Kayyum yönetiminden Mungan’a engelleme
Boğaziçi Üniversitesi’ninkayyum yönetimi,psikolojibölümündenocak ayındaistifa edenDoç. Dr. EsraMungan’ın 27 Mart’taGüney Kampüs’teöğrencilerle biraraya gelerek izinsizeylem ve gösterilerekatıldığı iddiasıylakampüse girişini beşyıl süreyle yasaklandı.Mungan, “Bedenimizi,fikirlerimizi,hayallerimizipasifize edemezler.Üniversitelerihapishanelereçevirdiler ama bilim,düşünce veakademiküretim dörtduvar arasınahapsedilemez”dedi.Mungan,“Öğrencilerbenimle biraraya gelmekistediklerini söylediler.Başta kampüse adımatmak istemediğimidüşündüm çünkü okampüs özgürleşenekadar girmeme gibi biryeminim vardı. Amaiçinde bulunduğumuzkoşullarda, öğrencilerbu kadar büyük baskıaltındayken onlarladayanışmanın öneminigöz ardı edemezdim”diye konuştu.
Source: Ufuk Sepetci
Genç müzisyenden uluslararası başarı
11 yaşında Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nda solist kemancı olarak sahne alarak dikkatleri üzerine çeken Kıvanç, 12 yaşında Moskova’daki Grand Fest International Music Competition’da kendi yaş grubunda birincilik kazandı ve uluslararası alanda Türkiye’yi başarıyla temsil etti.
Kemanın yanı sıra piyano ve bateri çalabilen Kıvanç, bateri alanındaki yeteneğini de kanıtlayarak 12 yaşında University of West London tarafından düzenlenen London College of Music Examinations’da “Drum Kit Grade 8” seviyesini başarıyla tamamladı. Bu başarısıyla dünyada bu seviyeye ulaşan en genç müzisyenlerden biri oldu. Genç yetenek, Bursa Uludağ Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda eğitimine devam ediyor.
Source: Haber Merkezi
Boykot
Farklı sol örgütlere mensup örgüt elemanları üniversiteleri basar, amfilere ders dinlemeye doluşmuş masum gençleri baskı, yıldırma ve korkutma ile zorla ortamdan çıkartırlardı.Neymiş; ‘boykot’ yapıyorlarmış!Bu şekilde ‘eğitim’ hakları terörize hareketlerle ellerinden alınan birçok genç okullarından soğudu, uzaklaştı ve geleceklerini kurtaramadan eğitimlerinden vazgeçtiler.Kimi mesleksiz kaldı, kimi de eksik doktor, eksik avukat, eksik mühendis oldu.Bugün 68’liler ve daha çok 78’liler denen kuşakların ‘diplomalı’ olsalar bile neden bazı ‘algı kalitelerinden’ mahrum oldukları hep o boykotlarda yatar. 28 Şubat apoletli zulüm döneminde zamanın medya organlarında çarşaf çarşaf listeler yayımlanırdı. Sakıncalı şirketler ve markalar halka gösterilirdi!Kime göre ve neden sakıncalı?Yerli sermayeye ait, bulundukları merkezlerde iş imkânı üreten, bölgeye katkı o sağlayan o yerli ve milli holdingler, o bisküvi, o sucuk, o kâğıt, o kereste fabrikaları kime ya da kimlere, nasıl zarar veriyordu ki ‘boykot’ ediliyordu?Yurtdışındaki çalışkan ‘gurbetçilerden’ kaynak sağlayan, fayda doğurma çabasında olan o şirketler, devlete ‘sızmış’ anti-milli hainler eliyle zora sokuldular, bazıları yok edildiler.Bugün daha fazla sanayi, daha fazla yerli sermaye, daha fazla istihdam olabilirdi. Olmadıysa kaynağı o boykot sevici anti-milli işbirlikçi hainlerde arayacaksınız. Ya bugün?İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kibir ve ihtiras abidesi (görevden uzaklaştırılan) Başkanının, suçlarını örtbas etme çabasıyla ülkeyi erkenden ‘kaosa’ sürükleme çabası başımıza dertler açmaya devam ediyor.Ekonomik istikrar yolunda başarıyla uygulanan program özellikle ‘aparat akıl’ tarafından sabote ediliyor, meydanlarda çoğunluğu tarihten bihaber, gerçekleri sorgulama olgunluğundan uzak gençler öne sürülüyor, kolluk kuvvetleriyle çatıştırılıyor. Ve bu gençlerin aileleri de duruma sessiz, hatta çaresiz kalıyor.Devlet ile çatışmayı şaka zanneden bir kitle aklınca meydan baskısıyla, suç örgütü iddialarını siyasi tasfiye iddiasına devşirebileceğini zannediyor. Gelinen ‘yalpalayan’ şaşkın ördek aklı ile de boykot listeleri yayınlıyor, ‘ayy pardon’ diyerek bazılarını çıkartıyor, halkın tercihine baskı ile yön veriyor.Bu kafa hep aynıydı, aynıdır. Yapmaya değil yıkmaya, var etmeye değil yok etmeye, yol açmaya değil tıkamaya, kolaylaştırmaya değil engellemeye odaklıdır. Ne köprü yaptırtır ne yol açtırtır ne hastane ne havalimanı inşa ettirtir. Yapanlara teşekkür etmez, nimetlerden faydalanır ama şükretmez.Boykot ettirdikleri işletmelerin bir kısmında çalışanlar üstelik belki de meydanlarda eylemlere katılan garsonlar… O işletmelerin bir kısmı ise ‘franchise’ olan bayiler…Vandal kafası taşıyan, markaları boykot eden ve hatta gidip o mekanlardaki müşterileri taciz eden bu kişilerin tamamı, o emri verenden gidip mekân basana dek hepsi suçludur, ekonomik tetikçidir. Şahsen o işletmelerin yerinde olsaydım, böyle bir haksızlığa uğrasam, iş kaybımı belgeler ve beni boykot ettirtene ticari tazminat davası açardım. Açmalıdırlar!Ben o işletmelerde, üniversiteli olarak çalışan bir genç olsaydım, işimi kaybedip sıkıntıya düştüğüm için gider bu ‘ekonomik teröristlerin’ il başkanlığı ve genel merkezi önünde bu ‘küresel işbirlikçileri’ protesto ederdim.Slogan doğru: ‘Susma sustukça sıra sana gelecek.’Bu kafa hep azgın azınlık olmuştur!
Source: Fuat Bol
Tatile geldi, balemizin yıldızlarından biri oldu
William Shakespeare’in klasik aşk trajedisinden uyarlanan, Sergey Prokofyev’in müziğiyle ölümsüzleşen ‘Romeo ve Juliet’ klasik bale repertuvarında hem koreografik zenginliği hem de müzikal derinliğiyle özel bir yere sahip. İki düşman ailenin çocukları arasında filizlenen imkânsız bir aşkın hikâyesini anlatan bu başyapıt İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından Ricardo Amarante’nin özel koreografisi ve Zdravko Lazarov şefliğinde Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) yaklaşık 20 yıl sonra, geçen hafta prömiyer yaptı. Berfu Elmas ve Batur Büklü’nün Romeo ve Juliet’i başarıyla canlandırdığı eser izleyiciye sürükleyici bir hikâye sunuyor. Sahneye adım attığı anda hem dansı hem de mimikleriyle dikkat çeken dansçılardan biriyse Romeo’nun en yakın arkadaşı Mercutio’yu canlandıran, 22 yaşındaki, Moldova kökenli, Avustralyalı bale dansçısı Matthew Solovieff. Mercutio rolünün yanı sıra nisan ve mayıs aylarında dönüşümlü olarak Romeo’yu da canlandıracak olan Solovieff, ‘Romeo ve Juliet’ temsili sonrası sorularımızı yanıtladı. – Baleyle nasıl tanıştın? Ailende bale yapan var mıydı?Ailemde baleyle ilgilenen hiç kimse yoktu. Ama Avustralya’ya taşındığımızda ailem bir bale gösterisi izlemeye gidecekti. O zamanlar 6 yaşımdaydım. “Ben de görmek istiyorum” dedim. “Sen iki dakika yerinde duramıyorsun, nasıl bale izleyeceksin” diye karşı çıktılar. Ama ısrar ettim. Sonunda oturup bütün gösteriyi izledim, bayıldım! O gün anneme “Ben bale yapmak istiyorum” dedim. Öyle başladı her şey ve şimdi buradayım.- Neden İstanbul’a gelmeyi tercih ettin? Özel bir sebebi var mı?İstanbul’a gelmeden önce Sırbistan’daydım. Orada birlikte çalıştığım, en yakın arkadaşım bir Türktü, adı Ardis (Kanat Tekkanat). 10 günlük bir tatilimiz vardı ve bana “İstanbul’a gel, sana şehri göstermek istiyorum. İstanbul çok güzel bir yer” dedi. Daha önce hiç gitmemiştim. Gelip görünce şehre âşık oldum. Gerçekten büyüleyici bir yer. Bazı yerleri bana Avustralya’yı, bazı yerleri Paris’i hatırlattı. Sonra buradaki topluluktan bana birkaç ders verme teklifi geldi. Memnuniyetle kabul ettim. Derse geldim, topluluğun sanat yönetmeniyle tanıştım. O da beni güçlü bir dansçı olarak gördüğünü söyledi ve eğer ilgilenirsem bana yardımcı olabileceğini belirtti. Ben de 1,5 yıl sonra buradayım.- AKM’de yeni bir ekiple sahneye çıkmak nasıl bir his?Açıkçası muhteşem bir his. Sahne çok büyük. Bazen biraz korkutucu olabiliyor. Çünkü son 1,5 yıldır daha küçük, seyirciyle daha iç içe sahnelerde dans etmeye alışmıştım. Sonra birden AKM’ye geldim ve kendimi 2 bin kişilik bir salonun karşısında buldum. Her detayla ilgilenen o kadar çok insan var ki… Mesela sahne değiştiğinde bir anda 50 kişi girip çıkıyor, hepsi görevini büyük bir titizlikle yapıyor. ‘FUTBOLU TAKİP EDİYORUM’- ‘Romeo ve Juliet’ balesinde nasıl bir karakteri canlandırıyorsun?Ben Mercutio’yu oynuyorum. Romeo’nun en yakın arkadaşı, aynı zamanda Benvolio’nun da dostu. Montague ailesinin ukala ve kendine fazlaca güvenen karakteri diyebiliriz. Kılıç kullanmakta iyi olduğunu ve kadınlar üzerindeki etkisini biliyor. Biraz çapkın ve fırlama. ‘Şakacı’ bir karakter ama aynı zamanda biraz garip, yanlış anlaşılan biri. Bu aşırı özgüveni yüzünden de sonunda ölüyor.- Provalar dışında nasıl bir hazırlık sürecin oluyor?Shakespeare’i çok seviyorum. ‘Romeo ve Juliet’ de en sevdiğim eserlerinden biri. Hikâyeyi baştan sona çok iyi biliyorum. Hatta küçükken ‘Romeo ve Juliet’ balesinde ufak bir rol canlandırmıştım. Bu yapımda olacağımı duyduğumda neredeyse tüm ‘Romeo ve Juliet’ bale versiyonlarını ve sinema filmlerini izledim. Baz Luhrmann’ın yönettiği Leonardo DiCaprio’nun oynadığı o meşhur filmi, hatta ‘West Side Story’yi de izledim. O da ‘Romeo ve Juliet’ten ilham almış çok güzel bir hikâye. Mercutio’yu anlamaya çalışırken bu farklı uyarlamalarda karakter nasıl yorumlanmış, ne gibi detaylar öne çıkmış onlara baktım. Her birinden bana ilham verecek şeyleri alıp kendi Mercutio’mu yaratmaya çalıştım.- Başka nelerle ilgileniyorsun?Eskiden dövüş sanatlarını yakından takip ederdim, özellikle jiu-jitsu’yla ilgilendim, şimdi zamanım kalmıyor. Türkiye’de futbolu takip ediyorum. Modern dansı, özellikle çağdaş dansı seviyorum. Sanat galerilerini geziyorum. Operadan rock’a müzik hayatımın vazgeçilmezi. Bir yandan da eğitimime devam ediyorum.- Ne eğitimi alıyorsun?Avustralya Üniversitesi’nden çevrimiçi olarak hukuk eğitimi görüyorum. Bale kariyerim bittikten sonra bale dünyasında, hukuki alanda çalışmak istiyorum. Dansçı ve koreografların hakları, çalışma koşulları gibi konularla ilgilenmeyi çok isterim.- Bale kariyerini ne kadar sürdürmeyi planlıyorsun?40’larına kadar dans edebilmek harika olurdu ama bale böyle bir meslek değil. Bazen 30’unda vücut ‘artık yeter’ diyor, bazen 40’ında hâlâ sahnede olabiliyorsun. Yani ne zaman bırakacağımı şimdiden kestirmek zor. ‘TAN SAĞTÜRK’ÜN GİRİŞİMİYLE TELİF SORUNU ÇÖZÜLDÜ’20 yıl sonra ilk kez yeniden sahnelenen ‘Romeo ve Juliet’ balesinin perde arkasındaki ilginç hikâyeyi İstanbul Devlet Opera ve Balesi orkestra şefi İbrahim Yazıcı şu sözlerle anlatıyor: “2005’te Ankara Devlet Opera ve Balesi ‘Romeo ve Juliet’, ‘İlkbahar Tangosu’ ve Bizet-Shchedrin’in ‘Carmen’ eserini sahneye koymuştu. Birçok temsil yapıldı. Ancak bir süre sonra eserlerin notalarını yayımlayan Sikorski firması, telif sahibi olduğunu, izin alınmadan veya gerekli telif ücreti ödenmeden sahneye konan eserin temsillerinin durdurulmasını talep etti. Konu yargıya taşındı. Sonuç olarak Devlet Opera ve Balesi 120 bin euro tutarında ceza aldı. Bu telif sorunu çözülene kadar Prokofyev, Şostakoviç, Haçaturyan gibi bestecilerin eserleri, dolayısıyla ‘Romeo ve Juliet’ tam 20 yıl boyunca Devlet Opera ve Balesi sahnesinde izleyiciyle buluşamadı. Bu kronikleşmiş sorun Tan Sağtürk’ün girişimiyle çözüldü.”
Source: Hurriyet.com.tr
İmam hatipli gençler dünya şampiyonu oldu
İstanbul Bahçelievler 15 Temmuz Şehitleri Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerinden oluşan “Team Robotics” takımı, Kanada”da düzenlenen robot yarışmasında (FIRA Canada 2025) dünya şampiyonu oldu. Kanada”daki uluslararası yarışmaya davet edilen Team Robotics, “Hurocup Sprint” ve “Mission Impossible” kategorilerinde dünya şampiyonluğu, “DRC Explorer” ve “Wheeled All Sports” kategorilerinde ise dünya ikinciliği elde etti. YAPAY ZEKÂ İŞLEMCİLİ Bahçelievler 15 Temmuz Şehitleri Anadolu İmam Hatip Lisesi Teknoloji Bölümü Koordinatörü Mahmut Sami Başarıcı, okullarının vizyonunun uluslararası robot yarışmalarında boy göstermek, tecrübe edinmek, derece ve kupalar kazanmak olduğunu söyledi. Başarıcı, şöyle devam etti: “Yapay zekâ temalı robotlarımızın tamamı, ileriye dönük projelerde kullanılabilecek düzeyde alt projeler içeriyor. Dünya şampiyonu olduğumuz “Hurocup” robotumuzun temel görevi, 3 metrelik alanda düz şekilde koşu yapması, çizgilerin dışına çıkmaması ve bitirdikten sonra bitiş çizgisinden de 2-3 adım geriye doğru gelmesidir. Bunu tamamen görüntü işlemeyle ve yapay zekâyla yapıyoruz.
Source: Sabah
AK Parti Sözcüsü Çelik”ten, Harvard CMES Müdürü Prof. Dr. Kafadar ve yardımcısının görevlerinden alınmasına tepki
Çelik sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Harvard Üniversitesi yönetiminin, CMES”de yapılan çalışmaları, anti-semitizm olarak adlandırmasının, bilimsel düşünceye açık bir saldırı olduğunu belirtti.
Üniversitelerin ve akademik düşüncenin küresel düzeyde siyonist saldırganlığın hedefinde olduğuna işaret eden Ömer Çelik, şunları kaydetti:
“Netanyahu ve şebekesinin saldırganlığı ile soykırım suçlarının eleştirilmesi, anti-semitizm olarak yaftalanıyor. Bu, siyonizmin tüm dünyada ifade hürriyetini “köleleştirme” çabasından başka bir şey değildir. Bu Siyonist saldırganlığın yeni hedefi olan Harvard Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi yöneticisi, düşünce dünyasının seçkin entelektüellerinden Prof. Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer, görevlerinden anti-semitizm suçlamasıyla alındı. Bu karar, tüm dünyada “akademik düşünceyi siyonistleştirmek” isteyenlerin yeni bir saldırganlığıdır. Siyonizm, insanlık düşmanı bir nefret siyaseti ve gerçek anti-semitizmdir. Üniversitelerin siyonizme teslim olması, medeniyetin tüm kazanımlarını yok edecektir.”
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
Source:
Ömer Çelik”ten ünlü tarihçi Prof. Dr. Cemal Kafadar”ın görevden alınmasına tepki
Harvard Üniversitesi, Ortadoğu Çalışmaları Merkezi (Center for Middle Eastern Studies-CMES) Müdürü Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısı Tarif Profesörü Rosie Bsheer”in görevden aldı.
Kararı üniversitenin Sosyal Bilimler Fakültesi’nin geçici dekanı David M. Cutler duyursa da, gerekçe olarak resmi bir açıklama yapılmadı.
Ancak, bu kararda merkezde yapılan çalışmaların anti-semitizm olarak adlandırılmasının etkili olduğu düşünülüyor.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer”in anti-semitizm suçlamasıyla görevlerinden alınmasına tepki gösterdi.
Sosyal medya hesabı üzerinden bir açıklama yapan Çelik, yapılan çalışmaların anti-semitizm olarak adlandırmasın bilimsel düşünceye açık bir saldırı olduğunu kaydetti.
“Üniversiteler küresel düzeyde siyonist saldırganlığın hedefinde”
Üniversitelerin küresel düzeyde siyonist saldırganlığın hedefinde olduğunu belirten Ömer Çelik, Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer”in görevden alınmasının “akademik düşünceyi siyonistleştirmek” isteyenlerin yeni bir saldırganlığı olduğunu ifade etti:
“Harvard Üniversitesi yönetiminin, Orta Doğu Çalışmaları Merkezi’nde (Center for Middle Eastern Studies – CMES) yapılan çalışmaları anti-semitizm olarak adlandırması, bilimsel düşünceye açık bir saldırıdır.
Üniversiteler ve akademik düşünce küresel düzeyde siyonist saldırganlığın hedefindedir.
Netanyahu ve şebekesinin saldırganlığının ve soykırım suçlarının eleştirilmesi anti-semitizm olarak yaftalanıyor. Bu, siyonizmin tüm dünyada ifade hürriyetini “köleleştirme” çabasından başka bir şey değildir.
Bu siyonist saldırganlığın yeni hedefi olan Harvard Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları Merkezi yöneticisi, düşünce dünyasının seçkin entelektüellerinden Prof Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer görevlerinden anti-semitizm suçlamasıyla alındı.
Bu karar, tüm dünyada “akademik düşünceyi siyonistleştirmek” isteyenlerin yeni bir saldırganlığıdır.
Siyonizm insanlık düşmanı bir nefret siyaseti ve gerçek anti-semitizmdir. Üniversitelerin siyonizme teslim olması, medeniyetin tüm kazanımlarını yok edecektir.”
Harvard Üniversitesi yönetiminin, Orta Doğu Çalışmaları Merkezi’nde (Center for Middle Eastern Studies – CMES) yapılan çalışmaları anti-semitizm olarak adlandırması, bilimsel düşünceye açık bir saldırıdır. Üniversiteler ve akademik düşünce küresel düzeyde siyonist…
— Ömer Çelik (@omerrcelik) March 29, 2025
Source: Dünya Gazetesi
Gerekçe Filistin”e destek: Harvard Üniversitesi, Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısını görevden aldı
Harvard Üniversitesi, Ortadoğu Çalışmaları Merkezi (Center for Middle Eastern Studies-CMES) Müdürü Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısı Tarif Profesörü Rosie Bsheer”in görevden aldı.
Kararı üniversitenin Sosyal Bilimler Fakültesi’nin geçici dekanı David M. Cutler duyursa da, gerekçe olarak resmi bir açıklama yapılmadı.
Ancak, bu kararda merkezde yapılan çalışmaların anti-semitizm olarak adlandırılmasının etkili olduğu düşünülüyor.
Öğretim üyeliklerine devam edecekler
CMES, özellikle son dönemlerde İsrail ve Filistin üzerine düzenlediği programlarla eleştirilerin odağı olmuştu. Harvard’daki bazı çalışanlar, bu programların antisemitik olduğunu iddia etmiş ve İsrail perspektiflerinin yeterince temsil edilmediğini kaydetmişti.
Birçok üniversite de, Trump yönetiminin baskısıyla Orta Doğu çalışmalarını gözden geçirmeye başladı.
Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer”in görevlerine son verilmiş olsa da, Harvard’daki öğretim üyeliklerine devam edeceği kaydedildi.
“Üniversiteler küresel düzeyde siyonist saldırganlığın hedefinde”
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer”in anti-semitizm suçlamasıyla görevlerinden alınmasına tepki gösterdi.
Üniversitelerin küresel düzeyde siyonist saldırganlığın hedefinde olduğunu belirten Ömer Çelik, Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer”in görevden alınmasının “akademik düşünceyi siyonistleştirmek” isteyenlerin yeni bir saldırganlığı olduğunu ifade etti:
“Harvard Üniversitesi yönetiminin, Orta Doğu Çalışmaları Merkezi’nde (Center for Middle Eastern Studies – CMES) yapılan çalışmaları anti-semitizm olarak adlandırması, bilimsel düşünceye açık bir saldırıdır.
Üniversiteler ve akademik düşünce küresel düzeyde siyonist saldırganlığın hedefindedir.
Netanyahu ve şebekesinin saldırganlığının ve soykırım suçlarının eleştirilmesi anti-semitizm olarak yaftalanıyor. Bu, siyonizmin tüm dünyada ifade hürriyetini “köleleştirme” çabasından başka bir şey değildir.
Bu siyonist saldırganlığın yeni hedefi olan Harvard Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları Merkezi yöneticisi, düşünce dünyasının seçkin entelektüellerinden Prof Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer görevlerinden anti-semitizm suçlamasıyla alındı.
Bu karar, tüm dünyada “akademik düşünceyi siyonistleştirmek” isteyenlerin yeni bir saldırganlığıdır.
Siyonizm insanlık düşmanı bir nefret siyaseti ve gerçek anti-semitizmdir. Üniversitelerin siyonizme teslim olması, medeniyetin tüm kazanımlarını yok edecektir.”
Harvard Üniversitesi yönetiminin, Orta Doğu Çalışmaları Merkezi’nde (Center for Middle Eastern Studies – CMES) yapılan çalışmaları anti-semitizm olarak adlandırması, bilimsel düşünceye açık bir saldırıdır. Üniversiteler ve akademik düşünce küresel düzeyde siyonist…
— Ömer Çelik (@omerrcelik) March 29, 2025
Source: Dünya Gazetesi
AK Parti”den Harvard CMES Müdürü Prof. Dr. Kafadar ve yardımcısının görevlerinden alınmasına tepki
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Harvard Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi (Center for Middle Eastern Studies-CMES) Müdürü Prof. Dr. Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer”in görevlerinden anti-semitizm suçlamasıyla alınmasını kınadı. “BİLİMSEL DÜŞÜNCEYE AÇIK SALDIRI” Çelik sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Harvard Üniversitesi yönetiminin, CMES”de yapılan çalışmaları, anti-semitizm olarak adlandırmasının, bilimsel düşünceye açık bir saldırı olduğunu belirtti. Cemal Kafadar “KÖLELEŞTİRME ÇABASINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL” Üniversitelerin ve akademik düşüncenin küresel düzeyde siyonist saldırganlığın hedefinde olduğuna işaret eden Ömer Çelik, şunları kaydetti: “Netanyahu ve şebekesinin saldırganlığı ile soykırım suçlarının eleştirilmesi, anti-semitizm olarak yaftalanıyor. Bu, siyonizmin tüm dünyada ifade hürriyetini “köleleştirme” çabasından başka bir şey değildir. Bu Siyonist saldırganlığın yeni hedefi olan Harvard Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi yöneticisi, düşünce dünyasının seçkin entelektüellerinden Prof. Cemal Kafadar ve yardımcısı Rosie Bsheer, görevlerinden anti-semitizm suçlamasıyla alındı. Bu karar, tüm dünyada “akademik düşünceyi siyonistleştirmek” isteyenlerin yeni bir saldırganlığıdır. Siyonizm, insanlık düşmanı bir nefret siyaseti ve gerçek anti-semitizmdir. Üniversitelerin siyonizme teslim olması, medeniyetin tüm kazanımlarını yok edecektir.”
Source: Gözde Nur Bayar