Artık bizim de ‘kurucu önderimiz’ var!
Sevgili okurlarım oracıkta, hemen yakınımızda özel hapishanesi olan İmralı adında küçük bir ada var.
O adada çok ünlü biri uzun yıllardır yatıyor.
Biz ona Apo diyoruz.
İsminin başında önce terörist denirdi.
Devlet Bahçeli’nin son tanımına uyarak artık kurucu önderimiz demeye başladık. Ağzımız bundan sonra buna alışmalı artık!
Hatta isminin başına bir de sayın eklesek daha uygun olur…
Sayın kurucu önderimiz!
Devlet Bahçeli bu tanımı acaba neye göre yaptı? Önceden düşünerek mi, yoksa ağzından mı kaçırdı, bilen yok!
Bana sorarsanız Apo İmralı’da artık sıkılmış olmalı…
Orada her ne kadar el bebek gül bebek özenle, pamuklara sarılı olarak konuk edilse bile dört duvar arasında kalmak zor bir iş.
En büyük karşıtı MHP idi.
Hiç aklına gelir miydi günün birinde kendisine kurucu önder diye hitap edileceği…
Ve bu sözün Bahçeli tarafından siyaset piyasasına sürüleceği…
Burası Türkiye abicim olmaz olmaz deme, her şey olur!
Dün Nefes’te Tarık Işık’ın haberini okuyunca gerçek bir şok yaşadım. Meğer 2007 yılında Apo’ya sayın diyen 7.884 kişiye dava açılmış, 949 kişi ceza almış.
Şu tabloya bakın, nereden nerelere savrulmuşuz.
Bu şahıs şimdi örgütüne silah bırakma emrini verecekmiş, sonra örgütün kendini feshetmesini isteyecekmiş falan filan!
Adına Apo denilen şahıs aslında kaçın kurası bir uyanık!
Hacıyatmaz.
O kadar ki, şimdi sadece örgütünü değil, Türkiye’yi de İmralı’dan yönetiyor.
Hiç kuşkunuz olmasın bu gibi konularda örgütüne vereceği her talimat göstermelik olacaktır.
Hele Devlet Bahçeli’nin o sözlerinden sonra!
Bunları düşündükçe insan bazı gerçekleri daha iyi kavrıyor…
Bahçeli bu ‘kurucu önder’ lafını ağzından kaçırmadı, bilerek söyledi.
Peki ama niçin?..
Çünkü Recep Tayyip’le ikisinin şu anda bir tek amacı var.
Bunu artık Mısır’daki sağır sultan bile duydu ama bir kez daha yinelemekte fayda var.
Önümüzdeki seçimlerde Recep Tayyip’in yeniden cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamak…
Ve Apo ile birlikte DEM’i de şimdiden kafakola almak.
Dikkat etmişsinizdir, Recep Tayyip bu Apo konusuna hemen hiç girmiyor…
Topu, golleri atsın diye küçük ortağın ayağına teslim etmiş olması sadece siyasi bir taktik.
Yapılan hesaba göre böyle bir süreçte partisi ve kendisi yıpranmayacak, bütün büyük yaraları Devlet Bahçeli ile birlikte
MHP alacak.
Ne yalan söylemeli, bu hesap şimdilik tuttu gibi görünüyor ama şimdilik…
Bilmiyoruz ama şu son laflarının taktiğini de Recep Tayyip, küçük ortağın kulağına fısıldamış olabilir:
“Sen bu Apo’dan biraz daha olumlu söz et ki şimdiden yumuşasınlar!”
O da durup dururken ‘kurucu önder’ dedi, daha ne yapsın yani… Kolay iş değil elbette, işin ucunda Recep Tayyip’in cumhurbaşkanlığı var!
To be or not to be!
Olmak ya da olmamak, bütün mesele bu.
Hiç kuşkunuz olmasın, bu ‘kurucu önder’ lafı dönecek dolaşacak ve zamanı geldiğinde Devlet Bahçeli’yi en hassas yerlerinden vuracak.
Kendi kendine belki o zaman diyecek ki “Eyvah ben ne yaptım, bu oyuna nasıl düştüm…”
Ve o zaman belki de hepimizin bildiği bir türküyü söyleyip teselli arayacak ama iş işten geçmiş olacak:
Kendim ettim kendim buldum…
Sevgili okurlarım bu vesile ile size dikkatimi çeken bir durumdan da kısaca söz etmek isterim.
Devlet Bey bundan bir süre önce rahatsızlandı ve ciddi bir ameliyat geçirdi.
Evinden çıkamıyor.
Biz beklerdik ki Recep Tayyip onun evine her zaman olduğu gibi yine gitsin, geçmiş olsun dileklerini iletsin ve ikisi kafa kafaya verip yeni taktikler geliştirsinler.
Ama gitmedi.
Neden, niçin!
Source: Emin Çölaşan
Zam 1.000 lira baklava 750 lira
CHP’li Veli Ağbaba toplantıya 1.000 liralık zamla alınabilecek içinde ayçiçek yağı, salça, tavuk, çay gibi ürünler olan market sepeti ile geldi. Ağbaba “Emekliye bin lira zam verenler pazara çıksa emekli teyzeler terlikle kovalar” diye konuştu.
‘ESKİDEN HİÇ YOKTU’
Ağbaba, Komisyon Başkanı AKP’li Mehmet Muş’a da, “Baban seni dövmez ama, evladım böyle zam mı olur?’ diye çok kızar” dedi. Ağbaba, salonda bulunan emekli temsilcilerinden de haklarını almak için seslerini yükseltmelerini istedi. CHP’li Cevdet Akay ise müteahhitlere sağlanan 701 milyar liralık vergi muafiyeti ve istisnanın emekliye aktarılması halinde iki bayram ikramiyesinin toplamda 44 bin liraya çıkacağını söyledi.
Emekliye verilen 1.000 liralık zamma muhalefet sert tepki gösterirken MHP Milletvekili Mustafa Kalaycı iktidarın tasarruf programını hatırlattı ve “Eskiden emekli ikramiyesi hiç yoktu” ifadesini kullandı. Öte yandan Cumhurbaşkanı maaşı ile emekli aylığına yönelik düzenleme nedeniyle bütçeye yıllık 670 bin lira ilave yük geleceği hesaplandı.
EMEKLİLERİN HAKKI FİTRE DEĞİL
CHP milletvekilleri, “İkramiye değil sadaka. Emeklinin hakkı fitre değil. Zam 1.000 lira bozdur bozdur harca. Bir kilo baklava 750 lira’’ pankartları açtı. Emekliye fitre fetvası veren Diyanet’in Başkanı Ali Erbaş’ın fotoğrafı da pankartlarla sergilendi.
Source: Erdoğan Süzer
Seri sapıklara dikkat
Emniyet Genel Müdürlüğü TBMM Çocuklara Karşı Şiddetin Önlenmesi Komisyonu’nda Milletvekillerine bilgi verdi. Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan, çocuk ve cinsel tacizciler için etkin yaptırımlar getirilmesini istedi. Çocuklar konusunda mükerrer suç işleyenlerin mutlaka toplum dışına çekilmesi gerektiğini ifade eden Çalışkan, şunları söyledi:
“Beş defa cinsel istismarda bulunan bir kişi hala sokakta dolaşıyorsa, ya sizin ya benim çocuğuma denk gelebilir.
Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan
100 KEZ SUÇ İŞLEYEN VAR
Hırsızlık gibi konularda da 50- 100 defa mükerrer suç işleyenler var. Bunların toplum içinde dolaşmaları konusunda ilgili mevzuatı zorlamak lazım. Çocuğa dokunanın yanacağı bir ceza sistemi olmalı. Öyle bir şeyler yapılmalı ki belli suçları artık kimse işlemesin’’
Komisyonda bilgi veren Jandarma Genel Komutan Yardımcısı Orgeneral Hüseyin Kurtoğlu ise Diyarbakır’daki Narin cinayetine değindi ve “Bu cinayet dört dörtlük çözüldü.
Olayın üçüncü gününden itibaren işlemler yerine getirildi, vatandaşımızın merak ettiği konular bizi adli olarak çok ilgilendirmiyor” dedi.
Source: Zekeriya Albayrak
‘Alevilere saygısızlık’… Gelecek Partisi Milletvekili Demir, ‘İnancımız baskı altında tutuluyor’ dedi
Kendi inancınıza karşı yapılan saygısızlıkları dile getiriyorsunuz ama öte yandan kendiniz, Türkiye’nin 4’te 1’inin sahip olduğu inanca saygısızlık ediyor ve yok sayıyorsunuz.- Çocuklarımız sırf Alevi oldukları için mülakatlardan eleniyor, öğretmenleri tarafından ayrımcılığa maruz kalan çocuklarımız da var.- Alevi oldukları için kamuda üst düzey yönetici olamıyorlar, mobbinge maruz kalıyorlar.- Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanımız Sn. Seher Şengünlü Yılmaz’a dernekte almış olduğu bir görevden alma kararı yüzünden disiplin cezası uygulanıp hapis cezası veriliyor. Üstelik ceza kararı mahkemeden önce alınmış ve verilmiş. Bu karar hukuk dışıdır.- Sultangazi’deki Pir Sultan Abdal Cemevi Başkanımız Zeynal Odabaşı, 5 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor. Ve cemaatimizin icraya verildiğinden haberdar mısınız?- Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi’nin de içerisinde bulunduğu Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı’nın, yani Serçeşme’nin müze statüsünden çıkarılarak, tarihi dokusu bozulmadan halkımızın ziyaretine, Cem ibadetimize ve Alevilere iade edilmesini talep ediyoruz. Tıpkı Ayasofya’nın müze statüsünden çıkarılması gibi.- Ayrıca bizim köylerimizin yollarını yapın artık. Gelin, Aleviler olarak bizlerin bu çeşit yurttaşlık taleplerini hep birlikte çözüme kavuşturalım.GÜNÜN SÖZÜ“Teröristbaşından kurucu önder diye bahsedilen bir aşamaya geldik, Türkiye böyle bir delirmişlik ile ilk defa imtihan edilmektedir.”Müsavat DERVİŞOĞLUOLİMPİK BİR KADIN SPORCUNUN KİTABI POSTADAN dün Türk kadın olimpiyat sporcusu İrem Karamete tarafından yazılan ‘Bir Olimpiyat Sporcusunun Derin Yolculuğu’ (Dionysos Yayın grubu) başlıklı bir kitabı alınca çok sevindim. Çok teşekkür ederim. Ancak mektubunu olduğu gibi aktarma gereğini duydum.“32 yıl aradan sonra ülkemizi eskrimde iki kez temsil eden ilk olimpiyat sporcuyum. Bir olimpiyat sporcusunun derin yolculuğu başlıklı 21 yıllık spor yaşamını içeren çalışmamı Prof. Dr. Kenan Mortan’ın selamı ile sizinle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Bu kitap, ülkemizde aktif spor yaşamı süresince olimpik bir kadın sporcu tarafından yapılan ilk kitaptır. Sporun sadece madalya ve başarılarla değil, çok daha derin bir yolculukla şekillendiğini anlatmak istedim. Kulüp seçiminden beslenmeye antrenman temposundan psikolojik dayanıklığa kadar sporcunun ekosistemini ele aldım. Ayrıca, sporcuların aileleriyle ilişkilileri ve engellilerin spora katılımı gibi konulara da değindim. Bu kitap bir anılar dizisinden çok ‘bir sporcu el kitabı’ oldu ve yıllarca verdiğim emeği bir vatan borcu olarak gördüm.”(iremkaramete@gmail.com)BİLİYOR MUSUNUZ ‘İYİLİK HAFTASI’ – CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın “Bundan böyle her sene 13-20 Mart tarihleri arasında ‘İyilik Haftası’ olarak kutlayacağız” açıklamasını yaptığını…- TÜRK zeytincilik sektörünün yıllık 370 bin ton zeytinyağı ve 185 bin ton zeytin tüketimiyle Avrupa Birliği’nden sonra en büyük tüketici olan ABD’ye zeytinyağı ve zeytin ihracatını artırmak için ‘Sektörel Ticaret Heyeti’ düzenlediğini, amacın ABD pazarından yüzde 10 pay olmak olduğunu…PTT KARGO ZAM REKORU KIRIYOR 2021 yılında dolar 8 TL iken PTT Kargo 1 adet kitabı 6-7 TL (yaklaşık 1 dolar) karşılığı taşıyordu. Şu anda dolar 36.5 TL olmasına rağmen aynı şirket 1 adet kitabı 80 TL’ye yani 2.2 dolara taşıyor. 150-250 gramlık bir kitabın baskı maliyeti 50-60 TL. Devletin kargo şirketi halihazırda bazı özel taşıma şirketlerinden bile pahalıya nakil yapıyor. Bu koşullar altında kitap yazan, yayınlayan kişilerin ayakta kalması olası değildir. A. ÖZDEMİRFETÖ’CÜLER LONDRA’DA KÜMELENİYOR FETULLAHÇI Terör Örgütü (FETÖ) firarileri oturum ve vatandaşlık alabilmek için Londra’da aynı adresler üzerine yüzlerce şirket açarak İngiltere’de oturum ve vatandaşlık aldı. Güvenlik kaynaklarından edinilen bilgilere göre, İngiltere dünyanın birçok ülkesinde faaliyet gösteren FETÖ’nün Avrupa yapılanmasının temelini oluşturan ülkelerden biri oldu. V. TV.
Source: Yalçın Bayer
Lazkiye’de yaşanan olaylar ve Ahmed Şara’nın önündeki liderlik sınavı
Sahil hattında yaşanan ve çok sayıda insanın öldüğü bu olaylar, Suriye’nin girdiği yeni dönemde Nusayriler açısından sıkıntılı bir durumun varlığını gösteriyor.Perşembe günü başlayan ve ancak pazar günü kontrol altına alınabilen ve daha sonra da yer yer daha küçük ölçekte devam eden hadiselere kısaca bakalım.Geçen bir hafta boyunca çıkan haberlerden çatışmaların akışı şöyle özetlenebilir:*Çatışmalar ilk aşamada, geçen aralık ayı başında Şam’daki iktidar değişikliğinden sonra kuzeyde bu bölgeye yerleştikleri anlaşılan silahlı eski rejim unsurlarının, yeni yönetimin güvenlik güçlerine karşı başlattıkları saldırılarla tetiklenmiştir.Olaylar ikinci aşamada Şam’daki hükümeti temsil eden silahlı güçlerin bu kalkışmaya karşılık vermeleriyle büyümüştür. Şam başta olmak üzere muhtelif bölgelerden intikal eden takviye birlikleri, eski rejim unsurlarına müdahale ederken bazı gruplarca sivil halkın da hedef alınması ve bu sırada meydana gelen kayıplar hadiseleri bambaşka bir noktaya taşımıştır.*Lazkiye-Tartus olayları, uluslararası alanda da büyük tepkilere yol açmış bulunuyor. En kuvvetli tepkiyi verenlerden biri Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Avusturyalı Volker Türk oldu.Türk, geçen pazar günü yaptığı açıklamada, eski hükümetin unsurları ve diğer yerel silahlı kişiler tarafından başlatılan koordineli saldırıların ardından, “Ailelerin kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere toptan öldürüldüklerine dair son derece rahatsız edici haberler aldıklarını” söyledi. Türk, silah bırakmış askerlerin öldürülmesini de bu tabloya dahil etti.BM yetkilisinin açıklamasının en önemli kısmı, “mezhep temelli yargısız infazların gerçekleştirildiğine ilişkin haberlere” dikkat çekmesiydi. BM yetkilisi, bu infazların sorumluları konusunda “Kimliği belirlenemeyen failler, geçiş dönemi makamlarına bağlı güvenlik güçlerinin mensupları ve aynı zamanda eski hükümetle ilişkili unsurlar” ifadesini kullandı.Türk, bütün cinayetler ve ihlallerin ivedi, şeffaf ve tarafsız bir şekilde soruşturulmasını, sorumluların uluslararası hukuk normlarına uygun bir şekilde hesap vermelerinin sağlanmasını da istedi.*Bu hadiselerde kaç kişinin hayatını kaybettiği konusunda çelişkili rakamlar ortaya atılmıştır. Bu arada, uzun zamandır Suriye’deki insan hakları ihlallerini izleyen Birleşik Krallık merkezli iki ayrı kuruluşun tespitleri, uluslararası medyada sıkça referans alınmıştır.Bu iki kuruluşun geçmişte Esad rejiminin hak ihlallerini de yaygın bir şekilde raporlamış olmaları, tespitlerine belli bir inandırıcılık kazandırıyor.Bunlardan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SİHG), geçen pazar akşamı yaptığı açıklamada olaylarda ölenlerin sayısının 1.300’ü aştığını, bunlardan 830’unun sivil olduğunu duyurdu. Kuruluş, kayıplardan güvenlik güçlerinin sayısını 231, eski rejim yanlısı unsurların sayısını ise 250 olarak verdi. SİHG’nin kayıpların çoğunu “Alevi topluluğuna karşı intikam amacıyla işlenen infaz ve katliamlar” olarak nitelemesi oldukça kuvvetli bir tespitti.Açıklama yapan ikinci kuruluş, Suriye İnsan Hakları Ağı (SİHA) ise toplam kayıp sayısını 803 olarak gösterdi. Ancak bu toplama, raporlama yöntemleri nedeniyle eski rejim yanlısı silahlı grupların kayıplarını dahil etmedi.SİHA’nın tespitlerine göre, Şam’daki merkezi hükümeti temsil eden güvenlik güçleri, bu olaylar sırasında toplam 420 sivil ve silah bırakmış askeri öldürmüştü. Buna karşılık, çatışmalarda eski rejimle bağlantılı grupların saldırılarında 172 asker-polis ve 211 sivil ölmüştü.*Görüleceği gibi iki kuruluşun kayıp sayılarıyla ilgili tespitlerinde bazı farklılıklar var. Ayrıca, sonraki günlerde gelen haberler, kayıpların sayısının daha da yükseldiğine işaret ediyor.Bu arada, sosyal medyaya yansıyan sayısız görüntüler de ilk aşamada başlayan olayları bastırmak üzere intikal eden takviye birliklerinin devreye girmesiyle birlikte, yerel halkın bir kısmını da hedef alan infazların yaşandığını ortaya koyuyor.Birçok Nusayri aile olaylar sırasında Lazkiye’nin bitişiğinde Rusya’nın denetimindeki Himeyhim hava üssüne sığınmak zorunda kalmıştır. Keza, pek çok aile de güney sınırında Lübnan’a kaçmıştır.*Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, pazar akşamı yaptığı bir açıklamayla söz konusu olayları soruşturmak amacıyla yedi kişilik bir bağımsız komite oluşturduğunu duyurmuştur.Şara, yaşanan hadiselerle ilgili olarak ülkeyi yeniden iç savaşa çekmek isteyen kesimleri, bu çerçevede eski rejimin uzantılarını suçlamıştır.Cumhurbaşkanı, bununla birlikte olaylar sırasında güvenlik güçlerine yönelen suçlamalara da yanıt vererek, “Sivil halkın kanına bulaşan, halkımıza zarar veren, devletin yetkilerini aşan veya kendi amaçları doğrultusunda gücü istismar eden herkesten, tüm kararlılıkla ve hoşgörü göstermeden hesap soracağımızı beyan ederiz. Hiç kimse kanunun üstünde olmayacak. Suriye halkının kanına bulaşan herkes er ya da geç adaletin karşısına çıkacaktır” diye konuşmuştur.Şara, ayrıca geçen salı günü Reuters ajansına verdiği bir mülakatta da “Adil olmayan bir şekilde kan dökülmesini ve (sorumlular) en yakımızdaki kişiler dahi olsa bu durumun cezasız kalmasını kabul etmeyeceğiz” açıklamasını yapmıştır.Bu beyanları, Ahmed Şara’nın olayların bastırılmasında görev alan hükümet güçleri içinde kontrol dışına çıkanların bulunduğunu kabul ettiğini gösteriyor.Şara’nın “soruşturma komitesinde Alevileri de görevlendirdiğini” söylemesi de, kendisinin bu olaylarda kayıp veren ve halen ciddi bir tedirginlik yaşamakta olan Nusayri kesimin güvenini kazanma çabasını yansıtıyor.*Şara’nın oluşturduğu komite beşi hakim, biri hukukçu, biri asker olmak üzere yedi üyeden oluşacaktır. Komite görevini 30 gün içinde tamamlayacaktır. Hazırlayacağı raporda meydana gelen olayları aydınlatarak, sorumluları tespit edecektir.Bu komitenin yürüteceği çalışmanın, hazırlayacağı raporun objektifliğinin ve ardından Ahmed Şara’nın bu tespitlere göre izleyeceği hareket tarzının, kenndisinin uluslararası camia karşısındaki itibarı açısından da önemli bir sınav oluşturacağı söylenebilir.Sahil şeridinde yaşanan olaylar, kuşkusuz 8 Aralık’tan sonra Suriye’de işlerin istikrar yönünde ilerlediği şeklinde yerleşen algıya ciddi bir gölge düşürmüştür. En azından Esad rejiminin uzantısı olan unsurlarının bir bölümünün hemen pes etmeyecekleri anlaşılıyor.Olayların bir diğer sonucu, Şara’nın kendisine bağlı silahlı grupların hepsini ne ölçüde kontrol edebildiği sorusunu da gündeme taşımış olmasıdır.Sahadan gelen bütün haberler, Şara’nın lideri olduğu Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) unsurlarının büyük ölçüde belli bir disiplin içinde hareket etmekle birlikte, Savunma Bakanlığı bünyesinde yeni oluşturulan ve farklı silahlı cihatçı grupların toplandığı yapılanmadaki kimi unsurların çizgi dışına çıkabildiklerine işaret ediyor.*Bu yönüyle bakıldığında, disiplin dışı hareket edebilen bu gibi unsurları nasıl zapt edeceği Ahmed Şara’nın liderliği açısından da kritik bir önem kazanmıştır. Burada sergileyeceği tutum, Batı’ya ısrarla vermek istediği, kendisinin geçmişteki radikal kimliğini terk ederek ılımlı bir çizgiye yöneldiği mesajının inandırıcılığı bakımından da bir sınamaya dönüşmüştür.Tabii mesele sadece uluslararası camia değildir. İzleyeceği hareket tarzı, Ahmed Şara’nın her şeyden önce Suriye halkına karşı sorumluluğunu da yakından ilgilendiriyor. Göstereceği dirayet, öncelikle yeni dönemde Suriye’de hukukun geçerliği olacağı mesajını kayda geçirmesi için gereklidir. Şara’nın bu başlıkta sergileyeceği kararlılık, ayrıca ülkenin önemli bir unsuru olan Nusayrilere Suriye’nin geleceğinde toplumsal barış ortamında güven duyabilecekleri bir statüye sahip olacaklarını hissettirmesi bakımından da şarttır. Bu, kendisinin yeni döneme yönelik kapsayıcılık taahhüdünün olmazsa olmazıdır.
Source: Sedat Ergi̇n
Açık ara lider olmalıydık
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho, İngiliz Sky Sports”a açıklamalarda bulundu. Portekizli teknik adam, ezeli rakibi Galatasaray”a yine İngilizler aracılığıyla gönderme yaptı: “Türkiye”de yaşananlar spor rekabetiyle ilgili değil! Burada, insanların hayal edebileceğinden çok daha büyük şeyler oluyor. Burada yaşıyorsanız veya derinlemesine araştırmaya çalışırsanız, inanılmaz şeyler bulursunuz. Sahada iyi bir istikrar yakaladık ama bu ülkede herkes biliyor ki, eğer işler değişmezse lig şampiyonluğu kazanmamız imkansız. YAPTIKLARI SAÇMAYDI Hakemin Galatasaray”a karşı çok fazla olan sempatisi nedeniyle bir takımın sahayı terk ettiğini düşünebiliyor musunuz? Bunu İngiltere”de hayal edebiliyor musunuz? Bunu yaptılar çünkü boyut saçmaydı. Ama daha da saçma olanı, Galatasaray oyuncularının sahada kalıp zaferi kutlamasıydı. Bu bir zafer değildi. Bu, o kadar saygısızlığa uğradığını hisseden bir takımdı ki maçı terk etmek zorunda kaldılar. Türkiye”de bunlar oldu. Normal şartlarda ligde açık ara lider olmamız ve şampiyonluk yarışının bitmiş olması gerekiyordu. Bu yaşananlar gerçekten çok fazla!” TÜRKİYE İÇİN UĞRAŞIYORUM Türkiye”de mutlu olduğunu söyleyen dünyaca ünlü Portekizli teknik adam “Kulübümü ve Türk futbolunu savunmak için sesimi yükseltiyorum, çünkü burası güzel bir ülke. Ama futbol bundan daha fazlası olmalı” dedi. İNSANLAR GÖZLERİNİ AÇIYOR Instagram paylaşımları hakkında konuşan Jose Mourinho “Instagram”ım çok ham bir Instagram. Paylaşımları kendim yapıyorum. Tüm fotoğrafları ben çekiyorum. Bazen kötü yazıyorum ama bunu böyle yapıyorum. Dünya çapında yaklaşık altı milyon takipçim var ve saçma durumlar paylaştığımda insanların gözlerini açtığını düşünüyorum” dedi. F.BAHÇE”Yİ DÜŞÜNÜYORUM Sadece Fenerbahçe için savaştığını söyleyen Portekizli teknik adam, “Kendimi düşünmüyorum. Sekiz şampiyonluk kazandım. Dokuza çıkarsa, elbette dokuz sekizden iyidir, ancak kulübü düşünüyorum, kendimi değil” açıklamasını yaptı. EGOM AZALDI Mourinho: “Kariyerimde egomun azaldığı, aidiyet duygusunun, başkaları için bir şeyler yapma duygusuna verildiği bir dönemdeyim. Dolayısıyla eğer bu kulübün Türk futbolunun yönünü değiştirebilecek bir şey yapmasına yardımcı olabilirsem, bu benim için harika bir duygu olur.” TARAFTAR İÇİN ÇALIŞIYORUM Portekizli teknik adam “Fenerbahçe”nin Türkiye”de 35 milyon taraftarı olduğunu düşünüyorum ve Fenerbahçe”nin bu kadar uzun yıllardır neden şampiyonluk kazanamadığını düşünüyorum. Burada şampiyonluğu kazanmaya çalışmak, kendimden çok kulüp ve taraftarlar için daha fazla anlam ifade ediyor. Onlar için çalışıyorum” dedi.
Source: Fotomaç
CHP’li Işıkdoğan’ın skandal sözleri toplantıyı karıştırdı
Barınakta aç bırakılan ve birbirlerini yiyen köpeklerle gündeme gelen Gemlik Belediyesi”nde mart ayı Meclis toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda, MHP”li Meclis üyesi Tuncer Yalçın, Belediyenin bazı uygulamalarıyla ilgili eleştirilerini dile getirdi. Daha sonra CHP”li Belediye Başkanı Şükrü Deviren, meclise 10 dakika ara verdi. Ara verildiği sırada ise meclis salonunda büyük bir skandal yaşandı. CHP”li Başkan Şükrü Deviren”in yanında oturan CHP”li Meclis üyesi Berna Işıkdoğan, MHP”li Yalçın”ı kast ederek, “Başkanım izin verin şu adamın kafasını gözünü patlatayım” dedi. O sırada meclis toplantı salonunun mikrofonlarının açık olduğunu ise fark etmedi. Skandal sözlerin ardından Başkan Deviren ise, Işıkdoğan”a tepki göstermek yerine, “Kimin Tuncay”ın mı” diyerek cevap verdi. Aynı dakikalarda açık olan mikrofon fark edilip hemen kapatıldı ancak yaşanan skandal diyaloğu herkes duydu. Yaşanan olay sonrası AK Parti ve MHP”li İlçe Başkanları olaya tepki gösterdi.
Source: Muharrem Doğantez
Dehşetin adresi bu kez Isparta oldu
Isparta”da sokakta narken başıboş köpeğin saldırısına uğrayan 9 yaşındaki T.A. yaralandı. Çevredeki vatandaşlar tarafından kurtarılan çocuk hastaneye kaldırıldı. Türkiye”nin kronikleşen sorunu sokak köpekleri tehlike saçmaya devam ediyor. Türkiye”nin dört yanından da köpek saldırısı haberleri gelmeye devam ediyor. Köpek saldırılarına Isparta”nın Gönen ilçesine de bir yenisi eklendi. Güneykent Beldesine bağlı Baladız Mahallesi”nde önceki gün sokakta oyun oynayan 9 yaşındaki T. A., saat 18.30 sıralarında başıboş bir köpeğin saldırısına uğradı. Köpeğin kafasından ve sol kolundan ısırdığı çocuk yaralandı. Durumu fark eden çevredeki vatandaşlar T.A.”yı kurtararak hemen sağlık ekiplerine haber verdi. Olay yerine gelen sağlık ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından T.A., Isparta Şehir Hastanesi”ne kaldırdı. Hastanede yapılan muayenede hayati tehlikesinin bulunmadığı belirlenen çocuk, tedavisinin ardından taburcu edildi. Olayla ilgili inceleme başlatıldı.
Source: Erdoğan Öztürk
Paşinyan”dan Türkiye açıklaması
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Türkiye-Ermenistan arasındaki normalleşme süreci için, taraflar arasında çok doğrudan bir diyalog olduğunu belirterek, Bu normalleşme üç ay, altı ay ya da bir yıl daha gecikebilir. Ancak bugün benim algım artık bunun yalnızca bir zaman meselesi olduğu yönünde ve bu süreçte sabırla ilerlemeliyiz. dedi. Paşinyan, Ermenistan ın başkenti Erivan daki Başbakanlık binasında Türk basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Ermenistan ve Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasını, sınırın demir ve kara yolu ulaşımı için açık olmasını, ticari bağlantıların doğrudan olmasını dilediğini belirten Paşinyan, halihazırda Ermenistan ve Türkiye arasında oldukça geniş ticaret hacminin ve iş bağlantılarının dolaylı şekilde gerçekleştiğini söyledi. Paşinyan, Ermenistan ile Türkiye arasında kara sınırının üçüncü ülke vatandaşları ve diplomatik pasaport sahipleri için açılmasına yönelik 2022 yazında varılan anlaşmanın henüz uygulanmadığına dikkati çekerek, bunun, ilişkilerde somut bir ilerleme olmadığı şeklinde yorumlandığını kaydetti. Ancak bu görüşe katılmadığını vurgulayan Paşinyan, Çünkü bugün Ermenistan ile Türkiye arasında çok doğrudan bir diyalog, çok doğrudan bir konuşma var ve eğer ilişkilerimizin önceki dönemini göz önünde bulundurursak, bu çok önemli bir değişimdir. Ermenistan ve Türkiye nin diplomatik temsilcileri sürekli doğrudan temas halindeler. ifadelerini kullandı. Sonucun dışarıdan somut görünmeyebileceğini ancak kendisi ve devlet yönetimi için önemli olduğunu anlatan Paşinyan, tarafların mevcut aşamadaki zorlukları, sorunları ve farklı bakış açılarını daha iyi anladığını, bunu önemli bir kazanım olarak gördüğünü ifade etti. Paşinyan, bu süre zarfında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birkaç kez görüşme yaptıklarını, iki ülke dışişleri bakanlarının temas kurduğunu ve iletişim halinde olmayı sürdürdüğünü anımsatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü: Bölgesel Yönetim ve Altyapı Bakanımız, mevkidaşıyla temas kurdu. Ayrıca Eğitim, Bilim, Kültür ve Spor Bakanı da temaslarda bulundu. Özel temsilciler de birbirleriyle iletişim halinde. İşbirliğine dair somut örneklerimiz de mevcut, yakın zamanda Türkiye nin adalet sistemi tarafından aranan veya suçlanan iki kişiyi Türkiye ye teslim ettik. Bunlar büyük başarılar gibi görünmeyebilir ancak önceki dönemde ne durumda olduğumuzu göz önünde bulundurursak, elbette bu çok önemli bir ilerlemedir. Bunun dinamik bir süreç olduğunu vurgulayan Paşinyan, bu dinamiğin devam etmesi için çaba gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi. TÜRKİYE GÜNEY KAFKASYA DA İSTİKRARI SAVUNUYOR Paşinyan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ın kendisini yemin törenine davet etmesi ve kendisinin bu törene katılmasının ikili ilişkiler açısından önemli bir gelişme olduğunu dile getirdi. Türkiye nin Güney Kafkasya daki rolüne değinen Paşinyan, Bizim algımız şu: Türkiye, en azından verdiği mesajlar bu yönde, Güney Kafkasya da istikrarı savunuyor. Türkiye nin hem Cumhurbaşkanı hem de Dışişleri Bakanı düzeyinde Ermenistan ve Azerbaycan arasında bir barış anlaşmasının imzalanmasını desteklediğini görüyoruz. Ve bu mesajları doğru algılıyorsak, bu durum belki de Türkiye nin Güney Kafkasya daki ilişkilerinde belirli bir denge anlamına geliyor ya da belki biz yanlış yorumluyoruz. diye konuştu. Paşinyan, Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir barış anlaşmasının imzalanmasına katkı sağlayacak her türlü çabanın faydalı olacağını vurguladı. TARİHTE MUTLAK BİR GERÇEK YOKTUR Anadolu Ajansı (AA) muhabiri de Paşinyan a Uzun süredir Ermenistan daki tarih algısına dair çeşitli ve önemli değerlendirmelerde bulunuyorsunuz, eleştiriler ve önerilerle öne çıkıyorsunuz. Bu konuyla neyi amaçlıyorsunuz, hem buradaki vatandaşlarınız hem de diasporadakiler açısından? sorusunu yöneltti. Paşinyan, her ülkenin kendi tarihiyle yüzleşmesi gerektiğini belirterek, tarihin kendilerine verdiği mesajları görmenin ve bu mesajları doğru algılamanın büyük önem taşıdığını söyledi. Tarihin bugünü ve geleceği anlamak için mi yoksa içinde yaşamak için mi kullanılacağının siyasi bir tercih olduğunu dile getiren Paşinyan, Tarihte mutlak bir gerçek yoktur, tarihin her türlü algılanışı aslında siyasi bir algıdır. Bu genel olarak böyledir ancak siyasi tercihlerine bağlı olarak tarih hakkında mutlak gerçeklere sahip olduklarını kabul eden siyasi güçler vardır. değerlendirmesinde bulundu. Paşinyan, 1915 Olayları na ilişkin Ermeni iddialarının uluslararası alanda tanınmasının bugün dış politika öncelikleri arasında yer almadığını belirterek, Yakın çevremizde gerginlikler yaşadığımızda, bu gerginlikler ülkemizde, bölgemizde istikrar, barış ve benzeri konulara ne ölçüde katkı sağlıyor? Ermenistan ın devlet çıkarlarına hizmet etmeye nerede ve nasıl odaklanmalıyız, bildiğimiz gerçekleri, tarihi gerçekler de dahil olmak üzere, nerede ve nasıl vurgulamalı ve bu gerçeklere dayanmalıyız. dedi. NORMALLEŞME SÜRECİ ZAMAN MESELESİ Türkiye ve Ermenistan temsilcileri arasında kurulan temasın kazanım olduğunu anlatan Paşinyan, şunları kaydetti: İlk bakışta basit görünebilir ama aslında oldukça semboliktir. Örneğin, New York ta farklı ülke liderleriyle toplantılar yaptığımda ve bu toplantılarla ilgili küçük kesitleri Facebook sayfamda paylaştığımızda, dönüş yolunda sosyal medya kullanıcılarımız arasında en çok paylaşılan, en çok izlenen, en çok beğenilen toplantının Türkiye Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip Erdoğan) ile yaptığım görüşme olduğunu fark ediyorum. Bakıyorum ve şaşırıyorum. Paşinyan, geçmişte olumsuz tepki alan iki ülke temsilcilerinin görüşmelerinin artık psikolojik engelleri aştığını belirterek, bunun, ticaret gibi somut verilere yansımamış olsa da önemli bir gelişme olduğunu ve sürecin başarısız olduğunu söylemek için erken olduğunu dile getirdi. Türkiye-Ermenistan arasındaki normalleşme süreci için Bu normalleşme üç ay, altı ay ya da bir yıl daha gecikebilir. Ancak bugün benim algım artık bunun yalnızca bir zaman meselesi olduğu yönünde ve bu süreçte sabırla ilerlemeliyiz. diyen Paşinyan, bu açıklamaların Ermenistan da herkes tarafından hoş karşılanmadığını da sözlerine ekledi. Başbakan Paşinyan, Ermenistan Anayasası nın önsözünde Batı Ermenistan ve soykırım ifadelerinin yer aldığına ilişkin yöneltilen soruya şöyle yanıt verdi: Bir noktaya değinmek istiyorum, anayasamızda Batı Ermenistan ifadesi yer almıyor. Batı Ermenistan ifadesi başka yerlerde mevcut ancak Anayasa da bulunmuyor. Yakın zamanda bir yayında kamuya açık olarak şu açıklamayı yaptım: Benim algıma göre, Batı Ermenistan, Ermenistan Cumhuriyeti nin Armavir bölgesidir, Armavir bölgesindeki belirli yerleşim yerleri ve Şirak bölgesindeki bazı yerleşimlerdir. ERMENİSTAN-AB İLİŞKİLERİ Paşinyan, Ermenistan ın Avrupa Birliğine (AB) katılım sürecindeki mevcut durumuna ilişkin soruya yanıtında, ülkesinin son yıllarda AB ile ilişkilerinin geliştiğini ve derinleştiğini aktararak, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizin derinleşmesini, diğer ortaklarımızla olan ilişkilerimize karşıt bir durum olarak görmüyoruz. dedi. Ermenistan ın dört komşusundan ikisinin AB üyeliği için aday konumda olduğunu kaydeden Paşinyan, bu sürecin bölgeselleşme politikalarıyla çelişmediğine dikkati çekti. Paşinyan, Ermenistan Cumhuriyeti nin alternatifsiz bir dış politikadan kurtulmasını istiyoruz. Bunu doğrudan söylemek istiyorum: Biz, Ermenistan Cumhuriyeti nin ve Ermeni halkının seçeneklere sahip olmasını istiyoruz. değerlendirmesini yaptı. SURİYE DE TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİ ADIMI Ermenistan ın Suriye de Türkiye ile işbirliği yapmasının mümkün olup olmadığına ilişkin soruya yanıt veren Paşinyan, bugün halen Suriye de ve Lübnan da Ermeni toplumunun mevcut olduğunu, bu toplulukların en iyi koşullara sahip olabilmesi için çaba gösterdiklerini söyledi. Paşinyan, Özellikle Türkiye ile bu konularda, Suriye bağlamında, somut görüşmeler ve tartışmalar gerçekleştirdik. Eğer herhangi bir engel çıkmazsa, bu yönde somut işbirliği adımları da atacağız. ifadelerini kullandı. Bir gazetecinin Azerbaycan ile barış henüz ufukta görünmüyor. yorumu üzerine gazeteciye, Ben doğru mu anladım? Siz ufukta Ermenistan-Azerbaycan barışı gözükmediğini mi söylediniz? sorusunu yönelten Paşinyan, aldığı Evet, sanki öyle. Bu süreç devamlı uzuyor. yanıtı üzerine şunları kaydetti: Bu ifadeye katılmadığımı belirtmek istiyorum, yani Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barışın ufukta görünmediği şeklindeki söyleme katılmıyorum. Bence barışı görünmez kılmak için sürekli bir sis perdesi oluşturulmaya çalışılıyor. Oysa gerçekte, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki barışın çok önemli temelleri atılmış durumda.
Source: Habertürk
Selahaddin E. Çakırgil yazdı: Bütün dünyayı teslim olmaya zorlayan bir “orman kanunu” ve “orman kibarı”
Amerikan Başkanı, “Herkes Amerika önünde eğilecek, herkes bize saygı gösterecek.. America first! /Amerika en birinci devlettir, dünyada her şey Amerika”ya, Amerika”nın isteğine, planlamasına göre şekillenecek..” diyor.Bu yaklaşım tarzı, “Amerikan emperyalizminin uzun vâdeli hesaplarına göre geliştirilmiştir..” diyenler varsa da, bir otomobilin şoför mahalline çılgın bir kişinin oturması gibi bir durum da düşünülebilir herhalde..Geçen hafta, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, “Bu yaklaşım dünyaya orman kanununu getirir. Birleşmiş Milletler”e üye 193 devletin her birisi de dünyanın sadece kendi isteğine göre şekillenmesini isterse, o zaman ortaya korkunç bir boğuşma çıkarır. Ama, bu dayatma yöntemleriyle Amerika, eğer savaş istiyorsa, biz, hazırız!” diyordu.,Bu hatırlatma üzerine, Amerikan Başkanı”ndan ses-soluk çıkmadı henüz..Bugün Amerikan halkının başında bulunan kişinin böyle mesajlarla durdurulabilir mi; bu, gelecekte görülecektir. Daha önceki Amerikan Başkanlarının da saldırganlıkları vardı, ama, zorbalıklarını böylesine kaba-saba yöntemlerle dile getirmiyorlardı. Bugün sergilenen tablo ise, Amerikan halkı için sadece talihsizlik değil, utanç verici ola gerek..Bu kişinin ne söylediği ve yarın ne söyleyeceği ve yapacağı da belli değil.. Kanada, Meksika gibi ülkelerden ABD”ye getirilecek malların yolunu kesmek için, “onların mallarının gümrük vergisini yüzde 25 arttırdım!” deyince, onlar da aynı şekilde, diplomasideki “mukabele-i bil-misl” anlayışı ile Amerikan mallarının gümrük vergilerini yükseltince, işbu “dünya lideri”, 2 gün içinde geri adım atıveriyor.Keza, 1 ay”ı aşkın zamandır, “Gazzelilerin Gazze”ye geri dönmesine izin vermeyeceğiz.. Orayı ben almaya kararlıyım..” derken, dün yaptığı açıklamada, “Gazzelilerin “tehcir” olunması, zorla başka yerlere göç ettirilmesi söz konusu değil!” deyiverdi.Çağdaş “Orman Kanunu”nun uygulayıcısı olan bu “orman kibarı kişi”, 600 yıldır Danimarka”nın elinde olan Grönland adasını ABD”ye bağlamak için, o ada halkına, “Grönland”ın bize bağlanması son derece hayatî bir ihtiyaç.. Siz Amerika”ya bağlanmayı kabul edin, sizi zengin yapalım..” gibi laflar ediyor..Aynı hayatî ihtiyacı, Müslüman coğrafyaları için de dile getiriyor.. Geçmişte de, böyle lafları eden başka bir Amerikan Başkanı”na, bir “Müslüman lider” de, “Bay Başkan, biz de, son derece hayatî ihtiyaçlarımız bulunan New York Körfezi”ni istiyoruz, dersek, ne buyurursunuz?” demişti..Gün olur, devran döner, öyle bir durum da olabilir.. Dünya, hiç bir zaman, aynı kararda kalmaz.Çağdaş Orman Kanunu”nun uygulayıcısı olan Mr. Başkan, Ukrayna-Rusya Savaşı”nı halletmek ümidiyle devreye girerken, “Yüzbinlerce insan ölüyor, her taraf, kandan geçilmiyor..” diyecek kadar yufka yürekliliğini dün de sergiliyordu.. Ama, Ukrayna- Rusya Savaşı”nda ölenler söz konusu olduğunda dile getirilen bu yüksek insanî duygular, Gazze”de en azından 70 bin insan, ABD emperyalizmimin silahlarıyla ve onun Müslüman coğrafyasına saldığı “fino” aracılığıyla katlettirilirken, hiç hatırlanmadı! Yoksa, savaşanların iki tarafı da, onlarla aynı dinden oldukları için mi bu kadar naif, bu kadar ince düşünceliler? Çünkü Filistinliler Müslüman..ABD Başkanı olan kişi, Ukrayna lideri Zelensky”yi Amerikan Başkanlık Sarayı olan Beyaz Ev”de misafir ederken, aklınca perişan da etti. Ama, onca baskı ve aşağılama gayretlerine rağmen, Zelensky, o saldırgan tartışma esnasında ezilmedi ve evvelki gün “Ateş-kes”i kabul ettiğini açıklayınca.. ABD Başkanı, heyecanlandı ve Rusya lideri Putin”den de aynı çizgide açıklama yapmasını bekledi..Beklediği açıklama gelmezse, alacağı ekonomik kararlarla Rusya”yı bitireceği yönünde bir tehdit de savurdu.. Bunun karşılığında Rusya lideri Putin ise, bu zamana kadar yapmadığı şekilde, ekranlar karşısında askerî elbiselerle gözüktü. Bu bir bakıma, Trump”a, “Beni Zelensky zannetme..” ikazı mahiyetindeydi. Ayrıca, Putin, “ateşkes”i kabul etse bile, Trump”ın, “Savaş yoluyla alınan yerler geri verilmez..” şeklindeki sözünden hareketle, Ukrayna”dan aldığı yerleri geri vermeyecektir. Ukrayna”nın aylarca önce ele geçirdiği Rusya toprağı Kursk bölgesinin ise, tamamıyla ve savaş yoluyla geri alındığı Rus ordusu tarafından dün açıklandı.Bu arada, Avrupa Birliği ülkeleri de, Amerikan emperyalizminin kendilerini “Rusya”ya feda edebileceği” korkusuna kapıldı ve bu yüzden, özellikle İngiltere, Fransa, Almanya ve Polonya gibi ülkelerin öncülüğünde, Avrupa, kendisini nasıl savunabileceği konusunda çareler aramaya koyuldu.. Çünkü, Trump, kendilerine problem oluşturan Avrupa ülkelerini, herhangi bir saldırı karşısında, savunmayacaklarını açıkça beyan ediyordu.. Geçen sene de, Başkanlık seçimi için adaylığını açıkladığı günlerde, bu anlayışı seçim propaganda konuşmalarında da, “NATO”ya olan borçlarını ödemeyen ülkelerin işgal edilebileceğine dair Rusya”ya bir “yeşil ışık” yaktığımızda, onların bizim kucağımıza nasıl koşacaklarını tasavvur edebilirsiniz..” demiyor muydu?*AB ülkelerinin savaş uçakları, füzeleri, bombardımanları ve sair teçhizat olsa bile, bir güç odağı sayılacak çapta kara orduları olmadığından ve kara ordusu olmaksızın bir savaşta tutunulamayacağını bildiklerinden çareler aramaya başladılar ve akıllarına ilk gelen, 60 yıldır, -“Avrupa Birliği” kapısında beklettikleri bir – Türkiye oldu..*Kendisini “rakipsiz bir dünya lideri”, bir “yeni zamanlar firavunu” gibi gören Trump”ın en güçlü silahı, “kendilerine teslim olmaya yaklaşmayanları ekonomik gücüyle mahvedeceği” tehdidini ilah olarak kullanıyor.Müslüman ülkelerden direnmek isteyenlere ise, ekonomik yaptırımlara ilaveten, “korkunç bir şekilde yok olursunuz..”Fox Business”de 7 Mart”ta konuşan Trump, İran lideri Hamaney”e bir mektup gönderdiğini, “Onlara, “Umarım müzakere edersiniz çünkü askerî olarak girmemiz gerekirse, bu korkunç bir şey olacak” diyen bir mektup yazdığını” söylemiş ve “İran”la başa çıkmanın iki yolu var: Askerî yolla, ya da Tahran”ın nükleer silah edinmesini engelleyecek bir anlaşma yaparak.” demişti.Ama, ABD Başkanı”nın geçen hafta, HAMAS”a yönelik olarak, “Elindeki rehineleri bırakmazsan, çok korkunç şeyler olacak!” gibi tehditlerine karşı HAMAS”ın o tehditlere pabuç bırakılmayacağına dair verilen cesur ve vakur cevap, şimdilik etkili oldu, denilebilir.Aynı yaklaşım, İran”a karşı da denendi ve “Bizimle müzakere masasına oturmalısınız.. Yoksa, çok korkunç şeyler olur..” sözlerine, hem İran lideri S. Ali Hamaney, “Hayır!” dedi. Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ise, “ABD”nin emir vermesi ve tehditler savurması kabul edilemez. Sizinle pazarlık yapmam. Ne istiyorsanız, onu yapın!” dedi..*Evet, “Orman kanunu”na ve cellatlığa soyunan “Orman kibarı”na teslim olmayanlar, elbette daha şereflidirler.
Source: Selahaddin E. Çakirgi̇l
Mustafa Sabri Beşer yazdı: “Ebu Lulu”nun Cesareti”
Bu Suud”a ve İran”a fena kafayı takmaya başladım. Küresel yarasaların en sevdiği kan grubu bunlarda olsa gerek.Bir TV dizisinin, üstelik de tarihi bir figürü merkeze alarak çekilen bir dizinin, İslam coğrafyasında fırtınalar koparması yeni bir şey değil. Ancak mesele, bu tür projelerin ardındaki asıl motivasyonları ve toplumsal kırılmalara olan etkilerini doğru okumakta yatıyor.Son yıllarda spor, medya ve eğlence sektörüne milyarlarca dolar yatırım yaparak, kendi tebasına laik atak geçirtme çalışmasıyla ülke içindeki toplumsal dönüşümü görmeyene bizim köyde “gece körü” derler. Mesihî, dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşü sonucu dünyanın güneşi görmeyen kısmının karanlıkta kalmasını güneşin şebkûr (gece körü) olması benzetmesiyle ifade ederek mezkûr körleri hastalıklı insan olarak görür.Suud yapımı “Muaviye” dizisi, tam da bu bağlamda ele alınmalı. Bir yanda Sünni ve Şii arasındaki ezeli fay hatlarını kaşıyan bir yapı, diğer yanda Suudi sermayesi ve Mısırlı bir yönetmen ile kotarılan bir prodüksiyon…İran çıkıp “Ebu Lulu”nun Cesareti” dizisini duyurdu ya, işte orada mevzu daha da derinleşti.Hz. Ömer”in katilini kahraman gibi sunmak, sanki İslam coğrafyasında zaten az olan huzuru tamamen baltalamak için özel sipariş edilmiş gibi duruyor.Şimdi durup bir bakalım, bu hamle nereden geldi, neden geldi ve daha da önemlisi, kime hizmet ediyor?Bu diziler sadece senaristlerin hayal gücüyle mi yazılıyor sanıyorsunuz? Hayır!Bunlar masa başında hazırlanan, kültürel kodlarımızı tahrip etmeye yönelik titizlikle kurgulanan projeler.Kimisi Osmanlı”yı küçük düşürür, kimisi modern toplumla gelenekçileri birbirine düşürür, kimisi de mezhepsel fay hatlarından çatlatır.Şimdi İran, “Muaviye” dizisine cevap olarak “Ebu Lulu”yu kahramanlaştıran” bir yapımla, yangına körükle gidiyor.Gaye aşikâr: Şii-Sünni ayrımını bir diziyle körükleyerek küresel yarasaların damak zevkini heyecanlandırmak.Tam da Ramazan ayında bu projeyi duyurmaları da ayrıca manidar, çünkü Müslümanların duygusal hassasiyetini sömürmek kadar kolay ne var? Azılı İslam düşmanlarından Emin Çölaşan”da “Ben olsam Türkiye”ye Ramazan”da saldırırdım!” başlıklı bir ifrazatta bulunmuştu hatırlarsanız.”Muaviye” dizisi, Suudi sermayesiyle yapıldı. Yönetmeni Mısırlı. Hedefi belli. İslam coğrafyasında Şam”ın tarihsel çizgideki yeri ortada. Şam”ı başkent yapan emir Muaviye.Bu denklemler şebkûr nazarıyla göz ardı edilmemeli.Öte yandan, İran”ın “Ebu Lulu” hamlesi de bir karşı atak niteliğinde.İkisi de sahnede ama perde arkasında kim var?Bugün Hollywood, Netflix gibi devler Batı”da bilinçaltımıza mesajlar enjekte ederken, bizim coğrafyada da bu işin taşeronları çalışıyor.Bazen Suudi Arabistan, bazen İran, bazen Türkiye.Diziler üzerinden yürütülen bu savaş, sıradan bir izleyicinin fark edebileceğinden çok daha büyük sonuçlar doğuruyor. Bu diziler sayesinde tarih unutuluyor, yeni nesiller sahte anlatılarla büyüyor ve toplum, olması gereken yerden uzaklaşıyor.Bugün Suudi Arabistan ve İran, ekranlar üzerinden Sünni-Şii ayrımını körüklüyor. Bir tarafta “Muaviye”, diğer tarafta “Ebu Lulu”…Ama kaybeden hep İslam coğrafyasıİran ve Suudi Arabistan”ın medya savaşına sahne olan bu diziler, aslında bize çok basit ve klişe bir uyarıda bulunuyor: Kendi hikâyeni anlatmazsan, başkalarının yazdığı senaryoda figüran olursun!Bugün “Ebu Lulu”nun Cesareti” bir provokasyon, “Muaviye” mezhepsel kırılmaları derinleştirme hamlesi, “Muhteşem Yüzyıl” bir kimlik erozyonu, “Kızılcık Şerbeti” ve “Kızıl Goncalar” ise toplumsal mühendislik projeleri…Sizce bunlardan hangisi tesadüf?Mesele artık eğlenmek değil; mesele, kimin hikayesini izleyerek kendi kimliğini kaybettiğin…
Source: Mustafa Sabri̇ Beşer
Resul Kurt yazdı: Çalışan anne desteği
İstihdamda kadın çalışan oranını artırmaya yönelik önemli düzenlemeler hayata geçirilmeye ve güncellenmeye devam etmektedir.Eğitimli Çocuk Bakıcılarının Teşviki Yoluyla Kayıtlı Kadın İstihdamının Desteklenmesi Projesi II (EDU-CARE II), Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği tarafından ortaklaşa finanse edilen ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yürütülmektedir.Kayıtlı kadın istihdamının artırılması amaçlanırken bunun yanı sıra, ebeveynlerin çocuklarını eğitimli çocuk bakıcılarına baktırmaları ve çocuk bakıcılarını sigortalı olarak çalıştırmaları konusunda farkındalığı artırmak ve çalışan annelerin iş ve yaşam arasındaki dengeyi sağlamalarına destek olan bir projedir.0-24 ay arası çocuğu olup, çocuğunu baktırmak üzere eğitimli bir bakıcıyı sigortalı olarak istihdam eden ve kendisi iş sözleşmesiyle bir işverene bağlı olarak tam veya yarı zamanlı çalışan anneler, Çalışan Anne Desteğinden faydalanabilecektir.***Destek TutarıAnnelere aylık 510 euro destek sağlanacaktır. Bunun yanı sıra bekar veya özel gereksinimli çocuğu olan anneye aylık 560 euro ödenecektir. Yarı zamanlı çalışan anne için aylık destek tutarı 255 euro olup bekar veya özel gereksinimli çocuğu olan yarı zamanlı çalışan anne için aylık destek tutarı 305 eurodur.Çocuk, 36 aylık olana kadar (36″ncı ay dahil) mali destekten faydalanılabilecektir.Çalışan anne desteğinden yararlanacak proje illeri faydalanıcı kontenjanı (toplam 3.500) kişidir.***Yararlanma ŞartlarıProjeden yararlanabilmek için anne ve bakıcı açısından gereken şartlar anne ve bakıcılar için aşağıdaki gibi belirlenmiştir.Anneler için;* Başvuru tarihi itibarıyla (ön kayıt anında) 0-24 ay aralığında (24″üncü ay dahil) çocuğun olması,* Ankara, İstanbul ve İzmir illerinden birinde ikamet edilmesi,* Çocuk ile aynı evde ikamet edilmesi (Çocukla annenin ikametgahı aynı olmalıdır),* Bekar anneler için çocuğun velayetine sahip olunması,* En geç kesin kayıt tarihi itibarıyla bir işverene bağlı olarak tam zamanlı veya yarı zamanlı çalışıyor olunması,* Tam zamanlı çalışılıyorsa, bir eğitimli çocuk bakıcısını tam zamanlı ve sigortalı olarak çalıştırılması,* Yarı zamanlı (en az 10 gün) çalışılıyorsa, bir eğitimli çocuk bakıcısının yarı zamanlı (en az 10 gün) sigortalı olarak çalıştırılması,* SGK kayıtlarına göre proje döneminde analık izninde olunmaması,* Bakıcının ücretinin en az asgari ücret düzeyinden ödenmesi (yarı zamanlı çalışan bakıcılar için en az asgari ücretin yarısı kadar),* Tam zamanlı çalışanlar için her ay 30 gün, yarı zamanlı çalışanlar için her ay en az 10 gün SGK”ya prim bildirimi yapılması gerekmektedir.Bakıcı için;* 5510 sayılı Kanunun Ek 9″uncu maddesi kapsamında tam zamanlı veya yarı zamanlı olarak çalışan kadın olması,* 18 yaşından büyük olması,* Anne ve çocuk ile aynı ilde ikamet ediyor olması,* Türkiye”de çalışma izni belgesine sahip olması (yabancı uyruklular için),* Anne ya da babayla birinci dereceden akrabalık bağı olmaması (Aynı evde yaşıyorsa üçüncü derece dahil üçüncü dereceye kadar akrabalık bağı olmaması),* Projeden faydalanan çalışan anne olmaması,* 0-36 ay çocuk bakımını kapsayan (en az 80 saatlik), MEB, İŞKUR, MYK veya üniversite onaylı sertifika ya da lise ve üniversitelerin ilgili bölümlerinden diploma sahibi olması.***BaşvuruÖn kayıt https://sgkcalisanannedestegi.org/ sayfasında yer alan “Başvuru Yap” butonu üzerinden, www.sgk.gov.tr internet adresinden veya e-devlet üzerinden yapılmaktadır.Son olarak, Çocuk bakıcısının iş kazası geçirmesi halinde bu durumun süresi içinde (3 işgünü) SGK”ya bildirilmesi, Evde sigortalı çocuk bakıcısı çalıştırıldığı için 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda belirtilen diğer yükümlülüklerin yerine getirilmesi, Bakıcının, çocuğun ya da annenin durumlarında meydana gelecek, projeyi etkileyecek değişiklikleri (evlenme, boşanma, işten çıkma, vefat, adres ve/veya bakım yeri değişikliği vb.) proje ofisine derhal ve bunun mümkün olmadığı durumlarda en geç 7 gün içerisinde bildirilmesi gerekmektedir.
Source: Resul Kurt
AKP yine şirket savunmasında
Gaziantep’te vatandaş yüksek doğalgaz faturalarına çare isterken AKP’li Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu doğalgaz dağıtım şirketini savundu, vatandaşın doğalgaz kullanımını eleştirdi.
Gaziantep’te vatandaşların faturaları şubatta 3’e katlanmış, milletvekilleri vatandaşın isyanını TBMM’ye taşımıştı. Konu dün Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin il meclisinde de gündeme geldi. Burada konuşan AKP’li Şahinbey Belediye Başkanı Mehmet Tahmazoğlu, “Şubatta havalar soğuyunca gaz kullanımı artmış. Vatandaş kombisini hep 45 derecede tutuyor ama hava soğuyunca o kombi sürekli çalışıyor bunun farkında değil” dedi.
CHP’li Uğur Kalkan ise, Tahmazoğlu’nun pazar esnaflarını azarladığı sosyal medya videolarını hatırlatarak “Gariban esnafa gelince posta koyuyor, büyük şirkete gelince savunmaya geçiyor. GAZDAŞ’a da ‘Bu fiyatlar nedir’ desene” diye sordu
Source: Haber Merkezi
Yayındaki bir detay hayatına mal oldu: Binlerce kişi şahitlik etti
Japonya”da sosyal medya fenomeni Airi Sato, canlı yayında binlerce takipçisinin gözleri önünde vahşice öldürüldü. Saldırganın, borç meselesi nedeniyle ünlü yayıncının peşine düştüğü öğrenildi.
Olay, 42 yaşındaki Kenichi Takano”nun, Sato”yu canlı yayında bıçaklamasıyla gerçekleşti. Takano, genç kadına yaklaşık 13 bin sterlin borç verdiğini ancak borcun hiçbir zaman geri ödenmediğini iddia etti.
YAYINDAKİ BİR DETAY HAYATINA MAL OLDU
Airi Sato, günlük vlog içerikleri çekerek takipçileriyle anlarını paylaşan popüler bir yayıncıydı. Olay günü, Japonya”nın metro hatlarında yürürken canlı yayın açtı. Ancak yayın sırasında arka planda görünen bir bina, saldırganın onu bulmasını sağladı.
Polis kaynaklarına göre Takano, Sato”yu 2021″den beri takip ediyordu. Zamanla Sato”nun çeşitli bahanelerle borç istediği ancak geri ödeme yapmadığı ortaya çıktı. Takano, alacağını tahsil edebilmek için yasal yollara başvurmuş ve mahkeme kararı aldırtmıştı ancak sonuç alamayınca vahşi saldırıyı gerçekleştirdi.
BİNLERCE TAKİPÇİ CANLI YAYINDA ŞAHİTLİK ETTİ
Sato saldırıya uğradığında 6.500″den fazla kişi yayını izliyordu. İzleyicilerden bazıları paniğe kapılarak yetkililere haber verdi. Görgü tanıkları genç kadının çığlıklarının canlı yayında duyulduğunu söyledi. Polis, olay yerinde 12 cm uzunluğunda bir bıçak bulurken, Takano gözaltına alındı. Saldırıdan sonra çekilen görüntülerde acil servis ekiplerinin Sato”nun etrafında toplandığı görüldü…
Source: Derleyen: Mustafa Balcı
Bakan Göktaş: Mücadelemizi kararlılıkla yürütmeye devam ediyoruz
Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre Göktaş, Kadın ve Demokrasi Vakfı (KADEM) tarafından New York”ta Türkevi”nde gerçekleştirilen iftarda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan”ın liderliğinde Türkiye”nin G20 dönem başkanlığında kurulan Women 20″nin kadın-erkek eşitliğini küresel ekonomi politikalarının merkezine taşıyarak, değişim için katalizör olduğunu belirtti.KADEM”in, kadınların ekonomik güçlenmesini küresel ölçekte teşvik etmek için yaptığı özverili katkılara yönelik takdirlerini ileten Göktaş, “Başarılarımız üzerinde düşünürken önümüzdeki zorlukları da kabul etmeliyiz. Kalıcı eşitsizlikler, iklim değişikliği, jeopolitik gerilimler ve özellikle yapay zeka başta olmak üzere hızlı teknolojik ilerlemeler kadınlar için yeni riskler oluşturmaktadır.” diye konuştu.Yapay zeka ve dijital dönüşümün fırsatlar yaratırken, aynı zamanda mevcut eşitsizlikleri derinleştirme riski de taşıdığına dikkati çeken Göktaş, “Teknolojinin dışlama değil, kapsayıcılık için bir araç olarak kullanılmasını sağlamak hepimizin ortak sorumluluğudur.” ifadesini kullandı.Türkiye”nin küresel meselelerle yakından ilgilendiğini ve uluslararası gündemi şekillendiren ülkeler arasında yer aldığını vurgulayan Göktaş, şunları söyledi:”Kadın-erkek eşitliği konusundaki kararlılığımız, güçlü bir katılım gösterdiğimiz Kadının Statüsü Komisyonu”nun 69. Oturumuna da yansımıştır. Türkiye olarak, kadını güçlendirmek için yürüttüğümüz bu çalışmaların yanı sıra kadına yönelik şiddetle de etkili bir mücadele yürütüyoruz. Biz, kadına yönelik şiddetle mücadelenin kadınların topluma tam katılımını sağlamanın temeli olduğuna inanıyoruz. 6284 sayılı Kanunumuz ile acil destek hizmetleri, elektronik izleme sistemleri ve ülke çapında oluşturduğumuz Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri ağı da dahil olmak üzere güçlü koruma mekanizması kurduk. Şiddete sıfır tolerans ilkemiz doğrultusunda mücadelemizi kararlılıkla yürütmeye devam ediyoruz. Kadınların güvende, eşit haklarla topluma katılmalarını sağlamayı hedefleyerek, daha aydınlık bir geleceğe doğru ilerliyoruz.”Ramazan”da dayanışma, birlik ve beraberlik değerlerinin bir kez daha hatırlandığını belirten Göktaş, şöyle devam etti:”İftarın insanları bir araya getirdiği gibi, bizler de bu toplantı vesilesiyle kadınlar ve kız çocukları için daha kapsayıcı bir dünya yaratma kararlılığımızı yineleyelim. Bu kararlılığımız, Gazze”de yaşayan kadınların ve kız çocuklarının hakları için güçlü bir ses olsun. Onların haklarını savunma ve yaşam koşullarını iyileştirme yönünde daha cesur adımlar atmamıza vesile olsun. Ramazan ayının ruhuna uygun olarak, hep birlikte daha adil, daha güvenli ve daha eşit bir dünya kurma yolunda el birliğiyle çalışacağımıza olan inancımızı güçlendirsin. Bizler kadınların ve kız çocuklarının korkusuz, kendi potansiyelini gerçekleştirebileceği ve barışçıl bir topluma katkı sağlayabileceği bir dünya hayal ediyoruz. Bu esasında bir hayal olmanın ötesinde hepimizin paylaştığı bir sorumluluktur.”- “VAROLUŞTA EŞİTLİK, SORUMLULUKTA ADALET” İLKESİYLE ÇALIŞMALARIMIZI SÜRDÜRÜYORUZKADEM Yönetim Kurulu Başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu da KADEM”in “Varoluşta eşitlik, sorumlulukta adalet” temel ilkesiyle çalışmalarını sürdürdüğünü aktardı.Kadınların eğitim, sağlık, iş dünyası ve siyasette hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadan var olabilmeleri için mücadele ettiklerini dile getiren Gümrükçüoğlu, “Irk, düşünce veya inanç ayrımı gözetmeksizin, bizim odağımız yalnızca kadındır ve KADEM”in farkı buradadır.” dedi.Başlıca hedeflerinden birini, kadınların hak, fırsat ve imkanlardan eşit şekilde yararlanmasını sağlamak ve toplumsal hayata dengeli katılımını teşvik etmek olarak ifade eden Gümrükçüoğlu, “KADEM olarak, tüm şiddet türlerini bir hak ihlali, insanlık ayıbı ve suç olarak görüyoruz. İstismara uğramış çocuklara ve şiddet mağduru kadınlara hukuki destek sağlıyor, onların yanında olmaya gayret ediyoruz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde şiddetin farklı boyutlarına dikkat çeken farkındalık kampanyaları düzenliyoruz.” diye konuştu.Gümrükçüoğlu, KADEM olarak, kadınların güçlenmesinin yalnızca ulusal sınırlar içinde değil, küresel dayanışma çerçevesinde ele alınması gerektiğini belirterek, “Günümüzde hızla değişen dünyada, kadınların karşılaştığı zorluklar da ekonomik, sosyal ve çevresel krizlerle birlikte evrilmektedir. Bu durum, W20″nin kadın haklarının karmaşık doğasını dikkate alarak yeni yol haritaları oluşturmasını gerektiriyor. KADEM, bu misyonun en güçlü savunucularından biri olmaktan ve bu çalışmalara katkı sunmaktan büyük gurur duyuyor. Bugün burada bir araya gelerek, kadın hakları alanında daha güçlü iş birliklerinin ve etkili politikaların temellerini atmayı hedefliyoruz.” ifadelerini kullandı.-TACCI PANELİNE KATILDI, TASC YÖNETİMİYLE BİR ARAYA GELDİÖte yandan Bakan Göktaş, iftar öncesi Türk-Amerikan Ticaret ve Sanayi Odası (TACCI) tarafından Türkevi”nde düzenlenen “Nesilleri Birleştirmek: Teknolojinin Aile İşletmeleri ve Sosyal Gelişim Üzerindeki Etkisi” konulu panele de katıldı.Kadınların aile işletmelerindeki rolünün teknolojinin etkisiyle dönüşüm geçirdiğini ifade eden Göktaş, “Biliyoruz ki, kadın girişimcilerin cesur adımları, yeni iş fırsatları yaratır ve ekonomik dinamizmi besler. Bu ise aile gelirini artırarak ekonomik büyümenin önünü açar. Kadınların ekonomik olarak güçlenmesi, ailelerin eğitim ve sağlık alanlarına yaptığı yatırımları artırır. Bunun yanı sıra kadınların ve kız çocuklarının, ikiz dönüşümde yeni beceri ve yetenekler kazandırılması da önceliklerimiz arasındadır.” diye konuştu.Modern dünyanın getirdiği hızlı yaşam tarzıyla beraber insanların giderek yalnızlaştığını, medyanın aileyi değersizleştiren yayınlarının ve yaklaşımının aile yapısını zayıflatma riskini doğurduğunu aktaran Göktaş, “Bu nedenle bugün, aile kurumunun korunması ve güçlendirilmesi her zamankinden daha büyük bir önem arz etmektedir.” ifadesini kullandı.Bu anlayışla, Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı ile ailenin değişen ihtiyaçlarına uygun destek mekanizmalarını hayata geçirdiklerini aktaran Göktaş, şunları kaydetti:”Eylem planının stratejik hedeflerinden biri ailelerin refahını artırmaktır. Bu kapsamda, aile üyelerinin sosyo-ekonomik hayata katılımını artırmayı amaçlıyoruz. Bunun yanı sıra ev ve iş hayatı arasında bir denge ve uyum sağlamayı hedefliyoruz. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan”ın liderliğinde ilan ettiğimiz 2025 Aile Yılı da ailenin önemini vurgulamak için güçlü bir adımdır. Bu yılda aileyi merkeze alarak ekonomik destek sağlama, nesiller arası ilişkileri ve sosyal bağları güçlendirme üzerine odaklanacak çalışmalar yürütüyoruz.”Göktaş, Türkevi”nde ayrıca Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi (TASC) yönetim kurulu üyeleriyle de bir araya geldi.
Source: Www.star.com.tr
Özgür Özel, 14 Mart Tıp Bayramı”nı kutladı
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 14 Mart Tıp Bayramı”nı kutladı. Özel, sosyal medya hesabından paylaştığı mesajda şunları kaydetti: “Sağlıkta şiddetin sona erdiği, sağlık hizmetinin ticari faaliyet olarak görülmediği, hekimlerin tehdit edilmediği ve haklarını alabildiği bir Türkiye”ye inancımızla, toplum sağlığı için fedakarca hizmet eden tüm sağlık emekçilerinin 14 Mart Tıp Bayramı”nı kutluyorum.”
Source: Internet Haber