“Sağlık ve Wellness Güncesi: Duruş Bozuklukları, İletişim ve Estetik”

Kötü duruş, boyun düzleşmesine kapı açıyor

Cumhuriyet, boyun düzleşmesine karşı dikkat edilmesi gereken noktaları uzman fizyoterapist Ahmet Burak Sezgin ile konuştu. Sezgin, boyun düzleşmesinin çok sık görülen bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekerek “Boyun düzleşmesi, özellikle masa başı çalışanlarda ve mobil cihaz kullanan genç erişkinlerde sıklıkla görülmektedir. 20- 45 yaş arası bireylerde daha yaygındır” ifadelerini kullandı.Sezgin, boyun düzleşmesinin başlıca nedenlerinin kötü postür (duruş), uzun süreli bilgisayar ve telefon kullanımı, stres kaynaklı kas spazmları ve boyun travmaları olduğunu belirtti. Sezgin meslek tercihinin ve yaşam tarzının da hastalığın oluşumunda etkili olduğunu söyleyerek “Sürekli öne eğik pozisyonda çalışanlar, hareketsiz yaşam sürenler ve ergonomik olmayan koşullarda çalışan bireyler risk altındadır” dedi. Boyun düzleşmesinin pek çok şekilde tedavi edilebileceğine değinen Sezgin, “Manuel terapi kas spazmını ve boyun eklemlerinde var olan fonksiyon bozukluklarını gidermeye yardımcı olur.Egzersizler boyun kaslarını güçlendirir. Postür eğitimi ise doğru duruş alışkanlıklarını kazandırarak nüksü önler. Üçü birlikte uygulandığında etkili sonuçlar alınır” diye konuştu.EGZERSİZ ÖNEMLİSezgin, günlük yaşantıda dikkat edilmesi gerekenleri şöyle anlattı: “Eğer kişi monitör kullanıyorsa göz hizasında olmalı, omuzlar gevşek durmalı, sırt desteklenmeli, sandalyede 90 derece oturulmalı, otururken diz kapakları mümkünse kasık hizasını geçmeli ve her 40 dakikada bir ayağa kalkıp 1-2 dakika hareket ederek pozisyon değiştirilmelidir”

Source: Damla Polat


İletişim tempomuz artıyor

Mars 18 Nisan günü Aslan burcuna geçecek ve 17 Haziran’a kadar burada seyahat edecek. Mars’ın Aslan’a ve Güneş’in Boğa’ya geçişiyle hem özgüven hem de konfor arayışı yükseliyor; eylemler daha sahneye çıkma odaklı, yaşamsa daha huzur temelli olacak. Hafta sonuna doğru Mars-Neptün üçgeni, ruhsal motivasyonla hareket ve ilhamla yaratma enerjisini destekliyor. Mars-Neptün üçgeni 20 Mart Pazar günü kesinleşecek fakat biz etkisini 3-4 gün öncesinden hissetmeye başlayacağız. Sonrasında da 7-8 gün devam edecek. Haftalık burçlardan önce günlük astro tüyolara bakalım.Bugün Terazi burcunun 23 derecesinde Şiron etkili bir dolunay gerçekleşiyor. Dolunayın etkisi 5-6 gün daha sürecek. Dolunay, ilişkilerdeki eski yaraları görünür kılabilir. Denge kurmak mı kendini korumak mı ikilemini gündeme getirebilir. Yengeç’teki Mars’ın sert açısı kırıcı çıkışlara sebep olabilir. 10 gün boyunca duygusal hassasiyetimiz yüksek. Özellikle ilişkiler ve ailevi konular öne çıkabilir.Yarın Ay, Akrep burcunda; derin duygulara ve içe dönüşe işaret ediyor. Gizli saklı konular, sezgisel farkındalıklar ön planda olabilir. Bugün Venüs retrosu sona eriyor, ilişkilerde ve maddi konularda ileriye dönük adımlar atmaya başlanabilir. Eski bir aşkla ilgili bir yüzleşme tamamlanabilir.Yeni fikirler için cesuruzSalı Ay, Akrep burcunda. Duygularımız yoğun ve derin. Takıntılı düşünceler, kıskançlıklar veya içsel krizlerle uğraşmamız gerekebilir. Sezgilerimiz oldukça güçlü. Terapi veya içsel çalışmalar için ideal bir gün.Çarşamba günü sabah saatlerinde Ay kısa bir süre boşlukta, ardından Yay burcuna geçiyor. Enerjimiz dışadönük, hareketli ve iyimser hale geliyor. Merkür bugün Koç burcuna geçiyor, zihin hızlanıyor, sözler daha doğrudan ve hatta patavatsız olabilir. Yeni fikirler ve girişimler için cesaretli bir dönem başlıyor.Perşembe Ay, Yay burcunda. Bu durum keşif, öğrenme ve uzaklara gitme isteğimizi uyandırıyor. Bugün Merkür ile Neptün de kavuşumda. İletişimde dağılma, hayalperestlik ve ilham etkisi yoğun. Sezgisel bilgiler, rüyalar ve yaratıcı yazılar için uygun bir gün.Cuma Ay öğleden sonra boşluğa giriyor ve Oğlak burcuna geçiyor, daha ciddi bir ruh haline bürünüyoruz. Mars, Aslan burcuna geçiyor, 17 Haziran’a kadar cesur ve gösterişli eylemler zamanı. Egolar parlayabilir, sahneye çıkma, dikkat çekme arzusu artabilir. Fiziksel enerjimiz yükseliyor. Spor için harika bir dönem.19 Nisan Cumartesi Ay tüm gün Oğlak burcunda. Sorumluluklarımız ön planda olacak. Planlama ve kariyerle ilgili konulara odaklanmak için uygun bir gündeyiz. Güneş, Boğa burcuna geçiyor. Önümüzdeki bir ay boyunca huzur, güvenlik ve keyif arayışı öne çıkacak. Doğa, sanat, yeme-içme ve beden temaları gündemde olacak.Mars-Neptün etkileşimi burçları nasıl etkileyecek?Yeni imaj yaratmak için harika bir zaman Koç (21 Mart-19 Nisan)Sahne, tiyatro, müzik gibi bir işle uğraşıyorsanız güzel teklifler alabilir, iş konularında dertlerinizden kurtulabilirsiniz. Yalnızsanız romantik bir partner karşınıza çıkabilir. Affetmek, hayata karşı sivri tarafları yumuşatmak, kabule geçmek rahat olacak. Kendinizi yenilemek, büyüleyici bir imaj yaratmak için şahane bir zaman. Aşka dair bir hayaliniz varsa, bunu cesurca dile getirebilirsiniz.Yaraların sarılacağı, yüklerin fark edildiği günler başlıyorBoğa (20 Nisan-20 Mayıs)Taşınma planınız varsa tam da ruhunuzu tatmin edecek, huzurlu ve sakin evi bulabilirsiniz. Ailenizden yardım görebileceğiniz bu hafta, bankacılık ve ödemeler konusunda zorlanmadan işlerinizi halledebileceksiniz. Aile içinde sorunların çözülebileceği, yaraların sarılabileceği güzel bir dönem olacak. Bastırdığınız duygular yüzeye çıkabilir. Yıllardır taşıdığınız bir yükü fark edebilirsiniz. Öğretme ve sesinizi duyurma arzunuz yükselecekİkizler (21 Mayıs-20 Haziran)Aklınızdan geçen fikirler sadece akıllıca değil, aynı zamanda ilham verici olabilir. Bir şeyi anlatma, öğretme ya da yayma ihtiyacınız artabilir. Sesinizi duyurma arzunuz yükselecek. Sadece konuşmayacaksınız, söyledikleriniz kalplere de dokunacak. Arkadaş çevrenizden bir fırsat doğabilir. Size yeni bir fikir verebilirler. Bu dönemde yeni insanlar tanımak, topluluk içinde olmak size iyi gelebilir.Kariyerinizde değişiklik yaşayabilirsinizYengeç (21 Haziran-22 Temmuz)Yeni bir iş, bir teklif, bir pozisyon değişikliği gündeme gelebilir. Uzun süredir bir projeye emek veriyorsanız artık onun görünür hale gelmesi mümkün. Yaratıcı alanlarda çalışıyorsanız bu etkiyi daha güçlü hissedebilirsiniz. Kariyerinizle ilgili net olmayan meselelerde içgüdülerinizle yön bulabilirsiniz. Hissettikleriniz sektör değişimi ya da işinizi ruhsal olarak anlamlı hale getirecek bir adım sağlayabilir.Romantik, sizi tatmin edecek bir aşk ortaya çıkabilirAslan (23 Temmuz-22 Ağustos)Cesaretiniz, kararlılığınız, dikkat çekme isteğiniz artıyor. İçinizde uzun süredir taşıdığınız bir fikir, belki bir seyahat planı, belki bir eğitim projesi, belki de ‘Ben bu hayatta daha fazlası için varım’ hissi iyice alevlenebilir. Tarzınıza yeni bir soluk getirmek, sosyal medyada daha aktif olmak isteyebilirsiniz. Oldukça romantik, ruhsal yönü kuvvetli, duygusal anlamda sizi tatmin edebilecek bir aşk durumu olabilir.Geçmişten gelen bir acı, bir korku sizi özgürleştirebilirBaşak (23 Ağustos-22 Eylül)Yıllardır taşıdığınız ama bastırdığınız bir korkunuz, geçmişten gelen bir acı ya da suçluluk duygusu yüzeye çıkabilir. Bu çıkış sizi yıpratmak için değil, özgürleştirmek için olacak. Bilinçaltınızın sesini daha net duyabileceğiniz bir zamandasınız. Rüyalarınız artabilir, sezgileriniz güçlenebilir. Bu size hem ruhsal olarak farkındalık kazandırabilir hem de yönünüzü netleştirmenize yardım edebilir.Kalbinizden gelen sesi dinleyerek yön belirleyebilirsinizTerazi (23 Eylül-22 Ekim)Özellikle ilişkiler konusunda oldukça duygusal, sezgisel ama bir yandan da cesur kararlar sizi bekliyor. Kalbinizde tuttuğunuz şeyleri ifade etmek için ideal bir zaman. Eğer uzun süredir bir ilişkide ‘Nereye gidiyoruz, bilmiyorum’ hissi varsa, şimdi kalbinizin sesini dinleyip öyle bir yön belirleyebilirsiniz. Sizi tüketen, ruhunuzu yoran bir ilişkinin içinden çıkma cesaretini de bulabilirsiniz. Seyahat için harika bir hafta.İş hayatınızda fırsatlarla karşılaşabilirsinizAkrep (23 Ekim-21 Kasım)İşyerinde daha fazla sorumluluk alabilir, bir projeyi sahiplenebilir ya da sizi bir adım öne taşıyacak bir fırsatla karşılaşabilirsiniz. Özellikle kreatif işler yapan biriyseniz bu dönemde verimli ve ilham dolu bir akış yakalayabilirsiniz. Bir iş arkadaşınızla daha yakın, duygusal veya ruhsal bağ kurmanız da mümkün. İş ortamınızdaki insanlar sadece meslektaş değil, aynı zamanda birer ilham kaynağı olabilir.Evren sizi ve projelerinizi destekliyorYay (22 Kasım-21 Aralık)Uzun süredir zihninizde dönen bir eğitim fikri, bir yolculuk planı ya da yaratıcı bir proje varsa, evren onu hayata geçirmek için sizi destekliyor. Kitap yazmak, atölye düzenlemek, yurtdışına açılmak gibi büyük hayalleriniz varsa o hayaller gerçekliğe dönüştürülebilir bir hale geliyor. Çünkü artık sadece istemekle kalmıyor, adım atıyorsunuz. Aşk hayatınız da bu süreçte hareketlenebilir.Kısa vadeli çözümler değil, kalıcı dönüşümler…Oğlak (22 Aralık-21 Ocak)Mars-Neptün olumlu etkileşimiyle bu hafta geçmişten gelen bazı duygusal meseleler yeniden yüzeye çıkabilir. Ama bu kez onları bastırmak yerine dönüştürmeye hazır hissedebilirsiniz. Bu enerji, maddi konularda da bazı dönüşümler getirebilir. Ortak gelirler, miras, borçlar ya da ortakla paylaşılan kaynaklar gündeminizde olabilir. Kısa vadeli çözümler değil, kalıcı dönüşümler arıyorsunuz.İlişkiler açısından hareketli dönemdesinizKova (22 Ocak-18 Şubat)İlişkiler alanınızda hareketli bir süreç yaşanabilir. İlişkiniz varsa ortak hedefe yönelme fikri sizi heyecanlandırabilir. Hayatınızda biri yoksa ilham verici, vizyon sahibi biriyle tanışmanız mümkün. Özellikle iletişim üzerinden kurulacak bağlar dikkat çekici olabilir. Bir sohbet, mesajlaşma ya da fikir alışverişi sizi kalpten etkileyebilir. Uzun süredir görüşmediğiniz insanlarla bağlarınız da tekrar güçlenebilir.Güzel finansal fırsatlar kapınızı çalabilirBalık (19 Şubat-20 Mart)‘Hayatta neyi, nasıl yaparsam hem faydalı olur hem kendimi daha iyi hissederim’ sorusu öne çıkabilir. İş hayatınızda ciddi bir hareketlilik var. Finansal anlamda güzel fırsatlar yakalayabilirsiniz. İş konularında başka insanlara yardım edebilir, iş bulmalarını sağlayabilirsiniz. Kariyeriniz konusunda yaratıcı bir hafta olacak. Manevi anlamda huzur duygusunu rahatlıkla hissedebileceksiniz.

Source: Dinçer Güner


“Estetik harikasıyım” dedi evine gidemiyordu

“Gkay” adıyla tanınan ve “Ben estetik harikasıyım” diyen 32 yaşındaki Brezilyalı sosyal medya fenomeni “Gkay”, yüzündeki estetik değişiklikler nedeniyle ülkesine girişte neredeyse geri çevriliyordu. Pasaport fotoğrafıyla şimdiki halinin uyuşmaması nedeniyle “Gkay”, göçmenlik yetkilileri tarafından uzun uzadıya sorgulandı.

32 yaşındaki fenomen, Instagram hesabından yaptığı paylaşımda yaşadığı durumu şöyle aktardı: “Neredeyse ülkeye alınmıyordum çünkü tüm belgelerimdeki fotoğraflar şimdiki yüzümle uyuşmuyor.”

INSTAGRAM KANIT OLDU

Pasaportundaki eski fotoğrafta doğal görünümüyle yer alan Gkay, günümüzde kızıl saçları; ince burnu, belirgin çenesi, dolgun yanakları ve dudaklarıyla tamamen farklı bir görüntüye sahip. Yıllar içinde onlarca estetik dokunuş yaptıran fenomenin bu değişimi, kimlik belgelerine yansımamıştı.

Gkay, geçirdiği estetik süreci sosyal medyada belgeleriyle paylaştığı için bu sayede yetkililere de dönüşümünü gösterebildi: “İyi ki Instagram hesabım vardı ve öncesi-sonrası fotoğraflarım vardı. İlk iş olarak tüm resmi belgelerdeki fotoğraflarımı güncelleyeceğim.”

Source: Sonuç Sürmeli


Bu yöntemlerle bahar yorgunluğu teğet geçsin!

Mevsim geçişlerinin zorlu etkilerinden biri olan bahar yorgunluğu, hem bedenimizi hem de ruhumuzu etkileyebiliyor. Bu dönemi nasıl daha sağlıklı bir şekilde geçirebilirsiniz? BAHAR YORGUNLUĞU NEDİR? Kış aylarında güneş ışığından yoksun kalan bedende hormonal değişiklikler yaşanır ve bu değişim süreci mevsim geçişlerinde halsizlik şeklinde belirti verir. Bu öznel duygu durum bozukluğunun belirtileri farklı olabilir ve şiddeti değişebilir. Bahar yorgunluğunun en belirgin belirtisi ise aşırı yorgunluk. Diğerleri ruh hali değişimleri ise baş ağrısı, konsantrasyon eksikliği ve uykusuzluk olarak kendini gösterir.BAHAR YORGUNLUĞUNA KARŞI UYGULAYABİLECEĞİNİZ YÖNTEMLER 1. MUTLAKA KAHVALTI YAPIN Günün en önemli öğünü olan kahvaltıyı kesinlikle atlamayın. Beyaz undan yapılmış besinler yerine; kepek, çavdar, tam buğdaydan yapılmış tahıllı besinleri tercih edin. Her gün 1 yumurta tüketmeye özen gösterin. Besin çeşitliliği yaratarak tek tip beslenmekten kaçının. Bir öğünde bütün besin gruplarını içeren bir tabak hazırlayın. Örneğin kıymalı sebze yemeği veya tavuklu salata, 1 su bardağı ayran ve 1 dilim ekmek tüketerek besin çeşitliliğini sağlayabilirsiniz.2. BOL SU TÜKETİN Havaların ısınmasıyla oluşabilecek su kayıplarını önlemek ve mevsimsel değişikliğe bağlı dolaşım problemlerinden kurtulmak için bol bol su tüketin. Susamadan su içmeyi alışkanlık haline getirmeye çalışın. Günlük 2-3 lt (10-15 su bardağı) su tüketerek dolaşım sistemini daha düzenli hale getirmiş ve toksinlerden kurtulmayı sağlamış olursunuz.3. UYKU SAATLERİNİZİ DÜZENLEYİN Uykusuzluk ve düzensiz uyuma kendinizi daha yorgun hissetmenize neden olur. Düzenli uyku saatleri, gün içerisinde kendinizi daha enerjik hissetmenize yardımcı olacaktır. Günde 6-8 saat uyumaya çalışmalısınız.4. EGZERSİZ YAPIN Haftada 3 gün yapılan tempolu yürüyüşler, yüzme, gevşeme egzersizleri yorgunluğa karşı korur. Eğer vaktim yok diyorsanız en azından aktif yaşam tarzı için yürüyerek gidebileceğiz yerlere arabasız gitme, asansör yerine merdivenleri tercih etme gibi küçük aktivitelerle de yaşam tarzınızı değiştirebilirisiniz.5. C VİTAMİNİ İÇEREN BESİNLER TÜKETİN Gün içerisinde özellikle C vitamini içeren sebze ve meyve tüketimini arttırın. Beslenmenize brokoli, ıspanak, yeşil sivri biber, maydanoz gibi yeşil yapraklı sebzeler ve portakal, kivi, kuşburnu, greyfurt gibi meyveler ekleyin.6. KAFEİN TÜKETİMİNİ SINIRLAYIN Gün içerisinde yorgunluğu atmak, uyanık kalmak için sıkça tükettiğimiz çay, kahve gibi kafeinli içecekleri kontrol altında tutun. Yüksek miktarlarda alınan kafein, kalp çarpıntısına ve vücutta su kaybına neden olabileceği için özellikle mevsim değişikliğindeki sıkıntıları tetiklememek adına kafein alımını minimumda tutmaya özen gösterin. Kahve, çay, asitli içecekler gibi kafeinli içecekler yerine rahatlatıcı özelliğinden dolayı bitki çaylarını tercih edebilirsiniz.7. GÜNDE EN AZ 3 ÖĞÜN YAPIN YEMEK YİYİN Düzensiz tüketilen öğünler, uzun süren açlıklar kan şekerinin dengesiz düşmesine ve yükselmesine neden olabileceği için bahar yorgunluğu belirtileri daha kötü hale gelebilir. Dolayısıyla günde 3 ana, ihtiyaca göre 1 veya 3 ara öğün olacak şekilde az az ve sık sık öğün tüketmeye çalışın. BAHAR YORGUNLUĞUNA KARŞI İYİ GELEN BESİNLER 1. ÇİLEK Çilek, bahar yorgunluğunun önlenmesinde etkili olan potasyumdan ve vücut direncinin artırılmasını sağlayan antioksidanlar bakımında zengin. Yorgunluğa yol açan ödemin atılmasında da fayda sağlar.2. BEZELYE Kalsiyum, demir ve potasyumdan zengin bir besin olan bezelye bu içeriği sayesinde günlük mineral ihtiyacını karşılamada önemli bir besin. Mineral depolarının dolu olması vücudun hastalıklara karşı direncini artırır. A ve B vitamini içeriğiyle bağışıklığı kuvvetlendirir. Yine yapısında yer alan klorofil ile güçlü bir antioksidan olan bezelye, hastalıklara karşı vücut direncini artırır.3. SALATALIK Potasyumdan zengin bir besin olduğundan bu sayede ödemin atılmasını sağlar. Su oranı yüksek olduğu için sıvı dolaşımının ve bağırsak hareketlerinin artmasına yardımcı olur. Bağırsak hareketlerinin artması ise vücuttan toksinlerin uzaklaştırılmasını ve zindeliğin artmasını sağlar. Enerji değeri çok düşük olduğu için diyet yapanlar için iyi bir besindir.4. ENGİNAR Enginar; A vitamini, C vitamini, niasin, potasyum ve liften zengin içeriğiyle sindirim sisteminin iyi çalışmasını ve toksinlerin vücuttan uzaklaştırılmasını kolaylaştırır. Bahar yorgunluğuna karşı mücadele ederek, enerjik hissetmenizi sağlar.5. SEMİZOTU Semizotunun çoğunluğu sudan oluşur. Ama bağışıklık kuvvetlendirici etkisi büyüktür. Bu özelliğini omega 3 yağ asitlerinden alır. Omega 3 ten en zengin bu sebze olan semizotu, demir ve kalsiyumun vücutta depolanması için de önemli bir rol oynar. Bu sayede bahar yorgunluğunu hissetmez veya çok kısa zamanda atlatabilirsiniz.6. KABAK İçeriğindeki A vitamini bağışıklık sistemini kuvvetlendirir, vücut direncini artırır. Su oranı yüksek olduğu için kalori değeri de oldukça düşük. İçerdiği lif ve potasyum sayesinde bağırsak çalışma hızını artırdığı için; halsizlik ve yorgunluğun önemli bir nedeni olan ödemin vücuttan atılmasını sağlayarak zindelik verir. UYARI: Hamileler, kronik hastalığı olanlar ve alerjisi olan kişilerin öncelikle uzman bir hekime danışması tavsiye edilir! Görsel Kaynak: istockphoto/shutterstock

Source: Habertürk


‘Yönetmenlik hedef değil, bir yol’

Sanat dünyasının dikkat çeken isimlerinden yönetmen Birkan Görgün, klasik eserleri çağdaş yorumlarla buluşturduğu son çalışmaları “Genç W’nin Yeni Acıları” ve “Gılgamış” oyunlarıyla seyircinin karşısına çıkıyor. Gençliğin zamansız sorgulamalarını modern sahne diliyle buluşturan yönetmen, bir yandan da mitolojinin derin köklerinden beslenerek insanın varoluşsal arayışlarına ışık tutuyor. Birkan Görgün ile tiyatro sahnesindeki yolculuğunu, eserleri yorumlama süreçlerini ve sanatının arkasındaki felsefeyi konuştuk.* “Genç W’nin Yeni Acıları” yönetmenlik deneyiminiz açısından nasıl bir meydan okumaydı?Goethe’nin kendi döneminde büyük ses getiren ve geleneksel edebiyat kurallarını yıkan bu metin, başlı başına bir meydan okumadır. Birçok insanı derinden etkileyen ve yarattığı intihar vakaları nedeniyle bir dönem yasaklanan bu eseri sahneye taşımak özel bir dikkat ve titizlik gerektiriyor. İlk kez 2018 yılında kendi uyarlamamla Saint Petersburg Bryantsev Tiyatrosu’nda Rus oyuncular Fedor Fedotov ve Anna Slynko yorumuyla sahneledim. Bu versiyon Werther’in bireysel acıları üzerinden varoluş sorgulamasını ele alırken, 2024’te Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahnelediğim “Genç W’nin Yeni Acıları” metni modern dünyada yaşayan bir genç olan Charlie’nin, Werther üzerinden kendini tanımlama çabasını konu ediyor. METNİN ENERJİ NOKTASI…* Karakterlerin psikolojik derinliği ve anlatım dili üzerine nasıl bir yorum kattınız?Metinleri önce sıradan bir okur gibi yargısız ve tarafsız biçimde okurum. Sonrasında tarih, sosyoloji, psikoloji, felsefe ve hatta matematik ve biyoloji gibi birçok disiplini devreye sokarak metnin merkezindeki enerji noktasını keşfetmeye çalışırım. Ön çalışmalarımı kreatif ekibimle tartışarak ortak bir anlatım dili oluştururuz. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra, oyunculara yaklaşımımı doğru ve ikna edici biçimde aktarmaya çalışırım. Kesinlikle tek taraflı bir yönetmen değilim; oyuncuların da önerileriyle süreci ilerletmeyi tercih ederim. Fikirlerin çatışmasının, doğru ve yaratıcı anlatım dili oluşturmanın temel koşulu olduğunu düşünürüm. Eğer oyuncularım veya kreatif ekibimin önerisi daha güçlü ise kabul ederim. Werther’i de benzer şekilde ele aldım; önce temele ulaşıp yapıyı bu temel üzerinden yükselttim.GELENEĞİN MODERLEŞME SÜRECİ* Klasik eserleri günümüz izleyicisine uyarlarken en çok hangi unsurlara dikkat ediyorsunuz ve geleneği modern bir bakış açısıyla yorumlama süreciniz nasıl işliyor?Uyarlama yaparken öncelikle eserin merkezindeki temel noktayı, eserin kalbini bulmaya çalışırım. Yazarın bu hikâyeyi yazma nedenini, çıkış noktasını anlamaya özen gösteririm; çünkü eserin kalbini durdurduğunuzda tüm beden işlevsiz hale gelir. Bu temel noktaya saygı duyar ve farklı anlatım biçimleri geliştirirken bu eksenden uzaklaşmamaya dikkat ederim. Geleneği modernleştirme sürecinde de benzer bir yaklaşımı benimserim. Gelenek, aslında yaşandığı dönemde sıradan bir yaşam biçimidir. Bu nedenle öncelikle o dönemin rutinini ve gerçekliğini anlamaya çalışırım. Örneğin, Sümerlerle ilgili bir hikâye anlatırken bunu bir masal ya da mit gibi değil, gerçek insanların hayatlarından kesitler olarak ele alırım. Böylece geçmiş ile bugünü birbirine bağlayan köprüler kurarak eserlerimi modern izleyiciyle buluştururum. Köprünün bir ayağı geleneğe, diğeri ise modern dünyaya dayanır. Bu sağlam temeller üzerine inşa ettiğim anlatım diliyle eseri günümüze taşırım.* Yönettiğiniz her oyunun sizi farklı bir noktaya taşıdığı söylenebilir mi? “Gılgamış” ve “Genç W’nin Yeni Acıları”nın sizde bıraktığı izleri nasıl tarif edersiniz? Her projeye sanki o işi ilk defa yapıyormuş gibi başlarım; kendimi hiçbir şey bilmiyor kabul eder ve sıfırdan çalışmaya koyulurum. Bu mesleğin son noktası yok. Hâlâ çalışıyorum ve hâlâ kazancımın büyük bir kısmını eğitimime yatırıyorum. Çünkü yönetmenlik bir hedef değil, bir yoldur; ancak ömür bittiğinde tamamlanabilecek bir yol. Bizden sonra gelenlerin bayrağı devralarak devam ettirecekleri sonsuz bir yol…ORTAK BİR DİL OLUŞTURMAK* Ankara Devlet Tiyatrosu’nda ve uluslararası platformlarda yönetmenlik yapmanın farkları nelerdir?Yurtdışında yönetmenlik yaparken karşılaştığım en önemli nokta, sanatsal dilin evrenselliğini ön plana çıkararak ortak bir dil oluşturmaktır. Türk oyuncular duyusal algıları güçlü ve hızlı adaptasyon gösterirken, Rus oyuncular ise detaycı ve disiplinlidir, Stanislavski tekniğine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Türk oyuncular ise hem Stanislavski tekniğine hem de geleneksel Türk tiyatrosundan gelen epik anlatıma hâkimler. Bu iki tiyatro anlayışının farklılıkları, yönetmen olarak bana büyük bir zenginlik ve çalışma alanı sunuyor.

Source: Güven Baykan


Biyofili: İnsan doğayı neden sever?

İlkbaharın gelmesiyle toprak uyandı, ağaçlar yeşerdi ve sabahları kuş sesleri daha da yoğunlaştı. Tüm bu hareketlilik sırf insan olmayan türlere değil bizzat bizlerin de bedenine, zihnine ve ruhuna yansıyor. Hafif bir meltem ile kalbimiz ferahlıyor, bir ağaç gövdesine yaslandığımızda içimizde bir sakinlik beliriyor. İlkbahar ile gelen canlılık ve derin huzur hissi yalnızca güzel havaların etkisi mi yoksa doğayla kurduğumuz çok daha eski bir ilişkinin yankısı mı? İşte bu sorunun yanıtı “biyofili” kavramında saklı.Biyofili, kelime anlamıyla “yaşama duyulan sevgi” demek. Bu terim ilk olarak 1960’larda psikanalist, sosyolog ve filozof Erich Fromm tarafından ortaya atıldı. Ancak biyofili, yalnızca bireysel bir duygu olarak kalmadı. 1984 yılında evrimsel biyolog Edward O. Wilson’ın yayımladığı “Biophilia” adlı kitapla bilimsel ve evrimsel bir temel kazandı. Wilson, biyofiliyi insanın doğayla kurduğu bağın biyolojik bir içgüdü olduğuna yönelik bir hipotez olarak tanımladı. Ona göre insan türü yüz binlerce yılını doğada, diğer canlılarla iç içe geçirerek evrimleşti. Bu yüzden doğayla bağ kurmak bize iyi gelir, bizi iyileştirir. Çünkü bu bağ, en temel yaşam deneyimlerimizdendir. Teori yalnızca romantik bir doğa sevgisinden ibaret değil. Günümüzde yapılan pek çok bilimsel çalışmada, doğayla temasın stres seviyesini düşürdüğünü, bağışıklık sistemini güçlendirdiğini, depresyon semptomlarını azalttığını ve hatta yaratıcı düşünmeyi desteklediğini ortaya koyuyor.Ancak doğayla kurduğumuz bu kadim bağın bilimsel olarak ölçülebilir duruma gelmesi hâlâ zorlu bir alan. Çünkü doğa dediğimiz şey dünyanın her yerinde farklı görünüyor. Bir yerde sık yapraklı tropik orman, bir başka yerde kurak bir tundra, başka bir yerde okyanus kıyısı… Peki insanlar, bu farklı doğa manzaralarında biyofiliyi benzer biçimlerde mi hissediyorlar? Yoksa coğrafyaya, kültüre ve çevresel deneyimlere göre bu bağ farklı şekillerde mi kuruluyor?DOĞA ALGIMIZ EVRENSEL Mİ?Tam da bu soruları temel alan etkileyici bir araştırma olan “Doğayı hissetmek: Görsel yapay zekâ kullanarak küresel biyomlarda biyofili algılarını ölçmek” Nature dergisinde geçen aylarda yayımlandı:Bu çalışma, biyofiliye ilişkin bilimsel bilgiyi çağdaş teknolojilerle bir araya getirerek görsel yapay zekâ destekli bir ölçüm sistemini kullanıyor. Amaç insanların doğa unsurlarını nasıl algıladıklarını, hangi doğal öğelerin daha fazla olumlu duygu uyandırdığını ve bu algıların küresel ölçekte nasıl değiştiğini anlamak. Araştırma, sekiz farklı kentte yaşayan toplam 400 kişiyle yapıldı: Trondheim (tundra), Amsterdam (ılıman orman), Quebec City (iğne yapraklı orman), Singapur (tropik orman), Barselona (Akdeniz iklimi), Buenos Aires (otlak), Nairobi (savana) ve Dubai (çöl). Katılımcılar, bu kentlerde Google Street View üzerinden alınmış görüntülere bakarak doğa unsurlarına yönelik duygularını değerlendirdi. Ardından bu veriler üzerinden biyofilik öğeler belirlenerek yapay zekâ destekli bir modelle analiz edildi. Araştırma ile gökyüzü, ağaç, çim, bitki, su yüzeyi, taş, insan ve hayvan gibi 25 biyofilik kategori oluşturuldu.GÖKLERE OLAN SEVGİSonuçlar oldukça dikkat çekici: Katılımcılar arasında kent, cinsiyet veya biyom fark etmeksizin en olumlu duyguyu gökyüzü uyandırdı. Buenos Aires’te neredeyse tüm katılımcılar gökyüzünü yüzde 99 oranında olumlu değerlendirdi. Onu, “ağaç” (sekiz kentten altısında yüzde 82 üzeri oranla), “çim” (özellikle Quebec’te), ve “bitki” (Singapur’da) gibi yeşil öğeler izledi. Öte yandan doğası daha kurak olan Nairobi ve Dubai gibi kentlerde insanlar daha çok kara öğelerine ilgi gösterdi. Nairobi’de ayrıca yaban hayatı ve insan varlığına karşı güçlü bir duygusal bağ raporlandı. Amsterdam’da ise su yüzeyleri en yüksek biyofili puanını aldı.Bu da bize gösteriyor ki biyofili bir yönüyle evrensel, bir yönüyle ise bulunduğumuz çevreyle biçimleniyor. Bedenimiz doğayı tanıyor ama o tanışıklığın tonu, yaşadığımız coğrafyanın dokusuyla biçimleniyor. Biyofilinin yapay zekâ aracılığıyla ölçülmesi, gelecekte kent planlamalarında, kamusal alan tasarımlarında ve hatta dijital deneyimlerde bile doğayla daha bilinçli ilişkiler kurmamıza yardımcı olabilir.Ancak bugünden yapabileceğimiz çok daha basit şeyler var. Bir ağacın altına oturup gökyüzünü birkaç dakika izlemek ve umudu her zaman canlı tutmak!

Source: Ayça Ceylan


Hayal Köseoğlu Cumhuriyet Pazar’a konuştu: “Halk sanatçısını yanında istiyor”

Now Tv’nin uzun soluklu dizisi “Hudutsuz Sevda”da Damla Leto rolünde kült bir karakter oluşturdu Hayal Köseoğlu. Karakteri her ne kadar sevilmese de Köseoğlu için en önemli özelliği omurgalı olması. Bu özelliğin günümüzde seyirci ve oyuncu arasındaki ilişkide de önemli olduğunu düşünüyor. Köseoğlu ile setlerden yaşama uzanan keyifli bir sohbet yaptık.- “Hudutsuz Sevda”da Damla Leto’yu sevmeyenler çok. Peki siz onu seviyor musunuz?Valla ne yalan söyleyeyim seviyorum. Kızdığım da oluyor zaman zaman yargıladığım da ama oyuncu olarak bize ilk öğretilen şey karakterin haklılığını bulmak. Sürekli yargıladığınız bir karakteri layıkıyla canlandırmak mümkün değil. En azından sizi oynatacak kadar empati yapmak zorundasınız. Bu kadar uzun zamandır empati yaptığım bir karakteri de ister istemez seviyorum. Bu erkek egemen dünyada içinde kurt var gibi sürekli başını kaldırıp kendi başını belaya sokuyor. İstemediği hiçbir şeyi yapmıyor. İstediği şeyler için de sonuna kadar savaşıyor. İyi deyin kötü deyin ama kesinlikle bir omurgası var. Ben de omurgalı insan severim. (Gülüyor)- Bugünlerde daha çok “Ufak Tefek Cinayetler”deki Derya gibi mi hissediyorsunuz yoksa “Cezailer”deki Simge Saygın gibi mi?Valla hiçbiri. Ne o kadar sessiz, sakin ve uysal ne de o kadar kafayı kırmış hissediyorum. Hatta son derece hesaplı ve mantıklı hissediyorum kendimi. Hiç öyle bir karakter oynamadığım için verebileceğim bir örnek de yok. (Gülüyor)- Genel olarak ülkenin güncel havası sizi nasıl etkiliyor?Bende küçüklüğümden beri obsesif kompulsif bozukluk var. Bir yıldır Kanadalı bir terapistle çalışıyorum. Adam bana diyor ki “Stres yapmamanız lazım”. Diyorum ki Kanada’dan söylemek kolay. (Gülüyor). İşin şakası tabii. Gerçekten beyni zaten takıntı yapmaya çok müsait bir insan olarak bu gündem beni çok yıpratıyor. Günde yeri geliyor 5-6 saat X’ten gündem takip ediyorum, kopamıyorum, sürekli haber izlerken buluyorum kendimi. İyi gelmiyor tabii. Gönül isterdi ki hiçbir bakanın adını bile bilmeden güle oynaya dolaşalım sokaklarda ama maalesef ülkenin sürekli değişen gündemi ve bizim üzerimizdeki tahrip edici etkisi buna uygun değil.- Filtresiz bir insansınız. Bunu bugünlerde yaşananlara karşı verdiğiniz tepkilerden de görüyoruz. Bu özelliğiniz size ne getirdi, sizden ne götürdü?Kendimi filtresiz görmüyorum. Aksine bu son derece filtrelenmiş bir halim. Eğer gerçekten filtresiz kendim gibi olsam muhtemelen benden çok şey götürürdü. Elimden geldiğince kendi ağzımı kapatmaya çalışıyorum çünkü gerçekten kendim olmama müsait bir iklimde yaşamıyorum. Ancak genele göre daha az filtreli olmam bana kendim gibi arkadaşlar kazandırdı. Hepsi deli. (Gülüyor)- Peki bir önceki soru ile bağlantılı olarak kendinizi sözle veya yaratıclığınızla ifade edemediğinizde nasıl hissediyorsunuz?Çok klostrofobik hissediyorum. Baskı altında olmaya alışık değilim. Ailemde de böyle yetiştirilmedim. Hiçbir yerde baskıya iyi tepki verdiğim söylenemez. Bir yolunu bulup o içimdeki basıncı çıkarmam gerekiyor. Öyle ya da böyle.- Oyunculuk mesleğinde kariyer, şan, şöhret dışında oyunculuğun kendisine takıntılı denebilecek derecede tutkulu olduğunuzu biliyorum. Peki bu yolun neredesiniz? Bir sonraki adımda ne var?Aslında oyunculuktan ziyade kendimi ifade etmeye tutkuluyum. Bu yazı olabilir, müzik olabilir, resim olabilir. Kendini ifade etmenin soyutlanmış veya başka bir forma aktarılmış hallerini çok estetik buluyorum. Bunun hangi yolla olduğu önemli değil. Bu ara yazmaya daha fazla kaydım mesela. Bence yakın zamanda benim yolumda kendi işini çekmek olabilir. En büyük tutkum şu anda bu.- Sanırım ülkemizde en zor şeylerden biri yaşama karşı pozitif olmayı öğrenebilmek. Siz yaşamla ilişkinizi nasıl geliştirdiniz?Ben sürekli meditasyon yapıyorum. Gün içinde fazla bunalmış hissettiğimde nerede olursam olayım kendime 10 dakika veriyorum, nefesime odaklanıyorum. Önceliklerimi hatırlıyorum. Kendimi öncelik yapmayı öğrendim. Eğer içinde bulunduğum durum ya da düşünsel süreç bana zarar veriyorsa kendimi uzaklaştırıp bana iyi gelecek bir şey yapmaya çalışıyorum. Hayat bana öğretti ki ben iyi olmazsam hiçbir şey iyi olmuyor.ZAMAN DEĞİŞTİRDİ- Çok dışa dönük bir insan olduğunuzu söylemiştiniz. Peki zaman bu özelliğinizde bir değişim yarattı mı?Tabii ki. Şu anda asla kendime dışa dönük demem. Çok çabuk bunalıyorum insan iletişimlerinden. Gerçek dostlarım dışında da kimseyi görmek istemiyorum. Yanında yüzde yüz kendim olabileceğim insanlar dışında biriyle muhatap olmak bana zulüm gibi geliyor.- Ailenizin size kazandırdığı en güzel özellik nedir?Annem ve babam çok sağlam mizaha sahip insanlar. Sanırım dünya görüşleri ve mizah anlayışları bana da geçti. Bir de bizim aile çok güçlü karakterlerden oluşur. Herkesin kendi görüşü vardır ve arkasında sonuna kadar, inatçılık seviyesinde dururlar. O da beni çok etkiledi büyürken bence. – İsminiz Hayal Kahvesi’nden geliyormuş. Bu çok ilginç bir hikâye. Peki siz dünyaya gelmeye karar verdiğinizde sahnede kim vardı?Hiç hatırlamıyorlar (gülüyor) ama annemin o gece bir kiloya yakın barbun yediğini biliyorum. Ben hâlâ barbun hastasıyımdır.SEKTÖR ÜLKENİN ÖZETİ GİBİ- Meslektaşlarınız ve sektörünüz son dönemlerde çok konuşuluyor ve tartışılıyor. Siz sektör ve mesleğiniz hakkında neler düşünüyorsunuz?Ülkenin ufak bir özeti gibidir bizim sektör. Çok küçük yaştan beri içindeyim. Pırıl pırıl, zeki, yetenekli, işine aşık insanlar da tanıyorum. Riya dolu, çıkarcı, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenler de. Benim en sevdiğim tişörtlerimden birinin üstünde “Stop making stupid people famous” (Aptal insanları ünlü yapmayı bırakın) yazıyor. (Gülüyor) Bence son dönemde seyircinin de öncelikleri karakter ve omurga olmaya başladı. Halk, sanatçısını yanında istiyor haklı olarak. HER KONSERDEN DAHA DEĞERLİ- Muse topluluğunu en kadar sevdiğinizi biliyorum. Son yaşanan gelişmeler hakkında neler söylemek istersiniz?Halk olarak belirli farkındalıklara varıyoruz ve bence bu çok önemli. Muse canlı olarak izlemeyi en çok istediğim gruplardan ama dediğim gibi önceliklerimiz değişiyor. Bu her türlü konserden daha kıymetli diye düşünüyorum.- Peki Oasisin geri dönüşü ile ilgili heyecanlı mısınız?Ben Blur’cüyüm. (Gülüyor)- Evinde sürekli müzik çalan birisi olarak bugünlerde komşularınız hangi müzisyen, topluluk ve şarkılara maruz kalıyor?Bu aralar eskilere döndüm. Çok fazla Guns N’ Roses, Led Zeppelin falan dinliyorum. Bir de klasik müziğe sardım. Herhalde beynim ihtiyaç duyuyor. (Gülüyor)NAZAR DEĞMESİN- Kısa süre önce Ersoy Nezir Çınarlı ile başlayan ilişkinizle ilgili söylemek istediğiniz bir şey var mı?Sizin için kısa süre önce başladı. Biz bir senemizi doldurduk. (Gülüyor) Setteki en yakın arkadaşımdı, sonra sevgilim oldu. Böyle yakın bir arkadaşınla yavaş yavaş sevgili olmak şahane bir şeymiş. Gerçekten her şey yavaş yavaş, tanışarak ve çok organik gelişti. O yüzden benim için çok değerli. Nazar değmesin diyorum ve susuyorum.SASHA VE BARIŞ- Bugüne kadar ekranda veya sahnede söylediğiniz, sizde en çok iz bırakan replik hangisiydi?Bir replik hatırlayamam ama “Mahkum” dizisinde İsmail Hacıoğlu ile oynadığım Sasha-Barış tanışma sahnesinin benim içimde çok özel bir yeri vardır. O sahneyi çok severek oynamıştık.

Source: Deniz Ülkütekin


Bruce Lee”den etkilenen kaporta ustası şimdi kupaları koyacak yer bulamıyor

Yenibosna”daki kaporta tamirhanesinde 39 yıl önce çırak olarak çalışmaya başlayan Aytekin Akdoğan, Jackie Chan ve Bruce Lee”nin aksiyon filmlerinden de etkilenerek karateye yöneldi.Hobi olarak başladığı karateyle uzun yıllar ilgilenen Akdoğan, elde ettiği başarılarla 1996″da milli takıma seçildi. Karate tutkusunun yanında motosikletle de ilgilenen Akdoğan, geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle spora yaklaşık 8 yıl ara verdi.Bu sırada kendi işinin patronu olan Akdoğan, oğlu Yusuf Akdoğan”ı da karateyle tanıştırdı. Oğlunun ısrarlarına dayanamayarak birlikte karate antrenmanları yapan Akdoğan, bir yandan işini sürdürürken bir yandan da turnuvalara katıldı.Şampiyonluklarını Türkiye Karate Federasyonunda milli hakem olarak taçlandıran Akdoğan, Karadağ”ın Budva kentinde düzenlenen Balkan Büyükler ve Veteranlar Karate Şampiyonası”nda altın madalya alarak Balkan Şampiyonu oldu.Babasının yolundan giden Yusuf Akdoğan ise bir yandan spor bursuyla üniversite eğitimini sürdürürken bir yandan da yarışmalara katılarak dereceler alıyor.Katıldığı ilk turnuvada üçüncü olduKaratedeki başarılarını AA muhabirine anlatan Aytekin Akdoğan, bu sporun kendisine çok şey kattığını söyledi.Çok hiperaktif bir insan olduğunu, karate sayesinde durgunlaştığını belirten Akdoğan, “Karatenin en büyük faydalarından birisi de diğer sporlara göre aşırı hiperaktifleri durgunlaştırıyor. Çok durgun olan çocukları da yukarıya doğru biraz yükseltiyor. Japon bilim insanları karatenin aşağı yukarı 27-28 faydasından bahsediyor.” dedi.Bu spora olan tutkusunun hiçbir zaman bitmeyeceğini ve daha büyük şampiyonalara katılmayı hedeflediğini aktaran Akdoğan, bir süre ara verdiği spora oğlunun ısrarıyla yeniden başladıktan sonra dereceler aldığını anlattı.Akdoğan, katıldığı ilk turnuvada iki antrenmanın ardından üçüncülük elde ettiğini belirterek, “Maceramız böyle başladı, 3 ay sonra bir turnuva, 5 ay sonra bir turnuva derken, her sene yapılan Türkiye ve İstanbul şampiyonalarının hepsine katıldım. Bunlara katılmamızın sebebi tamirhaneden, rutin hayattan kopup sosyal aktivite yapma isteğiydi. Kötü alışkanlıklardan da bizi koruduğu için dikkatimizi spora vermek bize çok şey kazandırdı.” ifadelerini kullandı.Sporda elde ettiği başarıları oğluna da tam burs getirdiOğlu Yusuf Akdoğan”ın da kendi grubunda dereceler yaptığını dile getiren Akdoğan, Türkiye ikinciliği, İstanbul ve iller arası birinciliği bulunan oğlunun bu spor sayesinde özel üniversiteyi yüzde 100 burslu okuduğunu kaydetti.Karatede siyah kemer seviyesine geçtiğini belirten Aytekin Akdoğan, “2024”te Balkan Şampiyonu oldum ama bugünlere gelene kadar da birçok uluslararası maçta da derece yaptım, 26. Balkan Büyükler Şampiyonası”nda yine birincilik, daha sonrasında da ikincilik aldım. Türkiye”ye iki madalya kazandırdık. 2025″te de yine aynı şekilde, 27. Balkan Büyükler Şampiyonası”nda kendi grubumda altın madalya alarak milli takımımıza bizim de bir katkımız oldu.” diye konuştu.Evine sığmayan kupalarını tamirhanede sergiliyorElde ettiği başarıların yanında Türkiye Karate Federasyonunda milli hakem olarak görev yapan Akdoğan, “İlk başta bölge hakemiydim. Sonra milli hakem oldum. Ulusal maçları yönetmeye başladık. Milli takıma gidecek çocukları seçmeye başladık. Sporun içinden gelip de bu işi yapmak inanılmaz derecede büyük avantaj sağlıyor.” dedi.Akdoğan, aldığı madalya ve kupalarının bir kısmını evine sığmadığı için atölyesinde sergilediğini anlattı.Özel öğrenme güçlüğü, dikkat dağınıklığı gibi sorunlar yaşayan çocukların karateye yönlendirilmesi tavsiyesinde bulunan Akdoğan, “⁠Karate insana bir nevi terapi yapıyor aslında. Diğer sporlardan farkı, saldırı sporu değil, savunma sanatı. Dersten çıktığınız zaman kuş gibi hafifliyorsunuz. Böyle de bir özelliği var, şiddetle tavsiye ederim. Özellikle çocuklara, kız çocuklarına tavsiye ederim. Kendilerine bir güven geliyor ve bir iki sene sonra inanılmaz derecede değişiyorlar.” değerlendirmesinde bulundu.

Source: Ramazan Dengiz


Eski insanlar bu aylarda daha çok uyurdu: İşte nedeni!

Günümüzde erken kalkmak bir başarı göstergesi gibi sunulsa da, eski insanlar için durum çok daha farklıydı. Özellikle yılın bu dönemlerinde, yani kıştan ilkbahara geçerken, daha uzun süre uyumak onlar için hem doğal hem de gerekli bir davranıştı. Peki neden? Tarih boyunca insanlığın doğayla kurduğu ilişki, uykunun süresi ve zamanı üzerinde derin izler bıraktı. Şimdi bilim, bu kadim alışkanlığın ardındaki nedenleri gün yüzüne çıkarıyor.

Güneş Varsa Uyan, Yoksa Uyu

Elektrik öncesi çağlarda insanlar, büyük oranda güneş ışığına bağlı bir yaşam sürüyordu. Güneş battığında ortalık kararıyor, hava soğuyor ve doğal olarak gün sonlanıyordu. Bu nedenle, özellikle kış aylarında günlerin kısa olması, insanların daha uzun süre uyumasına neden oluyordu. İlkbahar başlangıcında ise bu alışkanlık henüz tam kırılmadan devam ediyordu.

Enerji Koruma İçgüdüsü

Uzman antropologlara göre, tarih öncesi topluluklar için enerjiyi korumak, özellikle soğuk aylarda hayatta kalmak açısından büyük önem taşıyordu. Avcılık ve toplayıcılık faaliyetleri azaldığında, daha fazla uyumak, vücudun gereksiz enerji harcamasını engelliyor, metabolizmayı koruyordu.

Melatonin Seviyesi Artıyor

Modern bilim de bu davranış biçimini destekliyor. Güneş ışığının azaldığı dönemlerde vücut, melatonin hormonunu daha fazla salgılıyor. Bu hormon, uyku hâlini desteklediği için, doğal olarak insanlarda daha çok uyuma isteği ortaya çıkıyor. Özellikle mart ve nisan aylarında, havaların tam ısınmadığı, günlerin ise yeni uzamaya başladığı bu dönemde hâlâ bu etki hissedilebiliyor.

Modern Hayatta Bunu Hissediyor Muyuz?

Bugün elektrik, yapay ışıklar ve dijital cihazlarla dolu hayatlarımızda bu doğal döngüler büyük ölçüde bastırılsa da, birçok insan ilkbahar başlarında hâlsizlik, uyku hali ve yorgunluk gibi belirtiler yaşamaya devam ediyor. “Bahar yorgunluğu” olarak bilinen bu durumun kökeninde, aslında binlerce yıllık biyolojik alışkanlıklar yatıyor olabilir.

Doğal Ritmi Dinlemek Mümkün

Uzmanlar, modern yaşamda bile mümkün olduğunca doğal ışıkla uyanma, ekran kullanımını azaltma ve erken yatma gibi alışkanlıkların, vücudun biyolojik saatine uyum sağlamak açısından faydalı olabileceğini vurguluyor. Eski insanların yaptığı gibi, bu dönemlerde bedeni dinlemek ve uykuya alan açmak, fiziksel ve zihinsel sağlığı destekleyebilir.

Source: Sonuç Sürmeli


Koray Avcı şehri bıraktı, tekne hayatına geçti: “Güne kaptan gibi başlıyorum”

Şehir yaşamının stresinden uzaklaşmak isteyen ünlü isimler, doğayla iç içe yeni hayatlar kurma yoluna gidiyor. Bu isimlerden biri de ünlü şarkıcı Koray Avcı oldu.TEKNEDE YENİ BİR HAYATKoray Avcı, tasını tarağını toplayarak baba yadigârı mütevazı bir tekneye yerleşti. Avcı adını verdiği teknesinde yaşamaya başlayan sanatçı, yeni hayatına dair samimi açıklamalarda bulundu.Teknede yaşıyorum ama temizlik yapıyorum ve bulaşık yıkıyorum. Güzel bir hayat ama arkada oturup keyif yapmıyorum. Güne kaptan gibi başlıyorum. Kendime paten aldım. Onu yapacağım. Oradan sonra şeflik eğitimi alıp, yemek yapacağım. Japon mutfağı da yapabiliyorum, Anadolu mutfağı da var. Belki kafam atar bir yer açarım. Yapılacak listem var. Bir bakmışsın Teoman gibi, Ben gidiyorum demişim. Şimdi paraşütle atlamam lâzım. Uçaktan atlamayı düşünüyorum. Bunun eğitimini almak istiyorum.“AT BENİM İÇİN YAŞAM TARZI”Koray Avcı, at biniciliğine olan ilgisinden de bahsetti. Atlarla kurduğu özel bağı anlatan sanatçı, bu tutkusunun kendisi için adeta bir terapi olduğunu söyledi:Benim için terapi… Haftalık 2 – 3 saat ayırıyorum. At, benim için yaşam tarzı. Darlandığım zaman koşup, gideceğim bir yer var. At, seni atmaz, yanlış binersen atar. Anlıyor seni. Değişik bir dünya. Başka bir dünyaya geçiyorum. Nabzımı dengeliyorum. Serseri gibi binmiyorum. Atım vardı, rehabilitasyon merkezi istedi, onlara gönderdim. At bakmak meşakkatli… Ama tekrar almayı düşünüyorum.

Source: Haber Merkezi


Türkiye ve Bulgaristan”dan kuş gözlemcileri şah kartallarını takip ediyor

Kırklareli Doğa ve Kültür Derneği ile Bulgaristan Kuşları Koruma Derneğince şah kartallarının korunması, popülasyonlarının artması ve tanıtılması amacıyla iki yıl önce “Uçan İmparatorun Toprakları Projesi” hazırlandı.

Avrupa Yeşil Kuşak Girişimi”nin bir parçası olan, AB tarafından finanse edilen BESTbelt Projesi kapsamında komşu iki ülke kuş gözlemcileri tarafından Bulgaristan ve Trakya”daki şah kartallarının yuvaları tespit ediliyor.

Çalışmalara Türkiye ve Bulgaristan”dan 10 kuş gözlemcisi katılıyor.

Her yıl belirli dönemlerde saha çalışmaları yapan kuş gözlemcileri, yeni yuva bulma ve şah kartallarının davranışlarını izlemek için çalışmalarını sürdürüyor.

Proje kapsamında 2 yılda Trakya”da 60 yuva tespit edildi.

Kırklareli Doğa ve Kültür Derneği üyesi, belgesel yapımcısı ve kuş gözlemcisi Mehmet Hanay, AA muhabirine, yaklaşık 2 yıldır şah kartallarının yuvalarını tespit etmek için çalıştıklarını söyledi.

Şah kartallarının neslinin yok olma tehdidiyle karşı karşıya olduğunu belirten Hanay, proje kapsamında şah kartalları üzerine veri topladıklarını kaydetti.

Türün korunması adına bu verilerin çok önemli olduğuna inandığını ifade eden Hanay, “Trakya”da daha önce belirlediğimiz 60 alanda 55 yuva tespit etmiştik geçen sene. Bulgaristan”da ise 40 yuva geçen sene aktifti. Bu sene sonunda bizim aldığımız yavru sayısına baktığımızda ise biz bu 55 yuvadan yaklaşık 60 yavru aldık çünkü 55 yuvanın 50″si de aktif olmasına rağmen 5″i başarısızlığa uğradı ve yavru çıkaramadı. Bu yaklaşık yuva başına 1,2 yuva başarısı demek. Bulgaristan”da ise yuva başarısı 1,55 düzeyinde.” diye konuştu.

Hanay, şah kartalı yavrularının elektrik akımına kapılıp ölmemesi için tedbirler alınması gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:

“Yavrular yuvadan uçtuktan sonra onları bekleyen tehlike bizim için en büyük tehdit çünkü şah kartal yavrularının yaklaşık yüzde 60 ila 67″si elektrik çarpması sonucu hayatını kaybediyor. Bu oran çok yüksek oran. 3 yavrudan 2″si anlamına geliyor. 55 çiftten geçen sene aldığımız 60 yavruyu hesaba kattığımızda sadece 20 çift hayatta kalabilecek demek bu. Kasım ayında üzerinde GPS vericisi olan bir şah kartalını Kırklareli kırsalında doğaya saldık, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi hocalarının büyük emeğiyle rehabilite edilen bu şah kartalı, Trakya doğasında ancak 54 gün yaşayabildi. 54″ncü günün sonunda elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetti. Her türlü koruma çalışması tabii ki kıymetli, önemli ancak bu çok ivedi, çok ciddiyetle ele alınması gereken bir problem.”

Yuva tespit edilen bölgelerde yaşayan insanları da şah kartalları hakkında bilgilendirdiklerini anlatan Hanay, şah kartallarına yönelik belgesel de hazırlanacağını sözlerine ekledi.

Şah kartalının nesli tehlike altında

Kuş gözlemcisi Dobromir Dobrev ise şah kartalın global olarak dünyada neslinin tehlike altında olduğunu belirtti.

Bu türün korunması için çalışma yaptıklarını anlatan Dobrev, şah kartalının hayatta kalma sürecinde tehditleri ve ölüm nedenlerini araştırdıklarını söyledi.

Şah kartalı popülasyonunun tüm dünyada azaldığını dile getiren Dobrev, doğanın röntgenini çekmek için şah kartalının peşinde olduklarını anlattı.

Şah kartallarını tehdit eden unsurları bulabilmek için saha çalışmaları yaptıklarını dile getiren Dobrev, bu nedenle yuvalar aradıklarını kaydetti.

Mayıs ayında hangi yuvalardan yavru çıktığını, haziran ve temmuz aylarında ise uçan yavruları tespit ettiklerini belirten Dobrev, “Saha çalışmalarımızı rapor halinde hazırlıyoruz. Bunları kurumlarla paylaşıyoruz. Umarım projemizle bir farkındalık oluşur ve özellikle devlet ve özel kurumların bunun üzerinde çalışmaya yönelik bir strateji oluşturmasına katkıda bulunuruz. Şah kartalın neslini devam ettirmesi için etkimiz olur.” ifadelerini kullandı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.

Source:


Ağlama krizine girdiğini anlattı

Şu sıralar ilk kez anne olacak olmanın heyecanını yaşayan Gizem Karaca, hamilelik sürecinde yaşadığı ruh haline dair deneyimlerini sosyal medya üzerinden takipçileriyle paylaştı. Hamilelik döneminde girdiği ağlama krizlerini anlatan Gizem Karaca, şu ifadeleri kullandı; Balığı içine soğan koyarak pişirdikleri için o soğanın çürümüş gibi kokusundan girdiğim ağlama krizi var mesela… Sonra yeni sahiplendiğimiz yavru köpeğin annesinin haberi olmamasını düşünüp günlerce üzüldüğüm ve kafaya taktığım zamanlar… Sol elim çok karıncalanıyor, sırt ağrılarım felaket… Geceleri güreşe çıkacak gibi yağlanmak sonra da nefes nefes kalmak… Ama dünyanın en güzel şeyi Gizem dedikleri yankılanıyor kulağımda. Bakalım göreceğiz. İnşallah eğlenceli biri olur civciv. Gizem Karaca ayrıca; Acaba bende çocuğunun fotosunu koyup suratının tam ortasına nazar boncuğu emojisi koyanlardan mı olacağım? Bakalım göreceğiz dedi.

Source: Habertürk


Avrupa Yakası”nın Gaffur”u Peker Açıkalın son haliyle şaşırttı: Görenler Cemil İpekçi”ye benzetti!

Avrupa Yakası dizisinde canlandırdığı “Gaffur” karakteriyle hafızalara kazınan ve birçok başarılı yapımda rol alan oyuncu Peker Açıkalın, bir süredir sağlık sorunlarıyla gündeme geliyordu. Son olarak Ağustos 2024’te beyin kanaması geçirdiği iddialarıyla sevenlerini endişelendiren Açıkalın, şimdi de sosyal medyada paylaştığı son görüntüsüyle dikkat çekti.PEKER AÇIKALIN SON HALİNİ PAYLAŞTIPeker Açıkalın, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda yeni imajını tanıtarak şu ifadeleri kullandı:Selanik kökenli, Beyoğlu nüfusuna kayıtlı, Dolapderede büyümüş, Kuvâ-yi Milliyeli bir TÜRK vatandaşı olarak, yeni imajımdır. NE MUTLU TÜRKÜM diyenlere.SOSYAL MEDYADA “CEMİL İPEKÇİ” YORUMLARIPaylaşılan fotoğraf kısa sürede sosyal medyada gündem olurken, Açıkalın’ın görünümünü ilk bakışta tanımakta zorlanan kullanıcılar, “Cemil İpekçi sandım”, “Bu adama ne olmuş?”, “Yazık, yaşlanmış” gibi yorumlarda bulundu.“SAĞLIĞIM YERİNDE” DEMİŞTİPeker Açıkalın, daha önce doktoruyla birlikte kamera karşısına geçerek sağlık durumuna ilişkin açıklamalarda bulunmuştu. Hakkında çıkan iddiaları yalanlayan ünlü oyuncu, “Yalan yanlış haberlere inanmayın, sağlığım yerinde. Konuşmamda ve yürümemde bir sakatlık yok” demişti.Başarılı oyuncu; “Gülcemal”, “Vezir Parmağı”, “Yahşi Cazibe”, “Türkler Çıldırmış Olmalı”, “Hababam Sınıfı Askerde”, “Maskeli Beşler” ve “Ekmek Teknesi” gibi pek çok sevilen projede yer aldı.

Source: Haber Merkezi