Diplomayı iptal ettiren rapordaki imzaların portreleri
İBB Başkanı ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptal edilmesine dayanak yapılan inceleme raporunu imzalayan bazı akademisyenlerin siyasi iktidarla bağlantıları ortaya çıktı.
AKP’Lİ BAŞKANA DANIŞMAN
İmamoğlu ile birlikte 28 kişinin diplomasını yok sayan 8 sayfalık “İnceleme Raporu”nu hazırlayanlardan İstanbul Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümünün tiyatro akademisyeni Doç. Dr. Yasin Çetin, daha önce Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nin ‘danışmanı’ olarak atanmıştı. 3 Haziran 2020’de bu göreve gelen Çetin, AKP’li Sakarya Büyükşehir Belediyesi’nde aynı zamanda Kültür Sanat Şube Müdürlüğü de yaptı. AKP döneminde Beykoz Belediyesi’ne de danışmanlık veren Çetin, İBB’yi AKP’nin yönettiği dönemde Şehir Tiyatroları’nın repertuvar kurulu üyesi olarak görev yaptı.
BİLGİLER GİZLENMİŞ
Diplomayı inceleyen bir başka isim olan Doç. Dr. Şeref Buğra Tunçer, İstanbul Üniversitesi internet sitesinde, “Onkoloji Enstitüsü, Teşhis Tedavi Ve Bakım Hizmetleri”nde görevli gözüküyor. Doktorasını İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde Kanser Genetiği bölümünde yaptığı kayıtlı ama nedense lisans bilgileri gizlenmiş. Buna ilişkin bir kayıt ne İstanbul Üniversitesi’nde, ne de YÖK’te var, konuyu bilenlere göre, kendisi tıp doktoru değil, muhtemelen lisans eğitimi kimya veya biyoloji.
Heyetteki üçüncü isim Prof. Halil İbrahim Sarıoğlu ise 40 yıl önce Hukuk Fakültesi’ni bitirdi ancak İktisat fakültesine geçip, iş ve sosyal güvenlikte uzmanlaştı.
YÖNETİM KURULU LİSTESİ
Bu rapora dayanarak diplomayı iptal eden İstanbul Üniversitesi’nin Yönetim Kurulu ise şu üyelerden oluşuyor:
Rektör Prof. Osman Bülent Zülfikar, Rektör Yardımcıları Prof. Levent Şahin, Prof. Cemil Kaya, Prof. Gülsüm Ak, Prof. Yahya Güldiken ve Dekan Profesörler Tufan Tükek, Fethi Gedikli, Sevtap Kadıoğlu, Tansel Ak, Mahmut Cüneyt Yenigün, Sevda Süzgeç Selçuk, Uğur Erdemir, Adem Esen, Levent Şahin, Melek İşinibilir Okyar, Yaşar Düzenli, Mehmet Adak, Yüksel Demir, Ayfer Aydın, Şadi Evren Şeker, Haluk Zülfikar, Ufuk Emekli, Cem Gazioğlu.
ERDOĞAN’A ÖVGÜ
Yönetim Kurulu Üyelerinden rektör yardımcısı Prof. Dr. Cemil Kaya’nın eşi Hülya Kaya şu anda Yalova Valisi. Hülya Kaya, AKP’li Kadir Topbaş döneminde Basın Yayın Halkla İlişkiler Daire Başkanı olarak görev yaptı.
Yönetim kurulunun üyelerinden bir diğeri de Prof. Dr. Levent Şahin. Kendisi Erdoğan’a, ‘Reis gerçekten çok büyük adamsın daha uzun yıllar ülkemizin başında olursun’ diye sosyal medya paylaşımı yapmıştı.
Source: Haber Merkezi
Bitmeyen pahalılığa isyan büyüyor
Bir vatandaş “Ben bittim, akıl dengemi de kaybettim, sinirden, stresten, geçinememezlikten. Sanki beni soyuyorlar gibi geliyor. 4 mevsimi yaşayan ülkede böyle bir pahalılık olur mu? Yazıklar olsun bunu yönetenlere” dedi.
GENÇLER NE YAPACAK?
74 yaşındaki vatandaş ise, gençler için duyduğu endişeyi, “Et oldu 800 lira, bu çocuklar nasıl beslenecek. Bir çocuk et, yumurta, peynir yemezse, o çocuk nasıl gelişecek” diye sordu.
Bir başka vatandaş işe, “Böyle geçim olmaz, gerçekten çok kötü, felaket. 31 yaşında oğlum var, evlenmiyor, nasıl evlenecek?” derken, bir başkası da gösterici öğrenciler için dua etti ve “Öğrencilerimiz; Allah razı olsun o çocuklara. Biz yapamıyoruz, o çocuklar yapıyor” diye konuştu.
Fiyat sordum ama alamadım
Pazardaki bir vatandaş, “Her şey çok pahalı. Her şeyin herkes farkında, sesini çıkartamıyor kimse. Elektrik, su, doğalgaz. Kira zaten çok. Gıda, çok, çok berbat. Şimdi peynir sordum, (alamadım)” dedi.
Böyle bir ortam hiç görmedim
Bir diğer vatandaş ise, “Ben böyle bir ortam görmedim. Ne para yetiyor, ne pul. Bu nereye kadar gidecek bilmiyorum, aç mı kalacağız. 74 yaşındayım, tek maaşla her şeyimizi yapabiliyorduk. Şimdi, hiçbir şey yapamıyoruz” diye konuştu.
Source: Anka
Doğuş Grubu”ndan Özgür Özel”e “Biz de Atatürkçüyüz” mesajı!
CHP lideri Özgür Özel”in Şişli mitinginde yaptığı açıklamalar gündem yaratmıştı. Boykot listesinde yer alan Doğuş Grubu için birçok kişiden kendisine mesajlar geldiğini belirten CHP lideri Özel “”Doğuş Grubu aslında size uzak değil bak bak bak. Ama ne yapsınlar baskı altındalar çok korkuyorlar. Bir de böyle olursa batabilirler” diyorlar. Parayı bizden kazanıp saraya yanlayan; batmazsan hatırım kalır, batmazsan hatırım kalır” demişti.
“ÖZEL, FATİH ALTAYLI”YA CEVAP VERDİ” İDDİASI
CHP liderinin bu çıkışı Doğuş Grubu”nun boykot listesinde olmasını eleştiren gazeteci Fatih Altaylı”ya cevap olarak algılanmıştı.
Doğuş Grubu”nun AK Parti”den önce de var olduğunu hatırlatan Altaylı, “AK Parti olmadığı zaman da olur herhalde. Ama Doğuş Grubu bundan nemalanan birisi değil. İş adamları da korku içerisinde boyun eğmişler. Yapacak bir şeyleri yok adamların. Batırıyorlar herifleri. Yeni yeni gruplar var ediyorlar eskilerin üzerine çöküyorlar” demişti.
FATİH ALTAYLI”DAN YENİ AÇIKLAMA
Yaşananların ardından gözlerin çevrildiği Fatih Altaylı”dan yeni açıklamalar geldi. YouTube kanalındaki yayında Altaylı, Özel”in bu sözleri kendisine söylemediğini ancak söylemiş olsa bile bu durumdan alınacak bir şeyin olmadığını söyledi.
“GECE 03.08″DE TELEFONUMA MESAJ GELDİ”
CHP lideri Özel”in kendisine gece saat 03.08″de mesaj attığını belirten Altaylı, gelen mesajı da okudu.
Fatih Altaylı”nın açıklamaları şöyle:
Gece saat 03.08″de telefonuma bir mesaj geldi. Hortladım ne oluyor diye. Özgür Özel mesaj atmış.
“”BİZ DE ATATÜRKÇÜYÜZ” DİYE MESAJLAR GELİYOR”
Diyor ki “Fatih bey, şimdi gördüm bazı yerlerde Özgür Özel Fatih Altaylı”ya cevap verdi diyorlar. Benim sizin Doğuş Grubu”na uygulanan boykot üzerine söylediğiniz cümlelerden inanın haberim bile olmadı. Size bir yanıt vermek, eleştirmek gibi bir niyetim yok. Sürekli bana birileri gelip “Ya bu Doğuş Grubu sizdendir” falan diyor. Kendileri de bana haber yolluyorlar “Biz de Atatürkçüyüz falan” diyorlar. Benim cevabım ve sözlerim onlara. Kesinlikle size karşı geliştirilmiş bir şey değil. Açıklığa kavuşturmak istedim.”
Ben de Özgür beye dedim ki “Benim size ne kızma hakkım hakkım var ne de bir siyasetçiye küsme hakkım var.”
“BANA SÖYLESE DE FARK ETMEZ”
Yani Özgür bey bana söylememiş ama bana söylese de fark etmez yani. Özgür Özel”in düşüncesi o, benimki bu.
Mühim olan şu. Bana veya başkasına cevabı hakaret içermiyor, küfür içermiyor. Eleştirebilir çok doğaldır. Bizi yalancılıkla, birilerinin adamı olmakla suçlamıyor da. Bu kadar basit.
“ÖZEL”İN CEVABI DA SON DERECE MEDENİDİR”
Fikir ayrılığı bir düşmanlık değildir. Tam aksine Özgür Özel”in cevabı da son derece medenidir. Benim bunu algılama biçimim de o cevap kadar medenidir. Özgür bey bunu bana söylememiş ama bana söylese de fikrim değişmez. O kendi doğrusunu söylüyor ben kendi doğrumu.
“NAH ÇIKACAK KAVGA!”
Bunu anlamayan aciz birileri “Aaa kavga çıkacak” diyor. Çıkmayacak kardeşim. Nah çıkacak kavga! Bana bu tonda cevap veren kimseye ben bir laf etmem.
Source: Devrim Karadağ
Türkiye’de Objektif Gazetecilik
Objektif gazeteciliğin tanımlaması ile gerçekleştirilme şekilleri Türkiye’de çok farklı bir biçimde karşımıza çıkıyor.
Yalan söylediğinde, hükümeti karaladığında objektif…
Yalan söyleyenin yalanını ortaya çıkarıp doğrusunu ifade ettiğinde ise; “yandaş” oluyorsun.
Yabancı ülkelerden, vakıflardan fonlanınca objektif; yerli ve millî çizgide durunca, ülkenin ve milletinin menfaatlerini gözettiğinde “yandaş” oluyorsun.
Hükümetin yaptığı doğru işleri dile getirdiğinde “yandaş” veya “AKP’li”, sabaha kadar muhalefet siyasetçilerinin olmayan özelliklerini bile manipülasyonlarla var gibi gösterdiğinde, onların adeta bülbüllüğüne soyunduğunda objektif oluyorsun.
Haber yapmamak için, sorunlu yargısal dosyalarda isim geçirmemek için muhataplarından para talep ettiğinde objektif, cesur ve tarafsız; milletin 100 yıllık menfaatine yapılanlar “geleceğimizi garanti alıyor” dediğinde ise yandaş oluveriyorsun.
“Bunları neden yazıyorsun?” diyenler olacaktır muhakkak…
Söyleyeyim…
Özel bilgim dün Haber 7’nin de manşetindeydi…
Yasa dışı bahis soruşturması kapsamında geçtiğimiz günlerde tutuklanan ve kayyım atanan Flash TV, Payfix ve PozitifBank’ın eski Yönetim Kurulu Başkanı Erkan Kork’un iddiasına göre; dün sabah saatlerinde gözaltına alınan gazeteciler Murat Ağırel ve Timur Soykan, Murat Ağırel’in yazdığı yasa dışı bahis konusunu ele alan kitabına isminin yazılmaması, gazetelerindeki köşe yazılarında ve televizyon programlarında da isminin anılmaması karşılığında kendisinden yüksek bir meblağda para talebinde bulunmuş.
Rakam gerçekten ciddi derecede yüksek bir meblağ…
Erkan Kork teklifi kabul etmeyince yazılarda, programlarda ve kitapta ismi yer almış.
Bir de bu objektifler; Sinan Ateş davası görüldüğü esnada ekranlardan ve köşelerinden davanın sanıklarından Serdar Öktem’in avukat olması nedeniyle yasal olarak vermek zorunda olmadığı telefon şifresini, vermemesini gerekçe göstererek kendisini ‘delilleri karartmakla’ suçlamıştı…
Ancak dün sabah gözaltına alındıktan sonra götürüldükleri İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde kendilerine ait Apple ve Android dijital cihazlarının (cep telefonu ve dijital cihazlar) şifrelerini Emniyet’te kolluk güçleriyle paylaşmadıklarını öğrendim.
Şimdi bu iddiaların odağındaki isimler yukarıda yazdığım tanıma göre ‘objektif gazeteci’…
Bunları ortaya çıkaranlar ise ‘yandaş’…
Ama nedense sadece Türkiye’de oluyor böyle şeyler…
Bu ara sürekli “ele verir talkını, kendi yutar salkımı” veciz sözüne özne teşkil edecek gündemlere muhatap olmak zorunda kalıyoruz.
Birilerini aklamak için hukuki sürece bilerek ve isteyerek etki etmeye çalışan, algı oluşturmak amacıyla tevdi ve MASAK raporlarının bir kısmını manipüle ederek paylaşan, can alıcı bölümleri izleyicisi ve okuyucusundan saklayan, gazetecilik adı altında etki ajanlığı yapan bu objektifler suçsuz olduklarını düşünüyorlarsa bence dijital cihazlarının şifrelerini versinler ki; arkadaşlarının kendine inandığı gibi aklanma süreçleri de hızlansın…
Soykan ve Ağırel’in yargılaması mahkemenin verdiği karara göre adli kontrol şartıyla ve yurtdışı çıkış yasağı tedbiriyle tutuksuz olarak devam edecek.
Aklamaya çalıştıkları insanlarla ilgili de sabırlı olmalarını tavsiye ediyorum.
Eğer suçları yoksa zaten çıkarlar…
Bu kadar panik niye?
TÜRKİYE”NİN İLK “İKLİM KANUNU” İLE NELER SAĞLANACAK?
Bu konuda sosyal medyadan mesaj yoluyla çok fazla soru alınca konuyu araştırmaya başladım.
Kanunda yapay gıda ve etin teşvik edilmesi, hayvancılığın sınırlandırılması, ülkenin geleceğine yönelik tehditler var mı?
Hepsini araştırmaya gayret ettim.
Öncesinde de Paris İklim Anlaşması’nın tüm maddelerini okudum.
Önemli gördüğüm konulara dair bulduğum cevapları aynen yayınlıyorum.
İklim Kanunu hangi sektörleri ilgilendirecek?
Kanun teklifi şehirleri, altyapıyı, tarımı, hayvancılığı, yeşil alanları, su kaynaklarını koruyacak; enerji, sanayi, ulaştırma gibi sektörleri teknolojik ve çevre dostu yapıya kavuşturacak bir yaklaşımla hazırlandı. Teklif ile çevrenin, ekonominin, toplumun ve halk sağlığının iklim bazlı olumsuz sonuçlara dirençli hale getirilmesi sağlanacak.
Su yönetimi ve arazi tahribatının önlenmesi için neler yapılacak?
Orman, tarım, mera ve sulak alanlarda iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için ilgili kurumlarca hazırlanan strateji ve eylem planları doğrultusunda su kaynaklarının etkin yönetimi sağlanacak. Denizel ve karasal korunan alanların niteliği ve oranı yükseltilecek. Kuraklık, erozyon ve arazi tahribatının önlenmesi için ulusal düzeyde rehabilitasyon çalışmaları plan ve program çerçevesinde daha etkin bir şekilde yürütülecek.
“İklim Kanunu tarımsal faaliyetleri bitirecek, yapay gıda getirecek” iddiası doğru mu?
İklim Kanunu’nun hazırlık süreci, hazırlanma gerekçesi dikkate alındığında hiçbir şekilde hayvancılığın ortadan kaldırılacağı, sürdürülebilir protein adı altında böcek bazlı bir beslenme düzenine geçileceği gibi bir durum söz konusu olmayıp bu iddialar tamamen hayal ürünüdür. Kanun aksine, organik tarımı ve hayvancılığı desteklemekte ve bu yaklaşımı gıda güvenliği bağlamında öncelemektedir.
Kanunla vatandaştan karbon vergisi mi alınacak?
Hayır. Kanunda vatandaştan vergi alınmasına ilişkin bir düzenleme asla yer almamaktadır.
Kanunla kömür, petrol kullanımı tamamen kalkacak mı?
“Kanunla kömür, petrol kullanımının tamamen kaldırılacağı” iddiası gerçeği yansıtmamaktadır. Kanun, çevre dostu temiz enerjiyi teşvik etmeyi amaçlamaktadır.
Kanundaki tüm maddeler ülkenin kalkınma önceliği ve toplumsal refahı dikkate alınarak hayata geçirilecektir.
Kanunda yer alan karbon ayak izi ne getirecek?
Karbon Ayak İzi, bir ürünün üretiminde ortaya çıkan emisyon faaliyetleriyle, çevreye verilen zararı ifade eden sera gazı emisyonunun karbondioksit karşılığıdır.
Bu kapsamda, kanun teklifinde de görüleceği üzere sadece üretim yapan kurum ve kuruluşların imalat sürecinde yeni ve temiz teknolojiler kullanarak karbon ayak izini azaltması yükümlülüğü söz konusudur. Bu noktada aynı ürünün üretim aşamasında daha az enerji ve maliyetle üretilmesi kastedilmektedir. Metinden de anlaşılacağı gibi bireysel, toplumsal ve sosyal açıdan özgürlüklerin kısıtlanmasına dair herhangi bir düzenleme, hüküm veya durum söz konusu değildir. Tamamen kurum ve kuruluşların özellikle ürünlerin sanayideki üretim aşamasında enerji verimliliği ile yeni teknolojilerin kullanılarak üretilmesi, doğal kaynakların ve çevrenin korunmasından bahsedilmektedir.
En fazla manipüle edilen, karmaşık veya kafa karıştıran konuların cevaplarını burada yayınlamaya çalıştım.
Daha detaylı bilgiye ulaşmak isteyenler için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sosyal medya hesaplarında ve web sayfasında yayınlanan ‘14 soruda ilk iklim kanunu’ başlıklı bilgilendirme içeriklerine bakmalarını öneriyorum.
Ferhat Murat / Haber7
Source: Ferhat Murat
Eyvah eyvah!
Memlekette bir koro var: Türkiye”nin imajı kötü, 3. Dünya ülkeleriyle birlikte anılıyoruz, diplomatik prestijimiz zayıf… Dünyanın (daha çok Batı”nın) bizi nasıl gördüğüyle yatıp kalkıyor bu koro. Uluslararası medyada Türkiye hakkında çıkan her eleştiriye anında tepki veriyorlar. Sürekli bir biçimde “imajımız zedeleniyor” tekrarlarıyla bunu ulusal bir kriz havasına dönüştürme arayışındalar.
Hatta Türkiye hakkındaki eleştirileri bazen cılız bularak, Batı”yı bile dillerine doladıkları oluyor. Bu kesimin, Batı”nın Türkiye”yi nasıl değerlendirdiğini gerçekten anlayıp anlamadığını merak ediyor insan. Peki, bu kronik “imaj ezikliği” nereden geliyor? Büyük ölçüde zihinsel sömürgecilikten. Kendilerini Batı’nın bakış açısıyla değerlendirme hastalığından. Batı onaylamadan mutlu olamama takıntısından.
Günümüz Dünyasında itibar, ne kadar haklı ya da ahlaklı olduğunuzla değil, ne kadar güçlü olduğunuzla belirleniyor. Öyle olmasaydı hırsızlıkta, sömürgecilikte soykırımda, darbe sevicilikte, işgalde, katliamda seviye atlamış ülkeler, dünyanın en prestijli vitrinlerinde poz vermezlerdi. Uluslararası sistemde güçlü, etkili, itibarlı olarak temsil edilmezlerdi. Oyunun kuralı maalesef böyle: Ahlâkınızla değil, gücünüzle imaj yaratıyorsunuz ve sadece güçlüyseniz kendi imajınızı yönetme hakkına sahipsiniz.
Gerçek bu iken hâlâ, olaylara bu ülkelerin gözünden bakmaya doyamayanlar, bunların kaşında-gözünde keramet arayanlar, pozisyonunu buna göre belirleyenler var. Bu arkadaşlara, bu arenada imajın PR ajanslarıyla şekillenmediğini (merhum Erbakan hocanın, “hastaya kızılmaz, mikroba kızılır” anlayışıyla) tekrar tekrar anlatmak gerekiyor.
Türkiye bugün bir irade ortaya koyduğunda veya kendi çıkarını öncelediğinde, dışarının huzursuz olmasını anlayabiliyor insan. Anlaşılamayan içimizdeki kötü imaj tellallığı, trajikomik imaj endişesi, özgürlüğünü zincirinde arayan zihinlerin bahaneleri. Bu tespitler, eksiklerimizi gidermenin, daha iyi iyiye gitmenin, yanlışlarımızdan ders almanın yollarına kafa yormayalım anlamına gelmiyor. Sahte vicdan narkozlarıyla, örgütlü yalan ve sahtekârlık endüstrilerinden, cinayet şebekelerinden, sömürgecilerden medet bekleme saflığına kapılmayalım manasında.
Dünya haklıyı değil, güçlü olanı dinliyor. İmaj dediğimiz şeyi; sevgimizi, hayranlığımızı, bugün artık ikiyüzlülüklerini saklama gereği bile duymayanlara pazarlayarak değil, kendi gücümüzü inşa ederek, kendi yolumuzu çizerek oluşturabiliriz. İyi çocuk olarak var olmanın hayrını göremediğimiz ortada.
Türkiye güçlü olma yolunda. Sadece kendisi için değil, tüm mazlumlar için. İnşallah bu sefer yarım kalmaz. Vebali çok ağır. Bunu Batı gibi demokrasiyi, hukuku, ahlâkı, adaleti, insanlığı, dünyanın geri kalanı için bir kenara bırakarak da yapmıyor. Kendi içinde dahi Batı”dan daha demokratik tespiti kesinlikle abartı değil.
Bugün Türkiye”nin içinde Türkiye aleyhine yürütülen hiç bir faaliyeti, Batı ülkelerinde, o ülkenin aleyhine yürütemez, denemeye bile kalkamazsınız. Diktatörlüğün 50 tonuyla damgalanan bir iktidar döneminde, tehditler, hakaretler, küfürler havada uçuşuyor!
İstibdat diye etiketlenmeye çalışılan bir devirde, nasıl oluyor da her yıl yeni bir muhalefet partisi kuruluyor? Ya da değişen dozlarda, kaç muhalif televizyon, gazete, yorumcu, sosyal medya kullanıcısı var? Bu kanallar aracılığıyla bir günde kaç kaç muhalif mesaj dolaşıma giriyor? 1 milyon? 10 milyon?
Bir de dikta rejimi altında büyüdükleri halde protesto kültürünü en üst düzeyde geliştirmeyi başarabilmiş gençlerimiz var. Biraz akıllılık edip yaratıcı protesto eylemlerini yapay zekâya taşıyarak ondan rejimin adını tahmin etmesini isteseler, sorun kendiliğinden çözülecek. Özlemini duydukları Avrupa”nın hatta Amerika”nın güvenlik ve ceza sistemiyle tanışmaları mümkün olsa keşke! Allah korusun diyelim.
Batı, Batı diye ağlaşanlar, Batı”nın yarı yolda bırakmayacağı hiç bir kesimin, hiç bir kişinin, hiç bir değerin olmadığını bilmeliler, bugünden değilse bile geçmişten bilmeliler. Sonrasında içi tamamen boş veya sanrıdan ibaret olan prestij ve imaj nakaratlarıyla Türkiye”nin paçalarından asılmayı bırakmalılar. Bir taraftan geri kalmışlık türküleri çağırırken diğer taraftan buna neden olanlara serenat yapmak garabetinden kurtulmalılar. Gerçekten güçlü bir devlet özlemleri varsa tabi.
İmaj, sadece güçlü olanın ayrıcalığıdır; özgüvenle başlar, güçle büyür, bağımsızlıkla kalıcı olur. Gerisi, Batı’yı memnun etmeye çalışanların romantik dramalarından ibarettir.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7
Source: Hakan Ayd
İTO Başkanı Avdagiç: Yılda 20 milyar dolar yabancı yatırım çekmeliyiz
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, Oda”nın Nisan ayı Meclis toplantısında, Türk iş dünyasının gündemindeki konulara ilişkin görüşlerini açıkladı. Konuşmasına 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı kutlayarak başlayan Avdagiç, “105 yıl önce 23 Nisan 1920″de Ankara”da Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu, bağımsızlık ve özgürlüğümüze giden yol açıldı. Dünyada ilk kez bir Meclis, bir milletin ‘kurtuluş” savaşını yürütüp başarıyla sonuçlandırmış ve adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Milli Mücadelemize liderlik eden Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile her biri gerçek bir kahraman olan mebuslarımızı rahmet ve minnetle anıyorum” dedi.İsrail”in Gazze”de devam eden saldırılarına dikkat çeken Avdagiç, hem bir insan hem de İTO Başkanı olarak, İsrail”in pervasızlığını, aklına estiği yeri bombalama kabadayılığını şiddetle kınadığını söyledi. Avdagiç, esir takasından sonraki aşamaya geçilemediğini ve İsrail”in bütün yıkıcılığı ve zalimliğiyle yerle bir ettiği Gazze”yi yeniden bombalamaya başladığını belirtti. Avdagiç, “Gazze ve Filistin”den başlayarak tüm bölgede barışın yeniden hakim olmasını, insanlık için açık bir tehlike haline gelen İsrail”in bir an evvel durdurulmasını diliyorum” dedi.”MEHMET BAŞKAN BU GÖK KUBBE ALTINDA KALICI BİR İZ BIRAKIP GİTTİ”Avdagiç, vefat eden İTO”nun 1995-2005 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yapmış Mehmet Yıldırım”a İTO camiası adına Allah”tan rahmet diledi. Avdagiç, “Mehmet Başkan, başkanlık döneminde de büyük ve öncü hizmetlerde bulundu. Gerçekten ne yaptıysa Odamıza ve İstanbul”a değer katmak için yaptı. Bu gök kubbe altında kalıcı bir iz bırakıp gitti. Kendisine bir kez daha Cenab-ı Hakk”tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun” diye konuştu.Avdagiç, Meclis konuşmasında ABD”nin 185 ülke için açıkladığı ve ardından misilleme yapmayan ülkelere 90 gün ertelediği ilave gümrük tarifelerinin Türkiye”ye yönelik etkilerine ilişkin de görüşlerini paylaştı.Şekib Avdagiç, Türkiye”ye uygulanan yüzde 10″luk ilave gümrük oranının görece cazip gözüktüğünü ama başta Çin olmak üzere yüksek vergi konan bazı ülkelerin ABD dışındaki pazarlara karşı yeni stratejilerini ve bunun Türkiye üzerinde oluşturabileceği baskıları görmeden bir karar vermek için henüz çok erken olduğunu söyledi.Trump”ın 90 günlük tarife ertelemesi kararı aldığını hatırlatan Avdagiç, bunun ABD Başkanı”nın gümrük vergilerini duruma göre değişen bir araç olarak kullandığının bir örneği olduğunu belirtti. Avdagiç, “Çin”in agresif rekabet politikası Türkiye için önemli bir risk olarak öne çıkabilir. Çin, yüksek vergilerden dolayı ABD”ye satmakta zorlanacağı ürünleri fiyat kırarak üçüncü ülkelere ihraç etme yoluna gidebilir ve bu durum Türk ihracatçıları üçüncü ülke pazarlarında Çin”in sert fiyat rekabeti ile karşı karşıya getirebilir” açıklamasını yaptı.”MEVCUT STABİL KONUMUMUZU MUHAFAZA ETMEK ÖNCELİKLİ HEDEFİMİZ OLMALI”Türkiye”nin sahip olacağı ilave bir ayrıcalıktan ziyade, yine bazı kalemlerde gelen ya da gelecek kötü bir tarifenin içine girmemesi gerektiğini kaydeden Avdagiç, şöyle devam etti:”Türkiye”nin ilave bir ayrıcalıktan öte, yine bazı kalemlerde gelen kötü bir tarifeye girmemesi lazım. Örneğin ABD tüm otomotiv ürünlerine ve araç ithalatına yüzde 25 vergi koyacaksa, o yüzde 10″luk ülkeleri de etkiliyor. Trump 1 döneminde çelik ve alüminyum ithalatına da çok yüksek vergi oranlarının konulduğunu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla burada karşımızda çok hızlı ve görünmeyen vergi oranlarında değişiklik yapmaya açık bir idare olduğunu görmemiz lazım. Bence bu konuda mevcut stabil konumumuzu muhafaza etmek öncelikli hedefimiz olmalı.”ABD Başkanı Trump”ın çok yüksek vergi oranları açıklayıp yüksek bir el açtığını belirten Şekib Avdagiç, “Şimdi doğru bir yere oturtmaya çalışıyor. Bugünden çerçevesi belirlenmiş, net bir süreç oluşturup gitmek doğru değil. Değişiklikleri dikkate alarak bizim de dinamik bir karşı politika belirlememiz gerekiyor. Türkiye”nin gümrük vergilerinin oluşturacağı sürecin ötesinde, yıllık en az 20 milyar dolarlık düzenli ve sürekli yabancı doğrudan yabancı yatırım çekmek durumunda” dedi.”DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLAR İÇİN SÜREKLI VE ETKİLİ ÇALIŞMA YAPMALIYIZ”İTO Başkanı Avdagiç, ABD”nin kendi içinde de farklı yaklaşımlar sergileyen bir tutumu, politikası olduğunu ve şu anda net bir şekilde Çin”in hedef tahtasına oturtulmuş durumda olduğunu kaydetti. Çin dışında tüm ülkelerle ve birliklerle görüşmelerin devam edeceğinin görüldüğünü belirten Avdagiç, “Bütün bunları dikkate alarak, gözlemleyerek çok dinamik bir yapı var diyebiliriz” ifadelerini kullandı.Türkiye”nin doğrudan yabancı sermaye çekmesinin önemine dikkat çeken Avdagiç, şöyle devam etti: “ABD”nin gümrük vergileri gündeme gelmeden önce de Türkiye”nin genel anlamda doğrudan yabancı yatırımları artırma konusunda bir önceliği var. Türkiye”nin sürekli ve etkili bir şekilde çalışma yapması gerekiyor. Yapıyor da zaten bu konuda, bunu daha fazla artırmamız gerekiyor. Bu tarifeye bağlı oluşabilecek fırsatları da iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye”nin portföy yatırımından çok daha önemlisi, her sene doğrudan yabancı sermaye çekebiliyor olması.”İTO Başkanı Avdagiç, Meclis konuşmasında, tüketimi durdurma çağrısına ve boykota şiddetle karşı çıktıklarını da kaydetti. Avdagiç, “Öncelikle siyasetin demokratik zeminde ve yasalarla belirlenmiş koşullar içinde yapılması elzemdir. Bu ülkenin insanlarının yine bu ülkenin insanlarını zarara uğratacak şekilde çağrılarda bulunmalarına anlam veremiyoruz. İş dünyası olarak, şirketlerimizin politikanın malzemesi haline getirilmesinden rahatsızız. Kaybedenin Türkiye”nin şirketleri, Türkiye”nin ekonomisi, 86 milyon vatandaşımızın fedakarlığıyla oluşturduğumuz üretim birikimi olmasına izin vermemeliyiz. Yapılan her mücadelenin devlet bilincine halel getirmeyen bir anlayışla, siyaset zemininde sürdürülmesini diliyoruz” ifadelerini kullandı.
Source: Emre Genç
AKP”li meclis üyesinden, CHP”li kadın başkana çirkin söz
AKP yönetimindeki Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin Nisan ayı meclis toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıya AKP Meclis Üyesi Mehmet Ustaoğlu’nun CHP Grup Başkanvekili ve İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet’e söylediği sözler damga vurdu.
KADIN BAŞKANA ÇİRKİN SÖZLER
Meclis toplantısında faaliyet raporunu değerlendiren CHP’li Fatma Kaplan Hürriyet’in kiralık araç ve çadırlarla ilgili eleştirileri üzerine AKP meclis üyesi Mehmet Ustaoğlu, “Milletvekili kiralaması var mı orada?” dedi.
HÜRRİYET SERT TEPKİ GÖSTERDİ
Ustaoğlu’nun sözlerine teki gösteren Hürriyet ise, “Sen kimsin de bana kiralık diyorsun. Sen terbiyesiz, hadsiz bir meclis üyesisin. Senin karın ya da kızın olsa ne yapacaksın? Siz insanlara böyle hakaret etmeyi hangi hatla yapıyorsunuz” dedi ve meclis başkanına Ustaoğlu”na müdahale etmesini istedi. Bunun üzerine meclis yöneten Kartepe Belediye Başkanı AKP”li Mustafa Kocaman, “Sakin olun. Kelimeyi duymadım” dedi. Tartışmaların büyümesi üzerine AKP”li Ustaoğlu lafını geri almak zorunda kaldı.
Source: Müslüm Evci̇
Bu parayla fabrika kurulurdu! İmamoğlu”nun ‘baret” vurgunu
İstanbul Büyükşehir Belediyesi”ndeki (İBB) yolsuzluk soruşturması kapsamında her geçen gün yeni bir skandal daha ortaya çıkıyor. İmamoğlu yönetimindeki İBB, piyasada en pahalısı 5 bin-7 bin TL olan baretlere 10 bin 650 TL ödeyerek 5.000 adet kurtarma bareti satın aldığı ortaya çıktı. İBB”nin bu ihalesi sosyal medyada büyük bir tepki çekti. İMAMOĞLU”NUN BİR İHALE VURGUNU DAHA ORTAYA ÇIKTIİmamoğlu”nun İBB üzerinden yaptığı yolsuz ihalelere bir yenisi daha eklendi. İBB”nin 12 Şubat”ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Levazım ve Ayniyat Müdürlüğü aracılığıyla kurtuma bareti alımı için kamu ihalesine çıktı. Baretlerin İBB İtfaiye Başkanlığına bağlı birimlerin ihtiyacı doğrultusun dayapılcağı açıklandı. İlk başta 5 bin adet kurtarma bareti için 63 milyon 350 bin TL yaklaşık maliyet belirlendi. Söz konusu malların İBB”nin İstanbul il sınıfları içeresinde göstereceği noktalara teslim edilmesi istendi. Teslimat tarihine ise sözleşmenin imzalanmasını takip eden gün içeresinde başlanması talep edildi. Baretlerin tamamının ise sözleşmeyi takip eden 150 takvim günü içerisinde tek parti haline teslim edilmesi ilan edildi. Teslimatların saat 09.00-15.00 arasında yapılabileceği aktarıldı. İBB”nin çıktığı kamu ihalesini 1 Şubat 2025 tarihinde Kıvanç Kimya Sanayi ve Ticaret A.Ş kazandı. Söz konusu firmanın ihaleye 53 milyon 250 bin TL teklif verdiği ortaya çıktı. “BU FİYATA FABRİKA KURULURDU”İBB”nin yüksek fiyatlara kurtarama bareti alması sosyal medyada birçok vatandaşın tepkisini çekti. Vatandaşlar, “Sadece baret için bir fabrika kurulur, üretime geçilir, hatta kâr bile edilirdi.” Diye eleştiride bulundu. İBB”nin aldığı kurtarma baretlerinin internet sitelerinde en fazla 7 bin TL olduğuna dikkat çeken vatandaşlar, “Bu nasıl bir “kamu ihalesi”? Bu nasıl bir “fiyat”? Kim kazanıyor, kim kaybediyor? Cevabı açık: Halk kaybediyor.” şeklinde tepkiler gösterdi.
Source: Www.star.com.tr
Marine Le Pen – İmamoğlu Davası ve bir güvenlik sorunu olarak CHP!
Fransız aşırı sağcı parti lideri Marine Le Pen, Avrupa Parlamentosu”na tahsis edilen fonları usulsüz kullanmakla suçlandığı davadan mahkûm edildi. Paris Ceza Mahkemesi, Le Pen” e dört yıl hapis cezası ve 100 bin Euro para cezası verirken, beş yıl boyunca kamu görevlerinden men edilmesine hükmetti. Bu karar, Le Pen” in 2027 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılma ihtimalini tehlikeye attı ve siyasi kariyerinde ciddi bir dönüm noktası oluşturdu.
İmamoğlu ve yandaşları davası da çok yönden birbirine benziyor. Benzeşmeyen tek tarafı, Le Pen serinkanlı, hukuka saygılı, taraftarlarını sokağa çağırıp kırıp döküp, polise saldırtıp, kamu mallarına zarar verdirmemesi, Cumhurbaşkanını suçlayıp şehir eşkıyalığının önünü açmaması, vandallıklara fırsat ve prim vermemesidir.
Le Pen, mahkeme kararını “siyasi bir saldırı” olarak nitelendirerek, davanın kendisini siyaset sahnesinden silmeyi amaçladığını savunuyor. Destekçilerine birleşme çağrısı yaparken, kararı temyize götüreceğini açıkladı. Ancak Fransız Anayasa Mahkemesi”nin aldığı karar, temyiz sürecinde dahi siyasi yasağın hemen yürürlüğe girmesi şartına bağlamış.
Bu dava, Fransa”daki aşırı sağın liderlik dinamiklerini değiştirebilecek nitelikte. Le Pen” in siyasi yasak alması, Ulusal Birlik Partisi”nin geleceği üzerinde büyük bir etki oluşturacak, partinin liderlik koltuğuna genç siyasetçi Jordan Bardella” nın geçmesini kolaylaştıracaktır.
Marine Le Pen”in yargılanması, Fransa”daki hukuk sistemi ve demokrasi algısı açısından tarihi bir dönemeç durumunda. Bu süreç, sadece Fransa”da değil, uluslararası arenada da geniş yankı uyandırdı. Le Pen”in siyasi geleceği, hem Fransız siyasetinde hem de Avrupa”daki aşırı sağ hareketlerde önemli bir değişimi tetikleyecektir.
Sadece Fransa”da değil, uluslararası arenada da geniş bir yankı uyandıran bu süreçte halkın ve gençlerin tepkisi neden Türkiye’deki İmamoğlu vakası gibi sokağa dökülüp vandallıklara yol açmadığı ise, CHP ve gençliği açısından düşündürücü.
CHP’ nin siyasi kültürü, toplumsal dinamiği ve hukuk sistemine bakışı daha yargı sırasında iken, ortada sadece suçlamalar varken ve karar aşamasına gelmeden ülkeyi yangın yerine çevirmesinin dünyada bir başka örneği yoktur. Fransa”da Marine Le PEN’in yargılanması, halkın ve gençlerin tepkisini tabi ki çekti. Bu tepkiler genellikle demokratik ve barışçıl yollarla ifade edildi. Fransa”nın siyasi tarihinde, protestoların genellikle organize ve barışçıl bir şekilde yapılması, CHP tipi protesto Vandalizm’inin önüne geçmiştir.
Türkiye”de İmamoğlu vakasında olduğu gibi, toplumsal kutuplaşma ve siyasi gerilimler, protestoların kontrolsüz bir şekilde gerçekleşmesine yol açmıştır. Ayrıca, medya ve sosyal medya üzerinden yapılan iktidar karşıtı çağrılar, protestoların şekillenmesinde ve yönlendirilmesinde etkili rol oynamıştır. Fransa”da ise, halkın tepkisi daha çok hukuki süreçler ile siyasi liderlerin sorumsuz davranışlarına odaklanmıştır.
Bu iki olay arasındaki farklar, ülkelerin tarihsel, kültürel ve sosyal yapılarından kaynaklandığı gibi, her iki durumda da, halkın tepkisi ve protesto biçimleri, ülkelerin hukuki değerlere saygısı ve bağlılığı, toplumsal ve ahlaki normlar çerçevesinde hareket edip etmemesinden kaynaklanmaktadır.
CHP iktidarları veya muhalefetleri döneminde sürekli hukuku çiğneyen ve hiçe sayan, darbelerin ve darbecilerin yanında yer alan duruş ve konumlarıyla Türkiye’ de dış güçlerin taşeronluğunu yapan bir parti olmaktan hiçbir zaman kendilerini kurtaramamıştır.
Hangi lider olursa olsun genel olarak CHP demek; baskı ve zulüm, diktatörlük ve despotluk, darbe ve darbe sevicilik ile hukuk tanımazlık demektir. Nereden bakarsanız bakın! CHP kuruluşunda zamanımıza kadar emperyalist batı medeniyetinin taşeronu yerli ve milli yapımıza karşı bir duruş ve kimliğe sahip oldu.
Bu parti ideolojinin din anlayışı; dinsizlik, millet anlayışı; soysuzluk, özgürlük anlayışı; kölelik, bağımsızlık anlayışı; emperyalistlere bağlılık, demokrasi anlayışı ise; despotluk ve faşizm’ dir. Maddi ve manevi bağlamda milli ve yerli olan her şeyimize karşı bir hareket olarak CHP, bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Türkiye’nin bugünü ve geleceği için tehlikeli bir kulvar’ da inat ve ısrarla yürümeyi sürdürüyor, kendi sonuna doğru yaklaşıyor.
Arif Altunbaş, Haber 7
Source: Arif Altunba
AKP”li yetkiliden tutuklanan öğrencilerle ilgili “itiraf” gibi açıklama: “Hepsi özel kameralardan seçildi”
AKPli bir yetkili, CHPnin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını protesto eylemlerine katılan gençlerin tutuklanmasıyla ilgili konuştu. Çok basit nitelikli meselelerde, o tutuksuz yargılanamaz mı diyen arkadaşlar geçen yıl biz katalog suçlarla ilgili somut delil kavramı getirirken, başta CHP ve DEM Partililer olmak üzere karşı çıkmışlardı. Bizim maalesef ikircikli davranma modelimiz var. Başta da muhalefet yapıyor bunu dedi.HEPSİ ÖZEL KAMERALARDAN SEÇİLDİLERGençlerin protesto adı altında Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu’na göre suç teşkil eden eylemlerde bulunduğunu ileri süren AKPli yetkili, Onların hepsi özel kameralardan seçildiler. Her biri molotof atıyordu, yüzlerini maskeyle gizliyordu, polise küfredip, tekmeyle saldırıyordu iddiasında bulundu.TBMMde bir grup gazetecinin sorusunu yanıtlayan AKPli yetkili, protesto eylemlerine katılan öğrencilerle ilgili şunları söyledi:İçlerinde polise molotof atan, asit atan, küfreden, tekmeyle saldıranlar var. Avrupa’da da örnekleri var görüyorsunuz, kim izin verir? Ben öğrenciyim, molotof atabilirim, asit atabilirim diye bir şey mi var? Türkiye’de öğrencilerin protesto kavramı adı altında Terörle Mücadele Kanunu’na, Türk Ceza Kanunu’na göre suç teşkil eden molotof atmak, yüzünü maskeyle kapatmak, polise asit atmak, küfretmek, tekmeyle sopayla polise saldırmak hakkı vardır desinler… Onların hepsi özel kameralardan seçildiler. Her biri molotof atıyordu, yüzlerini maskeyle gizliyordu, polise küfredip tekmeyle saldırıyordu.Bu gençler tutuksuz yargılanamaz mıydı sorusuna AKPli yetkili, şöyle yanıt verdi:“Biz dosyayı bilmiyoruz ki, önyargıyla bakıyoruz. Evet Türkiye’de tutuklama dediğimiz hadise, maalesef biraz, bunu her kesim açısından söylüyorum, farklı algılanıyor. Tutuklama çok istisnai olmalı. Adam öldürme suçu dahil, daha üst cezalar dahil… Adresin bilinememesi, delilleri karartma şüphesi, katalog suçlar, ağır cezalık müeyyideler var. Şartlar sağlanamazsa tutuklama veya diğer şeylere başvuruyorsunuz, hakimin takdirinde. Ama bakıyoruz, çok basit nitelikli meselelerde o ‘tutuksuz yargılanamaz mı’ diyen arkadaşlar ki geçen yıl biz katalog suçlarla ilgili somut delil kavramı getirirken, başta CHP ve DEM Partililer olmak üzere karşı çıkmışlardı. Niye o zaman itiraz etmediler?Esas olan cezanın infazıdır. Tutuklama cezalandırma şekli olamaz. Çok özel alanlarda uygulanmalı, tedbir olarak uygulanmalı. Ama bizde bir ceza soruşturması başladığında kişi tutuklanıyorsa ‘tamam.’ Tutuklanmıyorsa ‘beraat etti’ algısı var. Kişi soruşturmanın devamında ceza alacak belki. Bizim maalesef ikircikli davranma modelimiz var. Başta da muhalefet yapıyor bunu. İşte birisi doktora bir tekme attığı zaman, normalde tutuksuz yargılanması lazım. Ama hemen ‘tutuklanmadı’ diye manşet atıyorlar.İDDİALARA CEVAP VERİLMESİ LAZIM”İstanbul’un seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişkin AKPli yetkili, şu değerlendirmeyi yaptı:Kendilerinin paylaştığını İmamoğlu’nun dosyasına baktım 121 soru var. O iddialara cevap verilmesi lazım. Şöyle diyebilirsiniz, ’Kendi özel şirketim var, kendim kazanıyorum, ben kimseye haksızlık etmedim.’ Ama siz bir kamu görevi ifa ediyorsunuz ve size birtakım sorular yöneltiliyor. Bir ihale süreci ve bunun uygulamaları var. Bir ihale süreci ve uygulamalarıyla ilgili cevap veremiyorsanız sizde bir şey karartma, bir şey gizleme endişesi var demektir. Açıkça cevap verebilirsiniz.MASAK raporlarına yansımış, İstanbul’un göbeğinde boğazda, çok özel bir bölgede üç tane villa 15 milyon TL ile sizin şirketinize devrediliyor. Gerçek değeri ne? Her biri 500 milyon TL, belki de daha fazla şu anda. Devreden şirket altı aylık dönemde Büyükşehir Belediyesinden 15-20 milyara yakın ihale almış. Bunu izah etmiyorsun.Basın danışmanı… Milletvekili maaşı 176 bin lira. Bir basın müşavirinin ise aylık geliri 350 bin lira. En başta siz gazetecilerin bunu sorması lazım. Cumhuriyet savcısının önüne geldiğinize, ‘ben bu soruyu cevaplamıyorum’ diyorsanız, ‘Susma hakkımı kullanıyorum’ da demiyorsunuz, ‘cevaplamıyorum’ diyorsanız, kusura bakmayın, kamu görevi ifa ediyorsan kamu görevini tam bir ciddiyetle, tam bir özenle, mevzuata uygun olarak yapmak sorumluluğun var. Yapmadığın takdirde en basiti görevi ihmal, diğer unsur görevi kötüye kullanma, diğerleri rüşvet, irtikap, kamu zararı oluşturma gibi birçok müeyyideli ceza maddesiyle muhatap olursun.BİZİM ÖNCELİĞİMİZ…İmralı ziyaretlerinin ardından DEM Partililerin dile getirdikleri taleplerle ilgili sorulara karşılık AKPli yetkili, Bizim önceliğimiz Terörsüz Türkiye hedefine gidecek şekilde çağrının gereğinin yapılması, PKK’nın silahları bıraktığına dair açık kararı uygulaması. Kendini feshetmesi ve kongresini toplaması. Bizim başka gündemimiz yok” ifadelerini kullandı.“Bunlar yapılırsa, talepler yerine getirilir mi?” sorusunu yetkili, Bu işler atmosfer meselesi. Dolayısıyla önce sonuçlarını bir görelim, ortam nasıl gelişiyor, ihtiyaçlar nedir, ne gibi durumlar var. Birileri kendine göre gündem oluşturabilir. Ama sizin ulaşacağınız şartlar ve durumlar, sonuçlar, buna yönelik bir şey geliştirir mi bilemezsiniz. ‘Benim gündemim budur, gündemime uygun olarak da ben izliyorum. Bunun öncesinde şunu da koyalım, bunu da koyalım’ gibi bir şartı veya bir beklentiyi şu anda uygun görmüyoruz, biz işimize bakıyoruz” şeklinde yanıtladı.TOPLUMSAL YAPIYA ENTEGRE OLUN, SİVİL SİYASET NOKTASINDA KENDİNİZİ YENİDEN YAPILANDIRINMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terör örgütü PKK’nin kongresinin 4 Mayıs’ta Muş’ta toplanması çağrısı yaptığının hatırlatılması üzerine AKPli yetkili, şöyle konuştu:Bazı şeyler semboliktir, işin beklentisini anlatmaktır. Geçmişte bu şeylerin nasıl uygulanacağını bilirsiniz. Sembolik olarak artık gecikmeksizin bir şeyin ortaya konulması lazım. Çünkü bunu kuran, yöneten İmralı çağrı yapmış değil mi? Şu andaki beklenti, dünyanın şu anda savrulduğu kriz alanı, Orta Doğu, Suriye, Irak’taki meseleler bundan sonraki serüvende şiddetin, terörün, silahın bir sonuç vermeyeceğini, bundan sonra da vermesinin mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla toplumsal yapıya entegre olun, sivil siyaset noktasında kendinizi yeniden yapılandırın. Silahları bıraktığınızın çağrısını yapın ve silahları gömün, kendinizi feshedin. Bunun önüne, arkasına, sağına, soluna bir şey eklemek çok doğru olmaz. Bizim de öyle bir şeyimiz yok.UYGUN ZAMANDA YÜZ YÜZE SÖYLERİZCHP Genel Başkanlığına yeniden seçilen Özgür Özel’i tebrik edip etmedikleri konusundaki soruya AKPli yetkili, Yok. Hayırlı olsun. Uygun bir zamanda yüz yüze de söyleriz” karşılığını verdi.
Source: Anka