Adlandırma siyasetleri – Av. Mehmet Durakoğlu
T ürk siyasal tarihinin son 40 y ılının en temel uğraşısı konumundaki “K ürt sorunu”; zaman içinde Suriye’deki geli şmeler bağlamında, ulusal niteliğinin ötesine geçince, emperyalizmin uluslararas ı siyasetteki b üyüklü ğ ünün etki alan ı i çine girdi. Türkiye bu sorunu çözmekte gecikip, Suriye’de ya şananların m üdahili de olunca, ABD’den silahla yüklenen TIR’lar yeni sahiplerini, dün oldu ğundan farklı bir konuma getirmişti. Şimdi bu sorunun çözümü ba ğlamındaki gelişmeleri, ABD/İsrail eksenindeki yeni Ortadoğu siyasetlerinin uzantısı olarak ve oradan empoze edilen siyasetler gereğince değerlendirmeliyiz. ABD/İsrail ortaklığının Suriye i çin öngördü ğ ü “gelecek modeli” bizim kadim sorunumuzun çözümü ile ili şkilidir. Dikkatimizin Suriye’ye d önük oldu ğu bir aşamada, ter ör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ ın TBMM’ye “davet” edildiği ve onun “kurucu önderli ğinden” bahsedildiği bir şaşkınlığı da yaşamaya başladık. Şaşkınlığımızın k ökeninde, davetin sahibi ve o davete icabeti beklenen Öcalan’ ın “takdir” hisleriyle karşılanan mesajları vardı. Abdullah Öcalan’ ın mesajının “hazır” olmasından, vasat bir aklın bile ç ıkarabileceği sonu ç, her şeyin önceden kotar ılmış olduğuydu. Öyle anla şılıyordu ki ABD/İsrail ortaklığının Suriye i çin kararla ştırdığı model, bizim de “yeni bakış a ç ıları” geliştirmemizi gereksindirmekteydi. Nitekim, kısa s üre sonra hangi sicile kaydedildi ği me çhul olan ve ancak davet konusu edilen “PKK la ğvı” da ger çekle şti ve silahların “sembolik” teslimine değin gelindi. Kimlerin, nerede, kiminle, hangi koşullarda, nasıl ve neyi kotardığına dair sorular bir s üre daha sorulmaya devam edecektir. Bu sorulara spekülasyon içerikli oldu ğunu bilerek yanıt vermek, komplo teorileri üretmek ve hatta durdu ğunuz yerden baktığınız yere kadar olan mesafeden yanıt vermek olası ise de, karşı karşıya olduğumuz sorunun onlarca boyutunu tahlil ederken siyaset biliminden yararlanmak, b öylece gelece ği doğru g örmek; tahayyül etmekten, tahmin etmekten ve giderek temenni etmekten ötede bir özellik ta şıyacaktır. Bu yazı, onlarca boyuttan birisinin analizi olup, kaynağı siyaset bilimidir. Ama bu analizin diğer boyutları da etkilediği anlatılmaktadır. ‘TER ÖRSÜZ TÜRK İYE’ Bug ün, PKK’nin kendisini la ğv etmesi suretiyle çözmeyi dü ş ündü ğ ümüz sorunu adland ırmaya dair yıllara sari pek çok tercihlerimiz oldu. Kimimiz “Kürt sorunu” derken kimimiz “terör sorunu” dedik. Bazen “Güneydo ğu sorunu” olarak da nitelendirdik. Siyaset bilimindeki “adlandırma siyasetleri”, toplumsal sorunların adlandırmasındaki tercihin çözümdeki tercihini de bar ındırır. Sorunun adını “K ürt sorunu” koyarsan ız, çözümün siyasal çerçevede “demokratikle şme” olması gerektiğini d ü ş ündü ğ ünüz sonucu ç ıkar. Soruna “G üneydo ğu sorunu” olarak yaklaşıyorsanız ekonomik, “ter ör sorunu” olarak yakla şıyorsanız “g üvenlik” ba ğlamlı çözümler öngördü ğ ünüz anla şılacaktır. Bu tespit, i çinde bulundu ğumuz aşamada yaşamsal bir önem ta şıyor. Çünkü, sorunun çözümüne yönelik iyi niyetli yakla şımlar, Abdullah Öcalan’a “umut hakk ı”nın konuşulduğu bir evrede, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Ekrem İmamoğlu gibi nicelerinin kişiklerinde, demokrasi ikliminin geleceği beklentisine odaklıdır. Ancak anımsanmalıdır ki sorunun g ündeme oturmas ından kısa bir s üre önce, çözücü konumundaki en yetkili a ğızlardan “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur” denerek noktalanan çok net bir tespit yap ılmıştır. Yaşanan s ürece bir türlü adland ırma yapıl(a)maması ve nihayet sonunda “ter örsüz Türkiye” şeklindeki bir adlandırmanın tercih edilmesi, -başarılı olursa- bu projenin t ümüyle “güvenlikçi siyasetlerin” uzant ısında şekilleneceğini anlatmaya yeterlidir. Mefhumu muhalifinden hareket ederek başka bir h üküm cümlesi de kurulabilir: Çözüm “demokratikle şme” suretiyle şekillenmeyecektir. Bu tespiti haklı kılan en önemli geli şme, davet-icabet-g örü şme trafiği vs. gelişmelerine karşın, “kayyum siyasetinin” aynı zaman diliminde ısrarla ve b üsbütün geni şletilerek devam ettirilmekte olmasıdır. Önceki sürecin çiçekleri erkenden açt ıran bahar havasının, “hendek savaşlarına” evrilmesinden dolayı şimdi verilen mesaj, – çeli şkili g örünse de- bu uygulamalar ın, ger çek bahara kadar devam edece ğini anlatmaktadır. S ÜREÇ BA ŞARILIRSA BAHAR GELECEK Mİ? Onlarca boyutun her biri i çin t ırnak i çine al ınması gereken “başarı” s özcü ğ ünün siyasal tarih ve milletleraras ı hukuk bakımından doğuracağı sonu çlar ın özenle hesaplanmas ı gereğine çekinceli kay ıt koyarak vurgulamak gerekir ki tırnak i çindeki ba şarı bile bu ülkede demokratikle şmenin önünü açmayacakt ır. Başarıyı tırnağın i çinden ç ıkarsanız da yargısı bağımsız ve tarafsız, AİHM kararlarının uygulandığı, korkmadan ifade özgürlü ğ ünün kullan ıldığı, kumpasların kurulmadığı bir T ürkiye’ye kavu şacak değiliz. Erkler birliği, ayrılığa d önü şmeyecektir yani… Bu satırların yazarı gibi, yaşamında soldaki pencereyi kullananlar a ç ısından, bu gelecek öngörüsünün önemli oldu ğu d ü ş ünülmelidir. Bizim demokrasi alg ımızın bi çimlendirdi ği heyecanlarımızın giderek iyi niyetli temennilerimizden oluşan beklentilerimizi de tetiklediğini ve bunun da “koşulsuz destek” anlamına geldiğini okumak olasıdır. “Destek” evet… Ama “T ürkiye bu sorunu ne pahas ına olursa olsun çözmelidir”e hay ır… T ürkiye bu sorunu “pahas ını d ü ş ünerek” çözmelidir. Ulus devlet, anayasan ın 1, 2, 3, 4 ile 24 ve 66. maddeleri ve belki de hepsinden daha önemlisi, uluslararas ı hukuk bağlamında -şimdi olmasa da- tarihsel s ürecin herhangi bir evresinde gündeme gelebilecek hukuksal formüllerin dayat ılması… Bu sorun bağlamında “ çözüm” olacak sonuç, sadece bugünün de ğil, yarınların da nasıl şekilleneceğinin işareti olacaktır. O nedenle çok özel bir “öngörü” gereksinimi vard ır. Yaşamına Irak ve Suriye’de yaşananların tanıklığını sığdıran bir bireyin, ülkesi için duydu ğu gelecek kaygısı, karabasan örgülüdür. Kimlerin, nerede, kiminle, hangi ko şullarda, nasıl ve neyi kotarmış olabileceğini d ü ş ündükçe, çekinceli kay ıtlar da ço ğalıyor. Hi çbir şey bilmiyoruz. Şeffaf davranılırsa sağlanacak toplumsal mutabakat, y üklenen gizemle ku şkuya d önü şt ükçe yaln ızca kaygıları besliyor. Eski İstanbul Barosu Başkanı Av. Mehmet Durakoğlu
Source: Olaylar Ve Görüşler