Down sendromlu çocuğu oyun alanına almamışlardı! Bakanlıktan açıklama
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, bazı basın organları ile sosyal medyada, “Etimesgut”ta 7 yaşındaki down sendromlu bir çocuğun oyun alanına alınmadığı” yönünde haber ve paylaşımlar yapıldığı hatırlatıldı.Görüntüler üzerine il müdürlüğü ekiplerinin ivedilikle harekete geçtiği ve çocuğun ailesiyle görüştüğü belirtilen açıklamada, çocuğa psikososyal destek sağlandığı aktarıldı.️Bazı basın yayın organları ve sosyal medya platformlarında “Ankara”nın Etimesgut ilçesinde 7 yaşındaki Down Sendromlu çocuk, oyun alanına alınmadı” başlıklı haber ve paylaşımlara ilişkin basın açıklamamız. pic.twitter.com/BcWP8hcVvV— T.C. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (@tcailesosyal) April 11, 2025″SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULMUŞTUR”Açıklamada, “Bakanlık olarak söz konusu işletme hakkında Türk Ceza Kanunu”nun “nefret ve ayrımcılık” suçu kapsamında suç duyurusunda bulunulmuştur. Tüm çocuklarımızın eşit haklara sahip olduğunu ve ayrımcılığa karşı sıfır tolerans ilkesiyle hareket edeceğimizi belirterek, sürecin titizlikle takipçisi olacağımızı kamuoyunun bilgisine sunarız.” ifadelerine yer verildi.DOWN SENDROMLU ÇOCUĞU TOP HAVUZUNA ALINMAYAN ANNEDEN İŞLETMEYE TEPKİBaşkentte bir alışveriş merkezindeki oyun alanında bulunan top havuzuna, down sendromlu olduğu gerekçesiyle alınmayan çocuğun annesi Hatice Öner Yüce, işletmeye tepki gösterdi.Ankara”nın Etimesgut ilçesinde öğretmeniyle bir alışveriş merkezindeki oyun alanına giden 7 yaşındaki down sendromlu çocuk, işletme yetkilileri tarafından top havuzuna alınmadı.Olayı görüntüleyen çocuğun öğretmeni, durumu aileye ve yetkililere bildirdi.”OĞLUM ÖZEL GEREKSİNİZMLİ OLDUĞU İÇİN JETON VERMEK İSTEMİYORLAR”Olayı, öğretmenin kendisine gönderdiği videoyla öğrendiğini anlatan anne Hatice Öner Yüce, “Öğretmenimiz jeton almak istiyor, oğlum özel gereksinimli olduğu için jeton vermek istemiyorlar. Öğretmeni, “Benimle birlikte alana girsin” diyor. Bu sefer de gerekçe olarak, “Sizi aldığımızda buraya diğer veliler de çocuklarıyla girmek isteyecekler” diyerek reddediyorlar.” ifadelerini kullandı.İşletmeye tepki gösteren Yüce, “Olaya her vicdan sahibi insan, her anne gibi tabi ki üzüldüm. Bu üzüntü için çok derin bir üzüntü diyemeyeceğim çünkü bu zamana gelene kadar 7 yıl boyunca farklı alanlarda, farklı platformlarda derin acılarla karşılaştık. O durumlar beni güçlendirerek bugüne getirdi.” dedi.Bu oyun alanında aynı durumu yaşayan başka velilerin de olduğunu dile getiren Yüce, yetkililerin kendileriyle iletişime geçmediğini, yasal haklarını kullanarak olayın takipçisi olacaklarını söyledi.Türkiye Down Sendromu Derneği öncülüğünde aynı mağduriyeti yaşayan aileler de oyun alanının önünde buluştu.Derneğin Yönetim Kurulu Üyesi Cansu Korkmaz, oyun oynamak isteyen down sendromlu bir çocuğun yaşıtlarından ayrıştırılmaması gerektiğini, yaşanılan olayın ayrımcılık olduğunu belirtti.Yetkililerle görüşmek için oyun alana geldiklerini aktaran Korkmaz, alanın kapalı olması nedeniyle kimseyle görüşemediklerini ifade etti.AVM ÇALIŞANLARI GÖZALTINA ALINDIAnkara”nın Etimesgut ilçesinde, bir AVM”de down sendromlu çocuğu oyun alanına almayan, AVM çalışanı 5 kişi gözaltına alındı. AVM çalışanlarının 1 Nisan”da da otizmli bir çocuğu, oyun salonuna almadığı ortaya çıktı.Ankara”da bir AVM”de down sendromlu çocuk oyun alanına alınmayınca öğretmeni Sevcan Odabaşı Karakurt, işletmeyi ve çalışanları polis ekiplerine şikayet etti. Polis ekipleri mağdur çocuğun ailesine konuya ilişkin haber vererek işlemlere başladı. Bu olayın, oyun salonunda daha önce de yaşandığı öğrenildi.DAHA ÖNCE DE OTİZMLİ ÖĞRENCİYİ ALMAMIŞLARAVM”nin çalışanları tarafından 1 Nisan Salı günü de otizmli bir çocuğu, oyun salonuna almadığı, bu durum üzerine otozimli çocuğun annesi G.K.K. tarafından olayın Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bildirildiği, akabinde de karakola şikayette bulunduğu öğrenildi. Cumhuriyet Savcısından alınan talimatla oyun salonun sorumlu müdürü E.G. ile 4 kadın çalışan gözaltına alındı. Gözaltına alınan şahısların emniyetteki işlemleri sonrası mahkemeye sevk edilecekleri öğrenildi.NE OLMUŞTU?Ankara”nın Etimesgut ilçesinde 7 yaşındaki Down Sendromlu çocuk oyun alanına alınmadı. Edinilen bilgilere göre, olay, Etimesgut ilçesindeki Gimsa Park AVM içerisinde yer alan bir oyun alanında yaşandı. 7 yaşındaki Down Sendromlu Mert Affan Yüce, öğretmeni Sevcan Odabaşı Karakurt eşliğinde oyun alanına gitti. Ancak işletme yetkilileri, Mert”in, Down Sendromlu olduğunu fark edince, çocuğa bilet veremeyeceklerini ifade etmişlerdi.
Source: Muhammet Binici
İyiliğin kötülükle savaşı
James Hawes’ın aksiyongerilim-dram türlerini karıştırdığı Amatör, Amerikan Haber Alma Örgütü’nde analist, şifre çözücü olarak çalışan, örgütün tüm bilgisayar sistemini kuran, IQ’su 170 Charlie Heller’in olağanüstü değişimini anlatan ayrıksı bir ajan filmi.İş için Londra’ya giden karısı Sarah terör saldırısında öldürülünce Charlie’nin dünyası altüst olur. Geleneksel ajan prototipine hiç benzemeyen, anti kahraman Charlie zekâsını, yeteneğini kullanır. Hawes, tipik ajan filmlerinin (arabayla takip, patlamalar, dövüşler, yaylım ateşi) unsurlarını eksik etmez, bir yandan da Charlie’nin hümanist yanını vurgular.İSTANBUL’DA ÇEKİMİnsan sıcaklığına hasret Rus kadın casus, altındaki yöneticiyi izleyen kadın direktör gibi karakterlere yer verir. Teknoloji dahisi Charlie güvenlik sistemlerine sızar, dünyadaki güvenlik kameralarını devre dışı bırakır, gözü kapalı adam öldüren profesyonel katillerle kendine özgü yöntemleriyle savaşır. Bir bölümü İstanbul’da çekilen filmin yapım-ses tasarımları başarılıdır. Robert Littel’in romanının (1981) üçüncü uyarlamasında Hawes güncel politik olaylara, derin devlete, çıkar ilişkilerine odaklanır. The Amateur (1981), The Company (2007) dizisi romanın ilk versiyonlarıydı. Amatör’de Oscar ödüllü Rami Malek, Rachel Broshanan, Laurence Fishburne oynuyor.ASLA UMUDUNU YİTİRMEChrIstopher Landon’ın aksiyon-gerilimi Drop: Kabul Et Veya Reddet’in Amatör ile ortak noktaları var. Eski kocasından şiddet gören, travmalarını unutmaya çabalayan psikolog,bekâr anne Violet uzun bir süre sonra ilk randevusuna çıkmak üzeredir. Küçük oğlu Toby’ye kızkardeşi bakacaktır. Uygulamadan tanıştığı fotoğrafçı Henry’iyle lüks bir lokantada hoş bir akşam geçirmek üzereyken cep telefonuna Henry’yi zehirlemesini yoksa oğlu Toby’yi öldüreceğini belirten mesajlar gelir. Başta istismarcının dediklerini yapan Violet’in içindeki savaşçı kimliği ortaya çıkınca mücadele etmeye karar verir. Artık umudunu kaybetmemek mutlu olmak istiyordur. Landon gerilim türünün tüm kurallarını başarıyla kullanır, yapım tasarımları etkileyicidir.Romantik komedi gibi başlayan film bir anda psikolojik gerilime dönüşür. Marc Spicer’ın gerilimi artıran geniş planları, yakın çekimleri, yumuşak ışığı lüks restoranı klostrofobik bir mekâna çevirir. Meghann Fahy, Brandon Sklenar, Reed Diamond’un oynadığı Drop: Kabul Et Veya Reddet gerilim türünü sevenleri mutlu edecek.GERÇEK Mİ YALAN MI?Taciz olayından sonra 6 yaşındaki iki çocuğun ebeveynleri okula çağrılır, yönetim kurulu bu durumu bir an önce çözmek ister. Yetişkinlerin bakış açıları çatışır. Suçlamalar başlar, sinirler gerilir, okul, toplantı odası hapishane gibidir. Toplumdaki yozlaşmanın etkileri ayrımsanır. Eğitmenler, ebeveynler öfke, üzüntü, kıskançlık, sıkıntı duygularını dışa vurmaya başlarlar. Dedesi Ingmar Bergman, ninesi oyuncu Liv Ullmann olan yönetmen Halfdan Ullmann Tondel’in Elisabet karakteri Bergman’ın Persona’daki Elisabet’inin devamı gibidir.AHLAKİ İKİLEMLERGörsel açıdan renkler, dokular aşırı gerçekçilikten doğaüstülüğe kayan atmosferi yaratırlar. Yönetmen annenin gülme krizi, eğitmenin kanayan burnuyla izleyiciyi giderek yükselen gerilimin içine sokar. Geçmişin hayaletleri yavaş yavaş belirir. Eğitim, cinsellik, evlilikteki şiddet, sorumluluk korkusu, ahlaki ikilemlere, güdümlemelere, ihanetlere odaklanır. Gerçekle yalan nasıl ayırt edilebilir? Cannes’da altın kamera ödülünü alan Armand’da Renate Reinsve, Ellen Dorrit Petersen, Oystein Roger oynuyor.
Source: Aslı Selçuk
Yalnızlığa uluyan köpekler
Davet etmesine karşınçocukluğumdan kalmaönyargılarım ve tedirginliğimyüzünden yılanını görmeyegitmedim. Yılan, evde geniş bircam fanusun içinde ot ve yosunlararasında yaşıyormuş. Evde onaait ayrı bir buzdolabı bile var,yiyecekleri orada saklanıyor.Arkadaşım, zaman zamanyılanıyla birlikte uyuduğunusöyledi. Ürperdiğimi farkedince “Sen yılan korkusuylabüyümüşsün. Oysaonun doğadaki diğercanlılardan ayrı birözelliği yok” dedi. Farklıülkelerden insanlarınhayvanlar konusundafarklı algılara sahipolmaları ne tuhaf!İsveç’e yeni gelen göçmenleredil öğrettiğimiz gönüllü birprojede çalışıyoruz. Onun bazenevinden getirdiği yiyecekleripaylaşırken aynı ellerle yılanada dokunduğunu geçiriyorumaklımdan. Eczacı kızım, evindebeslediği siyah kediye “CengizKağan” adını koydu. Bu ismi,kedisine duyduğu sevgiyibiraz da abartarak seçmiş.Ülkemizde “siyah kedi’’ ile ilgiliönyargılarımızdan söz ediyorum.“Birbirleriyle dargın insanlarınarasından ‘siyah kedi geçtiğine’inanılır” diyorum. İsveç’te doğupbüyüyen kızım, söylediklerimialgılayamıyor, şaşkınlıkladinleyerek gülüyor.İsveçlilerin, hayvanlarakarşı benzer önyargıları yok.Köpek, eşek, ayı sözcükleriniaşağılayıcı benzetme olarakkullanmıyorlar. “Ayı’’ (Björn),İsveç’te erkek çocuklara verilenen sevilen adlardan biri. Birine“Ayı!” dediğinizde alınmakyerine gülüyorlar. Yıllar önce birparkta, yaşlı bir İsveçli kadınlaköpeği arasındaki iletişime tanıkolmuştum. Bankta yan yanaoturuyorlardı. Kadın bir şeyleranlatıyor. Köpek dikkatle dinliyor.Kulaklarını dikiyor. Havayıkokluyor. Kadının gözlerinebakıyor. Ardından uzun uzunuluyordu. Söylenenleri anladığınıböyle ifade ediyor olmalıydı.Kadın, eğitimli birinebenziyordu. Yanlarına gidipkonuşmak istediğimi söyledim.Hiç yadırgamadı. Konuşmayahasrettiler belli ki. Anladıniyetimi, daha ben sormadananlatmaya başladı: “Köpeğim,yaşamımdaki en yakın arkadaşım.Yıllar önce, kocam öldüğündeköpeğimle birlikte günlerceağladık. Şimdi onunla baş başayaşıyoruz Sabahlarıbirlikte kahvaltıyapıyoruz. Uzunuzun sohbetediyoruz. Sonrayürüyüşeçıkıyoruz.Akşamlarıbirlikte televizyon izliyoruz.Aynı saatlerde uyuyup, aynısaatlerde uyanıyoruz. Bazendışarıda işim olduğunda onu evdeyalnız bırakıyorum. Ben yokkenuzun uzun yalnızlığa uluyor.Asansöre bindiğimi üçüncükattan hissediyor. Ulumayı bırakıpkesik kesik havlıyor. Evin kapısınıaçar açmaz üzerime atlıyor,yüzümü, ellerimi yalıyor. Sevinçleodadan odaya koşuyor. Bu, onunkendince karşılama seremonisi.”EVLERDE 1 MİLYON KÖPEKİsveç’te, özellikle yaşlılararasında hayvanlara yuva olmakçok yaygın. Evlerde yaklaşık1 milyon köpek besleniyor.Kediler de eklenirse neredeyseher 10 kişiye bir köpek ya dakedi düşüyor. İsveç İstatistikKurumu’nun verilerine görenüfusun yüzde 48.6’sı tek başınayaşıyor. Başkent Stockholm’de buoran yüzde 50’ye ulaşıyor.Yalnızlar ülkesi İsveç’te,insanlar yalnızlıklarını evdebesledikleri hayvanlarlagidermeye çalışıyor. Aradıklarısevgiyi, sıcaklığı, köpeklerinde vekedilerinde bulmaya çabalıyorlar.Gazete ve televizyonlarda, zamanzaman evcil hayvanı öldüktenkısa süre sonra yalnızlığadayanamayıp yaşamını yitirenyaşlılarla ilgili haberler yer alıyor.Ancak insanlarla hayvanlararasındaki bu bağlılık her zamansürdürülebilir olmuyor. Sokaktayaşayan evsizlerin sayısı artarkenyuvasız hayvanlara rastlanmıyor.Mama, aşı, ilaç ve tedavigiderlerindeki artış nedeniyle bazıevcil hayvan dostları, hayvanlarınıbarınaklara bırakmak zorundakalıyor. Aşı fiyatları bölgeleregöre değişmekle birlikte 1000İsveç Kronu’ndan (Yaklaşık 90Avro) başlıyor. Karma aşılar1.500, kuduz aşısı 1.250, mantaraşısı ise 2 bin kron civarında.Köpek mamaları da markasına,içeriğine ve miktarına göre 450-650 kron arasında.2001’den bu yana İsveç’tetüm köpekler elektronik çiplekayıt altına alınıyor. Yuvasız birköpek görülürse polis barınağagötürüyor. Köpeğin ailesibakamayacak durumdaysabaşka bir kişi ya da aileyeveriliyor. Yuvalandırılmayanlaraise devletin ve hayvan korumaderneklerinin desteklediğibarınaklarda bakılıyor. Bubarınaklarda yaklaşık 200 binköpek bulunuyor.Köpek yuvalandırma süreciİsveç Köpek Kulübü (SvenskaKennelklubben) ve resmikurumlarca denetleniyor.‘PANDEMİ KÖPEĞİ’COVID-19 döneminde, yalnızlıkve sosyal yalıtım arttıkçaköpek ve kedi yuvanlandırmaoranları da yükseldi. Uzunsüren karantinalar ve evdençalışma düzeni, yalnızlıkduygusunu artırdı. Birçok insan,bu boşluğu köpek ve kedilerihayatına alarak doldurmayaçalıştı. 2020’de bir önceki yılagöre köpek yuvanlanma oranıyüzde 11 arttı. Yaklaşık 60 binköpek barınaklardan alınıpevlere yerleştirildi. Bu sürece,ironik biçimde “pandemihund”(pandemi köpeği) adı verildi.Sadece köpekler değil, kedilerde pandemiden olumlu etkilendi.Yıllarca barınakta bekleyenbinlerce kedi, ev ortamınakavuştu. Yalnız yaşayan ve evdeçalışanlar, bakımları daha kolayolduğu için kedileri yeğlediler.Barınaklarda neredeyseyuvalandırarak köpek ve kedikalmadı. Mama ve veterinerhizmetlerine olan taleptepatlama yaşandı.HAYVANLAR İÇİN SOSYALYARDIMGeçim sıkıntısı çekenlereyapılan sosyal yardımlara ekolarak evcil hayvanlar içinde destek sağlanıyor. İlgilikuruluşlar, dar gelirli ailelereücretsiz ya da indirimli aşı, mamave bakım hizmeti sunuyor.Bilgi aldığım bir hayvanyardım kuruluşunun broşüründeinsanlarla hayvanlar arasındakiilişkiler şu sözlerle özetleniyor:“Dünyada insanlar ve hayvanlarbirlikte yaşar. Yoksulluk vesavaşlar nedeniyle insanlar kadarhayvanlar da acı çeker, ölür. Herikisinin de yaşam hakkı vardır.İnsanların öldüğü yerlerde, onlarlakader birliği yapan hayvanlarıgörmezden gelemeyiz. Hayvanlarasahip çıkmak, insanların acılarınıyok saymak anlamına gelmez.Hayvanlara duyarsız olanların,insanlara duyarlı olmasıbeklenemez.”
Source: Ali Haydar Nergi̇s
Siyasetteki kutuplaştırıcı dil, toplum üzerinde yoğun kaygıya neden oluyor: ‘Baskı direnişi tetikler’
Seçilmiş İstanbul BüyükşehirBelediyesi (İBB) Başkanı veCHP’nin cumhurbaşkanıadayı Ekrem İmamoğlu’nuntutuklanmasının ardındanTürk Tabipleri Birliği (TTB),kutuplaştırıcı siyasetin, toplumsağlığına zarar verdiğini veyurttaşın psikolojisi üzerindeolumsuz etkileri olduğunubelirtti. Cumhuriyet, bu süreçtetoplumun nasıl etkilendiğinive siyasilerin toplum sağlığınıkorumak için üstlerine düşensorumlulukları TürkiyePsikiyatri Derneği Medya KuruluÜyesi Prof. Dr. BurhanettinKaya’yla konuştu. Kaya, “Siyasifigürler aynı zamanda toplumunrol modelleridir. Onların ürettiğidil onları izleyenler tarafındankolaylıkla benimsenmekte,özdeşim kurulmakta vekopya edilmektedir. Herhangibir siyasetçinin bir söylemgeliştirirken bütün toplumatarihsel bir sorumluluğuolduğunu hatırlaması gerekir.Dildeki şiddeti ortadan kaldırmasorumluluğunu öncelikle siyasetüretenler taşımalıdır” ifadelerinikullandı.İYİLEŞME DİLDE BAŞLARŞiddetin kendini önce dildeürettiğini belirten Kaya, “Diliniçindeki bütün kavramlar siyasalolarak yüklüdür ve bu yük hemdili sarf edeni hem alıcısınıetkileme gücüne sahiptir. GeorgeOrwel’in 1984 romanındapolitik dille ilgili söylediklerigünümüzün gerçekliğini sonderece iyi özetler. Orwel,‘Siyasi dil, yalanları doğru gibigöstermek ve cinayeti saygınkılmak için tasarlanmıştır’ diyor.Örseleyen, inciten, yaralayan dilolunca, iyileşmenin de olasılıkladilden başlaması gerektiğinivurguluyor” ifadelerini kullandı.Kutuplaştırıcı dilin kötülüğüüretmede bir araç olduğunubelirten Kaya, “Ötekinindışlanmasını, ayrımcılığı ençok dildeki kutuplaştırıcılıktagörüyoruz. Sadece uçları görenve bir ucun ötekini reddettiği,yok saydığı, dışladığı bir dil.Kutuplaştıcı dil kötülüğüüretmede aracı olur. Sevgidennefret eden, kendini dünyanınve tarihin sahibi gören, yıkıcı,kibirli bir ‘tek’liği üretir.Düşmanlaşmaya izin verir” dedi.RİSKLERİ ORTAYA ÇIKARIRKaya, ayrımcı dilin yurttaştapek çok olumsuz etkiye yolaçabileceğini söyleyerek“Düşmanlaştırılan ayrımcılıkyapılan, bu anlamda üretilenşiddeti meşru gören dilin alıcısı,incinme, öfkelenme, yaralanmariski altındadır. Medyanındilinde bu tip kutuplaştırıcısiyasete maruz kalan yurttaş çokçeşitli şekillerde etkilenebilir.Yarattığı belirsizlik yoğun birkaygı ve endişe doğururkeniçeriğindeki haksızlık öfkeüretir. Toplumun kendiniifade edebileceği olanaklar,demokratik haklar elindenalınırsa bu yoğun bir öfkeyeyol açar. Eğer bu baskı, korkudevam ederse bunun içindeboyun eğme, dilsizleşme,sessizleşme riski ortaya çıkar.Her baskı ona karşı bir direnişide tetikler” dedi.
Source: Damla Polat
Atakum Belediyesi ‘Küçük Farklılıklar Büyük Dünyalar Sergisi’ni açtı: Otizmde farkındalık
Organizasyondadünyada ve Türkiye’de otizm tanısıalmış 16 ünlü ismin fotoğraflarısergilendi. Sergide Oscar ödüllüoyuncu Antony Hopkins’den ünlüçevre aktivisti Greta Thunberg’e,TÜBİTAK olimpiyat sorularınıanında yanıtlayabilen öğrenciTuğra Babalık’tan milli sporcularMuhsin Murat ve Aliye ZeynepBingül’e otizmli bireylerinilham veren yaşam hikâyelerifotoğraflarla anlatıldı.Sergiyi ziyaret eden AtakumBelediye Başkan YardımcılarıSuat Yıldız ile Nurşen Dikmen,fotoğraf karelerini izledi. AtakumBelediyesi sergi hakkında yaptığıaçıklamada, “Günümüzde görülmesıklığı oldukça fazla olan otizm,her zaman dile getirdiğimizgibi bir eksiklik değil, birfarklılık ve zenginliğimizdir.Çalışmalar kapsamında bu ayilkini düzenlediğimiz sergimizdeyaşamlarıyla rol model olan ünlüisimlerin bilime, sanata, spora vekültürel hayata kattıkları değerlersergilendi” ifadelerini kullandı.
Source: Cemil Ciğerim
Doktorlara ait olduğu iddia edilen grupta kadın hastalara yönelik çirkin ifadeler ortaya çıktı: Hastanede mesaj skandalı
Konya’da Selçuk ÜniversitesiTıp Fakültesi Hastanesi’ndekidoktorlara ait olduğuiddia edilen, kadın hastalarayönelik cinsel içerikli,cinsiyetçi, aşağılayıcıifadelerin olduğuWhatsApp yazışmalarınakamuoyunu ayağakaldırdı. SelçukÜniversitesi soruşturmabaşlatıldığını, iddiaya konupersonellerinse görevdenuzaklaştırıldığını açıkladı. TürkTabipleri Birliği (TTB) konununtakipçisi olduklarını duyurdu. TTBMerkez Konsey 2. Başkanı Dr. PınarSaip, konuya ilişkin Cumhuriyet’ekonuştu. “Hekimliğe yakışmayanetik dışı davranış” diyen Saip,“Bizim de Türk Tabipleri Birliğiolarak bu konu hakkında resensoruşturma başlatma hakkımızdoğuyor. Bu onur kırıcıdavranışları da soruşturupgerçekten böyle bir durumvarsa gerekli etik cezayıveririz” dedi. Saip, “Bu ahlakiçöküntü tüm kurumlardamaalesef oluyor. Birtakımhekimlik değerlerini,sistemlerin bozulmuşolması, piyasalaşmışbir sağlık sistemi maalesef yokediyor. Ülkedeki ahlaki çöküntü,adalet kavramının kaybolmasıbütün kurumlara yansıyor”değerlendirmesinde bulundu.“Biz başka bir sağlık sistemimümkün diyoruz” diyenSaip, “Piyasanın elinin sağlıksisteminden çekildiği, kamunundaha güçlendirilerek gerçektenhastalara yeterli zamanın ayrıldığı,sistemin düzgün işlediği, birtakım taşeronlara verilmediği,halk yararına bir sistemeihtiyacımız var. Burada dapara ilişkilerinin mümkünolduğunca sağlık sistemininiçinden çıkarılması lazım.Ahlaki yozlaşmaya da yolaçan. O yüzden biz performanssisteminin kaldırılmasınıistiyoruz” ifadelerini kullandı.Muğla Eğitim ve AraştırmaHastanesi’nin Nükleer TıpMerkezi’nde teknisyenlerin hastalaraaşırı doz radyoaktif madde verdiğiöne sürülürken, yine Muğla’da birdoktorun ilişki teklifini reddedenteknikeri tehdit ve taciz ettiği iddiaedilmişti.CERRAH, KUYUMCU İBANINA PARA İSTEDİDiyarbakır’da, aşırı kilo kaybısonrası vücudunda oluşan sarkıklarıgidermek için Dicle ÜniversitesiHastanesi’ne başvuran Berivan Önder(33), 27 Mart’ta genel cerrah Prof. Dr.Burak Veli Ülger tarafından ameliyataalındı. Önder, beş gün sonrakorsesini çıkardığında silikonlarınyanlış yerleştirildiğini, ciddi sağlıksorunların baş gösterdiğini ilerisürdü. Ülger’in kendisinden 90 binTL talep ettiğini iddia eden Öndersavcılığa suç duyurusunda bulundu.Önder, “IBAN yoluyla atacağımısöyledi. IBAN’da bir kuyumcuadına. 90 bin TL’yi o kuyumcuyaattım. Açıklama kısmına ‘altın alımıdiye yazacaksınız’ dedi. Hastaneyönetimine şikâyette bulundum.Soruşturma başlattıklarını, sürecibekleyeceklerini söylediler” dedi.
Source: Rengin Temoçin
Spor lisesine tarihçi müdür: Bireysel usulsüzlük değil, sistematik liyakat ihlali
Manisa Spor Lisesi müdürlüğüne Tarih öğretmeni atanmasına tepki gösteren Eğitim-İş Manisa 1 Nolu Şube Başkanı Lale Kale, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetmeliği, spor liselerine yalnızca beden eğitimi öğretmenlerinin müdür olarak atanabileceğini açıkça belirtmesine rağmen, bu kural açıkça ihlal edilmiştir. Eğitim camiası bu durumu yalnızca bireysel bir usulsüzlük değil, sistematik bir liyakat ihlali olarak değerlendirmektedir” dedi.Manisa Spor Lisesi’ne Beden Eğitimi öğretmeni yerine Tarih öğretmeninin müdür olarak atandığını ‘MEB’den on binlerce öğretmene sürgün kararı’ haberimizde gündeme getirmiştik. Konuya ilişkin Eğitim-İş Manisa 1 Nolu Şube Başkanı Lale Kale bir açıklama yaptı. Kale, sendika ve siyasi ilişkilerle yapılan atamaların eğitimde liyakat krizini derinleştirdiğine dikkat çekti. Müdürlüğe atanan ismin hala Genç Memur-Sen İl Başkanı ve Eğitim-Bir-Sen Şube Başkan Yardımcısı olduğunu aktaran Kale, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetmeliği, spor liselerine yalnızca beden eğitimi öğretmenlerinin müdür olarak atanabileceğini açıkça belirtmesine rağmen, bu kural açıkça ihlal edilmiştir. Bu atama, yönetmelik hükmüne aykırıdır. Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği Ek 2. Maddesi açıkça “Spor liselerine, beden eğitimi alan öğretmenlerinden müdür ve müdür başyardımcısı görevlendirilir” der. Eğitim camiası bu durumu yalnızca bireysel bir usulsüzlük değil, sistematik bir liyakat ihlali olarak değerlendirmektedir” diye konuştu.‘ÇOCUKLARIMIZIN GELECEĞİ ÇIKAR İLİŞKİLERİNE TESLİM EDİLEMEZAtamanın derhal iptal edilmesi gerektiğini ifade eden Kale, “Bu süreç sadece öğretmenleri değil, onların rehberliğinden mahrum kalan öğrencileri de doğrudan etkilemekte; eğitimde niteliği düşürmekte ve kamu vicdanını derinden yaralamaktadır. Başarı için kurulmuş bu okullar, artık ayrıcalıklı grupların arka bahçesine dönüştürülmüştür. Yönetmelik hükümleri uygulanmalı ve benzeri tüm usulsüzlüklerin hesabı verilmelidir. Eğitimde adalet ve liyakat yok sayıldıkça bu ülkenin çocukları kaybeder, geleceği kaybeder. Eğitim torpile değil, ehliyet ve emek esasına dayanmalıdır. Çocuklarımızın geleceği çıkar ilişkilerine teslim edilemez. Bu çarpık düzenin karşısında durmaya, adalet ve liyakat talebimizi her platformda haykırmaya devam edeceğiz” dedi.
Source: Taylan Gülkanat
İmamoğlu kesintisi VPN”e sığındırdı
İktidarın hemen her toplumsal olayda ‘internette bant daraltma’ olarak tabir edilen kesinti uygulaması bir yandan tepkilere neden olurken, bir yandan da ‘VPN’ adıyla bilinen uygulamalara talebi artırıyor. Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı 19 Mart gününde uyanan vatandaşlar yine ‘bant daraltma’ işlemine maruz kaldı. Sabah saatlerinde uyanan yurttaşlar sosyal medya hesaplarına giremedi ve internette bant daraltması da yurttaşı yine bu uygulamalara itti.
ÜCRETSİZLER RİSKLİ
Mart ayında Türkiye çapında yaşanan ‘bant daraltma’ uygulamasıyla internetin kesildiği ilk 3 günde VPN kullanımlarının yüzde 40 arttığını söyleyen antivürüs uygulaması Kaspersky Türkiye Genel Müdürü İlkem Özar, “Bizim paketlerimizde zaten VPN hizmeti bulunduğu için kullanıcılarımız güvenle sosyal medyaya eriştiler. Ancak insanlar ücretsiz uygulamalara yöneldi ki bu çok büyük bir güvenlik açığı. Hiçbir hizmet ücretsiz olmaz, o uygulamayla birlikte telefonunuza neler indirdiğinizi bilemiyorsunuz. Güvenlik için VPN kullanımını destekliyoruz ancak güvenilir uygulamalar tercih edilmeli” dedi.
Özar, yılbaşında ücretlerine yüzde 25 zam gelse de başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede kullanımın artmaya devam ettiğini söyledi. Kaspersky Kurucusu Eugene Kaspersky de ücretsiz uygulamalardaki risklere dikkat çekti ve “AppStore’da ciddi güvenlik açıkları olan uygulamalar keşfettik. Bunları indirmek kötü yazılımları da birlikte getiriyor. Özellikle ücretsiz olan VPN’ler tüm işlemlerimizi yürüttüğümüz akıllı telefonlarda ciddi bir açığa sebep oluyor” diye konuştu.
Hacker saldırıları ‘sanayi’ye yöneldi
Türkiye’de bireysel kullanıcı sayılarının yüzde 12, kurumsal kullanıcı sayılarının ise yüzde 82 arttığını söyleyen Kaspersky Türkiye Genel Müdürü İlkem Özar, kurumsalda antivürüs yazılımı kullanmanın önemine dikkat çekti. Dünyada artan siber saldırılara değinen Özar, “Kurumsalda eskiden finans kuruluşlarına siber saldırı olurdu ama artık hedef sanayi üretimi oldu. Buraya sabotajlar çok oluyor. Finans kuruluşları kendi güvenliğini artırdı ama sanayide hâlâ büyük bir güvenlik açığı var. Türkiye’de siber saldırılar konusunda dünyadan ayrışıyor. Çünkü doğudaki ülkelere batıdan, batıdaki ülkelere doğudan saldırı gider. Bizim ülkemize maalesef her taraftan saldırılar geliyor” dedi.
Source: Haber Merkezi
Faturadaki devlet desteği algıdan ibaret
Bu ay gelen elektrik faturalarına ‘devlet desteği’ tutarının eklenmesiyle 476 liralık fatura 927 liraya, 200 liralık fatura da 481 liraya yükselmiş ancak mesken aboneleri, ‘devlet desteği’ sayesinde bir önceki ay ile büyük oranda aynı tutarı ödemişti. Bu durum tepki toplarken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, elektrikte faturaların yarısını devletin karşıladığını savunmuştu.
YOKSULU VURUYOR
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan EMO İstanbul Başkanı Daşdemir, konut abonelerinin, ticari ve sanayi abonelerine kıyasla daha düşük fatura ödemesinin AKP döneminden önce de olduğunu vurgulayıp “Destek algıdan ibaret” diye konuştu. Elektrik faturalarındaki dağıtım bedelinin Ocak 2020-Ocak 2025 arasında yüzde 492 arasında arttığına dikkat çeken Daşdemir, asıl desteğin vatandaşa değil, şirketlere gittiğinin altına çizdi. Son kaynak tedarik tarifesindeki değişikliklikle yüksek tüketimli hane limitinin yılda 100 bin kilovasaattan 5 bin kilovasaate düşürüldüğünü hatırlatan Daşdemir, iktidarın bu adımının düşük gelirli aileleri etkilediğini söyledi.
Source: Tolga Uğur
Sapık doktorlar görevden alındı! Rezil yazışmaları deşifre olmuştu…
Pandemi döneminde, deprem günlerinde fedakârlıklarıyla gönüllerde taht kuran hekimlerimizin arasında çıkan çürük elmalar vatandaşlar kadar sağlık çalışanlarını da rahatsız ediyor. Selçuk Üniversitesi (SÜ), üniversitenin tıp fakültesi hastanesindeki bazı sağlıkçıların WhatsApp mesajlaşma uygulamasında oluşturdukları grupta yaptıkları kadın hastalar hakkındaki iğrenç yazışmalar, bu durumdan rahatsız olan bir doktor tarafından ifşa edildi. #r-1108297# AHLAK SKANDALINI MESLEKTAŞLARI ORTAYA ÇIKARDI Sosyal medyadan paylaşılan yazışmalar zaman zaman “sağlık skandalı” iddialarıyla gündem olan hastaneler bu defa “ahlak skandalı” sebebiyle haber oldu. Yazışmalarda kadın hastalar hakkında cinsiyetçi ve aşağılayıcı ifadeler içeren mesajların olduğu görüldü. Rahatsız olan hekimlerin verdiği bilgilere göre bu tutumun uzun süredir sürdüğü, hastanede rahatsızlık oluşturduğu belirtildi. GÖREVDEN ALINDILAR Sosyal medyada paylaşılan ekran görüntülerinde bazı doktorların kadın hastaların fiziksel özelliklerine yönelik yorumlar yaptığı, “Sarışın fena”, “Hayatımın aşkını kaçırdınız” gibi ifadeler kullandığı ortaya çıktı. Skandalın ortaya çıkmasının ardından Sağlık Bakanlığı çirkin doktorları görevden uzaklaştırdı. “Ahlak skandalı”nın yaşandığı Selçuk Üniversitesinden yapılan açıklamada da “yazışmalarla ilgili soruşturma başlatılmış olup, iddiaya konu personeller görevden uzaklaştırılmıştır” denildi.
Source: Sevda Altunbaş
Tehlikede olan sadece Kıbrıs değil Türkiye’nin geleceği
Avrupa Birliği bir fiyaskodur. 1950’lerde, İkinci Cihan Harbi sonrasının iki tane muhafazakâr lider vardı. Birisi, hakikaten Fransa’nın yerlere düşen onurunu düzelten bir komutan; muhafazakâr da olsa geniş görüşlü münevverlerinin de temsilcisi General De Gaulle. Türkiye’de sol sağ herkesin beğendiği bir liderdi. Tabii Fransa’da da öyle. Fransız solcu ve sağcı seçmenler hayatlarının en mutlu, en müreffeh zamanlarını onun reformlarına bağlarlardı.Almanya’da savaşta yenilse de teknisyenlerini iyi muhafaza eden ve bu yüzden Amerikan sermayesini iyi kullanan, işletme yöntemleri bakımından en mükemmel Avrupa ülkesinin Federal Almanya’nın başında da Konrad Adenauer vardı. Adenauer’ın arka planda destekçisi Hjalmar Schacht idi. İkisi bir araya geldiler, Avrupa Birliği’nden bahsettiler. Fransa ve Almanya, İtalya’sız olmazdı. “İngiltere” dediler ama De Gaulle şiddetle karşı çıktı… Bir müddet Britanya uzak tutuldu. Hoş, Commonwealth İngilteresi’nin de bu dışlanma pek umurunda değildi. Er veya geç içeri buyur ettiler. Bir müddet sonra İngilizler kendileri kaçtılar.Bir dönem Avrupa Birliği Amerika’nın alternatifi gibi göründü. Bir devir oldu, Sovyet bloğunu eriten unsur o sayıldı. Bunların hepsi geçici başarılar.ÇOK HAM BİR YAKINMA“Türkiye Avrupa Birliği’ne girme şansını kaçırdı” diyenlerden değilim. Çok ham bir yakınma olur. Ama başta Türkiye’deki temsilcimiz, Nilgün Cerrahoğlu’nun eşi, eski Avrupa Birliği Türkiye Temsilcisi Gian Paolo Papa ve zamanın AB liderlerinin ısrarına rağmen Ecevit hükümeti bu işe iltifat etmedi. 1974’te müracaat etmedik. İnönü’nün Ankara Anlaşması’yla başlayan girişimini Ecevit tamamlamadı. Kabahat onun değil.Şunu açıkça söyleyelim: Türkiye sanayisi kendinden emin değildi. Her zaman olduğu gibi yine yanıldılar. İki arkadaşımızın yazdıkları hatıratta hiç zikretmedikleri bir husus var: İlter Türkmen, diplomatik hayatının umulmaz bir hatasını yaptı. Avrupa Birliği’ne müracaat etmememizi ısrarla önerdi. Geri çekildik. Yunanistan ise müracaat etti. İkimiz etseydik Yunanistan’ı da dışarı çekerdik. İki devlet de alınmazdı ama Yunanistan tek başına girdi. O günden beri de kâbusumuz oldu.Ursula von der Leyen başta olmak üzere, gerek Belçika bürokrasisi gerek Avrupa devletlerini yöneten insanlar, Rönesans devrinden beri Avrupa tarihinin en görülmemiş, beceriksiz ve sığ kadroları. Hiçbirinin içinde ne büyük devlet adamı, ne büyük ekonomist, ne de bizim portrelerini ezberlediğimiz diplomatlar var. Hitler olmasa belki Kissinger, Almanya’da kalıp Avrupalı bir diplomat olacaktı.Von der Leyen çantasında parayla gezen bir teyze. Türkiye’ye geliyor, “Daha çok göçmen alırsan sana bir milyar Euro” diyor. Orta Asya ülkelerine de 12 milyar Euro’luk yatırım vaat etmiş. Tatbikatta yarısının bile kullanılamayacağı açık. 12 milyar Euro’yu akıllıca kullanacak ne kadrolar, ne iş adamları ne de politikacılar var. Fakat bu son operasyonda Orta Asya’dan Türk işadamlarını elemek istedikleri açık. Hızla hareket edilmezse eleme başlayınca çok geç olur. Hâlâ Sovyet nomenklaturasından kalma bürokrasiyle iş yürümez, AB’de vaadlerini erteler.Şurası bir gerçek: Türk dünyasından ortada kalan, gerçekten parmak ısırtacak kadroların bulunduğu üç ülke var. Birisi Azerbaycan, biri henüz Rusya dünyasının içinde olan Kazan Tataristan’ı, üçüncüsü de çok çalışkan yaratıcı halkın bulunduğu Özbekistan. Diğerlerinin hepsinin sorunları var. Çözülmeyen sorunlar sadece iktisadi değil, kültürel yapılarının gelişimi için gereken atılımlar yapılamıyor. Kabiliyetli hayvancıların bulunduğu, parmak ısırtan sanatçıların yaşadığı Kırgızistan’ın ve Türkmenistan’ın nasıl yol izleyeceği belli değil.TEK UMUDUMUZ ONLARDI AMA…Türkiye’nin Türk nüfusu azalıyor. Bizim kuşak, üniversite mezunu olduğumuz yıllarda nüfus patlamasından şikâyet eden bir Türkiye varken, bugün doğumların azaldığı, evliliklerin çözüldüğü bir sosyal facia noktasındayız. Tek umudumuz Özbekistan, Kırgızistan ve Çin Türkistan’ı (Sincan) bölgelerinin çalışkan ziraatçıları, hayvancıları, kabiliyetli gençleriydi. Maalesef Türkiye’yi Suriyelilerle doldururken, Uygur ve Türkmenlerden bize gelip sığınanları bile geri veriyoruz.Orta Asya Cumhuriyetlerimizin yöneticileri, içlerinde çok seçkin insanlar olmakla birlikte, genelde çok olumsuz işleri savsaklayan, eski Sovyet bürokrasisinin kötü alışkanlıklarını saklayan bir zümredir. Türkiye’de okuyup dönen parlak gençleri de bürokrasiye entegre etmek yerine dışlamayı tercih etmektedirler. Hâlâ gelir dağılımında ve hizmetlerde, güya sosyalist sistemden geçmiş toplumlara yakışmayacak eşitsizlikler görülmektedir. Gülünç imtiyazlara sahip tabakalar türemiştir. Burada örneğin yine Rusya olduğu açıktır. Rusya korkusu ileri sürülüyor. Ukrayna Savaşı’ndan sonra Avrupa’da başlayan Rus korkusu Orta Asya’da da olabilir. Lakin çarenin AB olmadığını, AB üyelerinden başka herkes biliyor.Kazakistan’da Nazarbayev’in başlattığı kültürel reformlar ve bilinç gelişimi acaba devam ediyor mu soru işareti. Tacikistan’da hayat, öbür Orta Asya Cumhuriyetlerinin düzeyine çıkabilecek mi, o da soru işareti. Özbekistan’dan başka geleceği için gelişiminde ümit gördüğümüz bir ülke yok. DOĞUYA DA BAKMALIYIZ Bunları Avrupa Birliği bir araya getiriyor. Derhal içlerinden en alakasız üye Yunanistan fırlıyor. “Kıbrıs’ı tanımalarını şart koşun” diyor. Onlar da hemen onaylıyor. Güney Kıbrıs tutkusu, Avrupa Birliği’nin ne kadar anlamsız bir bütün olduğunun göstergelerinden biri. Brüksel’dekiler ve von der Leyen kendini Venedik dukası zannediyor herhalde. Şurası bir gerçek: Güney Kıbrıs’ta, Kıbrıs Adası’na parlak asırlar yaşatan Venedikliler yok. İtalyanlarla benzer taraflarını da görmüyorum. Tembel, karapara aklayan, dış destekle geçinen bir ada. Kuzeyle birleşmeye ve birlikte yaşamaya hiçbir şekilde hazırlıklı değiller.Eğer hızla müdahale etmezsek; sadece uğrunda bu kadar fedakârlık yapılan Kıbrıs’ı değil, ülkemizin nüfus azalmasından dolayı çekeceği sıkıntıları karşılayacak iş gücünü, sanatlarımızı, bilim dünyasını, hatta boşaltılan sağlık sektörünü restore edecek kuvveti de kaçıracağız. Yani Türkiye’nin geleceği de tehlikeyle karşı karşıya.Gözümüzü sadece güneye değil, biraz da doğuya çevirmemiz lazım. Ve böyle bir zamanda politik değişimi yapacak olan kadronun sıkıntısını çektiğimiz açık. Orta Asya Cumhuriyetleri ile olan ilişkilerimizde hâlâ Süleyman Demirel’i arıyoruz.POLİS TEŞKİLATI’NIN 180. YILINDA NARKOTİK MÜCADELESİBu hafta Polis Haftası’nı idrak ediyoruz. Narkotik Şube’nin gösterdiği çabalar, takdire şayan bir noktadadır. İstanbul Emniyet Müdürü Selami Yıldız’ın verdiği bilgiye göre, yalnızca bir hafta içinde tam yedi milyon kimyevî uyuşturucu hap ele geçirildi ve bu maddeleri piyasaya süren suç örgütleri çökertildi. Söz konusu sayı, mücadelenin ne denli büyük ve zorlu bir alanda yürütüldüğünü açıkça gösteriyor. Bu vesileyle, geçtiğimiz günlerde Kayseri İl Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şubesi’nde görevli polis memurumuz İbrahim Birol’un, uyuşturucu tacirlerinin takibi sırasında şehit düştüğünü üzüntüyle anmak isterim. Genç memurumuzun bu uğurda can vermesi, ülkemizin geleceğini tehdit eden bu belaya karşı verilen mücadelenin ne derece hayati olduğunu gözler önüne seriyor.Bugün, büyük şehirlerin varoşlarında kimyevî uyuşturucu kullanımının alarm verici boyutlara ulaştığını söylemek abartı olmayacaktır. Bu maddeler yalnızca bireyleri değil, aileleri, toplumun huzurunu ve geleceğini de zehirlemektedir. Bu nedenle, polis teşkilatının sahada yürüttüğü titiz ve kararlı operasyonlar, toplum sağlığı açısından hayati önemdedir.İÇ DÜZENİN TEMİNATI NEDİRPolis Teşkilatı’mızın 180. kuruluş yıldönümünü kutlarken, bu kurumun yalnızca bugünkü yapısıyla değil, tarihî kökleriyle de ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu hatırlamak gerekir. Tanzimat döneminde modern anlamda yeniden yapılandırılan teşkilat, aslında çok daha eski bir geleneğin devamıdır. 1845 yılı, bu yeniden yapılanmanın başlangıç noktası olarak kabul edilse de, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan polislik anlayışı çok daha derin ve köklüdür. Unutulmamalıdır ki bir devletin güvenliği, sadece sınırlarını korumakla değil, iç düzenini sağlamakla da mümkündür. Bu iç düzenin teminatı ise hukukun üstünlüğüyle çalışan, disiplinli, donanımlı ve halkla iç içe bir polis teşkilatıdır.
Source: İlber Ortaylı
Yine de iyi idare ediyor Özgür Özel
“İmamoğlu’nu araçsallaştırıyor” diyorlar.*Özgür Özel, “İmamoğlu adayımız” deyince…“Aday olamaz ki, diploması bile iptal edildi” diyorlar.*Özgür Özel, “İmamoğlu aday olamazsa yerine biri aday olur” seçeneğini dillendirince…“Kendisine yer yapıyor” diyorlar.*Özgür Özel, “Yerine aday olan kişi, zamanı geldiğinde koltuğu İmamoğlu’na devreder” tarzı bir yaklaşım ortaya koyunca…“Ne kadar saçma bir strateji. Bu teknik olarak imkânsız” diyorlar.*Bu adaylık konusu CHP açısından…Müthiş bir açmazdır. Büyük bir çıkmazdır. Muazzam bir sorunsaldır. Ağır bir imtihandır. Yakıcı bir ateştir. Kallavi bir muğlaklıktır.*İşte bu açmaza, bu çıkmaza, bu sorunsala, bu imtihana, bu ateşe, bu muğlaklığa rağmen…Yine de iyi idare ediyor Özgür Özel.KİMİ KİME ŞİKÂYET EDİYORSUN 90’larda zannedildi ki:*Dünya bir iyilik küresi olacak. Ülkeler kafalarına göre takılamayacak. İnsan hakları sınır tanımayacak. Söz konusu insan hakları olduğunda “iç mesele” olarak görülmeyecek. “Yeryüzü kriterleri” diye kriterler olacak, herkes o kriterlere uyacak. Uymayanların hesabı görülecek.*Bu bir rüyaydı ve bu rüya çoktan bitti.*Nasıl bitti? Şöyle:*Yeryüzü kriterlerinin koruyucusu olmak iddiasındaki ülkeler, bu konuda süper ikiyüzlü davrandılar.- Eğer bir ülke, kendi siyasetlerine yakın bir siyaset izliyorsa… İçeride istediği kadar insan haklarını ihlal etsin, istediği kadar antidemokratik olsun, zerre kadar ırgalanmadılar.- Eğer bir ülke, kendi siyasetlerine uzak bir siyaset izliyorsa… En küçük bir ihlal söz konusu olduğunda bile ortalığı velveleye vermekten hiç kaçınmadılar.*İnsanlık, çok uzun zamandan beri bu apaçık riyakârlığın farkında.Bu yüzden hiç kimse…“Yeryüzü kriterleri var. İnsan hakları iç mesele olmaktan çıkmıştır” falan demiyor, diyemiyor.Özgür Özel hariç.GERÇEK DOKTORLUK BU DEĞİL Konya’da Selçuk Tıp Fakültesi Hastanesi’nde bazı doktorlar, kendi aralarında kurdukları WhatsApp gruplarında…Kadın hastalarla ilgili hayasızca ifadelerde bulunmuşlar.*Yazışmaların ekran görüntüleri ortaya çıktı.Bazı doktorlar, kadın hastaların fiziksel özelliklerini aşağılıyorlar. Bazı doktorlar ise hastaların kıyafetleri ve dış görünüşleriyle dalga geçiyorlar.*Şu hayatta en güvendiğim meslektir doktorluk.Doktorlara karşı her zaman sonsuz bir güven duymuşumdur.*Konya’da birkaç doktor, adilik yaptı diye, alçaklık yaptı diye, hayasızlık yaptı diye…Doktorlara olan güvenim sarsılmaz.EN İYİ ANTALYA FOTOĞRAFIAntalya Diplomasi Forumu’ndan gelen fotoğraf kareleri arasında birinciliği buna verdim.*Endonezya Cumhurbaşkanı ile bizim Cumhurbaşkanı iyiden iyiye kanka olmuş durumda. Ahmet Şara ile Hakan Fidan arasındaki aşırı samimiyet fotoğraftan taşıyor. Ve arada eski dostum Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Sefer Turan’ı görüyorum. Daha ne olsun.
Source: Ahmet Hakan
Üsküdar”da kapı önüne çöp dökme kavgasınde 1 kişi hayatını kaybetti
Zeynep Kamil Mahallesi Dr. Fahri Atabey Caddesi”nde K.H. ile ismi öğrenilemeyen komşusu arasında tartışma çıktı. Bıçaklı kavgaya dönüşen olayda komşusundan kaçan K.H. çevredeki bir iş yerine sığındı. Kaçan komşusunu dükkanda bıçakladı Bu sırada iş yerinde komşusu tarafından bıçaklanan K.H. ağır yaralandı. İhbar üzerine olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Ambulansla hastaneye kaldırılan K.H, yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı. Kaçan şüpheli emniyete giderek teslim oldu Olay yerinden kaçan şüphelinin, emniyete giderek teslim olduğu öğrenildi. Öte yandan kavganın, kapı önüne dökülen çöp nedeniyle çıktığı iddia edildi.
Source: Internet Haber
Kadın hastalarla ilgili skandal ifadelere soruşturma! Tıp dünyasından tepki yağdı
Konya’da Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde doktorlara ait bir WhatsApp grubunda hastalarla ilgili çirkin yazışmalar ortaya çıktı. Yazışmalarda “Bir diyetisyen vardı fenaydı”, “Muayene edeyim dedim, yalandan örtmeye çalışıyor”, “O hasta çok fena”, “Topluca baksak işlem odasında” gibi ahlaksız ifadeler bulunuyor. Sağlık Bakanlığı ve üniversite rektörlüğü konuyla ilgili soruşturma başlattı. Üniversite, skandal konuşmaları yaptığı iddia edilen 2 asistan doktorun görevden uzaklaştırılıp idari soruşturma başlatıldığını açıkladı. Meslek odaları ve hekimler de olaya tepki gösterdi.HİPOKRAT YEMİNİNE AYKIRIHürriyet”ten Buse Özel”in haberine göre İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu: “Bu yazışmalar hekim camiasında büyük üzüntü ve öfkeye neden oldu. Hekimlik yeminine aykırı. Hiçbir bahanesi olamaz. Olay, Türk Tabipleri Birliği (TTB) disiplin yönetmeliği uyarınca Konya Tabip Odası ile TTB tarafından incelenecek ve sorumlular hakkında gereken ceza verilecektir. Hasta-hekim ilişkisi özel bir ilişkilidir. Hastaların cinsel obje olarak görülmesi asla kabul edilemez.”DOKTORLARIN YÜZDE 99.9’U BUNU YAPMAZEski İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Nergis Erdoğan: “Bütün meslek grupları gibi hekimler içinde de böyle münferit olaylar olabilir. Zaman zaman böyle şikâyetler tabip odalarına gelir ancak bunlar münferit olaylardır. Hekimlerin yüzde 99.9’unda böyle davranışlar görmeyiz. Ama soruşturulmalı ve yargı gerekeni yapmalı. Bu tür olaylarda tabip odaları onur kurulları toplanır ve disiplin cezası verir. Bu cezalar uyarı, para cezası ve meslekten men olarak devam eder. Genellikle bu tür durumlarda belli süreler ile meslekten men veririz. Meslekten men cezaları 15 gün ile başlar. Hastalarla ilgili özellikle de cinsiyete dayalı çirkin yaklaşımlarda meslekten men cezası verilir. Hem bir kadın hem de bir hekim olarak bunun hekimlik ile bağdaşır bir yanı olmadığını söyleyebilirim. Bu bir etik ilkedir. Hekimler hiçbir şekilde yaş, cinsiyet gözetimi yapmaksızın tedavi yapmalıdır.”DÜŞÜK VE SEVİYESİZProf. Dr. Bingür Sönmez: “Yazışmalardaki ifadeler çok düşük ve seviyesiz. Bu yazışmaların doktor düzeyinde yapılmış olmasına ihtimal dahi veremiyorum.”KADIN HEKİMLER: EN AĞIR CEZA VERİLMELİTTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu da konuya dair sosyal medyadan bir açıklama yayınlayarak, “Konya’da bir hastanede yaşanan tablo, kadınları nesneleştiren, mahremiyeti ve hekimliğin temelini oluşturan hasta-hekim ilişkisindeki güveni ortadan kaldıran, cinsiyetçi, eril zihniyetin ürünüdür ve en ağır şekilde cezalandırılması elzemdir. Kadınları ve hastaları cinsel obje olarak görenlerin hekimlik yapması asla kabul edilemez” tepkisini gösterdi.
Source: Gazetevatan.com
1 Mayıs Taksim”de mi kutlanacak? İstanbul Valisi”yle kritik görüşme
Türk-İş 1 Mayıs”ı tek başına kutlama kararı aldı.
Karar sonrası DİSK, KESK, TMMOB ve TTB de ayrı kutlama programı yapacağını duyurdu.
Cumhuriyet”te yer alan habere göre, DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, İstanbul’daki kutlamaların Taksim’de yapılmasını istese de son karar görüşmelerin ardından verilecek.
Kutlama yeri konusunda nihai kararın en geç çarşamba belli olacağı kaydedildi.
Bu yılki 1 Mayıs kutlamalarında “demokrasi” vurgusu da öne çıkacak.
Source: Haber Merkezi
Konya”da kadın hastalar için skandal mesajlar paylaşan doktorlarla ilgili yeni gelişme
Konya Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan yazılı açıklamada, “özel hayatın gizliliğini ihlal etmek” ve “kişisel verileri hukuka aykırı olarak paylaşmak” suçlarından 2 doktor hakkında soruşturma başlatıldığı belirtildi. Açıklamada, soruşturma kapsamında 2 doktorun gözaltına alınması talimatı verildiği kaydedilerek, “Olayla ilgili olarak soruşturma tüm yönleriyle titizlikle yürütülmektedir.” ifadeleri kullanıldı. Selçuk Üniversitesinden (SÜ) yapılan açıklamada ise üniversitenin tıp fakültesi hastanesindeki bazı sağlık çalışanlarına ait olduğu iddia edilen yazışmalarla ilgili soruşturma başlatıldığı, iddiaya konu personelin görevden uzaklaştırıldığı bildirilmişti. “Baya iyi” Sosyal medyaya yansıyan ekran görüntülerinde bazı doktorların kadın hastaların fiziksel özelliklerine yönelik aşağılayıcı yorumlar yaptığı, hastaların kıyafetleri ve dış görünüşleriyle dalga geçildiği görülüyor. “Sarışın fena”, “tişörtten görünüyordu”, “Hayatımın aşkını kaçırttınız” gibi ifadelerin yer aldığı mesajlar büyük tepki toplamıştı.
Source: Internet Haber
Nijerya’da şarkı yasağı: Radyo ve televizyonlardan kaldırıldı
Nijerya Ulusal Yayın Komisyonu (NBC) tarafından yapılan açıklamada, ülkede son günlerde büyük yankı uyandıran, “Babana Söyle” anlamına gelen “Tell Your Papa” adlı şarkının televizyon ve radyo kanallarında yayınlanmasının yasaklandığı belirtildi. Açıklamada, şarkının içeriğinin “uygunsuz”, “rahatsız edici” ve “kamu ahlakına aykırı” olduğu gerekçesiyle yayın yasağı getirildiği kaydedilerek, yayın koduna aykırı hareket eden kuruluşlara yaptırım uygulanabileceği vurgulandı. Sanatçı Eedris Abdulkareem tarafından seslendirilen şarkı, Devlet Başkanı Bola Ahmed Tinubu”yu sert şekilde eleştiriyor. Tinubu”nun oğlu Seyi Tinubu”ya hitaben yazılan şarkıda, ülkede yaşanan ekonomik sıkıntılar ve güvenlik sorunları dile getiriliyor. Sanatçı Abdulkareem”in halkın açlıkla ve zorluklarla mücadele ettiğini belirttiği şarkıda, “baban insanlara sözler verdi ama tutmadı” ifadeleri yer alıyor. Bu hafta başında piyasaya sürülen şarkının, sosyal medyada geniş yankı bulduğu ve kamuoyunda hararetli tartışmalara neden olduğu gözlendi. EKONOMİK REFORM GERÇEKLEŞTİRMİŞTİ Nijerya”da Mayıs 2023″te göreve gelen Devlet Başkanı Tinubu, bir dizi ekonomik reform gerçekleştirmişti. Ülkede özellikle uzun süredir uygulanan yakıt sübvansiyonunun kaldırılması sonrası akaryakıt fiyatlarında büyük artış yaşanmış, bu durum temel gıda ve hizmet fiyatlarına da yansımıştı. Nijerya”da yıllık enflasyon geçen yıl boyunca yüzde 30″un üzerinde seyretmişti.
Source:
Sibel Eraslan yazdı: Gençlerde şiddet ve nefret…
Liselerdeki çeteleşmiş şiddet gruplarının haberleri zaman zaman çıkıyordu önümüze. Genelde erkek çocukların veya delikanlıların arasında yaşandığına şahit olduğumuz olaylar, son zamanlarda genç kızların da çeteleştiği haberleriyle katmerleniyor.Dünya Sağlık Örgütü”ne göre (WHO), “gençler arasında yaşanan saldırganlık ve şiddet olayları” dünya toplumlarının en önemli sorunları arasındadır. Dünya genelinde gençler arasında yaşanan saldırganlık içeren ve şiddetle sonuçlanan olaylar,ne yazık ki; “ölüm ve sakatlık” nedenleri arasında ilk sıradadır. 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre lise öğrencileri arasında sözel zorbalığın %33,5, fiziksel zorbalığın %35,5, duygusal zorbalığın %28,3 ve cinsel zorbalığın %15 oranında olduğu belirlenmiştir. 2007″deki Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”na göre ise; gençlerin % 22″si fiziksel şiddet, %53″ü sözel şiddet, %36,3″ü duygusal şiddet ve %15,8″i cinsel şiddet ile karşılaşmakta, %35,5″i fiziksel, yüzde 48,7″si sözel, yüzde 27,6″sı duygusal, yüzde 11,7″si cinsel şiddet uygulamaktadır…Bunlar 2007″deki sonuçlar. Bu oranların artığına dair ciddi bir endişem var benim…Geçen gün Ankara Keçiören”de bir parkta aralarına alarak dayak attıkları kız öğrencinin bir yandan da videoya çektikleri dayak yiyiş sahneleriyle bu kez kızların şiddeti pes dedirtti. Meslek lisesi öğrencileriymiş… Arkadaşlarını çembere alıp olmadık işkenceler yapıyorlar. Akıl alır gibi değil bir de bunu sosyal medyada yayımlamışlar. Zaten toplumun haber alması da bu şekilde gerçekleşti, herkes kız öğrencilerin bu halinden yaka silkti…Ankara Valiliği”nin olay ile ilgili açıklamasını okudum: “Keçiören ilçemizdeki bir parkta vuku bulan ve bir grup kız öğrenci tarafından bir kız öğrenciye yönelik akran zorbalık görüntülerini içeren olay ile ilgili olarak adli/idari inceleme ve tahkikat başlatılmıştır. Olaya karışan şüpheli 5 öğrenci tespit edilerek yakalanmış ve Cumhuriyet Savcılığı”nın talimatı doğrultusunda usulüne uygun şekilde ifadeleri alınarak adli makamlara sevk edilmiştir. Ayrıca 2 öğrenci hakkında Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği”nin 175″inci maddesi kapsamında 10 gün okuldan uzaklaştırma tedbiri kararı uygulanmış olup; olaya karışan tüm öğrenciler hakkında idari işlem ve incelemeler sürdürülmektedir”… İnşallah daha ağır cezalar alırlar…Bu çocukları nasıl bu şekilde yetiştirdik bizler? Bu toplumun, ailelerin, okulların, eğitim sisteminin, medyaların, bizlerin şuçumuz hakkında, kara kara düşünmemiz gerekiyor. Bu konuyu Milli Eğitim ve Gençlik-Spor Bakanlığı ortaklaşa yapacakları bir şura ile, farklı koordinasyonlarla en kısa zamanda ele alsalar ne güzel olurdu!10 gün sonra uzaklaştırılan öğrenciler geri gelince ne olacak peki?Peki ya videoya çekilmeyip de bizlerin henüz görmediği zorbalıklar nasıl cezasını bulacak?Yaşanan olayları “akran zorbalığı” başlığında genelleştirmek, o zorbalıkları biraz da ufaltmak olmuyor mu? Yani çocuklar arasında yaşanan türden zorbalıklar gibi bir şey geliyor benim aklıma “akran zorbalığı” dendiğinde… Maazallah arkadaşlarını döven kızlar, benim diyen yetişkin kadınlardan bile güçlü, ne diyeceğiz bunlara çocuk mu diyeceğiz, öğrenci oldukları için yaşanan olayları çocuk kavgası olarak kabul edip geçecek miyiz?İstanbul”da Fikirtepe”de yaşanan Ahmet Minguzzi cinayetinde de katil ve yancıları 18 yaş altındaki mahluklar oldukları için, haklarında “suça sürüklenmiş çocuklar” ifadesi kullanılıyordu. Çocuk, her nasılsa, nefret ettiği diğer çocuğu tam beş kez bıçaklamıştı hem de kalbinden, diğerleri ise yere düşünce kafasını yüzünü tekmelemişlerdi… Hiç tanımadıkları başka bir çocuğa karşı bu kadar çok kini, nefreti nasıl da biriktirmişlerdi… Çocuk muydu bunlar? Çocuk oldukları için mazur görülmeli miydiler? Kalbinden tam 5 kez! Olsun çocuk! Böyle mi demeliyiz?Adalet, bu tip olaylarla tek tek söndürülüyor aslında. Bir toplumda adaletin sönmesi demek o toplumun çökmesi anlamındadır. İnsanlar hukuka, kanuna, adalete güvenmediklerinde cezaları kendileri kesmeye başlarlarsa, ülke adete bir deliler evine döner… Dikkat düdüklü tencere son perdeden ıslık çalmaya başlamış! Patlamadan söndürmek gerekiyor altını…Bu iki kavramı artık kabul etmiyor benim vicdanım: 1- Akran zorbalığı. 2- Suça sürüklenmiş çocuk… Cezai sistemde müeyyidelere dair adil bir düzenleme olmadığı taktirde, okullarda veya okul dışında ama öğrenci topluluğunun işlediği suçlar; sanki suç değilmiş, çocuk kavgasıymış gibi görülmeye devam edecektir. Gençler arasındaki çeteleşmeler de öyle. Hele ki 28 Şubat ile birlikte tamamen işlevsiz hale getirilmiş olan meslek liseleri adeta kontrol edilemeyen gençlerin yığıldığı okullar haline gelmiştir…Cezai sistemde acilen bir düzenleme yapılarak “suç sürüklenmiş çocuk” tanımının yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü pek çok suç kompetanı bu tip çocukları bir suç makinası olarak kullanmaktadır. Suçları bizzat işleyen veya üstlenen bu çocuklar, çocuk olmanın verdiği müeyyide boşluğundan yararlanmaktadırlar ne yazık ki…Şayet adaleti sağlayamazsak yarın karşımıza daha büyük felaketler çıkabilir. Şahsen benim çocuğumu bu şekilde dövüp kameraya çekseler, cezalarını kendi elimle ben veririm diye geçiyor aklımdan… Torunlarım doğduktan sonra mı böyle oldum bilmiyorum… Ama her iki olay da öyle çok benziyor ki birbirine. Hiç tanımadığım halde Ahmet için üzülüyorum, hiç tanımadığım halde arkadaşlarını döven kızların saçlarını çekiyorum içimden…Çaresizlik ne acı!Cezalar ağırlaştırılmadığı sürece, suçlar işlenmeye devam edecek!Çaresizlik çok acı!
Source: Sibel Eraslan
Batı ülkelerinin ambargoları yıldırmadı: Yüzümüzü Türkiye”ye döndük!
Antalya Diplomasi Forumu kapsamında düzenlenen panelde konuşan Mali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdoulaye Diop, “Bazı Batı güçlerinin ambargolar kullanarak ülkelerimize, askeri malzemelere erişimi olmayan ülkelerimize ambargo getirmeye çalıştıklarını gördük. Bundan dolayı da biz Türkiye, Çin, Rusya gibi ülkelere yüzümüzü döndük.” dedi.Antalya Diplomasi Forumu (ADF) kapsamında düzenlenen “Sahel: Bölgesel Entegrasyonun Geleceği” başlıklı panelde Afrika”nın sahel bölgesinde değişiklikler, karşılaşılan zorluklar ile bölge ülkelerinin Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) ve Afrika Birliği ile ilişkileri ele alındı.Anadolu Ajansının (AA) “Global İletişim Ortağı” olarak yer aldığı, Belek Turizm Bölgesi”ndeki NEST Kongre Merkezi”nde gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu”nda moderatörlüğünü TRT World sunucusu Brenda Czeda”nın yaptığı panele, Mali Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanı Abdoulaye Diop, Nijer Dışişleri, İşbirliği ve Yurtdışındaki Nijerliler Bakanı Bakary Yaou Sangare ve Burkina Faso Dışişleri, Bölgesel İşbirliği ve Yurtdışı Burkinalılar Bakanı Karamoko Jean Marie Traore konuşmacı olarak katıldı.”VAROLUŞSAL BİR KRİZ İLE KARŞI KARŞIYAYIZ”Mali Dışişleri Bakanı Diop, Sahel Devletleri İttifakı (AES) olarak varoluşsal bir kriz ile karşı karşıya olduklarını, hem terörle hem de askeri darbe ihtimaliyle mücadele ettiklerini söyledi.”Ülkelerimiz tüm diğer ülkelerle çalışmaya hazırdır, buna açıktır. bölgesel entegrasyon konusunda çalışmaya hazırız.” ifadelerini kullanan Diop, Afrika topluluğun eşsiz bir toplum olduğunu belirtti.Diop, AES olarak yalnızca askeri boyuta odaklanmadıklarını, aynı zamanda düzensiz göçe maruz kalmamaları ve teröre de kurban gitmemeleri için gençlere fırsatlar açmak istediklerini anlatarak, “Silahlı kuvvetlerimizin gerekli işi icra edecek, faaliyetleri yürütecek gerekli donanımları, formasyonları, eğitimleri var.” dedi.”TÜRKİYE, ÇİN, RUSYA GİBİ ÜLKELERE YÜZÜMÜZÜ DÖNDÜK””Son yıllarda şunu fark ettik bazı Batı güçlerinin ambargolar kullanarak ülkelerimize, askeri malzemelere erişimi olmayan ülkelerimize ambargo getirmeye çalıştıklarını gördük. Bundan dolayı da biz Türkiye, Çin, Rusya gibi ülkelere yüzümüzü döndük. Ücretsiz değil, satın alım karşılığında temin etmemizi sağladılar.” diyen Diop, şunları kaydetti:”Birleşmiş Milletler (BM) misyonuyla Fransız güçleriyle birlikte içinde bulunmuş olduğumuz senaryolarda bağımlı haldeydik ve biz aslında buradaki konjonktürden çıkıp kendimiz, kendi ülkelerimizin güvenliğini uzun vadede tesis edebilmeyi amaçlıyoruz. BM ölenlerin çetelesini tutmaktan vazgeçmeli. Çünkü yıl boyunca BM ne yaptı bizim topraklarımızda, terörle mücadele etmek için hiçbir şey, sıfır. İnsanların kendi hayatlarını korumak için, güvenliğini sağlamak için mücadele ettiler. BM”nin görevi ölüleri saymak değil, insanların hayatını kurtarmak.”Diop, Afrika Birliği”nin yaptırımları ile ilgili “Yaptırımlar cezalandırma politikası ve her zaman karşı çıktığımız bir husus. Bu kuruluşlara saygımız da var. Yaptırım değil, orada yapıcı bir yaklaşım ile bu durumdan çıkabilmek, çözüm üretebilmek ve buna göre uzun soluklu uzun vadeli bir çözüm bulabilmektir.” değerlendirmesinde bulundu.”ECOWAS, ÜLKELERİN YARARLARINDAN ZİYADE FARKLI KONULARA ODAKLANDI”Nijer Dışişleri, İşbirliği ve Yurtdışındaki Nijerliler Bakanı Sangare ise ECOWAS”in ülkelerin yararlarından ziyade farklı konulara odaklandığını ve kurulduğu hedeflerin dışında çalıştığını fark ettiklerini ve de bu yüzden de bu örgütten çıkmaya karar verdiklerini dile getirdi.”TÜRKİYE, ÇİN, RUSYA GİBİ ÜLKELERE YÜZÜMÜZÜ DÖNDÜK””Son yıllarda şunu fark ettik bazı Batı güçlerinin ambargolar kullanarak ülkelerimize, askeri malzemelere erişimi olmayan ülkelerimize ambargo getirmeye çalıştıklarını gördük. Bundan dolayı da biz Türkiye, Çin, Rusya gibi ülkelere yüzümüzü döndük. Ücretsiz değil, satın alım karşılığında temin etmemizi sağladılar.” diyen Diop, şunları kaydetti:”Birleşmiş Milletler (BM) misyonuyla Fransız güçleriyle birlikte içinde bulunmuş olduğumuz senaryolarda bağımlı haldeydik ve biz aslında buradaki konjonktürden çıkıp kendimiz, kendi ülkelerimizin güvenliğini uzun vadede tesis edebilmeyi amaçlıyoruz. BM ölenlerin çetelesini tutmaktan vazgeçmeli. Çünkü yıl boyunca BM ne yaptı bizim topraklarımızda, terörle mücadele etmek için hiçbir şey, sıfır. İnsanların kendi hayatlarını korumak için, güvenliğini sağlamak için mücadele ettiler. BM”nin görevi ölüleri saymak değil, insanların hayatını kurtarmak.”Diop, Afrika Birliği”nin yaptırımları ile ilgili “Yaptırımlar cezalandırma politikası ve her zaman karşı çıktığımız bir husus. Bu kuruluşlara saygımız da var. Yaptırım değil, orada yapıcı bir yaklaşım ile bu durumdan çıkabilmek, çözüm üretebilmek ve buna göre uzun soluklu uzun vadeli bir çözüm bulabilmektir.” değerlendirmesinde bulundu.”ECOWAS, ÜLKELERİN YARARLARINDAN ZİYADE FARKLI KONULARA ODAKLANDI”Nijer Dışişleri, İşbirliği ve Yurtdışındaki Nijerliler Bakanı Sangare ise ECOWAS”in ülkelerin yararlarından ziyade farklı konulara odaklandığını ve kurulduğu hedeflerin dışında çalıştığını fark ettiklerini ve de bu yüzden de bu örgütten çıkmaya karar verdiklerini dile getirdi.”Bugün Ecowas”ın karşı karşıya kaldığı durum özerkl olma isteğidir. Fakat siz bir devlet olarak farklı ülkelere finansman sağladıkça egemen veya özerk olamazsınız.” diyen Sangare, “İstikrarımızı bozmaya çalışan ülkelerin ellerinden geleni yapacaklarını biliyoruz, bunun için farklı ülkelerin gelip ittifakımıza birtakım engeller ve zorluklar çıkaracağını biliyoruz.” şeklinde konuştu.Sangare, “İttifakımıza katılabilirlen ama bunların koşulları olacaktır. Tabii ki Afrika ülkelerinden korkmuyoruz. Biz rejimlerden korkuyoruz. Çünkü genel manada Afrika halklarının bizlerle aynı şeyi düşündüğünü biliyoruz ama rejimler farklı düşünüyor olabilir.” dedi.”ESKİDEN BİR SALDIRI OLDUĞUNDA CEVAP VEREBİLMEK İÇİN BİR FRANSIZ KOMUTANLIĞININ TALİMATINI BEKLEMEMİZ GEREKİRDİ”Eskiden bir saldırı olduğunda cevap verebilmek için bir Fransız komutanlığının talimatını beklemeleri gerektiğini ifade eden Sangare, konuşmasını şöyle sürdürdü:”Onların gitmiş olması aslında bir nebze teröristlere giden finansman kaynaklarının da kesilmesini sağladı. Peki bu teröristlere giden finansal kaynakları kim finanse etmekteydi? Söz konusu ülkeler. Terörizmi finanse eden ülkeler onları finanse ediyor. Dolayısıyla onların ülkelerimizden gönderilmiş olması oradaki tedarik zinciri ve finansman kaynaklarının da kesilmiş olmasını sağladı. Sahada ise git gide daha az sayıda insanın öldüğünü, daha az sayıda silahlı kuvvetlerimize karşı saldırıların olduğunu görebiliyoruz. Terörizmin bittiğini söyleyemeyiz tabii ki. Bu uzun vadeli bir mücadele. Bu uzun vadeli bir savaş fakat önemli bir ilerleme kaydedildiğini görebiliyoruz.””TÜRKİYE”NİN TERÖRLE MÜCADELE HUSUSUNDA ÖNEMLİ BİR DESTEKÇİMİZ”Sangare, Türkiye”nin terörle mücadele hususunda önemli bir destekçileri olduğunu ve katkılarından çok memnun olduklarının altını çizerek, “Türkiye”nin daha fazla müttefikimiz olmasını bekliyoruz. Türkiye”nin ikili olarak yapmış oldukları ortada. İşbirliğinin nasıl geliştiğini görüyoruz. Son yıllarda ikili işbirliğinin nasıl olduğunu Türkiye”nin gerçekten de bölgede Afrika ile işbirliğinde Sahel ülkeleriyle daha fazla pay aldığını görüyoruz.” açıklamasında bulundu.Burkina Faso Dışişleri, Bölgesel İşbirliği ve Yurtdışı Burkinalılar Bakanı Karamoko Traore de 2022″de ülkesinin yüzde 50 oranında teröristler tarafından işgal edildiğini, 2025 yılının başına gelindiğinde ise geri kazanmış oldukları toprakların yüzde 71 olduğunu kaydetti.”Burkina Faso”dan geliyorum ve ülkenin her bir ücra köşesine gidiyorum. Bunu bisikletimle dolaşarak da yapıyorum.” diyen Traore, “AES olarak yeni konfederasyonumuzun yapmaya çalıştığı yeni bir vizyon katmak. Uzun bir zamandır kendi içine sıkışmış kalan yaşam alanlarımızda ve yararsız bir bölgede bulunurken kendi kapasitelerimize dayanarak yatırımcılara güvenli bir ortamı sunmayı hedefliyoruz.” ifadelerini kullandı.”EĞER TEHLİKELİ BİR DURUM İLE KARŞI KARŞIYA OLMUŞ OLSAYDIK ÜLKEMİZDE YATIRIM OLMAZDI”Traore, bu yıl beşten fazla fabrika açılışı gerçekleştirdiklerine dikkati çekerek, “Eğer tehlikeli bir durum ile karşı karşıya olsaydık ülkemizde yatırım olmazdı.” dedi.Türkiye ile sadece askeri alanda değil, bütün kalkınma alanlarında bir çalışmanın söz konusu olduğunu anlatan Traore, “Üç ülke olarak (Burkina Faso, Mali ve Nijer) yalnızca askeri bir ittifak kurmuş gibi algılanıyor ama şu göz ardı ediliyor; kalkınma alanında da bir çalışma var. Sahada terörle mücadele konusunda bir çalışma varken aynı zamanda kalkınmayla ve sosyal alanlarda da çok büyük bir çalışma devam ettiriliyor.” diye konuştu.
Source: Ekrem Öztürk
Yeni Akit Ali Karahasanoğlu”ndan Kent Lokantaları yazısı olay oldu
Ekrem İmamoğlu döneminde açılan Kent Lokantaları, gündemdeki yerini koruyor. 40 TL”ye 4 çeşit yemeğin maliyetinin nasıl karşılandığıyla ilgili tartışmalar sürüyor. İmamoğlu”nun son duruşmasındaki savunmasında Kent Lokantalarıyla ilgili “Düşünsenize; on milyonlarca insanın bugün zor koşullarda 40 liraya, üç öğün yemek yediği bir İstanbul var eden ve bu iyiliğin de tüm Türkiye”ye yayılmasına vesile olan bir kişiyim.” sözleri tartışmaları alevlendirdi. Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Karahasanoglu, İmamoğlu”nun açıklamalarına “Yalancısın Ekrem, sahtekarsın Sülün Osman!” başlıklı yazısında tepki gösterdi. Kent Lokantaları sebebi ile belediyenin kasasından çıkan fazladan paraya dair resmi evrak gösterilemediğini yazan Karahasanoğlu, İmamoğlu”nun belediye çalışanlarının maaşını, metro için hazineyi kefil gösterip, yurtdışından aldığı krediden ödediğini savundu. “Yüreğiniz yetiyorsa, açın davanızı” “Yüzsüzlükle” suçladığı İmamoğlu”na dava resti çeken Karahasanoğlu, olası davada yapacağı savunmasını böyle paylaştı: “AK Partili belediye dönemindeki, dar gelirli on binlerce insana ücretsiz dağıtılan yemeği kaldırıp, 20 bin kişiye hizmet veren Kent Lokantası açarak, 40 TL’den yemek verip, sonra da bunu devasa bir hizmetmiş gibi gösterirseniz, adınız sahtekar, sıfatınız Sülün Osman olur… Buyrun istediğiniz davayı açın.. Avukatınız Mehmet Pehlivan’ınıza, Adem Sözüer’inizi de katın.. Fikret İlkiz’in yanına, en kral avukatlarınızı da ekleyin.. Açacağınız davada mahkemede yapacağım savunmamı, şimdiden size sunuyorum. Yüreğiniz yetiyorsa, açın davanızı, mahkeme kayıtlarına da girsin, gerçekler: “Milyarlarca liralık bütçeyi, Kent Lokantalarına tahsis edip, sonra da ’40 TL’ye yemek veriyoruz’ demek, belediyecilik değil, ahlaksızlıktır.. 20 bin kişiye 40 TL’den yemek vereceğine, 16 milyon İstanbullunun ulaşımda kullandığı bilete 1 TL’lik eksik zam yapılması, çok daha büyük bir hizmettir. Ama muhatabımız biliyor ki, 1 TL fazladan zam yapıp, bunun % 1’i ile Kent Lokantasını sübvanse edip, bunun üzerinden yapacağı propaganda, kendisine çok daha büyük siyasi kazanç sağlayacaktır. Bunu bize hizmet diye sunanlar, bunları savunanlar, hepsi ahlaksıztır, sahtekardır.”
Source: Internet Haber
Sağlığımızı hiçe sayan tavuk devine bedellik askerlik kadar ceza
Önemli tavuk markaları arasında yer alan Şenpiliç”in Annemin Köftesi isimli ürününde insan sağlığına zarar verecek olan Listeria bakterisi bulunmuş ve ürün raflardan acilen toplatılmıştı. Yaşanılanlar sonrasında şirkete kesilen para cezası herkesi şoke etti. 210 bin TL”lik para cezasını duyanlar tepki gösterdi. Bazı tüketiciler ise yıllık cirosu 19 milyar TL olan şirkete kesilen cezayı, 243 bin lira olan bedelli askerlik ücretiyle kıyasladı.
ŞAKA GİBİ CEZA
İnsan sağlığını tehlikeye atan Şenpiliç”e kesilen 210 bin TL”lik ceza eleştirilere neden oldu. Verilen ceza, yıllık cirosu 19 milyar TL olmasından dolayı düşük bulundu. Tüketici dernekleri ise bu cezaya tepki gösterirken sosyal medya kullanıcıları da insan sağlığını bu denli riske adan bir firmaya daha ağır yaptırımlar uygulanması gerektiğini savundu.
ÜRÜNLER TOPLATILMAYA BAŞLANDI
Sakarya İl Tarım Müdürlüğü tarafından, Türkiye genelinde bulunan Şenpiliç”in Soğucak tesislerinden alınan örneklerle Listeria bakterisi bulunduğu ortaya çıkmıştı. Ürünün belirli partileri toplatılmaya başlandı. Firmaya ise yasal süre içerisinde ürünlerini piyasadan toplatma kararı verildi.
ŞENPİLİÇ: ÜRETİM TİTİZLİKLE YAPILIYOR
Şenpiliç tarafından yapılan açıklamada ise bazı parti ürünlerinin acilen geri çağrıldığı ve laboratuvar testlerinin yalnızca bu partiye özgü olumsuz sonuç verdiği ifade edildi. Şirket ayrıca üretim süreçlerinin gıda güvenliği politikaları kapsamında titizlikle sürdürüldüğünü de ekledi.
Source: Haber Merkezi
Danla Biliç, “Çağdaş” Zorbalar ve Hükümet
Danla Bilic… 6 milyondan fazla takipçisi olan internet fenomeni bir genç kadın. “Türkiye’nin en ünlü insanlarından biri” desek abartmış olmayız.
Akli melekeleri yerinde, eğitimi yeterli, parası ve kitlelere erişim gücü var. Yani “çaresiz” biri değil.
Ama bunca gücüne rağmen, kendisine yönelen erkek şiddeti karşısında çaresiz kalmış…
Eski erkek arkadaşı Berk Çetin isimli şahıs, Danla Bilic’i defalarca darp etmiş, taciz etmiş. Hem de Bilic’in polise ve savcılığa başvurmasına ve şahıs hakkında uzaklaştırma kararı verilmiş olmasına rağmen..!
Saldırgan, birkaç ay içinde tam beş kez uzaklaştırma kararını ihlal etmiş. Genç kadının evini basmış. Kendisini ve şoförünü tehdit etmiş. Kılık değiştirerek gittiği mekanlara girmiş. Tekme tokat darp etmiş….
Öyle ki Berk Çetin’in kamuya açık bir alanda Danla Bilic’e tokat ve yumruk attığı bir görüntü basına yansıdı. Herkes, “bir kadına herkesin içinde bunları yapan biri kapalı kapılar ardında neler yapar” diye düşündü. Sonunda Danla Bilic, yaşadıklarını sosyal medya hesabından paylaşınca insanlar ayağa kalktı. Polis, tacizci saldırganı kıskıvrak yakaladı.
Ancak kafamızda bir soru asılı kaldı:
Milyonlarca insana ulaşabilen, son derece güçlü bir kadının bile başına bunlar geliyorsa, şiddete maruz kalan diğer kadınlar neler yaşıyor acaba?
Bunca yasal düzenlemeye, hükümetin bunca hassasiyetine rağmen, zorbalar nasıl oluyor da bu kadar pervasız hareket edebiliyorlar? Kanunu, devleti yok sayacak gücü nereden buluyorlar? Sırtlarını hangi kodamanlara dayıyorlar ki kanun karşısında bu kadar pervasız olabiliyorlar?
KADIN DÖVEN ÇAĞDAŞLIK
Danla Bilic vakası iki açıdan önemli…
Birincisi Bilic, Batı tarzı yaşamı benimsemiş seküler kesimin göz bebeklerinden biri. Kendisi de yaşam tarzı ve değerler itibarı ile o kesime dahil olduğunu gururla gösteriyor, hatta politik pozisyonlar bile alabiliyor. En son CHP’nin tartışmalı boykot çağrısına verdiği destek ile gündeme gelmişti. Kendisine taciz ve şiddet uygulayan eski erkek arkadaşı Berk Çetin’in de aynı sosyal çevreye dahil olduğu ve benzer değerleri paylaştığı anlaşılıyor. Üstelik bu olay tek de değil… Birkaç gün önce aynı kesimden “boykotçu” şarkıcı Kaan Tangöze’nin eşi şiddet gördüğü için karakola sığınmıştı. Tiyatrocu Fırat Tanış’ın sevgilisi de “dayak yedim” diye şikayetçi olmuştu. Hepsi aynı derecede “muhalif”, aynı derecede seküler tipler…
Zaten çelişki de bu noktada başlıyor…
Ak Parti’nin çıkardığı 6284 sayılı yasayı görmezden gelip kafayı İstanbul Sözleşmesi ile bozanlar, bir yandan “İstanbul sözleşmesi yaşatır” diye slogan atıp diğer yandan cinsiyetçi şiddeti iliklerine kadar yaşıyorlar.
Bir yandan muhafazakarları suçlayıp diğer yandan yakınlarındaki kadınları dövüyorlar.
Kadınlar gözlerinin önünde şiddete maruz kalıyor, görmezden geliyorlar, üç maymunu oynuyorlar.
Yetmiyor, ticaret ilişkileri ile, aile ilişkileri ile, para ilişkileri ile şiddet faillerini koruyorlar.
Bunca haksız iftiralara maruz kalın muhafazakar çoğunluk ise insanları ayırt etmiyor.
Kadınların siyasi görüşüne, yaşam tarzına takılmıyor, tüm mağdurları aynı hassasiyet ile savunuyor.
Failin de kimliğine göre tavır almıyor. Zorbalık yapan kişi ister dindar olsun ister seküler ister ateist, şiddeti kınıyor.
Şimdi, manzara bu iken…
Yıllarca dindarlara olmadık iftiraları atanların şu rezaletlerde azıcık olsun kendi sözde “özgür” yaşam tarzlarını eleştirmesi gerekmez mi?
Kolay kazanılan para, içki masası, kumar, bahis, uyuşturucu, bolca estetik ve lüks tüketim… Bunca “çağdaşlığın”, en sonunda mide bulandırıcı bir zorbalık ürettiğini görmek çok mu zor?
ZORBALARI KORUYAN İHANET EDER
Gelelim Danla Bilic vakasındaki ikinci önemli detaya …
“Suçun oluşumunda cezalardan daha önemli olan ekonomik ve sosyal faktörlerdir” diye her zaman yazıyorum.
Bunu böyle yazınca herkes yoksulluğun suça yol açtığını söylediğimi düşünüyor ve itirazlar geliyor.
Oysa kastım tam tersi. Türkiye’de yoksulluk değil, zenginlik ve kolay para kazanma imkanları suça yol açıyor.
Öyle ya, misal Danla Bilic vakasındaki bu zorba kim?
Uzaklaştırma kararını beş kez delebilecek cesareti ve gücü nasıl kendinde buluyor?
Arkasında kimler var? Kimlere güveniyor?
Polisle veya yargı ile ne tip ilişkiler kuruyor da böyle pervasız olabiliyor?
Kazdığınızda bu tip insanların her birinin arkasından şaibeli servetler, rüşvetler, yolsuzluklar, gayrimeşru ilişkiler çıkıyor…
En beteri ise bu rezilliklerin sonunda toplanıp Ak Parti’nin hanesine yazıyor olması!
Oysa Ak Parti döneminde kadına yönelik şiddete dair son derece önemli tedbirler alındı.
Mevzuatımız dünyanın en ileri yasalarını içeriyor. 6284 sayılı yasa, polisin özel eğitimi, kadınlara özel ihbar hattı ve koruma hizmetleri hepsi Ak Parti icraatı. En son KADEM’in girişimleri ile ısrarlı takip bile suç kapsamına alındı. Ve biz bunu suç sayan az sayıdaki ülkeden biriyiz.
Devletin kadına yönelik şiddete dair hassasiyetini Sayın Bakanlar Ali Yerlikaya’dan, Mahinur Özdemir Göktaş’tan ve Yılmaz Tunç’tan bizzat dinledim. Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın ve kıymetli eşleri Emine Hanım’ın bu konudaki net tavırları ise zaten herkesin malumu. Hükümetin kadına yönelik şiddete sıfır tolerans politikasının bire bir şahidiyiz.
Peki o zaman nasıl oluyor da bir şahıs tam beş kez uzaklaştırma kararını ihlal ettiği halde hala elini kollunu sallayarak gezebiliyor, genç bir kadına musallat olabiliyor?
Demek ki emniyet bürokrasisinde veya yargı makamlarında birileri görevini layıkı ile yapmıyor. Faturası ise hükümete çıkıyor.
Açık diyelim: Güç karşısına sinerek veya güçlü insanlarla kirli ilişkiler kurarak mazlumlarım hakkını yiyen her kim varsa Cumhurbaşkanımıza, devletimize ve halka ihanet ediyor demektir.
Kimsenin demokratik Türkiye’nin büyük ideallerini sekteye uğratma hakkı yok. Ne bu ülkedeki tek bir mazlumun hakkının yerde kalmasın müsaade edebiliriz, ne de çirkin zorbaların hukuk sistemimizi istismar etmesine. Yeni yüzyılın sahibi Türkiye, -kimliği ve görüşü ne olursa olsun- kadınlarının kaderini üç beş tane nüfuzlu zorbanın insafına terk edemez.
Gaffar Yakınca / Haber7
Source: Gaffar Yak