“Sağlık ve Wellness Güncesi – Yaşlanma, Bağımlılık ve Daha Fazlası!”

Yaşlanma karşıtı öneriler

Yaşlanma doğumla birlikte başlar. Doku ve organlarda asıl yaşlanma ve yıpranma ergenlik çağından sonra ortaya çıkar. Önce hücre düzeyinde başlar; doku, organ ve tüm vücudu etkileyerek devam eder.

Ancak uzmanlar sağlıklı yaşlanmanın kişinin genetik yapısı kadar yaşam tarzıyla da ilgili olduğunu belirtiyor. Ortalama yaşam süresinin tüm dünyada hem erkekte hem kadında giderek arttığını hatırlatan İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk, uzayan yaşam süresini sağlıklı geçirmek ve yaşlanma hızını frenlemek için dikkat edilmesi gereken noktaları şöyle açıkladı:

100’ü deviren Okinawalılar’ın UZUN YAŞAM SIRLARI

Japonya’nın Okinawa adasında yaşayanlar arasında 100 yıldan daha fazla yaşayan kişi sayısı Japonya ve batı ülkelerinden 4 kat daha fazladır. Bunun nedeninin bu adada yaşayanların yaşam tarzları ve diyetleri ile ilgili olduğu düşünülmektedir.

Bu adada yaşayanlar daha az kalori tüketirler. Bol sebze, az et tüketimi söz konusudur. Okinawalılar az ve öz yerler, genellikle sofradan yarı aç kalkarlar. Sessiz, sakin, aktif bir yaşam tarzı bu geleneksel yaşam biçiminin temel unsurlarıdır. Adada çevre kirliliğine yol açan sanayi tesisleri bulunmamaktadır.

ŞEKER TUZAĞINA DÜŞMEYİN

Glisemik indeksi ve glisemik yükü yüksek olan beyaz şeker, mısır şurubu, beyaz ekmek, beyaz makarna, beyaz pirinç gibi yiyecekler kan şekerini hızla yükselterek, fazla miktarda insülin salınımına neden olur.

İnsülin bilindiği gibi inflamasyona (iltihaplanmaya) sebep olan ve aynı zamanda vücutta yağ depolatan bir hormondur.

Aşırı insülinle birlikte kan şekeri hızla düşer, kişi tekrar şekerli yiyecekler yeme ihtiyacı hisseder ve bu kısır döngü sürer gider. Bu süreç içinde ortaya çıkan insülin direnci, vücudun metabolik ve hormonal dengesini bozarak yaşlanma sürecini başlatır ve hızlandırır.

BU FAKTÖRLERE DİKKAT!

Genetik mirasın yanı sıra serbest radikaller (hücreleri hızla paslandırıp, yaşlandıran kötü moleküller), toksinler, çevresel kirlilik, radyasyon, hormonlarda azalma, insülin direnci, şeker hastalığı, hareketsiz yaşam tarzı, aşırı egzersiz, sağlıksız beslenme, sigara, alkol, stres, depresyon, uyku kalitesinde azalma, vücut yağlanması, obezite, geçirilmiş hastalıklar, kolesterol yüksekliği, damar yaşlanması (ateroskleroz), homosistein yüksekliği (B vitamini eksikliği) yaşlanma sürecini hızlandıran en önemli nedenleridir.

Ancak son yüzyılda modern tıp, koruyucu hekimlik, aşılar, hijyen, yaşam tarzı değişiklikleri ve eğitim ortalama yaşam süresini 50’lerden 85’lere çıkartmıştır.

TAKVİYELER GENÇLİK İKSİRİ DEĞİLDİR

Yanlış ve yetersiz beslenme, kronik stres, ağır işler, aşırı spor, uyku bozuklukları, sigara ve alkol gibi kötü alışkanlıklar bağışıklık sisteminin gücünü azaltır.

Bağışıklık sistemini güçlü kılmak için yeterli ve sağlıklı beslenme; vitamin, mineral, antioksidan desteği, makul egzersiz programı, stresten uzak bir yaşam ve düzenli uyku önemlidir.

Yaşlanmayla birlikte bağışıklık sistemi güç kaybederken, bağışıklık sisteminin bozulması da yaşlanma sürecini hızlandırır. Ancak bağışıklığınızı güçlü tutmak için doktora danışmadan gelişigüzel takviye almaya kalkmayın. Vücut direncinizi doğal yoldan besinlerle artırmaya çalışın.

BÖYLE YAŞAMAYA ÖZEN GÖSTERİN

– Farklı ve doğal beslenin. Besinleri çeşitlendirin ama her gıdadan az ve öz yiyin. Günde en az 8-10 porsiyon sebze ve meyve tüketin. Tabii mevsiminde ve mümkünse organik olmalarına dikkat edin.

– Gün boyunca susamadan su için. Musluk suyundan uzak durun.

– Doymuş, trans yağ, mısır şurubu, hormon, antibiyotik ve katkı maddeleri içeren besinleri tüketmemeye çalışın.

– Yemeklerinizde soğuk sıkım zeytinyağını tercih edin. n Haftada iki kez yağlı balık tüketin.

– Sigara ve alkol kullanmayın. Pasif içici de olmayın.

– Üç beyazdan sakının (şeker, un, tuz)

– Ölçülü ve lifli tam tahıl tüketin.

– Yoğurt, kefiri sofradan eksik etmeyin.

– Ilımlı siyah, yeşil, beyaz çay ve kahve için.

– Her gün en az bir avuç çiğ kuruyemiş yiyin.

– Hareketsiz kalmayın. Kas çalıştırıcı hareketler yapıp, yürüyün. n Cep telefonu kullanımında aşırıya kaçmayın. n Günde en az 7-8 saat uyuyun. n Düzenli bir cinsel hayatınız olsun. n Güneşe fazla maruz kalmayın. n Sessiz, sakin bir yaşam sürün. Stresi yönetmeyi öğrenin, stresi artıran etkenlerden uzak durmaya çalışın. Negatif insanlardan kendinizi izole edin. Size pozitif enerji veren kişilerle bir arada olun.

– Rutin sağlık kontrollerinizi aksatmayın.

Source: Nazan Doğaner Halici


Bağımlılıktan kurtuldu, kendini uyuşturucuyla savaşa adadı

Evli ve 3 çocuk babası olan Şenol Emanet, uyuşturucuyla çocuk yaşlarda tanıştı. 19 yıldır kullandığı uyuşturucudan 2 sene önce kurtulan genç adam, bu illetle mücadelesini kazanmasının ardından kendine bir hedef koydu. 2 aylık sürede bağımlılığından kurtulan Emanet, “Uyuşturucuyla Savaş” adında bir sosyal medya hesabı açarak insanlara uyuşturucunun zararlarını anlatıyor ve bağımlılıklarından kurtulmaları için motivasyon videoları çekiyor. Şimdilik 10 bini aşkın takipçiye ulaşan ve olumlu geri dönüşler aldığını söyleyen Emanet, içerik üretmeye devam edeceğini söyledi. SABAH”a konuşan Emanet, “Sosyal medyadan olabildiği kadar insanlara ulaşıp bu illetin zararlarını duyurmak istiyorum. Bir hevesle başlıyorlar ama bunun sonu bir cehennem. Ben de aynı cehennemde yaşamış biriyim ama çok şükür kurtuldum ve kendimi bununla savaşa adadım.” dedi. “HUZURU EVDE DEĞİL DIŞARIDA ARADIM” Şenol Emanet, uyuşturucuya başlama serüvenini ve bırakmaya nasıl karar verdiğini aktardı. Emanet, “19 yıl kullandım, bırakalı 2 sene oldu. Bu illetle 16 yaşımda tanıştım, aile düzenim de bozuktu. Huzuru evde değil dışarıda aradım, bir iki denemem sonrası daha fazlasını istemeye başladım. Bu süreçte defalarca hastanelik oldum. Başka bir yerde kullanıp gözümü hastanede açıyordum, defalarca ölümden döndüm. Son zamanlarda bu illet yüzünden beynimde kurgular oluşmaya başladı, olmayan şeyleri kafamda kuruyordum. O günden sonra uyuşturucuyu bırakmaya karar verdim. Kendime, aileme ve çevreme zarar veriyordum. Bu durum fiziksel şiddete varmıyordu ama çevremdekilere bir psikolojik şiddet uygulamaya başladım. En sonunda bu illeti kestim ama 19 yıl kesintisiz kullandım. 2 buçuk aylık bir mücadele sonunda uyuşturucuyu bıraktım.” şeklinde konuştu. “ŞİMDİ GAYET RAHAT VE HUZURLUYUM” Hayatı boyunca uyuşturucu yüzünden çok kötü şeyler yaşadığını söyleyen genç adam, “Darbedildim, dolandırıldım, kavga ettim, sırf onu bulmak için borca girdim, iş bulamadım, çalışamadım, arabamı sattım, aile huzurumu bozdum. Olmadık şeyleri kafamda kurdum. Ailemin ve çevremin de desteğiyle bu illeti bırakmaya karar verdim ve buraktım. Ondan sonra da kendimi uyuşturucuyla savaşa adadım. Bırakmamın ardından ilk 15 gün ağlama krizlerim, öfke patlamalarım oldu. Geceleri uyuyamadım, gündüzleri yattığım yerden başımı kaldıramadım. Kendimi o raddeye getirdiğim için çok pişmandım. 15 günün ardından ağrılarım hafifledi, kendimi daha rahat hissettim. Ona olan isteğimin bitmesi 2 buçuk ay sürdü. O süreçteyken hiç boş durmadım, sürekli bir uğraş içerisinde oldum ve uyuşturucuyu tekrar aramamak için sürekli farklı işlerle meşgul oldum. Evimin duvarlarını boyadım, bahçe işleriyle ilgilendim. Böylelikle uyuşturucuyu hayatımda komple bitirdim, şu anda gayet rahat ve huzurluyum.” ifadelerini kullandı. “EŞİMİN BÜYÜK DESTEĞİ OLDU” Maddeyi bıraktıktan sonra bilincinin açıldığını ve daha mantıklı kararlar verdiğini belirten Emanet, bu süreçte eşinden büyük destek gördüğünü söyledi. Emanet, “Uyuşturucunun ne kadar kötü bir şey olduğunun daha çok farkına vardım. Bırakmamda eşimin de büyük desteği oldu, onun sayesinde bıraktım. Bu süreçte aile ve çevre desteği de çok önemli. Bıraktıktan sonra bu illetle daha çok savaşmak istedim. Bir sosyal medya hesabı açarak uyuşturucunun zararlarını anlattığım videolar çekmeye başladım. Kullanıldığı zaman insanı ne hâle getirdiğine dair canlandırma videolar çektim. Bunu kullanan kişi, kendini dışarıdan görmüyor ve nasıl bir hâle düştüğünü bilmiyor. Uyuşturucunun kişide oluşan tahribatı göstermek için böyle videolar çekmeye başladım. Faydalı da olduğunu düşünüyorum, olumlu geri dönüşler alıyorum. Beni doktor, hoca sananlar oluyor, halbuki ben bu kişilerle aynı cehennemin içinde yaşamış biriyim ve amacım bağımlılıklarını bitirmeleri.” diye konuştu. “SAVAŞIM HÂLÂ DEVAM EDİYOR” Uyuşturucuyla mücadelenin kafada bittiğini vurgulayan Emanet, “Bitirmeye karar veriyorsanız çevrenizin de desteğiyle bunu durdurmak mümkün. Aslında benim savaşım da hâlâ devam ediyor, zaman zaman aklıma geliyor. Kullanan arkadaşlarımla ilişkimi kestim, hiçbiriyle görüşmüyorum. Evden işe, işten eve geliyorum. Ailemle vakit geçiriyorum. Kendi iradeleriyle bırakamıyorlarsa ücretsiz yardım kuruluşlarından destek alabilirler. Bu illetin sonu yok, ne kadar erken tedbir alırlarsa o kadar çabuk kurtulurlar. Kesinlikle kullanmayın, kullananlarla da görüşmeyin. “BU İLLETİN SONU CEHENNEM, GEÇ OLMADAN BIRAKIN” 3 kızım var, onlar benim her şeyim. 9 yaşındaki kızım da bendeki değişimleri fark etti. Kızım bile bunu fark ettiyse ben de 35 yaşında bir adam olarak hâlâ bunun farkına varamadıysam suçun bende olduğunu anladım ve bırakmayı kafama koydum. Gençlere tavsiyem; ailelerinizin değerini bilin, bu madde aile değerlerini yok ediyor. Aileler aslında çocuklarından nefret etmiyor, çocuklarının düştüğü durumdan nefret ediyor. Arkadaşlarını aileden yakın görüyorlar. Madde kullanan arkadaş, arkadaş değildir. Şimdi sosyal medyadan olabildiği kadar insanlara bu illetin zararlarını duyurmak istiyorum. Bir hevesle başlıyorlar ama bunun sonu bir cehennem.” ifadelerini kullandı.

Source: Batuhan Altinbaş


Önder’in kızından duygusal paylaşım: Seni çok özledim ya

İstanbul’daki evinde 15 Nisan’da geçirdiği kalp rahatsızlığının ardından aort damarının yırtıldığı tespit edilen ve götürüldüğü hastanede 12 saatlik ameliyatın ardından yoğun bakıma alınan TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in tedavi süreci devam ederken kızının yaptığı paylaşım duygulandırdı. Yoğun bakımda tutulan Önder için sevenleri tarafından hastane önünde açılan pankartları ve babasıyla çekilmiş çocukluk fotoğrafını sosyal medya hesabından paylaşan Ceren Önder Kandemir’in, “Kurbağa gibi yatıp uyudum koynunda 33 sene. Uyuyamadığımda gelip kocaman ellerinle kulaklarımı kapatmanı özledim. Gecenin bir yarısı uyandırıp ‘Bana bir kahve yap sana keman çalayım’ demeni özledim. Karşına oturtup Onat Kutlar, Gülten Akın okumanı özledim. Seni çok özledim ya” sözleri yürekleri burktu. DUA İSTEDİLERYoğun bakımda tutulan Önder’i sanatçılar Oktay Kaynarca ve Yavuz Bingöl ziyaret etti. Kaynarca, “Hepimizin duası onunla. Kalkacak ve o sevimli yüzüyle, umut veren tavrıyla herkese el sallayacak diye umuyoruz” dedi. Bingöl de “Sırrı Süreyya Önder yattığı yerde bütün Türkiye’yi birleştirdi, herkes onun için dua ediyor. Bu kadar duayla ayağa kalkacağını düşünüyorum. Bu ülke barışa kavuşmadan bizi bırakacağını düşünmüyorum. Herkes dua etsin” diye konuştu. Önder’i KKTC Meclis Başkanı Ziya Öztürkler de ziyaret etti. EFKAN ÂLÂ VE MEHDİ EKER ZİYARET ETTİAK Parti Grup Başkanvekili Efkan Âlâ ile eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker tedavinin devam ettiği hastaneyi ziyaret etti. Önder’in kardeşi Ali Önder ve DEM Partililer ile görüşen heyet, geçmiş olsun dileklerinde bulunarak Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumuyla ilgili bilgi aldı. Ziyaretin ardından açıklamalarda bulunan Efkan Âlâ, “Bütün sevdiklerine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Başından beri bütün Türkiye yüreğini ortaya koydu, bütün duamız kendisiyle birlikte. Sırrı Süreyya Önder’in bugüne kadar hep başkalarını hayata tutundurmak için çarptığı kalbinin bundan sonra da kendisini hayata tutundurmak için atmasını temenni ediyoruz. Stabil durumu devam ediyor. Sağlık çalışanlarımızın değerlendirmelerini takip etmek lazım. Dualarımız da temennimiz de kısa zamanda sağlığına kavuşması ve hayata devam etmesi. Kalbinin bundan sonrasında kendi hayatını devam ettirmesi için atmaya devam etmesi en büyük temennimizdir” dedi.

Source: Emin Mert Kirarslan


‘Yeni bir çağdayız, eskisi gibi düşünmeyi bırakmalıyız’

Gün geçmiyor ki yeni bir robotla tanışmayalım. Artık yumurta pişirebilen, çiçekleri sulayabilen ve ayakkabılarının bağcıklarını bağlayabilenler var. Yapay zekâ her geçen gün bizi şaşırtmaya devam ediyor; mantık yürütüyor ve matematik problemlerini çözebiliyor. Bu tablo bilimkurgu filmlerini aratmıyor fakat madalyonun başka bir yüzü de var. Yapay zekâya milyarlarca dolar harcanıyor, çalıştırabilmek için büyük miktarlarda enerji ve su gerekiyor. Ayşegül İldeniz’le yeni kitabı ‘Ayşegül 5.0-Yapay Zekâ ve Gelecek İçin Otostopçunun Galaksi Rehberi’nde anlattıklarını konuşmak için buluştuk. Girdiğimiz bu yeni çağın artılarını ve eksilerini konuştuk.Neden kitabınıza ‘Ayşegül 5.0-Yapay Zekâ ve Gelecek İçin Otostopçunun Galaksi Rehberi’ adını verdiniz?Douglas Adams’ın ‘Otostopçunun Galaksi Rehberi’ kitabına bir gönderme var. Artık yeni bir çağdayız ve eskisi gibi düşünmeyi bırakmalıyız. Yepyeni bir sürüm geliyor ve biz insanların ne yapması gerektiğine dair bir kitap bu. ‘Ayşegül 5.0’dan kastım yeni çağdaki bu yeni galaksi.Yapay zekâ; telefonun ve internetin bulunması gibi ‘next big thing’ (sıradaki büyük şey) kabul edilebilir mi?Çok büyük bir paradigma değişikliği oluyor. Cep telefonu veya elektriğin bulunması gibi sıçrama yaptığımız inovasyonlardan biri gibi geliyor bana. Bundan sonraki adımda da hem biyolojik anlamda hem materyaller seviyesinde etrafımızda gördüğümüz dünya değişebilir. Yapay zekânın verdiği o güçle artık canlı ve cansız organizmalara müdahale edebiliyoruz. CRISPR teknolojisiyle de DNA’yı manipüle edip hücrelerin davranışlarını ve tipolojilerini değiştirebiliyoruz. Tamamen robotlara yönelik, biyolojik materyaller kullanarak deri yapıyorlar ve bu derinin kendi kendini yenileme özelliği var. İleride cildi yanmış, zarar görmüş insanlara bu deneysel süreci uygulayabileceklerini düşünüyorlar.Yapay zekâlı robotlar ne zaman günlük hayatımıza girer?İnsansı robotları bence çok yakında evimizin içinde göreceğiz, hatta birkaç yıl içinde diyebilirim. Boston Dynamics’in Atlas’ı uzun zamandır var ve iyi bir robot. Birkaç ay önce Las Vegas’ta düzenlenen Tüketici Elektroniği Fuarı’nda (Consumer Electronic Show-CES 2025) birçok robot gördüm. Figure çok etkileyici. Düşünün, alışverişten geldiniz, elinizde bir poşet yiyecek var. Figure’e “Bunları yerleştir” diyorsunuz. Robot yoğurdu buzdolabına ama bisküvileri dolabın altındaki çekmeye yerleştiriyor. Kendi karar veriyor çünkü bunu daha önce gözlemlemiş. Kısacası robotlar artık çiçekleri suluyor, yumurta pişiriyor, yemek yapıyor, ayakkabının iplerini bağlıyor, yerden küçük bir düğmeyi veya bozuk parayı alabiliyor.Yapay zekâ bir gün insan beyni seviyesine gelebilecek mi? Buna kitabınızda ‘genel yapay zekâ’ diyorsunuz.Yapay zekâ yakın zamanda mantık çıkarımları ve matematik işlemleri yapmaya başladı. Ama beynimiz çok sofistike, tıpkı bir süperbilgisayar gibi çalışıyor. Dünyayı tanıyabiliyoruz, neyin tehlikeli olduğunu hissedebiliyoruz, yaratıcıyız, mantıksal ve kavramsal düşünebiliyoruz. Ekranda bir sinek ve uçak gördüğümüzde hangisinin sinek, hangisinin uçak olduğunu kavrayabiliyoruz. Bir bilgisayar bu iki cismi birbirinden ayıramaz. Silikon Vadisi’nde genel yapay zekâ seviyesine 2027-2028 gibi ulaşılabileceği konuşuluyor ama hepsi farazi.Yapay zekâyı çalıştırabilmek için büyük enerji ve veri merkezlerini soğutmak için de su gerekiyor. Bu ne demek? “Bana bir fotoğraf yap” derseniz bu bir cep telefonu şarjına eşit örneğin. Enerji sorununu çözmek için bazı çalışmalar yürütülüyor. Çinlilerin yapay zekâ uygulaması DeepSeek daha ucuza, daha az miktarda işlem gücüyle çalışabiliyor. Kuantum bilgisayarları ve biyolojik bilgisayarlar dediğimiz, nöromorfik bilgisayardan bahsediliyor. Füzyon teknolojisini sözde kanıtladılar ama gerçek hayat aplikasyonunu hayata geçirebilmek şu an mümkün değil. Ayrıca yapay zekâda kullanılan çipler de milyarlarca dolara mal oluyor.‘En ciddi yatırımcı Çin’Sonuç alınamazsa ne olur? 2030 yılında ABD’deki yapay zekâ veri merkezlerinin elektrik tüketiminin 390 teravat saati bulabileceği öngörülüyor. Bunun yanına bile varamıyor enerji kaynaklarımız. Enerji konusunda ciddi yatırım yapan tek ülke de Çin. ABD’nin böyle bir kaynağı yok. Büyük bir olasılıkla veri merkezlerini dünyanın farklı yerlerine dağıtacaklar. Günün sonunda bunun birilerine zararı olur, o ülkelerin suyunu tüketme konusunda riskleri var. Bence enerjinin yetmeyecek olması yapay zekâ konusunda öngörülen sıçramaya bir engel.Silikon Vadisi’nde şu an neler konuşuluyor?Yapay zekâ ve alternatif enerji kaynakları dışında en çok otonomi konuşuluyor. Kendi kendine çalışan arabalar hayata geçirilmiş güzel bir örnek. Los Angeles’ta artık yüzlerce otonom araç var. Ayrıca yapay zekâ ajanlarından bahsediliyor. Bunların, ne yapılması gerektiğini ortaya çıkaran, gidip diğer ajanlarla koordine olan, işleri yapan, sonuç alan ve isteyene bunu veren otonom bir sistem gibi düşünebilirsiniz. Henüz orada değiliz ama oraya doğru gidiyoruz.‘Kişisel mülki hakların konuşulmaması acı bir durum’mYapay zekânın bir hype (abartılan trend) olduğunu düşünenler de var…Ben de çok büyük bir kısmının öyle olduğunu düşünüyorum. Ama Silikon Vadisi yapay zekâya bugüne kadar yaklaşık 500 milyar dolara yakın para harcadı. Onun derhal geri dönüşünü almak zorundalar. McKinsey şirketi geçenlerde bir rapor yayımladı. Diyor ki; “Fortune 500’deki şirketlerin yüzde 90’ı üretici yapay zekâyı kullanıyor. Aslında bunların yüzde 59’u cirosunu arttırmayı başarmış.” Yani şirketler üretici yapay zekâyı kullanmanın geri dönüşünü aldıklarını iddia ediyorlar. Bunun gerçek olup olmadığını 1-2 yıl içinde göreceğiz.Biri bizi gözetliyor durumu var… Bunu düşünmek için geç kalmış olabiliriz çünkü nerede yaşadığımız, ne yaptığımız, kimi aradığımız, günlük rutinlerimiz hepsi veri merkezlerinde duruyor. Bunlar çok ciddi problemlere neden olabilir. Bu konuda evrensel kurallar oluşturulmalı.Yapay zekânın yaptığı çalışmalar sanat eseri kabul edilebilir mi? Çok tehlikeli bir konu, şu anda sadece taklit ediyor. Sıfırdan bir şey yaratma yeteneği yok, ileride olur mu bilemiyorum. Kişisel mülki haklar anlamında çok endişe verici ve bunların hiç konuşulmaması bence acı bir durum.

Source: Hurriyet.com.tr


‘Daima fazlasını istiyor ve onun için çabalıyorum’

Çağla Boz ile sıcak bir bahar gününde sakin bir kafede buluştuk. İçeriye girer girmez kendine has havalı yürüyüşü ve pozitif enerjisiyle tüm bakışları kendinde topladı. Kahvelerimizi söyledik, yerlerimizi aldık ve sohbete başladık.◊ Podyumdan setlere uzanan bir kariyer yolculuğun var. Oyunculuk hep hayalin miydi? Çocukluğumdan beri taklit yeteneğim vardı; öğretmenlerimizi, dizilerdeki karakterleri bire bir canlandırırdım. Ama bunun oyunculukla bağlantısını hiç düşünmemiştim. İlk olarak bir tesettür markasının yüzü olarak başladım modelliğe, hatta New York Fashion Week’e kadar uzanan bir süreç yaşadım. Ancak son anda iptal oldu, şimdi iyi ki olmamış diyorum çünkü o defileye çıksam döndüğümde hayatımı kısıtlayabilirdi. Modellikten oyunculuğa geçişimse tamamen tesadüf. Güzellik merkezinde tanıştığım birinin tavsiyesiyle oyunculuk eğitimi aldım, o kişinin verdiği bir menajer numarası vardı. O numarayı aradım, ilk görüşmede de üç yıllık sözleşme imzalandı. Birkaç ay sonra da ilk projeme imza attım. ◊ Küçük yerde büyümek seni nasıl etkiledi?Balıkesir sokaklarında komşularla, esnafla, bir sürü insanla iç içe büyüdüm. O samimiyet bana hep gerçek olmayı öğretti.◊ ‘Can Borcu’nda Yasemin karakterini canlandırıyorsun. Yasemin nasıl biri sence? Benzediğinizi düşünüyor musun? Yasemin’le oldukça benziyoruz. Anaçlığı, duygusallığı, her şeyi iyiye çevirme çabası bana çok benzer. O da tıpkı benim gibi etrafındakileri sürekli toparlama çabası içerisinde. Enerjisi de bana çok yakın. Hatta Yasemin kesinlikle Yengeç burcu, tıpkı benim gibi.◊ İlk projenden sonra kısa sürede iki farklı dizide rol aldın. Bu başarının sırrı ne sence? Bence başarımın arkasında doğru iletişim yatıyor. İletişimi bir menfaat aracı olarak görmüyorum. Doğru bağ kurduğum her yer, her insan kendiliğinden bereket getiriyor. Zaten iyi niyetle yaklaştığında gerisi de nasip.◊ Sosyal medyada hep pozitif, hep enerjik görüyoruz seni. Gerçek hayatta da böyle misin? Sosyal medyadaki enerjim rol değil, ama arada evde duvar izleyen bir Çağla da var tabii.◊ Göz önünde olmak seni yoruyor mu? Nasıl yorulabilirim ki? Daha yeni tanıştığım bir duygu ve bu ilgi beni çok mutlu ediyor. Emeğimin karşılığını insanların sevgisiyle almak güzel.‘Eleştiriye açığım’◊ Çağla’nın kaçış yolu nedir ya da neresidir? Kaçtığım, sığındığım yer kesinlikle evim. Mutfağımda bir şeyler yaparım. Hayatta en sevdiğim şey Arnavutköy pazarından yeşillik alıp evde onları yıkamak, adeta şarj oluyorum, en büyük keyfim bu. Bir başka kaçış yöntemim de spor yapmak. Çok kötü bir gün ya da gece geçirsem bile spor yaparak kendime gelebiliyorum.◊ Sporda bir rutinin var mı? Çocukken profesyonel yüzücüydüm, turnuvalara katıldım ama sinüzit nedeniyle 12 yaşında bıraktım. Spor hep hayatımdaydı aslında. Ailemin spor salonunda büyüdüm, annem ve abim antrenördü. Şu an tenis oynuyorum, yüzüyorum ama set hayatının düzensizliği nedeniyle rutinim çok sık bozuluyor. Kendime yeni bir motto belirledim: Düzensizliğin içinde düzen kurmayı öğrenmelisin! Salon şart değil, evde 10 dakikalık egzersizlerle bile sürdürülebilir bir sistem yaratmaya çalışıyorum.◊ Eleştiriye açık mısındır? Eleştiriye son derece açığım, hatta aktif olarak arıyorum. Yakın çevreme sık sık sorarım: Böyle mi görünüyorum? Dışarıdan nasıl algılanıyorum?◊ Kendini en çok hangi konuda eleştiriyorsun?Kesinlikle en çok denge konusunda eleştiriyorum. İlişkilerde, işte, özel hayatta… Hep ‘fazla’ya kaçıyorum. Şu sıralar dengeyi yakalamak için meditasyon yapıyor, kendime mektuplar yazıyorum. Her gün biraz daha iyi olmaya çalışıyorum, mükemmel değil ama ‘yeterince iyi’ olmak için çabalıyorum.◊ Aşkla aran nasıl? Aşkla aram iyi, aşkı seviyorum.◊ Hayatında biri var mı? Şu an aşk benden biraz uzak. İki kişilik düşünmek istemediğim bir dönemdeyim, bir süre de uzak dursun.‘İçimde keşfedilmeyi bekleyen bir sürü yetenek var’◊ En büyük hayalini sorayım. Neyi düşlüyorsun? Bir restoran açacağım; hayal değil, yapacağım bunu. Kariyerimde ‘oh’ diyebileceğim bir noktada, sevdiklerimi ve sektörden insanları ağırlayacağım bir mekân hayal ediyorum. Öyle bir yer olacak ki, dünyanın hiçbir yerinde yiyemeyecekleri lezzetler sunacağım. Tabii oyunculukla ilgili de büyük hedeflerim var; en iyi versiyonum için çalışıyorum. Hiç ‘az’ı kabul etmiyorum. Niye az isteyeyim ki? Daima fazlasını istiyor ve onun için çabalıyorum.◊ Tiyatro yapmayı düşünüyor musun? Kesinlikle müzikal yapmak istiyorum. Aslında sahneyle ilgili her şeyi denemek istiyorum. İçimde keşfedilmeyi bekleyen bir sürü yetenek var.

Source: Hurriyet.com.tr


Bekarlık hakikaten sultanlık mı?

Genel olarak insanlar evli olmanın sağlığı koruduğuna, bir hayat arkadaşının desteğinin daha uzun yaşamanıza yardımcı olacağına inanır. Araştırmalar da bugüne kadar hep bu düşünceyi doğrular nitelikte olmuştur; evli insanların kalp hastalığı, bunama ve felç geçirme olasılığının daha düşük olduğunu ve genellikle yaşlılık dönemlerinde iyi yaşadıklarını göstermişlerdir. Bazı çalışmalar da dul kalmayı ve boşanmayı daha yüksek demans riskiyle ilişkilendirmişlerdir. Evlilik duygusal, sosyal ve finansal destek sağlayıp kendinizi güvende hissettiriyordu, hayat arkadaşınız sayesinde asla yalnızlık çekmiyordunuz. Bunların hepsi doğal olarak yaşlandıkça daha iyi sağlıkla ilişkilendiriliyordu. Yani bugüne kadar böyleydi. Peki ya demans söz konusu olduğunda durum böyle değilse? Florida Üniversitesi nden Dr. Selin Karaköse tarafından yürütülen yeni ve şaşırtıcı bir çalışma bu senaryoyu tamamen tersine çeviriyor. Araştırmacılar, 18 yıl takip edilen 24 binden fazla yaşlı yetişkinden elde edilen verileri kullanarak, evli bireylerin bunama geliştirme riskinin hiç evlenmemiş, boşanmış veya dul olanlara göre daha yüksek olduğunu buldular. Evlilik efsanesine meydan okumak Dr. Selin Karaköse tarafından yürütülen çalışmadaki son bulgulara göre, hiç evlenmemiş kişilerin demansa yakalanma olasılığı evli olanlara göre %40 daha az. Boşanmış kişilerde risk %34, dul kişilerde ise %27 daha düşük. Bilimsel bir dergide yayınlanan sonuçlar, evliliğin hafıza kaybına karşı koruma sağladığı yönündeki uzun süredir devam eden düşünceyi sorgular nitelikte. Karaköse ve ekibi, beyin sağlığı söz konusu olduğunda aslında evli olmamanın faydalar sağlayabileceğini öne sürüyor. Hatta evli olmayan kişilerin hafif bilişsel bozukluktan tam gelişmiş demansa ilerleme olasılığının daha düşük olduğunu bildiriyorlar. Bunu ne açıklayabilir? Bir olasılık teşhis zamanlaması. Evli bireyler genellikle hafıza veya davranış değişikliklerini fark eden ve onları doktora gitmeye zorlayan eşlere sahip oluyorlar. Bu durum, evli kişilerde demans teşhisinin daha erken konmasına yol açarak bu kişilerin riskinin daha yüksek olduğu izlenimini yaratıyor. Ancak bu çalışmadaki tüm katılımcılar, 18 yıl boyunca eğitimli profesyoneller tarafından yıllık olarak değerlendirildiği, nöropsikolojik testler ve klinik muayeneler kullanıldığı için bu varsayım anlamlı olmuyor. Durum sanıldığından daha karmaşık Evlilik ve demans riski arasındaki ilişkinin bir zamanlar düşünüldüğünden daha karmaşık olduğu açık. Medeni durum tek başına tüm hikayeyi anlatmayabilir. İlişki kalitesi, sosyal destek, kültürel faktörler ve ruh sağlığı da bu konuda önemli rol oynar. Bazı uzmanlar evlilik dışı sosyal desteğin daha önemli olabileceğini öne sürüyor. Hiç evlenmemiş kişiler daha güçlü arkadaşlıklar ve topluluk bağları kurabilir, bu da beyni koruyan zihinsel uyarılmaya yol açar. Boşanmış veya dul kalmış kişiler genellikle başkalarıyla yeniden bağlantı kurar, yeni roller üstlenir ve hatta büyük değişikliklerden sonra artan mutluluk veya yaşam memnuniyeti yaşayabilir. Bazı çalışmalar boşanmanın bir sağlık riski olmaktan uzak, daha yüksek duygusal esenliğe yol açabileceğini bulmuştur. Örneğin, bir çalışmada boşanan kişilerin bilişsel gerileme hızının yavaşladığı bulunmuştur. Farklı çalışmalar boşanmış ve dul bireylerin evli akranlarına kıyasla sosyalleşme ve sağlık bilincine sahip davranışlarda bulunma olasılıklarının daha yüksek olduğunu bildirmiştir. Florida Üniversitesi çalışmasında takip edilen kişilerin yaklaşık %60 ı kadın. Ortalama yaş 72 nin biraz altında. Katılımcılar evli, boşanmış (ayrı yaşayanlar da dahil), dul ya da hiç evlenmemiş olarak sınıflandırılmış. Partnerleriyle birlikte yaşayanlar evli grubuna dahil edilmiş. Çalışma süresi boyunca bazı katılımcıların medeni durumu değişmiş. İlginç bir şekilde, çalışma sırasında dul kalan kişilerin bunama geliştirme olasılığı, tüm zaman boyunca evli kalanlara göre daha düşük olmuş. Bu sonuç bizi nereye götürüyor? Evlilik hala bazı alanlarda sağlık yararları sunuyor olabilir. Ancak demans söz konusu olduğunda, tablo çok net değil. Bu çalışmadan çıkarılacak en önemli sonuç, evliliğin tek başına daha iyi bir bilişsel sağlığı garanti etmediği. İster bekar ister evli olsun, yaşlanan beyin için en iyi korumayı duygusal refah, anlamlı sosyal bağlar ve sağlıklı bir yaşam tarzı sağlar. Bu bulgular insanların evlilik ve yaşlanma hakkındaki düşüncelerini bir gecede değiştirmez elbette ama bekar kalmanın bir zamanlar korkulduğu kadar riskli olmayabileceğini gösterebilir.

Source: Habertürk


Normal doğum pankartının ardından yasak getirildi!

Süper Lig”in 31. haftasında takımların sahaya çıkarken taşıdığı “Doğal olan normal doğum” pankartına ilişkin tartışmalar devam ederken Sağlık Bakanlığı”ndan dikkat çeken bir hamle geldi.

Buna göre özel tıp merkezlerinde artık planlı sezaryenle doğum yasak olacak.

“Sağlıklı Türkiye Yüzyılı” programı çerçevesinde hazırlanan bu düzenlemeyle birlikte, doğum yapmak isteyen tıp merkezlerinde doğum ünitesi kurma şartı getirildi. Ancak, ameliyathanesi bulunmayan merkezlerde doğum ünitesine müsaade edilmeyecek.

Yayımlanan yönetmelikte öne çıkan maddeler şu şekilde sıralandı:

“TIBBI GEREKÇE ŞARTI”

Planlı sezaryen yasağı: Artık tıbbi bir gerekçe gösterilmediği sürece, sezaryen doğumlar gerçekleştirilemeyecek.

Doğum ünitesi standartları: Doğum salonlarının minimum 16 metrekare büyüklüğünde olması, ameliyathaneye kolay ulaşılabilecek bir konumda ve ana sirkülasyon alanlarından uzak bir yerde bulunması şart koşuldu.

Dijital kayıt sistemi: Doğumla ilgili tüm kayıtlar elektronik ortamda tutulacak ve merkezi bir bildirim sistemine entegre edilecek.

Denetimlerin sıklaştırılması: Tıbbi uygulamaların bilimsel standartlara uygunluğu düzenli ve daha sıkı şekilde denetlenecek.

Cerrahi birim imkânı: Uzman doktor sayısının 10 ve üzerinde olduğu merkezlerde cerrahi müdahale birimi kurulmasına olanak tanınacak.

İşte ilgili madde:

“Tıp merkezinde normal doğum yaptırılmak istenmesi halinde Ek-4/Ç’de yer alan kriterler kapsamında kuruluş bünyesine doğum ünitesi eklenmesi zorunludur. Ameliyathanesi bulunmayan tıp merkezinde doğum ünitesi kurulmasına izin verilmez. Tıp merkezinde planlı sezaryen yapılamaz.”

Source: Haber Merkezi