ay Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras’a açılan soruşturmaları toplumun yüzde 46.9’u doğru bulmadığını belirtti. Araştırmada erken seçim isteyenlerin oranı yüzde 57.8 olurken, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan sahte diploma soruşturmasını yanlış bulanların oranı ise yüzde 58.3 oldu. Toplumun yüzde 66’sı ise belediyelere açılan soruşturmaları taraflı bulduğunu açıkladı.
Source: Sayime Başçi
SGK’dan prim fazlası nasıl alınır?
5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre 4/a (SSK) statüsünde çalışanların brüt asgari ücret ile brüt asgari ücretin 7,5 katı arasında değişen kazançlarından sosyal sigorta primi kesilir. SGK’ya bildirilen kazanca “prime esas kazanç” denilir. Emekli aylığı bağlanırken sadece asgari ücretin 7,5 katına kadar olan aylık kazançlar dikkate alınır. 2025 yılında emekli aylığı hesabında dikkate alınan prime esas kazanç 26.005,50 TL ile 195.041,25 TL arasında değişir. SORULARINIZ İÇİN: akivanc@haberturk.com Çalışanlar için Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilen kazanç üzerinden işçi adına yüzde 14 sosyal sigorta primi, yüzde 1 oranında da işsizlik sigortası primi kesilir. Ayrıca işveren adına da SGK’ya yüzde 15,75 sosyal sigorta primi ile yüzde 2 işsizlik sigortası primi yatırılır. Mevzuata göre, işçi ile işveren arasında engelleyici bir anlaşma yoksa bir işçi aynı anda birden fazla işverene bağlı çalışabilir. Bazı meslek sahipleri aynı anda birden fazla işveren ile çalışıyor. Bunların başında mühendisler, mimarlar, avukatlar, doktorlar, mali müşavirler, çeşitli uzmanlıklara sahip danışmanlar geliyor. Bu tür durumlarda her işveren işçisi için ödediği brüt ücret üzerinden hesaplanan primleri SGK’ya ayrı ayrı yatırıyor. Bir işçi aynı ayda 2 – 3 işverenle tam gün üzerinden anlaşma yapmışsa her işveren 30’ar günlük kazanç üzerinden prim yatırır. Diyelim bir kişi için ocak ayında 3 işveren de 30’ar gün üzerinden SGK’ya bildirimde bulunmuşsa, SGK o işçiyi ocak ayında 30 gün çalışmış kabul eder. Emekli aylığı bağlarken de 3 işverenin ocak ayında bildirdiği kazançların asgari ücretin 7,5 katına kadar olan kısmını dikkate alır, aşan kısmı dikkate almaz. 2025’TE AYNI AYDA BİRDEN FAZLA İŞVERENDEN 195.041,25 TL’DEN FAZLA ÜCRET ALANLARA PRİM İADESİ İşçinin tek işverenden aldığı kazancı asgari ücretin 7,5 katından fazla olsa bile aşan kısımdan prim kesilmez. Örneğin tek işverene bağlı çalışan ve ayda brüt 250 bin lira ücret alan işçi için sadece asgari ücretin 7,5 katına karşılık gelen kazancı üzerinden prim kesilir, aşan kısımdan prim kesilmez. Kanun uyarınca, aynı ayda birden fazla işverene bağlı çalışması nedeniyle prim kesintisine tabi tutulan kazançların toplamı 2025 yılında 195.041,25 TL’yi aşanlara, tavanı aşan kazanç tutarına karşılık SGK’ya ödenen primler iade edilir. SGK prim iadesini kendiliğinden yapmaz. Prim iadesi alabilmek için işçinin yazılı olarak SGK’ya talepte bulunması gerekir. Başvurular, işyerinin bağlı bulunduğu sosyal güvenlik merkezlerine veya il müdürlüğüne yapılabilir. NE KADAR İADE EDİLİR? Örneğimizdeki işçi için ocak ayında SGK’ya verilen beyannamelerde 3 işveren de 150’şer bin liralık kazanç bildirdi diyelim. Önce tavanı aşan kazanç tutarı (450.000 TL – 195.041,25 TL = 254.958,75 TL) hesaplanır. Tavanı aşan söz konusu kazanç tutarı için kesilen primlerin işçi payı 38.243,81 TL’dir. İşçinin talep etmesi halinde bu tutar işçiye iade edilir. Aslında tavanı aşan kazançlar için işverenler de kendi paylarına düşen primi öderler. Ancak, tavanı aşan kazançlar için ödenen primlerin işveren payı iade edilmez. İADE EDİLEN PARAYA FAİZ UYGULANMAZ SGK, tavanı aşan kazançlardan kesilen primi faiz uygulamadan iade eder. İade işlemi, dilekçenin verildiği tarihi takip eden ay içinde yapılır. İade alınacak paranın değer kaybetmemesi için başvurunun gecikmeksizin yapılması gerekir. Örneğin ocak ayının primleri SGK’ya şubat ayında yatırılır. Mart ayında talepte bulunan işçiye nisan ayında iade yapılır. Aynı ayda birden fazla işverene bağlı çalışma devam ettiği sürece iade başvurusu da her ay yapılmalıdır. Yaygın olmamakla beraber bazı işverenler SGK’ya prim bildiriminde bulunuyor ancak ödemeyi yapmamış olabiliyor. İşveren SGK’ya primi ödememişse işçiye iade yapılmaz. Emekli olduktan sonra aynı ayda birden fazla işverene bağlı çalışan ve toplam kazanç tutarı tavanı aşan işçiler de fazladan ödenen primi geri alabilirler. Ancak, emekli işçiler için kesilen sosyal güvenlik destek priminde işçi payı yüzde 7,5 olduğu için sadece bu orana karşılık gelen primleri iade alabilirler.
Source: Habertürk
Mimar Ece Gürel”in eşinden radikal karar! O da sırra kadem bastı
2 Mart Pazar günü Belgrad Ormanı”na gideceğini söyleyerek evden çıkan peyzaj mimarı Ece Gürel, daha sonra Belgrad Ormanı”nda kaybolmuş, 4 günlük arama kurtarma çalışmaları sonrasında bulunmuştu. Sağlık ekiplerinin olay yerinde yaptığı ilk müdahalenin ardından ambulansla Maslak”ta bulunan özel bir hastaneye kaldırılan Gürel, yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmişti. ÖCE ADINI DEĞİŞTİRDİ SONRA HESABINI KAPATTI Spritüel olaylara ilgisi olan, astronomi eğitimi aldığı öğrenilen Ece”nin cadılık eğitimine başladığı iddiası ortaya atıldı. Ailesi bu iddiaları yalanlarken Ece Gürel”in eşi Sezer Gürel”in hamlesi şaşkınlık yarattı. Eşinin 6 Mart günü ormanda sağ bulunması sonrası “Yeni hayatının ilk günü kutlu olsun, sevgilim. İyi ki doğdun, sevgilim” paylaşımı yapan Sezer Gürel, Instagram”daki kullanıcı adını “sezargurel” yerine “hardaleces” olarak değiştirmişti. Bu hamlesinden bir kaç gün sonra ise tüm sosyal medya hesaplarını kapatarak sırra kadem bastı. PROFİLİNDEKİ RAKAMLAR DİKKAT ÇEKMİŞTİ Öte yandan Sezer Gürel”in sosyal medya hesabındaki sayılar dikkat çekmişti. Gürel”in Instagram hesabında yazan “91688 419 818719 914481” sayılarının Grabovoi Sayıları”nı temsil ettiği belirlenmişti. HER BİR SAYININ FARKLI ANLAMI VAR Rus bilim insanı Grigori Petrovich Grabovoi tarafından bulunan bu sayıların bir araya gelmesiyle iddiaya göre bir frekans oluşuyor. Bu frekansların tüm insanlığın bozulan hayat düzenlerini tekrar normal hale getirebileceğine inanılıyor. Uzun yıllardır sayılar ve sayıların frekansları üzerine çalışan Grabovoi Sadece fiziksel değil, beklentilerimizle ilgili sorunlar olduğunda, sayılar aracılığıyla bunları yaratan nedenleri değiştirebileceğimizi iddia ediyor.
Source: Abdullah Karlıdağ
Sudani”den Suriyelilere saldıran grubun yakalanması talimatı
Irak Başbakanı Askeri Sözcüsü Sabah en-Numan, konuyla ilgili yazılı açıklama yaptı.Bazı sosyal medya platformlarında, Irak”ta çalışan bir grup Suriyeliye yönelik, kendilerine “Ya Ali Halk Teşkilatı” adını veren bir fraksiyona ait olduğu belirtilen maskeli bir grup tarafından gerçekleştirilen utanç verici şiddet eylemlerini gösteren görüntü yayınlandığı hatırlatılan açıklamada, “Silahlı Kuvvetler Komutanı ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, Iraklıların ahlakıyla uyuşmayan bu yasa dışı eylemleri gerçekleştirenleri yakalamak için özel bir güvenlik ekibinin kurulması talimatını verdi.” ifadeleri kullanıldı.Açıklamada, Irak ve Suriye”nin iki kardeş halkı arasında derin ilişkilerin olduğu kaydedilerek, söz konusu saldırıları gerçekleştirdiği kanıtlananlara karşı hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanacağı bildirildi.Irak”ta kendilerine “Ya Ali Halk Teşkilatı” adını veren maskeli bir grup tarafından Suriye yönetimini destekledikleri gerekçesiyle bazı Suriye vatandaşlarına saldırı düzenlendiği görüntüler yayınlanmıştı.
Source: Www.star.com.tr
Bakan Göktaş: Gazze’de kadınlar temel haklardan mahrum bırakılmanın en ağır yükünü taşımaktadır
Göktaş, Türkiye”yi temsilen katıldığı, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulundan sonraki en yüksek katılımlı BM etkinliği olan Kadının Statüsü Komisyonu toplantısında, “ulusal beyan”da bulundu.
Konuşmasının başında toplantı kapsamında dile getirilen her görüşün kadınların ve kız çocuklarının geleceğine olumlu katkılar sağlaması temennisinde bulunan Göktaş, Pekin Deklarasyonu”nun 1995″ten bugüne ortaya koyduğu vizyon, ele aldığı kritik konularla kadınların ve kız çocuklarının güçlendirilmesi için kapsamlı bir yol haritası sunduğunu belirtti.
Hala bu konularda aşılması gereken engel ve çözülmesi gereken sorunların bulunduğuna dikkati çeken Göktaş, “Farklı coğrafyalar ve ülkeler arasındaki eşitsizlikler, artan çatışmalar, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, süregelen adaletsizlikler nedeniyle bu sorunlar giderek derinleşmektedir. Bu krizler, kadınlar ve kız çocukları için yeni krizlere sebep olmakta, elde edilen kazanımları baltalamaktadır. Bugün yaşanan çatışmalar, kadınların ve kız çocuklarının güvenliği, refahı için en büyük tehditlerden biri haline gelmiştir.” ifadelerini kullandı. Gazze”de yaşananları örnek gösteren Göktaş, şunları söyledi:
“Gazze’de devam etmekte olan insani kriz bağlamında, kadınlar ve kız çocukları, şiddetin, yoksulluğun ve temel haklardan mahrum bırakılmanın en ağır yükünü taşımaktadır. Türkiye olarak, Gazze halkının yaralarını sarmak, hayatlarını yeniden inşa etmelerine yardımcı olmak için tüm imkanlarımızı seferber etme kararlılığımızı sürdürüyoruz. Türkiye aynı zamanda kadınların ihtiyaçlarına ve onların güçlendirilmesine de vurgu yapmaktadır, zira kadınların toparlanma ve direnç kazanma çabalarına aktif katılımı sürdürülebilir barış ve ilerlemenin sağlanması için hayati önem taşımaktadır. Bu yaklaşımla, Suriye”deki yeniden inşa çabalarına katkıda bulunmaya, bölgenin istikrarını ve kalkınmasını desteklemeye devam edeceğiz.”
“Güçlü Kadın, Güçlü Türkiye”
Teknolojik gelişmelerin, özellikle de yapay zeka alanındaki ilerlemelerin ülkeleri, toplumları benzeri görülmemiş bir hızla dönüştürdüğünü dile getiren Göktaş, “Bu dönüşüm kadınların güçlenmesi için önemli fırsatlar sunarken, mevcut eşitsizlikleri sürdürme ve hatta derinleştirme riskini de beraberinde getiriyor. Teknoloji, dışlama ve önyargının değil eşitlik, kapsayıcılık ve adaletin bir aracı olmalıdır.” dedi.
“Güçlü Kadın, Güçlü Türkiye” vizyonu doğrultusunda politikalarını değişen koşullara göre yenileyerek çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Göktaş, şunları kaydetti:
“Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı ile kadınların haklara, fırsatlara ve kaynaklara tam erişimini sağlayan faaliyetler yürütüyoruz. Kadınların güçlenmesine yönelik tüm plan ve politikaların hem merkezi hem de yerel düzeyde bütüncül bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla, 8 Mart’ta yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Kadının Güçlenmesi Koordinasyon Kurulu”nu oluşturduk. Kadınların ekonomiye katılımını ve ülkemizin sürdürülebilir kalkınmasına katkılarını artırmayı hedefliyoruz. Ayrıca ülkemiz, kadınlar ve erkekler arasında eşit fırsatlar sağlamada önemli bir araç olduğuna inandığımız eşitlik odaklı bütçelemeyi uygulayan OECD’deki 23 ülkeden biridir. Bu kapsamda, uzmanlığımızı paylaşmaya ve eşitlik ve güçlenme için küresel çabaları desteklemeye kararlıyız. Türkiye olarak, sahip olduğumuz bilgi ve deneyimle, Pekin Deklarasyonu’ndan başlayarak tüm uluslararası platformlarda kadınların ve kız çocuklarının güçlenmesine katkıda bulunmaya hazırız.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Giydiği kıyafeti gördü sinirlerine hakim olamadı: Annemin hatırasını rahat bırak!
Meghan ile Harry cephesinden, İngiliz kraliyet ailesine özellikle de Kral Charles ile Prens William”a yönelik eleştiriler bitmek bilmedi. Hatta dozu giderek daha da yükseldi.Bütün bu süreç içinde ne Charles oğlu hakkında konuştu ne de William, toplum içinde kardeşine yönelik bir söz söyledi.Ama görünüşe göre kapalı kapılar ardında durum çok da öyle değil.William, Prens Harry ile Meghan Markle”ın özellikle de anneleri Prenses Diana”yı sürekli gündemde tutmasından, onu çağrıştıracak davranışlarda bulunmasından, hatta onu taklit edecek şekilde giyinmesinden rahatsız oluyor ileri sürülenlere göre. DIANA GİBİ GİYİNİNCE WILLIAM ÖFKEDEN ÇILDIRDIRadar adlı internet sitesinin haberine göre, Meghan Markle”ın bir sosyal medya paylaşımında, Diana ile özdeşleşen bir sweatshirt giymesi William”ın sabrını taşırdı.İleri sürülenlere göre William, kapalı kapılar ardında Meghan”ın, annesi Diana”yı sürekli taklit etmesine olan kızgınlığını bir türlü dizginleyemiyor.Bunun en yeni örneklerinden biri de geçtiğimiz hafta yaşandı.Meghan Markle, Prenses Diana”nın 1996 yılında giydiği ve hafızalara kazınan sweatshirtinin bir benzerini giydi. Sonra da o şekilde çekilen pozlarını Instagram sayfasında paylaştı.İşte bu da William”ın sinirlenmesine neden oldu iddialara göre. Prenses Diana”nın 1996 yılında çekilen ünlü fotoğraflarından birinde de üzerinde “Northwestern Üniversity yazan bu sweatshirt vardı. O kare, Diana”nın ölümünden bir yıl önce çekilmişti. SÜREKLİ ANNESİNİ TAKLİT ETMESİ WILLIAM”IN İÇİNE İŞLİYORBir kaynağın Radar”a söylediğine göre William, Meghan”ın o paylaşımını gördükten sonra kelimenin tam anlamıyla zincirlerinden boşaldı.Söz konusu kaynak Meghan ve kocası Harry, kelimenin tam anlamıyla İngiliz kraliyet ailesinde tüyleri diken diken ediyorlar. Meghan”ın, Diana”nın giyim tarzını taklit etmesi o kadar da kötü görünmüyor belki. Ama bu durumun William”ın içine nasıl işlediğine inanamazsınız diye konuştu.Bu kaynağa göre William, sevgili annesiyle ilgili herhangi bir konuda hassas olabiliyor.Meghan”ın annesinin hatırasını rahat bırakmasını ve onun huzur içinde yatmasını istediği açık.Söz konusu kaynak yine de William”ın, Meghan Markle”ı durdurabileceğinden emin olmadığını da sözlerine ekledi. O GÖRÜNTÜLER DE TEPKİ ÇEKMİŞTİPrenses Diana, Harry ile Meghan”ın bir TV kanalı için hazırladığı programda da gündeme gelmişti. Orada da Meghan, henüz bir bebek olan Archie”ye Diana”nın fotoğrafını gösterip “Bu kim?” diye soruyordu. Hemen ardından da “Bu büyükanne Diana” diyordu.O görüntüler de programın yayınlandığı dönemde büyük tepki çekmişti.
Source: Hurriyet.com.tr
Müge Anlı”nın Adana şivesi ile imtihanı
Müge Anlı ile Tatlı Sert”te her gün oldukça ilginç konular işleniyor. Bugün de Nurgül Kırkyaşaroğlu”nun Adana”da aile evinde ani ölümünü şüpheli bulan kız kardeşi Hatice programa başvurdu. 52 yaşında ve hiç evlenmemiş kız kardeşinin evde bilinçsiz bir şekilde yatarken bulunduğunu söyleyen Hatice, kardeşinin bir diğer kardeşleri ve eşiyle birlikte yaşadığını ve ölümünde onlardan şüphelendiğini belirtti. Ancak Hatice”nin Adana şivesiyle konuşması sebebiyle Müge Anlı ve izleyenler zor anlar yaşadı. KADIN DEFALARCA TEKRARLADI, MÜGE ANLI ANLAMADI Kardeşinin başına gelen olaylar anlatırken Adana”da kullanılan ve taklit etmek anlamına “Ağzına ökenmek” ifadesini kullanan Hatice Hanım”ı anlamayan Müge Anlı bir anda sosyal medyanın gündemine oturdu. “Ağzına ökenmek” ifadesini defalarca kullanan Hatice hanımın imdadına stüdyodakiler yetişti. Sosyal medyada da anlaşılmayan ifade üzerine X”te Adanacity adlı hesap, konuğun söylediği sözlerin açıklamasını yazdı.
Source: Abdullah Karlıdağ
Hak-İş”ten Asgari Ücret Komisyonu çıkışı: Türkiye”nin endüstri ilişkiler sistemine yakışmıyor
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Hak-İş tarafından düzenlenen iftar programında, çalışma hayatının gündemine dair açıklamalarda bulundu ve basın mensuplarının sorularını yanıtladı. “Gelir grupları arasındaki fark 50 kattan fazla” Türkiye”de ciddi oranda gelir dağılımı adaletsizliği yaşandığını savunan Arslan, şunları söyledi:
“Gelişmiş ülkelerde toplumun en alt yüzde 10 gelire sahip grubu ile en üst geliri olan yüzde 10’u arasındaki gelir farkı 8 ila 10 kat durumundayken, ülkemizde bu gruplar arasındaki fark 50 kattan fazla. Gelir dağılımındaki sorun enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde daha da belirginleşti. OECD”ye üye 38 ülke arasında gelir dağılımı adaletsizliğinin en kötü olduğu dördüncü ülke durumundayız.” “Asgari ücret müstakil olarak tartışılmalı” Asgari Ücret Tespit Komisyonu”nun demokratik olmadığını, daha katılımcı ve dengeli bir şekilde yeniden belirlenmesi gerektiğini savunan Arslan, Almanya”da asgari ücretin belirlenmesi süreciyle ilgi örnekler vererek, “Türkiye”de asgari ücretle çalışanların tamamı özel sektörde ama asgari ücreti belirleyen komisyonda en belirleyici kamu. Dolayısıyla kamunun asgari ücret tespitinden uzaklaşması gerekiyor. Cezaları, engelli maaşını ve diğer birçok kalemi asgari ücrete bağlayıp, bu sorunu çözemeyiz. Asgari ücret müstakil olarak tartışılmalı. Bunu da bizim çoğulcu bir yapıyla gerçekleştirmemiz gerekiyor” diye konuştu. “Komisyonun yapısına itirazımız var” Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay”ın Türk-İş”in Asgari Ücret Tespit Komisyonu”nda bir daha yer almayacağı yönündeki sözlerini anımsatan Arslan, şu ifadeleri kullandı:
“Asgari Ücret Tespit Komisyonu”nun bugünkü yapısı devam ettiği müddetçe biz asla orada yer almayacağız. Çünkü o zaman iddialarımızla çelişiriz. Asgari Ücret Tespit Komisyonu”nda kimin olduğundan ziyade, komisyonun yapısına itirazımız var. Orada, onların yerine bizim olmamız çok bir şey değiştirmez. Asgari Ücret Tespit Komisyonu”nun yapısının tümden değişmesi gerekiyor. Buradan hükümete da çağrı yapıyorum; hükümetin işveren ile asgari ücreti belirlemesi Türkiye”nin endüstri ilişkiler sistemine yakışmaz.” “Asgari ücretlilerin sayısı her yıl artıyor” Türkiye”de “asgari ücretin yaygın ücrete dönüştüğüne” dikkati çeken Arslan, şöyle konuştu: “Dünyanın gelişmiş ülkeleri ile AB”de çalışanların yaklaşık yüzde 10″u asgari ücretli. Bu çalışanların büyük bölümü de sosyal destek programlarından faydalanıyor. Asgari ücret, bu ülkelerde taban ücret. Bizim ülkemizde asgari ücretlilerin sayısı her yıl artıyor. Bütün iyimser rakamlara baktık, kamunun rakamlarına baktık Türkiye”de çalışanların yüzde 40 ila yüzde 50″si asgari ücret ile çalışıyor. Başta Maliye Bakanımız olmak üzere pek çok yetkili bu rakamlara inanmıyor. Asgari ücret genel ücrete dönüşmüşse, insanların yaşam ücreti olmuşsa bunu tartışmalıyız.” 600 bin işçinin zammı için taslak Bakanlık”ta
Arslan, kamudaki yaklaşık 600 bin işçinin ücretlerine 2025-2026 yıllarındaki artışın belirleneceği Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü ile ilgili sürecin devam ettiğini belirterek, Türk-İş ve Hak-İş”in ortak belirlediği talep taslağını Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına sunduğunu anımsattı. Taleplerinin makul düzeyde olduğunu ifade eden Arslan, görüşmeleri anlaşmayla sonuçlandırmak istediklerini söyledi.
Source: Dünya Gazetesi
Sosyal medyada “Büyü” karşılığı para talep edenlere soruşturma başlatıldı
İstanbul”da kaybının 4″üncü günü Belgrad Ormanı”nda cansız bedeni bulunan peyzaj mimarı Ece Gürel”in sırlarla dolu ölümünün ardından cadılık ve spiritüel eğitimler aldığı gündeme gelmişti. Yaşananların akabinde ormanda “Kahkaha yogası” etkinliğinde buluşan bir grup insanın giydikleri ilginç kostümlerle tuhaf hareketler sergilediği görüntüler tartışmaları daha da alevlendirmişti. Yaşananların ardından İçişleri Bakanlığı harekete geçti. SİBER SUÇ VE SUÇLULARA OPERASYON İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, resmi sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Yasa dışı bahis, nitelikli dolandırıcılık, nitelikli hırsızlık, çevrimiçi çocuk müstehcenliği ve tacizi” gibi siber suç ve suçlulara yönelik operasyonlar düzenlendiğini duyurdu. 76 ŞÜPHELİ YAKALANDI Bakan Yerlikaya, Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı koordinesinde; İl Emniyet Müdürlükleri Siber Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüklerince, Sakarya, Antalya, Osmaniye, Aydın, Hakkari, Erzurum, Bolu ve Tekirdağ merkezli İstanbul, Ankara, Şanlıurfa, Bursa, Mersin, Eskişehir, Manisa, İzmir, Kayseri, Yozgat, Denizli, Gaziantep, Kırıkkale, Düzce, Trabzon, Uşak ve Hatay olmak üzere 25 ilde düzenlenen operasyonlarda 76 şüphelinin yakalandığını açıkladı. Operasyonlar sonucu çok sayıda dijital materyal ele geçirildi. SOSYAL MEDYADA “BÜYÜ” PAYLAŞIMLARINA SORUŞTURMA Şüphelilerin, yasa dışı bahis siteleri üzerinden yasa dışı bahisle bağlantılı para nakline aracılık etmek, sosyal medya platformları üzerinden “Büyü yapma/bozma, bağlama büyüsü” adı altında paylaşımlar yaparak, iletişime geçtikleri şahıslardan “işlem ücreti” adı altında para talep etmek ve sosyal medya platformları üzerinden, vatandaşlarımızın mobil bankacılık hesap bilgilerini ele geçirerek, bilgisi ve rızası dışında mevcut bakiyesini, farklı banka ve kripto varlık borsası hesaplarına transfer ettikleri MASAK raporlarıyla tespit edildi ve savcılıklar tarafından haklarında soruşturma başlatıldı. “SİBER SUÇLARA KARŞI EN GÜÇLÜ KALKAN FARKINDALIKTIR” Yerlikaya, “Valilerimizi, operasyonları koordine eden Cumhuriyet Başsavcılıklarımızı, MASAK çalışanlarımızı ve operasyonları gerçekleştiren kahraman polislerimizi tebrik ediyorum. Unutmayalım! Siber suçlara karşı en güçlü kalkan farkındalıktır. Lütfen şüpheli durumları 112 Acil Çağrı Merkezi”ne bildirin, biz gereğini yapalım.” dedi.
Source: Haberler
Esra Elönü yazdı: Başıboş köpekler çocuklara doydu!
Bu mevzu yerleşik bir adalete, vicdana hep göç kalan masum çocukların insanların mevzusu…Ne diyeceğimi bilmiyorum der insan, mutlak kelime haznesi bin acıyla taşınca kurulacak cümleler, beyhudeliğe terfi. O hesap.Başıboş köpekler ortaya saçılmış bir bıçak gibi, vicdanı olmayan insanların suç aleti sahipsiz köpekler. Uzun uzun zamanlar öncesinde bu dehşet olaylar ortaya saçılmadan yazmıştım… Yazıyı gevelemeden şunu belirtmek isterim. “Sahipsiz köpekler toplatılmasın” demek, “çocuklar ölsün” demektir. Bu kadar net.İki yaşında Rana bebek, sokakta 10 köpeğin saldırısına uğrayıp ölüyorsa, soluk borusuna kadar parçalanıyorsa ve içimizdeki ışıltılı havlaklar çocukları suçlu çıkarmak için ıkındırık sebepler üretiyorsa yüzyılın en iptidai çamur lavrasına teslim olmuşuz demektir.Bu çamur birikintisinin gürültülü sıçrayışından korkan boyun eğen kim varsa hesap lütfen! İnce ince, tane tane hesap lütfen..İnsan, anlamadığı şeyin özetidir demiştim. Eğer sadece kemik ve et sıkıştırılmış ruhsuz bir valizseniz anlamazsınız. Hamlıktan pişmeye gönlünüz yoksa kalbi ve vicdanı olan insanların da size tahammülsüzlüklerini sorgulayamazsınız.Hayatım boyunca kendi salyasıyla beslenen, kendini çalkalayıp umuma püskürten varlıkları ciddiye almadım. Kötülere harcayacak boş vaktimin olmayışının bana kazandırdığı görkemli umursamazlık ah o tatlı lodos şurada dursun; iri bir sakinlik, duru bir zaman kattı. Allah bereket versin.Yaklaşık üç yıldır aynı şeyleri yazıyor olmanın sinirlerini aldırdım. Örümcek ağına fırçasıyla dalan gündelikçi mutluluğu yorgunluğumdan büyük. Aşiyan yollarından seslensem duyar mısın şarkısının paçalarını sıyırıp ağır metal derelere sıvandığımız şu günlerin kavurucu yalnızlığı hakikatin yalnızlığına eş. Cehalet sürüyle gezen bir çete olsa da hakikatin yalnızlığına diş geçiremez. Kabul edelim.Evet yaklaşık üç yıldır aynı konuyu yazıyoruz. Sahipsiz köpeklerin popülasyonu gölge sahiplerin para okşayıcı losyonuna nasıl dönüştü. Anlattık, çarpıştık, kelime bölüştük, şaşkınlığımızın şarjı bitti bataryayı sıyıranlara güldük falan..Allah aşkına uğraştırmayın efendiler rakamlar orada siz seversiniz kızılcık değneğiyle istatistiki yorumlar yapıp bendinden taşan enerjimizi dehidrasyona uğratmayı. Açıklayın bir zahmetül rica.Tunahan”ın çığlıklarını uzaktan hoş gelen davul sesine bezeyen bir kütle var. Kütle hafif, sadece vicdanımıza takılan taş kadar yeri var. Garip hareketli bu kesim altın huni yarışmasında en deli benim performanslarını zihnimizin giderine kusuyor. Bir haftadır gözlemliyorum sirk çadırının iskeletine benzettiğim bu kadavralar heyula zigotlar şarjda unutulmuş çalı süpürgeleri sıyırmışlığın tozunu toprağını üzerimize boca ediyor.Buraya kadar müstehzi gülüşüme derin katkı sağlayan bu kütleyi aklımın merdivenlerinden yuvarlıyorum. Delilik aklın en seçkin dilidir. Bunlarınki delilik de değil çamur banyosundan sonra bornoz arayan bu zurna takım garip videolar çekip dişlerini ayırıp böğürüyor.Yılda 150 insan ölmüş, çoğu derin yaralı, kampüslerde öğrenciler parçalanıyor, 75 yaşında teyzeler yerlerde sürükleniyor, köpek dışkısından hasta olup ölenlerin sayısı bangır bangır, çocuklar okula gidemiyor… Bunlar da süslenip hamam tası gibi cayırdayarak mama kaplarının takımı bozulmasın diye ağlaşıyorlar.MASAK raporundan sonra sanki daha ahenkli hırlamaya başladılar.Ne diyordu MASAK raporu.Hayvansever dernek ve mama kumbaralarına gelen bağışlar sokak hayvanlarına değil bu şirketlere akıyor!Hatırlayın, Evladının parçalarını köpeklerin ağzından toplayan babayı komisyondan kovan şirretvekili Sinop Avcılar Kulübü üyesi çıktı..Alçak lisans mahsulü olarak veterinerlik fakültelerinde okutulması gereken bu tipler hayvanlara zarar veren canlılar kapsamına alınmayacaksa bir zahmet mama kaplarına koli bandıyla yapıştırılıp boy aynalarıyla yüzleştirilsin.Diğer tarafta süs köpeğini kucağına alıp kızına video çektiren mırmırcı teyzenin,”Bu yasa geçerse büyük olaylar çıkarırız” diyen küçük hırıldakın bir mama şirketine sahip olduğunu öğrenmiştik!Siz hayvansever değil hayvansavarsınız!Siz cüzdanlarınızı kasalarınızı vicdansızlığınız delirmişliğiniz kadar büyüteceksiniz diye bu çocuklar ciğerlerine kadar parçalansın mı!Evlatsız annelere şov yapıyorsunuz diyen kimse önce ruhundaki hayvanı ehlileştirsin! Önce kendini sakinleştirsin ! Kuyruğuna barınak bağlasın arada bir girsin çıksın !Mobil akıl bunlarınkiVicdan görünce çekmiyor !…
Source: Esra Elönü
Selahaddin E. Çakırgil yazdı: Suriye”de, “diz çöktürmek”ten değil, “akl-ı selîm”in galibiyetinden bahsetmeli
ÖNCE BİR AÇIKLAMA: “Dünkü yazımda İran ve Türkiye medya organlarında, birbirlerine ve toplumlarına soğukluk yansıtacak sağlıksız bir yaklaşım sergilendiğine ve bunun İslam Birliği idealine aykırı olduğuna iki taraftan da örnekler değinirken,(Bu arada, İran medyasında yer alan bir habere göre, “Türkiye”nin eski Başbakan Danışmanı Cahit Tuz (?) isimli bir kişinin, İsrail”in “24” isimli kanalında, katıldığı bir tartışmanın video -haberi ve , “Temelde, İran ve İsrail”in” varlığı birbirine bağlıdır!” iddiasında bulunduğu da İran halkına duyuruluyordu. (Eskiden, böyle bir resmî sıfatlı olan birisi var mı, bilmiyorum.)Ama, İran tarafı da, Türkiye”yi aynı şekilde suçlamıyor mu?) demiştim.*Dün Londra”dan “Cahit Tuz” isimli bir beyefendi telefon etti ve kendisinin herhangi bir İsrail TV kanalına asla çıkmadığını belirtti.Kendisinin beyanını esas alacağımıza göre, İran medyasının verdiği video-haber, başka kanallarda yapılan bir tartışmanın, söz konusu “24” kanalında da bir şekilde kullanılmış olduğu; ya da, İran medyasının o video -haber görüntüsünü İsrail kanalına isnat etmiş olabileceği anlaşılıyor.Durumu okuyucuların bilgisine sunarken, ismini “Cahit Tuz” olarak aktardığımız beyefendinin hassasiyetini de, şükran duygusuyla öğrenmiş bulunuyoruz. Esasen, İran medyasında bu konu ele alınırken, “Türkiyeli yüksek bir bürokratın iddiası” olarak o haber verilmişti. Yani, “Cahit Tuz bey” için bir “kasd-ı mahsusa” söz konusu olmayıp, iki tarafın medya organlarında yer alan haberlerden örnekler sunuluyordu, yazımızda..Okuyucuların, bu konuda, ismi geçen şahsın kendi beyanını esas alması gerektiği, saygıyla hatırlatılır.*Ve gelelim, asıl konumuza:*Gerek Suriye”deki son gelişmeler ve gerekse bizde, PKK”nın silah bırakması ve “kendisini “feshetmesi” için kongresini toplaması” konusunda Öcalan”ın yaptığı çağrı, bazı iddialı yorumcularca, tarafların şu veya bu tarafına “diz çöktürüldüğü” ifadesi o kadar sık kullanılıyor ki, bir taraf, karşıtlarına “diz çöktürmüş bir yiğit”; diğer taraf da, rakibi veya hasmı karşısında “diz çökmüş bir ezik şahsiyet” durumunda gösterilmiş oluyor.Hattâ, gerçek bu bile olsa, eğer bir fitne ateşinin söndürülmesi isteniyorsa, bu gibi yorumlar o ateşin söndürülmesine hizmet etmez; tam tersine, galip durumda olanın daha bir gurura kapılmasına ve yenik durumda olanın da, intikamını almak için müsait bir zamanı gözetmesine hizmet eder; yani, yangına benzinle veya körükle gitmek durumuna düşülür.*Çünkü, sadece “insan”da değil, hemen hemen bütün canlılarda da bir kavga veya hayatî bir mücadeleden yenik olarak çıkmamak için, çeşitli fizikî veya ruhî direniş yöntemleri denemek, fıtrî bir yaratılış özelliğidir.Hatta o kadar ki, karıncalar arası kavganın büyütülmüş görüntülerini izlersek, galip gelmek için ölmek pahasına verilen çetin mücadeleler sonunda, yenilen tarafın kaçması ve galip gelenin böbürlenmesi; keza, aslanlar arasındaki kavgada da yenik düşenlerin kavga alanından sıvışmaya nasıl çalıştıklarını seyretmek, ibretliktir..*O halde, sadece PKK”nın 40 yıllık geçmişi değil, 1925″lerdeki Şeyh Said Hareketi, 1930″daki Ağrı ve 1937″de, Seyyid Rıza liderliğinde patlak veren Dersim Gaileleri gibi ve her birisi de oldukça kanlı biten büyük rahatsızlıkların üzerine merhemle yaklaşmak yerine, sadece askerî yöntemlerle, “kezzap”la yaklaşmaya çalışmak, bu gaileleri daha da içinden çıkılmaz duruma getirdiği gibi, şimdi PKK”nın silah bırakmak ve kendisini feshetmek noktasına gelmesini de, hayırlı bir gelişme olarak alkışlamak gerekirken, “diz çöktürmek”ten bahsedilmesi son derece yanlış ve tehlikeli olur.*Bu durum, Suriye”de de yaşandı, yaşanıyor, bugünlerde.. Şöyle ki, (Baba-Oğul) Hâfız ve Beşşar Esed liderliğindeki 54, bütünüyle Baas rejiminin de 62 yıllık zulüm ve kanlı diktatörlük dönemi, beklenmeyen şekilde ve sür”atle, 8 Aralık 2024 günü çöküp, Ahmed eş-Şara liderliğindeki güçlerin duruma genel olarak hâkim olması üzerinden henüz 2 ay geçmekteyken, geçen hafta Lazkiye, Tartus ve güneyde Dera bölgelerinde patlak veren Dürzî, Aleviyyûn ve Nusayrîlerin ve de Esed dönemi kalıntılarının silahlı isyanları, Ahmed eş-Şara başkanlığındaki bugünkü Suriye Hükümeti”nin halk nezdindeki itibar ve itimadının da etkisiyle 3 gün içinde söndürülmüş bulunuyor.. Elbette ağır kayıplar olduğu da anlaşılıyor..Ancak, sonuç inşallah, hayırlı bir gelişme olmuştur.Ve tam da bu sırada, “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) denilen silahlı güç odağının, Ahmed eş-Şara ile anlaşmaya varıp, Şam”daki merkezî hükûmetin otoritesini kabullenmesi, yeni bir hayırlı gelişme olarak görülmelidir..Böyleyken, bizdeki ekran yorumcularının, anlaşma yapan SDG”yi “diz çöktü” diye nitelemeleri, on derece yanlıştır. Burada, akl-ı selîmin galibiyetinden söz etmek gerekir..Dahası SDG temsilcisi ile Ahmed eş-Şara arasında imzalanan anlaşma metnini, beğenmeyip, “Ama, şu tehlike var, bu tehlike var..” diye, rahat koltuklarından ahkâm kesmeleri, bir spor programının yorumcuları arasında tartışmaları hatırlatıyor..Aman Allah”ım, ne yorumlar, ne telkinler..*Halbuki, burada görülmesi gerekli olan konu, bu beklenmeyen anlaşma ile, Suriye merkezî hükûmetinin iktidarını daha da pekiştirdiği ve sosyal hayatın kontrolü açısından, daha güçlü bir inisiyatif elde etmiş olduğudur. Çünkü, PKK paralelindeki SDG güçleri de, özellikle Fırat”ın doğusundaki bütün temel devlet kurumlarını merkezî hükûmete teslim etmeyi kabullenmiştir..Elbette, Ahmed eş-Şara başkanlığındaki Suriye hükümetinin önünde daha çok zorluklar var ve olacaktır da.. Ve, bir inkılabı gerçekleştirmek elbette kolay değildir, zordur, çetindir; ama, onu muhafaza etmek daha da çetindir.İnşaallah , Suriye”nin Müslüman halkının, hele de son 60 yıldır çektiği acılar son bulur..
Source: Selahaddin E. Çakirgi̇l
Sibel Eraslan yazdı: Ramazan”da sevgi medeniyeti üzerine düşünmek…
Bir gün herkesin dikkat kesildiği bir anda; “”canım kudret elinde olan Allah”a yemin ederim ki; hakiki manada iman etmedikçe cennete giremezsiniz” dedi Peygamber Efendimiz (sav). “”Birbirinizi sevmedikçe de hakiki manada iman etmiş olmazsınız”” diye devam etti. “”Yaptığınız taktirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi?” diye sordu ve kendisi cevapladı: “”Aranızda selamı yayınız”…Son Peygamberin (sav) birbirini sevmeyi, cennetin koşulu olarak ifade etmesi kadar devrimci bir ifade daha bulabileceğimizi zannetmiyorum günümüzde. Hele ki şu son zamanlarda artan mezhep çatışmalarına içlerimiz sızlayarak bakıyoruz. Nasıl bir vahşettir bu anlamak mümkün değil.Oysa sevgiyi, cennet bahçelerine bağlayan bir Peygamberdi (sav) kendisi, Allah”ın selat selamı üzerine olsun. Ve çevresindeki herkes onu kendi canından çok severdi. Sahabelerin söylediğine göre; Peygamberimiz (sav) konuşurken o kadar dikkatle ve odaklanarak adeta söylediklerini içercesine dinlerlermiş ki, “sanki başımızda bir kuş varmış da ürküp kaçmasın diye nefes bile almadan beklerdik onu” derlermiş… Ne büyük sevgidir bu, ne büyük hatır!Çünkü O (sav) çok kibardı, nazikti, tertemizdi, kendisine seslenen her kim olursa olsun durur, vücuduyla dönüp mukabele ederdi. Onun (sav) gözlerinde eksilmez bir hüzün olurdu, hatta tebessüm ederken bile… Çocukları bile kırmazdı, onların halini hatırını sorar, hiçbirini gözden kaçırmazdı. Çocuklar bile aşıktı Ona (sav)…O, bir sevgi peygamberiydi.Arkadaşlığın hatırını sayar, hiç kimseyi ilgisiz, alakasız bırakmazdı. Hatta tarihler; Yahudi bir komşusunun, O evden çıktığında rahatsız olması için yollarına dikenler attığını, bir gün yolda dikenleri görmeyince, komşusunun kapısın çalıp, “ne oldu nasılsın?” diye hal hatır ettiğini, komşusunu hasta yatakta yatar görünce, şifa temennisinde bulunduğunu, bunun üzerine bu rikkat ve şefkat karşısında komşusunun Müslüman oluverdiğini yazarlar…Onun (sav) ilk yoldaşları toplumun zayıf halkası dediğimiz kesimlerdi; yoksullar, köleler, kadınlar, dullar, çocuklar ve en çok da gençler… Ona ve anlattığı Hak Dine, öyle bir sevgiyle bağlandılar ki; ardından bu sevgi onları, birbirini sevmeye de götürdü. Toplum olarak 7.yy Mekke”sinde sertlik hakimdi, kast sistemi olmasa da insanlar köle ve hür, zengin ve yoksul, kadın ve erkek gibi çok keskin ve kat edilemez tabakalara ayrılmıştı. Çöl kanunlarının ilkesi gereği, en ufak sürtüşmede bellerindeki kılıçlara sarılan, şereflerine, sülalelerine asla söz ettirmeyen bir toplumdu Mekke ahalisi… Ama o silahşör ve sert insanlar toplumundan, birbiriyle her an dayanışma içinde olan, birbirine sevgiyle bağlı bir toplum inşa edebildi. Kuşkusuz bu; anlattığı hakikatin tesiriyleydi. Allah Teala”nın sözleri, insanların kalplerini dönüştürüyordu. Ve Peygamber Efendimizin güzel ahlakı… O savaşkan insanların kalplerini birbirine bağlamıştı… Ahaliden topluma, klandan devlete dönüşecekleri gücün sırrı buradaydı…Allah hepsinden razı olsun…Onları göremedik, nesillerine yetişemedik, onlara yetişenlere de yetişemedik ve onları hiç tanımadığımız halde ne çok sevip özlüyoruz değil mi? Dünyada Hz. Muhammed (sav), ailesi ve arkadaşları kadar sevilen ve özlenen başka kimse olmamıştır…Evet onlara yetişemedik ama okudukları Kur”anı Kerim, elimizde bir yoldaştır, bir güneştir, ufkumuzu aydınlatır. Kur”anı Kerim”in Müslümanlara, Mü”minlere bakışı da onların ancak ve ancak, birbirlerinin kardeşi oldukları gerçeğiyle parlar… Hucurat Suresi 10. Ayet şöyle der: “İman edenler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah için takva sahibi olun. Umulur ki, böylece merhamet olunursunuz”Ramazan ayı içinde bu sevgi ve sevmek hatırı hakkındaki sorumluluğumuzu, bir bilinç haline getirmemiz gerekir. Tazelememiz, güncellememiz gerekir.Bizde sevmek iki dünyalıdır. Dünyada dostumuz, arkadaşımız olanlarla, ahirette de izdüşümsel olarak dost ve arkadaş olacağımıza inanırız.Dolayısıyla hem dünyadaki hem de ahirete intikal etmiş büyüklerimizi, dostlarımızı modern hayatın tüm yoğun gündemleri arasında da olsa, ziyaret ederek onlarla selamlaşmayı sürdürmemiz icap etmez mi?İslam, selam dinidir, aslen selamın ta kendisidir…Efendim, yıllardır okumaya tenezzül ettiğiniz için teşekkür eder, selamlarım sizleri. Her selamın, cennet bahçelerine yakınlaştırdığını da ümit ederek, Allah”ın selamı, rahmet ve bereketi, üzerinize olsun diyorum…
Source: Sibel Eraslan
Peygamberimizin 7 vasiyeti | Nihat Hatipoğlu yazdı
Ebu Zerr (RA) diyor ki: “Peygamber Efendimiz bana 7 şeyi vasiyet etti: Fakirleri sevmemi, fakirlere yaklaşmamı; dünyalıkta kendimden daha aşağıda olanlara bakmamı, kendimden daha yukarıda olanlara bakmamamı; benden uzaklaşsalar bile akrabalarımla bağımı kesmememi; “La havle vela kuvvete illa billah” sözünü bol bol söylememi; gerçeği acı da olsa söylememi; Allah”a çağırma konusunda hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmememi; insanlardan hiçbir şey istememeyi.” (Taberani). Bir adam Resulullah”a geldi ve “Kalbim son derece katı” dedi. Peygamberimiz ona şöyle cevap verdi: “Kalbinin yumuşamasını istiyorsan yetimin başını okşa ve fakiri doyur.” Haris El Eşari anlatıyor. Resulullah bize şöyle anlattı: “Allah, Yahya Peygamber”e 5 şey emretti. Bunları yapmayı ve İsrailoğullarına da emretmeyi istedi. Hz. Yahya, İsrailoğullarını Beytül Makdis”te topladı ve şöyle dedi: “Allah bana 5 kelimeyi emretti. Hem uygulayacağım hem de size emredeceğim. Siz de yapacaksınız.” Birincisi şudur: Allah”a kulluk ediniz ve hiçbir şeyi O”na ortak koşmayın. Allah”a ortak koşan insan şuna benzer: Bir insan öz malıyla bir kişiyi satın alır ve ona der ki: “Bu benim işim, bu da evim. Benim için sen işi yapacak, kazancını da bana vereceksin.” Adam çalışır, kazanır ama iş sahibine değil, başkasına kazancını verir. Hanginiz işçisinin bunu yapmasını kabul eder! İkincisi, Allah size namaz kılmayı emretti. Namaz kıldığınızda sağa sola dönmeyin. Zira namazda yüce Allah yüzünü kulunun yüzüne çevirir, kul yüzünü çevirmedikçe. Üçüncüsü, Allah size oruç tutmayı emretti. Oruç tutan kişinin hâli şuna benzer: Bir adam yanında bulunduğu topluluğun içinde güzel koku olan bir torbayla dolaşmaktadır. Oruçlunun ağzının kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir. Dördüncüsü, Allah size sadakayı emretti. Sadaka veren insanın hâli şuna benzer: Bir adamı düşmanları esir alır ve ellerini boynuna bağlar. Başını kesmek için götürülürken adam şöyle der: “Ben elimdekini size vereyim beni bağışlayın.” Onlar da bunu kabul eder. Adam da canını kurtarır. Beşincisi, Allah size kendisini zikretmenizi emretti. Allah”ı zikredenin durumu şuna benzer: Bir adamı düşmanları kovalar, o da onlardan kaçar. Nihayet sağlam bir kale bulur ve içine sığınır. Böylece düşmanlarından kendini korur. İşte Allah”ı zikreden, şeytandan kendisini böyle korur.” YA RABBİ SENİ NEREDE ARAYAYIM? Hz. Musa bir gün yüce Allah”a yalvarır. Ve şöyle sorar: “”Ya Rabbi ben seni nerede arayayım? Nerede bulayım?”” Yüce Allah, Hz. Musa”ya şöyle vahyeder: “”Musa, beni kalbi kırıkların yanında ara. Ben onlara her gün ve gece bir kulaç yaklaşırım. Böyle olmasaydı helak olup giderlerdi.”” Abdullah bin Selam”a soruluyor: “”Kalbi kırıklar kimlerdir?”” Şöyle cevap veriyor: “”Yüce Allah”a aşırı sevgisinden dolayı başkalarına kalbini kapatan, bundan ötürüdür ki kalbi kırık olandır.” (Ebu Nuaym, Hilye, 2/364). Kalbi Allah”tan başkasından uzak etmek elbette zor ve çetin imtihanı gerektiren bir mertebedir. Ona talip olmak da zordur, onun hakkını yerine getirmek de. Kalbini Rabb”ine açan sadece O”nunla ünsiyet (doygunluk) bulur. Gözü O”ndan başkasını görmez. Başkasını önemsemez de. Onun için aleyhinde konuşan ile lehinde konuşan arasında fark yoktur. Malı kaybettiğinde de kazandığında da kalbinde bir kayma olmaz. Mütevazıdır, ihlaslıdır, kin tutmaz, nefret duymaz. Bunlara kalbini kapatmıştır. Onun için tek şey, Rabb”in rızasıdır. Yüce Allah, Hz. Musa”ya sorar: “”Seni niye seçtim ve sana neden hitap ettim ey Musa biliyor musun?”” Hz. Musa, “”Hayır Ey Rabb”im”” der. Yüce Allah cevap verir: “”Çünkü hiç kimse senin kadar mütevazı davranamadı. Sen benim rızam için hep mütevazı davrandın. Ben de seni onun için seçtim.”” (İbn Recep Hanbeli, Ez-züll, 142). BÜYÜKLERİN DUALARI HZ. AMR BİN ABDULLAH”IN DUASI Rabbim, dünyada hüzün ve üzüntü var. Ahirette ise hesap ve azap olacak. Hani nerede kurtuluş, hani nerede rahat ve sevinç? Ya Rabbi! İşte sokaklarda dolaşanlar ihtiyaçlarını gidermek için sokaktalar. Ben de sokaktayım, sen beni affedesin diye… Ya Rabbi! İşte ateşe düşme korkusu beni uykusuz bırakıyor. Sen bana mağfiret et. BİR AYET “Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. Çünkü günah kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır.” (Enâm, 6/120) BİR HADİS “Birbirinize buğzetmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah”ın kulları, kardeş olun. Bir Müslüman”a, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.” (Buhârî, Edeb, 57, 58) SORU – CEVAP Kazaya kalan ramazan oruçları nasıl tutulmalıdır? Ramazan ayında tutulamayan oruçların ve başlanıp da bozulan oruçların kaza edilmesi gerekir. Kuran-ı Kerim”de, “İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar” (Bakara, 2/184) buyrulmaktadır. Kaza oruçlarının aralıksız tutulması hakkında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla, kazaya kalan oruçlar, oruç tutulması yasak olan günler dışında, ardı ardına veya ayrı olarak tutulabilir. Ancak bu oruçların, geciktirilmeden bir an önce tutulması uygun olur. Çünkü bu bir borçtur, hemen ödenmelidir. Ayrıca insanın ne zaman öleceği de belli değildir. Sakal kesmek haram mıdır? Sakal, Peygamberimizin (SAV) sünnetidir. Bıraktıktan sonra kesmek mekruhtur. Peygamber Efendimiz “Bıyığı kısaltın, sakalı uzatın” diyor. Kaza namazı kılmadan önce mutlaka ezan okunmalı mıdır? Ezan sünnettir. Birden fazla vaktin kazasını kılacaksanız tek bir ezan okuyun ama her bir namaz için de kamet getirmek uygun olur.
Source: Ni̇hat Hati̇poğlu
Dünyayı gezen kadın en cinsiyetçi ülkeyi açıkladı! Ne Afganistan ne Pakistan…
Dünyanı tek başına gezen bir kadın, gittiği ülkeler arasında en cinsiyetçi ülkeyi seçti. TikTok hesabından yaptığı paylaşıma çok sayıda yorum yağdı.
Claujoor isimli sosyal medya kullanıcı, dünyayı yalnız gezerken bir yandan da gittiği ülkeleri hesabından yayınlıyor. Son paylaşımı ise sosyal medyada çok konuşuldu. Gezdiği gördüğü ülkeleri takipçileriyle paylaşan genç kadın, dünyanın en cinsiyetçi ülkesini açıkladı.
EN CİNSİYETÇİ ÜLKEDE YAŞADIKLARINI PAYLAŞTI
Pek çok ülkeye giden kadın, Kuzey Afrika”da sokakta yürüdüğü bir anını TikTok”tan paylaştı. Gezgin kadın, Fas”ta yaşadıklarını videoya çekip kullanıcılarına gösterdi. Fas”a gitmek isteyenleri önceden uyaran kadın, sokakta erkekler tarafından sözlü tacize uğradığı anlarını yayınladı.
“NE GİYDİĞİNİZİN ÖNEMİ YOK”
Yayınladığı videoda, “Fas”ta tek başına kadın olarak seyahat ettiğinizde birçok erkeğin size baktığını göreceksiniz” kadın olarak ülkede yaşadığı sorunları anlattı. Erkeklerin kendisine selam verip “seksi” dediğini aktaran kadın, ne giydiğinin de bir önemi olmadığını ekledi.
KADIN GÖRÜNCE KORNA ÇALIYOR, SOKAKTA DOKUNUYORLAR
Fas”a gidecek olanların bunları göz önünde bulundurup görmezden gelmelerini önerdi. Claujoor, ayrıca yolda yürürken araçların sürekli korna çaldığını ve son olarak ise bir erkeğin kendine dokunduğunu ve korkudan çığlık attığını ifade etti.
Source: Haber Merkezi
Emine Erdoğan, “Filistinlilerle Kardeşlik İftarı”na ilişkin video paylaştı
Emine Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Filistin, karanlık gecelerde bile özgürlüğüne yürüyen bir direnişin adıdır. Kardeşliğimizin sarsılmaz gücüne olan inancımızla, zulmün gölgesi ne kadar uzun olsa da Filistin”in gökyüzü bir gün mutlaka aydınlanacak.” mesajına yer verdi.
Source: Www.star.com.tr
6 yıl önce cinsiyet değiştirdi: Beğenmeyip eski haline döndü
ABD, Detroit”te berberlik yapan Alia, Mayıs 2015″te erkek olarak yaşamaya karar verdi ve bu süreçte testosteron kullanmaya başladı. Göğüslerini de aldıran ve kendisine Issa adını veren Alia”nın sakalı çıkmaya; sesi kalınlaşmaya ve kas gelişimi artmaya başladı. Ancak Şubat 2021″de üç yıl erkek olarak yaşadıktan sonra kadın olarak daha mutlu olduğunu fark etti…
KARARININ SEBEBİNİ AÇIKLADI
Alia, cinsiyet geçişini tersine çevirmeye 2021″de başladığını belirterek şunları söyledi: “Ocak 2024″te meme rekonstrüksiyon sürecime başladım ve 30 Aralık 2024″te tamamladım. Lazer epilasyon tedavimi de bitirdim. Artık kendime ve günlük hayatıma odaklanabileceğimi hissediyorum.”
Alia, yeniden kadın kimliğine dönme kararının, erkek olarak algılanma hissinden hoşlanmadığını fark etmesiyle şekillendiğini belirtti: “Erkek olarak görülmenin bana iyi hissettireceğini sanıyordum ama beklediğim gibi olmadı. Testosteron kullanmak istemediğimi ve hayatımın geri kalanında erkek olarak yaşamak istemediğimi anladım.”
“BEDEN ALGIM, CİNSİYET KİMLİĞİMDEN DAHA BASKINDI”
Geçiş sürecini değerlendiren Alia, yaşadığı cinsiyet disforisinin (cinsiyet kimliği ile bedensel uyumsuzluk hissi) aslında beden algısı bozukluğundan kaynaklanmış olabileceğini dile getirdi: “Başlangıçta kendimi çok iyi hissediyordum. Ancak zaman geçtikçe kilo aldım, daha fazla sakalım çıktı, maskülen özelliklerim arttı ve bu benim için fazla geldi.”
Source: Sonuç Sürmeli
89 yaşında 2 komşusunu öldürdü, katliamın nedeni “büyü” çıktı
Uşak”ın Banaz ilçesine bağlı Yazıtepe köyünde yaşayan Mehmet I. (89) 10 Mart Pazartesi günü, evinin önünde park halindeki otomobile eşya koyan komşuları Mustafa Y. (56) ve yanındaki Sait G”ye (71) av tüfeğiyle ateş etti. Mehmet I. daha sonra tüfek sesini duyup evden çıkan Mustafa Y”nin eşi Fatma Y”yi (61) silahla vurdu. Fatma Y. ile Sait G. saldırıda hayatını kaybetti. Yaralanan Mustafa Y. ise hastanede tedavi altına alındı. Görgü şahitleri, komşular arasında herhangi bir husumet veya kavganın olmadığını, Mehmet I”nın neden silahla saldırdığına anlam veremediklerini ifade etti. İFADESİ ALINIRKEN FENALAŞTI Olaydan sonra gözaltına alınan Mehmet I. jandarmadaki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. 89 yaşındaki adam, savcılık ifadesi sırasında yaşlılığa bağlı rahatsızlıklarından dolayı fenalaştı. Mehmet I, ambulansla Banaz Devlet Hastanesi”ne kaldırıldı. Jandarma ekipleri hastane çevresinde güvenlik önlemi aldı. Hastaneden taburcu edilmesinin ardından tekrar adliyeye götürülen zanlı, çıkarıldığı hakimlikçe tutuklanarak cezaevine gönderildi. “BÜYÜ” KATLİAMI Zanlının ifadesinde, köydeki komşularının kendisine büyü yaptırdığını, bu yüzden kimsenin artık kendisine saygı duymadığını söylediği öğrenildi.
Source: Çağla Taşçı