“Sağlık Rehberi – Salmonella Tehlikesi ve Aile Destek Programları”

Hem yumurtayı hem elinizi yıkayın… Yumurtada Salmonella riski!

ZİYNETİ KOCABIYIK – Salmonella bakterisinin tipik olarak hayvan ve insan bağırsaklarında yaşadığını ve dışkı yoluyla atıldığını söyleyen Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nevzat Artık, bakterinin özellikle çocuklar, yaşlılar ve bağışıklık sistemi zayıf kişiler için tehlike oluşturduğuna dikkat çekti. İshale, ateşe ve karın ağrılarına yol açabilen bu bakteri, uygun olmayan gıda hazırlama koşullarında kolaylıkla yayıldığını ifade eden Prof. Dr. Artık “Çiğ yumurta, çiğ tavuk, hindi eti, kırmızı et, deniz ürünleri, çiğ sebze ve meyveler ile pastörize edilmemiş süt ve süt ürünleri sık görüldüğü gıdalar arasında yer alıyor” dedi. Özellikle temizlik kurallarına uyulmayan mutfakların bulaşma açısından önemli risk alanlarını oluşturduğuna işaret eden Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Artık “Özellikle etle temas eden yüzeylerde hazırlanan yemeklerde, muhafaza ve ısıtma kurallarına dikkat edilmemiş gıdalarda Salmonella bulaşma ihtimali bulunuyor. Üstelik tehlike yalnızca gıdalarla da sınırlı değil, bazı hayvanlarla temas durumunda da bu risk ortaya çıkabiliyor. Mesela vahşi hayvanlardan kaplumbağa, yılan, kertenkele, evcil hayvanlardan kuş ve civciv gibi canlılarla temasta bulunmak bulaşma yolları arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra hayvanların kürkleri, tüyleri, pulları ya da dışkılarının bulaştığı yüzeylere temas da bulaşma açısından tehlike oluşturuyor” diye konuştu. EVE YEMEK SİPARİŞLERİ DE RİSK TAŞIYOR Salmonella tehlikesine karşı alınabilecek en temel tedbirin temizliğe dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Artık “Tavuk eti yıkanmamalı, yumurtaya elle temas edildiğinde eller bol soğuk su ile temizlenmelidir. Soğuk zincir ve sıcak muhafaza kurallarına uyarak tehlikeyi azaltmak mümkün olabilir. Riskten korunmak için sadece evde tedbirli davranmak da ne yazık ki yeterli değil. Dışarıda yemek yeme alışkanlığının oldukça arttığı günümüzde restoranlarda yenilen, eve sipariş verilen ve uygun şartlar altında üretilmeyen gıdalar da Salmonella riski taşıyabiliyor” dedi. SİNDİRİMİ KOLAY GIDALAR TERCİH EDİLMELİ Bakteri bulaşması hâlinde yapılması gerekenleri da sıralayan Prof. Dr. Nevzat Artık “İlk ve en önemli adım, ishal sebebiyle kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin yerine konmasıdır. Yetişkinlerin bol su tüketmesi büyük önem taşıyor. Çocuklar içinse doktor kontrolünde rehidrasyon içecekleri tüketmelidir. Bu süreçte sindirimi kolay gıdalar tercih edilmelidir; özellikle muz, pilav, elma püresi ve tost gibi gıdalar iyi seçeneklerdir” ifadelerini kullandı.

Source: Baki Sancak


Başvurular başladı: Para yardımı çocuk sayısını artırır mı

Türkiye İstatistik Kurumu verileri de bunu onaylıyor. 1965-70 yılları arasında 5.31 olan doğurganlık hızı, 2001’de ortalama 2.38, 2023’te ise tarihin en düşük seviyesi, 1.51’e geriledi. Yani bir aileye düşen çocuk sayısı 2 bile değil. Doğurganlık oranını artırmak ve genç nüfus oranındaki düşüşe karşı teşvik mekanizmalarını güçlendirmek amacıyla bu yılbaşında hükümet harekete geçmişti. Bu kapsamda hazırlanan birinci çocuğa 5 bin TL, ikinciye 1500 TL ‘doğum yardımı’ dün başladı. Ekonomik sıkıntılar sebebiyle fazla çocuk istemeyenler için maddi yardımlar yerinde olsa da para, doğurganlığı arttırmak için tek başına yeterli mi? Sordum.BİRİNCİ ÇOCUĞA TEK SEFERLİK 5 BİN TL İKİNCİYE AYLIK 1500 TLBirinci çocuk için tek seferlik 5.000 TL, ikinci çocuk için başvurunun yapıldığı ay itibarıyla 5 yaşını tamamlayana kadar aylık 1.500 TL, üçüncü ve sonraki çocuklar içinse aylık 5.000 TL ödeme yapılacak. Doğum yardımı, hiçbir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın ödenecek, haczedilemeyecek.Başvurular, doğumun gerçekleşmesinin ardından ilgili nüfus müdürlüğünde çocuğun Kimlik Paylaşım Sisteminde kayıt işlemi yapıldıktan sonra “Doğum Yardımı Başvuru Dilekçesinin” doldurulması ve imzalanması ile e-devlet üzerinden yapılabileceği gibi Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri ya da Sosyal Hizmet Merkezlerine şahsen, posta veya kargo yoluyla da yapılabilir.SADECE MADDİ YARDIM YETMEZ SOSYAL POLİTİKALAR DA OLMALIHacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Eryurt maddi teşviklerin yerinde olduğunu söylüyor, “Ama” ile şu parantezi açıyor: “Para yardımının tek başına yeterli olmayacağı kanaatindeyim. Doğurganlık hızının arttırılması için hedef odaklı politikalar ve kaynak aktarımları daha faydalı olur. Çünkü nüfus heterojendir; istekler ve ihtiyaçlar farklıdır.”AİLE VE İŞ YAŞAMI DENGESİ KURULMALIProf. Dr. Eryurt, saha araştırmalarında kadınlara istedikleri ve sahip oldukları çocuk sayısını sordukları ve bazı nüfus gruplarının istediğinden çok, bazı nüfus gruplarının ise çok istemesine rağmen daha az sayıda çocuk sahibi olduğunu tespit ettiklerini belirterek, şöyle devam ediyor: “Türkiye Aile Yapısı Araştırması verilerinden yaptığım bir analize göre doğurganlık çağlarının sonuna yaklaşan 40-49 yaş grubundaki kadınların yaklaşık yarısı (yüzde 45) istediklerinden az çocuk sahibi. Bu oran üniversite mezunu, sosyal güvenceli bir işte çalışan kadınlarda ise yüzde 60’lar seviyesinde. Bu tablo bile bize her kadının ihtiyaçlarının farklı olduğu, bir başka deyişle ihtiyaçlarının sadece para olmadığı, aile ve iş yaşamı dengesinin kurulmasında sorun yaşadıklarını işaret ediyor. Dolayısıyla zaten istediği kadar çocuğu olanların daha fazla çocuk sahibi olmasına yol açabilecek uygulamalardan ziyade, isteyenin istediği kadar çocuğa sahibi olabilecekleri politikaların hayata geçirilmesi çok daha önemlidir.”ANNELİĞİN YÜKÜ KADININ SIRTINDAN ALINMALIPeki çok çocuk istemesine rağmen tek çocukta kalanlar için neler yapılmalı? Yanıtı şu: “İstanbul, Ankara ve İzmir’de doğum oranı 1.2 çocuğa kadar düştü. Yine son doğum istatistiklerine göre üniversite mezunu kadınların doğum oranı 1.3 çocuk. Bahsettiğim grup işte burası. Doğurganlık oranını, uyguladığı politikalarla hızla arttıran Fransa başta diğer ülkelere de şöyle bir bakınca yanıtın, çocuk bakımının tüm yükünü annelerin sırtından almakta saklı olduğunu söyleyebilirim. Mesela; kreşlerin yaygınlaştırılması, bu kreşlerin niteliğinin yükseltilmesi, ücretinin büyük bir kısmının da devlet tarafından karşılanması önemli. Muhtemelen bizde de yakın bir gelecekte hayata girecek doğum izni sürelerinin arttırılması da kıymetli. Bunun da ilk 6 ay anne, sonraki 6 ayın ise anne ya da babanın kullanabileceği “ortak ebeveynlik izni” şeklinde formüle edilmesi yerinde olur. Türkiye’de ‘gönüllü çocuksuzluk’ kavramı henüz yaygın değil. Eşler, evlendikten sonra 1-2 yıl içinde ilk çocuğu yaparlar. Asıl kırılmayı yaratacak bir nokta da burası. Yani eşler, bir çocuktan ikiye geçmeye ikna edilmeliler. İkinci çocuğa geçiş teşvikinin, 1500 lira değil de çok daha yüksek tutulması gerekirdi. Sadece para yardımı çocuk sayısını arttırmaktan ziyade, genelde çocuk zamanlamasının değişmesine etki etmekte. Dolayısıyla doğurganlığı artırmak açısından bu yardımlar beklenildiği gibi bir etki yaratmayabilir.”KADINLARIN HEM ÇOCUK HEM KARİYER YAPMALARININ ÖNÜ AÇILMALIMarmara Üniversitesi Nüfus ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mehmet Fatih Aysan da uzun zaman sonra böylesi bir meblağda ilk kez yardım yapıldığını belirterek, “Maddi yardım her zaman çok önemlidir. Ancak bu hiçbir zaman tek başına yeterli değildir” diyor ve şöyle devam ediyor: “Ekonomik olduğu kadar kültürel değişimlerin de hesaplandığı, daha bütüncül politikalara ihtiyaç var. Zira Türkiye’de olduğu kadar küresel ölçekte de ‘biz’den ‘ben’e dönüş, bireyselleşmenin ve akabinde boşanmanın, yanı sıra boşanabilirim kaygısı ile çocuğun ötelenmesi, kadının eğitim seviyesinin ve istihdama katılımının yükselmesi ile evlenme ve doğum yaşının yukarılara çıkması gibi bir durum söz konusu. Bu da doğurganlık hızı ve nüfus artışını etkiledi haliyle. Türkiye’de ilk doğum ile anne olma yaşı 27, İstanbul’da 28.6’ya yükselmiş durumda. Bu ‘kadınlar okumasın’ ya da ‘çalışmasın’ demek değil elbette. Aksine uygun politikalarla kadının hem kariyer hem de doğum yapabilmesinin önü açılmalı. Bana göre doğum hızı ancak kreş hizmetleri ve eğitimin kaliteli, ücretsiz ve erişilebilir olması, maddi ve sosyal anlamda gelecek kaygısının giderilmesi, şehirlerin ve yolların insan dostu olarak yeniden tasarlanması gibi başlıkları da içine alan makro bir yaklaşımla mümkün.”

Source: Fulya Soybaş