“Sağlık ve Wellness Güncesi: Yumuşak Köfteden İftar İpuçlarına”

Köfteniz kuru ve sert olmasın: Yumuşacık köfteler için 1 su bardağı ekleyin!

Türk mutfağının en sevilen lezzetlerinden biri olan köfte, çocukların ve yetişkinlerin ortak favorisidir.Hızlı atıştırmalıkların, piknik çantalarının ve yolculukların pratik adresi olan köfte, kimi zaman da lezzetli akşam yemeği sofralarını şenlendirir.Köfte yaparken kıvamını tam tutturmaksa özel bir maharettir! Kuru, sönmüş ve sertleşmiş köfteden hoşlanmıyorsanız, puf puf yumuşacık köfte yapmanın püf noktasıyla geldik!Köfte neden sert ve kuru olur? diye soranlara yumuşak köfte yapmanın püf noktası: Köfte harcına eklediğiniz bir su bardağı malzeme ile yumuşacık köfteleriniz olsun!KÖFTE HARCINA BİR SU BARDAĞI SODA EKLEYİN!Köfte harcını hazırlarken 1 su bardağı soda eklemek köftenizi daha puf ve yumuşak yapacaktır. Köfte pişerken su kaybeder. Bu nedenle köfteyi soda ile birlikte yoğurmak köftenin kurumasını önler.Köftenin yumuşak olmasını sağlayan ikinci bir unsur da yumurtadır. Örneğin 1 kilogram kıyma ile köfte yoğuruyorsanız içine 2 tane yumurta eklerseniz köfteniz daha puf olur.ANNE KÖFTESİ TARİFİ: EVDE KÖFTE YAPIMI1 kilogram kıyma ile 1-1,5 su bardağı ufalanmış ekmek, 2 yumurta, 1 su bardağı soda, 1 adet rendelenmiş soğan, 2 diş sarımsak, maydanoz ve baharatlar yoğurulur. Şekil verilip pişirilir.

Source: Meryem Üstün


İftar sonrası şişkinlik hissinden kurtulun: Uzmandan 3 besin önerisi

1 – Fiyat-Performansta zirveye oynuyor! İşte Redmi Note 14 Pro 5G”nin özellikleri…

2 – Ruhsatına bakmadan gerçek modeli anlaşılmıyor!

3 – Emeklilik başvurusu nasıl, nereden yapılır? İşte 4A, 4B, 4C emeklilik başvuru süreci

4 – Ünlü radyocudan anlamlı şiir!

5 – Gazze”de bir ressamın günü

6 – 36″lık fil ikiz annesi oldu

7 – Japonya”da üretilen robot, zeka küpü rekorunu kırdı

8 – Kaval olmadan kaval sesi çıkaran eski çoban şaşırtıyor

9 – Metrobüs üstgeçidinde yoğunluk izdihama dönüştü

10 – Filistinli felçli El Fayyumi”nin yaşam mücadelesi

Source:


Antalyada kıyıda bulundu, Eskişehir”de tedavi edildi

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi nden yapılan açıklamaya göre, Sualtı Araştırmaları Derneği-Akdeniz Foku Araştırma Grubu (SAD-AFAG) araştırmacılarının ölmek üzereyken bulduğu yavru Akdeniz foku, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi ne getirildi. Akdeniz fokunu rehabilite etmek amacıyla Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi ile SAD-AFAG tarafından ortak çalışma süreci yürütüldü. Fok yavrusu bu kapsamda Antalya ve Eskişehir deki Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlükleri (DKMP) yetkililerinin koordinasyonuyla Eskişehir Hayvanat Bahçesi nde bakım sürecine alındı. Balık püresi ve balıkla beslenerek gelişmeye başlayan yavru fok, özenli bir bakım sürecinin ardından doğada yaşamaya uygun kondisyon ve davranış yeteneklerini kazandı. Monachus un Maviye Dönüşü adı verilen çalışmayla üç aylık bakım, besleme ve rehabilitasyon süreci son aşamaya gelen yavru fok, insan etkinliklerinin yoğun olmadığı, doğal habitatına uygun, yapılaşma ve betonlaşmadan uzak bir kıyıya bırakılacak.

Source: Habertürk


Z kuşağının vazgeçemeyeceği tek şey: Paraları olmasa bile yaratırlar

Son yıllarda fitness sektörü, genç kuşakların yaşam tarzlarının ayrılmaz bir parçası haline gelirken, spor salonları fiziksel sağlıktan çok daha fazlasını sunan sosyal ve zihinsel iyilik merkezleri olarak öne çıkıyor.

independent.co.uk”ta yer alan habere göreThe Gym Group CEO”su Will Orr, Z kuşağının spor salonu üyeliklerini kimliklerinin bir parçası olarak gördüğünü ve gelirlerindeki daralmalara rağmen üyeliklerini sürdürmekte kararlı olduğunu belirtti.

Orr, gençlerin sporun zihinsel sağlık üzerindeki faydalarını giderek daha fazla fark ettiğini ve bu yüzden spor salonu üyeliklerini temel harcamalar arasında gördüklerini ifade etti. Ayrıca, Z kuşağının spor salonlarını yalnızca egzersiz için değil, aynı zamanda sosyalleşme alanı olarak da değerlendirdiğini vurguladı.

YAŞAM TARZININ AYRILMAZ PARÇASI

Grubun üye profilinde, 18-27 yaş aralığındaki Z kuşağının yaklaşık yüzde 40’lık bir oranla önemli bir yer tuttuğu dikkat çekiyor.

Orr, PA haber ajansına verdiği demeçte, fitness ve spor salonlarının artık birçok gencin yaşam tarzının ayrılmaz bir parçası haline geldiğini belirtti.

Orr, Z kuşağının fitness ve spor salonlarına olan yoğun ilgisini vurgulayarak, bu ilginin yalnızca fiziksel formda kalma gereksiniminden değil, aynı zamanda birçok kişi için zihinsel sağlık ve sosyal etkileşim boyutundan da kaynaklandığını belirtti. Fitness sektörünün hızla büyümesi, tüketicilerin daha ekonomik ve esnek üyelik arayışlarıyla desteklenirken, Spor Salonu Grubu”nun Şubat ayı itibarıyla üye sayısının bir milyona yaklaştığı açıklandı. Ayrıca, üyelerin düzenli katılım oranlarının da arttığı bildirildi.

Source: Haber Merkezi


Hayatını kaybeden Tanyeli”nin vasiyeti ortaya çıktı

Türkiye”nin ünlü oryantal dansçılarından biri olarak bilinen Tanyeli iki yıldır mücadele ettiği pankreas kanserine yenik düştü.

2023’te pankreas kanseri teşhisi konan Tanyeli hızlı bir şekilde tedaviye başlamıştı. İki gün önce ise entübe edilen Tanyeli dün gece hayatını kaybetti. 54 yaşındaki oryantalin cenaze törenine ilişkin detaylar da belli oldu.

Yarın öğlen Zincirlikuyu Camii”nde kılınacak cenaze namazının ardından Bodrum”a götürülecek. Hayatını kaybeden Tanyeli’nin bir de vasiyeti olduğu ortaya çıktı.

Tanyeli, vefatından önce yakınlarına Bodrum”da annesinin yanında toprağa verilmek istediğini söylemiş.

Source: Haber Merkezi


Kelebek ne yer, ne ile beslenir?

Kelebekler, çiçekler arasında zarifçe süzülerek beslenen, doğanın dengesinde önemli bir rol oynayan canlılardır. Çoğu insan kelebeklerin sadece çiçeklerden beslendiğini düşünse de, aslında beslenme alışkanlıkları bundan daha geniştir. Farklı kelebek türleri farklı beslenme ihtiyaçlarına sahiptir. Özellikle doğal yaşam alanlarında bolca nektar tüketen kelebekler, bazen meyve özleri ve diğer organik maddelerle de beslenebilirler. Peki, kelebeklerin temel besin kaynakları nelerdir ve hangi yiyecekler onlar için zararlıdır? KELEBEKLER NE YER VE HANGİ BESİNLERİ TÜKETEBİLİR? Kelebekler, ana besin kaynağı olarak genellikle sıvı besinleri tercih ederler. Beslenme biçimleri, uzun ve tüp şeklindeki dilleri (hortumları) sayesinde sıvı maddeleri emerek gerçekleşir. İşte kelebeklerin tüketebileceği bazı besinler: Çiçek nektarı: Kelebeklerin ana besin kaynağıdır. Çeşitli çiçeklerden aldıkları nektar, onlara enerji sağlar. Meyve özleri: Çürümeye başlayan meyvelerden beslenebilirler. Özellikle muz, portakal ve elma gibi meyveleri tercih ederler. Ağaç reçinesi: Bazı kelebek türleri, ağaç gövdelerinden sızan reçineleri emerek beslenebilir. Bitki özleri: Yaprakların üzerindeki sıvılar ve özler bazı kelebek türleri tarafından tüketilebilir. Çamur ve mineraller: Özellikle erkek kelebekler, çamurdan ve nemli topraktan mineral emerek beslenir. Bu durum, üreme süreçlerinde önemli rol oynar. Bu besinler, kelebeklerin doğal ortamlarında sağlıklı bir şekilde beslenmelerine yardımcı olur. KELEBEKLER NE YEMEZ VE HANGİ BESİNLER ONLAR İÇİN ZARARLIDIR? Kelebekler hassas sindirim sistemlerine sahip oldukları için bazı besinleri tüketemezler. İşte kelebeklerin yememesi gereken bazı gıdalar: Katı besinler: Kelebekler sadece sıvı gıdalar tüketebildiği için katı yiyecekleri sindiremezler. Tuz ve şeker oranı yüksek gıdalar: İşlenmiş şekerler ve aşırı tuzlu gıdalar kelebekler için zararlıdır. Süt ve süt ürünleri: Sindirim sistemleri süt ve süt ürünlerini işleyemez. İnsan yapımı tatlandırıcılar ve yapay meyve suları: Doğal olmayan kimyasal maddeler içeren gıdalar kelebeklerin sağlığına zarar verebilir. Baharatlı ve asidik besinler: Sindirim sistemlerini tahriş edebilir ve ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bu yiyeceklerden kaçınılması, kelebeklerin sağlıklı ve uzun ömürlü olabilmesi için büyük önem taşır. KELEBEKLER EN ÇOK NE YEMEYİ SEVER? Kelebekler bazı besinlere karşı daha fazla ilgi gösterirler. İşte kelebeklerin en çok tercih ettiği besinler: Meyve özleri: Özellikle muz ve turunçgillerden gelen özler, kelebeklerin favori besinleri arasındadır. Çiçek nektarı: Gül, lavanta, papatya ve petunya gibi çiçeklerden alınan nektar, kelebekler için vazgeçilmezdir. Mineral içeren sular: Özellikle erkek kelebekler, nemli topraklardan ve çamurdan mineral almayı sever. Bu besinler, kelebeklerin enerji ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olur. KELEBEKLERİN BESLENMESİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER Kelebeklerin sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için beslenmelerine özen gösterilmesi gerekir. İşte kelebeklerin beslenmesinde dikkat edilmesi gereken bazı noktalar: Doğal besinler verilmelidir: Kimyasal içeren yapay gıdalardan kaçınılmalıdır. Tatlı meyve özleri kontrollü verilmelidir: Aşırı şekerli meyve özleri yerine doğal meyve dilimleri sunulmalıdır. Çiçek çeşitliliği sağlanmalıdır: Kelebekler için farklı çiçeklerden nektar sağlayarak çeşitlilik sunmak önemlidir. Su ihtiyacı karşılanmalıdır: Kelebeklerin yeterli nem ve su kaynağına ulaşabilmesi sağlanmalıdır. Kirlenmiş veya pestisit içeren gıdalardan kaçınılmalıdır: Tarım ilaçlarıyla kirlenmiş bitkiler, kelebeklerin zehirlenmesine yol açabilir. Kelebekler, beslenme alışkanlıkları açısından oldukça hassas canlılardır. Kelebek ne yer sorusunun cevabı, onların genellikle çiçek nektarı, meyve özleri ve ağaç reçineleri gibi sıvı besinleri tükettiklerini gösterir. Ancak, katı gıdalar, yapay tatlandırıcılar ve tuzlu yiyecekler kelebekler için zararlıdır. Kelebeklerin uzun ve sağlıklı bir yaşam sürebilmesi için doğal ortamlarına uygun besinlerle beslenmeleri gerekmektedir. Onlara uygun bir beslenme sağlandığında, doğada uzun süre varlıklarını sürdürebilirler.

Source: Habertürk


Panda ne yer, ne ile beslenir?

Pandalar, dünya genelinde en çok ilgi çeken ve nesli koruma altında olan hayvanlardan biridir. Özellikle Çin’in dağlık bölgelerinde yaşayan bu sevimli memeliler, beslenme alışkanlıklarıyla oldukça özeldir. Pandaların ana besin kaynağı bambu olsa da beslenmeleri yalnızca bununla sınırlı değildir. Doğada ya da koruma altında yaşayan pandaların beslenme düzenleri farklılık gösterebilir. Peki, pandalar en çok ne yemeyi sever ve hangi gıdalardan uzak durmalıdır? PANDALAR NE YER VE HANGİ BESİNLERİ TÜKETEBİLİR? Pandaların temel besin kaynağı bambudur. Günlerinin büyük bir kısmını yemek yiyerek geçiren bu hayvanlar, oldukça özel bir diyetle beslenir. İşte pandaların tüketebileceği bazı besinler: Bambu: Pandaların diyetinin yaklaşık %99’unu oluşturur. Meyve: Özellikle elma, armut ve muz gibi meyveler ara sıra tüketilebilir. Sebzeler: Havuç ve tatlı patates gibi sebzeler, kontrollü miktarlarda verilebilir. Protein kaynakları: Koruma altındaki pandalara zaman zaman yumurta ve küçük miktarlarda et verilebilir. Özel besin takviyeleri: Pandaların yeterli besin alabilmesi için hayvanat bahçelerinde özel takviyeler kullanılır. Bu besinler, pandaların sağlıklı kalmasını sağlayan en önemli öğelerdir. Ancak, doğal yaşam alanlarında genellikle yalnızca bambu ile beslenirler. PANDALAR NE YEMEZ VE HANGİ GIDALAR ZARARLIDIR? Pandalar, hassas sindirim sistemleri nedeniyle belirli yiyecekleri tüketemezler. İşte onların uzak durması gereken bazı besinler: Süt ve süt ürünleri: Sindirim sistemleri laktozu tolere edemez. Şekerli ve işlenmiş gıdalar: Doğal beslenme alışkanlıklarına aykırıdır ve sağlıksızdır. Baharatlı yiyecekler: Sindirim problemlerine ve mide rahatsızlıklarına yol açabilir. Çiğ et: Doğada tamamen otçul beslendikleri için çiğ et sindirimlerini zorlaştırabilir. Tahıllar ve unlu mamuller: Sindirim sistemleri tahılları verimli bir şekilde işleyemez. Çay ve kahve gibi kafeinli içecekler: Sindirim sistemleri ve sinir sistemleri üzerinde olumsuz etkilere neden olabilir. Bu gıdalar, pandaların metabolizmasına zarar verebileceği için kesinlikle verilmemelidir. PANDALAR EN ÇOK NE YEMEYİ SEVER? Pandalar doğada ve esaret altında en çok bambu yemeyi severler. Ancak, bambunun yanı sıra meyve ve sebzeleri de keyifle tüketebilirler. Bambu: Pandaların en sevdiği ve en çok tükettiği besindir. Tatlı patates: Özellikle koruma altındaki pandalar için sağlıklı bir alternatiftir. Elma ve armut: Doğal şeker içeriği sayesinde zaman zaman tüketmeyi severler. Bal: Kontrollü miktarda verildiğinde pandalar için oldukça çekici bir besindir. Ancak, pandaların bu gıdaları aşırı miktarda tüketmemesi sağlanmalı ve diyetleri doğal beslenme düzenlerine uygun şekilde düzenlenmelidir. PANDALARIN BESLENMESİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER Pandaların sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri için beslenmelerinde bazı noktalara dikkat edilmelidir: Bambu çeşitliliği: Pandalar farklı bambu türleriyle beslenmelidir. Su tüketimi: Yeterli miktarda su içmeleri sağlanmalıdır. Dengeli diyet: Meyve ve sebzeler ölçülü şekilde verilmeli, aşırıya kaçılmamalıdır. Takviyeler: Esaret altında yaşayan pandalar için özel takviyeler uygulanmalıdır. Sindirim hassasiyeti: Pandaların sindirim sistemine zarar verebilecek yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Doğal ortamda beslenme: Mümkün olduğunca doğal besinler tüketmeleri sağlanmalıdır. Pandalar, beslenme alışkanlıkları açısından oldukça hassas hayvanlardır. Diyetlerinin büyük bir kısmını bambu oluştururken, meyve ve sebzeler de ara sıra tüketebilecekleri gıdalar arasındadır. Peki, pandalar ne yememelidir? Süt ürünleri, işlenmiş gıdalar ve baharatlı yiyecekler pandalar için uygun değildir. Doğru beslenme alışkanlıkları ile pandaların sağlığı korunabilir ve yaşam süreleri uzatılabilir. Pandaların doğal ortamlarına en uygun şekilde beslenmeleri, onların sağlıklı gelişimi açısından kritik öneme sahiptir.

Source: Habertürk


Tavşanın kaç ayağı var?

Tavşanlar, doğadaki en hareketli ve hızlı memelilerden biridir. Özellikle uzun kulakları, güçlü arka bacakları ve keskin dişleriyle tanınırlar. Ancak tavşan kaç yıl yaşar sorusunun yanıtı, onların türüne, yaşam koşullarına ve beslenmelerine göre değişiklik gösterir. Doğal yaşamlarında farklı tehlikelerle karşılaşan tavşanların ortalama ömrü, evcil olanlara göre daha kısa olabilir. Ayrıca, tavşanların kaç yavru doğurduğu ve üreme süreçleri de oldukça ilginçtir. Peki, tavşanların fiziksel özellikleri ve yaşam süreleri hakkında bilinmesi gerekenler nelerdir? TAVŞANIN KAÇ AYAĞI VAR VE FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ Tavşanlar, toplamda dört ayağa sahiptir. Ön ayaklar: Daha kısa ve ince olup, genellikle destek amaçlı kullanılır. Arka ayaklar: Daha uzun ve güçlüdür, tavşanların sıçrayarak hareket etmelerine olanak tanır. Pençeler: Kazma ve savunma için kullanılır. Hızlı refleksler: Avcılardan kaçmak için özel olarak gelişmiştir. Tavşanlar, hareket kabiliyeti oldukça yüksek olan hayvanlardır ve hızlı sıçramalar yaparak tehlikelerden kaçabilirler. TAVŞAN KAÇ YIL YAŞAR VE ORTALAMA ÖMRÜ NE KADAR? Tavşanların yaşam süresi, onların yaşadığı ortama ve bakım koşullarına bağlı olarak değişir. Doğada yaşayan yabani tavşanlar: Ortalama olarak 2 ila 5 yıl arasında yaşarlar. Yabani tavşanların yaşam süresi, avcılar ve doğal tehlikeler nedeniyle daha kısadır. Evcil tavşanlar: Bakımları iyi yapıldığında 8 ila 12 yıl arasında yaşayabilirler. Bazı özel türlerde bu süre 15 yıla kadar çıkabilir. Tavşanların uzun bir ömür sürebilmesi için dengeli beslenmeleri, düzenli veteriner kontrollerinden geçmeleri ve güvenli bir ortamda yaşamaları gerekmektedir. TAVŞAN KAÇ YAVRU DOĞURUR VE ÜREME SÜRECİ NASILDIR? Tavşanlar, hızlı üreme yetenekleriyle bilinen hayvanlardır. Bir dişi tavşan, bir yıl içinde birçok kez doğum yapabilir. Tavşanlar kaç yavru doğurur? Bir doğumda 4 ila 12 yavru dünyaya getirebilirler. Tavşan kaç ayda doğurur? Hamilelik süresi 28 ila 35 gün arasında değişir. Tavşanlar kaç aylıkken çiftleşir? Dişi tavşanlar yaklaşık 4 ila 6 aylıkken üreme yeteneğine sahip olur. Tavşanların hızlı üremesi, doğada nesillerini devam ettirebilmeleri için kritik bir özelliktir. Evcil tavşanlar ise kontrollü üreme koşullarına ihtiyaç duyar. TAVŞANLARIN KAÇ DİŞİ VARDIR VE DİŞ YAPILARI NASILDIR? Tavşanların diş yapısı, sürekli büyüyen kesici dişlere sahiptir. Tavşanların toplamda 28 dişi vardır. Üst ve alt çenelerinde 2 büyük kesici diş bulunur. Arka dişleri, yiyecekleri öğütmeye yardımcı olur. Dişleri ömür boyu uzamaya devam eder, bu yüzden sürekli kemirme ihtiyacı duyarlar. Tavşanların sağlıklı dişlere sahip olması için düzenli olarak kemirme alışkanlıklarını destekleyen yiyecekler verilmelidir. Özellikle havuç, saman ve kemirme blokları, diş sağlığı için önemlidir. Tavşanlar, dört ayaklı, hızlı hareket eden ve güçlü arka bacakları sayesinde sıçrayarak ilerleyen hayvanlardır. Tavşan kaç yıl yaşar sorusunun yanıtı, onların bakımına ve yaşam koşullarına göre değişir. Doğada yaşayan yabani tavşanlar genellikle 2 ila 5 yıl yaşarken, evcil tavşanlar iyi bakım koşullarında 8 ila 12 yıl yaşayabilir. Üreme konusunda oldukça hızlı olan tavşanlar, yılda birden fazla kez doğum yaparak 4 ila 12 yavru dünyaya getirebilirler. Ayrıca, tavşanların kesici dişleri sürekli uzar ve sağlıklı kalabilmeleri için düzenli olarak kemirme ihtiyacı duyarlar.

Source: Habertürk


Antarktika”da rekor sıcaklıkların perde arkasında ne var? Bilim insanları açıkladı

Dünyanın farklı üniversitelerden bilim insanları yaklaşık 2 yıl boyunca atmosferik nehirlerin, Antarktika”da oluşturduğu etkileri üzerine çalışma yaptı.

Elde edilen veriler ve araştırma sonuçları, bilimsel dergi Nature Reviews Earth & Environment”te yayımlandı.

Yayında, Antarktika kıtasında sıcaklık rekorlarına ve ani buzul erimelerine neden olan temel mekanizmalardan birinin “atmosferik nehirler” olduğu belirtildi. Atmosferik nehirlerin, kıtanın kıyı kesimlerinde sıcak hava dalgalarını tetikleyerek buzullarda ani erimelere ve buna bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesine neden olduğu, iç kesimlerde ise yoğun kar yağışlarına yol açtığı tespitlerine yer verildi.

“Yılda 3-4 kez meydana gelmesine rağmen etkileri büyük”

Antarktika”daki araştırmalara Türkiye”den katılan akademisyenler, çalışmalarını anlattı.

İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Ziyaretçi Araştırmacısı ve Şili Valparaiso Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Deniz Bozkurt, atmosferik nehirlerin tropikal bölgelerden kutuplara doğru su buharı taşıyan uzun ve dar hava akımları olduğunu söyledi.

Bu tür hava akımlarının yılda 3-4 kez meydana gelen nadir olaylar olmasına rağmen etkilerinin büyük olduğunu belirten Bozkurt, “Özellikle kıyı bölgelerde sıcaklık rekorlarını tetikleyerek buzulların hızla erimesine neden oluyor ve buna bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesini artırabiliyor. İç kesimlerde ise topografyanın yüksek olması nedeniyle şiddetli kar yağışlarına sebep olabiliyor” diye konuştu.

Şili”nin araştırma ekibiyle Antarktika”da yaptıkları 2 haftalık kamp çalışması sırasında üç büyük fırtına yaşadıklarını anlatan Bozkurt, “Bu fırtınaların tamamı atmosferik nehirlerin etkisiyle oluştu. Araştırmamızda meteorolojik istasyon verileri, uydu görüntüleri ve çeşitli veri setlerini kullanarak atmosferik nehirlerin buzullar üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde inceledik” bilgisini paylaştı.

Doç. Dr. Bozkurt, iklim değişikliğinin atmosferik nehirlerin etkisini artırabileceğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

“Buharlaşma arttıkça atmosferdeki su buharı miktarı da yükselir. Bunun bir sonucu olarak atmosferik nehirler daha fazla nem taşıyor ve etkileri de daha şiddetli hale geliyor. Gelecek senaryolarda atmosferik nehirlerin daha sık ve daha güçlü olması bekleniyor. Bu da deniz seviyesindeki yükselmeyi hızlandırabilecek bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Çalışmamız, atmosferik nehirlerin iklim değişikliği senaryolarında mutlaka dikkate alınması gereken önemli bir faktör olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü bunlar sadece sıcaklık rekorları kırdırmakla kalmıyor, aynı zamanda deniz seviyesinin yükselmesine de katkıda bulunabiliyor.”

Olumlu etkileri de var

Atmosferik nehirlerin kıyı kesimlere yağmur olarak düşerek buz erimesini hızlandırdığını, iç kesimlerde ise yoğun kar yağışı sağlayarak buzul kütlelerini artırabildiğini söyleyen Bozkurt, “Buzulların sağlığı ve devamlılığı açısından olumlu etki yaratabiliyor. Bu nedenle atmosferik nehirlerin etkilerini yalnızca olumsuz değil, bütüncül bir bakış açısıyla ele almak gerekiyor.” şeklinde konuştu.

Bozkurt, atmosferik nehirlerin hem olumlu hem olumsuz etkileri dikkate alınarak, güncel ve yenilenmiş iklim modelleri geliştirilmesinin büyük önem taşıdığını ifade etti.

Bu doğa olayının yalnızca Antarktika”da değil, dünya genelinde etkili olduğunu dile getiren Bozkurt, “Tropikal bölgelerden orta enlemlere ve kutuplara kadar farklı bölgelerde etkili olabiliyor. Orta enlemlerde, şiddetli yağmurlar ve fırtınalara neden olabilirken, kutup bölgelerinde sıcak hava taşınımıyla buzulların erimesine ya da kar yağışıyla buz kütlelerinin artmasına yol açabiliyor. Antarktika özelinde yaptığımız araştırmalar, bu etkilerin daha belirgin şekilde gözlemlenmesini sağlıyor” ifadelerini kullandı.

“Antarktika”ya yağışların önemli kısmını atmosferik nehirler taşıyor”

İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Doktora Öğrencisi Burcu Boza da atmosferik nehirlerin Antarktika”daki benzersiz etkilerini inceleyen çalışmanın, gelecekte bu hava olaylarının nasıl evrileceğine ilişkin önemli projeksiyonlar ortaya koyduğunu belirtti.

Antarktika”nın dünyanın en büyük tatlı su rezervine sahip olmasına rağmen, düşük yağış miktarı nedeniyle aslında çöl özellikleri taşıdığını ifade eden Boza, “Antarktika”ya ulaşan yağışların önemli bir kısmı atmosferik nehirler sayesinde geliyor. Bu nehirler, tropikal bölgelerden yüksek enlemlere su buharı taşıyan uzun ve dar hava akımlarıdır. Ancak Antarktika”daki atmosferik nehirlerin izlediği yol ve taşıdığı nem miktarı, diğer bölgelerdeki atmosferik nehirlerden farklı ve benzersiz özellikler taşıyor” değerlendirmesini yaptı.

Boza, atmosferik nehirlerin Antarktika üzerindeki etkilerinin daha iyi anlaşılmasının, küresel deniz seviyelerindeki değişimlerin doğru tahmin edilmesi açısından kritik öneme sahip olduğunu vurguladı.

İklim modeli projeksiyonlarını incelendikleri çalışmada, Antarktika”daki atmosferik nehirlerin gelecekte nasıl değişebileceğine dair önemli bulgular elde ettiklerini aktaran Boza, “Bu araştırma, farklı ülkelerden bilim insanlarının ortak katkılarıyla yürütülen çok disiplinli bir çalışma. İstanbul Teknik Üniversitesinden biz de bu projede yer almaktan büyük bir mutluluk ve gurur duyuyoruz” dedi.

Tahmin modeli geliştiriyorlar

İTÜ Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü Araştırma Görevlisi Emir Toker ise atmosferik nehirlerin aşırı hava olayları arasında yer aldığını ve bu olayların önceden tahmin edilmesinin zor olduğunu söyledi.

Kutup bölgelerinde kullanılan mevcut yer sistem modellerinin hesaplama süreçlerinin karmaşık ve hata paylarının yüksek olduğunu belirten Toker, bu nedenle tahmin edilebilirliği artırmak için model geliştirme çalışmalarına odaklandıklarını kaydetti.

Toker, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bu çalışmada, atmosferik nehirlerin yaklaşık 3 ila 5 gün öncesinden tahmin edilebilir olduğunu ortaya koyduk. Bu oldukça önemli bir gelişme. Antarktika’nın hassas ekosistemi ve doğası düşünüldüğünde, bu tür süreçlerin önceden bilinmesi büyük önem taşıyor.”

Source:


Çiftlikten kurtarılan yavru aslan, koruma altında

Güvenlik güçleri tarafından Torbalı da bir çiftliğe yapılan baskında ele geçirilen ve yaklaşık 10 aylık olduğu tahmin edilen aslan, Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü tarafından, İzmir Büyükşehir Belediyesi Doğal Yaşam Parkı Şube Müdürlüğü yetkililerine teslim edildi.Uygun olmayan koşullarda tutulduğu ve yalnızca kedi mamasıyla beslendiği belirlenen erkek yavru aslan, 1 ay boyunca karantinada tutuldu. 62 kilogram ağırlığındaki aslan için uygun beslenme programı hazırlandı, bağışıklığının güçlenmesi için gerekli tedaviler uygulandı. Yavru aslanın isminin, yapılacak anketle İzmirlilerin oylarıyla belirlenmesi planlanıyor.İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Pınar Okyay, aslanın çiftlikte kapalı ortamda tutulduğunu belirterek, Yavru aslanı İzmir Doğal Yaşam Parkı nda tedavi altına aldık. Veteriner hekimlerimiz aslanın uygun olmayan beslenme şekli nedeniyle raşitizm hastalığına yakalandığını, kemiklerinde, ayaklarında sorun olduğunu belirledi. Arkadaşlarımız onu sevgiyle kucakladı. Yaklaşık 1 aydır bizimle birlikte. İlk günler veteriner hekimlerin gözetiminde dışarı çıkıyordu. Yapılan bakım ve tedavilerin ardından artık kendisi dışarı çıkıp yaşam alanında zaman geçiriyor dedi. YAŞAMINI GÜVENLİ ALANDA SÜRDÜRECEK İzmir Doğal Yaşam Parkı nda aslan için uygun yaşam alanı oluşturduklarını anlatan Okyay, şunları söyledi: Beslenmesini düzenledik. Artık sağlıklı genç bir aslan yavrusu olarak bundan sonraki süreçte yaşamını güvenli ve huzurlu bir alanda sürdürecek. Parkımızdaki 5 kişilik aslan ailesinin bireyi olarak zaman içinde onlara alışmasını sağlayacağız. Tüm bu süreçler, profesyonel ekibimiz tarafından yürütülüyor. Artık bu küçük yavrunun doğaya salınması mümkün değil. O nedenle doğaya en yakın olan ortamlardan olan İzmir Doğal Yaşam Parkı nda hayatını sürdürecek. Burada mutlu bir hayat sürmesi için elimizden geleni yapacağız. ÖZEL MENÜ Doğal Yaşam Parkı na getirildiğinde hiç etle beslenmediği belirlenen yavru aslan için özel beslenme programı uygulanıyor. Sabah ve öğle kırmızı et, kuru mama ve 1 su bardağı tavuk suyu ile beslenen aslan, akşam da haşlanmış tavukgöğsü ve kuru mama tüketiyor. İnsanlarla yakın ilişki kurduğu belirlenen aslan, veteriner hekimlerin gözetiminde basketbol topu, halat topu ve şamandıra gibi oyuncaklarla oynayarak günlerini geçiriyor.

Source: Habertürk


Hamilelikte dondurma yenir mi?

Hamilelik sürecinde anne adaylarının beslenme alışkanlıkları, bebeğin sağlıklı gelişimi açısından büyük bir öneme sahiptir. Özellikle tatlı ve serinletici gıdalara karşı artan istek, dondurma gibi besinlerin tüketimini gündeme getirmektedir. Dondurma, süt ve süt ürünleri ile yapıldığı için kalsiyum bakımından zengin bir besindir. Ancak pastörize edilmemiş sütle üretilmiş veya katkı maddesi içeren dondurmalar sağlık açısından risk oluşturabilir. Peki, hamilelikte dondurma tüketmek güvenli mi, yoksa bazı durumlarda zararlı olabilir mi? HAMİLELİKTE DONDURMA YENİR Mİ? Dondurma, anne adayları için önemli bir kalsiyum ve protein kaynağı olabilir. Ancak tüketilecek dondurmanın kalitesi ve içeriği büyük önem taşır. Hamilelikte dondurma tüketimiyle ilgili dikkat edilmesi gereken bazı önemli noktalar şunlardır: Pastörize süt ile üretilmiş olmalıdır: Hamileler için en büyük risklerden biri, pastörize edilmemiş süt ürünlerinin içerdiği zararlı bakterilerdir. Bu nedenle güvenilir markaların ürettiği dondurmalar tercih edilmelidir. Şeker oranı düşük olmalıdır: Aşırı şeker tüketimi, gebelik diyabetine yol açabileceği için dikkat edilmelidir. Katkı maddesi içermemelidir: Renklendirici, koruyucu veya yapay tatlandırıcı içeren dondurmalar, hamileler için önerilmez. Aşırıya kaçılmamalıdır: Haftada birkaç porsiyonu aşmamak, sağlıklı bir beslenme için önemlidir. Bu kurallara dikkat edildiğinde, hamilelik sürecinde dondurma tüketimi güvenli olabilir. Ancak bazı durumlarda dikkat edilmesi gereken ekstra unsurlar bulunmaktadır. GEBELİKTE DONDURMA YEMEK ZARARLI MI? Dondurma, genel olarak sağlıklı bir besin olsa da, bazı durumlarda hamileler için risk oluşturabilir. İşte gebelikte dondurma tüketiminin olası zararları: Listeria enfeksiyonu riski: Pastörize edilmemiş sütle üretilmiş dondurmalar, Listeria monocytogenes bakterisi taşıyabilir. Bu bakteri, düşük ve erken doğuma sebep olabilir. Aşırı şeker tüketimi: Fazla miktarda şeker içeren dondurmalar, gebelik şekeri riskini artırabilir. Laktoz intoleransı: Hamilelikte laktoz intoleransı gelişebilir veya mevcut durum şiddetlenebilir. Dondurma tüketimi sindirim problemlerine neden olabilir. Katkı maddeleri ve yapay tatlandırıcılar: Hazır dondurmaların birçoğunda katkı maddeleri bulunur. Bunların bazıları bebek gelişimi için zararlı olabilir. Bu sebeplerden dolayı, dondurma tüketirken dikkatli olunmalı ve güvenilir kaynaklardan temin edilen ürünler tercih edilmelidir. HAMİLELER İÇİN EN UYGUN DONDURMA TÜRLERİ Hamilelik sürecinde dondurma tüketmek isteyen anne adayları, bazı dondurma türlerini diğerlerine göre daha güvenli bir şekilde tüketebilir. İşte gebeler için en uygun dondurma çeşitleri: Tüketilebilecek dondurma çeşitleri: Ev yapımı dondurmalar: Tamamen doğal malzemelerle, pastörize süt kullanılarak yapılan dondurmalar güvenlidir. Doğal meyve dondurmaları: Taze meyve ve yoğurt ile yapılan dondurmalar hem serinletici hem de sağlıklıdır. Şekersiz dondurmalar: Diyabet riski taşıyan anne adayları için ideal bir alternatiftir. Kaçınılması gereken dondurma çeşitleri: Pastörize edilmemiş sütle yapılan dondurmalar: Bakteri içerebilir. Çok şekerli ve katkı maddeli dondurmalar: Fazla tüketildiğinde kilo artışı ve gebelik diyabeti riski oluşturabilir. Dondurulmuş tatlılar ve hazır paketli dondurmalar: İçerdiği koruyucu maddeler sebebiyle tercih edilmemelidir. HAMİLELER DONDURMA TÜKETİRKEN NELERE DİKKAT ETMELİDİR? Dondurma tüketimi, hamileler için dikkat edilmesi gereken bazı hususları içermektedir. İşte hamilelerin dondurma yerken göz önünde bulundurması gereken bazı önemli noktalar: Hijyenik koşullarda üretilmiş olmalıdır: Açıkta satılan veya hijyen koşulları bilinmeyen dondurmalar tüketilmemelidir. Aşırı tüketimden kaçınılmalıdır: Günlük beslenmede dondurma sınırlı miktarda tüketilmelidir. Dondurma seçiminde doğal malzemeler tercih edilmelidir: Meyve bazlı veya doğal içerikli dondurmalar daha sağlıklıdır. Sindirim sorunlarına dikkat edilmelidir: Laktoz intoleransı olanlar için bitkisel sütlerden yapılan dondurmalar daha iyi bir alternatiftir. Yapay tatlandırıcı içermeyen dondurmalar tüketilmelidir: Özellikle düşük kalorili dondurmalar bazen zararlı kimyasallar içerebilir. Hamilelik sürecinde dondurma tüketimi, doğru tercihler yapıldığında güvenli ve faydalı olabilir. Hamilelikte dondurma yenir mi? sorusunun cevabı, tüketilen dondurmanın içeriğine bağlı olarak değişir. Doğal ve pastörize sütle yapılmış dondurmalar, gebelik döneminde kalsiyum ihtiyacını karşılamak açısından faydalıdır. Ancak aşırı şekerli, katkı maddesi içeren veya pastörize edilmemiş sütle yapılan dondurmalar sağlık açısından risk taşıyabilir.

Source: Habertürk


Manchester United”ı sırtlayan adam: Bruno Fernandes

UEFA Avrupa Ligi son 16 turunda 1-1″in rövanşında Manchester United, İspanya temsilcisi Real Sociedad”ı 4-1 mağlup ederken Portekizli yıldız, 2″si penaltıdan 3 golle “hat-trick” yaparak çeyrek finalin mimarı oldu.

Penaltılarda oldukça güvenli ve etkili bir isim olan 30 yaşındaki oyuncu, kendisine atfedilen “Penandes” lakabını hak ettiğini bir kez daha kanıtladı.

Manchester United”ın İngiltere Premier Lig”in 29. haftasında Leicester City”yi deplasmanda 3-0 yendiği karşılaşmada da 1 gol atıp 2 asist yapan Bruno Fernandes, bu sezon forma giydiği 44 maçta 16 gol ve 15 asistle takımına katkı sağladı.

Manchester United tarihinin en önemli futbolcuları arasında gösterilen Ryan Giggs, David Beckham, Wayne Rooney, Paul Scholes, Eric Cantona ve Cristiano Ronaldo gibi yıldızların arasına girmeye aday olan Fernandes, oyun görüşü, orta sahadaki yaratıcılığı, pas yeteneği ve şutlarıyla dikkati çekiyor.

17 yaşında İtalya seyahati

Bruno Fernandes, futbol kariyerine yerel bir kulüp olan Infesta”da 2002″de başladı.

Porto”nun genç takımından teklif almasına rağmen Portekizli futbolcu, daha mütevazı bir takım olan Boavista”nın yolunu tuttu.

Boavista”daki 8 yılın ardından Pasteleira”ya kiralanan Bruno Fernandes, 17 yaşında 40 bin avro bonservis bedeliyle İtalya Serie B ekiplerinden Novara”ya transfer oldu.

Başlangıçta memleket hasreti çeken oyuncu, zamanla yeni ortamına uyum sağladı, İtalyanca öğrendi ve takımının yükselişine katkı sağladı.

2013″te Serie A takımlarından Udinese”ye transfer olan Bruno Fernandes, kariyerine daha sonra Sampdoria”da devam etti.

Bruno Fernandes, Haziran 2017″de, 21 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası”ndan döndükten sonra Sporting Lizbon”a 8,5 milyon avro artı bonuslar karşılığında beş yıllık sözleşmeyle katıldı.

Novara, Udinese ve Sampdoria”da forma giymesine rağmen kendisinden beklenen performansı sergileyemeyen Portekizli orta saha oyuncusu, Sporting Lizbon”da ise büyük çıkışa geçti.

Sporting Lizbon”da geçirdiği iki buçuk yıl boyunca 137 maçta 63 gol ve 50 asistlik performans sergileyen Bruno Fernandes, iki Portekiz Lig Kupası ve bir Portekiz Kupası olmak üzere üç kupa kazandı.

Kulübün kült kahramanı haline gelen Bruno Fernandes, 2019-2020″de sadece yarım sezon oynamasına rağmen Sporting Lizbon”da yılın oyuncusu ödülüne layık görüldü.

Performansıyla tüm dikkatleri üzerine çeken Bruno Fernandes, ilk UEFA Uluslar Ligi”ni kazanan Portekiz Milli Takımı”nın da bir parçasıydı.

2020″de Ada”ya transfer oldu

Norveçli teknik direktör Ole Gunnar Solskjaer”in gelişiyle eski şaşalı günlerine dönmeyi amaçlayan Manchester United, Bruno Fernandes”i 2020″de 55 milyon avro ve 25 milyon avro bonus karşılığında 5 yıllık sözleşmeyle kadrosuna kattı.

Cristiano Ronaldo, Nani ve Marcos Rojo transferlerinin ardından Bruno Fernandes, İngiliz ekibine katılan dördüncü Sporting Lizbonlu oyuncu oldu.

Transferi hakkında konuşan Bruno Fernandes, Manchester United”a olan sevgisinin Cristiano Ronaldo”yu izlediği dönemde başladığını ve o zamandan beri bu takıma büyük bir hayranlık duyduğunu belirtti.

Oyun stili olarak Ronaldo”ya ve Manchester United efsanesi Scholes”a benzetilen Bruno Fernandes, “Belki de Paul Scholes”a daha yakınım. Scholes, ceza sahası içinde olmayı seven, asist yapmayı seven, çok gol atmayı seven bir adamdı.” demişti.

Scholes”un dünyanın en iyi orta saha oyuncularından biri olduğunu belirten Portekizli futbolcu, Frank Lampard ve Steven Gerrard”a kıyasla Scholes”un diğerlerinden daha fazla fark yaratan bir oyuncu olduğunu ifade etmişti.

Bruno Fernandes, Manchester United”a imza attıktan sonra takıma hızla uyum sağladı ve 14 maçlık yenilmezlik serisinin parçası oldu. Portekizli futbolcu, bu süreçte 8 gol atıp 7 asist yaptı.

İngiltere”de ilklere imza attı

2019-2020 sezonunda şubat ayından itibaren oynamasına rağmen kulübün yılın oyuncusu ödülünü kazanan Bruno Fernandes, Haziran 2020″de ligde ayın oyuncusu ve ayın golü ödüllerini kazanan ilk İngiltere Premier Lig oyuncusu oldu.

Eylül ayında Portekizli futbolcu, Manchester United”ın kulübün bir önceki sezondaki en iyi oyuncusuna verilen “Sir Matt Busby yılın oyuncusu” ödülüne layık görüldü.

Bruno Fernandes, Cristiano Ronaldo”nun (2006-2007) ardından Premier Lig ayın oyuncusu ödüllerini arka arkaya kazanan ilk Manchester United futbolcusu oldu.

Attığı 8 golle 2019-2020 sezonunun UEFA Avrupa Ligi gol kralı olan Bruno Fernandes, 2020-2021 sezonunda takımının Avrupa Ligi finaline çıkmasının baş aktörlerinden biriydi.

Portekizli yıldız, Manchester United”daki ilk kupasını, 2023″te Carabao Kupası finalinde Newcastle United”ı 2-0 yendikleri maçta kaldırdı.

Geçen sezon ezeli rakibi Manchester City”yi 2-1″le geçen Manchester United”ın İngiltere Federasyon Kupası”nı (FA Cup) 8 yıl aradan sonra müzesine götürmesinde de baş aktörlerden olan Bruno Fernandes, takımının en önemli silahları arasında yer alıyor.

Portekiz Milli Takımı”nın vazgeçilmezleri arasındaki Bruno Fernandes, ülkesiyle 2019 UEFA Uluslar Ligi şampiyonluğunu kazandı.

Portekizli futbolcu, 2009-2010 sezonundan bu yana düzenlenen UEFA Avrupa Ligi”nde en çok gol atan oyuncular listesinde 24 golle 6. sırada yer alıyor.

Bruno Fernandes, şimdiye kadar Manchester United formasıyla 277 maçta 95 gol ve 81 asist üretti.

Birçok takma adın sahibi

Portekizli oyuncu, kariyeri boyunca birçok takma adla anıldı.

Sahalarda kısa ve tıknaz yapısıyla tanınan Bruno Fernandes”e “Cebolinha” (küçük soğan) lakabı takılmıştı.

Küçük yaşlarda İtalya”nın yolunu tutan oyuncu, Novara”daki macerasında taraftarlar tarafından “Maradona of Novara” ve “Mini Rui Costa” lakaplarıyla anıldı.

Bruno Fernandes, özellikle Manchester United”da penaltılarda çok güvenli ve etkili bir isim haline geldi. Bundan dolayı Portekizli futbolcu, “Penandes” lakabıyla popülerleşti.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Patlıcan kızartırken çok yağ çekmesin: Yağına 1 kaşık ekleyin! Hem çıtır hem hafif olsun

Patlıcan ile tencere yemeğinden kızartmasına, közlemesinden fırınlamasına pek çok çeşitli yemek hazırlanır. Lezzetiyle ve pratikliğiyle mutfaklarda oldukça tercih edilir. Patlıcan kızartmasını sevmeyen çok az kişi vardır. Tencere yemeğini sevmeyenler bile kızartmasına “hayır” diyemez.Patlıcan kızartırken en fazla yaşanan sorunlardan biri çok yağ çekmesidir. Pek çok kişi, “patlıcan kızartırken yağ çekmemesi için ne yapılır, patlıcan kızartmanın püf noktaları, karnıyarığın yağ çekmemesi için yöntemler” şeklinde araştırma yapıyor.Kızartma yağına ekleyeceğiniz bir kaşık malzeme ile patlıcanın çok yağ çekmesini engelleyebilirsiniz. Bu sayede patlıcanlarının hem çıtır hem de hafif olacak!PATLICAN KIZARTMASI YAĞ ÇEKMESİN DİYE NE YAPILIR?Hem sağlık hem de ekonomik açıdan kızartmaların çok yağ çekmesi istenmez. Uzmanların basit bir önerisi, yağ çekme sorununa çözüm olabilir.Kızartma yağına 1 kaşık mısır nişastası ekleyerek yağ çekmesini önleyebilirsiniz. Mısır nişastası yağ bağlayıcı bir özelliğe sahiptir. Dolayısıyla fazla yağı tutarak sebzenin içine girmesini önler. Bu sayede patlıcanlarının hem daha çıtır hem de daha hafif bir doku kazanır.Bu yöntem sadece patlıcan için değil, diğer tüm sebzeler için de uygulanabilir.İlginizi çekebilir:Yoğurdun sulanmaması için mayalarken ekleyin: Yoğurdunuz taş gibi olsunHamur işinin Osmanlıcası: Vetrika tarifi

Source: Meryem Üstün


“Sessizliği Kırmak: Kadınları İyileşme Sürecinde Güçlendirmek”

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı iş birliğiyle gerçekleştirilen forumda, kadınların bağımlılıklarla mücadelede karşılaştıkları zorluklar ele alınarak, çözüm yolları uluslararası kamuoyuyla paylaşıldı.New York Türkevi’nde geniş bir katılımla gerçekleşen etkinlikte, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin New York Başkonsolosu Büyükelçi Muhittin Ahmet Yazal, Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Sümeyye Ceylan, SESRIC Eğitim ve Teknik İş Birliği Direktörü Dr. Atilla Karaman ve alanında uzman isimler yer aldı. Yale Üniversitesi’nden Prof. Dr. Marc Potenza ve Prof. Dr. Hendrée E. Jones, Endrit Reka, Jan Ford ve Gulshan Akhundova gibi bağımlılıkla mücadelede öne çıkan uzmanlar da forumda görüşlerini paylaştı.“KADINLAR TEDAVİYE ERİŞME KONUSUNDA TOPLUMDAN DIŞLANABİLİYOR”Bu yılki forum, CSW69 kapsamında düzenlenen “Sessizliği Kırmak: Kadınları İyileşme Sürecinde Güçlendirmek” başlıklı yan etkinlik ile de öne çıktı. Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Sümeyye Ceylan bu oturumda yaptığı konuşmada, bağımlılık tedavisinde kadınlara özel yaklaşımlar ve uluslararası politika önerileri üzerine değerlendirmelerde bulundu.Kadınlarda bağımlılıkla mücadelenin hassas noktalarına değinen Genel Başkan Yardımcısı Ceylan, “Kadınlar, bağımlılık konusunda erkeklere nazaran biraz dezavantajlı konumda. Hem önleme hem de eğitimler ve bağımlı olduktan sonra tedaviye erişme konusunda toplumdan dışlanma gibi ciddi sıkıntılar yaşayabiliyor.” ifadesini kullandı.Ceylan, BM”de düzenlenen oturum sayesinde, Yeşilay”ın kadın bağımlılığını ve iyileştirme süreçlerini uluslararası bir platformda tanıtma fırsatı bulduğunu belirtti. Yeşilayın Türkiye”nin 81 ili ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dahil 105 noktada danışmanlık merkezlerinin bulunduğu bilgisini paylaşan Ceylan, bu merkezlerde ve 115 numaralı danışma hattı aracılığıyla kadınlara verilen hizmetleri uluslararası toplumla paylaşarak bu konuda “dünyada bir farkındalık yaratmaya” çalıştıklarını ifade etti.“DİĞER ÜLKELERE ÖRNEK OLACAK ÇOK GÜZEL MODELLER GELİŞTİRMİŞİZ”Ceylan, Yeşilayın, dünyada davranışsal ve kimyasal bağımlılıkların 5 türünde birden mücadele eden, hem önleme hem de rehabilitasyon ve danışmanlık yapan belki de tek sivil toplum kuruluşu olduğunu vurguladı.”Diğer ülkelerle bu hafta boyunca gerçekleştirdiğimiz işbirliklerimizde fark ettim ki, aslında çok büyük iş yapıyoruz. Ve diğer ülkelere örnek olacak çok güzel modeller geliştirmişiz.” diyen Ceylan, Yeşilay ekibinin Türkiye”de geliştirdiği modellerin dünyaya da faydalı olacak şekilde tanıtımını yapıyor olmanın “gurur verici” olduğunu söyledi.Kadınlara özel tedavi modelleri ele alındıÖte yandan, Yeşilay Uluslararası İş Birlikleri Müdürü Sedef Erçetin’in moderatörlüğünü üstlendiği forumda, bağımlılıkla mücadelede kadınlara özel tedavi modelleri geliştirmek amacıyla oluşturulan WFAR programı tanıtıldı. Yeşilay’ın bağımlılıktan kurtuluş sürecinde geliştirdiği YEDAM modeli hakkında da bilgi verildi.Etkinlikte ayrıca Yeşilay, farklı ülkelerden kadın sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği toplantıları gerçekleştirerek bağımlılıklarla mücadelede uluslararası ortaklıkları güçlendirme yönünde önemli adımlar attı.Türkevi”nin kabul salonunda forum kapsamında ayrıca Yeşilayın bağımlılıkla mücadele kapsamında karikatür ve çizimlerinin yer aldığı sergi açıldı.Yeşilay’dan Viyana”da Uyuşturucu ve Kumar Bağımlılığı Üzerine EtkinlikYeşilay ayrıca, 10-14 Mart tarihlerinde Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi tarafından Viyana”da düzenlenen 68. Uyuşturucu Maddeler Komisyonu çerçevesinde uyuşturucu ve kumar bağımlılığına yönelik sorunları ele alan etkinlikler gerçekleştirdi. Toplam 16 yan etkinlikte düzenleyici ve destekleyici olarak rol üstlenen Yeşilay, bu kapsamdaki sekiz oturuma ev sahipliği yaptı.Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Güllüoğlu”nun çevrim içi yer aldığı “Madde Kullanım Bozukluğu ve Kumar: Daha İyi Önleme ve Politika İçin Ortak Risklerle Mücadele” başlıklı programa Türkiye”nin Birleşmiş Milletler (BM) Viyana Ofisi Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Levent Eler”in yanı sıra davetliler katıldı.Güllüoğlu, küresel olarak çevrimiçi çeşitli kumar oyunlarının 85 milyar avro düzeyinde olduğunu belirterek, dünyadaki yetişkin nüfusun yarısının kumar oynadığına dikkati çekti. Avrupa”da 16 yaşındaki her 5 kişiden birinin kumar oyunlarına bulaştığını aktaran Güllüoğlu, bazı araştırmalara göre madde ve kumarın yol açtığı rahatsızlıkların paralellik göstermesinin bireyin ruh sağlığından kaynaklandığına işaret etti.Güllüoğlu, Yeşilay olarak bu alanda yaptıkları çalışmalar ve sonuç aldıkları yöntemlere ilişkin katılımcıları bilgilendirdi.Yeşilay, bağımlılıkla mücadelede küresel çapta yürüttüğü çalışmalarla toplumsal farkındalığı artırmaya ve uluslararası düzeyde güçlü iş birlikleri geliştirmeye devam edecek.

Source: Özgür Gündüz


Hamilelikte mezgit yenir mi?

Gebelik sürecinde beslenme, hem anne adayının sağlığı hem de bebeğin gelişimi açısından kritik bir öneme sahiptir. Balık, omega-3 yağ asitleri, protein ve çeşitli mineraller açısından zengin bir besin kaynağıdır. Ancak, bazı balık türleri yüksek cıva içeriği nedeniyle hamilelikte dikkatli tüketilmelidir. Mezgit, genellikle düşük cıva içeriği ve besleyici özellikleri nedeniyle önerilen balıklar arasındadır. Ancak, doğru şekilde tüketilmediğinde bazı riskler taşıyabilir. HAMİLELİKTE MEZGİT YENİR Mİ? Mezgit balığı, sağlıklı protein kaynaklarından biri olup, hamilelikte tüketilebilecek güvenli balıklar arasında yer alır. Ancak tüketirken bazı önemli noktalara dikkat edilmesi gerekir: Düşük cıva içeriğine sahiptir: Mezgit, diğer bazı büyük balık türlerine kıyasla daha düşük cıva içeriğine sahiptir ve bu nedenle hamilelikte güvenle tüketilebilir. Omega-3 bakımından zengindir: Bebek gelişimi için önemli olan omega-3 yağ asitlerini içerir, bu da beyin ve göz sağlığını destekler. Yüksek protein kaynağıdır: Anne adayının günlük protein ihtiyacını karşılamaya yardımcı olur ve kas yapısının korunmasına destek verir. D vitamini içerir: Kemik gelişimi ve bağışıklık sistemi için önemli olan D vitamini, mezgit tüketimiyle alınabilir. Sindirim dostudur: Hafif bir balık olması nedeniyle sindirimi kolaydır ve mide hassasiyeti olan anne adayları için ideal bir seçenektir. Bu faydalara rağmen, tüketim miktarı ve hazırlama şekli konusunda dikkatli olunmalıdır. GEBELİKTE MEZGİT YEMEK ZARARLI MI? Mezgit balığı, genellikle güvenli kabul edilse de, bazı durumlarda hamileler için risk oluşturabilir. İşte dikkat edilmesi gereken bazı hususlar: Yanlış pişirme yöntemleri risk oluşturabilir: Çiğ veya az pişmiş mezgit balığı tüketmek, parazit ve bakteri riski nedeniyle önerilmez. Aşırı tüketim önerilmez: Haftada 2 porsiyondan fazla tüketmek, vücutta fazla ağır metal birikimine neden olabilir. Alerjik reaksiyon riski: Daha önce balık veya deniz ürünlerine karşı alerjisi olan anne adaylarının dikkatli olması gerekir. Balığın tazeliği önemlidir: Bayat balık tüketmek gıda zehirlenmesine neden olabilir, bu yüzden güvenilir kaynaklardan taze balık temin edilmelidir. Yağlı soslarla tüketimden kaçınılmalıdır: Ağır soslar ve baharatlarla tüketilen mezgit, mide yanmasına yol açabilir. Bu nedenlerden dolayı, mezgit tüketirken dikkatli olunmalı ve güvenli pişirme yöntemleri tercih edilmelidir. HAMİLELER MEZGİT TÜKETİRKEN NELERE DİKKAT ETMELİDİR? Hamilelikte mezgit tüketimi, belirli kurallar çerçevesinde yapıldığında oldukça faydalıdır. İşte anne adaylarının dikkat etmesi gereken bazı noktalar: Haftada en fazla 2 porsiyon tüketilmelidir. Aşırıya kaçılmamalıdır. Çiğ veya az pişmiş balık tüketiminden kaçınılmalıdır. Taze ve güvenilir kaynaklardan alınan balık tercih edilmelidir. Kızartma yerine ızgara veya buğulama yöntemi tercih edilmelidir. Daha sağlıklı bir pişirme yöntemi tercih edilmelidir. Balığın fazla tuz veya baharatla tüketilmemesine dikkat edilmelidir. Aşırı tuz, gebelikte ödem riskini artırabilir. Balık tüketirken yanında bol lif içeren sebzeler tercih edilmelidir. Bu şekilde sindirim sistemi desteklenebilir. Bu kurallara dikkat edildiğinde, mezgit balığı hamilelik döneminde güvenle tüketilebilir. HAMİLELER İÇİN EN UYGUN BALIK TÜRLERİ Mezgit gibi düşük cıva içeren balıklar, hamileler için güvenlidir. İşte hamilelerin rahatlıkla tüketebileceği ve kaçınması gereken balık türleri: Tüketilebilecek balıklar: Mezgit Somon Alabalık Uskumru (düşük cıva içeren türleri) Sardalya Barbun Levrek (küçük boyutlu olanları) Kaçınılması gereken balıklar: Kılıç balığı (yüksek cıva içerir) Köpek balığı Orkinos (ton balığı) Büyük levrek ve kalkan balığı Derin su balıkları Çiftlik balıkları (bazı türlerinde ağır metal birikimi olabilir) Bu listeye dikkat edilerek balık tüketimi yapıldığında, hem anne hem de bebek sağlığı korunabilir. MEZGİT NASIL TÜKETİLMELİDİR? Hamilelikte mezgit tüketimi için en sağlıklı pişirme yöntemleri şunlardır: Izgara: Yağsız bir şekilde pişirilerek sağlıklı bir öğün elde edilebilir. Fırında buğulama: Sebzelerle birlikte pişirildiğinde hem lezzetli hem de besleyici olur. Buharda pişirme: Hafif ve sindirimi kolay bir balık yemeği için idealdir. Çorba şeklinde tüketim: Balık çorbası, bağışıklık sistemini güçlendirebilir ve mideyi rahatlatabilir. Hamilelikte mezgit tüketimi, düşük cıva içeriği ve yüksek besin değeri nedeniyle önerilen balık türleri arasında yer alır. Hamilelikte mezgit yenir mi? sorusunun cevabı, doğru miktarda ve uygun pişirme yöntemleriyle tüketildiğinde olumludur. Haftada 1-2 porsiyon taze, iyi pişirilmiş mezgit balığı, gebelikte güvenli ve faydalıdır. Ancak çiftlik balıklarından ve işlenmiş deniz ürünlerinden uzak durulmalı, aşırıya kaçılmamalıdır.

Source: Habertürk


Dünyanın en yaşlı ailesi! Uzun yaşamın sırrını böyle çözmüşler! Hayatları boyunca hep bu yemeği yemişler

Dünyanın en yaşlı ailesi uzun ve sağlıklı bir hayatın sırrını çözmüş! Günlük aktivitelerinden, beslenme dinamiklerine kadar birçok konuya önem gösteren İtalya”da yaşayan 9 kardeşi Melis ailesi toplam yaşları 818 ile Guinness Dünya Rekoru”na da girdi! İŞTE MELİS AİLESİNİN UZUN VE SAĞLIKLI YAŞAM SIRRI! BURADA İNSANLAR ORTALAMADAN DAHA UZUN YAŞIYOR Melis ailesinin kardeşleri 2023 yılında bir belgesel dizisinde yer aldılar. Yazar Dan Buettner”ın, aralarında Melis ailesinin de yaşamış olduğu İtalya”nın Sardunya Adası”nda bulunduğu “mavi bölge” isimli bölgeyi ziyareti konu alındı. Mavi bölge, insanların ortalama yaşam süresinden daha uzun yaşadığı iddia edilen bir bölgedir. Sardunya ise bu bölgelerin arasında en bilinenidir. Bu bölgede yaşayan Melis ailesi ise, 2012 yılında en uzun yaşama rekorunu kırarak Guinness Dünya Rekoru”na girmişlerdi. Aile ile ilgili yapılan araştırmalarda ise, her öğle yemeğinde aynı besini tükettikleri öğrenildi. Konu ile ilgili ise Uzman Buettner, Melis ailesinin her gün tüketmiş olduğu o besin hakkında konuştu. TÜM HAYATLARI BOYUNCA YEMİŞLER Melis ailesi, bitki bazı ve vitamin açısından son derece zengin bir besin tüketimini tercih etmişler. Buettner, yemeğin ne olduğunu açıklarken ailenin her öğle yemeklerinde bunu tükettiklerinden bahsetti. Ekşi mayalı ekmek ve üç fasulyeli minestrone çorbası. Buettner, “Her zaman üç fasulyesi olurdu; bir nohut, bir benekli fasulye ve bir de beyaz fasulye.” dedi. UZUN VE SAĞLIKLI YAŞAMIN SIRRI Diyetisyen Samantha Cassetty Cassetty, ise uzun ve sağlıklı yaşam süren insanların düzenli olarak fasulye tükettiklerinden bahsetti. Melis ailesinin hazırlamış olduğu bu çorbada ise, üç çeşit fasulye ve çok sayıda sebze bulunuyor. İçeriğindeki gıdalardan dolayı bağırsak sağlığı da destekleniyor. Uzman bu durum ile ilgili, sağlıklı bir bağırsağa sahip olmanın daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürme olasılığını artırdığını söyledi. BU ÇORBA NEDEN BU KADAR SAĞLIKLI? Protein ve lif açısından zengin olan fasulyelerden oluşur. Aynı zamanda folat, magnezyum ve B6 vitamini gibi mikro besinlerin iyi bir kaynağı olması nedeniyle adeta bir besin deposudur. MELİS AİLESİ GÜNÜMÜZDE NEREDE? Kasabanın en uzun süre hayatta kalan vatandaşlarından biri olduğu söylenen Consolata Melis, 2015 yılında 108 yaşındayken vefat etti. Consolata Melis, 9 kişilik ailenin en büyüğüdür. Kız kardeşi Claudina 2016 yılında 103 yaşında, Maria 100 yaşında ve Antonio 97 yaşında vefat etti. MİNESTRONE ÇORBASI TARİFİ İtalya”dan sofralarınıza gelecek olan enfes bir lezzet ile karşınızdayız. İçerisindeki malzemelerden dolayı sağlığa son derece faydalı olan bu çorba tarifinde verilen ölçüler 5 kişilik olacak şekilde yazılmıştır. Deneyenlere şimdiden afiyet olsun. Malzemeler: Bir adet büyük boy kuru soğan İki diş sarımsak Dört yemek kaşığı zeytinyağı Bir yemek kaşığı domates salçası Bir adet orta boy kabak Bir adet orta boy havuç Bir adet orta boy patates Üç dal kereviz sapı Beş adet taze fasulye ya da bakla 100 gram karnabahar Bir dal pırasa Dört dal fesleğen Beş su bardağı sıcak tavuk suyu Yarım su bardağı Meksika fasulyesi Bir su bardağı boncuk makarna Bir çay kaşığı tuz Yarım çay kaşığı taze çekilmiş tane karabiber Servis için üzerine: 1/4 su bardağı iri rendelenmiş parmesan peyniri Yapılışı: İlk olarak kuru soğanı küçük parçalar haline gelecek şekilde doğrayın. Sarımsakların ise kabuklarını soyun ve elinizi kesmemeye dikkat ederek bıçağın tersiyle ezip ince ince doğrayın. Patateslerin kabuklarını soyun ve iri küpler halinde doğrayın. Kabak ve havuçları da patateslere uyumlu olacak şekilde kesin. Bol suda yıkanmış olan kereviz sapları ve pırasayı ince ince doğrayın. Karnabaharın ise küçük çiçeklere ayırın. Kılçık kısımlarını temizlemiş olduğunuz taze fasulye ya da baklaları iri parçalar haline getirin ve fesleğen yapraklarını da ayıklayın. Zeytinyağını derin bir tencerenin içerisinde kızdırın. Küçük parçalar halinde doğranmış olan kuru soğanı ekleyerek hafif rnk alana kadar soteleyin. Sarımsakları da içerisine ekleyip karıştırın. Ardından domates salçasını da ekleyip bir süre daha kavurun. Aralıklar halinde karıştırın ve doğranmış havuç, karnabahar, suda bekletilen Meksika fasulyesi, kereviz sapı, patates, kabak, taze fasulye ve pırasayı tencerenin içerisine alın. Sebzelerin üzerini 2-3 parmak geçecek kadar sıcak tavuk suyunu ekleyip ve 15-20 dakika kadar daha pişirin. Sonrasında ise servis ederken isterseniz üzerine iri rendelenmiş parmesan peyniri ekleyebilirsiniz.

Source: Sabah


Hamilelikte tantuni yenir mi?

Gebelik sürecinde beslenme, hem annenin sağlığını hem de bebeğin gelişimini doğrudan etkileyen faktörlerden biridir. Bu süreçte tüketilen gıdaların içeriği, hijyenik olup olmadığı ve sindirimi kolay olup olmadığı gibi birçok faktör göz önünde bulundurulmalıdır. Tantuni, ince doğranmış etin sacda pişirilmesi ve baharatlarla harmanlanmasıyla hazırlanan lezzetli bir yemektir. Ancak, içeriğindeki yağ, baharat ve kullanılan etin kalitesi nedeniyle hamileler açısından bazı soru işaretleri doğurabilir. Peki, hamileler tantuni tüketebilir mi? HAMİLELİKTE TANTUNİ YENİR Mİ? Tantuni, protein açısından zengin ve besleyici bir yemek olsa da, hamilelik döneminde tüketirken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır: Yüksek protein içerir: Kas gelişimi ve dokuların onarımı için önemlidir. Demir kaynağıdır: Kırmızı etle yapıldığında kansızlık riskini azaltabilir. Baharat miktarı mideyi rahatsız edebilir: Aşırı baharat kullanımı reflü ve mide yanmasına neden olabilir. Yağ oranı yüksektir: Kızartılmış veya fazla yağ içeren tantuni mide sorunlarını tetikleyebilir. Hijyen kurallarına uyulmalıdır: Dışarıda satılan tantuninin temiz koşullarda hazırlanmış olması gerekir. Bu nedenlerden dolayı, hamileler tantuni tüketirken dikkatli olmalı ve aşırıya kaçmamalıdır. GEBELİKTE TANTUNİ YEMEK ZARARLI MI? Tantuni, bazı durumlarda hamileler için risk oluşturabilir. İşte dikkat edilmesi gereken olası zararları: Fazla baharat mide yanmasına yol açabilir. Hamilelik döneminde mide hassasiyeti artar ve fazla baharat rahatsızlığa neden olabilir. Yüksek yağ oranı sindirimi zorlaştırabilir. Fazla yağlı yiyecekler mide ve bağırsaklarda şişkinliğe neden olabilir. Gıda zehirlenmesi riski taşır. Tantuni, çiğ veya iyi pişmemiş et içerdiğinde bakteri riski oluşturabilir. Tuz oranı yüksektir. Aşırı tuz tüketimi gebelikte ödem oluşumuna yol açabilir. Hijyenik olmayan ortamlarda hazırlandığında sağlık riski oluşturur. Dışarıdan alınan tantuninin güvenilir bir yerden temin edilmesi gerekir. Bu risklerden korunmak için, hamileler tantuniyi evde yapmayı tercih edebilir ya da güvenilir restoranlardan tüketmelidir. HAMİLELER TANTUNİ TÜKETİRKEN NELERE DİKKAT ETMELİDİR? Hamilelikte tantuni tüketimi, bazı önlemler alındığında daha güvenli hale gelebilir. İşte dikkat edilmesi gereken noktalar: Tantuniyi güvenilir yerlerden temin edin. Hijyen kurallarına uyulan yerlerde hazırlanmış olmasına özen gösterin. Baharat kullanımını sınırlayın. Fazla baharat tüketimi mide rahatsızlıklarına yol açabilir. Aşırı yağlı tüketmeyin. Tantuniyi yağsız veya az yağlı pişirmek daha sağlıklı bir tercih olacaktır. İyi pişirilmiş olduğundan emin olun. Çiğ veya az pişmiş et gıda zehirlenmesine yol açabilir. Yanında hafif yiyecekler tercih edin. Bol sebze ve yoğurt ile tüketmek sindirimi kolaylaştırabilir. Bu kurallara dikkat edildiğinde, tantuni hamileler için daha güvenli bir yemek haline gelebilir. HAMİLELER İÇİN DAHA SAĞLIKLI ALTERNATİFLER Tantuni tüketmek istemeyen veya alternatif arayan hamileler için sağlıklı seçenekler şunlardır: Izgara tavuk veya hindi – Protein açısından zengin ve sindirimi kolaydır. Sebzeli dürümler – Lif açısından zengin ve hafif bir alternatiftir. Ev yapımı tantuni – Daha az yağlı ve hijyenik koşullarda hazırlanabilir. Fırında pişmiş kırmızı et yemekleri – Tantuniye benzer lezzet sunabilir ve sindirimi daha kolaydır. Bu alternatifler, hem hamilelikte güvenli hem de besleyici tercihler olabilir. TANTUNİ NASIL SAĞLIKLI HAZIRLANMALIDIR? Eğer tantuni tüketmek istiyorsanız, bunu daha sağlıklı bir hale getirmek mümkündür. İşte sağlıklı tantuni tarifi için bazı ipuçları: Yağ oranını azaltın. Tantuniyi mümkün olduğunca az yağ kullanarak pişirin. Baharat miktarını sınırlayın. Baharatları aşırı kullanmaktan kaçının. Tam buğday ekmeği tercih edin. Lif oranı yüksek ekmekler sindirimi destekleyebilir. Bol sebzeyle tüketin. Marul, domates ve yoğurt ekleyerek daha sağlıklı bir öğün haline getirebilirsiniz. Hamilelikte tantuni tüketimi, doğru şartlarda yapıldığında güvenli olabilir. Hamilelikte tantuni yenir mi? sorusunun cevabı, tüketim şekline bağlıdır. Aşırı yağlı, baharatlı ve hijyenik olmayan tantunilerden kaçınılmalı, daha sağlıklı ve iyi pişirilmiş seçenekler tercih edilmelidir. Eğer dışarıdan tüketilecekse, güvenilir restoranlar tercih edilmeli veya evde hazırlanarak sağlıklı bir şekilde tüketilmelidir. Anne adaylarının beslenmelerine dikkat etmeleri, gebelik sürecinin sağlıklı geçmesi açısından büyük önem taşır.

Source: Habertürk


İzmir Körfezi”ndeki kirliliğin çözümü için midyelerle bilimsel çalışma yapıldı

Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi, Konak İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ile İzmir Kalkınma Ajansı işbirliğinde, midyelerin biyolojik arıtma özelliğine ilişkin proje hayata geçirildi.

Proje kapsamındaki çalışmalarda, Alsancak Limanı arkasında kirliliğin yoğun olduğu 25 metrekarelik bir alanda platform kuruldu. Bu alana fileler içerisinde “Mytilus galloprovincialis” cinsi kara midyeleri bırakılarak denize sarkıtıldı.

Yaklaşık bir yıl süren takibin ardından elde edilen verilerde, midyelerin sudaki partikül madde ve klorofil seviyelerini düşürdüğü, böylece su kalitesinde belirgin iyileşme sağlandığı tespit edildi.

Projenin koordinatörü Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aynur Lök, AA muhabirine, suyu süzerek beslenen midyenin ortamda bulunan her türlü partikülü bünyesine aldığını söyledi.

Midyenin kullanabileceği partikülü ete ve kabuğa dönüştürdüğünü, kullanamayacağını ise dışkıyla tekrar suya bıraktığını vurgulayan Lök, şöyle konuştu:

“Kara midye, kıyılarımızda rahatlıkla görebileceğimiz, adaptasyon problemi yaşamayacağımız bir tür. Kara midye, farklı orandaki sıcaklığa, tuzluluğa, deniz koşullarına uyum sağlayabiliyor. Filtrasyon açısından oldukça yüksek kapasiteye sahip. Yaklaşık 5-6 santimetre büyüklükteki bir kara midyesi, saatte 30 litreye kadar suyu filtre edebiliyor. Bu nedenle midyeleri, denizin süpürgeleri olarak tanımlayabiliriz. Yürüttüğümüz bu çalışmada midyelerin biyolojik filtre özelliklerinden yararlanarak, kirlenmiş deniz suyundaki partikül madde yükünü azaltılabileceğini gözlemledik. Midyelerimizi sahaya koyduğumuzda saatler içerisinde midye olmayan alana kıyasla klorofil ve toplam partikül madde açısından 2-2,5 kata varan indirgeme yaptığı, suyu berraklaştırdığı görüldü.”

“Çalışma yürüttüğümüz alanda canlı sayısı da arttı”

Prof. Dr. Lök, midye platformu bulunan alanda görüş mesafesinin 120 santimetreye çıktığını, diğer bölgede ise bunun 50 santimetreyle sınırlı kaldığını dile getirdi.

Platform alanda kaldıkça suyun kalitesindeki iyileşmenin devam ettiğini anlatan Prof. Dr. Lök, “Çalışma yürüttüğümüz alanda canlı sayısı da arttı. Böylelikle biyoçeşitliliğe olumlu etkisi oldu. Midye filelerinin olduğu halatları denize sarkıttığınızda balık yavruları ve bazı balıkların saklanabileceği alanları yaratıyorsunuz. Bu midyeleri tüketen balıklar için bir besin kaynağı oluşturuyorsunuz. Midye kabuklarının üzerine tutunan makro algleri, yosunları ya da kıyıda taşların üzerinde gördüğümüz beyazımsı balanusları, poliketleri görüyoruz. Bunlar da suyu filtre ederler. Aslında platformu koyduğumuzda biz midyeyle sonuç alırken oraya gelen bu canlılar da olumlu etkiyi katlıyor.” diye konuştu.

Lök, burada kullanılan midyelerin kirli suda beslendiği için kesinlikle tüketilmemesi gerektiğini kaydetti.

Körfezdeki kirliliğin en önemli adımının bu sorunu oluşturan faktörün önünün kesilmesi olduğuna işaret eden Lök, “Proje sonuçlarına baktığımızda aslında etkili rakamlarla karşılaştık. Alanda 2 ila 2,5 katı partikülde indirgeme söz konusu. Bu tür platformların planlanması mutlaka İzmir Körfezi”ne olumlu etkiler sağlayacaktır. İzmir Körfezi gibi iyileştirilmesi düşünülen alanlara mutlaka olumlu etkisi olacak. Bu tür uygulamaların yurt dışı örnekleri bulunmaktadır. Sistemin mutlaka kontrollü olması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Kırlentlerin içine bu baharatı yerleştirin: Evinizin atmosferi değişsin!

Her evin kendine ait bir kokusu vardır. Kimi evler iyi havalandırılmadığı için ağır kokarken, kimi evlerde mis gibi kokusu ile hafızalarda kalır. Siz de evinizdeki atmosferi değiştirerek, basit bir hile ile mis gibi kokmasını sağlayabilirsiniz. Evet, doğru duydunuz! Kırlentlerin içine yerleştireceğiniz bu ucuz baharatlar ile evinizin atmosferini anında değiştirebileceksiniz. Ve eviniz, misafirlerinizin hafızasında her zaman ferah kokusuyla hatırlanacak.Temiz Ev Güzel KokarKoku, insan hafızasında en zor unutulan şeylerden bir tanesidir. Anılarımızın üstünden yıllar geçse, koku hafızamız asla körelmez ve yıllar sonra bile tanıdık bir kokuyla bizi geçmişe götürebilir. Evinizin atmosferi her ne kadar eşya ve görsel dekorasyonla bağlantılı olsa da, güzel kokan bir ev her zaman temiz bir ev hissiyatı verir.İyi havalandırılamayan evler zamanla ağır bir kokuya sahip olur. Oda parfümleri koku için bir çözüm olsa da bir süre sonra etkisini kaybederek, ortamın ağır kokusuyla birleşir ve rahatsız edici bir hal alabilir. Ancak, kırlentlerin içine yerleştireceğiniz bu doğal baharatlar ile evinizin her daim güzel kokmasını sağlayacak ve misafirlerinizi etkileyebileceksiniz.Tarçın ve Karanfil: Hem Doğal Hem EtkiliEvinizde uzun süreler kalıcı olmasını istediğiniz doğal bir koku arıyorsanız, doğru yerdesiniz! Tarçın ve karanfil sizin için mükemmel bir tercih olabilir. Küçük tül keselerin içerisine birkaç çubuk tarçın ve bir avuç karanfil koyarak ağızlarını sıkıca kapatın ve bunu kırlentlerin içerisine yerleştirin. Bu yöntem, evinizin içerisindeki kötü kokuları hapsederek, ortama sıcak ve odunsu bir koku salınmasına neden olacaktır.Eğer karanfil ve tarçın kokusundan haz etmiyorsanız, lavanta da size bir alternatif olabilir. Aynı şekilde bir tül kese içerisine kurutulmuş lavanta çiçeklerini koyarak kırlentlerinizin içerisine yerleştirebilir ve evinizin günlerce çabasız bir şekilde mis gibi lavanta kokmasını sağlayabilirsiniz.Doğal Esanslarla Kolayca Koku YayınDaha farklı kokular seviyorsanız, bir pamuğun üzerine kokusunu sevdiğiniz esansiyel yağlardan birkaç damla damlatarak yine bir keseye koyabilir ve ardından bu keseyi kırlentlerinizin içerisine yerleştirebilirsiniz. Kırlentlerin içerisine yerleştireceğiniz bu basit ve doğal malzemeler ile evinizin her zaman taze ve güzel kokmasını sağlayacak ve tüm gün rahatlatıcı bir atmosfer içerisinde olacaksınız.İlginizi çekebilir;Muhtemelen bilmediğiniz tarçının farklı kullanım alanlarıSadece hoş koku yaymıyor! Kış aylarında petek üzerine portakal koymak ne işe yarar?Parfümün kalıcılığını arttırmak için ne yapmalı? Bu yöntem ile parfüm kokunuz gün boyunca kalacak

Source: Elif Kocalı