Taraftarların da umut hakkı olmalı
Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) Turnuvası’nda 3 büyükler sezon öncesi karşılaşırdı eskiden.
Okullar kapalı olduğundan Anadolu’da yaşayan çocuklar için de büyük bir fırsattı bu durum.
Turnuvaya 2000 yılından beri 3 büyükler katılmıyor maalesef.
Derslerimin iyi olmasının ödülü olarak İstanbul’a abimin yanına gitmiştim.
90’lı yılların başı.
Yanlış hatırlamıyorsam turnuvanın ilk maçı Galatasaray’la Beşiktaş arasında oynanmıştı.
O maçı kaçırsam da Oktay abim Galatasaray – Fenerbahçe derbisine götürmüştü beni.
Seyrettiğim ilk derbiydi.
Roman Kosecki, Fenerbahçe savunmasını perperişan etmiş, maçı Galatasaray 2-1 kazanmıştı.
Benim açımdan, İstanbul Boğazı’ndan geçerken denizin maviliğini ilk kez görmek kadar heyecan vericiydi derbi.
Küfür de yoktu üstelik.
Aklımda kalan, taraftarların ayakkabılarından birini çıkarıp havaya salladıkları ve ‘Dışarda dayak var’ tezahüratıydı…
Fenerbahçe – Beşiktaş maçına da götürecekti abim ancak kuzenim Recep’in sünnet düğünü varmış.
Hal böyle olunca ‘Maça gidemeyiz’ dedi abim.
İki gözüm iki çeşme ağladığımı çok net hatırlıyorum.
Malum, ağlamayana meme yok.
Rahmetli amcam ‘Niye ağlatıyorsunuz yeğenimi’ diye sorunca abim konuyu anlattı.
‘Söz verdiysen maça gidecek’ deyip meseleyi kestirip attı, o andan itibaren en sevdiğim polis oldu Niyazi amcam.
İstanbul’a geleli bir hafta bile olmamıştı. Hiçbir yeri bilmiyordum doğal olarak. Amcam ‘Yeğenime güveniyorum, maça tek başına gidebilir’ deyince dünyalar benim olmuştu.
13 yaşında, tek başıma, hem de bir derbi maçına gitmiş oldum böylelikle. İnsanlık için küçük benim için büyük bir olaydı.
Hayalim gerçek olmuş, üç büyüklerin 3’ünü de izlemeyi başarmıştım.
Neden nostaljik bir girişle başladım yazıya, anlatayım.
MAÇA GİTMEK LÜKS OLDU
Türkiye’de her taraftar, tuttuğu takımın maçına gidebilmeli. Benim gibi, aradan 35 yıl geçse de unutamayacağı anıları olmalı.
Halkın takımıyız iddiasındaki kulüpler, bu noktada çözüm üretmeli.
Günümüzde maçlara gitmek, hele ki çoluk çocukla birlikte gitmek ciddi bir ekonomik külfet.
Bu konuda dertli olan taraftarların sesi olmak istedim.
Halil Yıldırım. Klima teknisyeni. Sıkı bir Fenerbahçeli. Çınar (12) ve Doruk (8) adında yakışıklı iki erkek evladı var.
Yıldırım ailesiyle, Fenerbahçe – Anderlecht ve Fenerbahçe – Kasımpaşa maçları öncesi, Yoğurtçu Parkı’nda buluştum.
Taraftarların yaşadığı sorunları konuştuk.
Çınar Fenerbahçe’nin son şampiyonluğunu hatırlamıyor doğal olarak, Doruk’un yaşı bile yetmiyor.
Ama nasıl coşkulular. Onlardaki coşkuyu gören, Fenerbahçe’nin her yıl şampiyon olduğunu düşünür.
Çınar skordan bağımsız, son ana kadar tezahürat yapan minik bir taraftar. Maçta sesi kısılmayanın taraftar kabul edilmediği yıllarda doğmuş gibi.
Aynı zamanda Kadıköy esnafı tarafından tanınan, maç öncesi stat çevresinde tek başına volta atacak kadar özgüveni gelişmiş bir çocuk.
3 yıl önce bir maç sonu Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’la karşılaşmış ve fotoğraf çekilmiş Çınar. Hâlâ onun havasını atıyor yeri geldiğinde.
Dersleri on numara. Notlar iyiyse maça gitmeye izin çıkıyor ve 4 yıldır kaçırdığı maç sayısı çok az.
Doruk’a gelince. Daha yeni yeni ısınıyor tribün atmosferine. Maçların 2. yarısında uyuya kalıyor genelde.
BİLET FİYATLARI EL YAKIYOR
Halil önemli tespitlerde bulundu.
Fenerbahçe’den örnekler verdi, diğer kulüplerde de durum aşağı yukarı aynı.
En ucuz kombine fiyatı, kale arkası 15 bin TL.
Türkiye Kupası maçlarında en ucuz bilet 600 TL, Süper Lig maçlarında 900, Avrupa Kupası’nda 1.500 TL.
Bu arada Passolig yenileme ücreti 500 TL, yeni alıcılar kart ücreti için ekstra 129 TL ödüyor.
Stada yiyecek içecek sokmak yasak.
Bir kişinin yeme içme maliyeti minimum 500 TL”yi buluyor.
Çay 50 TL, ayran, kola 80 TL, köfte ekmek 270 TL.
Ramazan ayındayız. Yemek harcamaları doğal olarak daha da artacaktır.
Buna yol masrafı da eklenince Halil Yıldırım’ın bütçesi kevgire dönüyor.
TARAFTAR KÜSTÜRÜLMEMELİ
Özellikle kale arkası taraftarını küstürmemeli kulüpler.
Onlar gerçek 12 numara, beyaz yakalı müşteri değil.
Yağmurda, çamurda, dondurucu soğukta, gönül verdikleri takımların en büyük itici gücü.
Şu vurguyu yaptı Halil;
‘Türkiye Kupası maçlarına ilgi düşük. En azından bu maçlarda fiyatlar düşürülse stat ful çeker.’ Haklıydı.
Fenerbahçe – Erzurumspor maçında Saracoğlu Stadı’nın sadece 5’te biri doluydu.
Fenerbahçe Erzurumspor maçında tribünler boş kaldı.
Gaziantep’te oynanan Gaziantep – Fenerbahçe maçında da tribünler boştu.
Eskiden 3 büyüklerin oynadığı maçlara, taraftarlar komşu illerden bile akın ederdi.
Beşiktaş ve Galatasaray’ın Türkiye Kupası maçları da boş tribünlere karşı oynandı.
Karadeniz derbisinde Trabzonspor – Rizespor maçında bile durum farksızdı.
Halil, Avrupa Ligi’nde Beşiktaş’ın Atletic Bilbao maçında bilet fiyatlarını düşürdüğünü hatırlattı. Dolu tribünlerin neticesini, güçlü rakibi karşısında 4-1’lik tarihi galibiyetle taçlandırdı Beşiktaş.
Konuşulacak şey çok da arife tarif gerekmez.
Bugün bebek katillerine bile umut hakkından dem vurulurken, futbolla yatıp futbolla kalkan memlekette garibanların da çocuklarıyla maça gitmeye umudu olsun.
Boş tribünlerle değil, coşkulu taraftarla daha keyifli oluyor maçlar.
Rahmetli babamla maça gitmek nasip olmadı.
2025 ‘Aile Yılı’ ilan edildi.
Dilerim sözde kalmaz.
Ve dilerim artık dar gelirli babalar da çocuklarıyla maça, tiyatroya, sinemaya gidebilirler…
Hayırlı Ramazanlar…
Source: Hüseyin Şuekinci
İyi bir baba-kız ilişkisi için bunu yapmak çok etkili
İngiltere”de yapılan bir çalışmada, fiziksel aktivitelerin baba-kız ilişkisinde ortak bir zemin sağlayarak derin duygusal bağlar geliştirmeye yardımcı olduğu ortaya çıktı. Bu durum, geleneksel “mesafeli baba” algısının değişmesinde de yardımcı olabilir…
Araştırmayı yürüten Dr. John Day, babalığa yönelik toplumsal tutumların değişmesi ve egzersizin önemine dair farkındalığın artmasının, baba-kız ilişkisini güçlendirmek için fiziksel aktiviteleri önemli bir araç haline getirdiğini belirtiyor.
Dr. Day, “Kızlar her zaman babalarına daha yakın olmanın yollarını aramıştır. Ancak bu konu babalar için henüz bir öncelik haline geldi. Fiziksel aktiviteler, babaların hem erkeklik kimliklerini koruyup hem de birebir ebeveynlik yapmalarına olanak tanıdığı için, kendilerini bu ortamda daha rahat hissediyorlar” diye konuştu.
Araştırma; Families, Relationships and Societies adlı bilimsel dergide yayımlandı ve 1950 ila 1994 yılları arasında doğan kadınlarla yapılan görüşmelere dayandırıldı.
TEK BİR AKTİVİTE BUZLARI ERİTİYOR
1950″lerde doğan kadınlar, babalarının ebeveynlik konusunda daha geri planda kalmayı tercih ettiğini ifade etti. Ancak 1980 ve 1990″larda doğan kadınlar, değişen toplumsal koşullar sayesinde babalarıyla daha duygusal bağlar kurabildiklerini söyledi. Onlar için yürüyüş, yüzme ve bisiklete binme gibi aktiviteler baba-kız ilişkisini güçlendiren önemli unsurlar oldu.
Hatta fiziksel aktiviteler hakkında konuşmak bile bu bağı kuvvetlendirdi. Öte yandan bazı kadınlar, babalarıyla kurdukları ilişkinin hala babalarının tercihlerine bağlı olduğunu ve bazı durumlarda aktiviteleri rekabete dönüştürme eğiliminde olduklarını belirterek, bu durumdan uzak durmaya çalıştıklarını ifade etti.
Baba-kız fiziksel aktivitenin önemine vurgu yapılan araştırmada, parkta yapılan basit bir yürüyüşün bile babaların kızlarıyla daha güçlü bir bağ kurmasına yardımcı olabileceği belirtildi.
Source: Sonuç Sürmeli
Alişan”dan annesine buruk doğum günü kutlaması! Ben sana hiç pasta almazdım
Alişan, annesi Suzan Tektaş”ın doğum gününü, sosyal medya hesabında yayımladığı aile pozu ile kutladı. Ünlü isim, eşi Buse Varol ve ailesiyle çektirdiği kareye düştüğü not, takipçilerini üzdü.
“İyi ki doğdun annem… Ben sana hiç pasta almazdım hep Selçuk”um alırdı artık ben alıyorum. Biliyorum içinden geçenleri, hüznünü, mutsuzluğunu…
Çokta süslü cümleler kuramıyorum sadece şunu bil, torunlarında bizlerde seni çok seviyoruz”
Source: Haber Merkezi